Eşe Yönelik Şiddet - Aöf Sosyoloji Dersleri

BeReNN

Alyam?
Özel üye

[h=2]Eşe Yönelik Şiddet ve Suistimal[/h]Kadınlara yönelik şiddetin dünyada en yaygın olan biçimi, kadına eşi tarafından uygulanan şiddet ve istismar şeklindedir. Çok nadir olarak kadın eşin erkeğe şiddet uygulaması biçiminde de görülebilmektedir. Bu olguda, kadının ekonomik olarak eşe bağımlı olması önemli bir etkendir. Eşe yönelik şiddet dünyadaki tüm ülkelerde yaygın olup uluslararası düzeyde bir insan hakları ve halk sağlığı meselesi olarak görülmektedir. Eşe yönelik şiddet, eşin fiziksel, psikolojik veya cinsel bakımdan zarar gördüğü her türlü eylemi kapsamaktadır.

Bu eylemler şunlardır:

1. Vurmak, sürüklemek, tokat atmak, dayak atmak, tekmelemek vb. şeklindeki fiziksel saldın.
2. Aşağılamak, sürekli olarak küçük düşürmek şeklindeki psikolojik suistimal.
3. Zorla cinsel ilişkide bulunmak veya cinsel olarak taciz etmek.
4. Eşin davranışlarını denetleyen çeşitli eylemlerde bulunmak. Örneğin eşin ailesi ve arkadaşlarıyla görüşmesini yasaklamak, davranışlarını sürekli denetlemek, baskı altında tutmak, bilgiye ve yardım almaya ulaşmasını engellemek vb.

Yapılan çalışmalar, dünya genelinde kadınları yüzde 10 ile 69′unun, hayatlarının bir döneminde eşleri tarafından fiziksel olarak şiddete maruz bırakıldığını ve fiziksel şiddete psikolojik şiddetin de eşlik ettiğini göstermektedir. Bu kadınları çoğunda saldırılar tekrarlayıcı bir biçimde süregitmektedir. Pek çok ülkenin verileri, kadın eşe yönelik şiddetin kadının öldürülmesi ile sonuçlandığını göstermektedir. Buna yönelik çalışmaların yapıldığı ülkelerde, cinayet kurbanı olan kadınları %40-70′inin eşleri tarafından öldürüldüğü ortaya konmuştur. Özellikle aile şerefinin ancak bu şekilde temizlenebileceği görüşünün hâkim olduğu toplumlardaki namus cinayetleri de eşe yönelik şiddetin ciddi bir sonucudur.


[h=2]Eşe Yönelik Şiddetin Dinamiği[/h]Gelişmiş ülkelerdeki çalışmalara göre iki çeşit şiddet dinamiğinden söz etmek olasıdır: Birincisi çeşitli şiddet türlerinin birlikte uygulandığı, derecesi giderek artan ve kurban üzerinde baskının arttırıldığı biçimdir. İkincisi ise daha ılımlı olan; fakat sürekli hayal kırıklığı ve öfkenin zaman zaman fiziksel saldın şekline dönüştüğü şiddet biçimidir.

Araştırmalar eşe yönelik şiddetin kadın ve erkeklerdeki sonuçlarının ve şiddete yönelten güdülerin farklı olduğunu göstermiştir. Şiddete maruz kalan kadın eş, şiddete maruz kalan erkek eşe göre 3 kez daha fazla yaralanmaya uğramakta, 5 kez daha fazla tıbbi bakıma ihtiyaç duymakta ve 5 kez daha fazla hayatından endişe etmektedir. Kadın eş tarafından erkek eşe uygulanan şiddet ise daha çok kendini savunma amaçlı olmaktadır.

