• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Dünya Edebiyatı (özet)

Suskun

V.I.P
V.I.P
ABD edebiyatı
Amerikan Edebiyatı ABD yazarlarının düzyazı ve şiir alanındaki yapıtlarını kapsar. 17. yüzyılın başlangıcında Amerika'ya ilk göçler sırasında yazılanlar gerçek Amerikan edebiyatı sayılmamakla birlikte, Amerikan edebiyat tarihi genellikle bu dönemi başlangıç alır.


Latin Amerika edebiyatı

Latin Amerika Edebiyatı, Latin Amerika'da İspanyolca ve Portekizce yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar. İlk yazılı metinler Yenidünya'nın İspanyol fatihlerinin İspanya'ya gönderdikleri raporlardı. İspanyollar'ın atılganlığı ve Amerika Yerlilerinin yiğitliği pek çok yazıya ve şiire esin kaynağı olmuştur. Bunların en ünlüsü İspanyol Alonso de Ercilay Zúñiga'nın (1533-1594), Şili Yerlilerinin soylu direnişini ve şairin bu dönemdeki acılarını dile getiren La Araucanadır. 20 binin üstünde koşuktan oluşan bu şiir yeni topraklardan fışkıran ilk gerçek edebiyat ürünüdür.

1600'de artık fetihler sona ermiştir. Avrupalı işgalciler efendi, Yerliler ise çoğunlukla köleydi. Zenginler hâlâ İspanya ve Portekiz'i anayurtları olarak görüyordu. Yazılanlar ise Amerika'yla ilgili olmakla birlikte Portekiz ve İspanyol edebiyatının kötü bir taklidi olmaktan öteye geçemiyordu. Ama bunlar içinde Meksikalı bir rahibe olan Juana Inés de la Cruz (1651-1695) gerçekten edebiyat değeri olan şiirler ve oyunlar yazdı. Portekiz sömürgesi olan Brezilya'nın en ünlü yazarı José Basilio da Gama (1740-1795) ilk kez şiirlerinde Yerlilerin yaşamını işledi.


Özgürlük ve romantizm

İspanyol sömürgelerinin özgürlük mücadelesi aynı zamanda kültürel bağımsızlık mücadelesinin de başlangıcıdır. Bu tarihten başlayarak yazarlar İspanyol ve Portekizliler'in torunları olarak değil Latin Amerikalı bilinciyle yazdılar. Yapıtlarında toplumsal sorunlara eğildiler. Baskıcı ve acımasız yönetimler altında özgürce yazmaları hiç de kolay olmadı. Savaş yılları sırasında siyasal ve yurtsever edebiyat öne çıktı. Ekvatorlu José Joaquín de Olmedo'nun (1780-11847) La victoria de Junin: Canto a Bolivar (1825) adlı kahramanlık destanı Simón Bolívar önderliğindeki güçlerin İspanyollara karşı kazandığı zaferin anısına yazılmıştır ve bugün hâlâ değerini korumaktadır.

Latin Amerika'nın gerçek anlamda ilk romancısı Meksikalı José Joaquín Fernández de Lizardi (1776-1827), 19. yüzyıl başındaki Meksika toplumunu canlı bir biçimde anlatan El periquillo sarniento'yu (1816) yayımladı. Kitabın baş kişisi bir picaro ya da serseridir. Lizardi bu yapıtında toplumun gelenek ve törelerini eleştirir. Bu kitap Meksika'da bugün de en çok okunan kitaplar arasındadır.

Latin Amerika'da savaşlar ve askeri diktatörlükler birbirini izliyordu. Bunların içinde en çok nefret toplayanlardan biri Arjantin diktatörü Juan Manuel de Rosas idi. Kanlı yönetimi sırasında birçok yazar sürgüne gönderildi. Bu yazarlar, kalemleriyle komşu ülkelerden Rosa'a savaş açtılar. José Pedro Crisólogo Mármol'un (1817-1871) ilk Arjantin romanı kabul edilen ünlü yapıtı Amalia (1851) Rosas yönetiminin korkunçluğunu sergiler. Domingo Faustino Sarmiento (1811-1888) ise Facundo (1845) adlı uzun denemesinde, altüstlüklerin yaşandığı toplumların, diktatörlüklere yol açtığını anlatır.

Sarmiento ve Mármol, Avrupa'daki Romantizm Akımı'ndan etkilenen yazarlar arasındadır. Bu yazarlar çoğunlukla konularını ülkelerinin tarihinden ve sıradan insanların yaşamlarından seçtiler. Tarihsel romanların en güzellerinden biri Dominik Cumhuriyeti'nden Manuel de Jesús Galván'ın (1834-1911), Amerika Yerlilerine İspanyolların uyguladıkları kıyımı anlatan Enriquillo (1882) adlı yapıtıdır. Amerika Yerlilerinin destanlarından ve sınır savaşlarından esinlenilerek pek çok öykü ve şiir yazılmıştır.

Latin Amerika Romantizmi pampalarda sığır güden goşo'ları şiirlerde ele aldı. Arjantinli José Hernández'in (1834-1886) en ünlü yapıtı, özgürlüğünü yok eden topluma karşı başkaldıran goşonun mücadelesini anlatan El gaucho Martin Fierro (1872) adlı şiiridir.

Gerçekçilik ve Doğalcılık

Avrupa'da olduğu gibi Latin Amerika'da da gerçekçi ve doğalcı yazarlar çıktı. Yapıtlarında kent yaşamını, toplumsal değişimleri ve insanı anlattılar. Romantikler gibi gerçekçi yazarlar da halk kültürünün tiplerinden yararlandılar. Bu yapıtlarda yasalar ve düzen, orta sınıf değerleri, onurlu ve güvenilir olmak elüstünde tutulurken, açgözlülük ve yalancılık yerildi. Doğalcı yazarlardan Arjantinli Eugenio Cambaceres (1843-1888) çağdaş değerleri, Sin rumbo (1885) adlı yapıtında kıyasıya yerer. Brezilya'da yayımlanan ilk önemli doğalcı roman, Rio de Janeiro sokaklarındaki yaşamı anlatan, Manuel Antônio de Almeida'nın (1831-1861) Memorias de um Sargento de Milicias (1854) adlı kitapıdır. Brezilyalı gerçekçi romancı ve öykü yazarları içinde belki de en önemlisi olan Joaquim Maria Machado de Assis'in (1839-1908) en güzel romanı Dom Casmurro'dur (1899). Euclydes da Cunha (1866-1909) kuzeydoğunun çorak topraklarında hayvancılıkla geçinen insanların unutulmuşluğu üzerine bir protesto niteliğinde olan Os Sertoes i (1902) yazdı.

