Dİyet Yaparken Nelere Dİkkat Edİlmelİ?

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Sık sık, azar azar beslenmek metabolizmayı hızlandırdığı gibi, yavaş yemeyi de sağlar. Aç kalmak ve öğün atlamak, bir sonraki öğünde hem hızlı hem de fazla yemek yenilmesine neden olur.

Kilo fazlası olanlar genelde öğün atlayarak, hiçbir şey yemeyerek sonuç almaya çalışır. Böyle bir davranış, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve ‘kıtlık’ moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Bu nedenle başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmaması ve 2.5 - 3 saatlik aralıklarla beslenilmesi gerekir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2000 yılı sağlık raporunda şişmanlık, “vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu” olarak tanımlanıyor. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, nöroendokrin etmenler, psikolojik sorunlar, cinsiyet, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalık.

Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık... şeklinde sıralanabilir.

Çağımızın bu önemli sağlık sorununu çözmek için ne yapmalıyız? Her gün gazete, dergi, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarında onlarca “şok diyetler” ile karşılaşıyoruz. Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka “kişiye özel” olarak hazırlanmalı. Çünkü herkesin metabolizması farklılıklar gösterir, tıpkı parmak izi gibi. Öte yandan kilo fazlası olanlar genelde aç kalarak, öğün atlayarak, hiçbir şey yemeyerek sonuç almaya çalışır. Böylesi bir davranış, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Buna karşılık sık sık, azar azar beslenmek metabolizmayı hızlandırdığı gibi, yavaş yemeyi de sağlar. Aç kalmak ve öğün atlamak, bir sonraki öğünde hem hızlı hem de fazla yemek yenilmesine neden olur. O nedenle başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalı, 2.5 - 3 saatlik aralıklarla beslenilmelidir.

Katı margarin, tereyağı, kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi enerji değeri yüksek, öte yandan hiçbir besleyici değeri olmayan yağlı yiyeceklerden, kızartma ve kavurma işlemlerinden olabildiğince kaçınmakta yarar var. Şeker ve şeker içeren besinler (bal, reçel, pekmez, hazır meyve suları, gazlı içecekler, tatlılar vs) kana tamamen ve hızla karışırlar. Pankreastan salınan insülin hormonu ile kan şekeri düşer ve tekrar tatlı yeme isteği doğar. Dolayısıyla şeker ve şeker içeren besinler kan şekerinde ani dalgalanmalara yol açarlar. Halbuki şeker tadından vazgeçemeyenler için üretilen, şeker yerine kullanılabilen, aynı tadı verebilen, sağlık açısından sakıncası bulunmayan, düşük kalorili veya kalori içermeyen yapay tatlandırıcılar ile kan şekerindeki dalgalanmaları ve tatlı isteğini ortadan kaldırmak mümkün olabilir.

Suyun; alınan besinlerin sindiriminden, metabolik atıkların dışarı atılmasına kadar her aşamada çok önemli görevleri bulunur. Bu nedenle günlük sıvı tüketimi arttırılmak gerekir. Katkısız, en iyi çözücü su olduğu için günde 8-10 bardak su içilmesi tavsiye edilir. Diyet yaparken çay, kahve, bitki ve meyve çaylarını şekersiz ya da en azından yapay tatlandırıcılar ile gazlı içeceklerin de light olanlarını tercih edin.

Ayrıca posalı yani lifli besinlerin tüketimi arttırın. Posalı besinler kan şekerini, kan basıncını (tansiyonu) ve kan kolesterolünü istenilen seviyede tutmaya yardımcı olur. Midede, su ile birlikte hacimlerinin 20 katı kadar şişerler; tokluk, doygunluk hissi sağlarlar. Ayrıca dışkılama sayısını ve sıklığını arttırırlar. Kabızlık şikayeti varsa ortadan kalkar, böylelikle kilo vermeye de yardımcı olurlar. Kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkileri de mevcuttur. Bu yüzden haftada 2-3 kere kurubaklagil yemeği yenilmesi önerilir. Buğday ekmeği yerine kepek, çavdar, yulaf ekmeğini; pirinç yerine de bulguru tercih etmeniz önerilir. Hatta pirinç, makarna, erişte ve unun da kepekli olanlarını kullanmak daha sağlıklı olur. Sebze ve meyveler de posa içerir. Ancak posaları kabuk ve kabuğa yakın yerlerde bulunduğu için, soyulmadan yenilebilenleri iyi bir şekilde yıkadıktan sonra kabukları ile tüketmek her zaman için daha yararlı olur.

