Dünya Edebiyatı (özet)

Suskun

V.I.P
V.I.P
Dünya Edebiyatı

Ortaçağ edebiyatı
Türk edebiyatı
Britanya edebiyatı
Fransız edebiyatı
Alman edebiyatı
İngiliz edebiyatı
Arap edebiyatı
Amerikan edebiyatı
Latin Amerika edebiyatı
Rus edebiyatı
Yunan edebiyatı
İran edebiyatı
İtalyan edebiyatı
İspanyol edebiyatı
Azeri edebiyatı​




Ortaçağ edebiyatı


Hypnerotomachia Poliphili

Hypnero.png

Poliphilo Kraliçe Eleuterylida'nın önünde diz çökerken​

Hypnerotomachia Poliphili (veya İngilizce tercümesindeki başlığıyla Bir rüyadaki aşk kavgası) tarih boyunca yayınlanmış en ilginç ve tuhaf kitaplardan biridir. Kitabın Eski Yunanca olan orijinal ismi Poliphilo'nun bir rüyadaki aşk mücadelesi şeklinde tercüme edilebilir.

Kitap 1499 da Venedik te Aldus Manutius tarafından basılmıştır. Kitabın yazarı bilinmemektedir (anonim), ancak her bir bölümün çarpıcı bir şekilde bezenmiş ilk harfi alınarak oluşturulan bir akrostiş POLIAM FRATER FRANCISCVS COLVMNA PERAMAVIT, "Birader Francesco Colonna Polia'yı çok sevmişti." cümlesini ortaya çıkarmaktadır. Bu isimde bir Venedikli keşişi tarih kaydettiğinden, kitabın yazarının bu Francesco Colonna olması ilk akla gelen sonuçtur. Ancak kitabın yazarlığının, 15. yüzyıl İtalyan ressam, şair, filolog, filozof, müzisyen, mimar ve 'Rönesans adamı' teriminin sembollerinden Leon Battista Alberti ya, veya Floransalı meşhur hanedanın çıkardığı en büyük devlet adamlarından Lorenzo de' Medici ye, hatta matbaacı Aldus Manutius a atfedildiği de olmuştur.

Kitabın metni Latinleştirilmiş tuhaf bir Orta Çağ İtalyanca sında kaleme alınmış, Latince ve Eski Yunanca 'dan yazar tarafından türetilmiş, ancak tam karşılıkları kesin olarak anlaşılamayan kelimeler ve dönemin olağan İtalyanca sı da kullanılmıştır. Resimlerde (doğru) Arapça ve İbranice kelimeler ve (yanlış) hiyeroglif figürleri de bulunmaktadır. Colonna aynı zamanda sırları sadece kendisinde saklı bir dilin ifadelerine de başvurmuş görünmektedir. Bu dil kargaşasının yanı sıra, kitapta kullanılan cümleler de tuhaflıklar arzetmektedir. Çok uzun ve değişik kapsamlara ait, anlam çelişkileri içinde, yarıda kesilmiş veya öncesindeki ya da sonrasındaki cümleyle bağlantısı kopuk pek çok cümle bulunmaktadır. Akrostişin farkına varılmasından sonra, pek çok uzman kitabın tamamının şifrelerle dolu olabileceği düşüncesiyle uzun ve titiz çözümleme çalışmaları yürütmüşler, ancak nihai veya tatmin edici bir sonuca ulaşamamışlardır.

Kitabın konusu 1467 yılında geçmektedir. Kahramanı Poliphilo (Eski Yunanca 'poli' -çok- ve 'philos' -sevgili- kelimelerinden 'pek çoklarını seven' gibi bir anlam çıkmaktadır) aşkı Polia'nın (pek çok şey) arayışı içinde bir çeşit pastoral veya bukolik rüya ülkesinde farklı (ve bazen tuhaf) sahnelerde yer almakta, ve kitabın özü bu sahnelerin tasvirinden oluşmaktadır. Yazar metninde, ne ayrıntıların uzun uzadıya tarifinden, ne de mübalağa sanatından kaçınmıştır.

Kitap gelmiş geçmiş en güzel matbu incunabula ları içermesi nedeniyle kısa sürede ün kazanmıştır. Tipografi sinin kalite ve parlaklığı, metne uyumu muhteşemdir. Kitapta yer alan 174 tahta kesim illüstrasyon, sahneleri, dekoru ve Poliphilo'nun rüyası boyunca karşılaştığı bazı karakterleri resmektedir. Bu imajlar Rönesans da Eski Yunan ve Roma estetik değerlerinin nasıl anlaşıldığını göstermeleri bakımından da önemlidir.

Kitap, başta psikoloji biliminin kurucularından olan ve rüyalara ilişkin teorilerini geliştirirken bu eserden kaynak olarak yararlanan Carl Jung ve 19. yüzyıl İngiliz illüstratörleri gelmek üzere, geniş bir hayran kitlesi toplamıştır. Metnin tuhaflıkları ve anlaşılmaz kalan yanları nedeniyle yabancı dillere çeviriler kısmi veya yüzeysel kalmış, İngilizceye tam çeviri teşkil etme iddiasındaki bir versiyon ancak 1999'da, kitabın basımından 500 yıl sonra müzikolog Joscelyn Godwin tarafından yayınlanmıştır. Aşağıda bağlantıları verilen ve (kitapta kullanılan dillere vakıf olmak şartıyla) profesyonel veya amatör şifre çözücülerin fikirlerinden yararlanılması amaçlı iki internet sitesinden birinin Massachusetts Institute of Technology, diğerinin de İtalyan devletince finanse edilmesi, kitabın ne anlattığının hala tam anlaşılamadığını ortaya koymaktadır.

Hypnerotomachia yı konu alan iki güncel roman

Aşk ve uyku

John Crowley'in 1994 tarihli romanının ismi ve işlediği pek çok tema Hypnerotomachia yı kaynak almaktadır. Bu kitap Joscelyn Godwin'nin 1999 çevirisi nedeniyle Hypnerotomachia'nın yeni bir popülarite kazanmasından önce yayınlanmıştır.

Dört'ün kuralı

2004 de 2 Amerikalı üniversite öğrencisi Ian Caldwell ve Dustin Thomason Hypnerotomachia yı roman örgüsü içinde derinlemesine işleyen The Rule of Four (Dört'ün kuralı) romanını yayınlamışlardır. Romanda, iki Princeton University öğrencisi Hypnerotomachia Poliphili nin sırlarını çözmeye çalışmaktadır. 'Dört'ün kuralı' nda kitabın yazarının Venedikli keşiş Francesco Colonna değil, dönemin Romalı ileri gelenlerinden olduğu bilinen Francesco Colonna olduğu savunulmakta, Umberto Eco nun Gülün Adı, Elias Canetti nin Körleşme si çizgisinde temalar (ve Dan Brown benzeri piyasaya ve sinemaya hitap edecek) unsurlar kullanılmaktadır. Kitabı İngilizceye çeviren Joscelyn Godwin bu roman hakkında bir yorum yayınlamıştır. Kitabın Türkçe ye de (biraz aceleye gelmiş) bir çevirisi yapılmıştır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Türk edebiyatı



Türk edebiyatı dönemleri



İslamiyetten Önceki Türk Edebiyatı



Sözlü edebiyat | Yazılı edebiyat



İslamiyet sonrası Türk edebiyatı


Halk edebiyatı | Divan edebiyatı



Batı etkisinde Türk edebiyatı


Tanzimat Edebiyatı

Edebiyat-ı Cedide

Fecr-i Ati

Milli Edebiyat

Cumhuriyet Dönemi


Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü, Türk diliyle üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir. Türklerin İslamiyeti kabullerine kadar farklı Türk dil ve alfabeleri kullanılırken, İslamiyetin etkisiyle Farsça ve Arapça kullanılmaya başlanmış, Osmanlı döneminde Türkçe'nin Arap alfabesiyle yazıldığı Osmanlıca eserler verilmiştir. Özellikle saray çevresinde, Fars edebiyatının etkisiyle üretilen bir edebiyat anlayışı ağır basmıştır. Zaten okuryazarlığın olmadığı ya da oldukça az olduğu halk arasında, sarayın Divan Edebiyatı etkili olamamış, Anadolu'da sözlü gelenek uzun bir süre devam etmiştir.

Türk edebiyatının tarihi yaklaşık 1500 yıl öncesine dayanmaktadır. Bilinen en eski Türk yazıları 8. yüzyıldan kalma Orta Moğolistan'daki Orhun Irmağı vadisinde bulunan Orhun Yazıtları'dır. Türklerin İslam'ı kabul ettikten sonraki edebiyat metinleri lügatlar, fıkıh eserleri, peygâmberler tarihi, şecere türü yapıtlardır. 15. yüzyılda Dede Korkut Kitabı ile başlayan destan türüne ek olarak, mektuplar, menakipler, tarihler, tezkireler nesir türünün biçimleridir. Türk halk edebiyatı, aşık ve tekke kollarıyla eski çağlardan beri süregelir. Halk edebiyatının bilmece, destan, masal, efsane, hikâye, atasözü, fıkra, menkıbe, deyim, oyun biçimleri vardır. Tekke edebiyatının nefes, ayin, ilahi, naat, mevlid, münacat kalıplarıyla gelen kolları günümüze ulaşmıştır. Halk edebiyatı yanında klasik edebiyat denilen Divan edebiyatı gelişmiştir. Batı'da roman türünün yaygınlaşmasıyla Türk edebiyatı da telif ve tercümelerle 1800'lerden başlayarak bu yöne eğilmiştir.

Türkiye'de Cumhuriyet döneminin ilk devrinde Milli Edebiyat hâkimdir. Halk diliyle yazan ve Genç Kalemler dergisinde toplanan yazarlar eserlerinde Türklüğü, vatanı, kurtuluş mücadelesini anlatmışlar; kendilerinden önceki bireye dönük Edebiyat-ı Cedidecileri eleştirmişlerdir. Bu devrin en önemli yazarlarına örnek olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Halide Edip Adıvar verilebilir. Milli Edebiyat'ın milliyetçi görünümü sonraki devirde Anadoluculuk ve halkçılık olarak edebiyata yansımıştır. Bu dönemde Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler grupları kurulmuştur.Daha sonra II. Dünya Savaşı ve savaşın siyasal etkileriyle toplumculuk ve köycülük akımları güçlenmiştir. Âşık ve tekke edebiyatı, modernleşmenin etkisiyle gücünü kaybetmiştir. Divan edebiyatından ise Dil Devrimi, Türkçe'nin ön plana çıkarılması ve değişen edebiyat akımlarıyla, Osmanlı'ya ait bir tür olarak vazgeçilmiştir.

Modern Türk edebiyatı öykü, roman, eleştiri, deneme, şiir ve tiyatro eserleri gibi hemen her türde örnekler içermektedir. Genellikle modernist bir çizgide seyretmekte olsa da postmodernizmin etkileri de yoğun olarak görülmektedir.

Selçuklular dönemi


220px-Shams_ud-Din_Tabriz_1502-1504_BNF_Paris.jpg


Mevlana'nın Divan'ı Kebir 'inden bir nüsha.

Türkiye topraklarında gelişen edebiyatın ilk ürünleri Selçuklu dönemine aittir. Ancak bu dönemden günümüze ulaşabilenler XIII. yüzyıla aittir.Farsça mesnevisi ile tanınan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin (1207-1273) az sayıda Türkçe beyitleri vardır. Oğlu Sultan Velet'in (1266-1312) Farsça İbtidaname, Rebapname mesnevilerinde Türkçe beyitler yer alır, bunlar dışında Türkçe şiirleri de vardır. Eski Anadolu Türkçesi'nin en eski şairi olarak bilinen Ahmet Fakih (ö.1221) kaside biçiminde yazılmış dinsel öğütleri içeren Çarhname adlı yapıtla hac yolcularının uğradığı kentleri, buradaki camileri konu edinen Kitabu evsafı mesacid üş-şerife mesnevisinin sahibidir. Yusuf ile Zeliha mesnevisinde bu Kur'an kıssasını dinsel, ahlaksal yönüyle işleyen Şeyyad Hamza'nın hece vezni ile yazmış olduğu şiirleri de vardır. Gazellerinde aşk, içki, eğlence temalarını işleyen Dehhani din dışı edebiyatın Anadolu'da gelişen divan edebiyatı'ndaki ilk temsilcisidir. Bu dönemde Battalname, Saltukname dinsel-destansı halk edebiyatı ürünleri oluşmuştur. Ancak bunların yazıya geçirilmiş çeşitlemeleri daha sonraki Osmanlı dönemine aittir. Dönemin en önemli şairi Yunus Emre'nin (1240/1241-1320/1321) halk diliyle söylenmiş ve çoğu hece vezniyle olan ilahileri tasavvuf konularını coşkun bir lirizmle işliyordu. Onun tarih boyunca alevi-bektaşi şiirini etkileyen yapıtı XX. yüzyılda yeniden dikkat çekti ve yansıttığı insan sevgisi bakımından yeni bir gözle değerlendirildi.

Osmanlılar dönemi

Selçuklu Devleti'nin son yıllarında, bu devletin yıkılmasından sonra ve Osmanlı Devleti'nin başlangıç döneminde Anadolu beyliklerinin merkezinde Arapça ve Farsça'dan geniş bir çeviri hareketi gerçekleşti. Bu merkezlerde ilk yapıtlarını veren yazarlardan daha sonra Osmanlı sarayınca korunan oldu. Garipname (1330) mesnevisinin sahibi olan ve Yunus Emre yolunda ilahileri bulunan Kırşehirli Aşık Paşa, İlhanlılar'ın Anadolu valisi Timurtaş'ın vezirlerindendi. Süheyl-ü nevbahar (1350) mesnevisinin sahibi Hoca Mesut, Kelile ve Dimne çevirisini Aydınoğulları beyliğinde kaleme almıştı. Hüsrev ü Şirin (1367) mesnevisinin yazarı Fahri, Aydınoğulları beyliğinde yetişmişti. Hurşidname (1387) mesnevisinin sahibi Şeyhoğlu Mustafa,İskendername (1390), Cemşid ü Hurşid (1403) mesnevilerinin sahibi Ahmedi, Divan 'ı ve Çengname (1402-1411) mesnevileriyle tanınan Ahmet Dai, Hüsrev ü Şirin (1421-1429) mesnevisinin sahibi Şeyhi, Germiyanoğulları beyliğinde yetişmişti. Bu dönemde özellikle İran şairlerinin kaside ve gazellerinde işlenen içki, aşk, tasavvuf, eğlence konuları, onların kullandıkları imgeler, başvurdukları benzetmeler Türkçe'ye aktarıldı. Gene bu örneklere dayanan aşk, serüven, tasavvuf konularıyla ilgili mesneviler yazılıyordu. Ancak uzun ünlüsü olmayan Türkçe'nin aruz veznine uydurulması güçlükler yaratıyordu. Böyle olduğu halde başlangıçta Türkçe sözcüklere, deyimlere hatta atasözlerine şiirde geniş yer veriliyordu. Halk diliyle kahramanlık işleyen yapıtlar, dinsel edebiyat ürünleri de vardı. Tokat kalesi dizdarı Arif Ali, I. Murat için Danişmentname 'yi (1311, gününüze ulaşan yazması 1577) kaleme almıştı. Aynı nitelikli dinsel-destansı yapıtlardan Battalname ve Saltukname metinleri sonraki yüzyılın ürünleri arasındadır.[6] Ahmedi'nin kardeşi Hamzavi'nin gene aynı nitelikli Hamzaviname'si din ve kahramanlık konularını birlikte işleyen, halk diliyle yazılmış yapıtlardandır. Sadrettin'in Destan-ı geyik, Destan-ı ejderha 'sı, Tursun Fakih'in Kıssa-i mukaffa, Gazavat-i emir ül-müminin Ali 'si, Beypazarlı Maazoğlu Hasan'ın Feth-i kale-i Selasil, Cenadil kalesi cengi gibi yapıtları halk kitapları arasındadır.

XIV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar İslam dini etkisinde ve İslâm uygarlığı çerçevesinde gelişen edebiyatın ürünleri birbirinden farklı yanları olan üç çığıra ayrılır.


Halk Edebiyatı

Divan Edebiyatı

Tekke Edebiyatı


Halk edebiyatı

Âşık edebiyatı
Türk edebiyatının geleneksel vezniyle, dörtlüklerden oluşan biçimlerle söylenmiş şiirleri kapsar. Halkın konuştuğu dile dayanır. Âşık, saz şairi ya da halk şairi adı verilen gezgin şairlerin saz eşliğinde doğaçlama söyledikleri şiirlerin günümüze ulaşan en eski örnekleri XVI. yüzyıla aittir. Âşıklardan birçoğu hakkında koşmaların son dörtlüğünde anılan mahlaslardan başka bilgi yoktur. Bazı âşıkların yaşamı efsanelerle karışmıştır. Âşığın düşünde pirlerin elinde bade içerek saz çalıp, şiir söylemesi, düşte gördüğü sevgiliyi bulmaya çalışması yaygın bir efsane motifidir. Birçok âşığın şiiri zamanla türkü, ağıt gibi sahibi bilinmeyen halk şiiri örnekleri arasına karışmıştır. Örneğin; Ercişli Emrah ve Aşık Garip'in gerçekte yaşamış olup olmadıkları bilinmemektedir. Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan gibi büyük ustaların şiirleri arasına sonradan onların mahlaslarıyla söylenmiş şiirleri de eklenmiştir. Âşıkların yapıtları doğa, sevgi, gurbet, ahlaksal öğüt, toplumsal sorunlar yanında kahramanlık konularına da yer verir. Yeniçeri Ocağı'nda yetişmiş birçok şair imparatorluğun birbirinden uzak yerlerindeki (Bağdat, Girit, Kırım vs.) yaşama tanıklık eder. Bunlar arasında şu adlar sayılabilir; Hayali, Öksüz Âşık (XVI. yy.); Temeşvarlı Âşık Hasan, Kâtibi (XVII. yy.); Kayıkçı Kul Mustafa (ö. 1686); Kabasakal Mehmet (XVIII. yy.) vd. Toroslar'daki Türkmen aşiretlerinde yetişen Karacaoğlan'ın (XVII. yy.) doğa güzellikleri ve sevgiyi konu edinen özentisiz, içtenlikli şiiri, türünün en sevilen örnekleri oldu.Gene bu yörede yetişen Deli Boran, Beyoğlu, Gündeşlioğlu (XIX. yy.) hiçbir yabancı etki altında kalmamış ve değişmemiş halk zevkini devam ettirdi. Dadaloğlu'nun (1785 ? - 1868 ?) baskıya ve haksızlığa başkaldıran şiiri, göçebe ve aşiretlerin zorunlu iskanıyla ilgili tarihsel olaylara tanıklık etti. Âşık edebiyatının geleneğinde âşık kahvelerinin, kahvelerde düzenlenen atışmaların, muamma, asma, çözme gibi hünerlerin önemli yeri vardır. Bu etkinliklerden dolayı âşıklara meydan şairleri adı verilir. Bazıları medreselerde okumuş olan, kültür merkezi kentlerde yaşayan âşıklara ise kalem şairi denir. Kalem şairleri üzerinde dil, anlatım, konu bakımından divan şiirinin türlü etkileri görülür. Onların şiirleri arasında koşma, varsağı, destan gibi özgün halk edebiyatı türleri yanında aruzla divan, müstezat, gazel gibi ürünler de yer alır. Âşık edebiyatının bu yolda yapıt veren temsilcilerinden başlıcaları şunlardır; Aşık Ömer, Gevheri, Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni.

Halk hikâyeleri

XV. yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği kabul edilen Dede Korkut Hikâyeleri, eski destan geleneğini ve Türkler'in Anadolu'ya yerleşmelerinden önceki sözlü edebiyatlarıyla halk hikâyeleri arasında bir köprüdür.[2] Oğuz boylarının tarihleri, günlük yaşamlarının yanı sıra insan ilişkilerine tanıklık eden, duygusal durumları araştıran yapıt, içeriği kadar dili ve anlatımıyla da bütün Türk edebiyatının en önemli eserleri arasındadır. Dede Korkut Hikáyeleri'nde düz sözle anlatılmış bölümler dışında özellikle heyecan verici, duyarlıklı bölümler manzumdur. Halk edebiyatı geleneğine kuvvetle bağlı olduğu görülen bu bölümlerin vezinleri ve nazım biçimleri kesinlikle belirlenememiştir. Halk hikâyelerinde manzum bölümler, hece vezniyle söylenmiş ve dörtlüklerden oluşan biçimleri kapsar. Bu hikâyeler kahramanlık (Köroğlu, Kirmanşah, Celali Bey ile Mehmet Bey vs.), sevgi ve serüven (Kerem ile Aslı, Aşık Garip) konularını ele alır.[6] Hikâyelerden bazılarının yaratıcısının serüvende yer alan âşıklar olduğu ileri sürülür. Adları bilinen, yaşamları, yapıtları yakından tanınan âşıkların (Çıldırlı Şenlik, Posoflu Müdami) meydana getirdikleri bilinen hikâyeler de yer alır.

Anonim / Yazanı bilinmeyen türler


Nasreddin Hoca
Sözlü edebiyatta masal, fıkra, efsane gibi ürünlerin yazanı belli değildir (Anonimdir). Türkiye Türkçesi'yle söylenmiş ve XIX. yüzyıldan başlanarak yazıya geçirilmiş, bu dönemdeki bazı ürünlerin İslamiyetten önceki dönemle, Türkiye dışındaki Türkler'le ya da Arap-İran Edebiyatı ile ilişkisi vardır. Ancak bunlarda geniş ölçekte de tarihsel ve yerel özellikler kendini gösterir (Nasreddin Hoca fıkraları, Bektaşi fıkraları, Bursa, Konya, İstanbul gibi kentlerle ilgili efsaneler, gerçekçi nitelik taşıyan bazı meddah hikâyeleri vs).

Bir gün Padişah, Nasreddin hocaya sormuş;
— Ben öldüğümde cennete mi gideceğim, cehenneme mi?
Hoca, Padişahtan korkmadan;
— Tabii ki, der, cehenneme gideceksiniz.
Öfkeden padişahın sakalı kabarır. Nasreddin hoca;
— Cennete gideceğinizi söylemek isterdim ama cellatlarınız öldürdüğü insanlar yüzünden cennete sığamazsınız. O yüzden mecbur cehenneme gideceksiniz.

Sözlü gelenekte ezgiyle söylenen türkü, mâni, ağıt gibi türler halkın ortak yaratıcılığına dayanır. Bunlara zamanla sahipleri unutulan ürünler de eklenmiştir.

Divan edebiyatı

Bu edebiyat özellikle Arap ve İran edebiyatı kurallarına bağlıdır; onların içeriğinden geniş ölçüde yararlanır. Şiir, divan adıyla anılan derleme içinde yer alan kaside, musammat, gazel, rubai gibi türleri kapsar. Anlatı türü ise genellikle mesnevidir. Ortak İslam kültürünün etkisi ile yazı dilinde Arapça ve Farsça'dan alınan sözcükler, bu dillere ait kurallar büyük ölçülere ulaşmıştır. Divan Edebiyatı, saray ve medrese çevresinde aydın topluluğun edebiyatı olarak gelişti. Şeyhi, Ahmet Paşa, Hayali, Necati gibi şairler lirik şiirde İranlı ustaların yapıtlarındaki içerik ve söyleyiş başarısını kendi dillerine aktardılar. Çağatayca'da Ali Şir Nevai'nin, Azeri Türkçesi'nde Fuzûlî'nin ulaştığı klasik olgunluğun Osmanlı şiirindeki temsilcisi ise Baki (1523-1600) oldu. Nef'i (1575 ? [12] - 1635), abartmalara, gösterişli benzetmelere, coşkulu bir söyleyişe yer veren kasideleriyle, Nabi (ö. 1712), Koca Ragıp Paşa (ö. 1762) duygu ve imgelerin yerine yaşam deneyleriyle beslenen, ahlâksal öğütler taşıyan gazelleriyle, Lale Devri'ne tanıklık eden Nedim (ö.1730) neşeli, yaşam dolu şiirleriyle, özellikle şarkılarıyla tanındı.

Bâkî

Dilde, temalarında halk söyleyişine, halk beğenisine yaklaşma eğilimine (Nedim, Enderunlu Fazıl [1759 -1810] ) karşılık Fehim-i Kadim, Naili, Neşati, Şeyh Galip gibi şairler içiçe tamlamalara, karmaşık imgelere dayanan Sebk-i Hindi akımının temsilcisi oldular. Tanzimat'tan sonra Türk şiiri, batı etkisi altında değişip gelişirken yeni edebiyatın temsilcileri (Ziya Paşa, Namık Kemal vs.), divan şiiri geleneğine uygun ürünler de verdiler. Eski şiirin son temsilcileri Encümen-i Şuara adı verilen topluluğun Naili, Fehim-i Kadim gibi şairlerin yolunu izleyen üyeleri Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet oldu. Aruz vezninin yerini hece veznine daha sonra da serbest vezne bıraktığı XX. yüzyılda divan şiiri kesinlikle sona erdi ancak Yahya Kemal Beyatlı beyit birimine dayanan bu şiire çağdaş şiirin yapısal bütünlüğünü kazandırırken Baki, Neşati, Nedim gibi farklı şairlerin söyleyiş özelliklerinden ve işledikleri konulardan yararlanan ürünler ortaya koydu.