Çağdaş edebiyat

1880'lerden önce Latin Amerikalı yazarlar başka ülkelerin edebiyat türlerini örnek alırlardı. 19. yüzyılın sonunda gelişen Modernizm Akımı'nın öncüleri Émile Zola'nın Doğalcılık, Avrupa'da gelişen Maddecilik akımlarına ve orta sınıf değerlerine karşı çıktılar. Hem düzyazı, hem de şiir yazan Kübalı José Martí (1853-1895) ve Perulu Manuel González Prada (1848-1918) dilin dinamizminden yararlanarak değişime ve yenileşmeye yöneldiler.

1888'de Nikaragualı şair Rubén Darío'nun düzyazı ve şiirlerden oluşan Azul (1888) adlı kitabı büyük yankılara yol açtı. Bu, Modernizmi tam anlamıyla içeren bir kitaptı. Yeni biçim arayışları, dilin yeni ve heyecan verici bir biçimde kullanılması, yeni bir bilinci ve duyarlılığı gerektiriyordu. Modernizm, çeşitlilik gösteren bir akımdı. Kolombiyalı yazar José Asunción Silva (1865-1896) ve Meksikalı Manuel Gutiérrez Nájera (1859-1895) bu akımın içinde yer aldılar. Ama bu alanda en başarılı yapıtları, çok işlek bir dille yazan Rubén Darío, Arjantinli Leopoldo Lugones (1874-1938) ve Uruguaylı Delmira Agustini (1886-1914) verdiler.

Başlangıçta şairler duygularını ince ve müzikli bir dille şiire döktüler. 1898 İspanya Amerika Savaşı'ndan sonra ise, kendi ülkelerinin güzelliklerinden ve sorunlarından söz etmeye başladılar.

20. yüzyılda toplumsal adaletsizlikler ve Amerika Yerlileri'nin uğradıkları haksızlıklar Latin Amerika edebiyatının temel konuları oldu. Mariano Azuela (1873-1952) Meksika Devrimi'nin acılarını ve dehşetini anlatan Los de abajoyu (1916) yazdı. Kolombiyalı yazar José Eustasio Rivera (1889-1928) La vorágine'de (1924) Amazon ormanlarında çalışan kauçuk işçilerinin yürekler acısı, çetin yaşamlarını anlattı.

Venezuelalı Rómulo Gallegos (1884-1969), büyük çiftlik sahibi acımasız bir kadını konu alan Doña Bárbara (1929) adlı yapıtıyla Amerika'nın önde gelen romancıları arasına katıldı. Uruguaylı Horacio Quiroga (1878-1937), Arjantin'in kuzeyindeki tropikal bölgede geçen öykülerinde, doğa güçleri karşısındaki insanı konu aldı.

İlgi çekici bir roman olan Don Segundo Sombra (1926) Arjantinli Ricardo Güiraldes (1886-1927) bir taşra kasabasından kaçan öksüz bir çocuğun öyküsünü anlattı. Arjantin'in ulusal simgesi goşo'yu efsanevi bir halk kahramanı olarak ele aldı.

Brezilyalı yazarlar çok geniş olan ülkelerinin çeşitli bölgelerinde, özellikle de kuzeydoğuda, kültürlerini korumanın önemini vurguladılar. José Lins do Rego Cavalcanti (1901-1957) Ciclo de Cana de Açucar adını taşıyan roman dizisinde, plantasyon yaşamından kesitler verir. Érico Lopes Veríssimo (1905-1975) O Tempo e o Vento (1949-1962) adlı üçlü romanında, Rio Grande do Sul yöresinin tarihini olağanüstü bir sevecenlikle yeniden yaşatır. João Guimarães Rosa (1908-1967), Grande Sertao: Veredas (1956) adlı epik romanında Brezilya'nın kuzeydoğusundaki uzak, barınmaya elverişsiz ve çorak topraklardaki yaşamı anlattı.


Şiir

Modernizm Akımı'nın ardından çok yetenekli şairler yetişti. Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Şilili kadın şair Gabriela Mistral (1889-1957) sade ve dolaysız anlatımıyla ilgi çekti. Çocuklarına olan özlemini dile getiren güldestesi Desolación (1922), etkiliyici bir duyarlılık taşır. César Vallejo (1892-1938) İspanyol dilinin en büyük ustalarından biridir. Şiirleri insanın çektiği acılarla yüklüdür. Ölümünden sonra, 1939'da yayımlanan Poemas humanos'ta, daha güzel bir geleceğe olan umudunu yansıtır. Vallejo, İspanyolca'yı cesur ve şaşırtıcı biçimlerde kullandı. 1930'larda Peru'nun bir taşra kentindeki kapalı aile yaşamını terk ederek, komünistlerin safında İspanya İç Savaşı'na katıldı.

Şilili şair Pablo Neruda da komünistti (1904-1973). Şiirleri, özellikle de büyük epik yapıtı Canto General (1938) yaşam deneylerinin coşkulu bir anlatımıdır. Neruda ezilenlerin ve sömürülenlerin şairidir. Meksikalı Octavio Paz (1914) çok yönlü bir yazardır. Libertad bajo palabra (1968) adını taşıyan yapıtında, şiirin bir uyanış olduğu ve insanlığın kurtuluşunun önünü açtığı görüşünü savunur.

Portekizce konuşulan Brezilya'da Modernizm Akımı 1920'lerde başladı. En çok Sao Paulo'da kök salan bu akımın öncüsü şair ve romancılar, Portekiz ile bağlarını koparmaktan yanaydılar. Oswald de Andrade'nin (1890-1954) Memorias Sentimentais de Joao Miramar (1924) adlı romanı bu akımın tipik bir örneğidir. Jorge de Lima (1895-1953) ise Avrupa geleceğinden koparak Kuzeydoğu Brezilya'nın bölgeci şiir hareketine katıldı.

Roman

Yenilikleri denemekten korkmayan Latin Amerikalı yazarlar, edebiyat alanında uluslararası üne ulaştılar. Edebiyat yaşamına 1920'lerde, Buenos Aires'in aydın çevresi içinde başlayan Jorge Luis Borges (1899-1986), öykü ve denemelerinde insanın doğasını keşfetmeye çalıştı. Çağdaş Arjantin edebiyatında çok önemli bir yeri olan Borges, İspanyol dilinin en usta yazarlarından biridir. Guatemalalı Miguel Angel Asturias (1899-1974), başyapıtı Sayın Başkan da (El senor presidente; 1946) diktatörlüklerin neden olduğu yıkım ve acıları anlatır. Paraguaylı Augusto Roa Bastos (1917) Hiji de hombre da (1960) benzer bir konuyu irdeler, ama daha yumuşak ve dokunaklı bir üslubu vardır.

Meksikalı Juan Perez Rulfo'nun (1918-1986) Pedro Paramo (1955) adlı bir kısa romanı ve Kızgın Ova (El Ilano en Ilamas; 1953) adında, öykülerini topladığı bir kitabı vardır. Kitaplarındaki olaylar ıssız ve sıcak bir vadide geçmektedir.

