Geleneksel El Sanatları
El Sanatları insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel" vasfı kazanmıştır. Geleneksel Türk El Sanatları, Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir mozaik oluşturmuştur
•İşleme
İşleme; ipek, yün, keten, pamuk, metal vb.ipliklerle, çeşitli iğneler, uygulama biçimleri aracılığıyla; keçe, deri, dokuma vb. materyaller üzerinde yapılan bezemelerdir. Türk işleme sanatı çok eski tarihlere dayanmaktadır.
"Bezemek" sözcüğü, giyim kuşam, ev eşyalarının süslenmesinde kullanılmıştır. Sarayda başlayan işleme sanatı, daha sonraları gerçek bir halk süsleme sanatı haline gelmiştir. İşleme teknikleri, iğneler coğrafi, sosyal, ekonomik şartlar, estetik değerler doğrultusunda yüzyıllardır değişiklik göstererek günümüze ulaşmıştır.
Türk işlemeleri teknikleri uygulanan iğne biçimine göre; dokumanın iplikleri üzerinde yürütülen (Çin iğnesi, Romanya iğnesi,Girit iğnesi,Fransız düğümü,hesap iğnesi,balık sırtı, susma, civan kaşı vb.), dokumanın iplikleri çekilerek (fisto nakışı, ciğer deldi çeşitlemeleri), dokumanın iplikleri kapatılarak (Buhara atması,Jakobyen atması,Maraş işi, aplike, boncuk işi, pul işi vb), dokumaların iplikleri bağlanarak (yama işi, kumru gözü,Antep işi,geçme işi vb.) yapılan iğneler olmak üzere gruplanabilir.
•Hammaddesi Hayvansal Deri vb. Olan Geleneksel El Sanatları
Hayvandan elde edilen el sanatları, deri, kürk, boynuz, kemik gibi kullanılan malzemelerine göre ve kullanım alanlarına vb. sınıflandırmak mümkündür.
Yemenicilik
Ayağa giyilen yemeniler, çok çeşitlidir. Daha çok kulaklı yemeni, Halep annubi, kara yemeni, gül şeftali yemeni vb. çeşitleri bulunmaktadır. Yemeniler, zahtiyanın rengine göre siyah, annabi (mor), gül şeftali adı verilen parlak kırmızı renklerde olmaktadır. Şekil bakımından halebî, merkup, burnu sivri, kulağı uzun, eğri simli olmak üzere beş çeşidi bulunmaktadır;
Çarık
Günümüzde ustalar tarafından yapılan çarıklar halk oyunları veya gösterilerde kullanılmaktadır. Eskiden kadın, erkek tarafından giyilen kendilerinin yaptıkları çarıklar genellikle manda, öküz derilerinden yapılmaktadır. Ayak ölçüsünde kesilip, kenarlarına açılan deliklerden geçirilen sırımla bağlanarak kullanılmaktadır. Kürk giyim eşyaları, post yapımı geleneksel sanatlarda yer almamaktadır.
Saraçlık:
Koşum takımlarının yapımı, tamiri ve süsleme işlerine saraçlık denilmektedir. Atın boyuna uygun olarak yapılan koşum takımları, onun doğal hareketlerini kolaylaştırmak onu rahatsızlıktan, incinmekten, zararlı çarpmalardan korumak için yapılmaktadır. Koşum; paldum, başlık, gem, çeki kayışı, yan kayış, ok kayışı, yular, dizgin gibi parçalardan oluşmaktadır.
Koşumculukta genellikle manda derisi kullanılmaktadır. Yağlı deri, kromlanmış deriler sepici bıçağı ile kesildikten sonra, tıraşlanmakta, mumlu iplik, biz, ucu kütleşmiş iki iğne ile veya sırım iğnesiyle dikilmektedir. Bütün bu parçalar kıtıkla doldurulmaktadır. Atın boynuna geçirilen koşum takımlarının göğüs kayışı, yan kayışı, ok kayışı, sedemka gibi parçaların hamuta bağlanarak atın arabayı çekmesi sağlanmaktadır.
Hamut iki ağaç parçasının (Hamut ağacı) birleştirilerek sırayla üzerine simit, fitil, dolma, kapak gibi bölümlerin yapılması ile oluşmaktadır. Palduma atın gömleği de denilmektedir. Koşum veya çekim atlarında kullanılmaktadır.
Cilt İşleri
Gölge Oyunu Tipleri
Karagöz bir "gölge oyunu”dur. Bu oyun, deriden kesilmiş bir takım şekillerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb.) arkadan ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanmaktadır.
Karagöz oyunundaki kişiler, şekiller deriden yapılan tasvir, suret veya figür ismi verilen şekillerle canlandırılmaktadır. Tasvirler cam deri tekniği ile tabaklanan, şeffaflaştırılmış deve, düve, at, eşek derilerinden yapılmaktadır. Tasvir için hazırlanan deriden, yapılacak tasvir büyüklüğündeki deri, bahçıvan makası ile kesilip nemlendirilerek kaba kâğıt altında bir süre bekletilir. Nemlendirilen deri kalıbın üzerine konulup çini mürekkebi kullanarak rapido kalemle çizilir, çizginin dışından makasla kesilir, kenarları çekiçle dövülerek yassılaştırılarak kalıp hazırlanmaktadır."Nevregan" adı verilen büyüklü küçüklü çeşitli boyutlardaki özel kesme bıçakları ile işlenmektedir. İşlenen deri cam parçası delikler açılış yönünde temizlenmektedir.
Tasvirler için kök boya da denilen doğal katkı maddeleri nar şerbeti, bal, ağaç kabukları, ceviz kabuğu vb. bunların yanı sıra ekolin boyalar, çini mürekkebi kullanılmaktadır. Tasvirler çift taraflı boyanıp, çini mürekkebi ile kontur çekilerek hazırlanmaktadır. Daha sonra sopaların takılacağı delikler "çiçek zımbası" adı verilen bir aletle delinerek üstüne düğme adı verilen deri parçası dikilerek hazırlanmaktadır. Hazırlanan parçalar birbirine "kat küt" adı verilen ameliyat ipliği ile özel bir bağlama yöntemi kullanılarak birleştirilmektedir.
•Hammaddesi Ağaç-Ahşap Olan Geleneksel El Sanatları
Geçmişten günümüze sürüp gelen maddi kültür ürünleri arasında yer alan ağaç işçiliğinin geleneksel sanatlarımız arasında önemi büyüktür. Türkler İslamiyet'ten önce Orta Asya'da ağacı kutsal saymış, bunu sanat yapıtlarında kullanmışlardır. Kurganlarda özellikle Pazırık'ta yapılan araştırmalar sonucu ağaç işi buluntuların yanı sıra at eğeri, koşum takımlarında kullanılan ağaç parçaları bulunmuştur. Zamanın tahribine karşı fazla dayanıklı bir madde olmayan ahşap sanat eserlerinden günümüze pek örnek kalmamıştır.
