Ertuğrul ÖZKÖK ten Makaleler

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Daha kaç mahkemede aklanalım



Ertuğrul ÖZKÖK

22.07.2009

Haberler Anında Cebinizde Hürriyet Mobil

Haberler Anında Bilgisayarınızda Haber Alarmı

Haber Kaçırmaya Son Hürriyet Mind

Sitene Haber Ekle Kazan Bumerang

BİR insan o manşeti atarken, bir sayfa yöneticisi o sayfayı yaparken eli hiç mi titremez?


"Yukardan gelen emir" bu kadar mı demiri keser?

Bu insanların gözünde suçsuzluğumuzu ispat etmek için gidip daha kaç mahkemeden beraat kararı, takipsizlik kararı almalıyız?

Bu insanların gözünde aklanmak için ille de Mahkeme-i Kübra’ya mı gitmeliyiz.

İnsaf yahu.

* * *

Dün Sabah Gazetesi’ni açıyoruz.

Birinci sayfada manşetten bir haber:

"Aydın Doğan’a ağır suçlama".

Neymiş suçlama:

"SPK, Aydın Doğan, kızı Hanzade Doğan Boyner ve iki profesyonel yöneticisi hakkında 7 yıla kadar hapis istemi ile dava açılması için savcılığa başvurdu."

Adam ya farkında değil, ya düşmanlık vicdanını delikli peynire çevirmiş.

Biraz baksa, biraz vicdanı müsaade etse şu durumu görecek.

SPK bu başvuruyu yapmış.

Başvurunun üzerinden aylar geçmiş.

SPK’nın başvurduğu Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı eski deyişle "Takipsizlik", yeni deyişle "Kovuşturmama" kararı vermiş.

İş orada da bitmemiş.

SPK bu defa Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz etmiş.

Ağır Ceza da bu itirazı değerlendirmiş.

İtirazı reddetmiş.

Yani o da eski deyişle "Takipsizlik", yeni deyişle "Kovuşturmama" kararı vermiş.

Hem savcı, hem mahkeme dava açmaya bile gerek görmüyor.

Ama gazete bir türlü tatmin olmuyor.

Söyle arkadaş, daha nereye gidip kendimizi savunalım.

* * *

Bu ne biçim iştir anlamıyorum.

2001 yılında Uzanların gazetesi pis bir iftira atıyor.

Atıyor ve leke orada kalıyor.

Neymiş, biz gazete káğıdını dışardaki şirketimiz aracılığıyla ithal ediyormuşuz ve bunu yüksek fiyatla gazetelerimize satıyormuşuz.

Bu yolla küçük yatırımcıyı mağdur ediyormuşuz.

Devletin resmi káğıtlarını, ithalat belgelerini, konşimentolarını alıyoruz, suratlarına çarpıyoruz.

Bizim káğıt fiyatımız, iftirayı atan gazeteninkinden bile ucuz.

O yetmiyor, mahkemeye veriyoruz. Mahkeme iftiracıyı mahkûm ediyor, bizi haklı görüyor.

O yetmiyor Maliye Bakanlığı olayı inceliyor ve "Bu işte yanlış bir şey yok" diyor.

Pekii rahatlayabiliyor muyuz?

Nerdeee...

Bazıları ne mahkemeyi ipliyor, ne de ispata bakıyor.

Tek mahkeme, onun vicdanı, pardon vicdansızlığı.

Ya da yüksek bir yerden tak diye emir geliyor, o da şak diye düğmeye yeniden basıyor.

* * *

Bir kere daha aynı iftiralar.

Aynı teraneler.

Üstelik "Küçük yatırımcı mağdur ediliyor" diye avaz avaz bağıran kim?

Logosundaki "Sabah" ismiyle binlerce küçük değil, küçücük yatırımcıyı mahvetmiş, hayatını kaydırmış ve elini kolunu sallayarak gitmiş gazete.

Kader. Yolumuz yine mahkemeye.

Bu defa da dava açmaya bile gerek görmüyor.

Gelin görün ki, arkadaşın vicdan muhasebesi nakıs.

Bilanço çökmüş.