Kolombiyalı roman ve öykü yazarı Gabriel Garcia Marquez (1928), 1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir. Ünlü romanı Yüzyıllık Yalnızlık'ta (Cien anos de soledad; 1967) küçük bir kasabanın tarihiyle sınırlı kalmayıp Güney Amerika'nın, dünyanın, hatta evrenin geçmişini gözler önüne serer. Kitabın kahramanları sevgi, tutku, savaş, devrim, bolluk ve yoksulluk içinde yuvarlanır. Anlatılanlar düşsel olduğu kadar gülünç ve acıklıdır.

Meksikalı Carlos Fuentes'in (1928) romanları ve öyküleri büyük, büyüleyici bir ülkenin insanlarının derinlemesine incelemesidir. Terra Nostra adlı romanında ülkenin kültür mirasını keşfetmeye çalışır. Perulu romancı Mario Vargas Llosa (1936) Kent ve Köpekler (La ciudad y los perros; 1963) adlı kitabında bir askeri akademideki insanlıktan uzak yaşamı anlatırken, Peru toplumunun zayıflıklarını irdeler.

Brezilya edebiyatı, yerel gelenekler ile modernleşme arasındaki çatışmayı yansıtır. Graciliano Ramos (1892-1953) Infancia (1945) adlı anı kitabında yoksulluk koşullarında kendini nasıl yetişdirdiğini anlatır. João Cabral de Melo Neto (1920) ise Morte e Vida Severina şiirinde, geleneksel kökler ile çağdaş yaşam arasındaki çelişkileri sergiler.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Rus Edebiyatı
11. yüzyılda Ruslar'ın Hıristiyanlık'ı benimsemesinden sonra yazılan yapıtlarla başlar. Doğu Slav toplulukları ilk kez 10. yüzyılın hemen başında Kiev'de merkezi bir yönetim altında bir araya gelmişlerdi. Aynı yüzyılın sonlarında Kiev prensi tarafından benimsenen Hıristiyanlık'ın halkın arasında yayılmasıyla okuryazarlık gelişebilme olanağı buldu. Bu yeni dinle birlikte Rusya'ya Yunanca ya da Slavca dinsel yapıtlar girdi. Yunanca'dan çeviriler yapılmaya başlandı.

Rus edebiyatının Batı edebiyatına entegrasyon süreci I. Petro’nun çarlığı döneminde (1689-1725) başlar. Rus edebiyatında öykü türünde başarılı ilk örnekler XVIII. yüzyılın ikinci yarısında verilmiştir. Sentimentalist akımın en önemli temsilcisi olan Nikolay Mihayloviç Karamzin (1766 - 1826) Batılı ölçütlerde yazdığı uzun öykülerle Rus okurların dikkatini çeker. Tefrika halinde yayımlanan bu öykülere okurların gösterdiği ilgi, düz yazı türlerini yasaklayan klasisizm akımının temsilcilerini ürkütecek derecede yoğundur. XIX. Yüzyıl genel olarak Rus edebiyatının Batı edebiyatlarına entegrasyon sürecini tamamladığı dönemdir. Rus edebiyatında poema (epik şiir) türünün ilk örneklerini Puşkin vermiştir. Gogol biçim açısından yaptığı en önemli denemesini Ölü Canlar adlı eserinde gerçekleştirir. Ölü Canlar, Dante’nin İlahi Komedya’sından yola çıkılarak kaleme alınmış ve grafiksel görüntü olarak düz yazı biçiminde, içerik olarak da Rus öğelerle donatılmış çok başarılı bir poema denemesidir. Ayrıca İ. A. Bunin (1933), B. L. Pasternak (1958), M. A. Şolohov (1965), A. İ. Soljenitsın (1970) ve son olarak İ. A. Brodski (1987) Nobel Ödülü sahibidirler.


Eski Çağ Rus Edebiyatı

Folklor, Vakayinameler ve Destan türü eski çağ Rus edebiyatının en önemli kaynaklarıdır.

Klâsik Dönem Rus Edebiyatı
Kantemir (1708-1744) ve Lomonosov (1711-1765) şiir türünde, Krilov (1768-1844) fabl türünde, Fonvizin (1744-1792) de komedya türünde bu akımı Rusya'da temsil etmişlerdir.

Romantik Dönem Rus Edebiyatı
Hemen hemen her edebî türde eser vermiş olan Puşkin, en önemli romantik Rus sanatçısıdır. Puşkin, romantizmi Rus halkının yaşamından yerel renkler alarak zenginleştirmiştir. En ünlü eseri Yüzbaşının Kızı'dır.

Gerçekçi Dönem Rus Edebiyatı
Realizm akımı Fransız edebiyatından sonra en önemli sanatçılarını Rus edebiyatından yetiştirmiştir. Nikolay Gogol özellikle yergi üslûbuyla toplumunun kokuşmuş, bozulmuş yöntemlerini eleştirmiştir. En ünlü romanları Müfettiş adlı oyun ile Ölü Canlar romanıdır. Rus Edebiyatını doruk noktasına çıkaran Dostoyevski ise toplumdan çok, birey olarak insanın ruh dünyasını hem tabiî hem de sosyal çevresi içinde en ince ayrıntılarına kadar sergiler. Psikolojik tahlilleri oldukça başarılıdır. Suç ve Ceza , Ezilenler , İnsancıklar , Kumarbaz ,Yeraltından Notlar ,Budala ve özellikle Karamazov Kardeşler ünlü romanları arasındadır. Bir başka önemli realist yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy, aristokrat kesimi iyi ve kötü yanlarıyla eleştirmekle beraber ve çiftlik ağalarının yaşamını romanlarında konu eder. Anna Karenina ile Savaş ve Barış en bilinen romanlarıdır.

Anton Çehov daha çok hikâye ve tiyatro türlerinden ürün vermiştir. En önemli oyunları: Vişne Bahçesi , Vanya Dayı , Martı (oyun)'dır. Diğer önemli Rus realist yazarlar arasında nihilizmi ve kuşak çatışmasını konu aldığı Babalar ve Oğullar adlı eseri ile İvan Turgenyev ve savunduğu sosyalizmi romanlarında ( Ana ) sıkça konu eden Maksim Gorki sayılabilir.

20. Yüzyıl Rus Edebiyatı
Fütürizmin Rus edebiyatındaki önemli temsilcisi Mayakovski olmuştur. Şiirde Pasternak; hikâye ve roman da ise Zoşçenko, Nobel Ödülü kazandığı kitabı Don Hikayeleri ile Şolohov ve bir mahkumu anlatırken hapishaneleri eleştiren yine Nobel Ödüllü İvan Denisoviç'in Bir Günü eseri ile Soljenitsin önde gelen sanatçılar arasında yer alırlar.