Diyete ilave olarak mutlaka spor da yapılması gerekir. Dünya Sağlık Örgütü en çok tempolu yürüyüşü öneriyor. Bunun dışında; çok hafif tempoda koşma, bisiklete binme, yüzme, tenis, aerobik ve jimnastik tarzı kalbi çalıştıran sporlar yapılması da uygun görülüyor. Sporu asla ödev olarak görmeyin. Unutmayın amaç; metabolizma hızını düşürmemek, kilo verirken bir noktada ağırlığın sabit kalmasını önlemek, verilen kiloların kalıcı olmasını sağlamak ve en önemlisi sağlıklı yaşama adım atmaktır. Sonuçta “1 saat” dediğimiz günün sadece % 4’üdür.

Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse
 

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Kilo Verin Ömrünüz Uzasın...
Kilo vermenin artık estetik bir sorundan çok yaşamsal bir gereklilik olduğunu vurgulayan uzmanlar uyarıyor: Fazla kilo şeker, yüksek tansiyon ve kalp krizinin yanında kansere yakalanma riskini de arttırıyor.

Yapılan bilimsel araştırmalara göre 5 kilo verilmesinin ardından; şeker hastalığı oluşma olasılığı % 50 azalırken kişinin ömrü 3-4 yıl uzuyor. 10 kilo verilmesi durumunda ise kansere bağlı ölüm olasılığı % 37, kalp hastalığına bağlı ölüm olasılığı da % 15 oranında azalıyor.

Obezite yani şişmanlık küresel boyutta bir halk sağlığı sorunu olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün gündeminde ilk sıralarda yer alıyor. Araştırmalar son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde şişman insan sayısında hissedilir bir düzeyde artış olduğunu gösteriyor. ABD ve İngiltere bu sağlık sorununa en sık rastlanan ülkelerin başında geliyor.

ŞİŞMANLIK NEDEN ARTIYOR?
Memorial Hastanesi Suadiye Polikliniği’nden Uzm. Dr. Soner Dileklen şişmanlığın görülme sıklığının neden arttığını anlattı:
“Teknolojinin ve bilimin ilerlemesi, son yıllardaki ekonomik düzelmeler insanların daha rahat ve hareketsiz bir yaşama itmiştir. Buna fast food tarzı beslenme alışkanlıkları da eklenince şişmanlık kaçınılmaz olmaktadır. Ülkemizde de gelinen noktada şişman insan sayısında hissedilir bir artış gözlenmektedir. Ülkemiz insanının hamur işi ve tatlıya olan bağlılığı açısından tarihsel bir geçmişinin olduğunu da hesaba katılırsa gelecekte ciddi bir şişman popülasyonu ile karşı karşıya kalacağımız kesindir. Şişmanlık hep estetik yönü ile gündeme gelmektedir. Aslında büyük bir buz dağının sadece görünen kısmıdır estetik. Yapılan araştırmalar bize şişmanlığın kara yüzünü göstermiştir. Şişmanlık akciğer kapasitesini % 20-30 oranında azaltır. Beraberinde sigara içimi veya kronik bronşit gibi hastalıklar da varsa kişinin bir süre sonra nefes alabilmesi imkansız hale gelir. ”

ŞEKER HASTALIĞINA DİKKAT!
Şişman bireylerde şeker hastalığı oluşma oranının normal bir bireye göre 40 kat daha fazla olduğunu belirten Uzm. Dr. Dileklen, kırk yaşından sonra ailesinde şeker hastalığı olan şişman bireylerin şeker hastalığı olma olasılığının % 100’e yakın olduğunu söyledi. Şişman bireylerde 4-5 kat daha fazla yüksek tansiyona rastladıklarının altını çizen Uzm. Dr. Dileklen şöyle devam etti:
“Hipertansiyonun yanı sıra kalp hastalığı ve kalp krizi geçirme ihtimali de 3-4 kat daha fazla saptanmıştır. Enteresan bir bulgu da şişmanlarda kansere olan eğilimin normal bireylere oranla daha yüksek görülmesidir. Özellikle akciğer kanseri 2-3 kat, prostat kanseri ise 2 kat daha fazla saptanmıştır. Şişmanlarda ki bir diğer problem de safra kese taşlarıdır. Safra kese taşı oluşma ihtimali normal bir bireye göre 4-5 kat fazladır. Özellikle karaciğer yağlanması olasılığı da bu bireylerde hissedilir düzeyde artmaktadır.”

Yapılan bilimsel araştırmalara göre 5 kilo verilmesinin ardından;
Şeker hastalığı oluşma olasılığı % 50 azalmakta
Şeker hastalığına bağlı ölümler %40 azalmakta
Kişinin ömrü 3-4 yıl uzamaktadır.

