Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Serbest Alan (Genel Konular)
Güncel Haberler
Ekonomi Haberleri
Gümrük Birliğinin Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="KıRMıZı" data-source="post: 169745" data-attributes="member: 7618"><p><strong></strong></p><p><strong>8. GÜMRÜK BİRLİĞİ HEDEFİ DOĞRULTUSUNDA DIŞ TİCARETİMİZDE MEYDANA GELEN GELİŞMELER (DIŞ TİCARETİMİZDE KORUMACI POLİTİKALAR, KÜRESELLEŞME- GÜMRÜK BİRLİĞİ)</strong> </p><p>Gümrük Birliği uygulamalarının dış ticaretimiz üzerindeki etkilerini değerlendirebilmek için, Gümrük Birliği öncesi ve sonrası dönemlerde dış ticaretimizin yapısına ve uygulanan politikalara bir göz atmakta yarar görülmektedir. </p><p>Bilindiği üzere, ekonomimizin merkezi planlama anlayışıyla yönlendirildiği 1960’lı ve 1970’li yıllarda ithal ikameci politikalar benimsenmiş, montaj sanayilere ağırlık verilmek suretiyle ithalata olan bağımlılık oranı azaltılmaya çalışılmıştır. İçe dönük kalkınma stratejilerinin yönlendirmesiyle, dış ticaret politikalarında rekabetçi yaklaşımlar ve tüketicinin refahı kavramı arka plana itilmiş, korumacı politikaların yardımıyla sanayi sektörlerimize destek verilmeye özen gösterilmiştir. Ancak, ithal ikameci politikalar sırasında bile ithalat rakamları, ihracat rakamlarımızın çok üzerinde seyretmiştir. Sanayilerimizin yaşayabilmesi için ithalatımızın takriben % 95’ini oluşturan hammadde ve sermaye mallarının ithal edilmesi gerekli olmuştur. Ayrıca, yerli sanayilerimizin faaliyetlerinde rekabet özendirilmediği için ülke kaynaklarının dağılımında prodüktivite faktörü ihmal edilmiş ve üretilen sanayi malları genel olarak uluslararası pazarlarda rekabet edebilecek kalite ve özelliklerden yoksun kalmıştır. Bu nedenle, ihracatımızın önemli bir kesimi genelde katma değeri düşük tarım ürünlerinden meydana gelmiştir. </p><p>Burada öncelikle vurgulanması gereken husus, dış ticaretimizin Gümrük Birliği uygulamalarının çok öncesinde de sürekli olarak açıklar verdiği keyfiyetidir. Gerçekten, 1960’lı yıllara gidilmek suretiyle dış ticaret rakamlarına ilişkin olarak yapılan taramalarda, dış ticaret dengemizde ortaya çıkan açıklarda süreklilik gözlenmektedir. Nitekim, Gümrük Birliği öncesi bazı yıllarda, Türkiye’nin toplam ithalat rakamlarının ihracat rakamlarının 3 mislinden fazla değerlerde seyrettiği gözlenmektedir . Dolayısıyla, çok uzun süreden beri ihracat ve ithalatımızın yapısından kaynaklanan dış ticaret açıkları günümüze kadar süregelmiştir. Açıklar, Gümrük Birliği ile birlikte ortaya çıkan yeni sorunlar değildir. Dış ticaretteki artışların devam etmesi, Türkiye’nin Gümrük Birliği sonrasında gereken reformları ve yapısal değişiklikleri, gerçekleştirememesinden kaynaklanmaktadır.</p><p>Öte yandan, 1980’li yıllardan sonra, ekonomi ve dış ticaretimizde uygulanmaya başlanılan sistem değişikliğiyle ithalat ve ihracat dış rekabete açılmış, rekabetçi politikalarla hem ithalat hem de ihracatta büyüme oranları daha yüksek oranlarda gerçekleşmiştir. Esasen, Türkiye’nin 1980’li yıllarda yöneldiği dışa dönük kalkınma modeli, o yıllarda giderek yaygınlaşmaya başlayan ve bir çok gelişme yolundaki ülkenin izlediği rekabetçi, dış ticarette serbestleşmeye ağırlık veren küreselleşme eğilimlerine paralellik göstermiştir. </p><p>Dolayısıyla, 1980’li yılların öncesinde uyguladığımız ithalatın kotalarla ve yüksek koruma oranlarıyla kısıtlandığı politikalarla, 1980’li yıllardan sonra uygulaması yapılan model birbirinden önemli farklılıklar içermektedir. Türkiye, dış ticaret ve ekonomisini 1980’li yıllarda serbestleştirmeye başlamış, Gümrük Birliği uygulamaları ile de küreselleşme sürecine dahil olduğunu tescil etmiştir. </p><p>Küreselleşme sürecine ayak uyduramayan ülkelerin, teknolojik gelişmelerden mahrum kalması, sanayilerinin dışarı ile rekabet edemeyecek yapılarda şekillenmesi, üretilen malların düşük kalitede kalması ve ekonomilerinin küreselleşme sürecinin nimetlerinden yoksun bırakılması kaçınılmazdır. Uzun süre farklı politikalar izleyen Sovyet Bloku da küreselleşme süreciyle başa çıkamamış, sonuçta Blok dağılmış ve Bloka dahil ülkelerin büyük bir çoğunluğu dış ticaret rejimlerinde köklü değişiklikler gerçekleştirerek sanayilerini ve pazarlarını dış rekabete açmak zorunda kalmışlardır.</p><p></p><p><strong>9. ORTAKLIK İLİŞKİLERİ ÇERÇEVESİNDE GÜMRÜK BİRLİĞİ </strong></p><p>Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, Avrupa Topluluğu ile 12 EYLÜL 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşmasının temel oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesinde gelişmektedir. 1 OCAK 1996 tarihinde Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında gümrük birliğinin tesis edilmesiyle birlikte, söz konusu ortaklık ilişkisi son dönemine girmiş bulunmaktadır. Ankara Anlaşmasının 28. maddesinde de açıkça ifade edildiği gibi, Avrupa Birliğine üye olma hedefini de kapsayan bu ilişki, Avrupa Birliği'nin genişleme sürecine girmesi ve Helsinki Zirvesinde Türkiye'nin adaylığının kabul edilmesiyle yeni boyutlar kazanmıştır.</p><p>Ankara Anlaşmasının yanı sıra, 1 OCAK 1973 tarihinde uygulamaya konulan Katma Protokol çerçevesinde düzenlenen Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasındaki ilişkiler, 6 MART 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Belgelerinin 1 OCAK 1996 tarihinde yürürlüğe girmesi ve bu çerçevede gümrük birliğinin tesis edilmesiyle ivme kazanmıştır. Türkiye, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararında belirtilen yükümlülüklerinin çok büyük bir kısmını yerine getirmiş ve VII. Plan döneminde gümrük birliğini tamamlamıştır. Bu kapsamda, dış ticaret, gümrükler, rekabet, fikri ve sınai haklar, devlet yardımları, sınai mevzuat, tüketicinin korunması gibi pek çok alanda Avrupa Birliği mevzuatına uygun yasal düzenlemeler VII. Plan döneminde yürürlüğe konmuştur. </p><p>Gümrük birliği ile birlikte Türkiye, Avrupa Topluluğu ve EFTA çıkışlı sanayi ürünleri ithalatından aldığı gümrük vergileri ile eş etkili vergileri kaldırmış, üçüncü ülkeler çıkışlı sanayi ürünlerine ise Avrupa Topluluğunun uygulamış olduğu Ortak Gümrük Tarifesini uygulamaya başlamıştır. </p><p>Gümrük birliğinin gerçekleştirilmesi sonucu, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu ve EFTA ülkelerinden yaptığı ithalatta büyük artış olmuş ve Türkiye'nin toplam ithalatında anılan ülkelerin payı artmıştır. Ortak Gümrük Tarifesinin uygulamaya konulmasıyla birlikte, üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta da önemli artış olmuştur. </p><p>Gümrük birliğinin yürürlüğe girdiği 1996 yılından bu tarafa, Türk Sanayii rekabet konusunda kayda değer bir performans göstermiştir. Sanayi sektöründen gümrük birliğine ilişkin önemli bir şikayet gelmemiştir . </p><p>Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olma yönündeki hedef ve çabaları, gerek gümrük birliğinin gerçekleştirilmiş olması, gerekse Avrupa Birliğinin genişleme sürecine ilişkin olarak meydana gelen gelişmeler sonucunda, yeni boyutlar kazanmış ve bir taraftan gümrük birliği sürecindeki yükümlülüklerimiz doğrultusunda faaliyetler sürdürülürken, diğer taraftan Avrupa Birliğinin genişleme sürecinde yer alma yönündeki girişimler de yoğunlaştırılmıştır. </p><p>Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğinin işleyişini düzenleyen 6 MART 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararında gümrük birliğinin tam olarak işlemeye başlaması için, Türkiye'nin, gümrükler ve dış ticaret mevzuatı konularında yerine getirmesi gerekli uyum çalışmalarının yanında, rekabet hukuku, fikri ve sınai mülkiyet hakları, sınai mevzuat, devlet yardımları gibi alanlarda mevzuatını Avrupa Topluluğu hukuk düzenine yaklaştırması için göz önünde tutması gerekli Avrupa Topluluğu mevzuatı da belirtilmektedir.</p><p>Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, özellikle Türk Hukukunun Avrupa Birliği hukuk düzenine yaklaştırılması hedefi çerçevesinde değişik alanlarda bir çok hukuki düzenleme gerçekleştirilmiştir. </p><p>Dış Ticaret ve Gümrükler alanında Yedinci Planda, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu ile tesis etmiş olduğu gümrük birliğinin iyi işlemesinin temini ve Türkiye'nin Avrupa Topluluğunun Ortak Ticaret Politikasına uyumunun sağlanmasına yönelik olarak, özellikle dış ticaret alanında çeşitli hukuki ve kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. </p><p>95/7603 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 1 OCAK 1996 tarihi itibarıyla, 12 ve 22 yıllık listelerde yer alan ürünlerde, Topluluğa karşı gümrük vergileri kaldırılmış ve üçüncü ülkelere karşı Türk Gümrük Tarifesinin Topluluk Ortak Gümrük Tarifesine uyumu, 2/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının ekindeki listede yer alan bazı ürünler dışında sağlanmıştır. Anılan listedeki ürünlerde ise, 1 OCAK 2001 tarihine kadar sürecek beş yıllık bir dönem zarfında aşamalı olarak gerçekleştirilecek olan indirimlerle Ortak Gümrük Tarifesine uyum sağlanması öngörülmektedir . Türk dış ticaret politikası ile Topluluğun ortak ticaret politikası arasında uygulama paralelliği sağlanması amacıyla, 95/6815 sayılı Karar çerçevesinde, tekstil ticareti ile ilgili olarak 24 ülke ile ikili anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmalar neticesinde, söz konusu ülkelerin bir kısmına çift taraflı kontrol sistemi kapsamında kota uygulanmakta, geri kalan ülkelerden yapılan ithalat ise çift taraflı kontrol sistemi kapsamında gözetime tabi tutulmaktadır. Diğer taraftan, henüz ikili anlaşma yapılmamış olan ülkelerden bir kısmına tek taraflı kontrol sistemi kapsamında kota uygulanırken, diğerlerinden yapılan ithalat ise gözetime tabi tutulmaktadır. </p><p>Kurumsal alanda da, İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu, İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemlerini Değerlendirme Kurulu, Türkiye'nin Ticari Haklarını Değerlendirme Kurulu ve Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemlerini Değerlendirme Kurulu kurulmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. </p><p>Ortaklık Konseyinin 6 MART 1995 tarihli toplantısında alınan İlke Kararı doğrultusunda, Türkiye-Avrupa Topluluğu ortaklık ilişkisinin son döneminde öncelikle ele alınması gereken çalışmalar çerçevesinde olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti ve AKÇT arasında "Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu Kuran Antlaşmanın Yetki Alanına Giren Ürünlerin Ticareti ile İlgili Anlaşma", 25 TEMMUZ 1996 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşma, 1 AĞUSTOS 1996 tarih ve 22714 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. </p><p>Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye tarafından üstlenilmesi çalışmaları çerçevesinde, İsrail, Romanya, Macaristan, Çek ve Slovak Cumhuriyetleri, Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Makedonya, Polonya, Letonya ve Slovenya ile Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalanmıştır. Tunus, Mısır, Fas ve Filistin ile müzakereler sürdürülmektedir. </p><p>Ticaret politikası araçlarına ilişkin Avrupa Topluluğu mevzuatına uyum sağlanması çerçevesinde, daha önce ihracatta Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kesintisi uygulanan ürünlerden fındık, zeytinyağı, çavdar, hayvan derileri ve postları haricindeki ürünlerde uygulanmakta olan söz konusu kesinti kaldırılmıştır. </p><p>Türk gümrük mevzuatının Avrupa Topluluğu gümrük mevzuatına uyumunun sağlanması amacıyla çıkarılmış bulunan, 1615 sayılı Gümrük Kanununda değişiklik yapan 564 sayılı KHK, akçeli ve cezai hükümler içermediğinden, bu hükümleri de kapsayacak şekilde, Topluluğun Gümrük Kodunu ve uygulama Yönetmeliğini esas alan yeni bir Gümrük Kanunu 4 KASIM 1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak, 5 ŞUBAT 2000 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Aynı kapsamda olmak üzere, 20 OCAK 2000 tarih ve 23939 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Gümrük Yönetmeliği de 5 ŞUBAT 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir. </p><p>Üçüncü ülkelerden dampingli ve/veya sübvansiyonlu ithalata karşı korunmayı düzenleyen Avrupa Topluluğu mevzuatına uyum sağlanması amacıyla 3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4412 sayılı Kanun 25 TEMMUZ 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. </p><p></p><p><strong>10. GÜMRÜK BİRLİĞİ UYGULAMALARININ GENEL İTHALATIMIZ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ</strong> </p><p>Gümrük Birliği bağlantılı İthalat Rejimimizde yapılan değişikliklerin AB kaynaklı ithalatta büyük ölçüde artışlara neden olduğu ve dış ticaretimizde büyük açıklara yol açtığı şeklindeki değerlendirmeler yüzeysel gerekçelere dayandırılmaktadır. </p><p>Ülkemizde faaliyet gösteren sanayi sektörleri daha önce de izah edildiği üzere, genelde ithalata bağımlı bir yapıya sahiptirler. Sanayi tesislerimiz yüksek kapasitelerle çalıştırıldıklarında toplam ithalat artmakta, kapasitelerin düşük kullanıldığı yıllarda