Dön gel, bir tanem dön gel!..

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Oğlan hasta yatağında bir kere daha şaşırmıştı. Niye anne? diye sormuştu... Ama anneciği, oğlunun üzülmesini istemediği için susacaktı... Çünkü artık bir gözünün çıktığını, bir kolunun ezildiği için kesildiğini daha kendisi bile bilmiyordu!..

Tek kollu, tek gözlü yaşlı matbaacı, daha dün kendi yaşamış gibi heyecanla anlatıyordu. Eski bir sandalyede oturmuş halde zavallı ihtiyarı nefes almadan dinliyordum. Merakımı yenemedim: -Trafik kazası mı geçirmiş o delikanlı? -Evet... Sivas dönüşü şarampole yuvarlanan yolcu otobüsünde can pazarı yaşanmış... Tam on üç kişi can vermiş o kazada... -O gencin sonu ne olmuş? Ne olacak, gözlerini açtığında kendini bir hastane odasında bulmuş... Sonra da başucunda bekleyen gözü yaşlı ana babasına sormuş: -Neredeyim ben? Bana ne oldu? Neresi burası? -Seni Allah bağışladı oğlum, diyormuş ailesi... Sonra özetlemişler yaşadıklarını... Düğün için nikâh memurluğuna müracaat edecektin. Nüfus kâğıdın kaybolmuştu. Yenisini çıkartmak için Sivas tan tasdikli bilgi gelmesi iki ay sürecekti. Sen elden takip için Sivasa gidip onaylattırıp gelecektin. Ama olacak işte, kaza geçirdin. Şu an hastanedesin... Çok şükür yaşıyorsun ya... Genç nişanlısını sormuş. Kavuşmak için canı pahasına uğruna yollara düştüğü nişanlısını... -O nerede? -Merak etme, herkes rahatında... Sen kendine bak... -Evrakı hallettiğimi haber verseydiniz. Annesi yine de gerçeği açıklamak istememiş: -Ah oğlum ah... Hele bir iyileş de sonra her şeyi kendin takip edersin... -Ama anne, o nerede? Benim kaza geçirdiğimden haberi yok mu? -Olmaz olur mu? Geldiler başucuna... Ama artık gelmeyecekler? -Niye anne? Vaz mı geçti anası babası yoksa?... -Anası babası değil oğlum, kızın kendisi vazgeçti... Oğlan hasta yatağında bir kere daha şaşırmış. Niye anne? diye sormuş... Ama anneciği, oğlunun üzülmesini istemediği için susmuş... Çünkü artık bir gözünün kör olduğunu, bir kolunun ezildiği için kesildiğini daha yeni ayılan oğlu bile bilmiyormuş. Her tarafı sargı içindeymiş. Dolayısıyla susmuş kadıncağız... Birden ihtiyar da susmuştu... Acıyla yutkundu... Tek gözünden damlayan gözyaşını, tek koluyla silerken içim cızz etti... Bu oydu... Hikâyesini dinlediğim genç, aslında bu yaşlı adamdı... -Yoksa o genç sen misin Amca? Konuşamıyor, dudakları titriyordu... Yüreciği bir kez daha kanamıştı belli... Neden sonra kendini toparlayıp iç çekerek anlatmaya devam etti: -Evet evlat... O genç benim... Meğer o kazada çıkmış bir gözüm... Kolum da kurtarılamamış... -Ya nişanlınız? Kahırlı bir tebessümle cevap verdi: -Hastaneye gelmiş ben yoğun bakımdayken... Artık bir gözümün ve bir kolumun olmayacağını öğrenince de şaşırmış... Çok sürmemiş şaşkınlığı... Eve gittiğinde haber göndermiş annemlere: -Ben kör ve çolak biriyle bir ömür geçiremem. -Ama sen bu çabayı ona kavuşmak için vermemiş miydin? -Ne yaparsın evlat? O benim yakışıklılığımı seviyormuş. Yakışıklılığım olmayınca neyi sevecek ki? Ama ben... O şimdi nerede, kiminle bilmiyorum... Aradan yirmi iki sene geçti... Hâlâ onu seviyorum... Şimdi işte bu gördüğün matbaada, tek kolum ve tek gözümle, sevgililerin birbirine kavuşacağı günün davetiye yazılarını yazıyorum... Ve senin gibi gençleri gördükçe aklıma telaşım geliyor... Hayatımı tepetaklak eden telaşım... Gençlere dua ediyorum. Allah mesut bahtiyar eylesin... İhtiyarın yanından ayrılırken, eski kasetçalarda kim bilir kaçıncı kez aynı türkü akıp gidiyordu: Dön gel bir tanem, dön gel... Bugün için evli ve iki çocuk babasıyım. Ama ne vakit o türküyü dinlesem, ne vakit bir düğün davetiyesi görsem matbaadaki o ihtiyarı hatırlar, bir tuhaf olurum. Aklıma takılır amansız soru... Her seven gerçekten aslında kendini mi sevmektedir?
 

Top