Engizisyon Mahkemeleri

e-PaCk

Forum Gururu
Engizisyon Mahkemleri, Ortaçağ Avrupası'nda Katolik Kilisesi tarafından oluşturulmuş bir mahkemedir. Kilisenin baskıcı düşünce sistemine (skolastik düşünceye) karşı çıkan herkes bu mahkemelerde çok ağır şekillerde cezalandırılmışlardır.
Engizisyon tarafından kafası kesilerek ölüme mahkum olmuş bir suçlunun cezasının infazının ardından, başının bir tepsi içinde engizisyon üyelerine sunulur.

Mahkumun çarmıha başı aşağı gelecek şekilde gerilmesi ve ardından göğüs uçlarından başlanarak derisinin yüzülmesi...
Engizisyonun en büyük işkence icadından birisi 'Böğüren Boğa'dır. Metalden yapılmış olan bu boğanın karnındaki kapağa suçlu canlı olarak konur ve ardından kapak kapatılır. Boğa ateşe tutulurken içinde kavrulan mahkum bağırmaya başlar. Bu da boğanın böğürme gibi ses çıkarmasını sağlar. Sesin şiddetine göre kişinin suçunun ne kadar olduğu anlaşılır. Şayet kişi hiç bağırmadan can verdiyse, ailesine mahkumun iyi bir hıristiyan olduğu söylenir...

Elleri ve ayakları bağlanan bu mahkumun ayakları önce ateşin közüyle dağlanacak, daha sonra harlı ateşe tutulacak...
Arena gelenekselleşmiş bir işkence türüydü. Artık savaşacak düşman bulamayan avrupa ulusları kana karşı açlığını arenalarda gideriyordu. Kölelerin ve savaş esirlerinin aç ve yırtıcı hayvanlara verilmesi trajedisi uzun müddet devam etmiştir. Bu gelenek biçim değiştirmiş bir şekilde İspanya'da hayvanlara karşı hala devam ediyor...

İşkencelerbir tek engizisyonun kararı ile değil, aynı zamanda onların cahillikleri ile de yapılıyordu. İlmin gelişmesine karşı çıkan engizisyon, bu şekilde de binlerce insanın ölümüne yol açmıştır. Yukarıdaki çizimde de gördüğünüz gibi vücudu kangren olmuş birinin uzuvları çürüyor ve etraftaki insanlar bunun tanrıdan gelen bir durum olduğunu düşünüyor. Bu durum bize bu zamanda ilginç gelebilir. Ancak ortaçağda ortayaşlı
bir insanın bacağının kırılması, ölümü ile eşanlama gelebiliyordu.
Engizisyonrahibinin verdiği emir üzerine suçlu görünen bir kişinin kolları kesilmiş...
Engizisyonun emri üzerine yakılarak idam edilmiş bir kişinin küllerinin toplanması...
Engizisyonun kabul ettiği en büyük ceza yakılarak öldürülmeydi. Bu aynı zamanda kiliseye ve engizisyona karşı gelenlere bir ibret gösterisianlamına geliyordu...
Halkı gözlerinin önünde kimi mahkumun kafası kesilirken, kiminin parmakları kesiliyor.

Toplu infaz... Boğarak öldürülme de engizisyonun sıkça tercih ettii işkencelerden biriydi. Ancak bu metot genellikle "Cadı" olduğu düşünülen kişilere uygulanırdı. Mahkumun elleri ve ayakları bağlanır, ayaklarına bağlanan bir ağırlıkla birlikte suya atılırdı. Şayet kişi kurtulabilirse (!) cadı olduğu onaylanmış olurdu, zira sıkıca bağlanmış bir düğümden kimse kurtulamazdı. Şayet ölürse, mahkumun halâ iyi bir hıristiyan olduğu için ailesine teşekkür edilirdi...
 

