Gottfried Leibniz

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Gottfried Leibniz

Leibniz, Gottfried Wilhelm (1646-1716) Ünlü bir Alman filozofu, bilim dünyasının en önemli sistemci düşünürlerinden biridir. Matematik, metafizik ve mantık alanlarında ileri sürdüğü yeni düşünce ve görüşleriyle tanınır.

Leibniz, Leipzig'de doğdu. Babası buradaki üniversitede ahlak felsefesi dersleri veriyordu. Leibniz babasının ölümünden sonra okuldan çıkarak kendi kendini yetiştirmeye başladı. Tarihe karşı büyük bir ilgi duyuyordu. 8 yaşına geldiği zaman Latince'yi öğrenmişti. 12 yaşında ise Yunanca öğrenmeye başladı. Bir yandan da mantık bilimiyle ilgili kitaplar okuyordu. 15 yaşında Leipzig Üniversitesi'ne girdi. Almanya'da felsefe tarihinin kurucusu sayılan Jakob Thomasius'tan felsefe okudu. 1663'te Jena'ya giderek buradaki ünlü matematik bilginlerinden ders aldı.

Leibniz, 25 yaşına geldiği sırada yayınlanmış birçok önemli eseri vardı. Bir ara politika ile ilgilendi, bu konuda da bazı eserler verdi.

Politika çalışmaları hiçbir zaman Leibniz'in felsefe ve matematik alanlarındaki çalışmalarına engel olmadı. Leibniz 1672 yılında, 26 yaşında ileri modern matematik çalışmalarına başladı. Bundan 3 yıl sonra Isaac Newton'dan bağımsız olarak Calculus'un temel teoremini keşfetti (Fundemental Theorem of Calculus). Pek çok yıl Leibniz ve Isaac Newton taraftarları arasında kimin Calculus'u keşfettiğine dair bir tartışma olsa da şuan Leibniz ve Isaac Newton Calculus'un babaları olarak kabul edilmektedir.

1700'de görevini bırakarak Viyana'ya gitti, 1714'de kadar bu şehirde yaşadı. 1700'de bir davet üzerine, Berlin'e gitti. Berlin Üniversitesi'nin kurulmasını sağlayarak üniversitenin ilk müdürü oldu.

1711'de görevini bırakarak Viyana'ya gitti, 1714'e kadar bu şehirde yaşadı. 1712'de Leibniz'e baron payesi verildiyse de dört yıl sonra Hannover'de öldüğü zaman fakir bir adam gibi gömüldü. Onun arkasından ağlayan tek adam olan, arkadaşı J. G. von Erckhart, sonradan yazdığı hatıralarında bu cenazeyi, 'ülkesinin şerefini temsel eden bu adam, bir dilenci gibi toprağa verildi' cümlesiyle anlatmıştır.


Leibniz'in Felsefesi

Leibniz, 17.yüzyıl filozoflarının çoğu gibi, felsefesinde Descartes'in töz kavramından hareket eder. Leibniz'e göre dünyanın, varlıkların temelinde 'monad'lar (tek tek varlıklar, bölünmez özler) vardır. Monadlar kendi kendilerine hareket edebilen, algılayabilen temel varlıklardır. Yalnız monadların özü 'kuvvet' olduğu için, ne bir şekli ne hacmi, ne parçaları vardır. Monadları özü 'edim' (faaliyet) olan ruhsal noktalar gibi düşünmek gerekir. Bundan dolayı monadlar, kendi kendilerine harekete geçerler. Onları, Demokritos'un, maddecilerin atomlarından ayıran husus, maddesel olamamaları, kendi kendine hareket edebilmeleridir. Monadların herbirinin edimi, geçmişin sonucu geleceğin belirleyicisidir.

Leibniz'e göre monadlar önceden belirlenmiş bir düzen içinde bulunurlar. Buna önceden düzen kuramı denir.

Leibniz düşünce sistemine göre düşünce ilkeleri, genel fikirler, insan zihninde bir istihdat olarak bulunur, tecrübeyle gelişir. Leibniz 'Theodizee' adındaki eserinde, içinde yaşadımız dünyanın, dünyaların en düzenlisi, en mükemmeli olduğunu söylemiştir. Leibniz'in bu görüşü Voltaire'in 'Candide' adındaki uzun hikayesinde gülünç hale getirilmek istenmiştir.