Geleneksel toplumlarda kadın ve erkeğin üstlendiği roller, kadına yönelik şiddeti kültürel olarak da onaylamaktadır. Bu toplumlarda kadın evine ve çocuklarına bakmak, eşinin sözlerine uymak ve ona saygı göstermek zorundadır. Erkek, bu rollerin dışına çıkan veya bu rollerde yetersiz görülen kadına şiddet uygulama hakkına sahiptir. Çünkü bu toplumlarda erkek, kadının sahibidir ve onu doğru yola sokmak zorundadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapılan çalışmalar, eşe yönelik şiddeti başlatan tetikleyicilerin neler olduğunu belirlemiştir.

Bunlardan bazdan şunlardır:

- Eşe itaat etmeme, cevap verme, ona parasıyla veya kız arkadaşıyla ilgili sorular sorma,
- Yemeği vaktinde hazır etmeme, eve veya çocuklara iyi bakamama, eşin izni olmadan bir yere gitme,

Gelişmekte olan pek çok ülkede kadınlar, gerektiğinde erkeğin kendilerine şiddet uygulamasını kabul edilen bir davranış olarak görmektedir. Pek çok araştırmada kadınların “Hatalı bir davranışım olursa kocam beni cezalandırma hakkına sahiptir.” veya “Hatalıysam kimse beni savunmaz; ama hatam yoksa beni herkes savunur.” ya da “Büyük bir hata varsa, kocanın karısını dövme hakkı vardır.” şeklinde cevap verdikleri belirlenmiştir. Kocalara göre fiziksel şiddet uygulamalarının en önemli nedeni, eşlerinin kendilerini sürekli olarak sadakatsizlikle suçlamaları, aile ve arkadaşları ile iletişimini kesmek istemeleridir.

[h=2]Kadınların Kendilerine Yöneltilen Şiddete Tepkileri[/h]Yapılan çalışmalara göre, şiddete maruz kalan kadınların bazıları bu eyleme karşı direnmekte, bazıları evden kaçmakta, bazıları ise kocalarının isteklerine boyun eğerek yaşamaktadır. Korku, ekonomik bağımlılık, çocuklar için endişe duyma, duygusal bağlılık, aile ve arkadaş desteğinden yoksunluk, eşin değişeceğine olan inanç gibi nedenler bu ilişkiyi devam ettirme yolunu seçmenin başlıca nedenleridir. Gelişmekte olan ülkelerde ayrıca, boşanmış bir kadın olma damgasını taşıma endişesi de bu nedenler arasında yer almaktadır. İnkâr ve sosyal olarak dışlanma korkusu ile kadınların %20-70′i şiddete maruz kaldığını gizlemektedir. Konu hakkında konuşanların ise daha çok akraba ve arkadaşlarıyla konuştukları, resmi kurumlara başvurmadıkları saptanmıştır.

Şiddete maruz bırakılan pek çok kadın, seneler sonra bile olsa, çocuklarının da büyümesini fırsat bilerek evini terk etmektedir. Bu durum genellikle, şiddetin derecesi giderek arttığında, eşin değişeceği umudu kalmadığında veya ailedeki şiddetin çocukları fazlaca etkilemeye başladığında gerçekleşmektedir. Kadının arkadaşları ve ailesinden aldığı maddi ve duygusal destek de bu terk etmede etkili olmaktadır. Araştırmalar, şiddet ve suistimal ile yüklü bir ilişkiyi bitirmenin bir süreç olduğunu göstermektedir. Pek çok kadın evini terk ettikten sonra geri dönmüş ve aynı durumu tekrar tekrar yaşadıktan sonra nihayet ilişkisini bitirmeye karar vermiştir.

Ne yazık ki şiddet ve suistimal ile yüklü ilişkiyi bitirmek her zaman kadının güvence altında olmasını sağlamaz. Şiddet, kadın eşini terk etmiş olsa bile devam edebilir ve hatta giderek artabilir. Gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalar, kadının eşini terk etmeye hazırlandığı dönemlerde, eşin öldürülmesi olgularının arttığını göstermiştir.