10 kilo verilmesi durumunda ise :
Herhangi bir sebepten ölüm olasılığı % 20 azalmakta
Kansere bağlı ölüm olasılığı % 37 azalmakta
Kansere yakalanma olasılığı % 40 azalmakta
Kalp hastalığına bağlı ölüm olasılığı % 15 azalmakta
Kişilerin genel hastaneye yatış ihtimali %25 azalmakta
Son olarak yaşam süresi 5-6 yıl uzamaktadır
Uzm. Dr. Soner Dileklen, kilo vermenin artık estetik bir sorundan çok yaşamsal bir gereklilik olduğununun altını çizdi.

Diğer beslenme ve diyet başlıkları
 

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Sağlıklı gıda tüketiminin 5 anahtarı, “temizlik, doğru pişirme, uygun şartlarda saklama, çiğ-pişmiş gıda ayırımının doğru yapılması ile taze ve sağlıklı hammadde temini” olarak sıralanıyor.

Gıdaların 70 derecede pişirilmesi tüketim için uygun bulunuyor. Çiğ gıdaların hazırlanmasında kullanılan bıçak ve kesim tahtalarının mutlaka ayrı olması gerekiyor. Gıdaların çok uzun süre buzdolabında saklanmaması, donmuş ürünlerin oda sıcaklığında çözdürülmemesi tavsiye ediliyor.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün (KORGEM) hazırladığı broşüre göre; sağlıklı gıda tüketiminin ilk şartı, gıdaları hazırlamaya başlamadan önceki kişisel temizlik...

Buna göre, gıdalar hazırlanmadan, önce ellerin yıkanması gerekiyor ve hazırlama esnasında da yıkama işlemenin sık sık tekrarlanması gerekiyor. Ayrıca, gıda hazırlamada kullanılan tüm yüzeylerin ve aletlerin yıkanması ve sanitasyonunun (sağlık önlemleri) sağlanması, mutfaklarınsinek, böcek ve diğer hayvanlara karşı korunması gerekiyor.

Birçok mikroorganizmalar hastalık sebebi olmamakla beraber toprak, su, hayvan ve insanda oldukça geniş ölçüde bulunuyor. Bu mikroorganizmalar ellerle, giysilerde, kullanılan araç-gereçle gıdaya taşınıyor ve gıda kaynaklı hastalıklara sebep oluyor.

PİŞMİŞ GIDALARLA ÇİĞ GIDALARIN AYRILMASI GEREKİYOR
Gıdaların hazırlanma aşamasında taze et, kanatlı et ve deniz ürünlerinin diğer gıdalardan ayrılması gerekiyor. Özellikle çiğ gıdaların hazırlanmasında kullanılan bıçak ve kesim tahtalarının mutlaka ayrı olması gerekiyor.

Ayrıca, hazırlanmış gıdalar ile çiğ gıdaların birbirinden ayrılacak şekilde kapalı kaplarda saklanması gerekiyor. Çünkü, çiğ gıdalar özellikle et, kanatlı et ve deniz ürünleri ile bunların suları tehlikeli mikroorganizmalar içeriyorlar. Bu mikroorganizmalar gıdaların hazırlanması ve saklanması sırasında diğer gıdalara geçebiliyorlar.

UYGUN PİŞİRME
Özellikle et, kanatlı et, yumurta ve deniz ürünleri gibi gıdaların uygun pişirilmesi gerekiyor. Gıdaların kaynatılmasında en az 70 dereceye ulaşılması, et ve kanatlı etlerin sularının pembe değil, berrak olmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Uygun pişirme hemen hemen tüm tehlikeli mikroorganizmaları öldürüyor.

Konuyla ilgili yapılan araştırmalar da gıdaların 70 derecede pişirilmesinin tüketim için güvenli olacağını gösteriyor.

GIDALARIN GÜVENLİ SICAKLIKLARDA SAKLANMASI
Pişmiş gıdaların 2 saatten fazla oda sıcaklığında bırakılmaması, pişmiş ve hassas gıdaların 5 derecenin altında soğutulması, servis sırasında ise pişmiş gıdaların 60 derecenin üzerinde ısıtılması gerekiyor.

Gıdaların çok uzun süre buzdolabında saklanmaması, donmuş ürünlerin oda sıcaklığında çözdürülmemesi tavsiye ediliyor. Gıdalar oda sıcaklığında saklandıkları zaman mikroorganizmalar çok çabuk çoğalıyorlar. Mikroorganizmaların 5 derecenin altında, 60 derecenin üstünde gelişmesi yavaşlıyor veya duruyor. Bazı mikroorganizmalar ise 5 derecenin altında büyümeye devam ediyor.

