Gümüşhane Antik Kentleri (Karadeniz Bölgesi)

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Gümüşhane Antik Kentleri (Karadeniz Bölgesi)

Eski Gümüşhane

Harşit Irmağı’na dökülen, Musalla Deresi’nin yamaçlarında ve bugünkü kent merkezinin 4 km. güneybatısında bulunan ilk yerleşim yeridir. Zaha/Zanka daha sonra Argyropolis, Canca, Eskişehir adlarıyla bilinen yerleşimin ilk kuruluşuna ilişkin bilgiler kesin değildir. Yörede yaklaşık 35 kale kalıntısı bilinmektedir.

Bunların Roma ya da Bizans dönemlerinde yapıldığı sanılmaktadır.


Santa Harabeleri

Santa Harabeleri 17. yy'dan beri dini, ticari ve kültürel önem taşıyan bir yerleşim yeridir. Santa Harabeleri bugünkü Dumanlı köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. 7 adet mahallesi vardır. İl Merkezine uzaklığı 80 km.'dir. Ulaşım Yağmurdere Bucağı üzerindedir.

Her mahalle tümüyle taştan inşa edilmiş tek katlı konutlar, taş cepheli 1 veya 2 kilise, her sokak başında 1 çeşme vardır. Tarihi eserler yönünden zengin olan Santa doğal konumları itibariyle de yayla özelliği taşımaktadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Satala Antik Kenti (Sadak Köyü)

Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Sadak köyü sınırları içinde bulunan Satala antik kenti, kazı yapılarak gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor.

Antik devirde Satala ismini taşıyan Asur, Makedonya, Roma, Bizans dönemlerinde önemli bir merkez olan Satala şehri, bugün sır ve güzellikleriyle toprak altında bulunuyor. Antik kentin kazılardan sonra ortaya çıkması halinde, burasının, bölgenin tek antik kenti olması nedeniyle önemli bir turizm potansiyeli oluşturacak ve buda göçü önemli ölçüde engelleyecek.

Satala olarak bilinen Antik Kent Doğu Karadeniz Bölgesi Gümüşhane İli Kelkit İlçesinin 17 km. Güneydoğusunda. Bu günün Sadak Köyü Antik Devirde Satala adını taşıyordu.

Satala Antik Kenti
Kelkit (antik Suissa) ilçesinin 17 km. güney-doğusunda bulunan 120 hanelik Sadak köyü, Meşe içi dağlarının doğu eteğinde kurulmuştur. 195.955 metre karelik bir sahayı kapsayan Sadak köyü antik devirde Satala ismini taşıyan önemli bir şehirdi.

Sadak köyünde bulunan bazı tuğla parçaları üzerinde XV. Legio Apolilinares'in arması okunmuştur. Resim, Sadak'da köylülerce bulunan ve Istanbul Arkeoloji Müzesine verilen böyle bir tuğra parçasını göstermektedir. XV. Legio Apollinares'in karargahının Satala şehrinde olduğu bilindiğine göre, Sadak köyünün antik Satala olduğu kesinlikle anlaşılmış olur.

Hitit-Asur-Makedonya-Roma-Bizans hakimiyetlerinde kalan Sadak bir ara eski önemini kaybetmiş ancak Trabzon Komnenosları zamanında tekrar canlanmış, onların mesire yeri olmuştur.

I. yüzyılda İmparator Domitianus (M.S. 81-96) ve Nerva (M.S. 96-98) zamanında denize kadar uzatılan ve bütün Küçük Asya'yı kateden Kapadokya dahilindeki askeri yolların bitim noktası Satala'da sağlanmıştır. İki önemli yol Nicopolis ile birleşiyor ve buradan çeşitli yönlere tali yollar ayrılıyordu. Doğu yollarından biri, XV. Legion'un bulunduğu Satala'dan Arauraka Melitene'ye geçer oradan Samosata'ya, Suriye'ye varırdı Fırat sınırının muhafazası amacıyla kurulan Satala, Prokopios ifade ettiği gibi sadece stratejik düşünceyle kurularak Roma devlet sınırının ileri karakolu görevini yerine getirmiştir.