Ağaç-Ahşap İşçiliği; Anadolu'da Selçuklu döneminde gelişmiş, kendine özgü bir şekil almıştır. Selçuklu, Beylikler dönemi ağaç eserleri daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlar olup gerçekten çok üstün işçilik göstermektedir. Osmanlı Dönemi ahşap işçiliğinde sadelik hakim olmuş, çeşitli teknikler daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, rahle, Kuran muhafazası gibi kullanım eşyası, pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, sütun başlığı, tavan, mihrap, minber (vaaz kürsüsü) , sanduka gibi mimari öğelerde uygulanmıştır. Ağaç işçiliğinde en çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz, gül ağacı kullanılmakta, kakma, boyama, kündekari, kabartma-oyma, kafes gibi teknikler uygulanmaktadır.
Baston Asa ; Bu teknikler Zonguldak, Bitlis - Ahlat, Gaziantep, Bursa, İstanbul -Beykoz, Ordu illerinde halen devam eden baston yapımcılığı ile günümüze ulaşmıştır. Ülkemizde baston, asa yüzyıllar boyunca kullanılmış, 19. Yüzyılda yaygınlaşmıştır. İşçiliğinin yanı sıra hammaddesine göre değer kazanan bastonların sap kısımları gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden; gövde kısımları gül, kamış vb. ağaçlardan yapılmaktadır.
Müzik Aletleri Yapımı; Müzik aletleri yapımı eskiden beri devam eden bir sanattır. Bu aletler ağaç, bitki, hayvan bağırsakları, kıl, kemik, boynuzlardan yararlanılarak yapılmaktadır. Telli çalgılar, nefesli çalgılar, vurmalı çalgılar gibi gruplandırılmaktadır.
Semercilik; Yük taşımak amacıyla eşek, katır, beygir gibi binek hayvanlarının sırtına yerleştirilen ağaç iskeleti yastığa semer denilmektedir. Ağaç, metal, saz, deri, dokuma gibi malzemelerden hazırlanmaktadır. Semeri bağlamak için kolan, kayış veya kaytan gibi sağlam şeritler kullanılmaktadır.
Kaşıkçılık; Kaşıkçılık, Anadolu'nun bazı yörelerinde günümüzde de sürdürülen el sanatlarındandır. Özellikle Konya'da Selçuklular döneminden bu yana sürdürülen tahta kaşık yapımı birçok ilimizde devam etmektedir. Tahta kaşık yapımında genellikle şimşir, meşe veya armut gibi ağaçlar kullanılmaktadır. Küçük keser, törpü yardımıyla şekillendirilen kaşıklar genellikle Akseki, Gediz, Taraklı bucaklarında yapılmaktadır. Günümüzde yemek kaşıkları yanında süs, oyun kaşıkları da yapılmaktadır. Zımpara ile temizlenen kaşıklar üzerine çeşitli resimler, bezemeler, yazılar basılıp, boyanır cilalanarak satışa sunulmaktadır.
Tarım, Mutfak Araçları Yapımı; Sapı ağaçtan ucu demirden yapılan kazma, küret, yaba, tırmık, orak vb. mutfak araçlarından; kova, külek, yayık, kepçe, kaşık, bıçak vb.
•Hammaddesi Taş Olan Geleneksel El Sanatları
Türk sanatında geniş bir alanı içine alan dekoratif taş işçiliği başlangıcından bu yana devirlerin üslubuna uygun olarak bazı değişimler göstermiş olsa da ustalıkta yüksek kalitesini her zaman korumuştur.
Taş işçiliğinin en güzel örneklerini; Anadolu Selçuklu, Beylikler, Osmanlı Devri mimarisinde görmek mümkündür. Taş yalnızca yapım aşamasında değil, iç ve dış dekorasyonda da ana malzemeyi teşkil etmektedir.
Taş işçiliğimizin en güzel örneklerini; anıtsal taç kapılarda, şehir, saray duvarlarında, cami, medrese gibi yapıların avlu, ana kapılarında, sütun başlıkları, minare şerefeleri, mihrap, minber, çeşme, sebil ve şadırvanlarda görmek mümkündür.
Geometrik örgüler, geçmeler, bitkisel bezemeler, alçak-yüksek kabartma hayvan figürleri, palmetler en çok rastlanan bezemelerdir. Mimaride kullanılan tuğlalarla da duvarları değişik şekillerde işlemişlerdir. Bu süslemeler daha çok açık koyu renkli tuğlaların geometrik şekillerde yerleştirilmesi ile gerçekleşmektedir.
Cami, türbe, kale gibi yapıtların dış duvar örgülerinde güzel örnekleri görülmektedir. Hammaddesi taş olan el sanatı ürünlerinin yapımında kullanılan taşlar, kullanım alanlarına, yapım tekniklerine göre aşağıdaki şekilde sınıflanmaktadır.
Geleneksel mimaride dış cephe ve iç mekan yapımı, süslemesinde taş işçiliği önemli bir yer tutmaktadır. Taş işçiliğinin mimari dışında en çok kullanım alanı mezar taşlarıdır. Taş işçiliğinde, oyma, kabartma, kazıma (profito) gibi teknikler uygulanmaktadır. Kullanılan süsleme öğeleri; bitkisel, geometrik motifler ile yazı figürleridir. Hayvansal figür azdır, insan figürlerine ise Selçuklu Dönemi eserlerde rastlanılmaktadır.
Taş İşçiliği (Mimaride kullanılan Taş İşçiliği, Çeşmeler, Mezar Taşları)
Mermer İşçiliği: Mermer; başkalaşıma uğramış kireçtaşı olan, güzel bir parlaklık verilebilen, çeşitli sanat dallarında kullanılan bir çeşit taştır. Ana kütleden sarmal telle kesilerek ayrılan kütle, genellikle basınçlı havayla çalışan delici matkapla parçalanmaktadır. Makineli keskiyle veya elmas diskli testereyle ocaktan çıkarıldığı yönde kesilen mermer levhalar, işlenecek yere göre biçimlendirilmektedir. Sünger taşı, zımpara tozu çamuruyla yumuşatılarak kalay pasta emdirilmiş kumaş tamponlarla cilalanmaktadır.
Süs Taşları İşçiliği: Takılar, tespihler, ağızlık, pipo, baston vb. aksesuar, günlük kullanım eşyaları yapımında kullanılan taşlar olarak sıralamak mümkündür.
Lüle Taşı İşçiliği; Günümüzde Eskişehir'de tütün çubuğu, pipo, nargile vb. uçlarının yapımında kullanılan lüle taşından eskiden kap-kacak, kutu, fincan, heykel yapıldığı bilinmektedir.