Tekke edebiyatı

Evren'in Tanrı yansıması, aşkı Tanrı'ya ulaşmanın yolu sayan tasavvuf görüşü, İslam etkisinde gelişen edebiyatı büyük ölçüde besledi. Tekke şiiri anlam yönüyle olduğu gibi şekil ve tür bakımından da zengindir.[15]Örneğin en yaygın konulardan biri olan içkili eğlenceler konu edinirken meyhaneler tekkeyi, mey Tanrı'yı, meyhaneci tarikat şeyhini simgeliyordu. Tekke edebiyatı, kitleleri birleştiren bir edebiyat ve kültür köprüsü vazifesini üstleniyordu.[16]Divan edebiyatında başta mevlevilik olmak üzere tarikat ulularını öven, tarikat inançlarını konu edinen mesneviler, kasideler de yazılıyordu. Ancak Tekke edebiyatı bu konuları tarikatlara bağlanan halk topluluklarının anlayabileceği dilde, halk edebiyatı çerçevesinde konu edinir; tekkelerde ayinler sırasında ezgiyle okunan ilahiler, nefesler, tarikat büyüklerinin menkıbelerini kapsar. Müziğin ve dansın yanında merhamet ve hoşgörüyü ön plana çıkaran Mevlana'dansonra Birçok tarikat XIII. yüzyıl şairi Yunus Emre'yi yakından benimsedi, onun şiirlerine kendi törenlerinde yer verdiler. Yunus Emre'nin yolunu izleyen ve ona nazireler yazan pek çok şair yetişti. Ayrı tarikatlar, inançlar, birbirinden farklı üç edebiyat yolu oluşturdu.

Bazıları tarikat kurucusu olan tarikat şairleri kendi inançlarını, tarikatlarının ilkelerini, giriş törenlerini, özel zikirleri vb. konu edindiler. Bu tür edebiyatın başlıca temsilcileri halvetilikle kadiriliği birleştirerek eşrefiliği kuran Eşrefoğlu Rumi, İbrahim Gülşeni, Üftade, onun halifesi ve celvetliğin kurucusu Hüdayi, bayramiliğin himmetilik kolunu kuran Tarikatname yazarı Himmet, Niyazi-i Mısri'dir.
Melamiler tekkeleri, tarikat kurallarını, zikirlerini vb. konu edindiler. Melamilerin bayramilik kolu halvetilikle nekşibendiliği birleştiren Hacı Bayram Veli'ye dayanır.
Hünkar Hacı Bektaş Veli'ye bağlanan bektaşilerin ve onlardan daha geniş bir topluluk oluşturan alevilerin şiiri, temalarıyla öteki tarikat şairlerin şiirlerinden ayrılır. Bu edebiyat dil ve anlatım bakımından tarikat edebiyatının öteki iki kolundan çok daha sadedir. Alevi-bektaşi şiirlerinin önemli temalarından biri Ali'ye, ehlibeyte aşırı bağlılıktır. Oniki imam övülür, bütün adaletsizlikleri gideren bir kurtarıcı olarak Mehdi beklenir. Abdal Musa ile müridi Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal vs. bu konuları işleyen başlıca şairlerdir.

Batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı

Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat'ın ilanından (1839) sonraki siyasal yenileşme döneminden başlayarak edebiyatın dili ve anlatımıyla birlikte halk topluluğuna ulaşma biçimi, amacı, kapsadığı sorunlar da büyük ölçüde değişti. Sözlü edebiyatın yerini kesin olarak yazılı edebiyat aldı. Roman, tiyatro, eleştiri, deneme gibi batı kaynaklı türlerde ürünler verildi. Toplumsal sorunlar gerçekçi yöntemle ele alınmaya başlandı.

Tanzimat edebiyatı

200px-Kemalbey.jpg


Tanzimat şiirinde Namık Kemal yurt, ulus sevgisi, özgürlük, haksızlığa başkaldırma gibi temaları coşkulu bir dille ve yeni bir anlatımla işledi

Batı ülkelerinden özellikle de Fransa'dan etkilenen ve geniş halk kitlesine ulaşmayı amaçlayan, toplumsal sorunlarla yakından ilgilenmeye başlayan edebiyatın ilk ürünleri Tanzimat'ın ilanından 20 yıl kadar sonra verildi. Tasvir-i Efkar gazetesini çıkaran Şinasi, biçimden çok öze önem veren bilgi ve düşünceyle temellenen, geniş bir halk topluluğuna seslenebilmeyi amaçlayan yeni düzyazının kurucusudur. Şiirleri, şiir çevirileri, makaleleriyle çağdaşlarını derinden etkileyen bu yenilikçi yazar geleneksel halk tiyatrosuyla batı örneğini bileştiren ilk tiyatro yapıtı olan Şair Evlenmesi'nin (1859) yazarıdır. Divan şiirini dil ve anlatım bakımından topluma sırt çevirmiş, içerik bakımından doğaya, akla yabancı, toplumsal sorunlara uzak sayan Tanzimat şiirinde Namık Kemal yurt, ulus sevgisi, özgürlük, haksızlığa başkaldırma gibi temaları coşkulu bir dille ve yeni bir anlatımla işledi. Ziya Paşa, divan şiirinin geleneksel biçimlerinden fazla uzaklaşmadan siyasal yönetimde, insan ilişkilerindeki adaletsizliğe ve haksız davranışlara karşı çıktı, uygarlığı bilimi savundu. Padişahın mutlak egemenliğine karşı meşrutiyet yönetimini savunan, yurtiçinde olduğu kadar gönüllü sürgün olarak yurtdışında da siyasal savaşım veren bu şairler savundukları yeni dil ve edebiyat anlayışını eleştiri türünde verdikleri ürünlerde dile getirdiler. Toplum için sanat ilkesine bağlı sayılabilecek bu şairleri izleyen kuşak sanat için sanat ilkesine yatkın ürünler verdi. Doğa, aşk, ölüm, varlık-yokluk gibi konuları işlerken yeni bir anlatım ve yeni biçimlerden yararlanıldı. Bu dönemde kendisi de yeni yenilikçi ürünler kaleme almış olmasına rağmen geleneğe bağlı şiir anlayışını Muallim Naci devam ettirdi. Şemsettin Sami'nin roman türünde ilk örnek olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat 'ını izleyen ürünler (Ahmet Mithat Efendi, Felatun Bey'le Rakım Efendi, 1876; Namık Kemal, İntibah, 1876) bir yandan yaşanan çağa ters düşmüş eski toplumsal kurumları öte yandan Batı'ya körü körüne öykünmeyi eleştiriyordu. Ahmet Mithat Efendi, sözlü halk hikâyeciliğinden eserlerinde bol bol yararlandı. İlk ürünlerinde büyük ölçüde romantizmden beslenmelerine karşın Samipaşazade Sezai , Recaizade Mahmut Ekrem yer yer gerçekçi öğeler kullandılar. Natüralizme yakınlık gösteren Nabizade Nazım, köy gerçeklerini konu edinen ilk yapıt olan Karabibik 'in (uzun öykü, 1890) yazarı oldu. Tiyatroda Ahmet Vefik Paşa'nın Molière uyarlamaları halk geleneğini batı kaynağı ile birleştirme çabalarının bir halkasıdır. Buna karşılık Abdülhak Hamit'in oyunları batı tiyatrosu örneklerinden büyük ölçüde beslenen, sahne diline ve halkın beğenisine ise oldukça uzak ürünlerdir. Namık Kemal'in sürgüne gönderilmesine yol açan Vatan, Yahut Silistre oyunu yazarın ana temalarından olan yurt ve ulus sevgisini heyecanlı bir anlatımla sahneye aktararak konu ediniyordu. II. Abdülhamit'in uzun süren baskısı II. Meşrutiyet sonrasına kadar tiyatro edebiyatının gelişmesine engel oldu.

Edebiyat-ı Cedide

Tanzimat edebiyatı yurt sorunlarıyla yakından ilgileniyor, yurt, ulus sevgisi gibi konuları işliyor, halkın anlayabileceği bir dille yazmaya çalışıyor, halkı eğitmeyi amaçlıyordu. II. Abdülhamit döneminde doğup gelişen Edebiyat-ı Cedide ya da yazdıkları derginin adıyla Servet-i Fünun edebiyatı, bütün noktalarda kendisinden önceki edebiyatın karşısında yer aldı. Edebiyat-ı Cedide yazarları bireysel konuları, güzelliklerini ancak öğrenim görmüş seçkin kişilerin kavrayabileceği bir anlatımla işlediler. Batılı, özellikle de Fransız yazarların yapıtlarındaki biçim özelliklerini Türkçeye uyguladılar. Hareketin temsilcilerinden Tevfik Fikret (1867 - 1912), Cenap Şahabettin (1870 - 1934) şiire geniş bir ses zenginliği kazandırdılar. Doğayı, kişisel yaşantıyı, bireysel duyguları ayrıntılarıyla yansıttılar. Tevfik Fikret zamanla toplumsal bozuklukları, siyasal yönetim baskısını, haksızlıkları konu edinmeye koyuldu. Roman alanında Mehmet Rauf[28] ile birlikte ruhsal durumları çözümlemeye önem veren Halit Ziya Uşaklıgil , farklı toplum kesimlerinden kişilerin, aydınların, sanat-edebiyat çevresinin , halkın yaşamına gerçekçi açıdan tanıklık etti. Yapıtlarını bu dönemde yayımlamaya başlayan Rahmi Gürpınar, Edebiyat-ı Cedide'den alabildiğine ayrılarak geniş okur topluluğuna seslenen, halkın yaşamından canlı kesitler veren, öğretici, eğlendirici romanlar yazdı. II. Meşrutiyet'in ilânından sonraki dönemde Edebiyat-ı Cedide'nin bağlı olduğu sanat için sanat anlayışını kısa bir süre Fecr-i Ati hareketinin genç temsilcileri sürdürdü. Bunlar arasında yer alan Ahmet Haşim, arı şiir anlayışına bağlı ürünleriyle tanındı. Topluluğun üyelerinden hemen tümü II. Meşrutiyet'ten sonra Milli Edebiyat hareketi içinde yer aldılar.

Milli Edebiyat

Türkçülük hareketinin etkisinde gelişen Milli Edebiyat'ın hareket noktası ulusal kaynaklara yönelme düşüncesiydi. Dilde sadeleşme, şiirde aruzun yerine hece vezni, içerikte halkın sorunları ve yerli yaşam Milli Edebiyat'ın temellerini oluşturdu. Mehmet Emin Yurdakul'un Tükçe Şiirler (1899) yapıtıyla başlayan yenileşme, aydınların şiirini bir yandan halk edebiyatı öğelerine öte yandan halkın dertlerine yöneltti. Türkçülük hareketinin ilkelerini saptayan Ziya Gökalp kaynak olarak eski Türk destan geleneğinin, folklorun taşıdığı değeri gösterdi. Öykülerinde toplum ve siyaset sorunlarına tarihsel geçmişe dayanarak çözümler arayan Ömer Seyfettin'in gerçekçi ve destansı anlatımına zaman zaman da yergicilik ekleniyordu. Refik Halit Karay'ın gerçekçi yapıtı Memleket Hikâyeleri (1919) ilk kez Anadolu küçük kent ve kasabaların yaşamlarını konu edindi. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yazarlar kuşağının öncüleri Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri gibi romancılar Cumhuriyet döneminin eşiğinde yayınladıkları yapıtlarıyla Osmanlı'nın yıkılış Türkiye'nin kuruluş dönemine tanıklık ettiler; Anadolu gerçeğini yansıttılar. Mehmet Âkif Ersoy, büyük oylumlu, öyküsel şiirini derleyen Safahat dizisinde aruz veznini halkın konuşma diline başarılı bir şekilde uyguladı. Yahya Kemal Beyatlı'nın vatan sevgisi ve tarih duygusuyla beslenen şiiri[38] bir yandan lirik öte yandan destansı öğeler taşıyordu. Hece vezninin temsilcilerinden Faruk Nafiz Çamlıbel'in şiirini yer yer Anadolu gerçekleri besledi. Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet döneminde toplum sorunlarına öncelik veren, gerçekçi yöntemi uygulayan edebiyata temel oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Türk Edebiyatı


Roman ve Öykü
Cumhuriyet dönemi edebiyatı Türkiye'nin gerçeklerine gittikçe genişleyen ölçüde eğildi. Yurdun bütün bölgelerinde kentlerdeki, köylerdeki yaşamı ve insan ilişkilerini, yurtdışına göçen işçileri ele aldı. Her sınıftan, her yaşam biçiminden gelen kahramanları canlandırdı. Onları kuşatan toplumsal bozuklukların giderilmesi için öneriler getirildi. Dil devrimi, edebiyatı yakından etkiledi. Türetilen ya da canlandırılan sözcükler yanında bölge ağızlarından sözcükler ve anlatım biçimleri de edebiyata girdi. Halk söyleyişleri, anlatımı kadar dünya edebiyatlarından türlü eğilimlerden, deneylerden izlenimler görüldü. Cumhuriyet'in kuruluşunu ele alan yapıtlar oluşturuldu. Yakup Kadri yakın tarihte oluşan, kendi tanık olduğu olaylara dayanarak toplumdaki değişmeleri, siyasal yaşamdaki çalkantıları, çatışmaları ele alan romanlar yazdı. En etkili romanı ise köylü ve aydın çelişkisini anlatan Yaban (1932) oldu. Cumhuriyet'in ilk on yılında Kurtuluş Savaşı'na katılan halk ve aydınlar, yeni döneme ayak uydurmaya çalışan çıkarcılar ve işbirlikçiler , batı uygarlığı karşısında geleneksel ahlakın ve yerleşik değerlerin tartışılması ,toplumdaki değişmelerin, batılılaşmayı yanlış anlamanın yıkıcı etkileri gibi toplumsal konulara bireysel sorunlar, ruhçözüm deneyleri eklendi. Şevket Esendal'ın Ayaşlı ve Kiracıları (1934) romanı başkent Ankara'nın, Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yaşamını canlandırıyordu. Deniz tutkunu olan Sait Faik, kendi yaşadığı Burgaz Adası'nın Rum balıkçılarını, kentin küçük insanlarını geniş bir insan sevgisiyle canlandırdı. Öte yandan üretim biçimine, üretim biçiminde değişmenin yaşamı nasıl etkilediğine dikkati çeken ilk yapıt Sadri Ertem'in Çıkrıklar Durunca (1931) adlı köy romanıdır. Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf romanıyla 20 yıl kadar sonra gelişecek köy romancılığına öncülük etti. Köylüleri, düşkün kadınları, toplumsal sınıflar arasındaki çelişkileri ele alan öyküler kaleme aldı.

İnce Memed romanında 1930 yıllarında Toroslar'da yaşayan, suça itilmiş bir eşkiyanın yaşamını konu edinen Yaşar Kemal bu yöreyi ve Çukurova'yı tarihsel kökleri, doğası, güncel sorunlarıyla yansıtırken anlatımdaki coşku, betimlemelerindeki renklilikle dikkat çekti. Orhan Kemal, İstanbul'un yoksul kesimlerinde yaşayanları, köyden kente nüfus göçünü, ezilen çocukların, genç kızların serüvenini konu edindi. Kemal Tahir'in köyü konu edinen romanları ve köydeki gelişmelerin geniş bir panoramasını verdi. Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Fakir Baykurt gibi yazarlar roman ve öyküleriyle köy ve kasaba yaşamına tanıklık ettiler. Aynı çevreyi konu edinen Bekir Yıldız, yurtdışında çalışan göçmen işçilerin yaşamını konu edinen yazarlardan oldu. Gerçeklere ironi ile bakan öykücüler bulunduğu gibi (örn; Haldun Taner) toplumsal bozuklukları gülmece öyküleri ve romanlarıyla çok geniş bir okur toplulukları önünde tartışan yazarlar (Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz) görüldü. Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyet dönemini, toplumcu ve gerçekçi yazarlara karşıt biçimde yorumlayan yazarlar ( Tarık Buğra) da oldu.
2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Türk yazar Orhan Pamuk.

Ruhsal çözümlemelere yönelen, biliçaltını sergileyen yazarlar (Yusuf Atılgan, Bilge Karasu, Adnan Özyalçıner, Oğuz Atay, Tezer Özlü vs.) soyutlamalardan, kara mizahtan yararlandılar; geriye dönüşümlerle, çağrışımlarla beslenen, dilin olanaklarını araştıran denemelere giriştiler. Kadın romancılar ve öykücüler çevreyi, olayları, kişileri konu edinirken, ayrıntılara daha çok indiler. Bu yazarlar (Nezihe Meriç, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Füruzan, Sevgi Soysal, Tomris Uyar) bireyin toplumla ilişkisi, toplumsal yapıda ve kültürdeki değişimler, cinsellik gibi konulara yönelirken yerleşik yargılara karşı çıktılar. Hızlı kentleşme, sanayileşme olguları köy edebiyatının ortadan silinmesine yol açarken, kentteki kaynaşmalar, kenar mahalle insanlarının, yoksulların, işçilerin yaşamından çok aydınların, sanatçıların, siyasal eylemlere katılanların toplumsal ve ruhsal dünyalarını, onların tanıklığıyla bireyi ve toplumu konu edinen bir edebiyat gelişti: Erhan Bener, Demir Özlü, Selim İleri, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Nedim Gürsel vs. gibi yazarların roman ve öyküleri.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P

Şiir
Şiirde, Milli Edebiyat akımından hece veznini devralan kuşak (Kemalettin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı vs) küçük duyarlılıkları, doğa ve yurt güzelliklerini konu edindi.Biçim yetkinliğine, arı şiire yönelen çalışmalar folklordan (Ahmet Kutsi Tecer) tarihin yanı sıra psikolojiden (Ahmet Hamdi Tanpınar) beslendi. Simgelere (Ahmet Muhip Dıranas) ya da günlük yaşamdan sahnelere, yaygın izlenimlere, duyarlığa (Cahit Sıtkı Tarancı) yaslandı. Hece veznini kullanmada ulaşılan ustalığa yeni kalıplar, duraksız uygulamalar (A. M. Dıranas, C. S. Tarancı) eklendi. İnsanın iç dünyasına yönelik araştırmalar, gizemci düşünceler dile getirildi (Necip Fazıl Kısakürek). Nâzım Hikmet Ran'ın vezni, geleneksel kalıpları kıran şiiri, biçimsel özellikleri kadar Marxçı görüşe bağlı içeriğiyle de yenilik oluşturdu. Bu yenilikçi şiir zamanla halk şiirinden, divan şiirinden hatta çağdaşı Garip şiirinden etkiler aldı, öykünün olanaklarından yararlanıldı, yerel ve evrensel değerlerle beslendi. Garip hareketinin temsilcileri (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet, Oktay Rıfat) şiirde süregelen aşırı duyarlığa, şairaneliğe karşı çıktılar, vezinsiz şiiri yaygınlaştırdılar. Garipçiler karşısında Nâzım Hikmet'in şiir anlayışından etkilenen toplumcu şiir anlayışı ortaya çıktı. Bu şiir geleneğinin temsilcileri Rıfat Ilgaz, A. Kadir, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin 'dir. Toplumsal konuları, imgeye ve duyarlığa daha geniş yer vererek işleyen eğilimin temsilcisi Attilâ İlhan oldu. Doğayı, aşkı, yaşamı, sevgiyi, barışı, özgürlüğü vs. konuları işleyen açık aydınlık şiirin (Bedri Rahmi Eyüboğlu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Necati Cumalı) karşısında insanın evrendeki yerini konu edinirken soyutlamalardan, bilinçaltı araştırmalardan yararlanan çalışmalar yer aldı. Asaf Halet Çelebi'nin şiirine eski uygarlıkların, tasavvufun, folklorun katkısı görüldü. Dönemin en üretken şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca, insanın Tanrı, evren, tarih, zaman karşısındaki yerini yer yer karanlık imgelerle okura sezdirmeye çalıştı. Garip şiirinin açık anlatımına karşın fikirleri dolaşık bir ifadeyle ve sembollerle gizleyerek anlatan İkinci Yeni[50] adı verilen şiirin temsilcileri; Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan, çağdaş dünyanın karmaşası içinde bunalan insanın tedirginliğini, yer yer kapanık bir şiir diliyle anlattılar. Sezai Karakoç ise mistisizm yönüyle II. Yeniler içerisinde farklı bir çizgiye sahip oldu. Toplumsal eylemlere (Kemal Özer, Ataol Behramoğlu) kentin yaşamında çizgi dışı kalmış kitlelerin temsilcilerine (Refik Durbaş), kültürel kaynaklara ve tarihe (Hilmi Yavuz) yönelen ürünler kendini gösterdi. İroni (Salah Birsel), toplumsal (Metin Eloğlu), siyasal (Can Yücel), yergi, duyarlığa karşı şiir kaynaklarından birini oluşturdu.

Tiyatro
İlk oyun yazarlarının konuları arasında inkılâpları tanıtmak, Cumhuriyet döneminin getirdikleriyle Osmanlı'nın yozlaşmış yanlarını karşılaştırmak ve Atatürk'ün tarih tezini işlemek bulunmaktadır. 1960'lı yıllar tiyatronun altın çağı olarak kabul edilir. 1970-1995 yılları arasında tiyatro yazarlığı müstakil bir meslek hâline gelen Çağdaş Türk tiyatrosunun temelini atan ve geliştiren Muhsin Ertuğrul'un yanında 1955'ten sonra tiyatroya ağırlık veren Necati Cumalı. da yer almıştır. Musahipzâde Celal, Turgut Özakman ve Aziz Nesin gibi yazarlar geleneksel tiyatronun güldürmeye yönelik yer yer kabalaşan, açık saçık ifadeleri ve gevşek dokusuyla yabancılaşma tekniğini özellikle sosyal ve siyasi eleştiri alanında kullanmışlardır. Geleneksel Türk Tiyatrosu'ndan, ele aldıkları konuyu zenginleştirmek amacıyla yararlananlarsa; Ahmet Kutsi Tecer, Haldun Taner, Sabahattin Kudret Aksal ve Turan Oflazoğlu'dur. Bu dönemde sahnelenme amacıyla eskimiş eserleri yeniden işleme hareketleri de görülmüştür. Köy sorunlarını dile getiren tiyatro yazarları arasında; Cahit Atay, Murathan Mungan ve Hidayet Sayın da vardır. Selahattin Batu, konusunu Yunan Mitolojisi'nden alır. İnsanın yanlızlığını ve gücünü sorgulayan felsefi oyunlar yazanların başında Ahmet Muhip Dıranas, Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday ve Güngör Dilmen gelmektedir.

Araştırma, Derleme
Türk edebiyatını uzun tarihi ve geniş coğrafyası içinde bir bütün olarak ele alan, dönemlerini belirleyen, eski yapıtları gün ışığına çıkaran yazar Fuad Köprülü'dür. F. Köprülü, siyasal ve toplumsal kurumlardaki değişmelerin edebiyattaki etkilerini gösterdi. Onun çizdiği çevreye bağlı kalarak geçmişteki Türk edebiyatını inceleyen araştırmacılar yetişti; İbrahim Necmi Dilmen, İsmail Habip Sevük, Agâh Sırrı Levent, Mustafa Nihat Özön, Nihat Sami Banarlı, Kenan Akyüz, Abdülbaki Gölpınarlı, Fahir İz bu alanda çalışmalar gerçekleştirenlerden bazılarıdır. Değerlendirmelerinde düşünce hareketlerini, yazarların psikolojisini, anlatım özelliklerini göz önünde tutanlar (Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan) olmuştur.