Bu yer Trabzon-Samosata askeri yolunun ulaştığı çok önemli bir kavşakta bulunuyordu. Bu sebeple Domitianus ve Nerva zamanından itibaren önemi bir kat daha artmıştır. Satala'nın durumu daha başka avantajlar da ortaya koymaktaydı. Herşeyden evvel bu kampta su sıkıntısı diye bir problem mevcut değildi. Ayrıca Spikor geçitinin ağzında gayet verimli toprağa sahip olan Acilisene'den gereken meyva ve sebze rahatlıkla temin edilirdi. Üstelik Fırat ve Acamsis'in (Çoruh) yüksek vadilerinde yer alan Eriza (Erzincan) bölgesininde kontrol ve gözetlemesini yapıyordu. Lycus (Kelkit ırmağı) ise uzun yolun girişini engellerdi.Traianus (M.S. 98-117) Kafkas ve Euxin (Karadeniz) prenslerinin davetini kabul ederek Ermenistan'a bir sefer düzenleyip bir müddet Satala'da kalır. İşte bu hadise kendisinden sonra gelen İmparator Hadrianus (M.S. 117138) zamanında bile hatırlanır ve bu sebeple Satala'da V. yüzyıla kadar ayakta kalan büyük «castra stativalar" (devamlı ordugahlar) inşa edilmiştir. Bu yapılar inşaat tarzının yarattığı sağlamlıktan dolayı daha sonraki devirlere birçok mekanlar bırakarak temellerini kaybetmemişlerdir. Bütün bu tabii ehemmiyetin kazanılması sonucunda Şehrin etrafında doğu etkisinde kalan ve zaman zaman gelişen bir Roma şehrinin teşekkül ettiği bilinmektedir.Fakat Bizans imparatoru II. Theodosios (M.S. 408-450) zamanındaki bir bildiriye göre burada ileri gelen, bazı kişiler civar arazilerin işletilmesini bazı angaryaları kabullenmek suretiyle ellerine geçirmişlerdir. İşte bu da civarda olabilmesi mümkün yerleşme hakkında bir fikir vermektedir. Ptolemeos zamanında bile Satala önemli bir merkezdir. Din işleri bir Hiristiyan komitesi tarafından idare ediliyor ve kilisesi de Nikaia konsiline dahil bir rahip tarafından yönetiliyordu. VI. Yüzyılın büyük eser kalıntıları, bu açık vadinin sessizliği içinde halen görülmektedir.

Sadak Köyünün Tarihi Eserleri

Satala Kalesi


Satala şehrinin harabeleri amphitheare şeklinde yükselen bir dağın eteklerinde kendisini belli eder. Burada bulunan harabelerin VI. yüzyılı geçtiği zannedilmektedir.

Kalenin, 530 yılında Persler'in sınırı şiddetle geçmeleri ve surların artık büyük bir tehlike arzetmeleri sebebiyle, Bizans İmparatoru lustinianos tarafından onarıldığı bilinmektedir (Bayburt ve Keçi kalesi'nin aynı tehlike sebebiyle bu sırada tahkim edildiği düşünülebilir). Satala surları daha yüksek ve civara hakim yerlerden geçirilmiştir. Bu yeni tahkimatlar bütün bölgeyi çeviren iki surdan ibaretti. İki sur arasında kalan bölge askeri prensiplerin lustinianos tarafından tatbik edilmesi neticesinde meydana gelmiş, civar halkın burada korunulması amacı güdülmüştür. İşte VI. yüzyola ait olan bu surların ancak kaIıntıları günümüze gelmiştir.