Oltu Taşı İşçiliği; Oltu taşı; siyah, tıkız, parlak, kavlı biçiminde kırıkları olan, parlatılabilir, tıraşlanabilir bir linyit türüdür. Orta çağda tespihler, kutsal emanet sandıkları, heykelcilik yapımında kullanılmıştır. XIX. yüzyılda ise mücevher yapımında kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye'de Erzurum'un Oltu ilçesinde üç yüzü aşkın ocaktan çıkarılan ve yörede Erzurum kehribarı olarak adlandırılan, Oltu taşından sigaralık, tespih yapılmakta; altın, gümüşle birlikte kullanılarak takı (kolye, broş, küpe, yüzük, bilezik vb) yapımında kullanılmaktadır
•Hammaddesi Toprak Olan Geleneksel El Sanatları
SERAMİK , ÇİNİ
Toprak, endogen granit kayaların doğanın aşındırmasıyla ufalanması sonucu meydana gelmektedir. Toprağın her türü seramik için uygun değildir. Kullanıma elverişli toprak ise kildir. Kil, dünyanın ana maddesidir. Killerin plastik özellikleri nedeni ile şekillendirme imkânlarına sahip bulunmaları ve şekillerini pişirme sureti ile koruyabilmeleri esasına dayanan seramik endüstrisi dünyanın en eski endüstrilerinden sayılmaktadır.
Seramik hammaddesi kil olup elde, kalıpta veya tornada biçimlendirilmiş, fırınlanmış her tür eşyanın genel adıdır. Seramiğin tarihçesi insanların ateşi bulmaları ile başlamaktadır. Suyu taşımak, muhafaza edebilmek için kaplar yapma zorunluluğundan seramik doğmuştur. Yüzyıllar boyunca, kap kacak yapımında kullanılmış, gerek eski çağlarda gerekse günümüzde yapı tuğlası üretiminde yararlanılan bir gereç olmuştur
Çeşitli kültürlerin yaşadığı bir bölge olması sebebiyle Anadolu'da yapılan birçok arkeolojik kazı sonucu tarihe ışık tutan seramik eserlere rastlanmıştır. İlk kez yeni taş döneminde çıkan seramiğin en eski örnekleri Anadolu'da, Hacılar, Çatalhöyük, Beyce Sultan, Demirci höyük vb. arkeoloji kazılarında bulunan seramik kaplardır. Bu yapıtlar bezemelerinin yanı sıra biçimleri ile de dikkat çekmektedirler. M.Ö. 3500 Kalkalitik devir, M.Ö. 2500-1000 Truva, Hitit, M.S.11. ve 13.Yüzyıllarda Selçuklu,10.Yüzyılda Anadolu'ya gelen Osmanlılar, Selçuklulardan kalan seramik kültürünü sürdürerek 15. Yüzyılda kendi özelliğini oluşturmuş, belli dönemlere damgalarını vurmuş ve hepsi birbirinden güzel örnekler bırakmışlardır.
İlk kaynaklarını Anadolu dışındaki Türk seramiğinden alan Anadolu seramik sanatı, Osmanlı devrinde tamamen kendine özgü bir gelişme göstermiş, tercih edilen, ihraç edilen eserler vererek ilgi görmüştür. Hokka, kase, ibrik, sürahi, kadeh, kandil, kupa, gülabdan, buhurdanlık, tütsü kabı vb., tabaklar sert beyaz hamur, sır altı tekniğiyle yapılmıştır. Seramik malzeme üretiminde kullanılacak olan kil, üretilecek malzeme türüne göre, karıştırıcı, ıslatıcı makinelerde şekillendirilebilmeleri için gerekli su miktarı ilave edilmek suretiyle homojen bir hamur elde edilmeye çalışılır. Seramik malzemesi, elle, kalıplama, presleme, döndürme, filaj veya etraj, döküm teknikleri ile şekillendirilmektedir. Pişirilen ürünlere bisküvi adı verilmektedir. Bisküvi halindeki yarı mamul üzerine; yapılacak desen, şekil veya yazıların sınırları (kontürler) özel olarak hazırlanmış aydınger (iğnelenmiş desenli) şablonlar yardımı ile odun kömürü tozu ile desen işlenmektedir. Bu desen tahrirlenip (çinilerde bezeme örgelerinin çevresini dolanan ince kontur) içleri boyanmaktadır. Seramik yapıtlar üzerine çeşitli usullerle kaplanan şeffaf sırlarda; Metal oksitler katılarak hazırlanan sır reçeteleri değişen yüksek derecelerde renk veren sır tipleri kullanılmaktadır. Renk veren metal oksitler tek başlarına kullanıldığı gibi, bir kaçı bir arada kullanılarak hazırlanan reçetelerle değişik renkler veren sırlar elde edilebilir.
Renklendirmede kullanılan metal oksitler; krom, demir, kalay, bakır, kobalt, manganez, zirkon, nikel, vanadyum, rutil olup tek veya karışım halinde kullanılır. Kalay, titanyum, antimuan opak sır elde etmek için kullanılan üç maddedir. Bir parçayı sırlamadan önce sırrın yüzeye çok iyi tutunması yüzeyin temizliği ile doğrudan doğruya ilgilidir. Bu amaçla bisküvi akarsu altında kısa bir süre tutularak temizlenir. Sır tabakası 1,5 milimetre kalınlığında olmalıdır. Sırrın kalınlığı kabarcıkların oluşması gibi kusurlara yol açabilmektedir. Yeterince kalın olmayan sırlar ise kel alanlar oluşturur. Sır ürüne fırça, dökme, daldırma, majolika gibi tekniklerle sürülmektedir.
Desenlenmiş (dekorlanmış) ve sırı sürülmüş yarı mamuller geleneksel yöntemlerle fırınlarda pişirilir. Şekillendirilen, kurutulan parçalardan çanak, çömlekler açık ateşte, ince ürünler örtülü fırınlarda pişirilmektedir.
Çini genellikle mimariye bağlı yapıtlarda kullanılmaktadır. Günlük yaşamda kullanılan kap vb. ise seramik denilmektedir."ÇİNİ" kelimesinin 'i' ilgi harfiyle türetilmiş olması ilk bakışta çiniciliğin Çin'den geldiği kanısını uyandırmaktadır. Çiniciliğin Türklere özgü bir sanat olduğu sanat tarihi uzmanlarınca kabul edilmektedir.
Mimaride kullanılan çiniye 18. Yüzyıla kadar "Kaşi", çini eşyaya (tabak, vazo, kâse vb.) de "EVANİ" (kapkacak) adı verilmekteydi. O dönemde Çin'den ithal edilen porselenlerin ün kazanmalarından ötürü, Türk yapısı "Kaşi" ye kalitesinin yüksekliğini vurgulamak için "ÇİNİ" denmeye başlanmıştır. Orta Asya'da gelişen seramik sanatının bir kolu olan çinicilik, Selçuklularla Anadolu'ya girmiştir. Osmanlılarda mimari süslemede çok önemli yeri olan çini, cami, medrese, türbe, sarayları süslemekte kullanılmıştır. İlk Osmanlı devri çinileri Selçuklu geleneğinin devamıdır. Figürlü geometrik yazı, nebati süslemelerle sarı, yeşil renkler farklı kullanılmıştır. Bizanslılar zamanında bir seramik merkezi olan İznik, Osmanlı İmparatorluğunun da en önemli çini merkezi olarak 14. Yüzyıldan, 18. Yüzyıla kadar üstünlüğünü korumuştur. 17.yüzyılda önemini yitiren İznik atölyeleri yanında Kütahya'da İznik tekniğine erişememekle beraber 15.yüzyıldan itibaren bir çini, seramik merkezi olarak varlık göstermiştir. Kütahya işi seramikler mavi, kırmızı, sarı, mor, yeşil renklidir.