Türk edebiyatında roman
Roman, Türk edebiyatına Fransızca’dan yapılan çevirilerle girdi. Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan yaptığı Terceme-i Telemak’tır. Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiller’i (Les Miserables) çevirdi. 1860 - 1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere birçok Batılı yazarın eseri Türkçe’ye çevrildi. İlk Türk romanı Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir. Sami’den sonra Ahmed Mithat romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti.
150px-Edib_Halide.jpg

Halide Edip Adıvar
Bu ilk dönem yazarları daha çok Fransız Romantizm akımını örnek almışlardır. Taner Timur'a göre bunun öncelikli nedenlerinden biri bu dönemde Fransız romanında etkili olan Doğalcılık akımı ve bu akım doğrultusunda yazılan romanların toplumun en yoz ve kötü halini yansıtma eğiliminde olmalarıdır. Osmanlılar bu romanlarda anlatılan hikâyeleri bu nedenle beğenmemiş ve kendilerine uygun görmemişlerdir. Émile Zola gibi yazarların kötümser determinizmi yerine, dönemin değişen Osmanlı toplumuna daha çok hitap eden konuları tercih etmişlerdir. Bu durum, Taner Timur'un Ahmet Mithat Efendi'den yaptığı alıntıda şöyle geçmektedir:
“ Bu zamanın tabii romancılarına bakılacak olursa dünyada ve bahusus dünyanın Fransa denilen kısmında ve hele Fransa'nın Paris denilen yerinde fezaili beşeriyeden (insani erdemlerden) hiçbir eser kalmamış olmak lazım gelir. ”

Bu nedenle dönemin romanlarında daha çok romantik aşklar ve yanlış batılılaşma ana tema olarak ön plana çıkmaktadır. Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır. Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi. Halit Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir. 1910’dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir. Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Peyami Safa ve Tarık Buğra gibi romancılar bu sahada birçok eserler verdiler. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir.

Türk edebiyatında öykü
140px-Story_of_Mejnun_-_in_wilderness.jpg

Leyla 'ya kavuşmaya çalışan Mecnun çölde​
Türk edebiyatında, bir olay anlatan sözlü ya da yazılı anlatılara hep hikâye adı verilmiş, manzum olanlara destan da denmiştir. Divan edebiyatında mesnevi türü (Leyla ile Mecnun, Husrev ve Şirin, Yusuf ve Züleyha vb.) bunun en ünlü örneğidir. Halk edebiyatında hikâyeci-âşıklar tarafından kahvelerde, köy odalarında, düğün vb. toplantılarında söylenen hikâyeler,halk hikâyesi diye anılır. XV. yüzyılda yazıya geçirildiği sanılan ve destansı bir nitelik gösteren Kitab-ı Dede Korkut 'taki hikâyeler bunun ilk örnekleri sayılabilir. Anadolu'da XVI. yüzyıldan bu yana,sözlü halk geleneğinde sürüp gelen halk hikâyelerinde olaylar nesir ile anlatılır, duygusal, coşkulu, haller nazımla ve saz eşliğinde söylenir. Halk hikâyeleri, konuları bakımından, aşk hikâyeleri ve kahramanlık hikâyeleri olmak üzere ikiye ayrılır.

Türk edebiyatında çağdaş hikâye Batı'dakinin tersi olarak, halk hikâye ve masallarının gelişmesiyle oluşmamış; XIX. yüzyılın ikinci yarısında doğrudan doğruya batı edebiyatının hikâye yolundaki verimleri örnek tutularak yazılmaya başlanmıştır. Batı uygarlığı çevresindeki Türk edebiyatında,hikâye karşılığı olarak küçük hikâye terimi kullanılmıştır. Edebiyatımızda Batı'daki anlamıyla ilk hikâye Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılmıştır. Hikâyelerinin [56] kimi çeviri kimi yerlidir. Bu yolda ikinci yazar Emin Nihat'tır; Müsameretname adlı kitabında 7 hikâye toplanmıştır. Aynı dönemde kurgu ve anlatım bakımından başarılı sayılabilecek ilk örnek Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler adlı hikâyesidir. Bu dönemin başka bir yazarı ise Nabizâde Nâzım'dır.

Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi.

Meşrutiyet'in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı. Türkçe'de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. F. Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir. Cumhuriyet dönemi 1930'lar sonrasını kapsar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar Tarık Buğra öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir. Bunlar arasında Muzaffer Buyrukçu ve Osman Çeviksoy üslupçuluklarıyla ön plana çıkarken, İslam Gemici , Necati Tosuner (Çıkmazda, Neden Kitap) gibi isimler de çalışmalarına aralıksız olarak devam etmektedirler.

Türk edebiyatında şiir

Fuzûlî

Türk şiirinin halk ağzından derlenmiş en eski ürünlerinden bazıları Divân-ı Lügati't-Türk 'tedir. Çuçu adlı bir Türk şairinin adının da anıldığı bu kaynaktaki şiirler aşk, doğa, kahramanlık, ahlaksal öğütler gibi dünya şiirinin en eski ve yaygın konularını kapsar. Burada verilen örnekler hece vezniyle söylenmiş, uyaklı dörtlüklerden oluşur. VIII.-XIII. yüzyıllardan kalma manici ve budhacı Uygurlar'a ait şiirler koşuğ,küğ gibi adlar taşır. Bazılarının adları (Aprınçur Tigin, Sıngku, Seli Tutung)da bilinen bu dönem şairlerinin ürünlerinde hece vezni ve uyak gibi öğelerin yanında dize başındaki uyaklardan, dize yenilemelerinden, aliterasyondan da geniş biçimde yararlanılmıştır. Şölen, sığır, yuğ gibi dinsel törenlerde kopuz eşiliğinde söylenen eski Türk şiiri İslam dininin benimsenmesinden sonra Türk halk şairlerin ürünlerinin prototipidir. İslam, İran şiiri aracılığıyla alınan biçimler yanında yerli biçimler de (tuyuğ, şarkı) görülür. Şiirin kapalı olmaması, kolay anlaşılması daima istenmiştir.
“ Şiirde sözün ruşen ola, açık ola ve sakın ki gamız söylemeyesin, yani örtülü söylemeyesin. [59] ”

Büyük ölçüde anlatı ustalığına dayanan eski şiirin bilgi kaynağından da beslenmesi ileri sürülmüştür. Bu yoldaki görüşler karşın divan şiiri ve XVIII. yüzyıldan itibaren ondan derin biçimde etkilenen halk şiiri, gerçek yaşamdan ve toplumdan alabildiğine uzaklaştı.
“ İlimsiz şiir esası (temel) yok duvar gibi olur ve esassız duvar gayette biitibar olur.---- Fuzûlî ”

Milli edebiyat akımı ve konuşma diline, günlük yaşama, sokaktaki adamın serüvenine yönelen Garip şiiri ve daha sonraki hareketlerde şiirde vezin, uyak, söz ve anlatım sanatı gibi doğallığa aykırı anlatım öğelerini adım adım geride bıraktı.

Türk edebiyatında masal
Masal kelimesinin eski Türk dili anlatımlarında ve eski metinlerde "masal" , "mesele", "misal", "hikâye", "destan", "kıssa" karşılığında kullanıldığı görülmektedir. Zamanla bu kelimeye menşe olacak "mesel" kelimesi ise 19. yüzyılın başlarından itibaren yazılı ve sözlü kaynaklarda rastlanmaktadır. Bu kelime "örnek verme" ve "benzer" anlamlarında kullanılmaktadır. Bazı Türk yerleşim bölgelerinde "atasözü" karşılığında da kullanılan kelime Azeri sahasında "nağıl", Anadolu'nun bazı bölgelerinde "metel" şeklinde söylenilmektedir. Edebiyatımızda masalı gerçek anlamda ilk defa Namık Kemal'in "Mukaddeme-i Celal" 'inde kullanıldığı görülmektedir. Yazar, masalı tamamen hayali olaylardan meydana gelen bir anlatım türü olarak görmektedir. Namık Kemal ayrıca masalların ahlaki, eğitici ve terbiye edici özellikleri olduğunu belirtmektedir.

Ziya Gökalp, "Türkçülüğün Esasları" (1923) adlı eserinde masalı; halk edebiyatı ürünleri içerisinde göstererek, masalların halk hayatındaki önemine yer vermiştir.

Türk masalları üzerinde araştırma yapan Pertev Naili Boratav "100 Soruda Türk Halk Edebiyatı" adlı eserinde masalı nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlarından ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayal ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatı şeklinde tanımlamaktadır.

Recaizade Mahmut Ekrem, "Çok Bilen Çok Yanılır" adlı eserini bit masalı genişleterek yazdığını söyler.

Türk masallarının kahramanları genel olarak insanlar, hayvanlar ve doğaüstü varlıklardır. Cadı karıları, devler, vezir vs. kötü kahramanlar iken padişah, kral, hükümdar, hızır, derviş vs. iyi kahramanlardır. Tilki, aslan, Anka kuşu, papağan gibi hayvan kahramanların olduğu masalların yanı sıra derviş, hızır, peri, cin gibi doğaüstü varlıkların yer aldığı masallar da bulunmaktadır.

Türk masallarında en önemli tiplerden biri Keloğlan'dır. Keloğlan tipi Türk zeka gücünün en iyi temsilcisidir.

Türk masal kaynakları
Türk masal kaynakları yazılı kaynaklar (kitaplar) ve sözlü yaşayan kaynaklardır. Türk yazılı masal kaynaklarının doğuş ve çıkış yerleri şöyle sınıflandırılmaktadır:

Uygur Kaynağından Gelenler :
Altun Yaruk, Üç Prensle Bir Parsın Hikayesi, Prens Kayanamkara ve Papamkara Hikayesi, Kuanş im Pusar (Ses İşiten İlah).
Hint Kaynağından Gelenler: Kelile ve Dimne, Tutiname ve Bahar-ı Daniş.
Arap ve Fars Kaynağından Gelenler: Simbadname, Mantıku't Tayr, Binbir Gece Masalları, Binbir Gündüz Masalları.
Batı Kaynağından Gelenler: La Fontaine Masalları, Ezop Masalları ve Grim Kardeşler.
Türk Kaynağından Gelenler : Dastan-ı Ahmet Harami, Mecmua'ül Metaif, İbn-i Sina Hikayeleri, Billur Köşk Masalları.


Türk edebiyatında mizah
Türk edebiyatında gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır. Divan edebiyatında da sık rastlanmamakla birlikte mizah yer almıştır. Tanzimat döneminde Türk mizahının çehresi geniş ölçüde değişti. Teodor Kasap ve Direktör Ali Bey’in Fransız edebiyatının etkisiyle yazdıkları tiyatro eserleri önem kazandı. Şinasi’nin Şair Evlenmesi, Ziya Paşa’nın Zafername Şerhi, Namık Kemal’in imzasız fıkra ve yergileri bu tiyatro eserlerini izledi. II. Meşrutiyet’le birlikte Türk mizah edebiyatı büyük gelişme gösterdi. Baha Tevfik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon gibi birçok yazar mizah yazılarıyla ünlendi.

Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı. Bu dönem yazarları geçmişi eleştiren, yeni dönemi savunan bir tutum benimsedi. Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakamından büyük zenginlik kazandı. Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Bedii Faik, Haldun Taner, Muzaffer İzgü, Çetin Altan gibi yazarlar bu dönemin önemli isimleridir. 1940'larda Nesin ve Ilgaz'ın Markopaşa dergisindeki çalışmaları halk tarafından benimsenmiş ve derginin tirajını yükseltmiştir.

1990'larda özellikle Leman, Hıbır gibi karikatür dergilerinde güncel ve hiciv ağırlıklı mizah içeren köşe yazıları ön plana çıktı. Bu yazarlardan bazıları daha sonra yazılarını toplama eserlerde yayınlama imkânı buldular. Bunlara örnek olarak Atilla Atalay ve Metin Üstündağ verilebilir. Zaten Türkiye'de oldukça kuvvetli bir karikatür mizah geleneği bulunmaktadır. Akbaba ve Markopaşa'dan Gırgır, Hıbır ve Leman'a; bunlardan 2000'li yılların L-Manyak Penguen Uykusuz dergilerine, özellikle taşlama içerikli, mizahi karikatür ve köşe yazıları yaygın bir türdür. Bunlara ek olarak günümüzde Ferhan Şensoy gerek oyunları, gerekse düz yazıları ile kendine özgü mizah anlayışını göstermektedir.

Türk Cumhuriyetleri ve Türk Toplulukları Türk Edebiyatları

Türkiye dışındaki Türk Cumhuriyetleri ve Türk toplulukları, Türk edebiyatları aynı kültürden beslenmiş olmaları yönüyle, ortak edebi bir geçmişe sahiptir. İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ve yazılı eserleri zaten sınırlı bir coğrafyada yaşayan Türklerin ilk ortak edebi ürünleri sayılmaktadır. Bu bakımdan Türk destanları ve İslamiyet'ten sonra yaygınlaşan halk hikâyeleri, bütün Türk dünyasında da aynı şekilde yaygın olarak bilinmektedir. İslamiyeten etkisiyle gelişen Türk edebiyatında da durum bundan farklı değildir. Kırgız Türklerinin "Umanas Destanı", Özbek Türk edebiyatının ilklerinden Ali Şir Nevai, Babür Şah, Ahmet Yesevi, Uygur Türklerinin aynı zamanda ilk edebi eseri olan Divân-ı Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig, Atabetül Hakayık gibi Türk edebiyatının klasikleri, bu "ortak edebi" geçmişin örnekleridir. Nizami, Nergisi, Bağdatlı Ruhi, Kadı Burhanettin, Seyyid Nesimi, Ahdi, Fuzûlî gibi şair ve yazarların "klasik" bir nitelik taşıyan söz konusu eserleri bütün Türk dünyasında tanınmış ve okunmuştur.

19. yüzyılda bağımsızlıklarını kaybeden Türk boyları, Anadolu coğrafyasında gelişen edebi anlayışla, şekil ve muhteva bakımından farklılık arz eden bir edebi faaliyet göstermişlerdir. Türkiye dışında kalan Türkler bütün olumsuz şartlara rağmen edebi eserler vermeye devam etmişlerdir. Bu edebi eserlerde ana tema her zaman "hürriyet" fikri olmuştur. Zaman zaman milli kaynaklara yönelen sanatçılar, halkın sıkıntılarını edebi eserler vasıtasıyla dile getirmişlerdir. Bu eserlerde en önemli özellik yazar ve şairlerin sembolik bir anlatımı tercih etmeleridir. Bu tavır, sanatçının içinde bulunduğu topluma yönelik bazısiyasi baskılardan kaynaklanmaktadır.

20. yüzyılın sonlarına doğru milli uyanışa sahne olan Türk dünyasında edebi gelişmeler de bu paralelde gerçekleşmiştir. Şair ve yazarlar öz kültürüne yönelmiş ve yarım yüzyıl yasaklanmış pek çok milli düşünceyi eserlerinde işlemeye başlamışlardır.

Türk Cumhuriyetleri Türk edebiyatı

Azerbaycan Edebiyatı

Azerbaycan Türk edebiyatı, Azerbaycan, İran, Irak sahalarında yaygın olarak kullanılan Azeri şivesiyle meydana getirilen eserlerden oluşmaktadır. Halk edebiyatı ve İran edebiyatı etkisinde gelişen Azeri edebiyatı ile Anadolu'da gelişen Türk edebiyatı arasında pek çok ortak nokta bulunmaktadır. Kerem ile Aslı, Köroğlu, Nasreddin Hoca, Aşık Garip gibi edebi ürünler her iki sahada da yaygındır. Anadolu sahasında da tanınan Kadı Burhanettin, Nesimi, Fuzuli gibi şairler, Azeri edebiyatının önde gelen isimlerindendir.

Kazakistan Türk edebiyatı
Kazakistan Cumhuriyeti bünyesinde yaşayan Türkler ile Doğu Kazakistan'daki Kazak Türklerinin oluşturduğu bu edebiyata "Kazak Türkleri Edebiyatı" denir. Anadolu sahasında bilinen Tahir ile Zühre, Yusuf ile Zeliha, Leyla ile Mecnun gibi halk hikâyeleri Kazak Türkleri arasında da yaygındır.

Kıbrıs Türk edebiyatı
Kıbrıs, 1571 yılında Türkler tarafından fethedilmiştir. Yaklaşık beşyüz yıl; dil, tarih, folklor ve edebi alanda çeşitli eserler veren Kıbrıs Türkleri, XX. yüzyıla kadar klasik edebiyatımızın etkisinde kalmıştır. Aşık Remzi, Mehmet Derviş Efendi, Sükuti gibi klasik edebiyatı şairleri aynı zamanda klasik edebiyat şairleri aynı zamanda klasik edebiyatın ilk temsilcileri sayılır. Bir müddet adada ikamet eden Ziya Paşa ve Namık Kemal de bazı eserlerini burada vermiştir.

Kırgızistan Türk edebiyatı
Ala dağlar(Tanrı dağları) vadisi ve Ala dağlar bölgesinde yerleşmiş olan Kırgız Türkleri, zengin bir sözlü edebiyata sahiptirler. Kırgızların en önemli destanları Manas Destanı'dır. Manas Destanı'nın bilinen kısmı 1 milyon beyit kadardır.
Ceti tördün başında,
Cetkilen tuuğan Böyön Kan,
Böyön kandın balası,
Kayrattuu tuuğan Kara Kan
Kara kandın balası,
Kayrattuu tuuğan Cakıp Kan,
Çuŋkar uya üstündö
Almatının oosında
Cerdep catkan Cakıp Kan
Keçe Aydar kandın kısı Çıyrıçını
Alğan eken Cakıp kan
Çağdaş Kırgız Türk edebiyatının en önemli romancısı Cengiz Aytmatov'dur. Özellikle lirik aşk hikâyeleri ve halk kültürlerinden ilham alarak yazdığı milli eserleriyle tanınan Cengiz Aytmatov'un eserleri pek çok dile de çevrilmiştir.

Özbekistan Türk Edebiyatı
Özbekistan Türk edebiyatı, Türk şivelerinden biri olan Çağatay şivesiyle meydana getirilmiş edebiyatın devamıdır. Bütün Türk dünyasında tanınan; Ali Şir Nevai, Babür Şah, Şeybani gibi şair ve yazarlar, Çağatay Türkçesiyle eserler yazmışlardır.

Türkmenistan Türk Edebiyatı
Bugünkü Türkmenistan Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan Türklerin meydana getirdiği Türkmenistan Türk edebiyatı, zengin sözlü bir edebiyata sahiptir. Türk dünyasında da yaygın olarak bilinen "Dede Korkut kitabı, Köroğlu, Aşık Garip Hikayesi, Tahir ile Zühre" gibi halk hikâyeleri bu sözlü edebiyatın temelini oluşturur.

Türk Toplulukları Türk edebiyatı
İdil-Ural çevresi edebiyatı: Tatar edebiyatı, Başkurt edebiyatı, Çuvaş edebiyatı,
Karadeniz, Kafkas ve Hazar ötesi edebiyatı: Gagavuz Türkleri edebiyatı, Kazan Türkleri edebiyatı, Kırım Türkleri edebiyatı, Karaim Türkleri edebiyatı, Karaçay-Balkar Türleri edebiyatı, Kumuk Türkleri edebiyatı, Nagay Türkleri edebiyatı, Karakalpak Türkleri edebiyatı,
Sibirya Türkleri edebiyatı: Yakut Türkleri edebiyatı, Hakas Türkleri edebiyatı, Tuva Türkleri edebiyatı, Altay Türkleri edebiyatı,
Balkan Türkleri edebiyatı: Batı Trakya Türkleri edebiyatı, Romanya Türkleri edebiyatı, Kosova Türkleri edebiyatı, Makedonya Türkleri edebiyatı ve Bulgaristan Türkleri edebiyatı,
Irak Türkleri edebiyatı,
Doğu Türkistan - Uygur Türkleri Uygur edebiyatı gibi toplulukların edebiyatlarından oluşmaktadır

Türk edebiyatı ile Türk toplulukları arasındaki yarım yüzyıllık siyasi bir kopmanın dışında hiçbir ayrılık gözlenmemektedir. Duygu, düşünce ve zevk bakımından ortak bir özellik taşıyan Türk edebiyatlarındaki konu farklılıkları her bölgede yaşayan "tarihi, siyasi ve sosyal olayların" ayrı ayrı biçimlerde gelişmesinden kaynaklanmaktadır.

Türk topluluklarındaki eserlerde ekseriyetle esaret teması ve hürriyet fikri ana temayı oluşturmaktadır. Bütün Türk toplumlarında; milli kaynaklara yönelme ve öze dönüşle ilgili konularda da ortak noktalar bulunduğu gayet açık bir şekilde görülmektedir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P


Britanya edebiyatı


Britanya edebiyatı, Birleşik Krallık, Man adası ve Kanal Adaları'nın edebiyatıdır. Bu edebiyat başlıca İngilizce yazılmış olmakla beraber Galce, İskoçça, İrlandaca ve diğer dillerin de edebiyatlarını da kapsar.

Eski Kelt edebiyatı
Keltik dili edebiyatı Avrupa'nın en eski halk dili edebiyatıdır. Bu dil grubuna ait olan Galcen'n edebiyat geleneği 6. yüzyıldan beri sürmektedir. En eski örnekleri günümüz Galler Bölgesinde değil, kuzey İngiltere ve güney İskoçya'da bulunmuştur. Keltik grubunun bir diğer dili olan İrlandaca şiirler 6. yüzyıldan günümüze kesintisiz devam etmiş bir gelenektir.

Eski İngiliz edebiyatı
Anglo-Saxonlar, Almanya'da yaşarken kendilerine özgü bir edebiyatları vardı ve İngiltere'ye bu edebiyatı getirmişler. İşte ilk İngiliz edebiyatını Anglo-Saksonların Almanya'dan getirdiği edebiyatları oluşturmaktadır. Anglo-Saksonlar pagan (putperest) insanlardı. Eski İngilizce'nin en ünlü eseri Beowulf adlı epik şiirdir. Metnin tam tarihi tartışmalıdır ama çoğu tahmin yaklaşık 1000 yılı civarındadır.

Orta çağda İngiltere edebiyatı
7.1. Rönesans Dönemi İngiliz Edebiyatı İngilizcenin yazı diline dönüşmesinde büyük katkıları olan ve Canterbury Hikâyeleri adlı eseri bulunan Chaucer (1340-1400) İngiliz edebiyatında Rönesans’a zemin hazırlayan yazarlardan birisidir."Elizabeth Dönemi "adı verilen XVI. yüzyılda tiyatro ve şiir türlerinde önemli eserler ortaya konmuştur. Rönesans dönemi İngiliz edebiyatının en önemli tiyatro yazarı Shakespeare(1564-1616)'dir. Shakespeare dram ve komedya türlerinde hem nazım, hem düzyazı, hem de her iki-sini birlikte kullanarak başarılı oyunlar yazmıştır. Oyunlarının tamamı beşer perdeden oluşur. Kin, aşk, dostluk, yükselme, öç alma gibi hemen hemen tüm insanî boyutları derinlemesine irdelemiştir. Başlıca dramları arasında Romeo ve Juliet, Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear; en önemli komedyaları arasında da Venedik Taciri,Yanlışlıklar Komedyası sayılabilir.Marlowe (1564-1593) ve Ben Jonson (1573-1637) da dönemin önemli tiyatro yazarları arasında yer alırlar.İlk büyük İngiliz şairi olan Edmund Spenser (1552-1599) ise pastoral türde yazdığı şiirlerini Çoban Takvimi, alegorik bir destanını da Peri Kraliçesi adlı eserlerinde topladı. Tasvir ve ruh çözümlemelerinde başarılı olan ve üslûba önem veren dönemin son büyük şairi John Milton (1608-1674)'un en önemli eseri Kaybolmuş Cennet adlı konusunu Tevrat'tan aldığı dinî destanıdır.Montaigne gibi deneme türünde başarılı ürünler veren Bacon (1561-1626)'un en önemli eseri ise Denemeler'dir.

7.2. Klâsik Dönem İngiliz Edebiyatı Klâsisizm akımı İngiltere'de çok kısa sürmüştür. Bu akımın İngiliz edebiyatında iki önemli temsilcisi vardır: Şiir ve oyunlarıyla Drydon (1631-1700) ve şiirleriyle Pope (1688-1744).

7.3. Romantik Dönem İngiliz Edebiyatı İngiltere'nin kuzeybatısında yer alan göller bölgesinde bir süre yaşamış olan ve bundan dolayı kendilerine "Gölcüler" denilen Wordsworth (1770-1850), Coleridge (1772-1834) gibi sanatçılar, ayrıca Lord Byron (1788-1824), Shelley (1792-1822)ve Keats (1795-1821) gibi şairler bu akımın başlıca temsilcileri arasında yer alırlar.

