Uyandığın anla, yataktan kalktığın an kadardır. Büyüktür ve kocamandır. “Hep sıcak kalsam”dır kışları. Ürpermektir. Bir ucundan çeksen İstanbul’a kadar gider. Kimseye söylenmeyecek kadardır ama hep görünür. Saklanmaz, saklanamazdır.
“Keşke”dir. Dişçi koltuğunda yalnız oturmaktır. Kendi elini sıkmaktır. Acıdır ve şaraptır ama asla gözyaşı değildir. Bazen kalabalıktır. Yemeği tek kişilik yapmaktır. Uçak korkusudur ama ölüm değildir. Direnmektir sonra, kırmızıda beklemektir. Otobüse arkadan binmek, önden inmektir.
Tek kişilik yataktır yalnızlık.
10 dakika arada yerinde oturmaktır. “Sadece gidiş”tir. Trende vagonları gezmektir. Başını soğuk cama yaslamaktır. Çobanlara el sallamaktır. Okul birincisi olmaktır. Okul sonuncusu olmaktır.
Kıştır, kışındır. Kartopu oynamayı istemektir cam kenarından çocukları izlerken. Kardan adam için istenen havucu veren amcadır kapı arkasından. Beyaz saçtır, gelecektir.
Siyah beyaz bir fotoğraftır yalnızlık, içinde güneş geçmeyen. Yalnızlık, beyazdır. Yanlış numaradır. Çöpü almaya gelen kapıcıya verecek bir torbası olmayan adamdır yalnızlık. Yalnızlık, çöpten kardan adamdır “burnu havuç, gözleri kömür.”
Uzun bir yolculuktur kimsenin görmediği. Gidemediğin her ülkedir yalnızlık. Bir yaz günü hırka kullanmaktır. Koluna bir âmâyı takıp karşıdan karşıya geçirmektir. Onun göremediklerini gördüğüne üzülmektir. Bir havuz başında üzerine su sıçramayan beyaz bir havludur yalnızlık. Panayırda okunan kitaptır, ağaç gölgelerinde. Herkesle konuşup, kimseyle sohbet etmemektir. Erken gelmektir. Terk etmektir. Boşalmaktır yalnızlık, televizyonun karşısında.
Yalnızlık, burnun değil beynin duyduğu kokudur.