18. yüzyılda bölgesel özellik gösteren Çanakkale seramikleri ortaya çıkmıştır. Osmanlı döneminde daha çok saray, cami, medrese, türbeler için üretilen seramikler, 17. Yüzyıldan sonra yozlaşmaya başlamıştır. Cumhuriyet dönemine kadar Kütahya, Çanakkale seramikleri, Fransa'dan çamuru getirilerek yapılan Yıldız Porselenleri görülmektedir. 18. yüzyılda İznik'teki çinicilik sanatı tamamen kaybolmuştur. Aynı yüzyılda en güzel örneklerini veren Kütahya çinileri, bu yüzyıl sonunda gerilemeye başlamış,19.-20 yüzyılda eski İznik çinileri motiflerinin taklitlerine dönülmüştür. Günümüzde çini merkezi Kütahya’dır. Burada daha ziyade Selçuklu renk, desenler taklit edilerek üretim yapılmaktadır.
ÇÖMLEKÇİLİK
Çömlekçilik, Anadolu'da çok eskiden beri yapıla gelmiş el sanatlarından biridir. Çamur, kolaylıkla elde edilen hammaddelerin en eski, kullanışlı olanıdır. Yumuşakken kırılmadan biçimlendirilebilir. Çömleklerin elle yapımında uygulanan temel yöntemler çimdik, fitil, levha, modeldir. Özlü çamurdan elle veya çömlekçi çarkından geçirilerek çeşitli ölçülerdeki kalıplara dökülüp form kazandırılmaktadır. Fırınlarda pişirilerek, sırlanan veya sırlanmadan yapılan toprak çanak, çömlek, testi, vazo, küp vb. yapma sanatı olarak tanımlanabilir.
Anadolu'da üretilen çömlekler genellikle sulandırılmış çamurla sırlanmakta, çömlekler açık ateşte pişirilmektedir. Günümüzde fonksiyonel olarak yapısı kaybolmaya başlayan, ancak kullanım alanlarında değerlendirilen çömlekçilik sanatı birkaç yörede az sayıda ustasıyla devam etmektedir.
•Hammaddesi Metal Olan Geleneksel El Sanatları
Hammaddesi metal olan geleneksel sanatları, kullanılan madene, kullanım alanına, tekniklerine vb. sınıflandırmak mümkündür. Anadolu’da Tunç çağında bakıra kalay katılarak tuncun elde edilmesinden sonraki dönemlerde bakır, altın, gümüş gibi madenler de dövme, dökme tekniğiyle işlenmişlerdir. Roma, Bizans dönemlerinde Anadolu'nun gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu bilinmektedir.
Büyük Selçuklular ile birlikte İslam maden sanatında önemli gelişme görülmektedir. Selçuklular sanatın birçok dalında olduğu gibi maden sanatının gelişiminde de önemli rol oynamışlardır. Bu dönemlerde gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu; Konya, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır, Cizre, Siirt, Harput, Erzincan, Erzurum gelmektedir. Osmanlı döneminde Anadolu'da, Balkanlarda maden sanatının doruk noktasına ulaştığı bilinmektedir.
Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Tokat, Malatya, Elazığ, Erzurum, Trabzon, Giresun, Ordu, Sivas, Tokat, Kayseri, Çankırı, Çorum, Amasya, Kastamonu, Konya, Burdur, Denizli, Afyon, Kütahya, Balıkesir, Bursa, İstanbul, Edirne Osmanlı döneminde günümüzde maden sanatının merkezi olan illerdir. Maden işçiliğinde dövme, telkari, kazıma (kalemkar), çekiç işi, kakma, küftgani, savatlama, ajur kesme gibi teknikler kullanılmaktadır.
Demircilik
Demir, kapı tokmakları, mutfak araçları, tarım araçları, hayvan koşumları, mimaride kullanılan araçlar, müzik aletleri vb. yapımında kullanılmaktadır.
Bakırcılık
Yapılan araştırmalar, Anadolu'da bakırcılığın gelişiminin, çok eski tarihlere dayandığını, bakır cevher yataklarının eskiden beri işletildiğini doğrulamaktadır. Anadolu sanatında önemli bir yeri olan bakır, süslemeye de çok elverişli bir madendir. Günlük kullanımda kap-kacak, takılar, miğferler, kapılarda, kapı süslemelerinde, yapı unsuru olarak kullanılmıştır. En çok kullanılan maden bakırdır. Bakır kap yapım teknikleri; dövme, dökme, sıvama (tornada çekme), preste basma olarak dört çeşittir. Günümüzde en çok kullanılan maden işleme olarak bakır, kalaylanarak mutfak eşyası yapımıyla geniş bir şekilde sürdürülmektedir.
Altın - Gümüş İşleri
Altın ve gümüşten kuyumculuk, takı, günlük kullanım eşyaları ve aksesuarlar telkari, savat, dövme, dökme vb. teknikler kullanılarak yapılmaktadır.
Telkari; İnce altın veya üçboyutlu nesne oluşturacak biçimde, çeşitli desenler yaratarak, henüz ısıyla edindiği plastik niteliği kaybetmeden işleme tekniğidir. Telkari takılar, fincan zarfları, kutular, sürmedanlar
Bıçakçılık
Bir sapla keskin bir ağızdan oluşan kesme aygıtı olan bıçağın, Anadolu'da tarih öncesi dönemlerden beri kullanıldığı bilinmektedir. Bıçağın biçimsel olarak geçirdiği değişimlere ilişkin yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bıçaklar biçimlerine göre; pala, hançer, gaddare, saldırma vb. isimler almaktadır. Sapları; abanoz, fildişi, gümüş, altın kaplama olan bu bıçakların elmas, mercan, yakut, zümrüt vb. taşlarla süslü olanlarına saray için yapılanlarda görmek mümkündür. XIX. yüzyıl ortalarından itibaren el işçiliğinin yerini makinelerin almasıyla bıçak yapımcılığı da gelişmiştir. Günümüzde paslanmaz çelikten yapılan sabit saplı sofra bıçakları ile açılır kapanır cep çakıları görülmektedir. Anadolu’nun bazı yörelerinde sap kısımları çeşitli işlemlerle süslü bıçak el işi bıçak yapımı sürmektedir.
