Dua; Allah’a yalvarmak, yakarmak, niyaz etmek, çağırmak, yardım dilemek anlamlarına gelmektedir. Kelime anlamıyla da çağırma demektir. İnsan dua ile Allah’a yakınlaşır ve ruhen rahatlayıp huzura erer.
Üstad Bediüzzaman, duanın manası ve hikmeti konusunda şöyle diyor: “Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. çünkü dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki; en küçük işlerime ıttıla'ı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise; bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de ondan bekliyorum, ondan istiyorum. İşte duanın verdiği hâlis tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halâvet ve safîliğine bak, “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?” ayetinin sırrını anla ve “Bana dua edin cevap vereyim” fermanını dinle. Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”
Yani Allah (c.c), dualarımızla istediğimiz şeyleri vermeyecek olsaydı, bizlere isteme duygusunu vermezdi. Hem, midemizin istek ve ihtiyacı olan yiyecek ve içecekleri vermek için mevsimleri değiştirdiğini, “baharı, erzak yüklü bir vagon” gibi muhaç olduğumuz gıdalarla doldurup imdadımıza gönderdiğini görüyoruz. Kullarına böylesine şefkatli ve merhametli olan Yüce Rabbimiz, elbette ve hiç şüphesiz dualarımızla da istediğimiz şeyleri verecektir. Diğer taraftan, midemizin istek ve ihtiyaçlarını giderdiği gibi, ruhumuzun en büyük istek ve ihtiyacı olan ebediyeti, rızasını ve cennetini de vereciktir.
“Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerim zât var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyaçlarını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def' edebilir bir zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp “Elhamdülillâhi Rabbi’l-Alemin”der.”
Dua aynı zamanda bir ibadettir. Bu konuda ayet ve hadisler oldukça fazladır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Cenab-ı Hak, “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar”; “De ki: (Kulluk ve) Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?”.
Numan İbnu Beşîr (r.a)’den nakledildiğine göre “Rasulullah (s.a.v): ‘Dua ibadetin kendisidir’ buyurup sonra şu âyeti kerimeyi okumuştur: Rabbiniz: ‘Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana (dua ve) ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir’ buyurdu.”.
Ayrıca dua etmek, kişinin yapabileceği en kolay ve en güzel iştir. çünkü abdestli, abdestsiz, yatarak, oturarak, gezerek, çalışarak, hasılı her halde ve her şartta yapabileceği en kolay ibadettir. Dua yapan kimsenin dili sürekli Allah’ı anacağından kendisine hayır kapıları açılacak ve işleri kolaylaşacaktır. Nitekim İbnu Ömer (r.a)’den rivayet edilen bir hadisi şerifte, Hz. Peygamber (s.a.v), duanın rahmet kapılarını açtığını beyan ederek şöyle buyurmaktadır: “Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'tan istenen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği şey afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlerin görevi dua etmektir.”.
Yine Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edilen bir Hadis-i Kudsi de, Rabbimizin şöyle buyurduğu haber verilmektedir:
“Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım’ der.” Hadisin Müslim'deki bir şekli şöyledir: “Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?”
Üstad Bediüzzaman, duanın manası ve hikmeti konusunda şöyle diyor: “Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. çünkü dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki; en küçük işlerime ıttıla'ı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise; bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de ondan bekliyorum, ondan istiyorum. İşte duanın verdiği hâlis tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halâvet ve safîliğine bak, “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?” ayetinin sırrını anla ve “Bana dua edin cevap vereyim” fermanını dinle. Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”
Yani Allah (c.c), dualarımızla istediğimiz şeyleri vermeyecek olsaydı, bizlere isteme duygusunu vermezdi. Hem, midemizin istek ve ihtiyacı olan yiyecek ve içecekleri vermek için mevsimleri değiştirdiğini, “baharı, erzak yüklü bir vagon” gibi muhaç olduğumuz gıdalarla doldurup imdadımıza gönderdiğini görüyoruz. Kullarına böylesine şefkatli ve merhametli olan Yüce Rabbimiz, elbette ve hiç şüphesiz dualarımızla da istediğimiz şeyleri verecektir. Diğer taraftan, midemizin istek ve ihtiyaçlarını giderdiği gibi, ruhumuzun en büyük istek ve ihtiyacı olan ebediyeti, rızasını ve cennetini de vereciktir.
“Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerim zât var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyaçlarını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def' edebilir bir zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp “Elhamdülillâhi Rabbi’l-Alemin”der.”
Dua aynı zamanda bir ibadettir. Bu konuda ayet ve hadisler oldukça fazladır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Cenab-ı Hak, “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar”; “De ki: (Kulluk ve) Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?”.
Numan İbnu Beşîr (r.a)’den nakledildiğine göre “Rasulullah (s.a.v): ‘Dua ibadetin kendisidir’ buyurup sonra şu âyeti kerimeyi okumuştur: Rabbiniz: ‘Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana (dua ve) ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir’ buyurdu.”.
Ayrıca dua etmek, kişinin yapabileceği en kolay ve en güzel iştir. çünkü abdestli, abdestsiz, yatarak, oturarak, gezerek, çalışarak, hasılı her halde ve her şartta yapabileceği en kolay ibadettir. Dua yapan kimsenin dili sürekli Allah’ı anacağından kendisine hayır kapıları açılacak ve işleri kolaylaşacaktır. Nitekim İbnu Ömer (r.a)’den rivayet edilen bir hadisi şerifte, Hz. Peygamber (s.a.v), duanın rahmet kapılarını açtığını beyan ederek şöyle buyurmaktadır: “Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'tan istenen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği şey afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlerin görevi dua etmektir.”.
Yine Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edilen bir Hadis-i Kudsi de, Rabbimizin şöyle buyurduğu haber verilmektedir:
“Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım’ der.” Hadisin Müslim'deki bir şekli şöyledir: “Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?”