Yunan edebiyatı
Dünya edebiyatının kaynağı Yunan edebiyatı, yazılı edebiyatın başlangıcı olan Homeros zamanı ile daha önceki masal ve efsâne devrinin dışında şu bölümlerde işlenir;

Kahramanlık Devri

MÖ. IX. VIII. yüzyıl

Bu devirde en büyük destan şairi Homeros yetişmiştir. Homeros'tan bir yüzyıl sonra yetişen Issiodes de didaktik şiir alanında eserler vermiştir.

MÖ. 7. - 5. yüzyıl

Lirik şiir gelişmiş; yergi, kahramanlık şiirleri ve masal alanında eserler veren sanatçılara rstlanmıştır. Ünlü şairleri Sappho, Arhilogos, Tirteus, Anakreon, Simoidis'tir, Aisopos da masalları ile bilinmektedir.

Altın Çağ

MÖ. 5. yüzyıl

Yunan ve dünya edebiyatlarının en büyük tragedya ve komedya şairleri bu devirde sivrilmiştir. Tragedya alanında Aiskhylos Sophokles, Euripides; komedya alanında Aristophanes, Menandros en ünlü şairlerdir. Bu devirde Yunan edebiyatının en büyük lirik şairlerinden Pindaros da yetişmiştir. Tarih alanında Herodot, Thukydides, Xenophan, Hitabet alanında Perikles, Demosthenes, İsokrates; Felsefe alanında, Sokrates, Eflâtun, Aristo gibi felsefeci ve sanatçılar bu devirde yetişmiştir.

İskenderiye çağı

MÖ. 3. - 2. yüzyıl

Atina'nın hürriyet çağının sona ermesinden sonra İskenderiye bir kültür merkezi olmuştur. Pastoral şiir alanında Epikuros bu dönemde yetişen sanatçılardan biridir.


Yunan - Lâtin çağı

MÖ. 2. - MS. 2. yüzyıl

Roma egemenliğinden Hıristiyanlığın yayılmasına dek süren bu çağda Plutarkhos ve Lukianos yetişmiştir.









İran Edebiyatı
İslam öncesi dönemlere ait eserlerin çoğu kaybolmuş olsa da, yaklaşık 2500 yıllık bir dönemi kapsayan edebiyattır.Kaynakları bugünkü İran sınırlarının ötelerine, Orta Asya'ya kadar uzanır. Gaznelilerin Orta ve Güney Asya'yı fethinden sonra Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya'ya yayılmıştır. Farsça yazılmayan ama etnik Perslerin yazdıkları da bu türde sayılmaktadır.

Eski ve Orta Farsça'da korunmuş eserler İ.Ö.650'ye kadar tarihlenmektedir. Ama yazılı edebiyat eserlerinin çoğu Pers krallığının İ.Ö.650'deki İslamik fethinden sonradır. Abbasiler'in yönetimi ele geçirmesinden sonra İranlılar islam İmparatorluğunun yazıcıları ve bürokratları oldular, yazar ve şairdiler, hem Arapça hem Farsça yazdılar. Rumi, Sa'di, Hafız, Ömer Hayyam gibi şairler bütün dünyada tanınmaktadır.

Sohrab Sepehri ve Füruğ Ferruhzad'ın eserleri de Türkçe'ye kazandırılmıştır.

İslâmlığı kabul ettikten sonra yüzyıllar boyunca edebiyatımıza büyük etkileri olmuş olan ve Divan edebiyatımızın başlıca kaynağını meydana getirmiş olan Iran edebiyatı, İslâmlığın kabul edilmesinden önce ve İslâm medeniyetinin etkisi altında olmak üzere başlıca iki bölüme ayrılır.

İranda İslâmlığın kabul edilmesinden önceki devirlere ait dil ve edebiyat hakkında kesin bilgi, hemen yok gibidir, İslâmlığın kabul edilmesine kadar geçen devrede yazılan eserler, bir takım faraziyelerden ibarettir.

İslâmlığın kabul edilmesi ile başlayan Iran edebiyatı, başlıca şu bölümlere ayrılabilir:

I - Kahramanlık şiiri devri : (X. yüzyıl) :
Bu devrin başlıca şairleri, en eski Acem şairi sayılan Rûdegî, Keygâvus, Ulusrî Dakikî ve Şehname adlı Acemlerin en büyük kahramanlık destanını yazan Firdevsî'dir.

II - Saray şiiri devri (XI. Yüzyı)l: Arap medeniyetinin İranda yer etmeye başlaması üzerine zümre edebiyatı olan yeni bir şiir meydana gelmiştir. Bu devrin en ünlü şairleri Anyarî ve Nizamîdir.

III - Mistik ve moral devir (XIII.yüzyıl): Selçuk devri Iran edebiyatının en parlak devri olan bu yüzyılda, Tasavvuf edebiyatı yolunda .şiirler yazan Senasî ve Attar önemli şairlerdendir. Lirik ve melânkolik bir şair olan Selman ve Gülistan adlı eserin şairi Sadî, bu yüzyılda yetişmiş önemli şairlerdendir.

IV - Lirik şiirin parlak devri (XIV. yüzyıl) :
Bu yüzyıl da Iran saray şiiri, en parlak devrini yaşamış ve Hafız,. Vassaf gibi şairler, yalnız Iran edebiyatının değil, dünya edebiyatın da en büyük lirik şairleri olduklarını gösteren eserler meydana getirmişlerdir.

V - Duraklama devri (XV. - XVI. yüzyıllar): Iran şiiri, artık eski parlak devrini kaybetmiştir. Bu yüzyılda yetişen Cami, Iran edebiyatının son büyük, şairidir.

VI - Yeni devir (XVII. . XIX. yüzyıllar) : Eski önemini kaybetmesine rağmen Iran edebiyatı şiir ve nesir alanında önemli sanatçılar yetiştirmiştir. Sadî, Seyyit Yahya, Kelim, Mirza, Sadık yetişen ünlü şairlerdendir. Bu devirde-Iran nesiri Hace Abdullahîî Ensarî tarafından kurulmuştur.