Başlıca Eserleri

* Metafizik konuşmalar
* İnsan zihni üzerine yeni denemeler
* Theodizee
* Monadenlehre
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
200px-Gottfried_Wilhelm_von_Leibniz.jpg


Leibniz, Gottfried Wilhelm
(1646-1716)​
Ünlü bir Alman filozofu, bilim dünyasının en önemli sistemci düşünürlerinden biridir.
Matematik, metafizik ve mantık alanlarında ileri sürdüğü yeni düşünce ve görüşleriyle tanınır.


Leibniz, Leipzig'de doğdu. Babası buradaki üniversitede ahlak felsefesi dersleri veriyordu. Leibniz babasının ölümünden sonra okuldan çıkarak kendi kendini yetiştirmeye başladı. Tarihe karşı büyük bir ilgi duyuyordu. 8 yaşına geldiği zaman Latince'yi öğrenmişti. 12 yaşında ise Yunanca öğrenmeye başladı. Bir yandan da mantık bilimiyle ilgili kitaplar okuyordu. 15 yaşında Leipzig Üniversitesi'ne girdi. Almanya'da felsefe tarihinin kurucusu sayılan Jakob Thomasius'tan felsefe okudu. 1663'te Jena'ya giderek buradaki ünlü matematik bilginlerinden ders aldı.

Leibniz, 25 yaşına geldiği sırada yayınlanmış birçok önemli eseri vardı. Bir ara politika ile ilgilendi, bu konuda da bazı eserler verdi.

Politika çalışmaları hiçbir zaman Leibniz'in felsefe ve matematik alanlarındaki çalışmalarına engel olmadı. Leibniz 1672 yılında, 26 yaşında ileri modern matematik çalışmalarına başladı. Bundan 3 yıl sonra Isaac Newton'dan bağımsız olarak Calculus'un temel teoremini keşfetti (Fundamental Theorem of Calculus). Pek çok yıl Leibniz ve Isaac Newton taraftarları arasında kimin Calculus'u keşfettiğine dair bir tartışma olsa da şuan Leibniz ve Isaac Newton Calculus'un babaları olarak kabul edilmektedir.

1700'de görevini bırakarak Viyana'ya gitti, 1714'de kadar bu şehirde yaşadı. 1700'de bir davet üzerine, Berlin'e gitti. Berlin Üniversitesi'nin kurulmasını sağlayarak üniversitenin ilk müdürü oldu.

1711'de görevini bırakarak Viyana'ya gitti, 1714'e kadar bu şehirde yaşadı. 1712'de Leibniz'e baron payesi verildiyse de dört yıl sonra Hannover'de öldüğü zaman fakir bir adam gibi gömüldü. Onun arkasından ağlayan tek adam olan, arkadaşı J. G. von Erckhart, sonradan yazdığı hatıralarında bu cenazeyi, 'ülkesinin şerefini temsil eden bu adam, bir dilenci gibi toprağa verildi' cümlesiyle anlatmıştır.



Leibniz'in Felsefesi

Leibniz, 17.yüzyıl filozoflarının çoğu gibi, felsefesinde Descartes'in töz kavramından hareket eder. Leibniz'e göre dünyanın, varlıkların temelinde 'monad'lar (tek tek varlıklar, bölünmez özler) vardır. Monadlar kendi kendilerine hareket edebilen, algılayabilen temel varlıklardır. Yalnız monadların özü 'kuvvet' olduğu için, ne bir şekli ne hacmi, ne parçaları vardır. Monadları özü 'edim' (faaliyet) olan ruhsal noktalar gibi düşünmek gerekir. Bundan dolayı monadlar, kendi kendilerine harekete geçerler. Onları, Demokritos'un, maddecilerin atomlarından ayıran husus, maddesel olamamaları, kendi kendine hareket edebilmeleridir. Monadların herbirinin edimi, geçmişin sonucu geleceğin belirleyicisidir.

Leibniz'e göre monadlar önceden belirlenmiş bir düzen içinde bulunurlar. Buna önceden düzen kuramı denir.

Leibniz düşünce sistemine göre düşünce ilkeleri, genel fikirler, insan zihninde bir istihdat olarak bulunur, tecrübeyle gelişir. Leibniz 'Theodizee' adındaki eserinde, içinde yaşadığımız dünyanın, dünyaların en düzenlisi, en mükemmeli olduğunu söylemiştir. Leibniz'in bu görüşü Voltaire'in 'Candide' adındaki uzun hikâyesinde gülünç hale getirilmek istenmiştir.