e-PaCk

Forum Gururu

Engizisyon mahkemelerinde bazı işkence yöntemleri​

  • Cezası infaz edilmiş bir suçlunun ölüp ölmediği kontrol ediliyor. Kontrolör kişinin hâlâ yaşadığına kanaat getirirse mahkum tekrar yakılacak...
  • İçinde şeytan bulunan mahkumun (!) başından aşağı kızgın yağ dökülüyor...
  • Yakılarak öldürülen birinin feryatları, celladına ulaşamıyor...
  • Engizisyon işkence konusunda yaratıcılığını epeyce geliştirmiştir. İnsanın içini ürperten bu sahnede kişinin dizlerine çakılan demirlere elleri bileklerinden bağlanıyor...
  • Yanan odun yığınları mahkumun vücuduna değdiriliyor. Böylelikle mahkumun içindeki şeytanın çıkacağına inanılıyor...
  • Kırbaçlama, başta avrupa olmak üzere tüm dünyada yaygın bir işkence yöntemidir. Yukarıdaki örnekte de suçlu, sopalarla kırbaçlanıyor...
  • İçinde şeytan bulunduğu sabit görülen bir mahkum, ateşe atılıyor...
  • Engizisyon ve halkın gözlerinin özünde başı kılıçla kesilerek öldürülen bir kişi...
  • Kafası kesilerek öldürülen bir mahkum...
  • Vücuduna bağlanan ağırlıkla birlikte baş parmağından asılmış bir suçlu... Istırabı düşünün...
  • Mahkumun ağzına kor ateş sokularak dilsiz yapılacak...
  • Suda boğma...

O dönemdeki bazı işkence aletleri​

engizisyon.jpg


engizisyon2.jpg


engizisyon3.jpg
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Engizisyon mahkemeleri

Engizisyon mahkemeleri, insanlık tarihinin en kara sayfalarından birini oluşturmuştu. Ne var ki, son yıllarda bazı tarihçilerin yaptığı belgesel araştırmalar, bu kurumun düşünüldüğü kadar ” acımasız” olmadığı konusunda önemli ipuçları veriyor.

Kızgın kerpetenler, çivili sandalyeler, büyük huniler, parmakları sıkıştıran mengeneler, ölüm askıları… Tüm bunlar, 20. yüzyılda siyasi muhaliflerini susturmak ve sindirmek için, totaliter rejimlerin kullandığı zindan aksesuarları değil. Bu işkence aletleri, bir dönem, Katolik Kilisesi’nin vazgeçilmez yardımcılarıydı ve engizisyon mahkemelerinin utanç dolu sayfasını oluşturuyordu.

1633 yılının 22 Haziran günü, Roma, tarihinin en önemli günlerinden birine tanık oluyordu. Engizisyon mahkemesinde yargılanan Galileo Galilei’nin son sözleri merakla bekleniyordu. Ünlü bilgin acaba düşüncelerinde direnecek miydi, yoksa “itiraf” mı edecekti? Yüzlerce izleyici ve jüri sıralarını dolduran onlarca din adamının ortasında, kendisini tarihle hesaplaşmak üzere bir av gibi hisseden Galilei’nin ağzından şu sözler döküldü: “Ben, ‘Güneş evrenin merkezindedir’ dediğim için yargılanıyorum ve bu tür aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Aynı zamanda Kutsal Katolik Kilisesi’ne yapılan tüm yanlışları da…”

69 yaşındaki bilim adamı, kendisi gibi Güneş’i merkez kabul eden görüşü savunanlardan Giordano Bruno’nun kazığa bağlanıp yakılmasından sonra, pek kahramanca davranamamıştı. Ama yine de, bugün engizisyon denince akla “Galileo Gallilei’nin duruşması” geliyor. Nitekim 2000 yılında papa, binyıl kutlamalarını fırsat bilerek, başta büyük bilim adamları olmak üzere, bir zamanlar din adına gerçekleştirilen bu uygulamalardan dolayı özür diledi.

Üç Büyük Engizisyon

Gerek kararları, gerek siyası ve dini erki nedeniyle üç büyük engizisyon adından çok söz ettirdi. Ortaçağ Engizisyonu, Valdensesler ile Katharlar’ın kurulu düzeni sarsan öğretiler yaymaya balamaları üzerine, 1231′de Papa IX. Gregorius tarafından kuruldu.
İspanyol Engizisyonu ise, Castilla kraliçesi I. Isabella’nın ısrarı üzerine, Papa IV. Sixtus tarafından 1483 yılında onaylandı. Müslümanlar’la Yahudiler’in kendi inançlarına bağlanmalarını sağlamak hedeflenmişti. Bu nedenle, 200.000′e yakın Yahudi, 1492 yılında İspanya’yı terk etti.