VII - Çağdaş devir : Bu çağda yetişen Iran sanatçıları, eski geleneği devam ettirmek isteyenler, modern Avrupa edebiyatı yolunda eserler vermek, isteyenler ve bu iki grubun arasında kalanlar olmak üzere başlıca üç ayrı gruba ayrılmış gibidirler. Bu bakımdan çağdaş Iran edebiyatında ,eski Fars şiir ve nesir geleneğini devam ettirerek o yolda eser verem sanatçıların yanında; Iran dilini Arapça ve Türkçe kelimelerden kurtararak yalın bir Fars dili meydan getirmek isteyen sanatçılar da eserlerini vermektedirler. Bunlar arasında, eski geleneği tamamen yıkmak, Arap yazısını değiştirmek taraftarı olanlar da bulunmakta, İran dilinin ve edebiyatının değişmesi zorunluluğunu savunmaktadırlar. Bu İki grubun arasında kalan bazı sanatçılar da eski gelenekleri tamamen muhafaza etmedikleri gibi, yenileşmenin de savunmasını yapmamaktadırlar.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
İtalyan Edebiyatı
İtalyan yazarlarca İtalyanca yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar. İtalya'nın siyasal birliğini 19. yüzyıla kadar kuramaması ve Katolik Kilisesi'nin etkisiyle, yazılı metinlerde uzun süre Latince kullanılmış ve yerel bir dilin yaygınlaşması öbür Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. 12. ve 14. yüzyıllar arasında İtalya'da Fransızca düzyazı ve koşukla yazılmış romanslar okunmuş ve klasik metinlerden uyarlamalar yapılmıştır. Böylece 13. yüzyılda bir Fransız-İtalyan edebiyatı gelişmiştir. İtalyanlar Fransız öykülerini çoğu zaman uyarlayarak ve bunlara çeşitli eklemeler yaparak kaleme almışlardır. Bu edebiyatta Fransızca kullanılmakla birlikte, yazarlar yapıtlarına yer yer kendi lehçelerinin özelliklerini de katmışlardır.

Aynı dönemde Fransa'daki Provence yöresinde yazılan lirik şiirler İtalya'da da yaygınlaştı. 1208-1250 arasında Sicilya'yı yöneten Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Friedrich'in sarayında, Sicilya Okulu olarak adlandırılan bir grup şair Provence şiir biçimleri ve konularını örnek alarak yerel dilde şiirler yazdı. II. Friedrich'in ölümünden sonra kültürel merkez Toskana oldu. Burada Guittone d'Arezzo ve onu izleyen şairler Sicilya Okulu tarzı şiirler yazdılar. Daha içten bir dille aşk şiirleri yazan ve Dolce Stil Nuovo (Tatlı Yeni Üslup) şairleri olarak adlandırılan yeni bir grup oluştu. Bolognalı Guido Guinizelli'nin başlattığı bu yeni akımın öbür önemli temsilcileri arasında Guido Cavalcanti, Dante Alighieri ve Cino da Pistoia sayılabilir. Bu şairler İtalyan edebiyat dilinin gelişimini başlattılar. Öte yandan, Rustico di Filippo ve Cecco Angiolieri gibi bazı şairler de aynı dönemde bu ciddi aşk şiiri geleneğinin tam karşıtı olan ve aşk konusunu komik ve kaba bir dille işleyen şiirler yazdılar.

Assisili Aziz Francesco'nun ölçülü düzyazıyla Umbria lehçesinde kaleme aldığı Cantico di frate sole, İtalyan şiirinin en eski örneklerinden biridir. Bu yüzyılda din, felsefe, hukuk, siyaset ve bilim konulu metinlerde hâlâ Latince kullanılmakla birlikte, yerel dille yazılmış düzyazı edebiyatı da başlamıştı.


14. Yüzyıl

Dante Alighieri

Bu dönemde ortaya koyulan İtalyan edebiyatı örnekleri birkaç yüzyıl boyunca Avrupa'yı etkiledi ve Rönesansın başlangıcı sayıldı. Dante, Petrarca ve Boccaccio adlı üç büyük yazarın yaşadıkları dönemde kazandıkları ün günümüze kadar sürdü.

Dante'nin Toskana lehçesiyle kaleme aldığı ve cennet ile cehenneme yapılan bir yolculuğu anlattığı uzun şiiri La divina commedia, içerdiği karmaşık imgeler, şiirsel zenginlik ve anlam yoğunluğuyla bir başyapıt sayılmaktadır. Felsefeden çok edebiyata ilgi duyan ve aynı zamanda bir hümanist olan Petrarca ise ortaçağ felsefesine karşı çıktı ve yapıtlarında klasik Latin yazarlarını örnek aldı. Boccaccio ise büyük bir edebi değer taşıyan düzyazı yapıtlarında yetkin bir üslup kullandı ve Decameron Hikâyeleri adlı 100 öykü içeren yapıtıyla Rönesans edebiyatını etkiledi.

14. yüzyılın ikinci yarısında edebiyat etkinliklerinin merkezi olarak kalan Floransa'da halka yönelik yapıtlar verildi. Boccaccio'nun etkisiyle öykü türü canlılık kazandı.

Rönesans


15. yüzyılda edebiyat bir önceki yüzyılın coşkunluğunu yitirirken, klasik elyazmalarının bulunması sonucunda, Platon başta olmak üzere Eski Yunan felsefesine büyük bir ilgi doğdu. İnsanın evrendeki konumu yeniden değerlendirilerek insanı temel alan yeni bir dünya görüşü benimsemeye başlandı. 15. yüzyılın ilk yarısında, yerel dili küçümseyerek Latince ve Yunanca yazmaya özen gösteren birtakım yazarlar klasik metinlerden örnek alarak çok sayıda ama değersiz yapıtlar ortaya koydu. Oysa yüzyılın ortalarında doğru edebiyat dili olarak İtalyanca Latince'nin yerini almaya başladı. Toskana lehçesinin Latince kadar önemli olduğunu savunan hümanist Leon Battista Alberti, Floransa'nın kültürel önderliğini sürdürmesine katkıda bulunurken, Venedikli Pietro Bembo da İtalyanca'daki ilk dilbilgisi kitaplarından birini yazdı. Ludovico Ariosto, Niccolò Machiavelli ve Francesco Guicciardini hümanist edebiyatın önde gelen adları arasındadır. Ariosto en çok Orlando furioso (1517) adlı epik şiiriyle anımsanırken, Machiavelli ile Guicciardini tarih ve siyaset konulu yapıtlarında yerel dili kullanarak Toskana lehçesinin yerini sağlamlaştırdılar. Machiavelli'nin Hükümdar (1513) adlı yapıtı hükümdarların nasıl başa geçtikleri ve ülkelerini nasıl yönettikleri gibi konuları ele alır.

İtalyan Rönesans'ının son büyük şairi Torquato Tasso'nun Gerusalemme liberata (1581) adlı klasik destan tarzındaki yapıtı Rönesans'ın en önemli ürünlerinden biridir.

16. yüzyılda lirik şiirde Petrarca'nın etkileri sürerken, tiyatro dalında Yunan ve Roma tiyatrosunu örnek alan oyunlar yazıldı. Gian Giorgia Trissino'nun Sofonisba (1524) adlı oyunu yerel dille yazılan ilk trajedi oldu. Trajedilerden daha üstün sanatsal değer taşıyan komediler ise çağdaş Avrupa tiyatrosunun başlangıcını oluşturdu. Bu türde yazanlar arasında Ariosto, Machiavelli, Pietro Aretino ve Giordano Bruno sayılabilir.