Başlıca Eserleri

Metafizik üstüne konuşmalar
İnsan zihni üzerine yeni denemeler
Theodise
Monadoloji
 

~meLek~

GalataSaray'ım
Leibniz bir filozof için bile sıradışı sayılabilecek çapta bir dahiydi. Ondan daha önce bulmuş olmasına karşın ondan bağımsız olarak kalkülüsü buldu ve yine Newton’dan önce yayımladı. Matematikçiler bugün Newton’un değil Leibniz’in notasyonunu kullanmaktadırlar. Kinetik enerji kavramını da Leibniz buldu. Buluşunu yayımlamamakla birlikte matematik mantığını da yine Leibniz buldu. Eğer yayımlamış olsaydı bu alan yarım yüzyıl daha ileride olurdu. Leibniz bütün zamanların en büyük matematikçilerinden biri olmasının yanında en etkili olmuş filozoflardan biriydi. Leipzig Üniversitesi’nde görev yapan bir ahlak felsefesi profesörünün oğluydu. Henüz öğrenciyken 21’inde profesörlük teklifi alacak kadar göze batmıştı. Fakat bir hayat adamı olmak istediğinden bu öneriyi geri çevirdi. Meslek yaşamının büyük bölümünü bir saraylı diplomat kütüphaneci ve Hannover Düklerinin hizmetinde bir aile tarihçisi olarak geçirdi (Düklerden biri raslantı eseri İngiltere Kralı I. George oldu). Bütün bu sıfatlarla yolculuklara çıktı. Bu yolculuklar ve yayımlanmış yazıları (yaşlandığında ihmal edilmiş ve unutulmuş olsa da) Leibniz’in herkesin tanıdığı hayranlık duyulan bir sima haline gelmesine neden oldu. Fakat bütün bu süreçte gizli gizli çalışan Leibniz yaşarken yayımlanmayacak eserler ortaya çıkardı. Yazarkenki düzensizliğini dokunaklı bir dille anlatır: “Bir şey yapıyorum sonra birkaç ay içinde neredeyse tamamen unutuyorum; ayıklamaya zaman bulamadığım sayfalar arasında kaybolduğumda her şeye yeniden başlamam gerekiyor”.
TEMEL AYRIM: Biri bize “kapı komşularım kızıl saçlı bir adamla onun şişman karısıdır” derse bu tamamen doğru olabileceği gibi aynı şekilde doğru da olmayabilir. Bunu kanıtlamanın tek kesin yolu yanda (sözgelimi siyah sarı saçlı ya da dazlak değil de) kızıl saçlı bir adamın yaşayıp yaşamadığını (sözgelimi zayıf bir eşin ya da eşsizliğin tersine) şişman bir karısı olup olmadığını ve yandaki evde sadece bu ikisinin oturup oturmadığını belirlemek için dikkatli bir araştırma yapmaktır. Fakat bize “yandaki komşum bekar ve şişman bir karısı var” denirse bu önermenin yanlış olduğunu ortalığı ayağa kaldırmaya gerek duymadan biliriz. Bunu kanıtlamak için araştırma yapmaya gerek yoktur; çünkü “bekar” evlenmemiş adam demektir; dolayısıyla yandaki komşu hem bekar hem de eşli olamaz. Bu önerme kendi içinde çelişkilidir o nedenle doğru olması olanaksızdır. Leibniz bütün hakikatlerin mutlaka bu iki mantık türünden birine ait olduklarını ileri sürdü. Ya belli bir önermenin doğru ya da yanlış olduğunu bulmak için olguları incelememiz gerekir ya da önermenin kendi kullandığı terimlere göre doğru ya da yanlış olduğu durumlarda olguları incelemeden bir hükme varabiliriz. İkinci türdeki önermelerin doğruluğunu dışlarına bakmadan bizzat onları çözümlemek suretiyle belirleyebileceğimiz için felsefe tarihinde bu tür önermelere “analitik önerme” diğerine de “sentetik önerme” adı verilecektir. Bu iki terim bugün yaygın olarak kullanılmaktadır.