El Sanatları insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel" vasfı kazanmıştır. Geleneksel Türk El Sanatları, Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir mozaik oluşturmuştur
•İşleme
İşleme; ipek, yün, keten, pamuk, metal vb.ipliklerle, çeşitli iğneler, uygulama biçimleri aracılığıyla; keçe, deri, dokuma vb. materyaller üzerinde yapılan bezemelerdir. Türk işleme sanatı çok eski tarihlere dayanmaktadır.
"Bezemek" sözcüğü, giyim kuşam, ev eşyalarının süslenmesinde kullanılmıştır. Sarayda başlayan işleme sanatı, daha sonraları gerçek bir halk süsleme sanatı haline gelmiştir. İşleme teknikleri, iğneler coğrafi, sosyal, ekonomik şartlar, estetik değerler doğrultusunda yüzyıllardır değişiklik göstererek günümüze ulaşmıştır.
Türk işlemeleri teknikleri uygulanan iğne biçimine göre; dokumanın iplikleri üzerinde yürütülen (Çin iğnesi, Romanya iğnesi,Girit iğnesi,Fransız düğümü,hesap iğnesi,balık sırtı, susma, civan kaşı vb.), dokumanın iplikleri çekilerek (fisto nakışı, ciğer deldi çeşitlemeleri), dokumanın iplikleri kapatılarak (Buhara atması,Jakobyen atması,Maraş işi, aplike, boncuk işi, pul işi vb), dokumaların iplikleri bağlanarak (yama işi, kumru gözü,Antep işi,geçme işi vb.) yapılan iğneler olmak üzere gruplanabilir.
•Hammaddesi Hayvansal Deri vb. Olan Geleneksel El Sanatları
Hayvandan elde edilen el sanatları, deri, kürk, boynuz, kemik gibi kullanılan malzemelerine göre ve kullanım alanlarına vb. sınıflandırmak mümkündür.
Yemenicilik
Ayağa giyilen yemeniler, çok çeşitlidir. Daha çok kulaklı yemeni, Halep annubi, kara yemeni, gül şeftali yemeni vb. çeşitleri bulunmaktadır. Yemeniler, zahtiyanın rengine göre siyah, annabi (mor), gül şeftali adı verilen parlak kırmızı renklerde olmaktadır. Şekil bakımından halebî, merkup, burnu sivri, kulağı uzun, eğri simli olmak üzere beş çeşidi bulunmaktadır;
Çarık
Günümüzde ustalar tarafından yapılan çarıklar halk oyunları veya gösterilerde kullanılmaktadır. Eskiden kadın, erkek tarafından giyilen kendilerinin yaptıkları çarıklar genellikle manda, öküz derilerinden yapılmaktadır. Ayak ölçüsünde kesilip, kenarlarına açılan deliklerden geçirilen sırımla bağlanarak kullanılmaktadır. Kürk giyim eşyaları, post yapımı geleneksel sanatlarda yer almamaktadır.
Saraçlık:
Koşum takımlarının yapımı, tamiri ve süsleme işlerine saraçlık denilmektedir. Atın boyuna uygun olarak yapılan koşum takımları, onun doğal hareketlerini kolaylaştırmak onu rahatsızlıktan, incinmekten, zararlı çarpmalardan korumak için yapılmaktadır. Koşum; paldum, başlık, gem, çeki kayışı, yan kayış, ok kayışı, yular, dizgin gibi parçalardan oluşmaktadır.
Koşumculukta genellikle manda derisi kullanılmaktadır. Yağlı deri, kromlanmış deriler sepici bıçağı ile kesildikten sonra, tıraşlanmakta, mumlu iplik, biz, ucu kütleşmiş iki iğne ile veya sırım iğnesiyle dikilmektedir. Bütün bu parçalar kıtıkla doldurulmaktadır. Atın boynuna geçirilen koşum takımlarının göğüs kayışı, yan kayışı, ok kayışı, sedemka gibi parçaların hamuta bağlanarak atın arabayı çekmesi sağlanmaktadır.
Hamut iki ağaç parçasının (Hamut ağacı) birleştirilerek sırayla üzerine simit, fitil, dolma, kapak gibi bölümlerin yapılması ile oluşmaktadır. Palduma atın gömleği de denilmektedir. Koşum veya çekim atlarında kullanılmaktadır.
Cilt İşleri
Gölge Oyunu Tipleri
Karagöz bir "gölge oyunu”dur. Bu oyun, deriden kesilmiş bir takım şekillerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb.) arkadan ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanmaktadır.
Karagöz oyunundaki kişiler, şekiller deriden yapılan tasvir, suret veya figür ismi verilen şekillerle canlandırılmaktadır. Tasvirler cam deri tekniği ile tabaklanan, şeffaflaştırılmış deve, düve, at, eşek derilerinden yapılmaktadır. Tasvir için hazırlanan deriden, yapılacak tasvir büyüklüğündeki deri, bahçıvan makası ile kesilip nemlendirilerek kaba kâğıt altında bir süre bekletilir. Nemlendirilen deri kalıbın üzerine konulup çini mürekkebi kullanarak rapido kalemle çizilir, çizginin dışından makasla kesilir, kenarları çekiçle dövülerek yassılaştırılarak kalıp hazırlanmaktadır."Nevregan" adı verilen büyüklü küçüklü çeşitli boyutlardaki özel kesme bıçakları ile işlenmektedir. İşlenen deri cam parçası delikler açılış yönünde temizlenmektedir.
Tasvirler için kök boya da denilen doğal katkı maddeleri nar şerbeti, bal, ağaç kabukları, ceviz kabuğu vb. bunların yanı sıra ekolin boyalar, çini mürekkebi kullanılmaktadır. Tasvirler çift taraflı boyanıp, çini mürekkebi ile kontur çekilerek hazırlanmaktadır. Daha sonra sopaların takılacağı delikler "çiçek zımbası" adı verilen bir aletle delinerek üstüne düğme adı verilen deri parçası dikilerek hazırlanmaktadır. Hazırlanan parçalar birbirine "kat küt" adı verilen ameliyat ipliği ile özel bir bağlama yöntemi kullanılarak birleştirilmektedir.
•Hammaddesi Ağaç-Ahşap Olan Geleneksel El Sanatları
Geçmişten günümüze sürüp gelen maddi kültür ürünleri arasında yer alan ağaç işçiliğinin geleneksel sanatlarımız arasında önemi büyüktür. Türkler İslamiyet'ten önce Orta Asya'da ağacı kutsal saymış, bunu sanat yapıtlarında kullanmışlardır. Kurganlarda özellikle Pazırık'ta yapılan araştırmalar sonucu ağaç işi buluntuların yanı sıra at eğeri, koşum takımlarında kullanılan ağaç parçaları bulunmuştur. Zamanın tahribine karşı fazla dayanıklı bir madde olmayan ahşap sanat eserlerinden günümüze pek örnek kalmamıştır.