Otuz tane mahkeme kararı getirsen onun gözünde aklanman mümkün değil.

Kafaya koymuş bir kere.

Ben karayı çalarım, al eline deterjanı her gün temizlenmeye uğraş.

* * *

Değerli okurlarımız.

Hayatımız oradan buradan gelen böyle iftiralara cevap hazırlamak, mahkemelerde kendimizi savunmak, Prometheus gibi her gün paramparça edilmeye çalışılan ciğerimizi tamir etmekle geçiyor.

Ve bu arkadaşlar utanmadan bir de bizlere demokrasi dersi vermeye çalışıyorlar.

Onların işine gelen kararı veren mahkeme iyi, iftira attıkları insanların hakkını, hukukunu koruyan mahkeme adil değil.

İnsaf edin, insaf.

Daha hangi mahkemede hakkımızı, paramparça edilen hukukumuzu arayalım ve sizin gözünüzde aklanalım.

Emin olun, bir gün bu yaptıklarınızdan utanacaksınız.
 

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
TÜSİAD’ın Öcalan'ın avukatlarına cevabı



Ertuğrul ÖZKÖK

21.07.2009



Haberler Anında Cebinizde Hürriyet Mobil

Haberler Anında Bilgisayarınızda Haber Alarmı

Haber Kaçırmaya Son Hürriyet Mind

Sitene Haber Ekle Kazan Bumerang

EĞER bu ülkenin vatandaşıysak,Eğer kendimizi, ülkemizin geleceği konusunda gerçekten söz sahibi hissediyorsak,

Eğer ülkemizin son üç neslinin çektiği acıları, kötü bir miras olarak çocuklarımıza, torunlarımıza bırakmak istemiyorsak,

Eğer son 25 yıldır yaptığımız fedakárlıkların, çektiğimiz acıların, hiç olmazsa şu fani dünyada bir karşılığını görmek istiyorsak,

Kendi kendimize şu soruyu sorup cevabını vermeliyiz.

Türkiye, "Kürt sorununu" kesin olarak çözmek için tarihi bir fırsatı yakalamış durumda mıdır?

TÜSİAD: AVUKATLARI BİZE HİÇ BAŞVURMADI

Eğer çok iyimserseniz ve "Evet yakaladı" diyorsanız,

Eğer, daha az iyimser, hatta karamsarlık sınırındaysanız ve sadece "İnşallah" diyebiliyorsanız,

Bu güzel yaz gününde, kafamızı biraz yormaya devam edelim.

Ben bugün samimi görüşlerimi aktarmaya devam ediyorum.

Geçen cumartesi günü Abdullah Öcalan’ın avukatlarının yaptığı temaslardan söz etmiştim.

Avukatlar, "Bizim için TÜSİAD’la görüşmek çok önemli" demişlerdi.

Ama temas kurmakta zorluk çektiklerini söylemişlerdi.

Dün TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’la konuştum.

Önce şunu söyledi:

"Avukatlar ne şimdi ne daha önce bizimle görüşmek için bir başvuruda bulunmadı."

Bu ne anlama geliyor?

Başvurdukları takdirde TÜSİAD, Öcalan’ın avukatları ile görüşür mü?

Arzuhan Doğan Yalçındağ şu cevabı veriyor:

"TÜSİAD bu konudaki görüşünü Bodrum’da yapılan Yüksek İstişare Kurulu toplantısında açıklamıştı. Biz özellikle Cumhurbaşkanı’nın açıklayacağını deklare ettiği çözümü umut verici bir açılım olarak görüyoruz."

Bu sözlerin anlamı çok açık.

TÜSİAD çözüme tam destek veriyor.

Ama çözümün şartını da söylüyor:

"Silahların tamamen bırakılması."

TÜSİAD’IN BU SÜRECE NE KATKISI OLABİLİR

Peki TÜSİAD’ın çözüm sürecine katkısı ne olabilir.

Yalçındağ o konudaki görüşünü de şöyle açıklıyor:

"Bizim katkımız, Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı ve Meclis’te grubu bulunan partilerle görüşmek olabilir."

Açıkça söylemiyor ama ben bu sözleri şöyle yorumluyorum.