7.4. 20. Yüzyıl İngiliz Edebiyatı 20. yüzyılda İngiliz edebiyatı en çok roman türünde başarılı ürünler vermiştir. J. Conrad (1857-1941) macera ve deniz romanları yazmıştır. İrlandalı romancı James Joyce (1882-1941) ise klâsik roman kurallarını bir tarafa bırakarak, modern roman tarzının örneklerini vermiştir. Kronolojik zaman akışını değil, insanın bilinçaltının belirlediği zaman sistemini esas almıştır. İnsanın iç dünyasını kendi mantıkî gerçekliği içinde olduğu gibi sunmaya çalışır. Bir olaydan başka bir olaya, bir zamandan başka bir zamana atlar, kalemini çağrışımların emrine verir, bazen dilin gramatikal sistemini bozar, başka dillerden alıntılar yapar, kahramanların iç konuşmalarına geniş yer verir. Onun romanları alışılmış klâsik roman kurgusuna uymaz.Dublinler (1914) adlı eserinde on beş hikâye yer almaktadır. Üçü çocukluk, dördü genlik, dördü orta yaşlılık, dördü de sosyal hayatla ilgilidir. Kitap, bütün bir roman olarak da okunabilir. Diğer önemli eseri ise Ulysses (1922) adlı romanıdır. O bu romanında Dublin özelinde çağdaş dünyanın bir destanını verirken, asıl olarak modern bireyin zihinsel hayatını tüm yoğunluğu ve düşünce karmaşıklığı ile sunmak-tadır. Eserleri genellikle Dublin kenti etrafında yoğunlaşır. V. Woolf (1882-1941) önemli bir İngiliz kadın roman yazarıdır. O da James Joyce gibi bilinç akımı tekniğine başvurmuştur. "Acı" ve "yalnızlık", "kadın sorunları" temalarına ağırlık vermiştir. Romanlarında insan zihninin herhangi bir günde algıladığı şeyleri aktarmaya çalışır. Eserlerinin başlıcaları Jacob'ın Odası (1922), Perde Arkası(1941), Mrs. Dalloway, Orlando, Dalgalar, Yıllar'dır
 

Suskun

V.I.P
V.I.P


Fransız edebiyatı

Fransızca kullanılarak ortaya çıkan edebiyat ürünlerini kapsar. Dünyanın en zengin ve en etkileyici edebiyatlarından biridir. Fransız yazarlar başta epik şiir, lirik şiir, drama ve kurgu olmak üzere edebi yazınların tümüne katkıda bulunmuşlardır.

Fransız edebiyatı birçok ülkedeki yazarların çalışmalarını derinden etkilemiştir. 1600´larda, Klasizm denen Fransız kültürel hareketi tüm Avrupa edebiyatından önemli etki bırakmıştır. 1700´lerin Fransız yazarları Avrupa edebiyatını kontrol altına almışlardı. 1800´ler boyunca, Gerçekçilik (Realizm) ve Sembolizm, birçok dilde yazan yazarların çalışmalarını şekillendirmesine yardımcı olmuştu. 1900´lerde işe, Gerçeküstücülük (Sürrealizm) ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Fransa sınırlarının dışına çıkarak diğer yazarlar, sanatçılar ve düsünürlerin çalışmalarını geniş ölcüde etkilemiştir.

Birçok Fransız yazar, biçim, dil, tarz ve geleneğe önem vermişlerdi. Diğer dillerde yazan yazarlardan daha fazla kurallar ve modellere bağlı kalmışlardı. Genelde, Akılcılık (rasyonalizm) Fransız yazınını elinde tutmuştur. Akılcılık, insan eylemlerinde nedenselliği temel alır. Akılcılık; temiz, kendi kendini kontrol edebilen ve sanatsal ustalığa ulaşmış bir yazı yaratmıştır.

Her ne kadar akılcılık Fransız edebiyatında hayatı bir rol oynadıysa da, güclü bir deneysel nitelik de zamanla Fransız yazınında öne çıkmıştır. Örneğin 1800´lerin başındaki Romantizm hareketi gibi dönemlerde, bu deneysellık duygu dolu ve bazen de tutkulu bir sanat yaratabilmiştir. Bu aynı zamanda teorik ve bicimsel konulari da islemede de kullanilmisti; örnegin 1900´lerin Yeni Roman´inda oldugu gibi.

Erken Fransız Edebiyatı
En erken yazınlara MÖ.800´de rastlanır. Şiir, antik Fransız edebiyatında baskındır. Birçok şiir, eğitimsiz insanlara gezgin jongleurlerce (jonklör) söylenmek ya da oynanmak içindi. Zaman içinde, iki ana şiir tarzı ortaya çıkmıştı: lirik ve öyküsel.

Lirik Şiir
Lirik şiir 1100´lerden 1400´lere kadar yaygınlaşti. Trobador denen şair-müzisyenler, Provens lehçesiyle aşk şarkıları yazmaya güney Fransa´da başladı. Bu şiirlerin bazıları kuzey Fransa´ya da trovör denen şairlerce taşınmıştı. Hem trobadorlar hem de trovörler kadınları ve aşk ideallerini anlatan lirik şiirler bestelediler. Bu şiirler kasıtlı olarak tekralamalardan ibaretti. Eğlenceden çaresizliğe geçişleri büyük bir ustalıkla, duygusal koşullara yoğunlaşarak resmetmişlerdi. Orta Çağ´ın en tanınan Fransız lirik şairi François Villon´dür. Üç eşit stanzin ardından daha kısa bir bitiriş stanzini içeren bir yazın biçimi olan çeşitli balatlar besteledi. Aynı zamanda aşk, başarısızlık ve ölüm temalarıyla ilgilenen uzun şiirler de yazdı. Villon´un yazını geniş bir ton aralığında, kınayeli aşağılama ve grotesk görsellikten tutku gibi konulardaki daha narın pasajlara uzanmıştı. Başyapıtı 2000 dizelik otobiyografik şiiri Grand Testament´tir (1461).

Öyküsel Şiir
Öyküsel şiirin dört biçimi vardır:
(1) epik şiir,
(2) romans,
(3) ilahiler ve öyküler,
(4) fabliaux.

Orta sınıf için yazılan fabliaux dışında hepsi aristokrat izleyiciler için yazılmıştı. Epik şiirler genelde savaş ve savaş kahramanlıkları üzerinedir; çhansons de geste (büyük eylemlerin şarkıları) diye adlandırılırlar. Jonklörler chansonları müzikle birleştirmişlerdi. En ünlüleri Roland´in Şarkısı´dır (1100). Ünlü komutan Charlemagne tarafından yönetilen bir askeri talim sırasındaki bir olayı anlatır.

Romanslarsa sıklıkla fantastik maceralarla dolu uzun kurgusal çalışmalardı. Yedi tipi vardı. Romans antiques (klaşık romanslar) Troya Savaşı gibi tarihi olaylar üzerine temellenmişti. Romans bretons (Breton romansları) ise eski Britanya´daki Yuvarlak Masa Şövalyeleri ve Kral hakkında hikâyeler anlatırdı.

Belki de en çok okunan ve en etkileyici Fransız romansı Gül Romansıdir. Guillaüme de Lorris ilk kısmını yazmıştı (1230) ve şair Jean de Meung 1275´te daha karamsar ve kınayeli bir ruh haliyle bitirmiştir. Şiir, aşkın gelişimini anlatmak için karmaşık allegoriler (sembolik hikâyeler, insanlar ve görüntüler) kullanmıştı.

İlahiler ve öyküler aşk, sövalyelik ve metafizikle ilgili kısa manzumelerdi. İlahiler daha çok Celtic kaynaklarına dayanıyordu. Öyküler ise genelde Latin kaynakliydi. 100´lerde şair Marie de France birçok önemli öykü yazmıştır.

Fabliaux kısa, genellikle taşlamalarla dolu mizahı öykülerdi. En önemlisi, hayvan karakterlerin insane toplumunu eleştirdiği Renard Romansı (1175-1205) denen koleksiyonda bulunur.

Erken Yazın manzume romanslardan sonra ortaya çıkan romanslardan oluşur ve genelde aynı hikâyeleri anlatır. Tarihi belgeler bu tip yazının ana unsurudur. En bilinen tarihi yazarlar Philippe de Commines, Jean Froissant, Jean de Joinville ve Geoffroy de Villehardouin´dir.

Erken Drama öncelikle manzume şeklinde yazılmıştı ve dini temalarla ilgileniyordu. Dini dramlar üce ayrılıyordu: Gizem Oyunları Skripturlarından (incil ayetleri) bölümler sahneledi. Mucize oyunları Meryem Ana ve incilden prtreler sunuyordu. Ahlaki oyunlar eğitim amaçlı sembolik dramlardı. Şeküler (dinsel olmayan) komediler - farslar – dini dramların sahnelenmesi sırasındaki girişlerdi. 1200´lerde dramatist Adam de la Halle realizmin çarpıcı etkilerini ve yüksek psikolojik derinlik seviyesini yakalayan seküler oyunlar yazdı.

Rönesans
Fransız edebiyatında rönesans 1500´lerin başından 1600´lara kadar uzanmıştı. Fransız rönesansı İtalyan sanat ve edebiyatındaki gelişmeler ve eski Yunan ve Latin modellerinden etkilenen edebiyatın ve öğrenimin çiçek açması olarak nitelenebilir. Yazarlar ve bilgeler – hümanistler – Rönesans´ta önemli rol oynamışlardı. Hümanistler öğrenmenin temelini dini temalardan çok dünyevi konulara çekmişlerdi.

1494´ten 1525´e kadar Fransız ordusu İtalya´yi işgal altında tutu. Bu istilalar İtalyan edebiyatı ve sanatıyla teması da beraberinde getirmişti. Bu ilişki sayesinde Fransız rönesansı hız kazandı. 1500´lerin başında Kral 1.Francis ve kız kardeşi Marguerita de Navarre hümanistlerin ve tebalarındaki diğer yazarların taslaklarıydı. Marguerite kendisi de bir yazardı. Kendi hikâye koleksiyonu Heptameronu (1558) İtalyan Rönesans yazarı Giovanni Boccaccio´nun 1300´lerde yazdığı Decam

François Rabelais Fransız Rönesansının en ünlü kurgu yazarı ve döneminin önde gelen tip otoritelerinde biriydi. Ana eseri Gargantua ve Pantagruel´dir. Bu neşeli, çoğu zaman da patavatsız beş parçalık anlatı 1532 ile 1564 arasında yayımlandı. Rabelais, çarpıcı öğretilerin ham sahnelerinin ve genelde vahşi fiziksel komedilerin anlık değişimlerle birleştirildiği bir biçimde yazmıştı. Bu çalışma, dönemin yasal, politik, dini ve toplumsal kurumlarını eleştirmekteydi.

Pleiade, geleneksel tarzı kırıp Yunan ve Roma modelli yeni bir Fransız edebiyatı yaratmaya çalışan yedi şairden oluşan bir gruptu. Pierre de Ronsard grubun önderiydi. Şiirleri aşk ve gençliğin geçmesi gibi temaları betimleyen pastoral tarzda eski yazı biçimlerini kullanır. Ronsard´in şiirlerinin kolay çekiciliği, dünyevi tecrübenin önemine derin adamışlığı saklar. Yazını, yaşlılık ve ölüm gibi bu tecrübelerin acı yanlarının korkusuzca üzerine gitme becerisini gösterir.

Joachim dü Bellay, Pleiade´nin başka bir üyesiydi. Fransız edebiyatında İtalyan Rönesansı´ndan ödünç aldığı söne biçimini ilk kullanan şairdir. dü Bellay, Fransız Edebiyatı´nin Savunması ve Yüceltilmesi adlı önemli bir makale yazdı (1549). Makalede, Orta Çağ boyunca çoğu şair tartafından kullanılan Latinçe´yi savunan şairlere karşı Fransızca´yi savundu. Du Bellay, Fransızca´nın Latinçe ya da Yunanca´nin rakibi olamadığını kabul etmekle beraberbu iki dilin olanaklarının çokça kullanılması nedeniyle solmaya yüz tuttuğunu, ancak Fransızca´nin bu sorunun cözümüne yeni bir soluk getirebileceğini düsünmekteydi. Fransız yazarlarını, Fransızca´yi Yunanca ve Latinçe´den alıntılarla, lehçe ve teknik deyimler açısından güçlendirme çağrısı yaptı.

Pleiade´nin başka bir üyesi Etienne Jodelle bir dramatistti. İlk Fransız komedisi Eugene (1552) ve ilk trajedi Kleopatra Mahkumu (1552) onun eserleridir.

Lyon, güneydeki Lyon kentinde ortaya çıkan ve bünyesinde Maurice Sceve ve Parnette dü Guilliot´yu barındıran başka bir şairler grubuydu. Sceve´nin şiiri, gramer ve imgelerin karmaşıklığıyla ünlüdür. En önemli eseri, Delie (1544) adındaki dikkatle hazırlanmış 459 dizain (10 dizelik stanzlar) serisidir. Delie, şairin, Pernette de Guillot olduğu düsünülen bir kadına olan aşkını, aşıkların birbirlerine karşı kullandığı genelde erotik bir dille anlatmaktadır.

Michel de Montaigne denemeleri bir edebi biçim olarak kurgulamıştı. Bir deneme, resmi olmayan konuşma dilinde yazılıyordu. Montaigne´nin denemeleri geniş bir klasik eğitimle şekillenmişti. Tamamen kişiseldiler ve yazarın kendisı, bilgi, alışkanlıklar, ölüm, geziler ve öğrenim gibi konular üzerindeki gevşek meditasyonlardan oluşuyorlardı.

Klasik Çağ
Kral 13.Louis ve özellikle Kral 14. Louis´in iktidar dönemleri klasik dönem olarak bilinir. 1600lerin başından 1700lere kadar geçen süre Fransız edebiyatının yüksek dönemi olarak düsünülür.

Klasik yazarlar Rönesans fikrini reddetmediler; bu dönem daha geniş bir düzen ve gelişim ruhu geliştirmişti. Fransız yazarları özellikle insane davranışları ve idealleri inceleyen nedenler ve düsünüşleri vurgulamıştı.

Klasik Şiir
Francois de Malherbe ilk önemli Klasik sair ve en etkileyici olandi. 1600larin basinda Malherbe, Klasik yazinin temelini atan temiz, akilci ve ayik siirler yazdi. Jean de La Fontaine ve Nicolas Boileau-Despreaux da Klasik dönemin önde gelen sairlerindendiler. La Fontaine, Fabl (1668-1694) denen hayvan karakterleri üzerinde yazdigi kinayeli, ögretici, derinllikli ünlü hikâyeler koleksiyonunu yazdi. Boileau da bu dönemde, zamaninin Klasik siirinin etkilenimlerini belirleyen yönetim ve asillik prensiplerini anlatan Sairlik Sanati (1674) eserini kaleme aldi.

Klasik drama uzun zaman Fransiz Klasizminin en büyük ifadesi olarak kabul gördü. Bu dönem boyunca, 12-hecelik dizeler – alexandrine - Fransiz dramasinin baskin siirsel ölcütü olarak kurulmustu. Bu dönemin en ünlü yazarlari Pierre Corneille, Jean Racine ve Moliere´dir.

Corneille ilk önemli trajedi yazari Klasiktir. Oyunlari, görev, sadakat ve askin cözünmez catismalarinin icinde yuzen asil karakterleri barindirir. Corneille, istek, otokontrol, onur ve özgürlügün önemine vurgu yapmistir. Trajedileri arasinda Le Cid (1637), Horace (1640) ve Polyeucte (1642) sayilabilir.

Racine, caginin Klasik trajedi yazarlarinin en büyügü olarak taninir. Karakterleri kontrol altina alamadiklari tutkularinin sarmalinda betimlenir. Melankolik bir dini pesimizm, eserlerinin cogunun yapisindadir. Racine, antik Yunan ve Roma eserlerini Andromaque (1667), Phedre (1677) ve Athalie (1691) gibi basyapitlarinda yeniden islemistir.

Moliere, Fransiz dramasinin en önde giden komedi yazaridir. En etkili oyunlari, toplumsal degerlerle catisan güclü karakterleri konu alan taslamalaridir. Moliere, en güzel komedilerini 1660´larin ortasinda yazmisti. Bunlarin arasinda Tartuffe, Don Juan ve Yabani sayilabilir.

Klasik Nazım

İki filozofun Fransiz Klasik nazımının en üstün örneklerini verdikleri düsünülür. René Descartes, dahan sonraki Fransiz felsefesi ve stetigini bicimlendirmede temel teskil eden Metod Üzerine Nutuk (1637)´u yazdi. Öncelikle bir matematilci olarak bilinen Blaise Pascal, derin Hristiyan inancini temsil eden etkili yazilar yazmisti. Pascal´in en bilinen eseri yansimalari topladigi Pensees´dir (1670).

Kendilerine Moralist (ahlakçılar) diyen bir grup yazar insan eylemlerini ve tavirlarini, maxim dedikleri harfler, soyleyisler ve diger yazin bicimleriyle tanimlamislardi. Duc de La Rochefoucauld´un Yansimalar´i (1664) psikolojik olarak derin, acimasizca sorgulayici ve mükemmle bir özlülük icinde olabilen bu tarza bir örnektir. Theophrastus´un Karakterleri (Jean de La Bruyere, 1668) günlük insanlari ve toplumsal kimliklerin edebi portrelerini maximlerle birlestirir.

Madame de La Fayette, Fransiz edebiyatindaki en önemli romanlardan birini yazmistir: Cleves Prensesi (1678). Roman, psiolojik cözümlemeleri ve usta yapisi nedeniyle yüceltilmisti. Sürekli kontrol altinda tutulan tutkulu ask temasi, iclerinde Jean-Jacques Rousseau´nun da bulundugu daha sonraki yazarlari da oldukca etkilemistir.

Tarihci ve Roman katolik papaz Jacques Bossuet, etkileyici ve hareketli vaazleriyle taninir. Francois de Fenelon da Roman katolik baspiskoposuydu. Edebi ünü özellikle, yazarin egitim, ahlak, siyaset ve din üzerine görüsleriyle dolu Telemachus (1699) romansina dayanir.
Felsefi Çağ (Aydınlanma)

XVIII Yüzyıl Fransız edebiyatı
Genel bakış


Filozoflar çağı: Genel anlamda filozof sözüyle, nereden gelindiği, doğa, dünyanın ya da yaşayan insanların kaderi gibi büyük metafizik meseleler üzerine düşünen ve bunları evrensel bir sistem şeklinde çözümlemeye çalışan kimse kastedilir. Bununla beraber Montesquieu, Diderot, Voltaire zamanında ifade, özel bir değer kazandı. Bu filozofların çoğu metafiziği beğenmeyip bilinmeyen üzerine kafa yormanın gereksiz olduğunu düşünürler. Buna karşı hepsi, insanın yeryüzünde mutluluğunun bağlı olduğu politik, sosyal, ahlâki ya da dinsel düzen konularıyla ilgilenirler. Onlar bu konuları bütün ön yargıları bir tarafa bırakıp bizzat kendileri incelemeği iddia ederler. Ansiklopedi’de “filozof” ispat edilmeyen hiçbir şeyi kabul etmeyendir denilir; onlar aldatıcı mefhumları hiç kabul etmezler; mutlağın, olağanın, şüphelinin kesin sınırlarını çizerler. Böylece filozoflar her sahada önceki yüzyılda Descartes ve inanmayanlar tarafından da açıklandığı gibi, otorite ilkesine karşı baş kaldırırlar; en yaygın fikirleri, en oturmuş gelenekleri sarsarlar, kurumlarda ve âdetlerdeki büyük devrim öncesi düşüncelerde devrim yaparlar.

Felsefi düşüncede ilerlemeler ve klasik zevke bağlılık (1715-1750): XVIII nci yüzyılın ilk yarısında, felsefî düşünce kendini ortaya koymak için yönetimin zayıflığından faydalanır; ama sosyal tenkitlerinde en gözü pek yazarlar, klasik zevke sadık kalırlar. Otoritenin Zayıflaması: XIV ncü Louis’nin ölümünden itibaren, rejime yenik düşen otorite krizi potansiyel olarak müsaittir. Kral naibi seçilen Orleans dükü sansür ve polis gözetimini gevşek tutar. XV nci Louis düş kırıklığına uğratan siyasetinin sebebiyet verdiği memnun olmayanların görüşlerini bilhassa kendisine iyi ve usta bir yardımcı, iyi bir öğütçü olan kardinal Fleury’ nin ölümünden sonra bastıramaz. Bu memnuniyetsizlik 1748 yılında, kıralın Avusturya kraliçesi Marie-Therese’e karşı başarılı bir savaştan sonra Aix-la Chapelle antlaşmasını imzalaması ve bütün kazanımlarını terk etmesi ile zaten güvenilmez olan bir barışı satın almasıyla doruk noktaya ulaşır. Bu kriz boş bir meydanı, fikirleri halkın görüşünde gittikçe geniş bir ilgi bulan yenilikçilere bırakır. Felsefenin ilkeleri: İnceleme ruhu- Tanrı esini üzerine kurulmuş olan geleneksel inanç yerine filozoflar bilinç ilkeleri olarak aklı ve deneyimi koyarlar. Descartes onlara mantıklı düşünme çalışmasıyla gerçeği yanlıştan ayırmağı öğretti. İngiliz deneyselciler, özellikle Locke, onlara pozitif olayların zevkini vermeğe katılırlar. Bilim ruhu- Böylece dinin saygınlığı yerine insanî bilimlerin saygınlığını koymağa çalışırlar. Newton sistemi, kültürlü halk içinde büyük merak uyandırır, bilim dünyasında gittikçe artan sempati kazanır ve peşin hüküm (batıl itikat) ile dolu eski fizikin zararına kendini kabul ettirir. Taşra Akademilerinde, hatta yurttaşların görüşlerinde deney ve laboratuar araştırmaları artar, aynı zamanda tarihî ve arkeolojik bilinç gelişir. Kozmopolit (çok dünyalı) ruh- Bundan başka yabancı ülkelerin kurumları ve âdetlerine olan güçlü bir merak yayılır. Yabancı değiş tokuşlar artar; seyyahlar gittikçe çoğalır. İngiltere özel bir saygınlık kazanır: Milli özsaygı konusunda Fransız ve İngiliz kurumları arasında sık sık acımasız kıyaslamalar yapılır. Edebiyat gelenekleri Sanat alanında, bununla beraber, büyük klasikler örnek model olarak dururlar. Bir Saint-Simon onlara elbette hiçbir şey borçlu değil ama rakipsiz bir örnektir. Benimsenmiş türler, trajedi, komedi, roman gene yenilenerek birçok yazar tarafından işlenmiştir. Marivaux’nun tiyatrosu klasik bir başarı taslağıdır. Montesquieu ile Voltaire’in felsefi eserlerine gelince, onlar klasik dehaya uygun olan düşünce aydınlığı ve ifade açıklığıyla kendilerini kabul ettirirler.

Bu dönemin edebiyati oldukca felsefiydi ve Voltaire, Denis Diderot ve Jean-Jacques Rousseau gibi önemli yazarlar tarafindan yaratilmisti.

Voltaire, döneminin en cok konusulan ve tartisilan edebi figürüydü. Yazar olarak yeteneklerini ve ününü tahammülsüzlük ve önyargililik ile savasmak ve akilciligi yüceltmek icin kullanmisti. Voltaire´in en ünlü eseri taslama roman Candide´dir (1759). William Shakespeare´den etkilenerek trajediler de yazdi. Bunun yaninda, Voltaire aynı zamanda Avrupa ve dünya tarihi üzerine eserleri ile modern tarih yaziminin prensiplerini gelistirmeye de yardim etti.

Denis Diderot ana olarak Neden Cagi´nin en önemli entelektüel yapitlarindan biri olan Encyclopedie´nin (1751-1772) editörü olarak taninir. Ansiklopedi, bircok alandaki uzman yazarlarin makalelerinin derlenmesinden olusuyordu. Eser, günün bilgi birikiminin daha genis bir izleyiciye uzanmasini amacladi. Dini otoriteye, iktisadi esitsizlige ve adaletin istismarina saldirdi. Diderot aynı zamanda Ölümcül Jacques ve Efendisi (1778-1780) adli romanindaki kurgusallik ile de bilinir.

Jean-Jacques Rousseau, Fransiz toplumunda (Yeni Heloise, 1761) ve egitim mekanizmasinda (Emile, 1762) degisiklikler önermisti. Rousseau´nun otobiyografisi (ölümünden sonra yayinlanan Itiraflar, 1782) kendini elestirmenin modern edebiyatini yaratmaya yardimci olmustu. Meditatif ve lirik duyguyu Fransiz edebiyatina yeniden sokmaya yardimci olan kurgusu icinde, Rousseau´nun dogaya hassasiyeti belirgindir. Bu hassasiyet kendisinin siyaset ve toplumsal düzen üzerine yazdigi Söylevler (1755) ve Toplum Sözlesmesi (1762) gibi teorik eserlerini de oldukca etkilemistir.

Marquis de Sade, kendi zamaninda cagdaslarinca anlasilmadi ve daha sonra da hep nefretle anildi. Ancak 1900lü yillara dogru Neden Cagi´nin en önemli yazarlarindan biri olarak kabul edilmeye baslandi. Boudir´de Felsefe (1795) gibi vahsi pornografi iceren romanlari, kendi zamanindaki yazarlarin dogaya bakislari ve toplumsal düzen öngörülerinin iyimser dogasiyla dalga gecer. Siyasi yazilariyla da bilinen Montesquieu, rezil eden toplumsal elestirilerini Pers Mektuplari´nda (1721) yazdi. Alain Rene Lesage ünlü satirik romani Gil Blas´i (1715-1735) yazdi. Pierre de Beaumarchais, Sevilla Berberi (1775) ve Figaro´nun Düğünü (1784) gibi satirik komediler kaleme aldi. Iki oyun da aristokratik önceligin irrasyonel dogasi üzerinedir ve bu fikirler Fransiz Devrimi fikirlerine kaikida bulunmustur.