Ağaç-Ahşap İşçiliği; Anadolu'da Selçuklu döneminde gelişmiş, kendine özgü bir şekil almıştır. Selçuklu, Beylikler dönemi ağaç eserleri daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlar olup gerçekten çok üstün işçilik göstermektedir. Osmanlı Dönemi ahşap işçiliğinde sadelik hakim olmuş, çeşitli teknikler daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, rahle, Kuran muhafazası gibi kullanım eşyası, pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, sütun başlığı, tavan, mihrap, minber (vaaz kürsüsü) , sanduka gibi mimari öğelerde uygulanmıştır. Ağaç işçiliğinde en çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz, gül ağacı kullanılmakta, kakma, boyama, kündekari, kabartma-oyma, kafes gibi teknikler uygulanmaktadır.
Baston Asa ; Bu teknikler Zonguldak, Bitlis - Ahlat, Gaziantep, Bursa, İstanbul -Beykoz, Ordu illerinde halen devam eden baston yapımcılığı ile günümüze ulaşmıştır. Ülkemizde baston, asa yüzyıllar boyunca kullanılmış, 19. Yüzyılda yaygınlaşmıştır. İşçiliğinin yanı sıra hammaddesine göre değer kazanan bastonların sap kısımları gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden; gövde kısımları gül, kamış vb. ağaçlardan yapılmaktadır.
Müzik Aletleri Yapımı; Müzik aletleri yapımı eskiden beri devam eden bir sanattır. Bu aletler ağaç, bitki, hayvan bağırsakları, kıl, kemik, boynuzlardan yararlanılarak yapılmaktadır. Telli çalgılar, nefesli çalgılar, vurmalı çalgılar gibi gruplandırılmaktadır.
Semercilik; Yük taşımak amacıyla eşek, katır, beygir gibi binek hayvanlarının sırtına yerleştirilen ağaç iskeleti yastığa semer denilmektedir. Ağaç, metal, saz, deri, dokuma gibi malzemelerden hazırlanmaktadır. Semeri bağlamak için kolan, kayış veya kaytan gibi sağlam şeritler kullanılmaktadır.
Kaşıkçılık; Kaşıkçılık, Anadolu'nun bazı yörelerinde günümüzde de sürdürülen el sanatlarındandır. Özellikle Konya'da Selçuklular döneminden bu yana sürdürülen tahta kaşık yapımı birçok ilimizde devam etmektedir. Tahta kaşık yapımında genellikle şimşir, meşe veya armut gibi ağaçlar kullanılmaktadır. Küçük keser, törpü yardımıyla şekillendirilen kaşıklar genellikle Akseki, Gediz, Taraklı bucaklarında yapılmaktadır. Günümüzde yemek kaşıkları yanında süs, oyun kaşıkları da yapılmaktadır. Zımpara ile temizlenen kaşıklar üzerine çeşitli resimler, bezemeler, yazılar basılıp, boyanır cilalanarak satışa sunulmaktadır.
Tarım, Mutfak Araçları Yapımı; Sapı ağaçtan ucu demirden yapılan kazma, küret, yaba, tırmık, orak vb. mutfak araçlarından; kova, külek, yayık, kepçe, kaşık, bıçak vb.
•Hammaddesi Taş Olan Geleneksel El Sanatları
Türk sanatında geniş bir alanı içine alan dekoratif taş işçiliği başlangıcından bu yana devirlerin üslubuna uygun olarak bazı değişimler göstermiş olsa da ustalıkta yüksek kalitesini her zaman korumuştur.
Taş işçiliğinin en güzel örneklerini; Anadolu Selçuklu, Beylikler, Osmanlı Devri mimarisinde görmek mümkündür. Taş yalnızca yapım aşamasında değil, iç ve dış dekorasyonda da ana malzemeyi teşkil etmektedir.
Taş işçiliğimizin en güzel örneklerini; anıtsal taç kapılarda, şehir, saray duvarlarında, cami, medrese gibi yapıların avlu, ana kapılarında, sütun başlıkları, minare şerefeleri, mihrap, minber, çeşme, sebil ve şadırvanlarda görmek mümkündür.
Geometrik örgüler, geçmeler, bitkisel bezemeler, alçak-yüksek kabartma hayvan figürleri, palmetler en çok rastlanan bezemelerdir. Mimaride kullanılan tuğlalarla da duvarları değişik şekillerde işlemişlerdir. Bu süslemeler daha çok açık koyu renkli tuğlaların geometrik şekillerde yerleştirilmesi ile gerçekleşmektedir.
Cami, türbe, kale gibi yapıtların dış duvar örgülerinde güzel örnekleri görülmektedir. Hammaddesi taş olan el sanatı ürünlerinin yapımında kullanılan taşlar, kullanım alanlarına, yapım tekniklerine göre aşağıdaki şekilde sınıflanmaktadır.
Geleneksel mimaride dış cephe ve iç mekan yapımı, süslemesinde taş işçiliği önemli bir yer tutmaktadır. Taş işçiliğinin mimari dışında en çok kullanım alanı mezar taşlarıdır. Taş işçiliğinde, oyma, kabartma, kazıma (profito) gibi teknikler uygulanmaktadır. Kullanılan süsleme öğeleri; bitkisel, geometrik motifler ile yazı figürleridir. Hayvansal figür azdır, insan figürlerine ise Selçuklu Dönemi eserlerde rastlanılmaktadır.
Taş İşçiliği (Mimaride kullanılan Taş İşçiliği, Çeşmeler, Mezar Taşları)
Mermer İşçiliği: Mermer; başkalaşıma uğramış kireçtaşı olan, güzel bir parlaklık verilebilen, çeşitli sanat dallarında kullanılan bir çeşit taştır. Ana kütleden sarmal telle kesilerek ayrılan kütle, genellikle basınçlı havayla çalışan delici matkapla parçalanmaktadır. Makineli keskiyle veya elmas diskli testereyle ocaktan çıkarıldığı yönde kesilen mermer levhalar, işlenecek yere göre biçimlendirilmektedir. Sünger taşı, zımpara tozu çamuruyla yumuşatılarak kalay pasta emdirilmiş kumaş tamponlarla cilalanmaktadır.
Süs Taşları İşçiliği: Takılar, tespihler, ağızlık, pipo, baston vb. aksesuar, günlük kullanım eşyaları yapımında kullanılan taşlar olarak sıralamak mümkündür.
Lüle Taşı İşçiliği; Günümüzde Eskişehir'de tütün çubuğu, pipo, nargile vb. uçlarının yapımında kullanılan lüle taşından eskiden kap-kacak, kutu, fincan, heykel yapıldığı bilinmektedir.