Roma Engizisyonu, Roma Katolik Kilisesi’nin savunduğu öğretiyi korumak için III. Paulus tarafından 1542′de kuruldu. Genel olarak Calvin ve Lutherciler’e savaş açtı. Roma Engizisyonu, cadılık ve büyücülükle de uzun yıllar mücadele etti.

Bir manastıra ya da piskoposun sarayına yerleşen engizisyon sorgucusu, daha sonra halkı kilisede toplayıp uzun bir vaaz veriyordu. Amaç, yerel halkla ilişkileri sıcaklaştırmak ve onların güvenini kazanmaktı.

Engizisyon mahkemeleri, çoğunlukla “ihbar” müessesesi üzerine kurulmuştu. Eğer bir kişi kendi günahlarını gelip bir ay içinde itiraf ederse ve “özür dilerse” affedilirdi. Ancak bu süre içinde böyle bir davranışta bulunmazsa, ona karşı dava açılırdı. Davalı, mahkemede kendisini kimin ihbar ettiğini asla öğrenemezdi.


Sorgucunun katedralde verdiği vaaz, daha sonra yazılı olarak kiliselerin kapılarına asılırdı. Böylece hiç kimse “benim, mahkemenin geldiğinden haberim olmadı” diyemezdi. Bu ilandan sonra, sorguculara ihbarlar yağmaya başlardı. Mahkeme bir ay boyunca bu ihbarları okur, değerlendirir ve ihbar edilenlerin kendilerini göstermelerini beklerdi. İhbarların tümü noter tarafından kayda geçirilir ve bir temele dayanıp dayanmadıkları ya da sadece çamur atma olup olmadıkları araştırılırdı.

1593 yılında tutuklanan ünlü bilim adamı Giordano Bruno, önce Venedik Senatosu’na sevgilisi olan bir kadının kocası tarafından zina suçuyla ihbar edilmişti. Halkın tepkisinden korkan Senato, bu ihbarı kendisi değerlendirmek yerine engizisyon mahkemesine havale etmişti.

Mahkeme tutanaklarından, engizisyona gelen ihbarların yüzde ellisinin ciddiye alınmadığı açıkça görülüyor. Öte yandan, bugüne kadar pek bilinmeyen bir nokta, yanlış ihbarlarla suçlamada bulunan kişilerin de işkenceyle cezalandırılmasıydı.

İhbarın üzerinden bir ay geçtikten ve iyice değerlendirildikten sonra, engizisyon bir ön sorgulama yapardı. Bu noktada çok dikkatli davranılır ve suçlanan kişinin saygınlığını yitirmemesine özen gösterilirdi. Çok nadir olarak, ön sorgulamadan önce tutuklama yapılır ve bu durumda mutlaka iki tanık gösterilirdi. Ancak, ön sorgulamadan sonra, suçlanan kişi “tehlikeli” olarak tanımlanırsa, hemen tutuklanır veya piskoposluk sarayının ya da kraliyet mahkemesinin zindanına atılırdı.

Engizisyon kurallarına göre, tutukluların her türlü bakımından ve harcamalarından kilise sorumluydu. Belgeler, bu konuda oldukça ilginç uygulamalara tanıklık ediyor. Örneğin, bazı mahkûmlar pahalı şaraplar sipariş ediyor; hatta bazıları, geceyi eşleriyle birlikte geçirmeyi talep ediyorlardı. 1632 tarihinde engizisyon, mahkeme boyunca Galileo Gallilei’yi üç odalı bir evde ağırlamış ve kendisine bir de hizmetçi tahsis etmişti.