Romantizm
Romantizm akiminin temelleri 1700´lerin sonunda atilmisti ancak yayilmasi 1800´lerin ortalarini buldu. Genel olarak Klasizm ve Nedensellik Cagi´na tepki olarak ortaya cikmisti. Romantik yazarlar, kendilerinden önceki dönemlerdeki asiri rasyonel ve cansiz edebi bicimleri reddettiler. Romantikler, neden üzerindeki hayalgücü ve duyguya vurgu yapmislardi. Edebi tasvirin daha özgür bicimlerini savunuyorlardi. Bir calismadaki en önemli etken yazarin kisiligiydi.

Preromantikler
Fransiz Romantizmi kendinden önceki Ingiliz, Ispanyol ve özellikle alman Romantik hareketlerinden etkilenmisti. Preromantikler denen bir grup Romantik, 19. Yüzyilda bu akimi bicimlendirmeye calistilar.

Jean-Jacques Rousseau, Nedensellik Cagi ile tanindi. Ancak, kendini tanimadaki istegi, dogal dünyaya karsi hassassligi ve hislere ve kendiligindenlige verdigi önem nedeniyle Romantizm´in de önde gelenlerinden biriydi. Rousseau aynı zamanda Romantikleri de lirik vezni ve tutkulu ama korkutucu aski tasviri ile Romantikleri de etkilemisti.

Francois-Rene de Chateaubriand kurgulari ile önemli bir etki yaratti. Sıkılganlık, yalnizlik ve keder duygularinin baskin oldugu yazinlari, Romantik edebiyatin temel öznelerinden biri oldu. Chateaubriand, Romantik yazinda temel bir karakter yaratti – dayanisan, tutkulu ve yanlis anlasilmis bir karsi-kahraman. Chateaubriand güclü dini duygulara sahipti ve bu calismalari Klasizm ve Nedensellik Cagi´nda sikca islenen Hristiyan Orta Cag figürüne olan ilgiyi yeniden canlandirdi. Madame de Stael, Fransiz Romantizmi´ne Edebiyat Üzerine (1800) ile kritik bir teori birakti. Alman romantizmini Fransiz Romantizmine Almanya Üzerine (1810) ile eklemledi. Şair Andre Chenier, Romantik sairlerce benimsenen birkac teknik yazin seklini siirine katti.

 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Romantik Şiir
1820´de Alfonso de Lamartine´in Peoetik Meditasyonlar kitabi ile baslamisti. Melankolik siirleri doga, ask ve terkedilmislikle ilgileniyordu.

Victor Hugo, bir sair, dramaturg ve kurgu yazari olarak zamanindaki en büyük Romantik kabul edilir. Siirlerinin cogu renkli ve egzotik niteliktedir. Hugo´nun sonraki eserleri (Sonbahar Yapraklari (1831)) daha kisisel ve metidatiftir. İncelemeler (1856) karanlik baslar ve cevabi zor sorularla ilgilenir; evrendeki insanlik, ölümün kacinilmazligi ya da sevdiklerin kaybedilmesi. Alfred de Vigny, en cok Modern Siirleri (1826) ile taninir. Siirleri, yüksek kisiligin yalnizligi ve mutsuzlugu ile ilgilenen genellikle dramatik ve felsefi siirlerdir. Alfred de Musset, müthis lirik özelliklere sahipti. Melankoli ve müziksel siirleri ask, aci ve kederle ilgilenir. Geceler (1835-1837) siirlerinde Musset, kayip bir askin ardindan cektiklerini anlatir.

Romantik Drama

Romantik drama komedi ve trajediyi karistirarak tarihi konulari ve melodramik koşullarla ilgilendi. Victor Hugo ilk önemli romantik oyun olan Hernani´yi (1830) yazdı. Alfred de Vigny´nin Chatterlon´u (1835) Romantik edebiyattaki popüler bir karakter olan dışlanmış artisti konu edinir. Musset, yazınındaki mükemmellikle bilinen karmaşık komediler yazmıştı.

Romantik Kurgu

Iskoc Walter Scott´tan esinlenen bircok Romantik yazar tarihi romanlar yazdilar. Alexandre Dumas ünlü tarihi romani Üç Silahşörler´i (1844) bu dönemde kaleme almisti. Victor Hugo´nun Notre Dame´ın Kamburu (1831) Orta Cag Romantik hissiyatini yansitir. Eser aynı zamanda edebiyatin gücünü kullanarak toplumsal adaletsizlikleri düzeltme cabasini yansitir.

Bazi Romantik yazarlar kurgunun daha gercekci bicimlerine yöneldiler. Honore de Balzac, George Sand ve Stendhal gibi yazarlar eserlerinde Romantik karakterleri barindirmaya devam ettiler. Ancak bu yazarlar, insan yasaminin toplumsal kosullarini ve doganin objektifligini yansitma amaciyla Romantizmlerini biraz degistirdiler.

1829´dan baslayarak Balzac, İnsan Komedisi (1842-1848) adini verdigi yaklasik 100 roman ve hikâye yazdi. Bu seride zamaninin Fransiz toplumunu resmetmeye calisir. Balzac, güdülenmeleri ve etkilesimleri ile cesitli insanlari betimledi. Aynı zamanda toplumsal kurum ve degerlerin insane üzerindeki etkilerini - özellikle paraya karsi olan tutumun etkisini incelemisti.

George Sand, kariyerine ask ve tutku üzerine yazilar yazan (Indiana (1832) ve Lelia (1833)) bir Fransiz kadininin takma adiydi. Daha sonra daha kirsal konulara döndü, özellikle köy hayatini anlattigi Seytanin Havuzu´ nda (1846) bu etki daha cok hissedilir.

Stendhal, tutkulu ve güclü karakterlerle melodramik durumlari seven usta bir psikologdu. Tutku ve cikar arasindaki savasimi betimleyen temiz ve ironik bir tarz kullandi. En bilinen iki eseri Kırmızı ve Siyah (1830) ve Parma Manastiri´dir (1839).

Gerçekçilik (Realizm)

Realizm, Romantizme karsi ortaya cikan bir edebi doktrindir. Realistler, sanatin yasami dogrudan, dürüstce ve nesnel olarak yeniden üretmesi gerektigine inaniyorlardi. 1800´lerin ortasina dogru Realizm, Fransiz edebiyatininda baskin hale geldi.

Gustave Flaubert Fransiz realizminin en önemli ismiydi. Detaylara olan aski ve insane davranislarinin dikkatli gözlemi ile Balzac´i takip etti. Madam Bovary´si (1856) icin özellikle siradan bir karakter seçti – sıradan bir kasaba doktoru ve onun sığ karisi. Sıkıcı konusuna ragmen Madame Bovary müstehcen olarak nitelendi ve Flaubert bu romani nedeniyle yargılandi.

Guy de Maupassant, insan davranışlarının sıkı bir inceleyicisi oldugunu gösteren kısa Realist hikâyeleriyle ünlü oldu. Normandiya´daki köy yaşamı ve Paris´teki korkunç sosyal hizmet yıllarını anlattığı yazıları çoktur.

Fransa´daki Realist dramanın iki çeşidi vardi. Birincisi iyi planlanmis oyundur (teshir ve ceza ön plandadir). Eugene Scribe´in komedileri buna en güzel örnektir. Diger tarz ise sorun oyunu ya da tez oyunudur. Cogu bosanma ve yasal adaletsizlik gibi topolumsal sorunlarla ilgilenmisti. Bu tarzin önde gelen yazarlari Emile Augier, Eugene Brieux ve Alexandre Dumas´dir.

Edebi elestiri realist edebiyatta önemli yer tutmustu ve sonraki edebi elestiri tarzlarini da etkilemisti. En önemli gercekci elestirmen Charles Sainte-Beuve idi. Edebi eserin yazarin kisiligi ve yasami ile beraber sorgulanmasi ve degerlendirilmesi gerektigini düsünüyordu. Ayrica eserin yaratildigi tarihsel arka plan ve toplumsal cevrenin de önemine dikkat cekiyorlardi.

Doğalcılık
1800´lerin sonuna dogru Realizmin asiri bir bicimi olarak Natüralizm ortaya cikti. Natüralist yazarlar, insane eylemlerinin genis ve en asagilik yanlarina dikkat cekiyorlardi. Tipik bir naturalist eser karamsardi ve cogu zaman toplumsal adaletsizligi elestiriyordu. Bu hareket, insanin kisiliginin kendi özgür iradesinden cok cevre ve kalitim ile belirlendigini savunan determinism ögretisini beraberinde getirdi.

Emile Zola, en önemli Fransiz naturalist yazardir. Kurguyu, icinde insan davranisinin temelinin anlasilabilecegi bir laboratuvar olarak tasavvur ediyordu. Rougon-Macquart (1871-1893) olarak adlandirdigi 20 romanlik dizisinde toplumsal elestirinin basyapitlarini yaratmisti. Romanlarin karakterleri, zenginlikten, sefalet, yokluk ve dinmek bilmeyen catismalara sürüklenen bir ailenin bireyleriydi.

Sembolizm
Fransiz sembolizmi 1800´lerin sonunda ortaya cikan bir edebi akimdi. Sembolizm aynı zamanda bu akima dahil olmayan ama iliskili olan yazarlara da maledilmisti.

Sembolist hareketin ünlü isimleri sairler Charles Baudelaire, Stephane Mallarme, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud´dur. Siiri geleneksel kaliplardan kurtararak daha özgür yazin bicimleri olusturmak istediler. Sembolistler siirin, dosdogru ve basit tanimlamalarla gizemli bir gercekligi yakalamaya calismayi denemesinden cok anlam cikartmayi sezgiler, sansasyonlar ve etkilenimler yoluyla aramasi gerektigine inanirlardi. Siirlerinin cogu kisisel ve bulanikti.

Charles Baudelaire, Sembolizmin en önde geleniydi. Şeytanın Çiçekleri (1857) derlemesi bu tipteki 100 civarindaki siirin toplanmasiydi. Eser, Baudelaire´in insanlik ve onun ahlaksizliklarindan ic karartici etkilenmesini yansitir. Baudelaire´in insan dogasinin en asagilik yönlerinin bile güzelliklere yol acabilecegine inanci, eserinin basliginda kendini belli eder.

Stephane Mallarme, Sembolist sairlerin ve teoristlerin en etkilisiydi. Siirleri, anlamin kendisini sorgular. Siirlerinin en ünlüleri Faun Akşami (1876) ve kafa karistirici Bir Zar Atımı (1897)´dır.

Paul Verlaine, basit, melodik bir yazina sahipti. Sözsüz Müzikler´inde (1874) dizelerle müzik duygusunu vermeye calismisti.

Arthur Rimbaud, daha kücük yastan bir dahiydi. Daha henüz 16 yasindayken orijinal siirler yazmaya baslamisti. 19 yasinda, iskence edilmis ruhani deneyimlerini tanimlayan yazin ve dizelerin bir otobiyografik toplamasi olan Cehennemde Bir Mevsim´i (1873) bestelemisti.

Hicbir Sembolist romanci, sairlere yetisemediyse de hayalci Sembolist Maurice Maeterlinck gününün yazarlarini etkilemisti. Maeterlinck Belcikaliydi ama Fransizca yazmisti.

1900'ler

Erken Yıllar


1900´lerin basinda Fransiz edebiyatinda dört baskin yazar vardi. Bunlar Paul Claudel, Andre Gide, Paul Valery ve Marcel Proust´tu. Hepsi 1870 civarinda dogmuslardi ve hepsi de kariyerlerinin basinda Sembolist bir dönemden gecmislerdi. 1920´de her biri önemli bir edebi figure olarak kabul edildi.

Claudel, kendi güclü Roma Katolik görüslerini yansitan dramalar, siirler, elestiriler ve dini yorumlar yazdi. Claudel´in siiri kalin metaforlar, vahsi tutkular ve cicekli bir dil icerir. Yine de en bilinen eserleri dini icerikli olanlariydi; özellikle Öğle Kırılması (1906) ve Mary´e Gelen Gelgitler (1912).

Gide, din, aile, cinsellik ve ahlak üzerine ortodoks olmayan görüsleri yüzünden oldukca genis bir fikir ayriligi yaratmisti. Kurgusu, karakterlerindeki bicimsel yenilikler ve psikolojik derinlemeleriyle takdir toplamisti. Gide, 1900´lerin basinda Fransiz edebiyatinin en önde giden dergisi Yeni Fransiz Revüsü´nün kurulmasina yardim etmisti.

Proust, belki de 1900´lerin en saygin Fransiz romancisiydi. En önemli eseri Geçmiş Şeylerin Hatırası 1913´ten 1927´ye kadar yedi parca halinde yayimlandi. Roman oldukca kisisel ve siirsel bir eser oldugu kadar toplumsal tavirlarin ve kisilik prikolojisiyle ilgili de mükemmeldi.

Valery´nin siiri Fransiz edebiyatindaki rasyonel gelenegin izlerini tasir. Tutkusal denetim ve klasik bicimleri vurgulamistir. Eserleri icinde uzun siirlerden olusan Genç Kader (1917) ve Etkiler (1922) vardir. Valery, aynı zamanda etkili bir edebi elestirmendi.

Sürrealizm (Gerçeküstücülük)

Sürrealizm, Parisli bir grup yazar ve ressam tarafindan 1924´te kurulan bir hareketti. Sürrealistler, bütünlüklü bir insan deneyimi yaratmak icin rasyonel varligin icine katilmasi gerektigine inandiklari bilincsiz düsünce süreclerini – özellikle de düsleri – incelediler.

Şair Guillaume Apollinaire, Sürrealizm´de önemli bir etkiye sahipti. Alcools (1913), imgelem ve modern dünyayi kutlayan siirlerin derlemesinden olusur. Sürrelaistlerin lideri ve bas kuramcisi Andre Breton´du. Önde gelen sairler, Rene Char, Paul Eluard ve Louis Aragon´du. Ne var ki, ücü de en güzel olarak nitelenen siirlerini 1930´da bu akimdan ayrildiklarinda yazmislardi. Temalari, kelimelerin ve görsel imgelerin carpici birlesimi yoluyla ifade edilen ask ve diger öznel durumlar üzerine yogunlasmisti.

Her ne kadar Breton tiyatronun degerini ifsa ettiyse de, oyun yazari Antonin Artaud, Sürrealistlerle yolunu ayirdiktan sonra dramatik kuram üzerine önemli bir makale serisi yayinladi. Tiyatro ve Onun Çifti´nde (1938) tiyatronun, seyircisini degistirmede iskence bicimleri ya da dini ritüeller kadar güce sahip olmasi gerektigini savunuyordu.
Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) [değiştir]

Egzistansiyalizm, Fransiz edebiyatini 2. Dünya Savasi´ndan sonra etkileyen bir edebi felsefeydi. En önemli varoluscu yazar Jean-Paul Sartre, Çıkış Yok (1944) ve Kirli Eller (1948) oyunlariyla oldugu kadar felsefi yazilari ve elestirileriyle de ünlüdür. Eserleri özellikle özgürlük ve sorumluluk sorunlari ile ilgilenerek ahlaki ve politik konulari inceler. Örnegin, dönemin gençliğinin sorunlarını çok iyi dile getirmesi ile dikkat çeken ilk romanı Bulantı (1938) , varolusun kendisiyle yüzlesmenin getirdigi rahatsiz edici sonuclarini arastirir. Simone de Beauvoir, Belirsizlik Ahlaki Icin (1947) gibi calismalariyla Varoluscu düsüncenin yayginlasmasinda etkili olmustu. Ancak, Camus da Yabanci (1942), Veba (1947) ve uzun makalelerden olusan Sisyphus Destanı (1942) gibi eserleri ile benzer etik ve ahlaki sorunlarla ilgilenmisti.

Dramanin Gelişimi

Sartre ve Camus´nun da icinde bulundugu bircok romanci ve sair 1900´larin ortasinda Fransiz dramasina katida bulunmustu. Diger önde gelen oyun yazarlari Jean Giraudoux, Jean Cocteau ve Jean Genet´ti. Giraudoux, suni, köylü ve alayci bir sekilde yazdi. En bilinen oyunlari askin dogasi ya da savasa ve acgözlülüge karsi protestoyu inceler. Cocteau mitolojik konular üzerindeki yazilariyla ünlü olmustu. Genet ise toplumsal dislanmislardan olusan karakterlerin ritüelik betimlemelerine dikkat cekmisti.

1950´lerde Fransa´da Absürd Tiyatro denen bir hareket belirdi. Oyun yazarlari, yasamin anlamsiz dogasi olduguna inandiklari seyleri dramatize etmeye calistilar. En bilinen Absürdistler Samuel Beckett ve Eugene Ionesco´ydu. Beckett Irlandaliydi de Ionesco da Romanyali, ancak ikisi de Fransizca yazdilar ve en önemli eserleri ilk önce Paris´te sergilendi; örnegin, Godot´u Beklerken.

1900´lerin Ortası ve Sonu

Bu dönemdeki ana degisiklik Yeni Roman´dı. Belli basil temsilcileri Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Nathalie Sarraute ve Claude Simon´du. Bu yazarlar, romanlarindaki olaylari bicimlendirmek icin disardan bir öyküsel cerceve kullanmamislardi. Bunun yerine, romanlarini, karakterlerin olaylari algilayislarinin disinda gelistirmeye calismislardi. Bu, zamanin ve perspektif üzerinde sarsici etkilere yol acti.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Romantik Şiir
1820´de Alfonso de Lamartine´in Peoetik Meditasyonlar kitabi ile baslamisti. Melankolik siirleri doga, ask ve terkedilmislikle ilgileniyordu.

Victor Hugo, bir sair, dramaturg ve kurgu yazari olarak zamanindaki en büyük Romantik kabul edilir. Siirlerinin cogu renkli ve egzotik niteliktedir. Hugo´nun sonraki eserleri (Sonbahar Yapraklari (1831)) daha kisisel ve metidatiftir. İncelemeler (1856) karanlik baslar ve cevabi zor sorularla ilgilenir; evrendeki insanlik, ölümün kacinilmazligi ya da sevdiklerin kaybedilmesi. Alfred de Vigny, en cok Modern Siirleri (1826) ile taninir. Siirleri, yüksek kisiligin yalnizligi ve mutsuzlugu ile ilgilenen genellikle dramatik ve felsefi siirlerdir. Alfred de Musset, müthis lirik özelliklere sahipti. Melankoli ve müziksel siirleri ask, aci ve kederle ilgilenir. Geceler (1835-1837) siirlerinde Musset, kayip bir askin ardindan cektiklerini anlatir.

Romantik Drama

Romantik drama komedi ve trajediyi karistirarak tarihi konulari ve melodramik koşullarla ilgilendi. Victor Hugo ilk önemli romantik oyun olan Hernani´yi (1830) yazdı. Alfred de Vigny´nin Chatterlon´u (1835) Romantik edebiyattaki popüler bir karakter olan dışlanmış artisti konu edinir. Musset, yazınındaki mükemmellikle bilinen karmaşık komediler yazmıştı.

Romantik Kurgu

Iskoc Walter Scott´tan esinlenen bircok Romantik yazar tarihi romanlar yazdilar. Alexandre Dumas ünlü tarihi romani Üç Silahşörler´i (1844) bu dönemde kaleme almisti. Victor Hugo´nun Notre Dame´ın Kamburu (1831) Orta Cag Romantik hissiyatini yansitir. Eser aynı zamanda edebiyatin gücünü kullanarak toplumsal adaletsizlikleri düzeltme cabasini yansitir.

Bazi Romantik yazarlar kurgunun daha gercekci bicimlerine yöneldiler. Honore de Balzac, George Sand ve Stendhal gibi yazarlar eserlerinde Romantik karakterleri barindirmaya devam ettiler. Ancak bu yazarlar, insan yasaminin toplumsal kosullarini ve doganin objektifligini yansitma amaciyla Romantizmlerini biraz degistirdiler.

1829´dan baslayarak Balzac, İnsan Komedisi (1842-1848) adini verdigi yaklasik 100 roman ve hikâye yazdi. Bu seride zamaninin Fransiz toplumunu resmetmeye calisir. Balzac, güdülenmeleri ve etkilesimleri ile cesitli insanlari betimledi. Aynı zamanda toplumsal kurum ve degerlerin insane üzerindeki etkilerini - özellikle paraya karsi olan tutumun etkisini incelemisti.

George Sand, kariyerine ask ve tutku üzerine yazilar yazan (Indiana (1832) ve Lelia (1833)) bir Fransiz kadininin takma adiydi. Daha sonra daha kirsal konulara döndü, özellikle köy hayatini anlattigi Seytanin Havuzu´ nda (1846) bu etki daha cok hissedilir.

Stendhal, tutkulu ve güclü karakterlerle melodramik durumlari seven usta bir psikologdu. Tutku ve cikar arasindaki savasimi betimleyen temiz ve ironik bir tarz kullandi. En bilinen iki eseri Kırmızı ve Siyah (1830) ve Parma Manastiri´dir (1839).

Gerçekçilik (Realizm)

Realizm, Romantizme karsi ortaya cikan bir edebi doktrindir. Realistler, sanatin yasami dogrudan, dürüstce ve nesnel olarak yeniden üretmesi gerektigine inaniyorlardi. 1800´lerin ortasina dogru Realizm, Fransiz edebiyatininda baskin hale geldi.

Gustave Flaubert Fransiz realizminin en önemli ismiydi. Detaylara olan aski ve insane davranislarinin dikkatli gözlemi ile Balzac´i takip etti. Madam Bovary´si (1856) icin özellikle siradan bir karakter seçti – sıradan bir kasaba doktoru ve onun sığ karisi. Sıkıcı konusuna ragmen Madame Bovary müstehcen olarak nitelendi ve Flaubert bu romani nedeniyle yargılandi.

Guy de Maupassant, insan davranışlarının sıkı bir inceleyicisi oldugunu gösteren kısa Realist hikâyeleriyle ünlü oldu. Normandiya´daki köy yaşamı ve Paris´teki korkunç sosyal hizmet yıllarını anlattığı yazıları çoktur.

Fransa´daki Realist dramanın iki çeşidi vardi. Birincisi iyi planlanmis oyundur (teshir ve ceza ön plandadir). Eugene Scribe´in komedileri buna en güzel örnektir. Diger tarz ise sorun oyunu ya da tez oyunudur. Cogu bosanma ve yasal adaletsizlik gibi topolumsal sorunlarla ilgilenmisti. Bu tarzin önde gelen yazarlari Emile Augier, Eugene Brieux ve Alexandre Dumas´dir.

Edebi elestiri realist edebiyatta önemli yer tutmustu ve sonraki edebi elestiri tarzlarini da etkilemisti. En önemli gercekci elestirmen Charles Sainte-Beuve idi. Edebi eserin yazarin kisiligi ve yasami ile beraber sorgulanmasi ve degerlendirilmesi gerektigini düsünüyordu. Ayrica eserin yaratildigi tarihsel arka plan ve toplumsal cevrenin de önemine dikkat cekiyorlardi.

Doğalcılık
1800´lerin sonuna dogru Realizmin asiri bir bicimi olarak Natüralizm ortaya cikti. Natüralist yazarlar, insane eylemlerinin genis ve en asagilik yanlarina dikkat cekiyorlardi. Tipik bir naturalist eser karamsardi ve cogu zaman toplumsal adaletsizligi elestiriyordu. Bu hareket, insanin kisiliginin kendi özgür iradesinden cok cevre ve kalitim ile belirlendigini savunan determinism ögretisini beraberinde getirdi.

Emile Zola, en önemli Fransiz naturalist yazardir. Kurguyu, icinde insan davranisinin temelinin anlasilabilecegi bir laboratuvar olarak tasavvur ediyordu. Rougon-Macquart (1871-1893) olarak adlandirdigi 20 romanlik dizisinde toplumsal elestirinin basyapitlarini yaratmisti. Romanlarin karakterleri, zenginlikten, sefalet, yokluk ve dinmek bilmeyen catismalara sürüklenen bir ailenin bireyleriydi.

Sembolizm
Fransiz sembolizmi 1800´lerin sonunda ortaya cikan bir edebi akimdi. Sembolizm aynı zamanda bu akima dahil olmayan ama iliskili olan yazarlara da maledilmisti.