Oltu Taşı İşçiliği; Oltu taşı; siyah, tıkız, parlak, kavlı biçiminde kırıkları olan, parlatılabilir, tıraşlanabilir bir linyit türüdür. Orta çağda tespihler, kutsal emanet sandıkları, heykelcilik yapımında kullanılmıştır. XIX. yüzyılda ise mücevher yapımında kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye'de Erzurum'un Oltu ilçesinde üç yüzü aşkın ocaktan çıkarılan ve yörede Erzurum kehribarı olarak adlandırılan, Oltu taşından sigaralık, tespih yapılmakta; altın, gümüşle birlikte kullanılarak takı (kolye, broş, küpe, yüzük, bilezik vb) yapımında kullanılmaktadır
•Hammaddesi Toprak Olan Geleneksel El Sanatları
SERAMİK , ÇİNİ
Toprak, endogen granit kayaların doğanın aşındırmasıyla ufalanması sonucu meydana gelmektedir. Toprağın her türü seramik için uygun değildir. Kullanıma elverişli toprak ise kildir. Kil, dünyanın ana maddesidir. Killerin plastik özellikleri nedeni ile şekillendirme imkânlarına sahip bulunmaları ve şekillerini pişirme sureti ile koruyabilmeleri esasına dayanan seramik endüstrisi dünyanın en eski endüstrilerinden sayılmaktadır.
Seramik hammaddesi kil olup elde, kalıpta veya tornada biçimlendirilmiş, fırınlanmış her tür eşyanın genel adıdır. Seramiğin tarihçesi insanların ateşi bulmaları ile başlamaktadır. Suyu taşımak, muhafaza edebilmek için kaplar yapma zorunluluğundan seramik doğmuştur. Yüzyıllar boyunca, kap kacak yapımında kullanılmış, gerek eski çağlarda gerekse günümüzde yapı tuğlası üretiminde yararlanılan bir gereç olmuştur
Çeşitli kültürlerin yaşadığı bir bölge olması sebebiyle Anadolu'da yapılan birçok arkeolojik kazı sonucu tarihe ışık tutan seramik eserlere rastlanmıştır. İlk kez yeni taş döneminde çıkan seramiğin en eski örnekleri Anadolu'da, Hacılar, Çatalhöyük, Beyce Sultan, Demirci höyük vb. arkeoloji kazılarında bulunan seramik kaplardır. Bu yapıtlar bezemelerinin yanı sıra biçimleri ile de dikkat çekmektedirler. M.Ö. 3500 Kalkalitik devir, M.Ö. 2500-1000 Truva, Hitit, M.S.11. ve 13.Yüzyıllarda Selçuklu,10.Yüzyılda Anadolu'ya gelen Osmanlılar, Selçuklulardan kalan seramik kültürünü sürdürerek 15. Yüzyılda kendi özelliğini oluşturmuş, belli dönemlere damgalarını vurmuş ve hepsi birbirinden güzel örnekler bırakmışlardır.
İlk kaynaklarını Anadolu dışındaki Türk seramiğinden alan Anadolu seramik sanatı, Osmanlı devrinde tamamen kendine özgü bir gelişme göstermiş, tercih edilen, ihraç edilen eserler vererek ilgi görmüştür. Hokka, kase, ibrik, sürahi, kadeh, kandil, kupa, gülabdan, buhurdanlık, tütsü kabı vb., tabaklar sert beyaz hamur, sır altı tekniğiyle yapılmıştır. Seramik malzeme üretiminde kullanılacak olan kil, üretilecek malzeme türüne göre, karıştırıcı, ıslatıcı makinelerde şekillendirilebilmeleri için gerekli su miktarı ilave edilmek suretiyle homojen bir hamur elde edilmeye çalışılır. Seramik malzemesi, elle, kalıplama, presleme, döndürme, filaj veya etraj, döküm teknikleri ile şekillendirilmektedir. Pişirilen ürünlere bisküvi adı verilmektedir. Bisküvi halindeki yarı mamul üzerine; yapılacak desen, şekil veya yazıların sınırları (kontürler) özel olarak hazırlanmış aydınger (iğnelenmiş desenli) şablonlar yardımı ile odun kömürü tozu ile desen işlenmektedir. Bu desen tahrirlenip (çinilerde bezeme örgelerinin çevresini dolanan ince kontur) içleri boyanmaktadır. Seramik yapıtlar üzerine çeşitli usullerle kaplanan şeffaf sırlarda; Metal oksitler katılarak hazırlanan sır reçeteleri değişen yüksek derecelerde renk veren sır tipleri kullanılmaktadır. Renk veren metal oksitler tek başlarına kullanıldığı gibi, bir kaçı bir arada kullanılarak hazırlanan reçetelerle değişik renkler veren sırlar elde edilebilir.
Renklendirmede kullanılan metal oksitler; krom, demir, kalay, bakır, kobalt, manganez, zirkon, nikel, vanadyum, rutil olup tek veya karışım halinde kullanılır. Kalay, titanyum, antimuan opak sır elde etmek için kullanılan üç maddedir. Bir parçayı sırlamadan önce sırrın yüzeye çok iyi tutunması yüzeyin temizliği ile doğrudan doğruya ilgilidir. Bu amaçla bisküvi akarsu altında kısa bir süre tutularak temizlenir. Sır tabakası 1,5 milimetre kalınlığında olmalıdır. Sırrın kalınlığı kabarcıkların oluşması gibi kusurlara yol açabilmektedir. Yeterince kalın olmayan sırlar ise kel alanlar oluşturur. Sır ürüne fırça, dökme, daldırma, majolika gibi tekniklerle sürülmektedir.
Desenlenmiş (dekorlanmış) ve sırı sürülmüş yarı mamuller geleneksel yöntemlerle fırınlarda pişirilir. Şekillendirilen, kurutulan parçalardan çanak, çömlekler açık ateşte, ince ürünler örtülü fırınlarda pişirilmektedir.
Çini genellikle mimariye bağlı yapıtlarda kullanılmaktadır. Günlük yaşamda kullanılan kap vb. ise seramik denilmektedir."ÇİNİ" kelimesinin 'i' ilgi harfiyle türetilmiş olması ilk bakışta çiniciliğin Çin'den geldiği kanısını uyandırmaktadır. Çiniciliğin Türklere özgü bir sanat olduğu sanat tarihi uzmanlarınca kabul edilmektedir.
Mimaride kullanılan çiniye 18. Yüzyıla kadar "Kaşi", çini eşyaya (tabak, vazo, kâse vb.) de "EVANİ" (kapkacak) adı verilmekteydi. O dönemde Çin'den ithal edilen porselenlerin ün kazanmalarından ötürü, Türk yapısı "Kaşi" ye kalitesinin yüksekliğini vurgulamak için "ÇİNİ" denmeye başlanmıştır. Orta Asya'da gelişen seramik sanatının bir kolu olan çinicilik, Selçuklularla Anadolu'ya girmiştir. Osmanlılarda mimari süslemede çok önemli yeri olan çini, cami, medrese, türbe, sarayları süslemekte kullanılmıştır. İlk Osmanlı devri çinileri Selçuklu geleneğinin devamıdır. Figürlü geometrik yazı, nebati süslemelerle sarı, yeşil renkler farklı kullanılmıştır. Bizanslılar zamanında bir seramik merkezi olan İznik, Osmanlı İmparatorluğunun da en önemli çini merkezi olarak 14. Yüzyıldan, 18. Yüzyıla kadar üstünlüğünü korumuştur. 17.yüzyılda önemini yitiren İznik atölyeleri yanında Kütahya'da İznik tekniğine erişememekle beraber 15.yüzyıldan itibaren bir çini, seramik merkezi olarak varlık göstermiştir. Kütahya işi seramikler mavi, kırmızı, sarı, mor, yeşil renklidir.