ise hem ekonominin büyüme oranı düşmekte, hem de toplam ithalat azalmaktadır. Bu husus, Gümrük Birliği sonrasındaki dönemlerde geçerli olduğu gibi önceki dönemlerde de geçerlidir. Nitekim, 2001 yılında yaşanmakta olan ekonomik kriz nedeniyle ekonominin yıl sonunda % 8 civarında bir küçülme göstereceği tahmin olunmaktadır. Buna paralel olarak da, ithalatta önemli azalmalar ortaya çıkmış ve son yılların en az açık veren dış ticaret tablosu karşımıza çıkmıştır. Nitekim, 2001 yılının Ocak-Temmuz dönemindeki dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre % 57 oranında bir azalma ile 14 milyar $’dan 6 milyar $’a gerilemiş bulunmaktadır. Gerçekten, 2001 yılı sonunda Ödemeler Dengesinin cari hesaplar kaleminde fazlalık verilecek olmasının başlıca nedeni, sanayilerin düşük kapasiteyle çalışma mecburiyetlerinden dolayı, ithalat taleplerini kısmış olmalarıdır. </p><p>Gümrük Birliği öncesinde ithalatımızın genel yapısı dikkate alındığında; toplam ithalat değerlerinin yaklaşık % 93-94’ünün sermaye (yatırım) ve ara (hammadde) maddelerden, geriye kalan ürünlerin ise tüketim mallarından oluştuğu görülecektir. Dolayısıyla, sanayimiz yatırım ve hammadde ithalatına ithal ikameci politikalarının uygulandığı dönemler dahil çok uzun süreden beri büyük ölçüde bağımlıdır. Sanayi sektörlerimizin rekabet kabiliyetini güçlendirebilmek amacıyla, Gümrük Birliği uygulamaları öncesinde sermaye ve hammadde ürün grupları ya gümrük vergilerinden muaf tutulmuşlar ve yahut ta gümrük vergileri çok düşük seviyelerde saptanmışlardır. Bu itibarla, ithalatımızın esasını oluşturan sermaye ve hammadde gruplarının ithalatında uygulanan gümrük vergilerinin Gümrük Birliğiyle kaldırılmış bulunması, ithalat rakamları üzerinde ihmal edilebilir bir etki yaratmıştır. </p><p>Öte yandan, tüketim malları özelliği taşıyan sanayi ürünlerinin ithalatında uygulanan gümrük vergisi koruma oranları ise Gümrük Birliğinden önce daha yüksek seviyelerde belirlenmekte idi. Dolayısıyla, Gümrük Birliği uygulamalarının ithalatı özendiren etkilerinin daha ziyade tüketim malları üzerinde görülmesi beklenmekte idi.</p><p>Dış Ticaret Müsteşarlığının verilerine göre, Gümrük Birliği uygulamalarına geçilmeden önce, 31 Aralık 1995 tarihinde AB menşeli yatırım malları, hammaddeler ve tüketim mallarının tamamı üzerinde uygulanan, ithalat değerlerini esas alan ortalama ağırlıklı gümrük vergisi oranları sadece % 5.9’dur. Dolayısıyla, genelde % 5.9 oranında kalan gümrük vergi indirimlerinin AB menşeli sanayi malları ithalatındaki reel etkilerinin de abartılmadan gerçekçi bir perspektif içerisinde değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.</p><p>Gümrük Birliği ile, otomobil gibi belirli tüketim mallarının ithalatında yıllar itibariyle artışlar kaydedilmiştir. Ancak, tüketim mallarının toplam ithalatımız içindeki payına bakıldığında, Gümrük Birliği sonrasında kaydedilen ithalat artışlarının ithalatın genel yapısını değiştirmediği görülmektedir. Gümrük Birliği öncesinde, örneğin 1995 yılında tüketim mallarının ithalatı toplam ithalatın yaklaşık % 7’sini oluşturmuşken, bu oran 1990-2000 yılları arasında % 10-13 oranlarında dalgalanma göstermiştir. 2001 yılının Temmuz sonu itibariyle, bu ürün grubunun ithalat değerleri toplam ithalatın% 10.5’ini oluşturmuştur. </p><p>Kaldı ki, tüketim mallarında mütevazı artışlar kaydedilmesini de ekonomik açıdan bir eksi olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Ekonominin önemli bir kesimini oluşturan tüketicinin refahının artırılması ve tüketiciye seçim hakkının verilmesi de modern ekonomilerin öncelikli hedeflerinden birisidir. Tüketim mallarında ortaya çıkan artışlar, yurt içinde üretilen malların kalitesini de olumlu yönde etkilemekte ve yerli üreticiler ithalatla rekabet edebilmek amacıyla teknolojideki yenilikleri daha yakından takip etmeye zorlanmaktadırlar. Ayrıca, tüketim malları arasında ithalatın en fazla artış gösterdiği otomotiv sektöründe bile yerli üretimin büyüme gösterdiği ortaya çıkmaktadır. Otomotiv sektörü 1995 yılında 326,508 araç üretmişken, bu rakam 2000 yılında 468,381’e yükselmiş bulunmaktadır. Ayrıca, artan rekabet nedeniyle kaliteye daha fazla ağırlık vermek durumunda kalan yerli otomobil sanayii, ihracat rakamlarını da büyütmüş, 1995 yılında yaklaşık 35,000 araç ihraç etmişken, 2000 yılında 104,000’i aşan ihracat gerçekleştirmiştir.</p><p><strong></strong></p><p><strong>11. GÜMRÜK BİRLİĞİ UYGULAMALARININ GENEL İHRACATIMIZ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ</strong> </p><p>Sanayiimizin temelde hammadde ve sermaye mallarına olan ihtiyacını karşılamak üzere, ithalat artış gösterirken, bu artışları dengeleyebilecek ihracat artışlarına yönelik yapısal değişiklikler gerçekleştirilmemiş, izlenen makro ekonomik politikalar sonucu, sanayici mevcut fon ve tasarruflarını çok kez devlet bonolarına ve güvenli gördüğü diğer kısa vadeli yatırım araçlarına yönlendirmiş, reel sektör dediğimiz malların üretimine yönelik öncelikler ihmal edilmiştir. Yeterli yatırım yapılmadan ve yeni mal grupları üretilmeden de ihracat ancak mütevazı oranlarda artışlara konu olabilmiştir.</p><p>Gerçekten ihracatımız 1995 yılında 21.6 milyar dolar seviyesinden 2000 yılında 27.3 milyar dolar seviyesine çıkmış, bu yıllar arasında ihracatta büyüme oranı % 26.4 seviyesinde gerçekleşmiştir. İhracattaki artışların mütevazı seviyede kalması, ülkemiz ihracat yapısıyla yakından ilişkili bulunmaktadır. İhracatımız, gelişme sürecinde tekstil ve konfeksiyon ve demir-çelik ağırlıklı bir gelişme eğilimi göstermiştir. Tüm ülkelere yönelik toplam ihracatımızın yaklaşık % 36’sının tekstil ve konfeksiyon ürünlerinden, % 13-14’ünün ise demir-çelik ağırlıklı geliştiği görülmektedir. Halbuki gelişmiş ülkelerin 1970’li yıllarda lider konumunda oldukları tekstil ve deri gibi sanayiini terk etmek eğilimine girdikleri dikkat çekmektedir. Katma değeri nispeten küçük olan tekstil ve konfeksiyon sektörünün aynı zamanda dış talepteki daralmalara da duyarlı olan özelliği dikkate alındığında, ihracat gelirlerimizin arttırılmasında bu sektöre büyük ölçüde bağımlı kalmanın, ihracat gelirlerine pek de istikrarlı bir katkı sağlamayacağını ifade etmek gerçekçi olacaktır. Esasen, AB ile Gümrük Birliği ilişkilerine girilmesini en çok tekstil ve konfeksiyon sektörü istemiştir. AB, 1.1.1996 itibarıyla, Türkiye’ye uygulamakta olduğu miktar kısıtlamalarını kaldırmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin diğer tekstil ve konfeksiyon ihracatçısı