Sembolist hareketin ünlü isimleri sairler Charles Baudelaire, Stephane Mallarme, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud´dur. Siiri geleneksel kaliplardan kurtararak daha özgür yazin bicimleri olusturmak istediler. Sembolistler siirin, dosdogru ve basit tanimlamalarla gizemli bir gercekligi yakalamaya calismayi denemesinden cok anlam cikartmayi sezgiler, sansasyonlar ve etkilenimler yoluyla aramasi gerektigine inanirlardi. Siirlerinin cogu kisisel ve bulanikti.

Charles Baudelaire, Sembolizmin en önde geleniydi. Şeytanın Çiçekleri (1857) derlemesi bu tipteki 100 civarindaki siirin toplanmasiydi. Eser, Baudelaire´in insanlik ve onun ahlaksizliklarindan ic karartici etkilenmesini yansitir. Baudelaire´in insan dogasinin en asagilik yönlerinin bile güzelliklere yol acabilecegine inanci, eserinin basliginda kendini belli eder.

Stephane Mallarme, Sembolist sairlerin ve teoristlerin en etkilisiydi. Siirleri, anlamin kendisini sorgular. Siirlerinin en ünlüleri Faun Akşami (1876) ve kafa karistirici Bir Zar Atımı (1897)´dır.

Paul Verlaine, basit, melodik bir yazina sahipti. Sözsüz Müzikler´inde (1874) dizelerle müzik duygusunu vermeye calismisti.

Arthur Rimbaud, daha kücük yastan bir dahiydi. Daha henüz 16 yasindayken orijinal siirler yazmaya baslamisti. 19 yasinda, iskence edilmis ruhani deneyimlerini tanimlayan yazin ve dizelerin bir otobiyografik toplamasi olan Cehennemde Bir Mevsim´i (1873) bestelemisti.

Hicbir Sembolist romanci, sairlere yetisemediyse de hayalci Sembolist Maurice Maeterlinck gününün yazarlarini etkilemisti. Maeterlinck Belcikaliydi ama Fransizca yazmisti.

1900'ler

Erken Yıllar


1900´lerin basinda Fransiz edebiyatinda dört baskin yazar vardi. Bunlar Paul Claudel, Andre Gide, Paul Valery ve Marcel Proust´tu. Hepsi 1870 civarinda dogmuslardi ve hepsi de kariyerlerinin basinda Sembolist bir dönemden gecmislerdi. 1920´de her biri önemli bir edebi figure olarak kabul edildi.

Claudel, kendi güclü Roma Katolik görüslerini yansitan dramalar, siirler, elestiriler ve dini yorumlar yazdi. Claudel´in siiri kalin metaforlar, vahsi tutkular ve cicekli bir dil icerir. Yine de en bilinen eserleri dini icerikli olanlariydi; özellikle Öğle Kırılması (1906) ve Mary´e Gelen Gelgitler (1912).

Gide, din, aile, cinsellik ve ahlak üzerine ortodoks olmayan görüsleri yüzünden oldukca genis bir fikir ayriligi yaratmisti. Kurgusu, karakterlerindeki bicimsel yenilikler ve psikolojik derinlemeleriyle takdir toplamisti. Gide, 1900´lerin basinda Fransiz edebiyatinin en önde giden dergisi Yeni Fransiz Revüsü´nün kurulmasina yardim etmisti.

Proust, belki de 1900´lerin en saygin Fransiz romancisiydi. En önemli eseri Geçmiş Şeylerin Hatırası 1913´ten 1927´ye kadar yedi parca halinde yayimlandi. Roman oldukca kisisel ve siirsel bir eser oldugu kadar toplumsal tavirlarin ve kisilik prikolojisiyle ilgili de mükemmeldi.

Valery´nin siiri Fransiz edebiyatindaki rasyonel gelenegin izlerini tasir. Tutkusal denetim ve klasik bicimleri vurgulamistir. Eserleri icinde uzun siirlerden olusan Genç Kader (1917) ve Etkiler (1922) vardir. Valery, aynı zamanda etkili bir edebi elestirmendi.

Sürrealizm (Gerçeküstücülük)

Sürrealizm, Parisli bir grup yazar ve ressam tarafindan 1924´te kurulan bir hareketti. Sürrealistler, bütünlüklü bir insan deneyimi yaratmak icin rasyonel varligin icine katilmasi gerektigine inandiklari bilincsiz düsünce süreclerini – özellikle de düsleri – incelediler.

Şair Guillaume Apollinaire, Sürrealizm´de önemli bir etkiye sahipti. Alcools (1913), imgelem ve modern dünyayi kutlayan siirlerin derlemesinden olusur. Sürrelaistlerin lideri ve bas kuramcisi Andre Breton´du. Önde gelen sairler, Rene Char, Paul Eluard ve Louis Aragon´du. Ne var ki, ücü de en güzel olarak nitelenen siirlerini 1930´da bu akimdan ayrildiklarinda yazmislardi. Temalari, kelimelerin ve görsel imgelerin carpici birlesimi yoluyla ifade edilen ask ve diger öznel durumlar üzerine yogunlasmisti.

Her ne kadar Breton tiyatronun degerini ifsa ettiyse de, oyun yazari Antonin Artaud, Sürrealistlerle yolunu ayirdiktan sonra dramatik kuram üzerine önemli bir makale serisi yayinladi. Tiyatro ve Onun Çifti´nde (1938) tiyatronun, seyircisini degistirmede iskence bicimleri ya da dini ritüeller kadar güce sahip olmasi gerektigini savunuyordu.
Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) [değiştir]

Egzistansiyalizm, Fransiz edebiyatini 2. Dünya Savasi´ndan sonra etkileyen bir edebi felsefeydi. En önemli varoluscu yazar Jean-Paul Sartre, Çıkış Yok (1944) ve Kirli Eller (1948) oyunlariyla oldugu kadar felsefi yazilari ve elestirileriyle de ünlüdür. Eserleri özellikle özgürlük ve sorumluluk sorunlari ile ilgilenerek ahlaki ve politik konulari inceler. Örnegin, dönemin gençliğinin sorunlarını çok iyi dile getirmesi ile dikkat çeken ilk romanı Bulantı (1938) , varolusun kendisiyle yüzlesmenin getirdigi rahatsiz edici sonuclarini arastirir. Simone de Beauvoir, Belirsizlik Ahlaki Icin (1947) gibi calismalariyla Varoluscu düsüncenin yayginlasmasinda etkili olmustu. Ancak, Camus da Yabanci (1942), Veba (1947) ve uzun makalelerden olusan Sisyphus Destanı (1942) gibi eserleri ile benzer etik ve ahlaki sorunlarla ilgilenmisti.

Dramanin Gelişimi

Sartre ve Camus´nun da icinde bulundugu bircok romanci ve sair 1900´larin ortasinda Fransiz dramasina katida bulunmustu. Diger önde gelen oyun yazarlari Jean Giraudoux, Jean Cocteau ve Jean Genet´ti. Giraudoux, suni, köylü ve alayci bir sekilde yazdi. En bilinen oyunlari askin dogasi ya da savasa ve acgözlülüge karsi protestoyu inceler. Cocteau mitolojik konular üzerindeki yazilariyla ünlü olmustu. Genet ise toplumsal dislanmislardan olusan karakterlerin ritüelik betimlemelerine dikkat cekmisti.

1950´lerde Fransa´da Absürd Tiyatro denen bir hareket belirdi. Oyun yazarlari, yasamin anlamsiz dogasi olduguna inandiklari seyleri dramatize etmeye calistilar. En bilinen Absürdistler Samuel Beckett ve Eugene Ionesco´ydu. Beckett Irlandaliydi de Ionesco da Romanyali, ancak ikisi de Fransizca yazdilar ve en önemli eserleri ilk önce Paris´te sergilendi; örnegin, Godot´u Beklerken.

1900´lerin Ortası ve Sonu

Bu dönemdeki ana degisiklik Yeni Roman´dı. Belli basil temsilcileri Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Nathalie Sarraute ve Claude Simon´du. Bu yazarlar, romanlarindaki olaylari bicimlendirmek icin disardan bir öyküsel cerceve kullanmamislardi. Bunun yerine, romanlarini, karakterlerin olaylari algilayislarinin disinda gelistirmeye calismislardi. Bu, zamanin ve perspektif üzerinde sarsici etkilere yol acti.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Alman edebiyatı
Orta Avrupa`da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısıdır. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çek Cumhuriyeti) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar.

Alman Edebiyatı'nın Yapısı ve Özellikleri

Diğer Avrupa edebiyatlarıyla karşılaştırıldığında Alman Edebiyatı diğerlerine oranla daha fazla yerel farklılık gösterir. Bunun sebeplerinden biri, 1800`lerde Berlin`in ortaya çıkmasına kadar, Almanca konuşan toplulukların Fransa`nın Paris`i ya da İngiltere`nin Londra`si gibi bir başkentinin olmamasıdır. Daha doğrusu, Almanya uzun süre ayrılıklar ve bölünmeler yaşamıştır. Bu tip bölünmeler, 1600`lerdeki din savaşları boyunca ve 1900`lerin ortasında başlayan Soğuk Savaş döneminde sıklıkla yaşanmıştı.

Almanya, Reform denen dini hareketin merkezi olması nedeniyle 1500`lerde Protestanlık`ın ortaya çıktığı yerdir. Reform, kişinin içsel ruhani özgürlüğünü vurguluyordu. Alman edebiyatını şekillendiren içsellik ve felsefi yansıma da bu tip bir ruha sahiptir.

Erken Alman Edebiyatı

MS. 1000 yıllarda Germen kabileleri şimdiki Almanya`ya kuzey Avrupa üzerinden göç etmişlerdi. Bu kabileler, nesilden nesile, besteledikleri baladları ve hikâyeleri anlatırlardı. Göçler yaklaşık MÖ. 800 civarında sona erdi. O zamanlarda manastırlar eğitim ve edebiyatın merkezi halindeydiler. Rahipler, İncil ve Hıristiyan efsaneleri üzerine kurdukları şiir ve hikâyeleri yayıyorlardı. Anonim bir destan olan The Savior (yaklaşık 820-840), İsa`yı bir Sakson lideri olarak resmeder. Rahip Otfrid von Weissenburg, adıyla bilinen ilk Alman yazardır ve şiir kafiyeleriyle The Book of Gospels (863-871 arasında bitirilmiştir) kitabını yazmıştır.

Rahipler aynı zamanda eski kahramanlık destanlarını kaydetmeye ve zamanlarının feodal lordlarını yücelten yenilerini yazmaya başlamışlardı. Almanca yazılmış bu kahramanlık hikâyelerinden günümüze ulaşan Hildebrandslied, bir baba ile oğlu arasındaki savaşı anlatır. MS 9.yüzyılda, Germen destanı Güçlü Elli Walther, sonradan bir Latin efsanesi olan Waltharius`a dönüşmüştür. St. Gallen`de bir rahip olan Notker Labeo, Romalı filozof Boethiues ve Eski Yunan filozofu Aristo`nun yapıtlarından bazılarını Almanca`ya çevirmiştir.

Birinci Altın Çağ (1150-1250)


Alman Destanları
Alman destanları Birinci Altın Çağ'daki ana edebi ürünlerdir. Bunların en ünlüsü 12000 dizelik intikam, ihanet ve sadakati anlatan büyük olasılıkla Passau, Avusturya`da yazılan Nibelungların Şarkıları (Nibelungenlied)`dır.

Romans

Kahramanlar ve asıl gerçekleri anlatan Romans (Romance), bu dönemdeki başka bir ana edebi yazın biçimidir. Antik edebiyatın başyapıtları olarak sayılan önemli romanslar Wolfram von Eschenbach`in Parzival`i (1200-1210), Gottfried von Strassburg`un Tristan ve Izolde`sidir (13.yy başları). Parzival, uzun sure şövalye olmak için uğraşan ama bunun için uzun yargılamalardan geçen ve sonunda kutsal toprakların kralı olan birisidir. Tristan ve Izolde`de Gottlieb, aşkları ölümleriyle biten iki gencin aşkını anlatır.

Şövalye Edebiyatı ve Minnesang

Eski Alman Edebiyatı dönemine damgasını vuran bir başka şey de Şövalye Edebiyatı'dır. Bir şövalyenin tek özelliği savaşması değildi. Şövalye beğenisi yüksek olan, sanat ve edebiyatla uğraşan bir insandı. Minnesanglar onların elinden çıkmıştır. Bu Minnelerin çoğu, aşk ve kavalyeliği anlatan Fransız troubadorların sarklılarının lirik şairlerini taklit etmişlerdir. Kadına duyulan aşk anlatılmaktadır. Burada anlatılan kadın, saray kadınıdır. En ünlü troubador Walther von der Vogelweide`dir. Şair, traubadorların samimiyetsiz ve soğuk şiirlerini sıcak ve orijinal aşk yorumlamalarına çevirmiştir. Walther`in aynı zamanda o dönemde Papalıkla uzun süren güç savaşına giren Orta Avrupa`daki Germen asıllı Kutsal Roma Imparatoru`nu öven ve savunan eserleri de vardır.

Altın Çağlar Arası (1250-1750)


Popüler Edebiyat Dönemi
1250`den 1600`e kadarki bu dönem Alman şehirlerine artan ticari büyüme ve zenginlik getirmişti ve yeni bir ekonomik-sosyal sınıf olan Orta-sınıf ortaya çıkmıştı. Orta-sınıf kültürel liderliği ele geçirmişti. Bu aşkın aristokrat tanımı orta sınıf gerçekliği, taslaması ve ciddiyetine yol açmıştır. Bahçıvan Wernherin Meier Helmbrecht 'i (yaklaşık 1250-1280) gibi destanlar, şövalyeliğin düşüşünü anlatmaktaydılar. Pratik dersleri ögretmek için fabllar önem kazandı ki bunları satirik destan Tilki Reynard (1487), Sebastian Brant'in ahlaki ve satirik şiiri Aptallar Gemisi (1494), ve komik hikâyeleriyle Till Eulenspiegel`de görürüz (1500). Nüremberg`li ayakkabı ustası Hans Sachs, antik şarkıcıları taklit ederek yüzlerce oyun ve şarkı yazmıştır. Redentin Easter Play (1464) ve Oberammergau Passion Play (1634) gibi dini oyunlar, dinsel duyguları saf mizahla birleştirmiştir.

Rönesans, Almanya`ya, insanların dünyevi yeri ve doğasını anlama vurgusunu getirdi. Bu entelektüel alim hümanizm olarak bilinir. Alman Rönesansı`nın hümanizmi Avrupa tarihindeki en önemli değişim hareketlerinden birine, Reform`a yol açmıştır.

Alman Hümanizmi

1350 yılında üniversitelerin kurulmasıyla Bohemya`da başlamıştı. Bu dönemim en bilinen Alman eseri, Johannes von Tepl (Johannes von Salz olarak da bilinir) tarafından yazılan ve ölümle vasat bir çiftçi arasındaki diyaloğu anlatan Bohemyalı Çiftçi`dir (1400). Hümanizm, doruk noktası 1480`den 1530`a kadar geçen süre içindedir. İnsanlık için yeni idealler arayışı içinde hümanistler Eski Yunan`ın tarih ve felsefesini keşfe çıktılar. Eserlerinin çoğunu Almanca`dan çok Latince yazdılar. En ünlü Alman hümanistleri, İbranice`nin önde gelen ustalarından Johannes Reuchlin ve Reform`u başlatmada Martin Luther`in baş yardımcısı Philipp Melanchton`dur.

Reform

1517`de başlayan Reform hareketi, Alman kültür ve yaşamında hala etkisini gösteren bir etki bırakmıştır. Reformca etkilenen edebiyatn çoğu dinsel yazınlar ve bildirgelerdi. Reform lideri Martin Luther, İncil`i Saksonya Almancasi`na çevirmişti. Luther`in 1534`de bitirdiği İncil çevirisi, Alman edebiyatının en etkileyici olaylarından biridir. İncil`in Kral James versiyonu İngiliz yazarları ne kadar etkilemişse, Luther`in Almanca versiyonu da Alman yazarları o derece etkilemişti. Bu çevirisinin yanı sıra Luther daha birçok dini ve politik metinler yazmıştı.

Immanuel Kant

Immanuel Kant

Barok Edebiyatı

Barok Edebiyatı genellikle fazla şişirilmiş ve abartılarla doludur. Barok şiiri ise inanç ve çaresizlik, maddecilik ve maneviyat, şiddet ve erdem arasında gidip gelmiştir. Andreas Griphius, Alman barok çağının en büyük lirik şairi olarak tanımlanır. İlahi yazarları ise en ünlü Alman ilahilerini bu dönemde yazmıştır.

Hans Jakob Christoffel von Grimmelshausen`ın Simplicissimus (1668)`u çok canlı ve gerçekçi bir romandır. Alman nüfusunun üçte birinin yaşamını yitirdiği Otuz Yıl Savaşları`ndaki (1618-1648) acıyı resmeder. Romanın kahramanı Simplicius Simplicissimus, en başta aptaldır ancak acı deneyimlerle zamanla erdem kazanır ve en sonunda dini bir keşiş olarak yaşamak için dünyadan elini çeker.


Friedrich Schiller

Friedrich Schiller

İkinci Altın Çağ (1750-1830)
1700`lerin sonuyla 1800l`erin başı, Germen dünyasında “Alimler Çağı” olarak bilinir. Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig van Beethoven gibi besteciler ve Immanuel Kant ve G. W. F. Hegel gibi filozofların çalışmalarıyla felsefe ve müzikte ilerleme kaydedilmiştir.

Diğer Avrupa yazarlarının ötesinde, Alman yazarlar sanatı eğitime giden bir yol olarak gördüler. Büyük Alman dramatisti Friedrich Schiller, görüşlerini sanatın kişiyi ve toplumu değiştirme gücüyle ifade eden Mektup Serilerinde İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine (1795)`de belirtmiştir. Aynı ruhla Immanuel Kant da modern estetiğin kuruluş yazını olarak kabul gören Yargılamanın Kritiği (1790)`nde bu şekilde davranmıştır.

Neden Çağı (Aydınlanma)

Neden Çağı, ya da Aydınlanma, gerçeği anlamanın en iyi yolunun nedenleri kullanma ve sorgulama olduğuna vurgu yapan tarihsel dönemdir. Bu çağ Almanya`da, Fransa ve İngiltere`de olduğundan daha kısa sürdü (1700`lerin ortasi). Aydınlanmış reformların ruhu Alman edebiyatının milli gururu yükselttiği gibi onu Fransız etkisinden de çıkarmıştır.

Almanya'nın ilk önemli edebiyat eleştirmeni Gotthold Efraim Lessing, 1700`lerin sonunda başlayan Alman milli edebiyatının hızlı gelişiminin temellerini atmıştır. Lessing ilk önce Antik Yunan ve Roma klasiklerini taklit eden Fransız Neoklasizm fikirlerini reddederek işe başlamıştı. Bunun yerine kendi oyunlarını İngiliz oyun yazarı William Shakespeare`in dramları üzerine modelledi. Lessing`in en bilinen oyunu Bilge Nathan (1779) dinsel toleransı tartışmaya açmıştı.



Johann Wolfgang von Goethe

Johann Wolfgang von Goethe

Alman Preromantizmi
Alman Preromantizmi ya da daha iyi bilinen tanımıyla Fırtına ve Baskı hareketi, 1770`de başladı ve otoriteye karşı güçlü arzu, orijinallik ve başkaldırıya vurgu yaptı. İsa`nin yaşamını anlatan, Friedrich Klopstock`un Mesih (1748-1773) adlı dini destanı bir başyapıttır.

Fırtına ve Baskı, orta sınıf sosyal değerlerine, geleneğine ve politika, siyaset ve teolojideki otoritesine karşı isyankar, genelde kaotik bir hareketti. Genç Schiller ve Johann Wolfgang von Goethe bu akımın iki önemli dramatistiydi. Schiller`in ilk romanı Soyguncu (1781) iki kardeşin hikâyesini anlatır. Kardeşlerden biri babasını öldürmeyi hedefler, diğeri ise bir soyguncu çetesi kurar ve ormanları gezer. Schiller`in diğer gençlik romanları baskıcı sosyal kuralları, tiranlığı ve politik yozlaşmayı anlatır. Bir fahişeyi seven asilin hikâyesini anlatan Merak ve Aşk (1784), bir İspanyol prensinin babası Krala karşı duyduğu nefreti anlatan Don Carlos (1787) bu eserlerdendir. Goethe`nin melankolik ilk romanı Genç Werther´in Acıları (1774–1787`de tekrar gözden geçirildi) Avrupa`da fırtınalar estirdi. Romanın çoğunluğu, Werther adındaki genç bir adamın evli bir kadına yazdığı umutsuz aşk mektuplarından oluşmaktaydı.

Bu akımın felsefi ilham kaynağı, Goethe`nin de hocası büyük filozof ve tarihçi Johann Gottfried Herder idi. Herder, Alman yazarlarını, eski Yunan trajedilerini taklit eden Fransız Neoklasistlerin`in etkisinden çıkarmaya çalışmıştı. Shakespeare`in doğanın kanunlarını anlayan bir "alim" olduğunu düşünüyordu. Herder tüm dünyadan şiirler toplayıp onları Almanca`ya çevirip, her birinin kendi essiz gücünü kanıtlamasına yardımcı olmuştur.


Friedrich Hölderlin

Friedrich Hölderlin

Alman Klasizmi
Alman Klasizmi Goethe, Schiller ve Almanya`nın en büyük lirik şairi Friedrich Hölderlin tarafından idare ediliyordu. Klasizm yaklaşık 30 sene boyunca gelişti, ta ki 1787`de Goethe`nin İtalyan klasik antiklerini incelemek için yaptığı iki senelik bir geziye kadar.

Goethe`nin Wilhelm Meister`in Çıraklığı (1795-1796) romanı aktör ve oyun yazarı olarak doyuma ulaşmaya çalışan Wilhelm üzerine yoğunlaşır. Kitap Wilhelm`in olgunluk, kendini tanıma ve sosyal sorumluluk bilinci kazanması yolunda geçirdiği yavaş ve bazen sancılı süreci anlatır. Bu çalışma kişisel gelişim romanlarının ilk örneği sayılır.

Shakespeare`in yapıtları İngiliz Edebiyatı'nda ne ise Schiller`in büyük tarihsel dramları da Alman Edebiyatı'nda Klasik tarz olarak sahnede kalmıştır. Schiller`in sonraki oyunları çok tartışılan felsefi konuları, Avrupa tarihinin çalışmalarının karmaşık anlamasını, ari düşünceleri, ve büyük bir edebi tarzı birleştirmişti. En ünlü oyunları tarihsel dramalardır: İskoç hükümdari Mary, İskoç Kraliçesi`ni anlatan Mary Stuart (1800); Fransız kahramanı Joan d`Arc`i anlatan Orleans Kızı (1801); ve efsanevi İsviçre'li kahramanı anlatan William Tell (1804).

Hölderlin`in şiiri şiirsel güzelliği felsefi derinlikle birleştirir. Ekmek ve Şarap (1800-1801 – yeniden düzenlemesi ölümünden sonra 1894`te yapılmıştır) ve Patmos (1801-1803) gibi klasik güfte ve ağıtları, eski Yunan stilini ve ruhunu canlandırmıştır.


Heinrich von Kleist

Heinrich von Kleist

Romantizm
Romantizm, 1790`ların sonunda önemli ve etkileyici bir hareket olarak ortaya çıkmıştı. Romantikler, düş gücünü ve güçlü duyguları konu alıp edebi ifadenin daha özgür biçimlerini ele aldılar. Belki de Romantiklerin en iyisi "Novalis" takma adıyla yazan Friedrich von Hardenberg idi. Yardımcısı Friedrich Schlegel ile beraber Novalis insane imgeleminin gücünü keşfe çıkmışlardı. Geceye İlahiler (1800) şiirlerinde geceyi, ölen nişanlısı ve tanrı arasındaki ruhani birliğe giden eşik olarak gördüğü ölüm ve sonsuzluk sembolü olarak görüyordu.

Diğer romantik yazarlar, özellikle Friedrich Tieck ve E.T.A. Hoffmann da bilinçsizlik dünyasını irdeliyorlardı. Bu iki yazar, 1800`lerin sonunda ortaya çıkan modern psikoanalizin Avusturyalı babası Sigmund Freud`un öncelleri olarak kabul edilirler.

Çoğu romantik, lirik şiirler yazdı. Novalis`ten sonra, bu şairlerin en ses getireni Joseph von Eichendorf`tu. Yüzeyde şiirleri çok basitti, ancak dikkatli incelendiğinde oldukça derindi. Eichendorf`unkilerin yanı sıra Wilhelm Müller gibi romantiklerin diğer romantiklerin şiirleri, içlerinde Franz Schubert`in de bulunduğu Alman romantik bestecilerince sıklıkla müziğe geçirilmiştir. Bu sanat şarkıları günümüzde de hala popülerdir.