Planda görüldüğü gibi gayri muntazam, dikdörtgen şeklindeki yerleşme büyük imparatorluk kamplarına değil Asya'da, Afrika'da Avrupa'da görülen kalelerle benzerlik gösterir. Prokopios'un lustinianos hakkında söylediği gibi lustinianos, kendisinden evvel var olan şeyleri ortaya çıkarmasını ve göstermesinibilmiştir (iki şehir arasında ovaya doğru uzanan esas antik şehrin doğusunda bir dağ manzarası gösteren bu kaleden bahseden Cumont, burayı ziyaret ettiğinde kale ve surların durumu bugünkünden çok daha iyi durumdaydı). Bütün bu sarp yüksekliğin üstü ve etrafı oturulmaz durumdadır ve birtakım kalıntılar mevcuttur. Köylülerin kazısı sonucunda kalenin kuzey-doğu köşesinde önemli bir burç ortaya çıkarılmıştıir. Bu 8 m. Genişliğinde hexagonal masif bir kulenin dibidir.

Duvarların muntazam dikdörtgen taş bloklarla örülü olduğu ve aralarında alternatif olarak tuğlaların sıralandığı görülmektedir. Ayrıca herbiri ince hare tabakasıyla tutturulmuştur.

Dikkati çeken bir husus da kulenin kenarından geçen surların yanında, meyilli bir geçitle tepeye giden yolun bulunmasıdır. Burada lustinianos'a ait birçok binalar bulunuyordu. Surlarla bitişik taşkın, poligonal köşe kuleleri kalenin içine bir kulvarla bağlanırdı. Kuzeyde bir duvar bu akropoli dikdörtgen bir beden olarak böler. Doğuya doğru alçalma gösteren arazide yükseklik farkı teraslar vasıtasıyla giderilmiştir. Bugün bu meyil farklarını, dış sur duvarlarını takip etmek mümkündür. Bunlar tarla arazilerini tutmaktadırlar. Dış sur uzantısı doğuya doğru 200 m. ve kuzeye doğru 400 m. yi bulur. lustinianos'un inşaatlarının birçoğunda olduğu gibi dışa taşkın kuleler arasında dik ve düzgün sur bedenleri görülebilmektedir. Ayrıca kuvvetli burçlarla müdafaa edilen köşe kulelerinden kalıntılar vardır

Satala Su Kemeri


Bu bölge için değişik karakterde olan eser, ortalama köyünbir mil güneyindedir. Evvelce kırkyedi gözlü olduğu söylenen bu aküdük (su kemeri) çok haraptır ve ancak yarım yuvarlak kemerli olan üç gözü ayakta kalmıştır. Taylor, 1866 yılında Sadak köyünü ziyaret ettiğinde, Sadaksay vadisindeki su yu şehire getirmek amacıyla kurulan bu su kemerinin, yedi gözünü sağlam olarak görmüş ve bu kemerlerin bir hamama ait olabileceğini söylemiştir. Taylor'a refakat eden Fransız konsolosu Courtois, Moniteur (gazete) 17 Aralık 1866 tarihli yazısında ne yazık ki çok sınırlı bir özet halinde rapor yayınlamıştır. Buradan geçen Tournefort da Sadak vadisinin solunda bulunan bu eski su kemerinden söz etmektedir.

Kemerlerden dördünü sağlam gören Cumont, kemer çapınnın 5 m'yi geçtiğini belirtir. Zamanımıza gelebilen kısımlarda, alınan ölçüye göre kemer çapı dört, kemer ayakları iki metreyi geçmektedir. Düzgün dış kaplamasından çok az kısım, günümüze gelebilmiştir.

Köyün batı yakasındaki bir tepe üzerinde antik şehire su sağlayan su kaynakları hala durmaktadır. Burada köylülerin yaptığı ufak bir kazı sonunda, prizma şeklinde muntazam kesme taşlardan yapılı bir su deposu görülmüştür. Kaynakların yanında bir de su toplama havuzu görülmektedir. Buradaki su tesislerini emniyete alan daha zayıf sur duvarları mevcuttur.