Mahkeme işlemleri basitti. Sanık ya piskoposluk sarayında ya da bir manastırda yargılanırdı. Mahkeme bir sorgucu kurulundan, noterden ve iki hukuk uzmanından oluşurdu. Bu uzmanlardan biri kilise dışından seçilebiliyordu. Mahkemelerde suçlanan kişinin bir avukatı yoktu. Sadece, sorgulamalarda itiraf edip etmediğine tanıklık etmek için bir kraliyet temsilcisi hazır bulunuyordu. Sorgucular, mahkemede suçlamalarını hem Latince hem de suçlunun anadilinde yapmak zorundaydılar. Sorgucular, çoğunlukla suçlu sıralarından çok daha yüksekte bulunan bir kürsüde otururlardı. Sorgucu konuşmasına, önce suçlunun kimliğinden, işinden, ailesinden söz ederek başlar ve daha sonra sözü işlenen suça getirirdi. Sorgucular psikolojik taktik konusunda çok uzmandılar. Suçluyu çelişkiye düşürüp, erken ve acele bir itiraf peşindeydiler. Bazı sorgucular bu konuda öyle uzmanlaşmışlardı ki, suçluyu giyiminden, bakışından ve duruşundan saptayabiliyorlardı. Engizisyon sorgucularının en ünlülerinin başında Bernardo Gui geliyordu. Çeyrek yüzyıl boyunca kendini soruşturmalara adayan bu Dominiken din adamı, sorgulamalarının büyük bir çoğunluğunu, 1324 yılına kadar Fransa’nın Toulouse kentinde sürdürdü. Başpiskopos ilan edildiğinde, o güne kadar tam 930 kişiyi yargılamış ve cezalandırmıştı.

Suçunu itiraf etmekte direnenler için işkence uygulanması, belki de engizisyon adının bu denli tiksinti ve ürperti yaratmasının nedeni…

Aslında, Ortaçağ boyunca bu yönteme çok fazla rağbet edilmemişti. İşkence uygulamasının kurumlaşması 14. yüzyıldan sonra Roma hukukunun kabul edilmesinden sonra gerçekleşti. İşkence, mahkeme boyunca söylediklerinde çok büyük kuşkular ve çelişkiler olan suçlular için, ancak ve ancak başpiskoposun onayıyla yapılırdı. Engizisyon mahkemelerinin uyguladığı işkenceler konusundaki tartışma, günümüzde de tüm hızıyla sürüyor. Bir grup tarihçi, bu işlemlerin acımasızlığını ve zalimliğini dile getiriyor. Onlara göre, bazı yazılı kaynaklarda işkence gören kimi suçluların vücutlarının normalden 30 santim daha uzadığı belirtiliyordu. Yine kurbanın ağzına, büyük hunilerle bir seferde litrelerce su, hatta kimi zaman idrar boşaltılıyordu. Günahkârların kalçaları kızgın kerpetenlerle sıkılıyordu. 1486 yılında Alman engizisyon sorgucuları tarafından kaleme alınan “Cadıların Tokmağı” adlı el kitabı, engizisyon mahkemesinin uyguladığı bazı işkence yöntemlerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu.

Dini doktrinlere karşı çıkanlar


Katolik kilisesi, Ortaçağ’da gücünü sağlamlaştırdıktan sonra, kabul edilmiş doktrinlere karşı çıkanları toplum düşmanı olarak ilan etmeye başladı. Ancak, pişmanlığı reddedenler de vardı:

Roger Bacon (1220-1292)

Britanya İmparatorluğu’nda yaşayan Kelt bilim adamı, deney yöntemini ilk savunan Ortaçağ aydınlarındandı. Büyüteci bulan ilk olarak tarihe geçti. Fransisken öğretisini eleştirdiği için 15 yıl hapis yattı.

Ockhamlı William (1285-1347)

İngiliz filozof, varlık konusundaki yalınlık ve tutumluluk ilkesiyle ünlü… “Nesneler zorunlu olanlar dışında çoğaltılmamalıdır” sözü, “Ockham’ın usturası” şeklinde adlandırılıyor. Papalığa karşı imparatorluğu desteklemenin İncil’e uygun olduğunu söylediği için mahkum edildi. Ancak, Münih’e kaçarak yaşamını burada sürdürdü.

Giardano Bruno (1548-1600)

Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan İtalyan filozof, Kopernik’in tezini savundu. Evrende, Dünya’dan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi. Aykırı görüşler beslediği için Roma’da kazığa bağlanıp, diri diri yakıldı.


Focus​
 
Top