Alman romantizminin önemli bir özelliği de yazarların tümünde görülen sıkı bir milliyetçiliktir. 1800`lerin başında Jakob Grimm ve Wilhelm Grimm tarafından derlenen Alman efsaneleri yalnızca Alman milliyetçiliğini değil ama aynı zamanda romantiklerin efsaneler ve folklore ilgisini de ifade etmiştir. Grimm kardeşler aynı zamanda linguistik (dil bilimi) çalışmalarının da kurucuları olarak kabul edilen bilgelerdi.

Diğer Yazarlar

1800`lerin başlarındaki bazı yazarlar öylesine kişisel yazılar yazmışlardı ki onları belli bir sınıflandırmanın içine koymak çok da mümkün değildir. Bu yazarların içinde Goethe, Heinrich von Kleist ve Georg Büchner de vardır. 1808`de, Goethe, başyapıtı Faust`un ilk bölümünü bitirmişti. İkinci bölümü ise öldüğü 1832`de bitirmiştir. Faust, 1500`lerde ruhunu şeytana sihirli güçler karşılığında satan bir teolog efsanesinin Goethe versiyonudur.

Goethe aynı zamanda iki zor roman da yazmıştı: Evli bir çiftle iki arkadaşları arasındaki trajik ilişkiyi inceleyen Seçme Yatkınlık (1809) ve Wilhelm Meister`in Çırağı`nın devamı olan Wilhelm Meister`in Seyyahlık Yılları (1821, 1829`da gözden geçirildi).

Kleist, felsefi yansımanın psikolojik derinlikle biçimsel mükemmellikle birleştirilmiş dramalar da yazmıştır. Penthesilea (1808), Amazonlarin kraliçesi Penthesilea ile Antik Yunan`ın en cesur savaşçısı Archilles`in arasındaki aşk hikâyesini resmeder. Kleist`in Homburg`lu Prens Friedrich (1810) dramının kahramanı askeri emirlere uymayı reddederek idama mahkûm edilen bir prensin hikâyesidir. Kleist, intikam peşindeki üçkağıtçı bir at tüccarının hikâyesi Michael Kolhaas (1808), ve nasıl olduğunu bilmeden hamile kalan bir asil kadını anlatan O… Markizi (1808) gibi oldukça kısa romanlar da yazmıştır. Buchner`in draması Danton`un ölümü (1835) Fransız Devrimi`ni resmeder. Woyzeck (1835-1837) romanı ise üstlerince aşağılanan ve bu nedenle deliren bir ordu komutanını anlatır.

Yükselen Alman milliyetçiliğinin aksine Goethe yaşamının son yıllarında Asya edebiyatına dönmüştür. Çin romanlarını takdir etmiş ve eski Pers şairi Hafız`in şiirlerini taklit eden şiirler derlemesi Doğu-Batı Divani`ni (1819) yazmıştır.

1830`dan 1880`e Alman Edebiyatı


Genç Almanya
Genç Almanya hareketi, 1830`larda etkin hale gelen ve edebiyatı politik düşünceleri ifade etmede kullanan radikal Almanlarca oluşturulmuştu. Bu yazarlar, dönemin muhafazakar prensi Klemens von Matternich`in politikalarını şiddetle eleştiriyorlardı. Birçok Genç Alman, başarısız 1830 ve 1848 devrimlerinde rol almıştı. 1848`de kurulan ve Almanya`yı birleşik ve liberal bir demokrasi yapmak isteyen seçilmiş konsey Frankfurt Birliği`ni desteklemişlerdi. Bu birlik sonradan dağıtılmıştır.

Bu dönemin en tanınan şairi Heinrich Heine`dir. Alman kültürünü o kadar aşağılık görüyordu ki yaşamının çoğunu Paris`te geçirmişti. Heine, Almanya`yı Almanya: Bir Kış Masalı (1844) gibi genişçe okunan ve tercüme edilen çalışmalarında şiddetle eleştirmiştir. Heine aynı zamanda mükemmel bir lirik şairdi.

Gerçekçilik

Gerçekçilik (Realizm), günlük yaşamı inanılır kişiler ve her zamanki olaylar aracılığıyla olduğu gibi resmetmeyi amaçlar. Alman edebiyatında gerçekçilik, çoğunlukla "Şiirsel Gerçekçilik" biçimini almış ve günlük yaşamın sanatsal görünümünü yaratmayı amaçlamıştır.

Avrupa`nın diğer yerlerinde gerçekçilik özellikle kent toplumlarının gerilim ve çelişkilerini yakalamayı hedeflemişti. Alman Gerçekçiliği ise geniş ölçüde kırsal ve bölgesel kalmıştır. Gerçekçiler, Adalbert Stifter`in bilim adamı olmayı hedefleyen bir gencin hikâyesi olan Hint Yazı (1857) gibi romanlarla Bildungsroman`a devam etmişlerdi. Bir diğer gerçekçi Bildungsroman Gottfried Keller`in İsviçreli bir ressamın mücadelesi ve gelişimini anlatan Yeşil Henry`dir (1854-1855). Bu dönemin tipik güçlü bölgeciliğine atıfla, Stifler ve Keller`in romanları sırasıyla Avusturya ve İsviçre köylerinde geçer.

1890`dan 1945`e kadar Alman Edebiyatı


Naturalizm
1890`dan sonra gerçekçilik, sosyal adaletsizlik, suç, varoş koşulları ve kalıtımın insane gelişimindeki rolünü konu alan edebi hareket olan Naturalizm`e yol vermiştir. Gerhart Hauptman`ın Dokumacılar (1893) romanı belki de bu dönemdeki Naturalist dramın en iyi yapıtıdır.

Empresyonizm, Neoromantizm, Sembolizm

Empresyonizm (İzlenimcilik), Neoromantizm (Yeni romantizm), ve Sembolizm gibi resimde daha çok bilinen kavramlar aynı zamanda yazın biçimlerini tanımlamada da kullanılmıştır. Empresyonistler, nesnelerin ve olayların izleyici üzerinde yarattığı etkilenimlere baskı yaparak bir tavır ve beyin hali yaratmaya çalışmışlardı. Neoromantikler, insani duyguları ve tutkularını takdir eden Romantik hareketi yeniden canlandırmışlardı. Sembolistler ise şiirsel semboller, fantaziler ve psikanalizden büyülenmişlerdi. Doğrunun mantıksal düşünüşle resmedilemeyeceğini, ancak sembollerle önerilebileceğini öne sürmüşlerdir. Bu dönemin terimleri bulanıktır ve yazarları ise eleştirmenlerce yalnızca bir kategoriye konamamaktadır.

Huge von Hoffmansthal ve Rainer Maria Rilke`nin şiirleri o atmosferi çağrıştırdığı için empresyonisttir. Hoffmansthal aynı zamanda bir neoromantik olarak kabul edilir çünkü naturalizme karşı çıkmıştır. Hoffmansthal büyük ölçüde Alman besteci Richard Strauss'un yazdığı opera - özellikle Der Rosenkavalier (1911) – librettoları (söz) ile tanınır.

Thomas Mann`ın romanları geniş ölçekli biçimler ve temaları sunar. İlk sosyal romanlarından Buddenbrooks (1901), tüccar bir ailenin yaşamını anlatmasıyla tamamen gerçekçidir. Mann`ın Bildingsromanı Sihirli Dağ (1924) daha felsefidir ve hem empresyonist hem de sembolist olarak tanımlanabilir. Kitapta, tüberküloz sanatoryumundaki hastaları 1900`lerin başlarındaki Avrupa toplumunun çatışan tavır ve politik inançlarını sembolize eder.

Arthur Schnitzler`in Viyana`da yazdığı empresyonist dram ve hikâyeler, kısa romanı Rüya Hikayesi`nde (1926) cinsel kıskançlığı anlattığı gibi, insani hislerinin psikolojisini keşfe çıkar. Schnitzler`in çalışmaları, Sigmund Freud psikanalizinin derinliklerini edebiyata ithal etme denemelerini temsil eder.

Ekspresyonizm

Ekspresyonizm tüm sanat dallarındaki ana bir hareketti. Ekspresyonistler yaşamı gerçeğin kendi kişisel yorumlamalarınca değiştirilmiş olarak resmetmeye çalışmışlardı. Ekspresyonizm, Birinci Dünya Savaşı`na (1914-1918) ve geleneksel sosyal ve politik yapıların çözülmesi sonucu ortaya çıkan kaosa tepki olarak sahneye çıkmıştı. Expresyonist eserlerin çoğu kabus gibi bir niteliğe sahipti. Her şeyin ötesinde Ekspresyonizm, tüm geneleksel sanat standartlarının reddedildiği radikal bir deneysellik hareketiydi.

Belki de en büyük ekspresyonist yazar Franz Kafka`ydı. Onun hayalsi stili, garip görüntüler, kilik değiştirmiş referanslar ve psikolojik işkence ile yanıltıcı basitlikteki betimlemeleri harmanlar. Sonuç ise edebiyat tarihindeki eşsiz bir stil olmuştu. Kafka`nın Duruşma (1925) romanında bir adam, gizemli bir mahkeme tarafından tutuklanır, suçlanır ve idam edilir.

Ekspresyonist dramların en iyi örneklerinden bazıları da Bertolt Brecht`in özellikle 1940`larda yazdığı piyesleridir. Bunların içinde Otuz Yıl Savaşları`nın tarihi kaydı niteliğindeki Cesaret Ana ve Çocukları (1941) ve İtalyan astronom Galileo ile onun bilimsel teorilerini dini temelde suçlayan Roma Katolik kilisesi arasındaki savaşımı anlatan Galileo`nun Yaşamı (1943) de vardır. Brecht`in yanı sıra Georg Kaiser ve Ernst Toller de önde gelen ekspresyonistlerdendir. Bu dönemin şairlerinden Georg Trakl ve Gottfried Benn de üne sahiptir.

Nazi Döneminde Edebiyat

Adolf Hitler`in Nazi Partisi Almanya`daki iktidarı 1933`te ele geçirdi. Naziler hiç zaman geçirmeden ahlaksız ve siyaseten güvenilmez buldukları ekspresyonistleri yargılamaya giriştiler. Yaptıkları ilk işlerden biri ekspresyonist kitapları Berlin`de bir kütüphanenin avlusunda halkın gözleri önünde yakmak oldu.

Hitler`in Üçüncü Reich`ı (1933-1945) bitmek tükenmek bilmeyen propagandanın yanında çok az değerli edebi eser üretebilmiştir. Özellikle bu dönemde Leo Weisgerber düşünceleri en çok tutulan ve Nazilerce yüceltilen dil bilimci ve edebiyatçıdır. Bertolt Brecht ve Thomas Mann gibi önemli yazarlar ABD`ye göç ettiler ve Almanca yazmaya orada devam ettiler. Diğerleri ise yakalandılar ve toplama kamplarında katledildiler.

Savaş Sonrası Alman Edebiyatı (1945-1990)

İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra (1939-1945), Alman edebiyatı ana olarak savaşla yerle bir edilen Almanya`nın psikolojik travmalarla dolu yaşamı ile ilgilendi. Savaştan sonra Almanya, SSCB tarafından kontrol edilen Doğu Almanya ve Batı ve özellikle Amerika güdümündeki Batı Almanya olmak üzere iki devlete bölünmüştü. Dönemin en önde gelen Alman yazarları Heinrich Böll ve Günter Grass`tı. Böll`ün romanları Bayanla Grup Resmi (1971) ve Katharina Blum`un Kayıp Onuru (1974) toplumdaki itibarlarını kaybetmiş kadınları anlatır. Grass ise edebi biçimlerdeki korkusuz yorumlarıyla öne çıkmıştı. Teneke Trampet (1959), Kedi ve Fare (1961) ve Köpek Yılları (1963)`ndan oluşan Danzig üçlemesi, şimdiki adı Gdansk olan Alman-Leh şehrindeki savaş sonrası zenginlik ve Nazi iktidarının bir taslamasıdır.

Savaş sonrası edebiyat, Almanya`nın Nazi tarihiyle yüzleşmek için çaba sarfetmişti. Faust efsanesinin Thomas Mann versiyonu Doktor Faustus`ta (1947) bir bestecinin, aşk ve ahlaki sorumluluğu sanatsal yaratıcılık uğruna reddedisini anlatır. Hikayeleri, Alman edebiyatının tüm geçmişinin Nazilerin ortaya çıkmasında sorumlu olduğunu anlatmaya çalışır. Carl Zuckmayer`in Şeytan`ın Generali (1946) dramı Nazi rejiminde suçlanan Alman ordu kahramanı Ernst Udet`in yaşamı üzerineydi. Rolf Hochhuth`un piyesi Vekil (1963) Papa 12. Pius`u Nazilerin Yahudileri katletmesine göz yummakla suçlar.

Savaş sonrası drama yazarlarının en önemlileri Almanlar değil, İsviçreli Friedrich Durrenmatt ve Max Frisch ile Avusturyalı Thomas Bernhard ve Peter Handke`dir. İsviçreli yazarlar, Brecht tarzındaki sosyal eleştiriyi devam ettirdiler. İki Avusturyalı ise daha çok psikolojik dramlar yazmıştı.

Doğu Alman edebiyatı, Batı`dakinden farklıydı. Doğu yazarları genelde sosyalist bakış açısına sahiptiler ve Batı`nın değerlerini eleştiriyorlardı. Christina Wolf`un romanı Cassandra (1983) savaştan bitap olmuş şehri Doğu Almanya`ya benzeterek Troya`nın düşüşünü yeniden anlatır. 1959`da Doğu Almanya`dan Batı Almanya`ya geçen Uwe Johnson, politik olarak bölünmüş Almanya`nın yorgunluklarına işaret ediyordu. Johnson`un romanı Jakop Hakkındaki Dedikodular (1959) Sovyet ajanlarıyla işbirliği yapmayı reddeden bir adamın öldürülmesini konu eder.

Günümüz Alman Edebiyatı

1989`da, toplum baskısı nedeniyle Doğu Alman hükümeti çöktü. 1990`da Doğu ve Batı Almanya tekrar birleşti. Birleşmeden sonra Wolfgang Hilbig, Erich Loest, Monika Maron ve Christa Wolf gibi eski Doğu Alman yazarları otobiyografiler, romanlar ve denemelerle geçmişleriyle hesaplaşma içine girdiler. Maron`un Küllerin Uçuşması (1981) romanında bir güç santralinin çevreyi kirlettiğini keşfettikten sonra bir gazetecinin yüz yüze kaldığı ahlaki açmaz konu edilir. Romanya`nın Almanca konuşan azınlığından Herta Müller Komünist rejimdeki yaşamı romanları Yeşil Eriklerin Ülkesi (1994) ve Randevu`da (1997) anlatır. Christoph Hein`ın romanları Tango Dansçısı (1989) ve Willenbrock (2000) kendilerini bir kabusun içinde bulan normal insanları kaleme alır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
İngilizce Edebiyat
İngilizce olarak icra edilen edebiyat türüdür. Bu alanda eser veren sanatçıların ille de İngiliz olması gerekmez. Polonyalı Joseph Conrad, İskoç Robert Burns, İrlandalı James Joyce, Gallerli Dylan Thomas, Amerikalı Edgar Allan Poe, Hintli Salman Rushdie, Karayipli V.S Naipaul İngilizce olarak birçok edebi eser vermişlerdir. Diğer bir deyişle, İngilizce Edebiyat dünyada konuşulan İngilizce’nin çeşitli varyasyonları ve lehçeleri gibidir. Akademik alanda, İngilizce Edebiyat, İngilizce üzerinde çalışan bazı bölümlere, ikincil ve üçüncül eğitim sistemlerine ad olabilmektedir. İngiliz Edebiyatı'ndaki çok sayıda yazar çeşitliliğine rağmen, William Shakespeare'in eserleri, İngilizce konuşan dünya genelinde en önemli noktada yer almaktadır.

Eski İngilizce
Eski İngilizce ile yazılmış olan ilk İngilizce eserler, Orta Çağ'ın başlarında ortaya çıkmıştır (bulunan en eski metin Cædmon's Hymn metnidir). Sözlü gelenek, eski İngiliz kültüründe çok güçlüydü ve çoğu edebi eser icra edilmek amacıyla yazılırdı. Böylelikle, epik şiirler çok popülerdi ve Beowulf dahil birçoğu, bugünün Norveççe'sine ya da İzlandaca'sına çok yakın benzerlik gösteren Anglosakson edebiyatı'nın zengin külliyatında günümüze kadar geldi. Günümüze kadar ulaşan el yazılarındaki Anglosakson dizelerinin çoğu, kıtadaki eski Viking ve Alman savaş şiirlerinin muhtemelen "daha yumuşak" bir uyarlamasıydı. Bu şiir İngiltere'ye getirildiğinde, hala bir nesilden diğerine sözlü olarak aktarılıyordu ve aliterasyonlu dizeler'in ya da ünsüz kafiyesinin (günümüz gazete başlıkları ve pazarlama sektöründe bu teknik sıklıkla kullanılmaktadır) daimi varlığı, Anglosakson halkının onu hatırlamasına yardımcı olmuştur. Bu tür bir kafiye Cermen dilleri'nin bir özelliğidir ve Roman dilleri'nin sesli uyaklarından ya da kafiyelerinden farklıdır. Fakat ilk yazılı edebiyat, Aziz Augustinus ve onun müritleri tarafından kurulan ilk Hıristiyan manastırlarınaa dayanmaktadır ve Hıristiyan okuyucuların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bir şekilde uyarlandığını düşünmek mantıklıdır. Viking savaş şiirleri, en kaba mısraları olmaksızın dahi, hala kan davalarının kokusunu taşımaktadır ve bunlara ait sesli uyaklar, kulağa kasvetli kuzey havası altında çarpışan kılıçlar gibi gelmektedir: anlatılarda, her zaman için yaklaşan bir tehlike hissi duyulur. Beowulf'un hikâyesi boyunca savaştığı canavarlar tarafından nihayetinde ölmesi gibi, her şey, er ya da geç sonlanacaktır. Beowulf'taki hiçbir şeyin baki kalmaması, gençlik ve neşenin ölüm ve üzüntüye dönüşecek olması duyguları Hıristiyanlığa girmiştir ve İngiliz romanının gelecekteki görünümüne hakim olacaktır.

Orta Çağ İngiliz Edebiyatı
220px-Peterborough.Chronicle.firstpage.jpg

Peterborough Chronicle birinci sayfası. İngiltere tarihi ve Norman İstilası hakkında çok önemli bilgiler içerdiği varsayılmaktadır.​

Orta Çağ İngiliz Edebiyatı terimi, Orta Çağ İngilizcesi olarak bilinen İngilizce ile yazılmış olan ve yaklaşık olarak 1066 yılında Norman İstilası'ndan Londra-temelli bir İngilizce yapısı olan Chancery Standard'ın yaygınlaştığı ve matbaaların dili düzenli hale getirdiği 1470'lere kadar olan dönemdeki edebiyatı belirtmektedir. İngiliz edebiyatının bu döneminde, Geoffrey Chaucer Canterbury Hikayeleri'ni, the Pearl Poet Sir Gawain and the Green Knight'ı, William Langland Piers Plowman'i yazmıştır ve çok sayıda moralite oyunu ve dini piyes üretilmiştir.

Rönesans Dönemi

Matbaanın 1476 yılında William Caxton tarafından İngiltere'ye getirilmesini takiben, yerli edebiyat gelişmiştir. Reformasyon, edebi İngiliz dili üzerinde kalıcı bir etki yaratacak olan Book of Common Prayer'nın oluşturulmasını sağlayan yerli liturjinin üretimine ilham vermiştir. Hem Kraliçe I. Elizabeth hem de Kral I. James zamanında üretilen şiir, tiyatro ve düzyazı eserleri, günümüzde Erken modern (ya da Rönesans) olarak etiketlenmiş olan edebiyatı oluşturmaktadır. Bu edebiyat, insanı önemli bir konu olarak ele almasından dolayı (büyük oranda İtalya'dan alınan hümanizm sayesinde oluşmuştur) önemli sayılmaktadır. Neredeyse tamamen dini olan Orta Çağ İngilteresi'ndeki edebiyatın aksine, Erken modern edebiyat, okuyuculara daha dünyevi bir edebiyat sunmuştur, fakat şu unutulmamalıdır ki; Erken modern edebiyat, modern sekülerizm ile karşılaştırıldığında, çoğu bakımdan açık bir şekilde dini temelli görünmektedir.

Erken Modern Dönem

Elizabeth Dönemi

Elizabeth dönemi, özellikle drama alanında olmak üzere edebiyatta büyük bir gelişmeye sahne oldu. İtalyan Rönesansı antik Yunan ve Roman tiyatrosunu yeniden keşfetti ve bu olay, Orta Çağ'daki eski dini piyeslerden ayrı bir şekilde gelişmeye başlamış olan yeni dramanın gelişiminde etkili olmuştur. İtalyanlar, özellikle Seneca'dan (önemli trajik oyun yazarı, filozof ve Nero'nun özel öğretmeni) ve Plautus'tan esinlenmişlerdir. Fakat İtalyan trajedileri Seneca'nın etiğine karşı olan bir ilkeyi kucaklamıştır: sahnede kan ve şiddet gösterilmesi. Bu tip sahneler, Seneca'nın oyunlarında sadece karakterler tarafından oynanırdı. Fakat İngiliz oyun yazarları İtalya modeline merak duyuyorlardı: belirli bir İtalya aktör topluluğu Londra'ya yerleşti ve Giovanni Floria İtalyan dilinin ve kültürünün büyük bir kısmını İngiltere'ye getirdi. Elizabeth döneminin çok şiddetli bir dönem olduğu ve Rönesans İtalyası'nda yüksek oranda görülen siyasal suikast olaylarının (Niccolò Machiavelli'nin Prens eserinde şekillendirilmiştir) Katolik komplosu korkularını pek yatıştıramadığı da doğrudur. Sonuç olarak, bu tür bir şiddeti sahnede temsil etmek Elizabeth dönemi izleyicisi için muhtemelen daha katartik olmuştur. Sackville ve Norton tarafından yazılmış olan Gorboduc, Kyd tarafından yazılmış olan ve Hamlet için büyük bir malzeme oluşturacak olan The Spanish Tragedy gibi Elizabeth döneminin ilk oyunlarından sonra, William Shakespeare o döneme kadar eşi benzeri görülmemiş bir şair ve oyun yazarı olarak dikkat çekmektedir. Shakespeare, meslek olarak bir edebiyat adamı değildi ve muhtemelen sadece üniversiteye hazırlayıcı bir lise eğitimi aldı. Yazmaya başladığı dönemde İngiliz sahnesini tekelleri altında bulunduran, "university wits" olarak bilinen üniversiteli oyun yazarları gibi, bir aristokrat ya da bir avukat değildi. Fakat, çok yetenekli ve inanılmaz bir şekilde çok yönlüydü ve bu kökeni düşük olan "shake-scene" ile alay eden Robert Greene gibi "profesyoneller"i geride bırakmıştır. Çoğu tiyatro eseri büyük başarı yakaladıysa da, en iyi oyunları olarak bilinen eserlerini son yıllarında (I. James hükümdarlığının ilk dönemleri) yazmıştır: Hamlet, Romeo ve Juliet, Othello, Kral Lear, Macbeth, Antonius ve Kleopatra ve esas oyun içinde yeni krala görkemli bir gösteri oluşturan bir trajikomedi olan Fırtına. Bu 'oyun içinde oyun', yeni kapalı tiyatroların farklı özel efektleriyle renklendirilen müzikli ve danslı bir ara oyun olan maskeli piyes şeklini alır. Eleştirmenler, başlı başına bir dramatik eser sayılabilecek olan bu başyapıtın, kralın kendisi için değilse James'in sarayı için yazıldığını belirtmektedirler. Olayların sonucunun gerçekleşmesinin bağlı olduğu Prospero'nun sihir sanatları, şiirde sanat ve doğa arasındaki ince ilişkiyi hissettirmektedir. O dönemlerde (Amerika'ya ilk sömürgecilerin gelişi), Fırtına, belirgin bir şekilde olmasa da önemli bir ölçüde, Bermuda Kitapçığı (1609) ile ilgili araştırmaların gösterdiğine göre, Shakespeare'i Virjinya Şirketi 'nin ta kendisine bağlayarak, bir Bermuda adası üzerinde geçmektedir. Frank Kermode'nin belirttiğine göre, "News from the New World" zaten çıkmıştı ve Shakespeare'in bu konudaki ilgisi dikkate değerdi. Shakespeare, Petrarch'ın modeline büyük değişiklikler getiren İngiliz sonesi'ni de popülerleştirmiştir.