ülkelere göre rekabette çok önemli iki ayrı avantaj sağlanmıştır. Birinci avantaj, tüm tekstil ve konfeksiyon ürünleri ihracatının sıfır gümrükle AB’ne ihraç edilmesi hususudur. İkinci önemli avantaj ise, diğer, tekstil ve konfeksiyon ürünleri ihraç eden gelişme yolundaki ülkeler, AB’ne ihracatta miktar kısıtlamaları ile karşı karşıya kalırken, Türkiye herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan, 15 üye ülkeye ihraç yapabilme şansına sahip olmuştur. Dolayısıyla, uluslararası talep projeksiyonlarını dikkate almadan yapılan yanlış yatırımlar ve yapısal sorunlardan kaynaklanan nedenlerle AB’ne yönelik söz konusu ürünlerin ihracatı daha fazla arttırılamıyorsa, buradaki eksiklikleri kendimizde aramamız gerekmektedir. </p><p>Demir-çelik ürünlerinde ise ülkemizin, nispeten düşük katma üretim nedeniyle, ihracat rakamlarını istikrarlı bir şekilde arttırması güç görülmektedir. Esasen, bu sektör, hammadde olarak kullandığı demir-çelik hurdada büyük ölçüde ithalata bağımlı olup, ayrıca üretim için gerekli olan kok kömürü ithalatına önemli miktarlarda meblağlar ayırmaktadır.</p><p>Öte yandan, dünya ticaretinde katma değeri yüksek teknoloji ürünlerine olan talep büyümekte ve söz konusu ürünleri üreten ülkelerin dünya ticaretinden aldıkları pay hızla artmaktadır. Türkiye’nin de buna göre ihracat yapısını hızla değiştirmesi gerekmektedir. İhracatımızın yeniden yapılanma sürecinde yabancı sermayeden destek almasına gerçekten ihtiyacı vardır. Bu çerçevede başta makro ekonomik istikrarın sağlanması, yatırım ve tasarruf oranlarının yükseltilmesi suretiyle etkili bir yatırım-üretim-ihracat zincirinin kurulması gerekmektedir. İhraç edilebilir ürünlerin ihracatını yeterince arttırmadan toplam ihracatımızın önemli artışlara konu olmasını beklemek gerçekçi görülmemektedir. </p><p></p><p><strong>12. GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN AB’YE İLİŞKİN İHRACATIMIZ VE İTHALATIMIZA OLAN ETKİLERİ </strong>11 nci maddede de değinildiği üzere; dış ticaretimiz çok uzun süreden beri önemli meblağlarda açık vermektedir. Bu açıklar, ihracat bakımından yapısal sorunlarla bağlantılıdır. Söz konusu yapısal sorunların aşılması hususunda yeterli tedbirler alınamamış, gerekli düzeyde yatırım-üretim-ihracat bağlantısı kurulamamış, sonuçta toplam ihracatımızda kaydedilen artışlar yetersiz kalmıştır. Buna mukabil, sanayilerimiz, genel anlamda ithalata bağımlı bir yapı içinde oluşturulduklarından, sanayi sektörlerimizin yüksek kapasite ile çalışabildiği dönemlerde, ithalat rakamlarımız artışlara konu olmuştur. Dolayısıyla, yıllar itibariyle büyüyen dış ticaret hacimlerine paralel olarak dış ticaret açıkları da mutlak değerlerle genelde büyüme göstermiştir. Ekonomik durgunluğun olduğu yıllarda ise söz konusu açıklar daralmıştır. Örneğin gayri safi yurtiçi hasılanın % 4.7 oranında daralma gösterdiği 1999 yılında yaklaşık 40 milyar dolar ithalat yapılmışken, GSYH’nın % 7.2 oranında artış gösterdiği 2000 yılında toplam ithalat 54 milyar dolara yaklaşmıştır.</p><p>Bu itibarla, Gümrük Birliği’nin AB’ne ilişkin ihracatımız ve ithalatımıza olan etkileri değerlendirilirken; irdelenmesi gereken, AB’nin yıllar itibariyle toplam ihracat ve ithalatımız içindeki nisbi payında ne gibi değişiklikler ortaya çıktığı hususudur.</p><p>Bu çerçevede; toplam ihracat rakamlarımıza bakıldığında Gümrük Birliği’nden önceki son yıl olan 1995’de AB’nin toplam ihracatımızdaki payı % 51.2 iken, bu değer, 2000 yılında % 52.5 olmuştur. Dolayısıyla, 1995 yılı değerlerine göre, toplam ihracatımız içindeki % 1.3 oranındaki bir pay üçüncü ülkelerden AB’ne yönelmiş ve AB’nin toplam ihracatımız içindeki nisbi payında bir büyüme görülmüştür. Buna mukabil, toplam ithalatımız içinde AB’nden yapılan ithalatın payı ise 1995 yılında % 47.2 iken, bu oran 2000 yılında % 48.9’a çıkmıştır. Özetle, 2000 yılında toplam ihracatımızın % 52.5’i AB’ne gerçekleştirilen satışlardan oluşurken, aynı yılda toplam ithalatımızın % 48.9’u AB menşeli olmuştur .</p><p></p><p><strong>13. SONUÇ</strong> </p><p>Yukarıdaki değerlendirmelerimiz sırasında, Türk ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu sorunların, temelde uygulanan makro ekonomik politikalardan kaynaklandığı irdelenmiştir. Sorunların Gümrük Birliği uygulamalarıyla irtibatlandırılamayacağı konusu, dış ticaretimizde 1960’lı yıllarda ortaya çıkan gelişmeler ve izlenen ekonomik politikalar ışığında değerlendirilmiştir.</p><p>Türk ekonomisi Gümrük Birliği nedeni ile herhangi bir sektöründe önemli sayılabilecek olumsuzluklar yaşamamıştır. Bazı çevrelerde zaman zaman münferit yakınmalar dile getirilmekle beraber, sanayiimizin herhangi bir alt sektöründe Gümrük Birliği uygulamalarından kaynaklanan yaygın nitelikli sorunlar etkisini göstermemiştir. Serbest piyasa koşullarında sektörler arasında kaynakların yeniden tahsisine yönelik bazı değişikliklerin olması ve bunun sonucu olarak bazı sektörlerin daha fazla büyüme göstermesi doğaldır. </p><p>Öte yandan, küreselleşme sürecinin ve Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye çok şey kazandırdığı ortadadır. Her şeyden önce, Türk özel sektörü büyük bir özgüvenle, uluslararası arenada rekabet edebileceğini kanıtlamıştır. Bir çok alanda çağdaş mevzuat ve uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Tüketicimizin ve üreticimizin vizyonu genişlemiştir. Üreticini ürettiği malın kalitesi yükselmiş, tüketicinin talep ettiği ürünün niteliği ve evsafı değişmiştir. Ülke olarak standartlarımız yukarı çekilmiştir. Türk insanın çağdaşlaşma süreci hızlanmıştır. Ayrıca, Türkiye Gümrük Birliği kapsamında başardıklarıyla, AB’ne tam üyeliğe ehil olduğunu göstermiştir. Türkiye’nin küreselleşme ve Gümrük Birliği sürecinde elde ettiği manevi kazanımlar, maddi kazanımların çok ötesine giden paha biçilmez değerleri temsil etmektedir. Bu değerlerin ülkemizin geleceğine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. </p><p></p><p><strong></strong></p><p><strong>KAYNAKÇA</strong></p><p></p><p></p><p></p><p>1. SEYİDOĞLU, Halil, “Uluslararası İktisat”, Kurtiş Matbaası, İstanbul, 1999.</p><p></p><p>2. ÖZDEMİR, Mehmet, “T.C.M.B. Avrupa Birliği El Kitabı”, Ankara, 1995.</p><p></p><p>3. GÜNUĞUR, Haluk, “Türk İşçilerinin A.B.’de Serbest Dolaşımı”, Ankara, 1995.</p><p></p><p>4. KARLUK, Rıdvan, “Türkiye Ekonomisi”, Eskişehir, 1999.</p><p></p><p>5. KESER, Hakan, “Avrupa Birliği Bünyesinde Bireysel İş Hukukunun Dayandığı Esaslar Konulu Makale”, DEÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 2001.