17. ve 18. Yüzyıllar


Bir gerileme dönemi olarak nitelendirilen 17. yüzyılda yazarlar abartılı ve gösterişli üslup oyunlarıyla, duygudan yoksun yapıtlar ortaya koydular. Bu dönem İtalyan edebiyatının başlıca temsilcisi, abartılı birçok söz sanatıyla yüklü lirik şiiriyle tanınan Giambattista Marino'dur. Gene bir şair olan Tommaso Campanella ise La Citta del Sole (1602) adlı yapıtında düşsel bir din devleti çizdi. Ünlü bilim adamı Galilei'nin yazıları ise bilim dilinde de Latincenin yerini İtalyancanın almasını sağladı.

Müzikli oyunların ve operanın gelişmesi üzerine birçok şair opera besteleri için söz yazmaya başladı. Tiyatro türünde asıl önemli gelişmeler ise 18. yüzyılda gerçekleşti. Vittorio Alfieri klasik ve kutsal konulu trajedileriyle Rönesans'ın yurtseverlik anlayışına canlılık verirken, Carlo Goldoni ince bir güldürü anlayışına dayanan modern gelenek ve karakter komedisini kurdu. Carlo Goldoni'nin La Locandiera (1753) adlı komedisi günümüzde bile geçerli olan düşünceler içeriyordu.

19. Yüzyıl


İtalya'da Romantizm Akımı, ulusal kurtuluş hareketine paralel bir gelişim gösterdi. Bu dönemde ortaya koyulan yapıtların çoğu bu hareketin yarattığı yurtsever duygusallığı yansıtıyordu. Ugo Foscolo'nun yapıtlarında tutkulu bir duygusallıkla biçimsel yetkinlik birleşti. İtalyan Romantizminin önde gelen temsilcisi ise Alessando Manzoni'ydi. Şiir ve öykü türünde yapıtlar veren Manzoni'nin en ünlü yapıtı I promessi sposi (1825-1827) 17. yüzyılda Milano'da geçen ve yurtseverliğe değinen tarihsel bir romandır.

Dönemin öbür önemli temsilcisi ise Giacomo Leopardi'dir. Duygusal şiire tepki olarak doğan Gerçekçilik Akımı ise Doğalcılık Akımına bağlı Fransız yazarlarının etkisini taşıyordu. Yaşamı, özellikle toplumun yoksul kesimlerinin yaşamını olduğu gibi aktarmayı amaçlayan bu akımın ilk kurumsal açıklamasını 1872'de Luigi Capuana yaptı.

Çağdaş Dönem


İtalya'nın siyasal birliğe kavuşmasından sonra siyaset ve edebiyat konulu yazılarıyla tanınan Il piacere (1889) adlı romanında üstün insan konusunu ele alan Gabriele d'Anunzio, yeni toplumun gereksinimlerini karşılıyan yazarlardan biriydi. Bu arada Benedetto Croce de yayımladığı La Critica adlı dergide çıkan yazılarıyla ve 70'ten fazla kitabıyla edebiyat eleştirisi alanında ün kazandı. Poesia adlı derginin editörü olan Filippo Tommaso Marinetti ise, geleneksel sanat anlayışına şiddetle karşı çıkan Gelecekçilik Akımını başlattı.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden geleneksel sanat anlayışı egemen oldu. Bu dönemde İtalya'daki faşist yönetimin engelleyici etkisiyle yaratıcılık da durakladı. Gene de, bazı yazarlar bu olumsuz koşulları aşarak özgün yapıtlar vermeyi başardı. Bunlar arasında Coscienza di Zeno (1923) adlı yapıtıyla Italo Svevo ve Fontamara (1930) ile Ignazio Silone sayılabilir.

Luigi Pirandello ise başlangıçta iletişim kopukluğu, delilik ve akıllılık arasındaki sınır, görünüş ile gerçeklik arasındaki ayrım gibi kavramları ele aldığı öykülerinden sonra, Sei personaggi in cerca d'autore (1921) ve Enrico IV (1922) gibi birçok oyununda geleneksel oyun kurallarını da değiştirdi.

20. yüzyıl başlarında Fransa'daki Simgecilik Akımının etkisiyle sözdizimi kurallarına uymaksızın şiirler yazılmaya başlandı. Bu akımın kurucusu Giuseppe Ungaretti'ydi. Gene bu anlayışı benimseyenlerden biri olan Eugenio Montale ise 1975'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.

II. Dünya Savaşı ise edebiyatta yeniden gerçekliğe dönüşü başlattı. Bu dönemin ünlü adları arasında Cristo si e fermato a Eboli (1945) adlı yapıtın yazarı Carlo Levi, Il quartiere (1945) adlı yapıtın yazarı Vasco Pratolini ile La luna e i falo (1950) adlı romanın yanı sıra Il mestiere de Viviere (1935-1950) başlıklı günlüğüyle tanınan Cesare Pavese sayılabilir. Son yıllarda ün kazanan yazarlar arasında La storia (1974) yazarı Elsa Morante ve Il nome della rosa'nın (1981) yazarı Umberto Eco vardır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
İspanyol Edebiyatı
İspanya'da yazılan edebiyat yapıtlarını kapsar. İspanya'nın ulusal dili olan Kastilya lehçesinde kaleme alınan yapıtlar İspanyol edebiyatının ana bölümünü oluşturmakla birlikte, Katalan dili ve Galicia lehçesinde yazılmış yapıtlar da bu kapsamda sayılır.

İS 711'de başlayan Arap istilası sonrasında, İber Yarımadası'nda konuşulan Latince giderek yerel bir dile dönüştü. 9. yüzyılda iç bölgenin kuzeyindeki Burgos kenti dolaylarında ortaya çıkan Kastilya lehçesi, İspanya'nın Arap istilasından kurtulmasıyla güneye doğru yayılma gösterdi. 11. yüzyılda Madrid ve Toledo dolaylarında konuşulan bu dil, 15. yüzyılda Kastilya ve Aragon krallıklarının birleşmesiyle İspanya'nın resmi dili oldu.


Orta Çağ


Juan Ruiz

11. yüzyıldan kalma bilinen ilk İspanyol edebiyatı metinleri Arap harfleriyle Kastilya lehçesiyle yazılmış, yalnızlık ve sevgi gibi ince duyguları dile getiren kısa şiirlerdir. Daha sonraları ise Avrupa'nın tümünde yaygınlık kazanan kahramanlık destanları, İspanya'da da yaygın bir edebiyat türü oldu. Bunlar arasında en önemlisi olan ve 12. yüzyıldan günümüze ulaşan Poema (Cantar) de Mio Cid adlı 3.750 dizelik, yazarı bilinmeyen şiir El Cid lakabıyla tanınan Kastilyalı soylu Ruy Diaz de Vivar'ın başından geçen olayları anlatıyordu. Fransız destanlarının yanı sıra, aynı dönemde dinsel konulu şiirler de yazılıyordu.