Sone, 16. yüzyılın başında Thomas Wyatt tarafından İngilizce ile tanıştırıldı. Thomas Campion'un eserleri gibi, şarkılar şeklinde müzik olarak düzenlenmek amacıyla yazılan şiirler, basılı olarak çıkan edebiyat evlere daha geniş bir şekilde yayıldığında, daha popüler hale geldi. Elizabeth dönemi tiyatrosu'ndaki diğer önemli şahıslar arasında Christopher Marlowe, Thomas Dekker, John Fletcher ve Francis Beaumont yer alır. Anthony Burgess, eğer Marlowe (1564-1593) yirmi dokuz yaşında bir bar kavgasında bıçaklanıp ölmüş olmasaydı, şiirsel yetenekleri sayesinde Shakespeare ile eşit konuma gelmese de ona rakip olabileceğini söylemektedir. Shakespeare'den sadece birkaç hafta önce doğmuştur ve onu iyi tanıyor olması düşünülmektedir. Fakat, Marlowe'un edebiyat konusu farklıdır: her şeyden öte rönesans insanının ahlaki dramı üzerinde yoğunlaşır. Marlower, modern bilimin getirdiği yeni sınırların karşısında büyülenmiş ve dehşete düşmüştü. Alman kültüründen yararlanarak, bilgi açlığı ve insanın teknolojik gücünün sınırlarının zorlanması isteği ile takıntılı bir bilim adamı ve büyücü olan Dr. Faustus'u İngiltere'ye getirmiştir. Geçmişe gidip Truvalı Helen ile evlenmesini bile sağlayan doğaüstü güçlere erişir, fakat şeytanla yaptığı yirmi dört yıllık anlaşmanın sonunda ruhunu ona teslim edecektir. Zamansız ölümü bir gizem olarak kalan Marlowe'un karanlık kahramanlarında ondan birşeyler olması mümkündür. Kanunları hiçe sayan bir hayat süren, çok sayıda metresi olan, kabadayılarla arkadaşlık eden bir ateist olarak bilinirdi: Londra'daki yeraltı dünyasının 'lüks hayatı'nı yaşıyordu. Fakat çoğu kişi, bunun, I. Elizabeth'in bir gizli ajanı olarak yaptığı faaliyetlerini gizlemek için uyguladığı bir plan olduğundan ve 'kaza eseri gerçekleşen bıçaklama' olayının, Kraliyet düşmanları tarafından önceden tasarlanmış bir suikast olabileceğinden şüphelenmektedir. Beaumont ve Fletcher daha az bilinmektedir; fakat, Shakespeare'in en iyi oyunlarından bazılarını yazmasında ona yardımcı oldukları hakkındaki bilgi ve o zamanlar çok popüler oldukları neredeyse kesindir. Şehir komedisi türünün geliştiği zaman da bu döneme rastlamaktadır. 16. yüzyılın sonlarındaki İngiliz şiiri, dilin gösterişli olması ve klasik mitlere yapılan göndermelerle karakterize edilmiştir. Bu dönemdeki en önemli şairler arasında Edmund Spenser ve Sir Philip Sidney yer almaktadır. Rönesans hümanizminin bir ürünü olarak, Elizabeth'in kendisi de bazen On Monsieur's Departure gibi şiirler yazmıştır.


I. James Dönemi Edebiyatı

Shakespeare'in ölümünden sonra şair ve oyun yazarı Ben Jonson, I. James döneminin önde gelen edebi şahsiyeti oldu. Fakat, Jonson'un estetik anlayışı Tudor Hanedanı dönemi yerine Orta Çağ'daki anlayışı yansıtmaktadır: karakterleri, Dört Sıvı Kuramını barındırmaktadır. Bu çağdaş tıp kuramına göre, davranış farklılıkları, "vücut sıvı"larından birisinin (kan, mukus, sarı safra, siyah safra) diğer üçüne baskınlığı sonucunda oluşur; bu sıvılar, evrendeki dört elemente karşılık gelmektedir: hava, su, ateş ve toprak. Bu, Jonson'un bu tip farklılıkları örneklendirerek, tip ya da klişeler oluşturma noktasına gelmesini sağlamıştır.

Jonson, üslupta uzman görkemli bir hicivcidir. Volpone adlı eseri, bir grup düzenbazın usta bir düzenbaz tarafından nasıl kandırıldığını gösterir ve kötülük kötülük tarafından cezalandırılırken, erdem ödülünü alır.

Jonson'un üslubunu takip edenler arasında; harika bir komedi olan ve yükselen orta sınıfı, özellikle neredeyse hiçbir edebiyat bilgileri olmamasına rağmen edebi zevki dikte eder gibi görünen sonradan görmeleri alay konusu yapan The Knight of the Burning Pestle 'ı yazan Beaumont ve Fletcher yer almaktadır. Hikayede, birkaç bakkal, okuma yazma bilmeyen çocuklarının bir oyunda başrol oynaması için profesyonel aktörlerle ağız kavgası yapmaktadır. Kalkanı üzerine tutuşan bir havaneli yerleştirerek, uygun bir şekilde bir seyyar silahşör olur. Bir prensesin kalbini kazanmaya çalışan genç adamla, büyük oranda Don Kişot'un yaşadığı şekilde alay edilir. Beaumont ve Fletcher'ın en önemli meziyetlerinden biri, feodalizmin ve şövalyeliğin nasıl züppeliğe ve sahtekarlığa dönüştüğünü ve yeni sosyal sınıfların yükselişte olduklarını farketmeleridir.

I. James döneminde popüler olan başka bir tiyatro türü ise John Webster ve Thomas Kyd tarafından yaygınlaştırılan intikam oyunudur.George Chapman, birkaç incelikli intikam trajedisi yazmıştır; fakat en çok, gelecekteki tüm İngiliz edebiyatı üzerinde derin etkisi olan ve hatta John Keats'in en iyi sonelerinden birisini yazmasına ilham veren, ünlü Homeros çevirisi ile hatırlanmalıdır.

İngilizce tarihinde bu zamana kadarki en geniş kapsamlı çeviri projelerinden biri olan Kral James İncili, 1604 yılında başladı ve 1611'de bitti. William Tyndale'in çalışmasıyla başlayan İncil'in İngilizce çevirileri geleneğinin doruk noktasını temsil etmektedir. İngiliz Kilisesi'nin standart İncil'i haline geldi ve bazıları, onu tüm zamanların en iyi edebi eserlerinden biri sayar. Bu projenin önderliğini yapan kişi, kırk yedi bilginin çalışmasını denetleyen I. James olmuştur. Bazıları çok daha doğru kabul edilen, İngilizce'ye yapılan birçok başka tercüme olsa da, çoğu kişi, ölçüsü orijinal İbranice dizelere benzemesi için ayarlanmış olan Kral James İncili'ni, estetik açıdan tercih etmektedir.

1600'lerin başında büyük yükselişte olan Shakespeare'in yanında, 17. yüzyılın başındaki diğer önemli şairler arasında John Donne ve diğer Metafizik şairler yer almaktadır. Kıtasal Barok'tan etkilenen ve konu olarak Hıristiyan mistisizmini ve erotizmini ele alan metafizik şiir, sürpriz etkilere ulaşmak için, pergel ya da sivrisinek gibi geleneksel olmayan ya da "şiirsel olmayan" figürler kullanır. Örneğin, Donne'nin Şarkılar ve Soneler'inden birinde, bir pergelin uçları iki sevgiliyi temsil eder, evinde bekleyen kadın merkezi oluştururken; uzaktaki uç, uzaklara yelken açan sevgilisini gösterir. Fakat, mesafe ne kadar artarsa, pergelin ayakları birbirlerine o kadar yanaşır: ayrılık kalbi sevgiyle doldurur. Paradoks ya da oksimoron, artık evrenin merkezi olmayan ve modern coğrafya ve bilim buluşlarıyla sarsılan manevi kesinliklerin olduğu bir dünyadaki korku ve endişelerinden bahseden bu şiirde, değişmez öğelerdir.Donne'nin metafizik şiirinin yanında, 17. yüzyıl Barok şiiri ile de ünlüdür. Barok şiiri, dönemin sanatıyla aynı noktalara temas etmiştir; Barok tarzı yüksek, geniş kapsamlı, epik ve dinidir. Bu şairlerin çoğunda açık bir şekilde Katolik duyarlılığı vardır (isim vermek gerekirse Richard Crashaw), ve yeni ortaya çıkan ve ideal olarak Protestan grupları tekrar Katolikliğe döndürmeyi sağlayacak bir üstünlük ve mistisizm duygusu oluşturmak için Katolik karşı reformu için şiirler yazmışlardır.

I. Charles ve Cromwell Dönemi Edebiyatı

17. yüzyılın ortalarında, I. Charles'ın hükümdarlığı sırasındaki çalkantılı yıllar ve sonraki İngiliz Milletler Topluluğu ve Koruyuculuk sırasındaki dönem, İngiltere'de politik bir edebiyatın gelişimine tanık olmuştur.İngiliz iç savaşındaki tüm grup sempatizanları tarafından yazılmış olan kitapçıklar, birçok propaganda yoluyla ahlaksız kişisel saldırı ve polemiklerden ulusta reform yapmak amacıyla gerçekleştirilen asil ruhlu planlara kadar her şeyi içermekteydi. İkinci türden olan Thomas Hobbes'in Leviathan 'ı, İngiliz politik felsefesinin en önemli eserlerinden biri olacaktır. Hobbes'in yazıları, dönemin az bulunan politik çalışmalarından bir kısmıdır ve hala düzenli olarak yayınlanmaktadır, fakat Hobbes'in en önemli eleştirmeni olan Johm Bramhall büyük bir ölçüde unutulmuştur. Ayrıca, bu dönemde; British newspaper gazetesinin öncüsü olan news books, Henry Muddiman, Marchamont Needham, ve John Birkenhead gibi karşıt partilerin görüşlerini ve eylemlerini bildiren gazetecilerle gelişme göstermiştir. Yazarların olağan tutuklanmaları ve çalışmalarındaki baskı, yabancı veya el altından basımların sonucu olarak ruhsat sistemine sebep oldu. John Milton ‘nın politik kitapçığı The Areopagitica ruhsat sistemine karşı yazılmıştır ve basın özgürlüğünün en anlamlı savunmalarından biri olarak bilinir.

Özellikle I. Charles ‘ın (1625-42) hükümdarlığı sırasında, İngiliz rönesans draması son olgunlaşmasını yaşadı. Ben Jonson’ın son çalışması, çağın dramasının en güçlü son nesliyle birlikte (John Ford, Philip Massinger, James Shirley, ve Richard Brome) sahneye koyuldu ve basıldı. 1642’deki İngiliz iç savaşının başında tiyatroların kapanmasıyla, 1660’daki restorasyon döneminin başkalaşmış toplumuna yeniden açılana kadar drama; bir nesil için kapandı.

Bu dönem içerisinde yazılan diğer edebi yazılar politik alt metinlere atfedilir veya bu çalışmaların yazarları belli siyasi çizgiler etrafında toplanmışlardır. Sivil savaş öncesinde etkili olan The cavalier poets birçok şeyi, metafizik şairlerinin (metaphysical poets) öğretilerine borçludurlar. The Compleat Angler adlı kitabı üzerinde çalışabilmesi için zaman kazandırdığından, Izaak Walton ‘ın durumunda I. Charles’ın idamından sonra kraliyet memurlarının zorunlu emekliliği iyi bir şeydi. 1653’te yayınlanan kitap görünüşte bir balık tutma rehberiydi, fakat gerçekte daha çok meditasyon ve hayattan zevk alma ile ilgiydi. Oliver Cromwell İngiltere’sinin iki önemli şairi Andrew Marvell ve John Milton, Marvell's An Horatian Ode upon Cromwell's Return from Ireland gibi eserlerde yeni hükümeti övüyorlardı. Cumhuriyetçi inançlarına rağmen II. Charles ‘ın restorasyon dönemi sırasında cezalandırmadan kaçmışlardır ve Milton bundan sonra en iyi şiirsel çalışmalarını yazmıştır (alegori ile birçok gizli politik mesaj vermiştir). Bilge bir adam olan Thomas Browne da bu dönemin bir başka yazarıdır. Bilim, din, tıp ve mistik konular hakkında birçok eser vermiştir.

Restorasyon devri edebiyatı

220px-Milton_paradise.jpg

Milton'un Paradise Lost şiir kitabi ovunme ve isyankarlik hikâyesi anlatmaktadir.​


Augustan edebiyatı
Romantizm

Viktoriya çağı edebiyatı

220px-Charles_Dickens_3.jpg

Charles Dickens​

Viktoriya çağı edebiyatı (1837-1901) İngilizce edebiyatında roman janrının edebiyatın başköşesini kazandığı çağ olmuştur. Bu çağ romanlarında ve şiirlerinde yazarlar, daha eski çağlardaki gibi aristokrat olan patronlarını hoşnut etmek yerine, okumayı seven çok büyük orta sınıfın zevklerine hitap etmeyi baş hedefleri yapmışlardır. Bu çağın en iyi bilinen eserleri hislere çok önemle hitap eden Bronte kızkardeşlerin romanları, William Makepeace Thackeray'in Vanity Fair adlı yergileme romanı, George Elliottun realist romanları, Anthony Trollope'un büyük toprak sahipleri ve profesyonel sınıflıların hayatlarını anlayışlı şekilde betimleyen romanları sayılabilir.

Charles Dickens ebebiyat sahnesine 1830'larda serisel baskı eserler için olan büyük talebi karşılayarak çıkmıştır. Dickens Londra'daki hayat ve özellikle fakir zümreden halkın hayat kavgaları hakkında çok güçlü olan eserler vermiş; ama bu eserlerinin her sınıftan olan okuyucular tarafından kabul edilmesi için devamlı olarak hoş mizaclı olmaya gayret etmiştir. Kariyerinin başında yazdığı Pickwick Papers (Pickwick evrakları) bir komedi şaheseridir. Yazı hayatı ilerledikçe Dickens'in eserleri daha karamsar düşünceler ve hayatlar üzerine yönelmiş, fakat Dickens karakterlerini karikatür etme üstün yeteneğini kaybetmemistir.

Kırsal hayat ve sorunlar ve kırsal alanlarda çok değişikliğe uğrayan sosyal ve ekenomik koşullar üzerine eğilme Thomas Hardy, Elizabeth Cleghorn Gaskell ve diğer romancıların eserlerinde ön planda görülmektedir.

Viktoriya çağının en başta gelen şairleri içinde Alfred Tennyson, Robert Browning ve karısı Elizabeth Barrett Browning, Matthew Arnold ve Dante Gabriel Rossetti ve kızkardeşi Christina Rossetti adları verilebilir.

Çocuklar için yayınlanan edebiyat Viktoriya çağı edebiyatında önemli yer tutmakta ve bunlardan bazıları dünyanın her yerinde hala beğenilip okunmaktadır. Bunlar arasında Lewis Carroll başta gelmektedir. Onun saçma şiirleri de önemlidir ve bu janrda kendini takip eden Edward Learin de adı verilmesi gerekir.

Modernizm
220px-JoyceUlysses2.jpg

Ulysses birinci edisyonu, James Joyce'in başyapıtı ve moderizmde dönüm noktası (1922).​

İngilizce edebiyat için modernizm olarak adlandırılan çağ Viktoriya çağı edebiyatının eksikliklerine karşı bir göz açılma hareketinden ortaya çıkmıştır. Özellikle Modernizm, Viktorya edebiyatının hiç kuşkusuz kabul ettiği kesin bilirlilik, muhafazakarlık, ve gerçeğin objektif olması prensiplerine aksi reaksiyon göstermektedir. Bu akım Romantizm, Karl Marx'ın politika hakkında yazıları ve Sigmund Freud'un psikoanalitik kuramlarından çok büyük etkiler duymuştur. Modernist yazarlara diğer önemli ilham kaynakları kıta Avrupası sanat akımlarından olan Empresyonizm ve Kübizmdir.

Edebiyatta modernizm doruğa I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı arası yıllarda erişmesine rağmen, bu akımın kabul ettiği tavırlar, fikirler ve yaklaşımlar ondokuzuncu yüzyılın ortasından sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. İngiltere genellikle Viktoriya çağı edebiyatı dönemlerinde iken, bu sıralarda çalışma gösteren Gerard Manley Hopkins, A.E.Housman ve ozan ve romancı Thomas Hardy tarafından sunulan eserler modernizmin başlangıcı için çok önemli rol oynamıştır.

Yirminci yüzyılın ilk on yılı birkaç çok önemli modernizm eserlerinin yayınlandığı yıllar olmuştur. Bunlar arasında James Joyce'un Dubliners (Dublinliler) hikâyeler koleksiyonu, Joseph Conrad'ın Heart of Darkness (Karanlığın Kalbi) romanı ve William Butler Yeats'in şiirleri ve tiyatro eserleri modernizm akımı içinde çok önemli yer almaktadırlar. İki Dunya Savaşı arası yıllarında önemli modernist edebiyatcılar arasında roman yazarları Virginia Woolf, E. M. Forster, Evelyn Waugh, P.G. Wodehouse ve D. H. Lawrence ve dönemin en başta giden İngiliz şairi T. S. Eliot sayılabilir. Atlantik ötesinde Birleşik Amerika'da ise William Faulkner, Ernest Hemingway gibi romancılar ve Wallace Stevens, Robert Frost gibi şairler eserlerinde modernizm estetiğinin Amerikan yaklaşımını sağlamışlardır.

Modernizm akımın gelişmesinde, yaklaşımları (özellikle İtalyan faşizmi ile yakın ilişkisi dolayısıyla) çok tartışma doğuran ama büyük etkisi hiç inkar edilemeyecek Amerikalı şair Ezra Pound çok kritik rol oynamıştır. Ezra Pound yirmi-birinci yüzyılda İngilizce şiire hakim olan imajist ve serbest nazım akımlarının ilkelerinin gelişmesine büyük katkıları ile ve hem şair T.S.Eliot'u ve hem de yüzyılın en büyük edebiyat başarısı olduğu kabul edilebilen bilinç akışına dayanan Ulyses (Ulis) romanının yazarı James Joyce'u bulmakla büyük itibar kazanmıştır.

Devrin diğer dikkat çekecek yazarları W. H. Auden, Vladimir Nabokov, William Carlos Williams, Ralph Ellison, Dylan Thomas, R.S. Thomas ve Graham Greene olarak sıralanabilir. Ancak bu yazarlardan bazılarının eserleri daha sonra postmodernizm adını alacak akımla daha yakın ilişkileri bulunmaktadır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P

Arap Edebiyatı

Arap Edebiyatı, anadili Arapça olan kavim ve ulusların ortaya koymuş oldukları edebiyat yapıtlarını kapsar. Arapça Arap Yarımadası'nda ilkçağlardan beri kullanılan bir dildir. İslam dininin ortaya çıkışından sonra yayılarak İspanya'dan Endonezya'ya kadar uzanan bir alanda 600 yıl boyunca kültür dili durumuna gelmiştir.


İslam Öncesi Dönem'de Arap Edebiyatı
Cahiliye Dönemi adı da verilen İslam Öncesi Dönem'de Arap edebiyatında şiirin özel bir yeri vardı. Devesinin sırtında uzun çöl yolculuklarına çıkan Bedeviler'in söyledikleri türküler Arap şiirinin kaynağını oluşturur. Yiğitliği, sevgiyi, çöl yaşamını anlatan bu türkülere deveci türküsü anlamına gelen hida denir. Göçer çöl insanının söylediği bu türküler kentlerde söylenmeye başlanınca belli değişikliklere uğrayarak kesin ölçüler kazanmıştır.

İslam öncesi Arap şiirinden günümüze kalan en önemli örnek Muallakati seba'dır (Yedi Askı). Bu şiirler Ukaz panayırında düzenlenen bir şiir yarışmasında beğenilerek Mısır ketenine yazılmış ve Kâbe'ye asılmıştı. Hidalarla benzer konuları işleyen bu şiirlerde gelişmiş bir dil ve anlatım görülür. Hangi yıllarda yazıldığı kesin olarak bilinmeyen Yedi Askı şiirlerini İmruü'l-Kays, Tarafe ibnü'l-Abd (539-564), Haris bin Hilliza, Amr bin Kulsum, Antere bin Şeddad, Züheyr bin Ebu Sulme, Lebid adlı şairler yazmıştır.

Yedi Askı şairleri dışında ünü günümüze kadar gelmiş başka şairler de vardır. Koltuğunun altında uzun bir bıçak taşıdığı için Teabata Şarran adıyla bilinen şair bunlardandır. Şiirlerinde üstüne binerek dolaştığı koçundan, hayal ettiği korkunç yaratıklardan söz eder. Kurnazlığı ve savaşçılığı üzerine birçok öykü anlatılan Şanfara, karşılıklı söyledikleri yergilerle ün kazanmış Evs el-Hadıra ile Zebban İslam öncesi dönemin başlıca şairlerindendir.

Bu dönemde muamma (bilmece), hayvan masalları (fabl), efsane ve halk öyküleri gibi düzyazı türleri de gelişmiştir. Samar adı verilen ve kent dolaşılarak anlatılan söylence ve öyküler daha sonra yazıya geçirilmiştir.

İslam'ın İlk Dönemi ve Emeviler
İslamiyet'in peygamberi Muhammed'in döneminde, ölçülü ve uyaklı bir dili olan Kur'an'ın özel bir yeri vardı. Seci denen uyaklı Kuran dili özellikle ilk surelerde şiir düzeninde, çok duygulu ve etkileyicidir. Önceleri şairlere karşı tavır içinde olan Muhammed daha sonra toplumdaki etkilerini görerek onlarla iyi ilişkiler içine girmiş, İslamiyet'in savunuculuğunu yapan şairlerle dostluk kurmuştur. Bunlardan Hassan bin Sabit Peygamber'in şairi sanını almıştır.

Emeviler döneminde şiir dinsel konuların dışına çıkarak gündelik yaşamla da ilgilenmeye başladı. Ömer bin Abdullah, Haris bin Halid, Abdullah bin Ömer Cerir ve Ferezdak gibi şairler günlük yaşamla ilgili şiir ve yergileriyle ün kazandılar.

Abbasiler Dönemi
Abbasiler döneminde Bağdat bir kültür ve sanat merkezi oldu. Arapça çok geniş bir alana yayılarak kültür dili haline geldi. Halife ve zenginler bilgin ve sanatçıları desteklediler. Zenginlerin koruması altına giren şairler efendilerini öven şiirler yazıyordu. Şairlerin bir araya gelerek aralarında yarışmalar düzenlemeleri de şiirin gelişmesinde katkıda bulundu. Beşşar bin Bürd ve Ebu Nuvas zevk ve eğlenceyi konu alan şairlerin önde gelen temsilcileridir. Halid ve Sibeveyh gibi dilciler Arapça'nın dilbilgisi kurallarını saptadılar. Yunanca'dan yapılan çeviriler yabancı kültürlerle ilişki kurulmasını sağladı.

Bu dönemde, Bağdat dışında da önemli şairler yetişti. Çoğunlukla geleneğe bağlı olan şairlerden Mütenebbi (905-965) şan ve şöhret duygularını dile getiren şiirler yazdı. Ebu Temmam (804-845), kendinden önceki şairler üzerine Hamse adlı büyük bir derleme hazırladı.

Araplar'ın yazın gözde şairlerinden biri olan Ebu'l-Âlâ el-Maarri (973-1057) Suriye'de yaşadı, saray şiirine karşı bir şiir anlayışı geliştirdi. Şiirlerinde dönemin toplumsal adaletsizlik, acı ve ölüm gibi sorunlarını ele aldı. Bilgiye ulaşmanın yolu olarak iman yerine aklı savundu. İslam'ın cennet-cehennem anlayışını yergi diliyle eleştirdi ve saray şairlerini cennet-cehennem bekçileri diyerek alaya aldı.

Türk edebiyatını da etkileyen Tasavvuf şiiri de bu dönemde doğdu. Dinsel kurallar karşısında hoşgörü ve inanç özgürlüğünü savunan Tasavvufçular, halifelerce hoş görülmeyerek cezalandırıldılar. Tasavvuf şairlerinin en ünlülerinden Hallac-ı Mansur (858-922) Tanrı'nın kendisinde yansıdığını söylediği için öldürülerek derisi yüzüldü.

Abbasiler döneminde seci denen ölçülü, uyaklı düzyazı yapıtları da hızla çoğaldı. Öncelikle Kuran ayetlerini ve hadisleri yorumlamak amacıyla yazılan düzyazı, savaşları anlatan yapıtlarla gelişti. Bu dönem yazarlarının en tanınmışları Ebubekir el-Harizmi (935-993) ve Hemedani'dir (969-1008). Harirî (1054-1122) makame türünün Arap edebiyatına girmesini sağladı. Bu dönemde Basra ve Kufe okulları ile Nizamiye medreselerinde dilbilim çalışmaları yapıldı. İlk Arapça dilbilgisi kitabı bu dönemde yazıldı. Dilbilim alanında çalışmalarıyla ünlü yazar Ebu Hayyan Türkçe üzerine de dört kitap yazdı. bunlardan bir tanesi farabi idi.
 

Top