</p><p></p><p>6. DPT, “A.B. Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı”, Ankara, 2002. </p><p></p><p>7. TOBB, “DTM, Türkiye – A.B. Gümrük Birliği Bilgilendirme Toplantısı”, Ankara, 1996.</p><p></p><p></p><p></p><p></p><p>-Alıntı-</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="KıRMıZı, post: 169745, member: 7618"] [B] 8. GÜMRÜK BİRLİĞİ HEDEFİ DOĞRULTUSUNDA DIŞ TİCARETİMİZDE MEYDANA GELEN GELİŞMELER (DIŞ TİCARETİMİZDE KORUMACI POLİTİKALAR, KÜRESELLEŞME- GÜMRÜK BİRLİĞİ)[/B] Gümrük Birliği uygulamalarının dış ticaretimiz üzerindeki etkilerini değerlendirebilmek için, Gümrük Birliği öncesi ve sonrası dönemlerde dış ticaretimizin yapısına ve uygulanan politikalara bir göz atmakta yarar görülmektedir. Bilindiği üzere, ekonomimizin merkezi planlama anlayışıyla yönlendirildiği 1960’lı ve 1970’li yıllarda ithal ikameci politikalar benimsenmiş, montaj sanayilere ağırlık verilmek suretiyle ithalata olan bağımlılık oranı azaltılmaya çalışılmıştır. İçe dönük kalkınma stratejilerinin yönlendirmesiyle, dış ticaret politikalarında rekabetçi yaklaşımlar ve tüketicinin refahı kavramı arka plana itilmiş, korumacı politikaların yardımıyla sanayi sektörlerimize destek verilmeye özen gösterilmiştir. Ancak, ithal ikameci politikalar sırasında bile ithalat rakamları, ihracat rakamlarımızın çok üzerinde seyretmiştir. Sanayilerimizin yaşayabilmesi için ithalatımızın takriben % 95’ini oluşturan hammadde ve sermaye mallarının ithal edilmesi gerekli olmuştur. Ayrıca, yerli sanayilerimizin faaliyetlerinde rekabet özendirilmediği için ülke kaynaklarının dağılımında prodüktivite faktörü ihmal edilmiş ve üretilen sanayi malları genel olarak uluslararası pazarlarda rekabet edebilecek kalite ve özelliklerden yoksun kalmıştır. Bu nedenle, ihracatımızın önemli bir kesimi genelde katma değeri düşük tarım ürünlerinden meydana gelmiştir. Burada öncelikle vurgulanması gereken husus, dış ticaretimizin Gümrük Birliği uygulamalarının çok öncesinde de sürekli olarak açıklar verdiği keyfiyetidir. Gerçekten, 1960’lı yıllara gidilmek suretiyle dış ticaret rakamlarına ilişkin olarak yapılan taramalarda, dış ticaret dengemizde ortaya çıkan açıklarda süreklilik gözlenmektedir. Nitekim, Gümrük Birliği öncesi bazı yıllarda, Türkiye’nin toplam ithalat rakamlarının ihracat rakamlarının 3 mislinden fazla değerlerde seyrettiği gözlenmektedir . Dolayısıyla, çok uzun süreden beri ihracat ve ithalatımızın yapısından kaynaklanan dış ticaret açıkları günümüze kadar süregelmiştir. Açıklar, Gümrük Birliği ile birlikte ortaya çıkan yeni sorunlar değildir. Dış ticaretteki artışların devam etmesi, Türkiye’nin Gümrük Birliği sonrasında gereken reformları ve yapısal değişiklikleri, gerçekleştirememesinden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, 1980’li yıllardan sonra, ekonomi ve dış ticaretimizde uygulanmaya başlanılan sistem değişikliğiyle ithalat ve ihracat dış rekabete açılmış, rekabetçi politikalarla hem ithalat hem de ihracatta büyüme oranları daha yüksek oranlarda gerçekleşmiştir. Esasen, Türkiye’nin 1980’li yıllarda yöneldiği dışa dönük kalkınma modeli, o yıllarda giderek yaygınlaşmaya başlayan ve bir çok gelişme yolundaki ülkenin izlediği rekabetçi, dış ticarette serbestleşmeye ağırlık veren küreselleşme eğilimlerine paralellik göstermiştir. Dolayısıyla, 1980’li yılların öncesinde uyguladığımız ithalatın kotalarla ve yüksek koruma oranlarıyla kısıtlandığı politikalarla, 1980’li yıllardan sonra uygulaması yapılan model birbirinden önemli farklılıklar içermektedir. Türkiye, dış ticaret ve ekonomisini 1980’li yıllarda serbestleştirmeye başlamış, Gümrük Birliği uygulamaları ile de küreselleşme sürecine dahil olduğunu tescil etmiştir. Küreselleşme sürecine ayak uyduramayan ülkelerin, teknolojik gelişmelerden mahrum kalması, sanayilerinin dışarı ile rekabet edemeyecek yapılarda şekillenmesi, üretilen malların düşük kalitede kalması ve ekonomilerinin küreselleşme sürecinin nimetlerinden yoksun bırakılması kaçınılmazdır. Uzun süre farklı politikalar izleyen Sovyet Bloku da küreselleşme süreciyle başa çıkamamış, sonuçta Blok dağılmış ve Bloka dahil ülkelerin büyük bir çoğunluğu dış ticaret rejimlerinde köklü değişiklikler gerçekleştirerek sanayilerini ve pazarlarını dış rekabete açmak zorunda kalmışlardır. [B]9. ORTAKLIK İLİŞKİLERİ ÇERÇEVESİNDE GÜMRÜK BİRLİĞİ [/B] Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, Avrupa Topluluğu ile 12 EYLÜL 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşmasının temel oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesinde gelişmektedir. 1 OCAK 1996 tarihinde Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında gümrük birliğinin tesis edilmesiyle birlikte, söz konusu ortaklık ilişkisi son dönemine girmiş bulunmaktadır. Ankara Anlaşmasının 28. maddesinde de açıkça ifade edildiği gibi, Avrupa Birliğine üye olma hedefini de kapsayan bu ilişki, Avrupa Birliği'nin genişleme sürecine girmesi ve Helsinki Zirvesinde Türkiye'nin adaylığının kabul edilmesiyle yeni boyutlar kazanmıştır. Ankara Anlaşmasının yanı sıra, 1 OCAK 1973 tarihinde uygulamaya konulan Katma Protokol çerçevesinde düzenlenen Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasındaki ilişkiler, 6 MART 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Belgelerinin 1 OCAK 1996 tarihinde yürürlüğe girmesi ve bu çerçevede gümrük birliğinin tesis edilmesiyle ivme kazanmıştır. Türkiye, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararında belirtilen yükümlülüklerinin çok büyük bir kısmını yerine getirmiş ve VII. Plan döneminde gümrük birliğini tamamlamıştır. Bu kapsamda, dış ticaret, gümrükler, rekabet, fikri ve sınai haklar, devlet yardımları, sınai mevzuat, tüketicinin korunması gibi pek çok alanda Avrupa Birliği mevzuatına uygun yasal düzenlemeler VII. Plan döneminde yürürlüğe konmuştur. Gümrük birliği ile birlikte Türkiye, Avrupa Topluluğu ve EFTA çıkışlı sanayi ürünleri ithalatından aldığı gümrük vergileri ile eş etkili vergileri kaldırmış, üçüncü ülkeler çıkışlı sanayi ürünlerine ise Avrupa Topluluğunun uygulamış olduğu Ortak Gümrük Tarifesini uygulamaya başlamıştır. Gümrük birliğinin gerçekleştirilmesi sonucu, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu ve EFTA ülkelerinden yaptığı ithalatta büyük artış olmuş ve Türkiye'nin toplam ithalatında anılan ülkelerin payı artmıştır. Ortak Gümrük Tarifesinin uygulamaya konulmasıyla birlikte, üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta da önemli artış olmuştur. Gümrük birliğinin yürürlüğe girdiği 1996 yılından bu tarafa, Türk Sanayii rekabet konusunda kayda değer bir performans göstermiştir. Sanayi sektöründen gümrük birliğine ilişkin önemli bir şikayet gelmemiştir . Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olma yönündeki hedef ve çabaları, gerek gümrük birliğinin gerçekleştirilmiş olması, gerekse Avrupa Birliğinin genişleme sürecine ilişkin olarak meydana gelen gelişmeler sonucunda, yeni boyutlar kazanmış ve bir taraftan gümrük birliği sürecindeki yükümlülüklerimiz doğrultusunda faaliyetler sürdürülürken, diğer taraftan Avrupa Birliğinin genişleme sürecinde yer alma yönündeki girişimler de yoğunlaştırılmıştır. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğinin işleyişini düzenleyen 6 MART 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararında gümrük birliğinin tam olarak işlemeye başlaması için, Türkiye'nin, gümrükler ve dış ticaret mevzuatı konularında yerine getirmesi gerekli uyum çalışmalarının yanında, rekabet hukuku, fikri ve sınai mülkiyet hakları, sınai mevzuat, devlet yardımları gibi alanlarda mevzuatını Avrupa Topluluğu hukuk düzenine yaklaştırması için göz önünde tutması gerekli Avrupa Topluluğu mevzuatı da belirtilmektedir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, özellikle Türk Hukukunun Avrupa Birliği hukuk düzenine yaklaştırılması hedefi çerçevesinde değişik alanlarda bir çok hukuki düzenleme gerçekleştirilmiştir. Dış Ticaret ve Gümrükler alanında Yedinci Planda, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu ile tesis etmiş olduğu gümrük birliğinin iyi işlemesinin temini ve Türkiye'nin Avrupa Topluluğunun Ortak Ticaret Politikasına uyumunun sağlanmasına yönelik olarak, özellikle dış ticaret alanında çeşitli hukuki ve kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. 95/7603 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 1 OCAK 1996 tarihi itibarıyla, 12 ve 22 yıllık listelerde yer alan ürünlerde, Topluluğa karşı gümrük vergileri kaldırılmış ve üçüncü ülkelere karşı Türk Gümrük Tarifesinin Topluluk Ortak Gümrük Tarifesine uyumu, 2/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının ekindeki listede yer alan bazı ürünler dışında sağlanmıştır. Anılan listedeki ürünlerde ise, 1 OCAK 2001 tarihine kadar sürecek beş yıllık bir dönem zarfında aşamalı olarak gerçekleştirilecek olan indirimlerle Ortak Gümrük Tarifesine uyum sağlanması öngörülmektedir . Türk dış ticaret politikası ile Topluluğun ortak ticaret politikası arasında uygulama paralelliği sağlanması amacıyla, 95/6815 sayılı Karar çerçevesinde, tekstil ticareti ile ilgili olarak 24 ülke ile ikili anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmalar neticesinde, söz konusu ülkelerin bir kısmına çift taraflı kontrol sistemi kapsamında kota uygulanmakta, geri kalan ülkelerden yapılan ithalat ise çift taraflı kontrol sistemi kapsamında gözetime tabi tutulmaktadır. Diğer taraftan, henüz ikili anlaşma yapılmamış olan ülkelerden bir kısmına tek taraflı kontrol sistemi kapsamında kota uygulanırken, diğerlerinden yapılan ithalat ise gözetime tabi tutulmaktadır. Kurumsal alanda da, İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu, İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemlerini Değerlendirme Kurulu, Türkiye'nin Ticari Haklarını Değerlendirme Kurulu ve Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemlerini Değerlendirme Kurulu kurulmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Ortaklık Konseyinin 6 MART 1995 tarihli toplantısında alınan İlke Kararı doğrultusunda, Türkiye-Avrupa Topluluğu ortaklık ilişkisinin son döneminde öncelikle ele alınması gereken çalışmalar çerçevesinde olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti ve AKÇT arasında "Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu Kuran Antlaşmanın Yetki Alanına Giren Ürünlerin Ticareti ile İlgili Anlaşma", 25 TEMMUZ 1996 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşma, 1 AĞUSTOS 1996 tarih ve 22714 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye tarafından üstlenilmesi çalışmaları çerçevesinde, İsrail, Romanya, Macaristan, Çek ve Slovak Cumhuriyetleri, Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Makedonya, Polonya, Letonya ve Slovenya ile Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalanmıştır. Tunus, Mısır, Fas ve Filistin ile müzakereler sürdürülmektedir. Ticaret politikası araçlarına ilişkin Avrupa Topluluğu mevzuatına uyum sağlanması çerçevesinde, daha önce ihracatta Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kesintisi uygulanan ürünlerden fındık, zeytinyağı, çavdar, hayvan derileri ve postları haricindeki ürünlerde uygulanmakta olan söz konusu kesinti kaldırılmıştır. Türk gümrük mevzuatının Avrupa Topluluğu gümrük mevzuatına uyumunun sağlanması amacıyla çıkarılmış bulunan, 1615 sayılı Gümrük Kanununda değişiklik yapan 564 sayılı KHK, akçeli ve cezai hükümler içermediğinden, bu hükümleri de kapsayacak şekilde, Topluluğun Gümrük Kodunu ve uygulama Yönetmeliğini esas alan yeni bir Gümrük Kanunu 4 KASIM 1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak, 5 ŞUBAT 2000 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Aynı kapsamda olmak üzere, 20 OCAK 2000 tarih ve 23939 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Gümrük Yönetmeliği de 5 ŞUBAT 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Üçüncü ülkelerden dampingli ve/veya sübvansiyonlu ithalata karşı korunmayı düzenleyen Avrupa Topluluğu mevzuatına uyum sağlanması amacıyla 3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4412 sayılı Kanun 25 TEMMUZ 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. [B]10. GÜMRÜK BİRLİĞİ UYGULAMALARININ GENEL İTHALATIMIZ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ[/B] Gümrük Birliği bağlantılı İthalat Rejimimizde yapılan değişikliklerin AB kaynaklı ithalatta büyük ölçüde artışlara neden olduğu ve dış ticaretimizde büyük açıklara yol açtığı şeklindeki değerlendirmeler yüzeysel gerekçelere dayandırılmaktadır. Ülkemizde faaliyet gösteren sanayi sektörleri daha önce de izah edildiği üzere, genelde ithalata bağımlı bir yapıya sahiptirler. Sanayi tesislerimiz yüksek kapasitelerle çalıştırıldıklarında toplam ithalat artmakta, kapasitelerin düşük kullanıldığı yıllarda ise hem ekonominin büyüme oranı düşmekte, hem de toplam ithalat azalmaktadır. Bu husus, Gümrük Birliği sonrasındaki dönemlerde geçerli olduğu gibi önceki dönemlerde de geçerlidir. Nitekim, 