Öte yandan, 1085'te Toledo'nun Arap istilasından kurtulmasıyla bu kent, doğu dillerinden yapılan çeviriler için bir merkez olmuştu. Bu çeviriler ise düzyazı türünün gelişmesinde önemli bir etken oldu. Kelile ve Dimne (1251) adlı fabl türünde bir yapıtın çevirisi, İspanyolca yazılmış ilk öykü örneğidir. Düzyazıda Kastilya lehçesinin Latince'nin yerini alması 13. yüzyıl ortalarında Kastilya ve Leon Kralı X. Alfonso'nun çabalarıyla gerçekleşti. Kral Alfonso'nun desteklediği çeviri ve derleme çalışmaları sonucunda klasik metinlerin yanı sıra, doğu, İbrani ve Hıristiyan metinlerinin içerdiği bilgiler yerel dile kazandırılmış oldu.

Şiir türünde ise Fransız etkisi taşıyan manastır kökenli, dinsel, öğretici ya da yarı tarihsel konulara yer veren ve bilgili okurlara seslenen yeni bir akım gelişti. Bu akım çerçevesinde adı bilinen en eski İspanyol şairi olan Gonzalo de Berceo (1195-1268), içten bir deyiş ve duygusal bir anlatımla azizlerin yaşamları ve Meryem'in mucizeleri gibi konuları işleyen şiirler yazdı.

14. yüzyıl edebiyat açısından dikkate değer bir yaratıcılık dönemiydi. Kral Alfonso'nun yeğeni Juan Manuel'in 50 ahlak öyküsünden olşan bir derlemesi öykü türünün başlangıcı sayılırken, Juan Ruiz'in Libro de Buen Amor (1330) adlı şiir kitabı bu dönemin başyapıtlarındandır. Kral Arthur öykülerinin İspanyolca'ya çevirilerek okunması sonucunda ilk İspanyol romanı sayılan El caballero Cifar (1305) adlı şövalye romansı kaleme alındı. Gene aynı dönemde Garci Rodriguez de Montalvo'nun yazdığı Amadis de Gaula, içerdiği doğaüstü serüvenler ve yarattığı duygusal etkiler nedeniyle 200 yıl önemini korudu.

15. yüzyılda şiir türü İtalyan etkisi altında yeniden bir canlanma gösterdi. Juan Alfonso de Baena, Francisco Imperial, Santillana ve Juan de Mena gibi şairler İspanyol şiirinin biçim ve içerik yönünden zenginleşmesine önemli katkılarda bulundular. Yazarı belli olmayan Danza de la Muerte adlı şiir ise ölüm ve kurbanları arasındaki karşılıklı konuşmalar yoluyla toplumdan bir kesit sunarken, daha sonraki yüzyıllarda gelişecek olan tiyatro türünü müjdeliyordu.

Altın Çağ


Don Kişot adlı romandan bir çizim

1479'da İspanya'nın Aragon ve Kastilya krallıklarının yönetiminde bir birliğe kavuşması, basım yönteminin bulunması, Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfi ve İtalya ile kurulan kültür alışverişi İspanyol Rönesansının başlamasında etken oldu. 16. ve 17. yüzyılları kapsayan altın çağ İspanyol edebiyatının en görkemli dönemidir. Dönemin başlangıcında yazarı bilinmeyen Comedia de Calixto y Melibea (1499) adlı roman bir başyapıt niteliği taşıyordu. Halkın uzun bir süre beğendiği şövalye romanslarının yerini bir yandan İtalyan edebiyatından etkilenen ve kırsal yaşamı yücelten pastoral roman, bir yandan da kökeni İspanya'da olan pikaresk roman aldı. Şövalye romansına tepki olarak doğan ve sevimli bir serserinin yaşamöyküsünü konu alan pikaresk romanın ünlü örneği yazarı bilinmeyen Lazarillo de Tormes'tir (1554). Gene de, bu çağın en ünlü romanı Miguel de Cervantes'in kaleme aldığı ve yarattığı Don Kişot ile uşağı Sanço Panza karakterleriyle çağdaş romanın ilk örneklerinden sayılan Don Kişot'tur (1605-1615).

Orta Çağ kilise oyunlarından esinlenerek gelişen İspanyol tiyatrosu bu dönemde Lope de Vega'nın oyunlarıyla sanatsal doruğa ulaştı. Sayısı 1.800'ü aşan oyunları ustalıklı bir sahne tekniği sergiliyor ve çapraşık olay örgüleri içeriyordu. Lope de Vega'yı izleyen başarılı oyun yazarları arasında Tirso de Molina ve Pedro Calderon de la Barca sayılabilir.

Bu dönemde şiir türünde de önemli gelişmeler oldu. Şair Garcilaso de la Vega İtalyan şiirinde kullanılan ölçüleri Kastilya lehçesiyle yazdığı şiirlere uygulayarak İspanyol lirik şiir geleneğini başlattı. Ünlü gizemci şairlerden San Juan de la Cruz, Aziz Juan de Yepes y Alvarez ile Azize Teresa dinsel konuları işlerken, Luis de Gongora y Argote çok süslü bir dille, yoğun imgeler ve karmaşık bir sözdizimi içeren şiirler kaleme aldı.

18. ve 19. yüzyıllar


Angel de Saavedra

18. yüzyılda İspanyol edebiyatında Fransız edebiyatının etkisi sürdü ve Yeniklasikçilik Akımı'na bağlı kalındı. Edebiyat yönünden bir önceki yüzyıla göre sönük geçen bu dönemde, ortaçağ İspanyol kültürüne yönelik araştırmalar sonucunda doğan eski-yeni tartışmaları edebiyatta eleştirel bir yaklaşımın doğmasını sağladı. Dönemin önemli yapıtları arasında José de Cadalso y Vasquez'in Noches lugubres (1789-1790) adlı düzyazı yapıtı ile José Francisco'nun Fray Gerundio (1758) adlı yergisi sayılabilir. Diego Gonzales ile Juan Melendez Valdes gibi şairler ise şiir türüne bir ölçüde canlılık getirdiler.

19. yüzyılda Avrupa'da yaygınlık kazanan Romantizm Akımı'nın etkileri İspanyol edebiyatında ancak 1830'larda görülmeye başladı ve kısa süreli oldu. İspanya'da Romantizmin önde gelen adları arasında Don alvaro, o la fuerza del sino (1835) adlı oyunuyla şair ve oyun yazarı Angel de Saavedra ve Don Juan Tenorio (1844) adlı oyunuyla yazar José Zorilla sayılabilir.