18. yüzyılda bölgesel özellik gösteren Çanakkale seramikleri ortaya çıkmıştır. Osmanlı döneminde daha çok saray, cami, medrese, türbeler için üretilen seramikler, 17. Yüzyıldan sonra yozlaşmaya başlamıştır. Cumhuriyet dönemine kadar Kütahya, Çanakkale seramikleri, Fransa'dan çamuru getirilerek yapılan Yıldız Porselenleri görülmektedir. 18. yüzyılda İznik'teki çinicilik sanatı tamamen kaybolmuştur. Aynı yüzyılda en güzel örneklerini veren Kütahya çinileri, bu yüzyıl sonunda gerilemeye başlamış,19.-20 yüzyılda eski İznik çinileri motiflerinin taklitlerine dönülmüştür. Günümüzde çini merkezi Kütahya’dır. Burada daha ziyade Selçuklu renk, desenler taklit edilerek üretim yapılmaktadır.
ÇÖMLEKÇİLİK
Çömlekçilik, Anadolu'da çok eskiden beri yapıla gelmiş el sanatlarından biridir. Çamur, kolaylıkla elde edilen hammaddelerin en eski, kullanışlı olanıdır. Yumuşakken kırılmadan biçimlendirilebilir. Çömleklerin elle yapımında uygulanan temel yöntemler çimdik, fitil, levha, modeldir. Özlü çamurdan elle veya çömlekçi çarkından geçirilerek çeşitli ölçülerdeki kalıplara dökülüp form kazandırılmaktadır. Fırınlarda pişirilerek, sırlanan veya sırlanmadan yapılan toprak çanak, çömlek, testi, vazo, küp vb. yapma sanatı olarak tanımlanabilir.
Anadolu'da üretilen çömlekler genellikle sulandırılmış çamurla sırlanmakta, çömlekler açık ateşte pişirilmektedir. Günümüzde fonksiyonel olarak yapısı kaybolmaya başlayan, ancak kullanım alanlarında değerlendirilen çömlekçilik sanatı birkaç yörede az sayıda ustasıyla devam etmektedir.
•Hammaddesi Metal Olan Geleneksel El Sanatları
Hammaddesi metal olan geleneksel sanatları, kullanılan madene, kullanım alanına, tekniklerine vb. sınıflandırmak mümkündür. Anadolu’da Tunç çağında bakıra kalay katılarak tuncun elde edilmesinden sonraki dönemlerde bakır, altın, gümüş gibi madenler de dövme, dökme tekniğiyle işlenmişlerdir. Roma, Bizans dönemlerinde Anadolu'nun gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu bilinmektedir.
Büyük Selçuklular ile birlikte İslam maden sanatında önemli gelişme görülmektedir. Selçuklular sanatın birçok dalında olduğu gibi maden sanatının gelişiminde de önemli rol oynamışlardır. Bu dönemlerde gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu; Konya, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır, Cizre, Siirt, Harput, Erzincan, Erzurum gelmektedir. Osmanlı döneminde Anadolu'da, Balkanlarda maden sanatının doruk noktasına ulaştığı bilinmektedir.
Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Tokat, Malatya, Elazığ, Erzurum, Trabzon, Giresun, Ordu, Sivas, Tokat, Kayseri, Çankırı, Çorum, Amasya, Kastamonu, Konya, Burdur, Denizli, Afyon, Kütahya, Balıkesir, Bursa, İstanbul, Edirne Osmanlı döneminde günümüzde maden sanatının merkezi olan illerdir. Maden işçiliğinde dövme, telkari, kazıma (kalemkar), çekiç işi, kakma, küftgani, savatlama, ajur kesme gibi teknikler kullanılmaktadır.
Demircilik
Demir, kapı tokmakları, mutfak araçları, tarım araçları, hayvan koşumları, mimaride kullanılan araçlar, müzik aletleri vb. yapımında kullanılmaktadır.
Bakırcılık
Yapılan araştırmalar, Anadolu'da bakırcılığın gelişiminin, çok eski tarihlere dayandığını, bakır cevher yataklarının eskiden beri işletildiğini doğrulamaktadır. Anadolu sanatında önemli bir yeri olan bakır, süslemeye de çok elverişli bir madendir. Günlük kullanımda kap-kacak, takılar, miğferler, kapılarda, kapı süslemelerinde, yapı unsuru olarak kullanılmıştır. En çok kullanılan maden bakırdır. Bakır kap yapım teknikleri; dövme, dökme, sıvama (tornada çekme), preste basma olarak dört çeşittir. Günümüzde en çok kullanılan maden işleme olarak bakır, kalaylanarak mutfak eşyası yapımıyla geniş bir şekilde sürdürülmektedir.
Altın - Gümüş İşleri
Altın ve gümüşten kuyumculuk, takı, günlük kullanım eşyaları ve aksesuarlar telkari, savat, dövme, dökme vb. teknikler kullanılarak yapılmaktadır.
Telkari; İnce altın veya üçboyutlu nesne oluşturacak biçimde, çeşitli desenler yaratarak, henüz ısıyla edindiği plastik niteliği kaybetmeden işleme tekniğidir. Telkari takılar, fincan zarfları, kutular, sürmedanlar
Bıçakçılık
Bir sapla keskin bir ağızdan oluşan kesme aygıtı olan bıçağın, Anadolu'da tarih öncesi dönemlerden beri kullanıldığı bilinmektedir. Bıçağın biçimsel olarak geçirdiği değişimlere ilişkin yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bıçaklar biçimlerine göre; pala, hançer, gaddare, saldırma vb. isimler almaktadır. Sapları; abanoz, fildişi, gümüş, altın kaplama olan bu bıçakların elmas, mercan, yakut, zümrüt vb. taşlarla süslü olanlarına saray için yapılanlarda görmek mümkündür. XIX. yüzyıl ortalarından itibaren el işçiliğinin yerini makinelerin almasıyla bıçak yapımcılığı da gelişmiştir. Günümüzde paslanmaz çelikten yapılan sabit saplı sofra bıçakları ile açılır kapanır cep çakıları görülmektedir. Anadolu’nun bazı yörelerinde sap kısımları çeşitli işlemlerle süslü bıçak el işi bıçak yapımı sürmektedir.