2001 yılında yaşanmakta olan ekonomik kriz nedeniyle ekonominin yıl sonunda % 8 civarında bir küçülme göstereceği tahmin olunmaktadır. Buna paralel olarak da, ithalatta önemli azalmalar ortaya çıkmış ve son yılların en az açık veren dış ticaret tablosu karşımıza çıkmıştır. Nitekim, 2001 yılının Ocak-Temmuz dönemindeki dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre % 57 oranında bir azalma ile 14 milyar $’dan 6 milyar $’a gerilemiş bulunmaktadır. Gerçekten, 2001 yılı sonunda Ödemeler Dengesinin cari hesaplar kaleminde fazlalık verilecek olmasının başlıca nedeni, sanayilerin düşük kapasiteyle çalışma mecburiyetlerinden dolayı, ithalat taleplerini kısmış olmalarıdır. Gümrük Birliği öncesinde ithalatımızın genel yapısı dikkate alındığında; toplam ithalat değerlerinin yaklaşık % 93-94’ünün sermaye (yatırım) ve ara (hammadde) maddelerden, geriye kalan ürünlerin ise tüketim mallarından oluştuğu görülecektir. Dolayısıyla, sanayimiz yatırım ve hammadde ithalatına ithal ikameci politikalarının uygulandığı dönemler dahil çok uzun süreden beri büyük ölçüde bağımlıdır. Sanayi sektörlerimizin rekabet kabiliyetini güçlendirebilmek amacıyla, Gümrük Birliği uygulamaları öncesinde sermaye ve hammadde ürün grupları ya gümrük vergilerinden muaf tutulmuşlar ve yahut ta gümrük vergileri çok düşük seviyelerde saptanmışlardır. Bu itibarla, ithalatımızın esasını oluşturan sermaye ve hammadde gruplarının ithalatında uygulanan gümrük vergilerinin Gümrük Birliğiyle kaldırılmış bulunması, ithalat rakamları üzerinde ihmal edilebilir bir etki yaratmıştır. Öte yandan, tüketim malları özelliği taşıyan sanayi ürünlerinin ithalatında uygulanan gümrük vergisi koruma oranları ise Gümrük Birliğinden önce daha yüksek seviyelerde belirlenmekte idi. Dolayısıyla, Gümrük Birliği uygulamalarının ithalatı özendiren etkilerinin daha ziyade tüketim malları üzerinde görülmesi beklenmekte idi. Dış Ticaret Müsteşarlığının verilerine göre, Gümrük Birliği uygulamalarına geçilmeden önce, 31 Aralık 1995 tarihinde AB menşeli yatırım malları, hammaddeler ve tüketim mallarının tamamı üzerinde uygulanan, ithalat değerlerini esas alan ortalama ağırlıklı gümrük vergisi oranları sadece % 5.9’dur. Dolayısıyla, genelde % 5.9 oranında kalan gümrük vergi indirimlerinin AB menşeli sanayi malları ithalatındaki reel etkilerinin de abartılmadan gerçekçi bir perspektif içerisinde değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. Gümrük Birliği ile, otomobil gibi belirli tüketim mallarının ithalatında yıllar itibariyle artışlar kaydedilmiştir. Ancak, tüketim mallarının toplam ithalatımız içindeki payına bakıldığında, Gümrük Birliği sonrasında kaydedilen ithalat artışlarının ithalatın genel yapısını değiştirmediği görülmektedir. Gümrük Birliği öncesinde, örneğin 1995 yılında tüketim mallarının ithalatı toplam ithalatın yaklaşık % 7’sini oluşturmuşken, bu oran 1990-2000 yılları arasında % 10-13 oranlarında dalgalanma göstermiştir. 2001 yılının Temmuz sonu itibariyle, bu ürün grubunun ithalat değerleri toplam ithalatın% 10.5’ini oluşturmuştur. Kaldı ki, tüketim mallarında mütevazı artışlar kaydedilmesini de ekonomik açıdan bir eksi olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Ekonominin önemli bir kesimini oluşturan tüketicinin refahının artırılması ve tüketiciye seçim hakkının verilmesi de modern ekonomilerin öncelikli hedeflerinden birisidir. Tüketim mallarında ortaya çıkan artışlar, yurt içinde üretilen malların kalitesini de olumlu yönde etkilemekte ve yerli üreticiler ithalatla rekabet edebilmek amacıyla teknolojideki yenilikleri daha yakından takip etmeye zorlanmaktadırlar. Ayrıca, tüketim malları arasında ithalatın en fazla artış gösterdiği otomotiv sektöründe bile yerli üretimin büyüme gösterdiği ortaya çıkmaktadır. Otomotiv sektörü 1995 yılında 326,508 araç üretmişken, bu rakam 2000 yılında 468,381’e yükselmiş bulunmaktadır. Ayrıca, artan rekabet nedeniyle kaliteye daha fazla ağırlık vermek durumunda kalan yerli otomobil sanayii, ihracat rakamlarını da büyütmüş, 1995 yılında yaklaşık 35,000 araç ihraç etmişken, 2000 yılında 104,000’i aşan ihracat gerçekleştirmiştir. [B] 11. GÜMRÜK BİRLİĞİ UYGULAMALARININ GENEL İHRACATIMIZ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ[/B] Sanayiimizin temelde hammadde ve sermaye mallarına olan ihtiyacını karşılamak üzere, ithalat artış gösterirken, bu artışları dengeleyebilecek ihracat artışlarına yönelik yapısal değişiklikler gerçekleştirilmemiş, izlenen makro ekonomik politikalar sonucu, sanayici mevcut fon ve tasarruflarını çok kez devlet bonolarına ve güvenli gördüğü diğer kısa vadeli yatırım araçlarına yönlendirmiş, reel sektör dediğimiz malların üretimine yönelik öncelikler ihmal edilmiştir. Yeterli yatırım yapılmadan ve yeni mal grupları üretilmeden de ihracat ancak mütevazı oranlarda artışlara konu olabilmiştir. Gerçekten ihracatımız 1995 yılında 21.6 milyar dolar seviyesinden 2000 yılında 27.3 milyar dolar seviyesine çıkmış, bu yıllar arasında ihracatta büyüme oranı % 26.4 seviyesinde gerçekleşmiştir. İhracattaki artışların mütevazı seviyede kalması, ülkemiz ihracat yapısıyla yakından ilişkili bulunmaktadır. İhracatımız, gelişme sürecinde tekstil ve konfeksiyon ve demir-çelik ağırlıklı bir gelişme eğilimi göstermiştir. Tüm ülkelere yönelik toplam ihracatımızın yaklaşık % 36’sının tekstil ve konfeksiyon ürünlerinden, % 13-14’ünün ise demir-çelik ağırlıklı geliştiği görülmektedir. Halbuki gelişmiş ülkelerin 1970’li yıllarda lider konumunda oldukları tekstil ve deri gibi sanayiini terk etmek eğilimine girdikleri dikkat çekmektedir. Katma değeri nispeten küçük olan tekstil ve konfeksiyon sektörünün aynı zamanda dış talepteki daralmalara da duyarlı olan özelliği dikkate alındığında, ihracat gelirlerimizin arttırılmasında bu sektöre büyük ölçüde bağımlı kalmanın, ihracat gelirlerine pek de istikrarlı bir katkı sağlamayacağını ifade etmek gerçekçi olacaktır. Esasen, AB ile Gümrük Birliği ilişkilerine girilmesini en çok tekstil ve konfeksiyon sektörü istemiştir. AB, 1.1.1996 itibarıyla, Türkiye’ye uygulamakta olduğu miktar kısıtlamalarını kaldırmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin diğer tekstil ve konfeksiyon ihracatçısı ülkelere göre rekabette çok önemli iki ayrı avantaj sağlanmıştır. Birinci avantaj, tüm tekstil ve konfeksiyon ürünleri ihracatının sıfır gümrükle AB’ne ihraç edilmesi hususudur. İkinci önemli avantaj ise, diğer, tekstil ve konfeksiyon ürünleri ihraç eden gelişme