Matematik Mantık: Eğer yayımlasaydı matematik mantık üzerine yazdığı eserin önemi çok büyük olurdu; çünkü bu eser matematik mantığı yaklaşık yüzelli yıl önce Leibniz’in kurduğunun kanıtı olacaktı. Ancak Leibniz’in bu alanın öncüsü olduğu Frege ile Russell’a kadar kabul edilmedi.
Bu ayrım üç yüz yıldır ince ince işlenerek geliştirildi ve Leibniz ile Kant arasındaki dönemde ortaya çıkan ampirik felsefe geleneğinin daha sonra da Kant’ın felsefesinin merkezi haline geldi ve 20. yüzyılda da Mantıksal Pozitivizm’e temel oluşurdu. Hiç olmazsa bu ayrımı iyi anlayan bir felsefe öğrencisinin çabalarının boşa gitmemiş olduğu söylenir. Zamanla bütün mantığın ve matematiğin analitik önermelerden ampirik dünyayla ilgili bütün bilgilerimizden ampirik dünyayla ilgili bütün bilgilerimizin de sentetik önermelerden oluştuğu kabul edildi. Bu her iki tür bilginin tasarımlanma ve edinilme tarzını derinden etkiledi. Bu ayrımın aynı zamanda önemli olumsuz sonuçları da vardır. Analitik açıdan doğru olan bir önermenin reddedilmesi kendisiyle çelişir dolayısıyla doğru olması olanaksızdır. Oysa sentetik açıdan doğru olan bir önermenin reddedilmesi kendiyle çelişmez; o doğru da olabilecek ya da olmayabilecek bir başka sentetik önermedir. O yüzden birincisi olasısızdır ikincisiyse olası.
KALKÜLÜS: 1676’da Leibniz Londra’yı ziyaret etti ve Isaac Newton’ın çevresinden matematikçilerle yaptığı tartışmalar daha sonra infinitesimal kalkülüsü kendisinin mi yoksa Newton’ın mı bulduğu konusunda bir çekişmenin doğmasına yol açtı. Leibniz kendi sistemini 1684’te Newton ise (gerçi daha önceki çalışmalarıyla ilişkilendirmiş olsa da) 1687’de yayımladı. Royal Society 1711’de Newton’dan yana karar verdiyse de bu tartışma gerçek anlamda çözüme kavuşmadı.
Buradan hareketle Leibniz modern felsefeye alternatif olası dünyalar kavramını soktu. İnsanın her elinde altı ya da üç parmağın bulunması tamamen olasılık dahilindedir; ancak aynı anda hem altı hem de üç parmağa sahip olabileceğimiz olası bir dünya yoktur. Dolayısıyla her ikisi de olası olmakla beraber bir olasılığın gerçekleşmesi diğerinin gerçekleşmesini önler. Bu bizi “uyumlu olasılık” –birbiriyle bağdaşmayan olasılıklara karşı bağdaşan olasılıklar –kavramına götürür. Bir dizi uyumlu olasılığın toplamı olası bir dünya oluşturur ve böyle sonsuz sayıda uyumlu olasılıklar dizisi vardır. Leibniz Tanrı’nın (elbette olası olması şartıyla) bu dünyayı seçerek yarattığına fakat kusursuz bir varlık olarak en olası dünyayı yaratmayı seçtiğine inanmaktaydı. Özgür iradenin dolayısıyla zulmün ve kötülüğün de bulunduğu bir dünya özgür iradenin bulunmadığı bir dünyadan daha iyidir. Kusursuz bir varlık olan Tanrı’nın neden bunca kötülüğün olduğu bir dünya yarattığının açıklaması budur.

“Ruh Yok Edilemez Bir Evrenin Aynasıdır” GOTTFRIED WILHELM LEIBNİZ

Kandid (1759) romanında Voltaire olası dünyaların en olası olanında her şeyin en olası olduğunu söyleyen budalaca iyimser filozof Pangloss karakterine benzettiği Leibniz’i alaya almıştır. Gerçekten nefis çizilmiş taklitlerin çoğunda olduğu gibi Kandid’de de Leibniz’e hiç de adil davranılmamıştır; çünkü Leibniz’in sözlerinin gerisinde ciddi bir noktanın bulunduğundan hiç bahsedilmemiştir.
YETERLİ NEDEN: Leibniz’in felsefeye getirdiği bir başka düşünce “yeterli neden” ilkesi diye bilinir. Konu olan her şey için onun konu olmasının bir nedeni olmalıdır der Leibniz. Eğer sözkonusu hakikat analitikse dışsal gerçekliğe başvurulmadan ister mantıksal ister matematiksel ister tümdengelimsel kanıtlamanın başka bir biçimiyle; ya da konu anlam içeriyorsa tanımlara; ya da bir oyunda veya adetleri olan bir uğraş alanında olduğu gibi bir kuralın yönettiği bir etkinlikse kurallara ya da adetlere başvurularak ispatlanabilir. Eğer hakikat olgusal bir durum içeren sentetik bir hakikatse bu durumda yeterli nedenler zorunlu sonucu bu özgül durumu yaratmak olan fiziksel nedenlerdir. Şimdi herhangi bir şeye uygun bir açıklama getirmek onun için geçerli olan yeterli nedeni ortaya koymak demektir. Dolayısıyla özgür bir durumda öncelikle onun hangi türden bir hakikat olduğunu belirtmemiz sonra bu tür bir hakikate uygun türden yeterli nedenin ne olabileceğini araştırmamız gerekir. Bu formülasyon araştırmacılara o zamandan beri kullandıkları bir yöntem ilkesi sundu.