HAMMADDE KULLANIMI
Taze ve sağlıklı gıda seçmeye özen göstermek, gıdaların hazırlanmasında temiz su kullanmak, özellikle taze yenecek meyve ve sebzelerin akan su altında yıkanması gerekiyor.

Buz ve su dahil olmak üzere hammaddeler tehlikeli mikroorganizmalar ve kimyasallar bulamış olabiliyor. Toksinler zedelenmiş ve küflenmiş gıdalarda oluşabiliyor. Hammadde seçiminde dikkatli olunması yıkama ve soyma işlemleri ile doğabilecek risklerin azaltılması gerekiyor.
 

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Kanserden korunmak için her gün 5 porsiyon ya da daha fazla sebze ve meyve tüketilmesi, ekmek gibi tahıllar ile makarna, pirinç ve baklagiller gibi bitkisel kaynaklı yiyeceklerin günlük alınması öneriliyor.

Kanser olgularının yüzde 80’i çevresel etkenlere bağlıyken, bu etkenler arasında beslenme yüzde 35 oranla başta geliyor.

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı’ndan edindiği bilgiye göre, dengesiz beslenme kansere yol açan en önemli etkenlerin başında geliyor. Kanser olgularının yüzde 80’i çevresel etkenlere bağlıyken, bu etkenler arasında beslenme yüzde 35 oranıyla en etkili faktör olarak göze çarpıyor.

Bu çerçevede, güvenilmeyen katı yağ, meyve suyu ile çikolataların tüketilmemesi, mesane ile pankreas kanserine yol açan kahve ve sakarinalımının sınırlandırılması gerekiyor. Bulgur, mısır, yer fıstığı ve diğer yağlı yiyeceklerde üreyen küfler ve toksinler de kansere yol açabiliyor.

Bazı tehlikeli kimyasal bileşiklerin oluşmasına neden olan kızartma, kavurma, tütsüleme gibi pişirme yöntemleri kanser oluşumuna yol açan önemli faktörler arasında yer alıyor. Bu nedenle özellikle protein içeriği yüksek gıdaların haşlama, fırında ve ızgara gibi pişirme yöntemleriyle hazırlanması önem taşıyor.

Alkol ve sigaranın yanı sıra şişmanlık kanserin en önemli nedeninioluşturuyor. Alkol ve sigara tüm kanser hastalıklarına adeta davetiye çıkarırken şişmanlık, meme kanserini riskini artırıyor, varolan kolon,prostat, rektum, böbrek kanser türlerinin hızla gelişmesine neden oluyor.

YAĞ, PROTEİN VE TUZ ALIMI
Vücuda alınan doymuş yağların, günlük toplam kalorinin yüzde 20’sini geçmemesi gerekiyor. Doymuş yağın fazlası göğüs, rahim ağzı, yumurtalık, bağırsak ve rektum kanserlerine yol açıyor. Bu nedenle kırmızı et yerine tavuk ve balık eti, kızartma yerine haşlama ve buharla pişirme yöntemlerinin tercih edilmesi öneriliyor.

Sağlıklı beslenme için bir yetişkinin, ağırlığının her kilogramı için günlük ortalama 1 gram protein alması gerekiyor. Aşırı protein alımı meme, rahim, bağırsak, pankreas ve böbrek tümörlerinin gelişimine imkan tanıyor. Sürekli kırmızı et yiyen kişilerde kanser olma riskinin ayda bir kez et yiyenlere göre 2.5 kat fazla olması nedeniyle, protein gereksiniminin balık, tavuk ve hindi etiyle karşılanması isteniyor.

Mide kanserine yol açan aşırı tuz tüketiminin önlenmesi için turşuve salamura gibi tuzlayıp saklama yerine dondurarak saklamanın tercih edilmesi öneriliyor. Yapılan araştırmalarda, bu yöntemin kullanıldığıülkelerde mide kanseri riskinin yüzde 64 azaldığı görülüyor.

KORUNMAK İÇİN
Kanserden korunmak için bitkisel kaynaklı yiyeceklere ağırlık verilmesi gerekiyor. Her gün 5 porsiyon ya da daha fazla sebze ve meyve tüketilmesi, ekmek gibi tahıllar ile makarna, pirinç ve baklagiller gibi bitkisel kaynaklı yiyeceklerin günlük alınması öneriliyor.

Kansere karşı, kullanılan kızartma yağlarının tekrar kullanılmaması, hayvansal kaynaklı yiyeceklerden uzak durulması, kırmızı etin azaltılması, spor yapılması, alkol ve sigaradan uzak durulması gerekiyor.
 
Top