yolundaki ülkeler, AB’ne ihracatta miktar kısıtlamaları ile karşı karşıya kalırken, Türkiye herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan, 15 üye ülkeye ihraç yapabilme şansına sahip olmuştur. Dolayısıyla, uluslararası talep projeksiyonlarını dikkate almadan yapılan yanlış yatırımlar ve yapısal sorunlardan kaynaklanan nedenlerle AB’ne yönelik söz konusu ürünlerin ihracatı daha fazla arttırılamıyorsa, buradaki eksiklikleri kendimizde aramamız gerekmektedir. Demir-çelik ürünlerinde ise ülkemizin, nispeten düşük katma üretim nedeniyle, ihracat rakamlarını istikrarlı bir şekilde arttırması güç görülmektedir. Esasen, bu sektör, hammadde olarak kullandığı demir-çelik hurdada büyük ölçüde ithalata bağımlı olup, ayrıca üretim için gerekli olan kok kömürü ithalatına önemli miktarlarda meblağlar ayırmaktadır. Öte yandan, dünya ticaretinde katma değeri yüksek teknoloji ürünlerine olan talep büyümekte ve söz konusu ürünleri üreten ülkelerin dünya ticaretinden aldıkları pay hızla artmaktadır. Türkiye’nin de buna göre ihracat yapısını hızla değiştirmesi gerekmektedir. İhracatımızın yeniden yapılanma sürecinde yabancı sermayeden destek almasına gerçekten ihtiyacı vardır. Bu çerçevede başta makro ekonomik istikrarın sağlanması, yatırım ve tasarruf oranlarının yükseltilmesi suretiyle etkili bir yatırım-üretim-ihracat zincirinin kurulması gerekmektedir. İhraç edilebilir ürünlerin ihracatını yeterince arttırmadan toplam ihracatımızın önemli artışlara konu olmasını beklemek gerçekçi görülmemektedir. [B]12. GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN AB’YE İLİŞKİN İHRACATIMIZ VE İTHALATIMIZA OLAN ETKİLERİ [/B]11 nci maddede de değinildiği üzere; dış ticaretimiz çok uzun süreden beri önemli meblağlarda açık vermektedir. Bu açıklar, ihracat bakımından yapısal sorunlarla bağlantılıdır. Söz konusu yapısal sorunların aşılması hususunda yeterli tedbirler alınamamış, gerekli düzeyde yatırım-üretim-ihracat bağlantısı kurulamamış, sonuçta toplam ihracatımızda kaydedilen artışlar yetersiz kalmıştır. Buna mukabil, sanayilerimiz, genel anlamda ithalata bağımlı bir yapı içinde oluşturulduklarından, sanayi sektörlerimizin yüksek kapasite ile çalışabildiği dönemlerde, ithalat rakamlarımız artışlara konu olmuştur. Dolayısıyla, yıllar itibariyle büyüyen dış ticaret hacimlerine paralel olarak dış ticaret açıkları da mutlak değerlerle genelde büyüme göstermiştir. Ekonomik durgunluğun olduğu yıllarda ise söz konusu açıklar daralmıştır. Örneğin gayri safi yurtiçi hasılanın % 4.7 oranında daralma gösterdiği 1999 yılında yaklaşık 40 milyar dolar ithalat yapılmışken, GSYH’nın % 7.2 oranında artış gösterdiği 2000 yılında toplam ithalat 54 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu itibarla, Gümrük Birliği’nin AB’ne ilişkin ihracatımız ve ithalatımıza olan etkileri değerlendirilirken; irdelenmesi gereken, AB’nin yıllar itibariyle toplam ihracat ve ithalatımız içindeki nisbi payında ne gibi değişiklikler ortaya çıktığı hususudur. Bu çerçevede; toplam ihracat rakamlarımıza bakıldığında Gümrük Birliği’nden önceki son yıl olan 1995’de AB’nin toplam ihracatımızdaki payı % 51.2 iken, bu değer, 2000 yılında % 52.5 olmuştur. Dolayısıyla, 1995 yılı değerlerine göre, toplam ihracatımız içindeki % 1.3 oranındaki bir pay üçüncü ülkelerden AB’ne yönelmiş ve AB’nin toplam ihracatımız içindeki nisbi payında bir büyüme görülmüştür. Buna mukabil, toplam ithalatımız içinde AB’nden yapılan ithalatın payı ise 1995 yılında % 47.2 iken, bu oran 2000 yılında % 48.9’a çıkmıştır. Özetle, 2000 yılında toplam ihracatımızın % 52.5’i AB’ne gerçekleştirilen satışlardan oluşurken, aynı yılda toplam ithalatımızın % 48.9’u AB menşeli olmuştur . [B]13. SONUÇ[/B] Yukarıdaki değerlendirmelerimiz sırasında, Türk ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu sorunların, temelde uygulanan makro ekonomik politikalardan kaynaklandığı irdelenmiştir. Sorunların Gümrük Birliği uygulamalarıyla irtibatlandırılamayacağı konusu, dış ticaretimizde 1960’lı yıllarda ortaya çıkan gelişmeler ve izlenen ekonomik politikalar ışığında değerlendirilmiştir. Türk ekonomisi Gümrük Birliği nedeni ile herhangi bir sektöründe önemli sayılabilecek olumsuzluklar yaşamamıştır. Bazı çevrelerde zaman zaman münferit yakınmalar dile getirilmekle beraber, sanayiimizin herhangi bir alt sektöründe Gümrük Birliği uygulamalarından kaynaklanan yaygın nitelikli sorunlar etkisini göstermemiştir. Serbest piyasa koşullarında sektörler arasında kaynakların yeniden tahsisine yönelik bazı değişikliklerin olması ve bunun sonucu olarak bazı sektörlerin daha fazla büyüme göstermesi doğaldır. Öte yandan, küreselleşme sürecinin ve Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye çok şey kazandırdığı ortadadır. Her şeyden önce, Türk özel sektörü büyük bir özgüvenle, uluslararası arenada rekabet edebileceğini kanıtlamıştır. Bir çok alanda çağdaş mevzuat ve uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Tüketicimizin ve üreticimizin vizyonu genişlemiştir. Üreticini ürettiği malın kalitesi yükselmiş, tüketicinin talep ettiği ürünün niteliği ve evsafı değişmiştir. Ülke olarak standartlarımız yukarı çekilmiştir. Türk insanın çağdaşlaşma süreci hızlanmıştır. Ayrıca, Türkiye Gümrük Birliği kapsamında başardıklarıyla, AB’ne tam üyeliğe ehil olduğunu göstermiştir. Türkiye’nin küreselleşme ve Gümrük Birliği sürecinde elde ettiği manevi kazanımlar, maddi kazanımların çok ötesine giden paha biçilmez değerleri temsil etmektedir. Bu değerlerin ülkemizin geleceğine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. [B] KAYNAKÇA[/B] 1. SEYİDOĞLU, Halil, “Uluslararası İktisat”, Kurtiş Matbaası, İstanbul, 1999. 2. ÖZDEMİR, Mehmet, “T.C.M.B. Avrupa Birliği El Kitabı”, Ankara, 1995. 3. GÜNUĞUR, Haluk, “Türk İşçilerinin A.B.’de Serbest Dolaşımı”, Ankara, 1995. 4. KARLUK, Rıdvan, “Türkiye Ekonomisi”, Eskişehir, 1999. 5. KESER, Hakan, “Avrupa Birliği Bünyesinde Bireysel İş Hukukunun Dayandığı Esaslar Konulu Makale”, DEÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 2001. 6. DPT, “A.B. Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı”, Ankara, 2002. 7. TOBB, “DTM, Türkiye – A.B. Gümrük Birliği Bilgilendirme Toplantısı”, Ankara, 1996. -Alıntı- [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Sarı kırmızı renkleri ile ünlü futbol takımımız?
Cevapla
Forumlar
Serbest Alan (Genel Konular)
Güncel Haberler
Ekonomi Haberleri
Gümrük Birliğinin Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri
Top