Onlar avukatlar yerine, daha meşru zeminlerde görüşmeyi tercih ediyor.

O zaman da akla şu soru geliyor.

TÜSİAD bugüne kadar AKP, CHP ve MHP’ye gitti.

Demokratik Toplum Partisi’nin de Meclis’te grubu var.

Acaba onlarla görüşebilirler mi?

SİLAHLARI BIRAKMAZSA ÇÖZÜM KONUŞULUR MU

DTP’yle görüşme talebi TÜSİAD’tan geldi. Görüşme gelecek hafta salı günü DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün Meclis’teki odasında yapılacak.

TÜSİAD yukarda sorduğum soruya cevap vermiş oldu.

Yani avukatlar yerine DTP ile kurumsal bir görüşme yapacaklar.

Bence bu da çok önemli bir adım.

Geçen cumartesi günü yazdığım yazıya aldığım tepkilerin çok büyük bölümü olumluydu.

Ancak herkesin beklediği en önemli mesaj şu:

Çözümün başlaması için PKK mutlaka silahı bırakmalı.

Böylece İmralı’dan beklenen şaşırtıcı ve ezber bozucu mesajın ne olduğu da ortaya çıkıyor.

Yani silahların bırakılması konusunda ciddi bir taahhüt gelmediği takdirde, çözüm sürecine halkın desteğini almak kolay olmayacak.

Öcalan böyle bir mesaj verir mi?

Öcalan’ın avukatları ile konuşan Mehmet Ali Birand’a göre "silahları bırakma mesajı" vermeyecek.

Bu mesajı vermeyecekse, vereceği öteki mesajların bir anlamı olabilir mi?

Silahların gölgesinde kesin çözüm konuşulabilir mi?

Oysa, bu sorunun çözümü için, bugüne kadar hiç olmadığı kadar büyük bir fırsatın yakalandığına samimi olarak inanıyorum.

Sorunu çözmek isteyenlerin sadece iki şeye ihtiyacı var.

Cesaret ve gerçekçilik.

Ama bu sadece Devlet ve Türkler için geçerli değil.

Kürtlerin de cesur ve gerçekçi olması gerekir.

KABUL EDİLMESİ GEREKEN 2 GERÇEK

Şu gerçekçi tespitten başlayalım.

Kızsak da içimize sindiremesek de, Kürt sorununun çözümünde PKK dikkate alınması gereken bir aktör haline geldi.

Ama PKK’nın da en az Türkler kadar gerçekçi olması gerekir.

Silahlı mücadele son limitine geldi.

Dağdaki militan bile, silahla bir yere gidilemeyeceğini biliyor.

Dolayısıyla, silah artık lehe değil, aleyhe çalışan bir araç.

Yani, silahı bırakmak artık PKK’nın da lehinedir.

Eğer herkes kendi payına düşen gerçekleri kabul ederse, çözüm mümkündür.
 

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Evet arkadaş kıskancım



Ertuğrul ÖZKÖK

19.07.2009



Haberler Anında Cebinizde Hürriyet Mobil

Haberler Anında Bilgisayarınızda Haber Alarmı

Haber Kaçırmaya Son Hürriyet Mind

Sitene Haber Ekle Kazan Bumerang

ERKEKLERE soruyorum."Cool" bir erkeğin en zor itiraf edeceği şeylerden biri ne olabilir?

Ya da şöyle sorayım:

Brad Pitt olsanız, yine de sevdiğiniz kadını kıskanır mıydınız?

Hayatım boyunca "cool" adamı oynamaya çalıştım.

Benim bu soruya cevabım şu:

Kıskançlık "cool" adamı bozar.

* * *

Amerika’da yayınlanan "People" ve "In Touch" dergilerinin müdavimiyim.

Tahmin edebileceğiniz gibi ikisi de magazin dergisi.

İki derginin de geçen haftaki esas konuları Jennifer Aniston ve Bradd Pitt’ti.

Olay şu.

Jennifer Aniston, bu hafta Türkiye’de de gösterime giren "Hangover" filminin aktörü Bradley Cooper’la romantik bir yemeğe çıkmış.