Bronz Bir Büst

Bu büst, British, Museum'da (Londra) bulunmaktadır. Bir tanrıçayı tasvir eden bu eser Satala şehrinde (Sadak köyünde) bulunmuştur. Asırlarca süren tahribe rağmen, Sadak köyünde zaman zaman gayet kıymetli eserlerin halen ortaya çıkısı buranın tarihi zenginliğini ortaya koymaktadır. Ne yazık ki bunlar değerlendirilmeden kaybolmaktadır. Hayli yoksul olan bugünün Satala'sında bu meşhur büst ile mukayese edilebilecek bir eser görülmediğinden olsa gerek, büstün Küçük Asya'nın (Anadolu'nun) bir mabedinden buraya getirildiği düşünülür. Fakat Satala, tıpkı Lidya'daki Satala'da olduğu gibi, Artemis ya da Afrodit kültü diye vasıflandıran eski bir Anaeitis kültünün yeridir.


Nike Kabartması

Sadak köyünün “Mantara” yolunda, 105x75x45 cm. küb hacminde sarımtırak taneli bir taş parçası görülmektedir. Bu taş kırık ve yosunludur. Ters durmakta olan taş incelendiğinde bir kadın tasviriyle karşılaşılır. Kadın figürü alçak kabartma halinde yapılmıştır, fakat oldukça bozuk ve eksiktir. İki yana açılan kolları, saçlar ve elbisesi nisbeten iyi durumdadır. Fakat arkasında kanat izleri güçlükle seçilmektedir... Tasvir edilen bu kadın şüphesiz bir Nike (Zafer tarınçası) tasviridir. Sol elinde tuttuğu palmetle savaş alanında gezinir şekilde gösterilmiştir...


Mezar Stelleri

Yakın zamana kadar bol sayıda olan mezar stellerinden bazıları kapı eşiği, dövme taşı gibi çeşitli gayeler için kullanılmaktadır. Birçoğu “Cirit tepesi” denilen ve köyün dışındaki bir tepeden çıkarılmıştır. Burası hekropol (mezarlık) sahasıdır. Satala'nın epigrafi bakımından durumu oldukça dikkat çekicidir. Önemli olan elde edilen bütün kitabelerin Latince olmasıdır. Grekçe metinler azdır ve lustinianus devrini pek geçmemektedir.

Satala şehri, Roma kampı etrafıında meydana gelmiş, gelişmiş ve yüksek imparatorluk devrinde bir Latin kültür merkezi olarak ortaya çıkmıştır. Çok karakteristik ve bu husus hakkında bir fikir verebilen Roma'lı bir kadının mezar kitabesinde Roma'da doğduğu ve bu şehirde ölmeden önce çok büyük misafirperverlik gördüğü yazılıdır...

Sikkeler

Sadak'da bol sayıda Roma ve Erken Bizans devirlerine ait sikkeler bulunur. Bunlar bakır, gümüs, altın madenlerindendir. Erzurum müzesinde bu sikkelerden örnekler mevcuttur.

Roma'ya sadakat yemini ederek Tranjan'dan krallıklarını alan İberi, Bosporani ve Colchi'lerin krallarının Satala ve Elegia'da ortaya çıktığı bilinmektedir.

Yüzük Taşları

Çeşitli renk ve ebatta birçok yüzük tanrısına rastlanılmaktadır. Genellikle “Sadak taşı” diye adlandırılan bir taştan yapılmışlardır. Akik taşından olanlar da bol sayıdadır. İhtiva ettikleri kompozisyonlar daha çok tören, Nike'ler bazı insan tasvirleri, agaç, kuş, at, akrep, geyik, balık, başak v.s., hakimiyeti veya bereketi temsil eden bazı motiflerdir.
 
Top