1850'den sonra ise şiir türünde romantik duyarlılık korunmakla birlikte, bu akımın biçimselliğinden kaçınan Gustavo Adolfo Bécquer, Ramon de Campoamor y Campoosorio ve Gaspar Núñez de Arce gibi yeni şairler ortaya çıktı.

İspanyol romanı 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir gelişme göstererek yerel gözlem ve betimlemelere yer veren bir bölgesel roman niteliğine büründü. Pedro Antonio de Alarcon'un El sombrero de tres picos (1874), José María de Pereda'nın Peñas arriba'sı (1893) bölgesel romanın önde gelen örnekleri arasındadır.

Çağdaş Dönem

19. yüzyılın sonlarından başlayarak baş gösteren siyasal ve toplumsal sorunlar yazarları birtakım değerleri gözden geçirmeye yöneltti. Bunun sonucunda İspanyol romanı daha ciddi amaçlı boyutlar kazanırken, eleştirel, piskolojik ve felsefi denemeler de önem kazandı. Roman ve deneme yazarlarından oluşan bu 98 Kuşağı İspanyol edebiyatının dünya çapında saygınlık kazanmasını sağladı. Bunlar arasında en ünlüsü olan Miguel de Unamuno denemelerinde ulusal sorunları ele alırken, Niebla (1914) gibi romanlarında kişiliğin temellerini irdeledi. Takma adı Azorin olan José Martínez Ruiz ise eski edebiyat kurallarına ve İspanyol kırsal yaşamına yeni bir yorum getirdi.

20. yüzyılın başlarında önde gelen adlar arasında romancı Ramon Perez de Ayala ile lirik şair Juan Ramon Jimenez sayılanilir. Jimenez'in izinden giden ve 1927 Kuşağı adıyla bilinen şairler arasında ise çağdaş akımlardan etkilenen, karmaşık imge ve simgelerle yüklü şiirler yazan Antonio Machado, Jorge Guillen, Federico Garcia Lorca, Pedro Salinas ve Rafael Alberti gibi şairler vardı. Lorca yoğun bir şiirsellik taşıyan Bodas de Sangre (1933) ve La Casa de Bernarda Alba (1936) gibi oyunlarında yarattığı karakterlerin tutkularını hem geleneksel çerçevede, hem de evrensel boyutta sergiledi.

İspanya İç Savaşı (1936-1939) sırasında birçok yazarın yurtdışına gitmesi, İspanyol edebiyatının gelişmesinde bir duraklama yaratırken, savaş deneyimi edebiyata değişik gerçekçilik anlayışları getirdi. Örneğin Camilo Jose Cela'nın Pascual Duarte (1942) şiddet öğeleri içeren bir gerçekçilik akımını başlattı. 1950'lerde ise Toplumsal Gerçekçilik anlayışıyla romanlar yazıldı.

İç Savaş sonrasında ise Gabriel Celaya, Blas de Otero ve Claudio Rodriguez gibi şairler salt şiirsellikten uzaklaşarak daha yalın bir dille, toplumsal içeriğe de yer vererek şiirler yazdılar.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Azerbaycan edebiyatı

Doğuşu

İslam ve İran medeniyeti ve Batı medeniyeti etkisi altında doğmuştur. Azerbaycan Türkçesini, halk şairleri 12.-13. yy.'de kullanır. Bundan önce eserler Farsça olarak kaleme alınmıştır. İsmail Bin Yassar bu edebiyatın ilk temsilcidir. 12. yy. başlarında Nizami Gencevi, Şirvanlı Feleki, İzzeddin ve Efdaleddin de Azerbaycan edebiyatında yer alır.

14. yy.

İlhanlılar ve Celayirliler devri, Horosan’dan yeniden gelen Oğuz Türklerinin de etkisi ile Türkçe edebiyat dili halini almaya başlamıştır. Kadı Burhaneddin, Hasanoğlu, Erzurumlu Darir, Seyit Nesimi gibi şairler de bu dönemde yetişmiştir. Azerbaycan edebiyatının en büyük şairi Fuzûlî’dir(?-1556).

18. yy.

Çağdaş Azerbaycan edebiyatının doğduğu dönemdir. Hatai (Şah İsmail, Safeviler Devleti'nin hükümdarı) ile başlayan sade edebi Türkçecilik akımı Azerbaycan'ın hatırı sayılır şairlerden Molla Penah Vakıf, Vidadi gibi modern edebiyat kurucuları tarafından da benimseyerek yaşatılmıştır.

19 yüzyıl

Azerbaycan bu yüzyılda, batıdaki siyaset ve kültür akımlarının etkisi altına girdi. Çarlık rejiminin bütün baskısına rağmen, Fransız İhtilali havası, Kafkasya’yı sardı, Azerbaycan aydınları üzerinde derin bir etki bıraktı. Azerbaycan edebiyatı, eski aşk terennümünü bir yana bırakarak yeni kültürün öncülüğünü yaptı.

19. yy. ortaları Azerbaycan için bir nevi rönesans olmuştur. Mirza Fetali Ahundov’un modern altı piyesi bir taraftan çağdaş Azerbaycan dram edebiyatını hazırlarken, Hasan Bey Zerdabi Gazetesi ile Azerbaycan basınının temelini atmıştır. Klasik Azerbaycan edebiyatına yeni bir ruh veren Seyyid Azim Şirvani, Usul-i Cedit modern Türkçe mektebini açmış, Azerbaycan öğretimine yeni eğitim ve öğretim sistemi kazandırmıştır.

Azerbaycan Edebiyatında Mizah

Celil Memmetkuluzade, Mirze Alekper Sabır bu alanda eserler vermiş, toplumu mizah yoluyla ironik bir dille anlatmışlardır. Uzun yıllar yayın hayatını sürdüren Molla Nasreddin dergisi de bilinmektedir.

Dram

Necef Bey Vezirli, Hüseyin Cavit, Cafer Cabbarlı, Celi Memmetkuluzade, Ahundzade Süleyman gibi yazarlar bu alanda yetişmiştir. Azerbaycan’da tiyatronun yanında opera ve operet de gelişmiştir. Hacı beyliği ailesi bu alanda başarılı çalışmalar yapmıştır.

Şiir

Ahmet Cevat ve Yusuf Ali Türkiye’deki şiir akımlarından etkilenmiş, şiirlerini bu doğrultuda geliştirmiştir.Azerbaycan edebiyatı kominist rejmin uzun süre baskısı altında kalması edebiyatın inkişafına büyük etkisi olmuş, komunist idiolojisine ters olanlar Stalin diktatörlüyünün kurbaları olmuşlar. ben de muhteşem türkçemle bunu belirtmeden geçemedim.Azerbaycan edebiyatı kominizm yüzünden edebi alanda sekteye uğramış şiir alanında da bu dönemde gözle görülür bir gelişim gösterememiştir.
 

Top