Aynı günlerde Bradd Pitt de Angelina Jolie’yle yaşadığı evi terk etmiş.

Angelina Jolie çok mutsuzmuş, çıktığı televizyon programlarında gözyaşlarını tutamıyormuş.

Jennifer Aniston’un Bradley Cooper’la çekilmiş fotoğraflarına bakıyorum.

Mutlu, kendinden emin, 40 yaşının bütün güzelliğini taşıyan bir kadın.

Yemekten sonra cipe binerken çekilmiş fotoğrafları çok ilginç.

Öyle paparazzilerden kaçar bir halleri yok.

Tam aksine sanki fotoğrafçılar özel olarak davet edilmiş.

Bradley janti bir erkek. Arabanın kapısını açıyor.

Aniston binerken tişörtü sıyrılmış, jean’iyle tişörtü arasında kalan bedeni görülüyor.

Diri ve güzel bir kadın bedeni.

Sanki fotoğrafçılara poz vermiyor, onlar aracılığıyla bir başkasına mesaj gönderiyor.

Peki kime?

* * *

Aniston’un yakın bir arkadaşı In Touch dergisine, "Kesinlikle Brad’ı kıskandırmak istiyor. Ona, daha uzun süre seni bekleyemem mesajı veriyor" demiş.

Zaten dergi de habere şu başlığı atmış:

"Bradley’e yaklaşarak Brad’ı mı kıskandırmak istiyor?"

Dr. Catherine Cardinal bu psikolojiyi şöyle açıklamış:

"Jennifer, Brad Pitt-Angelina Jolie ilişkisi nedeniyle kendini uzun süre çok güçsüz hissetti. Şimdi artık güçlendi ve ona ’Ben de büyük bir aşk yaşayabilirim’ mesajı veriyor."

Tabii sizin de aklınıza şu soru geliyor değil mi?

"O kıskandırmak isteyebilir de, Brad Pitt gibi bir erkek onu kıskanır mı?"

Öyle ya, milyonlarca kadının arzuladığı bir erkeksiniz, Angelina Jolie gibi bir kadının koynundasınız.

Terk ettiğiniz eski eşinizi kıskanır mısınız?

Hayat bazısı acı, bazısı müthiş heyecan verici sürprizler olarak bana şunu öğretti:

İnsana dair hiçbir şey beni şaşırtmaz.

Yani?

Yani, Brad Pitt de kıskanabilir.

* * *

Yine magazin dergilerinin satır aralarından okuduğuma göre Brad Pitt kıskanç bir erkekmiş.

Geçmişte evliyken, Jennifer Aniston yüzünden iki defa kıskançlık krizi geçirmiş.

Demek ki, Jennifer, "Dövüş Kulübü’nün" korkusuz boksörü Brad Pitt’in açık kaşını iyi biliyor.

Artık hep oradan çalışıp, kaşını iyice açmaya, onu kan revan içinde bırakmaya uğraşıyor.

Birileri bana demişti.

Kadın erkekten daha acımasızdır.

Jennifer Aniston gibi masumiyet sembolü bir kadın bile, sevdiği erkeğin kaşını açtı mı, yaralı bırakmaz.

Ve her kadın bilir ki, her Aşil’in topuğu, içindeki derin kıskançlıktır.

Erkek, işte tam oradan vurulur.

* * *

Başta "Kıskançlık cool adamı bozar" demiştim ya, tekrar oraya döneceğim.

Bozar, bozar da, ne yazar.

En "cool" erkek bile kıskançtır.

Ben kıskanç bir erkeğim.

Kadınımı ölesiye kıskanırım.

İtiraf ediyorum, bugüne kadar hep "cool"u oynadım.

Ama epey kıskançlık krizi geçirdim.

Brad Pitt bile kıskançlık krizi geçiriyorsa, onun yanında maymun "Stund"ı oynayabilecek ben kadınımı niye kıskanmayayım.

Zaten John Lennon da ne diyordu:

"I’m a jealous guy..."

Bir de şu var:

Kıskançlık, ölümle şehvet, cehennemle cennet arasındaki en tehlikeli sınırdır.
 
Top