[h=2]Eşe Yönelik Şiddet ve Suistimalde Risk Faktörleri[/h]Eşe yönelik şiddet ve suistimalde tek bir risk faktörü değil; kişisel, sosyal, kültürel pek çok risk faktörünün birlikte olduğu düşünülmektedir. Kişisel faktörler arasında, erkeğin genç yaşta oluşu ve gelir düzeyinin düşüklüğü önemli bulunmuştur. Erkeğin yetiştiği ailede şiddete maruz kalması veya şiddete tanıklık etmesi de eşine şiddet uygulaması için önemli bir risk faktörü olarak belirlenmiştir. Alkol kullanma ile eşe şiddet uygulama arasında kuvvetli bir ilişki olduğu saptanmıştır. Bazı araştırıcılara göre alkol kullanma, muhakeme yeteneğini ve kişinin kendini kontrolünü azalttığı için şiddete neden olmaktadır. Bazıları ise alkol kullanma ile şiddet arasındaki ilişkinin kültürel olduğunu, alkol almanın bazı davranışlara neden olacağı ve bazı davranışları da mazur göstereceği inancının olduğu toplumlarda daha çok ortaya çıktığını ifade etmektedir.

Kanada ve ABD'de yapılan araştırmalar; eşlerine şiddet uygulayan erkeklerin duygusal açıdan daha bağımlı, kendilerine güvenmeyen, özgüvenleri zayıf ve dürtülerini denetlemede zorlandıklarını göstermiştir. Ek olarak öfke ve düşmanlıklarını daha çok belli ettikleri, depresyonda oldukları, antisosyal, saldırgan ve kişilik bozukluklarına sahiptirler.

Yoksulluğun şiddeti artırdığı belirlenmiş; ancak bunda etkili olan yoksulluğun kendisi midir yoksa yoksulluğun neden olduğu umutsuzluk mudur kesin olarak belirlenememiştir. Bazı erkekler için yoksulluk; stresi artırmakta, hayal kırıklığı yaratmakta ve bireyin kendisini yetersiz ve başarısız görmesine yol açmaktadır. Böylece evlilikte görüş ayrılıkları çıkmakta ve çatışmalar olmaktadır. En kötüsü; yoksulluk, şiddet gören kadının bu ilişkiyi bitirmesini de engelleyici bir faktördür.

Toplumun eşe yönelik şiddete bakışı, eş suistimalini belirleyici önemli bir faktördür. Eşe yönelik şiddeti yasalarla cezalandırma veya toplumsal olarak onaylamayıp ayıplama söz konusu ise şiddet daha az görülmektedir. Kadınları çok güçsüz olduğu toplumlarda, erkeğin otorite sağlamak için şiddete başvurması gereksizdir. Öte yandan kadınların durumunun yüksek düzeyde olduğu toplumlarda, kadınların geleneksel rollerim değiştirebilme güçleri vardır. Bu nedenlerle eş şiddeti, daha çok kadınların geleneksel rollerinden kurtulup geleneksel olmayan rolleri üstlenmeye ve işgücüne katılmaya başladıkları geçiş toplumlarında ortaya çıkmaktadır.

Farklı kültürlerde yapılan araştırmalar, eşe yönelik şiddetin artmasından sorumlu olan sosyal ve kültürel pek çok risk faktörünü tanımlamıştır. Evde erkek sözünün geçtiği, ekonomik olarak erkeğe bağımlılığın söz konusu olduğu, kadının boşanma olanaklarına sahip olmadığı ve kadın örgütlerinin olmadığı toplumlarda eşe yönelik şiddetin daha yaygın olduğu saptanmıştır. Ayrıca savaş ve toplumsal çöküntülerin yaşandığı dönemlerde, silahların kolayca temin edilebildiği toplumlarda, katı cinsiyet ayrımcılığının uygulandığı erkek egemen toplumlarda, namus ve şeref meselelerinin ve erkek saldırganlığının önemli görüldüğü toplumlarda da eşe yönelik şiddet daha fazla ortaya çıkmaktadır.


alıntı
 
Top