Leibniz pek çok bakımdan şaşırtıcı ölçüde modern bir düşünürdü. Önceki düşünürler maddeyi hareketsiz ve hareketi de bu hareketsiz maddenin bir tür itme sağlayarak neden olduğu bir şey olarak görürlerken Leibniz hareketi –ya da herhalükarda etkinliği veya etkinlik eğilimini –maddenin doğasına içkin bir şey olarak gördü. Aslında maddeyi nihai olarak oluşturan parçaların maddi değil etkinliğin maddi olmayan merkezleri olduğu kanısındaydı.
Bugün biz bütün maddenin enerjiye indirgenebilir olduğunu biliyoruz: Bu açıdan Leibniz’in düşünceleri şaşırtıcı bir öncü niteliğe sahiptir. Fakat 17. yüzyılda insanlar etkinliğin maddi olmayan merkezlerinden söz ederken ellerindeki yegane sözcükler akıl tin ya da ruhla ilintiliydi. Bu da Leibniz’in kendini ifade ederken ne denli zorlandığını gösterir. Leibniz maddeyi oluşturan etkinlik eğilimli noktaları boşluktaki noktaları dolduran bilinç noktaları olarak gördü. Bunlara “monad” adını verdi ve her şeyin bunlardan meydana geldiğine inandı. Bütün monadları kendi içlerinde boşluksuz olarak gördüyse de yelpazenin en alt ucunda inorganik maddeyi meydana getirenlerden her biri bir monad olan insan aklına daha sonra da yine bir monad olan Tanrı’ya kadar çok değişken yoğunluklarda olduklarını düşündü. Her monad gerçekliğin geri kalanıyla ilişkili bir bakış noktasıdır; her biri bir dünyadır. Bu açıdan monadlar etkileşmezler; örneğin insanların bilinci birbirine benzemez; Leibniz bizim için “penceresiz” der. Fakat Tanrı biz monadları aynı dünyada birlikte yaşamak üzere yaratmıştır; bu anlamda herkesin ve her şeyim birlikte var olabileceği şekilde bir uyum taktir etmiştir. Bu “önceden saptanmış uyum” ifadesi Leibniz’in sistemini anlatırken kullanılan en genel terim halini aldı. Leibniz filozofların filozofu olarak tarif edilebilir. Eserlerinin çoğu eğitimsiz okurlar için fazla tekniktir; fakat diğer filozoflar üzerinde muazzam bir etki yaratmıştır.
Etik Görüşü: Herşeyin Tanrı tarafından önceden kurulmuş bir uyuma bağlı olduğu bu düzende özgürlüğe yer yok gibi görünmektedir. Leibniz’e göre bu evrende herşey mekanik bir zorunluluğa tabidir. İnsan da bu düzenin ayrılmaz bir parçasıdır. Onun mekanist doğa anlayışında insan başlangıçta ayarlanmış bir yaşamın kendini açığa vurmasından başka bir şey değildir. Öyleyse insan yaşamındaki her şey önceden belirlenmiştir. Determinist bir etik görüşü benimseyen Leibniz için özgürlük insanın bu durumun yani söz konusu zorunluluğun bilincinde olmasından meydana gelir. Öte yandan Leibniz’e göre insan için gerçek hayat akla dayanan entelektüel faaliyetle belirlenen bir hayattır. İnsan için gelişme bulanık ve belirsiz düşüncelerden doğru düşüncelere yükselme potansiyel güçleri gerçekleştirme anlamına gelir. İnsan güçlerini gerçekleştirdiği zaman varlıkların gerçekte niçin oldukları gibi olduklarını anlar. İnsan yaptığı şeyi niçin yapmakta olduğunu bilir. İnsan için özgürlüğün anlamı budur; özgürlük irade seçme özgürlüğü olmayıp insanın gelişmesi ve böylelikle kendisindeki ve evrendeki zorunluluğun tam olarak bilincinde olmasıdır. Temel erdem de bilgeliktir.
 
Top