Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Edebiyat / Kitap
Dîvân-i Kebîr'den Seçmeler
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="KıRMıZı" data-source="post: 289250" data-attributes="member: 7618"><p>301</p><p></p><p>Göz, ayrılığımızdan ötürü çokça gözyaşları döküyor. Gönül, hasretlerle, çok çok sizi anmaktadır. Geçip giden zaman, bize döner gelir mi? Heyhat!.. Zaman, hiç geri gelir mi? Heyhat!..</p><p></p><p>302</p><p></p><p>, Gökyüzünde, arşta, yüzünün sevdasından velveleler var. Gönülde yanaklarının güzelliğinden bahsedenlerin gürültüleri duyuluyor. Şarabında, can köpüğünün kabarcıkları görülüyor. Gönlün boynunda da sevgilinin saçlarından zincirler var.</p><p></p><p>303</p><p></p><p>Ben, öyle bir içkiden içtim ki, ruh onun kadehidir. Öyle bir güzelden mest oldum ki, akıl onun divanesi, delisidir. Yüzünden nürlar saçan bir güzel yanıma geldi, içime öyle bir ateş düşürdü ki, güneş onun pervanesidir.</p><p></p><p>304</p><p></p><p>Gönlüm daralmıştır, çok kederliyim. Hakk'a şükürler olsun ki, güzel yüzün imdadıma yetişiyor, bana ferahlık veriyor. Yanaklarının hoş rengi olmazsa bu yaşayışım bana bir zindan hayatı olur. Ayrılığının getirdiği gamdan, kederden içime düşen ateşi, canımın çektiği üzüntüyü, hiç bir gönül, hiç bir ten , yazıktır...</p><p></p><p>305</p><p></p><p>Puthanede, sevgilimizin hayali bulundukça, Kabe'yi tavafa gitmek, ayni hatadır. Kabe, eğer ondan gerçek sevgiliden koku vermiyorsa, ateşgededir. Sevgilimizin visali kokusu ile ateşgede, bizim Kabemizdir.</p><p></p><p>"Bu ruba'î'de, Hakk'ı gönülde bulmak bahis konusudur. Evi değil, ev sahibini aramak, bulmak tavsiye edilmektedir. Yoksa Kabe'yi tavaf, durumu müsait olan her müslüman için dinî bir farîzadır."</p><p></p><p>306</p><p></p><p>Sevgilime: "Gönlüm senden bir öpücük istiyor." dedim. "Bizim öpücüğümüzün değeri candır." diye cevap verdi. Bu cevabı duyan gönül geldi ve canın yanına gitti. Gönül, bu hareketiyle ona: "Güzelim! Gel; bu satış, bu değer ucuzdur." demek istedi</p><p></p><p>307</p><p></p><p>Ben Hakk'ın mahvıyım, Hakk da benimdir. Hakk'ı sağda, solda, başka yerlerde aramayın. Hakk benim canımdadır. Sultan benim, fakat ben size yanlış görünüyorum. Biri vardır ki, benim sultanımdır, diyorum.</p><p></p><p>308</p><p></p><p>Hakk'ı arayanların yolunda akıllı ile deli birdir. Aşk dilinde, akraba ile yalancı birdir. Hakk'ı idrak eden kişinin mezhebinde, Kabe ile put evi birdir.</p><p></p><p>309</p><p></p><p>Aşkta içki, ancak beka şarabım içmektir. Aşkta yaşamağa, canlanmaya delil, ancak can vermektir. Sevgilime dedim ki: "Seni tanıyayım da ondan sonra öleyim." Sevgilim: "Beni tanıyana, ölüm yoktur!" diye cevap verdi.</p><p></p><p>310</p><p></p><p>Dervişlikle aşıklık bir arada olursa sultanlıktır. Aşkın gamı, gam değil çok kıymetli bir hazinedir. Fakat bu hazine gizlidir. Ben gönül evini kendi elimle yıktım, viran ettim. Çünkü definenin viranede saklı olduğunu bildim.</p><p></p><p>311</p><p></p><p>Gönlümün diriliği, zindeliği, senin aşk gamın içindir. Gamını sevdiğim, onunla dost olduğumdan ötürüdür ki gönlüm halka yardımcıdır. Bu hal, senin aşk gamının bana bir lütfudur, bir ihsanıdır. Yoksa, benim dar gönlüm, senin gamına nasıl yer olabilirdi?</p><p></p><p>312</p><p></p><p>Bizim dilimizden gönlümüze giden bir yol vardır. 0 yola, cihanın vej canın sırları bağlıdır. Dil sustuğu müddetçe o yol açıktır. Dil konuşmaya başlayınca, o yol kapalıdır</p><p></p><p>313</p><p></p><p>Alnımızdaki o parlak nür, Hakk aşıkının gönlündeki o iman ziyası, secdej eseri olarak müminlerin yüzlerinde görülen bütün bu nürlar, belki her n0run¦ nüru, Allah'ın sevgili peygamberi Muhammed'in nürundandır.</p><p></p><p>316</p><p></p><p>.Ey gönül! Anlamayanlar seni üzerler, rahatsız ederler. Hatta seni deli, di-vBne ederler, ayağını bağlarlar. Sen içi tatlı, özlü bir yemişe benzersin. Bu yüzden seni hep kırarlar.</p><p></p><p>317</p><p></p><p>Ey Hak yolunun yolcusu! Eğer sende bu yolun sevdası varsa, senin ba-şında bu kapının, bu dergahın sevgisi bulunmuyorsa Hakk ehlinin açtığı iman ve sevgi kapılarının anahtarı nedir? Biliyor musun? 0, "Lailahe illallah (=Allah'tan başka ilah yoktur)" kelimesini çokça, hoşça söylemektir.</p><p></p><p>318</p><p></p><p>Göğsünün içindekini hakîki gönül sanan kimse, Hakk yolunda iki üç adım attı da, her şey oldu bitti sandı. Aslında tesbih, seccade, tevbe, sofuluk,' günahtan sakınma, bunların hepsi yolun başıdır. Hakk yolcusu aldandı da bunları varacağı konak sandı.</p><p></p><p>Bu görünen ben, ben değilim. Şu halde, "ben, ben" dediğim kimdir;söyle! Söyleyen, ben değilim. Peki benim dilim ile söyleyen kimdir; söyle! Aslında, ben baştan ayağa kadar bir gömlekten fazla bir şey değilim. Benim, gömleği olduğum varlık kimdir; söyle!</p><p></p><p>319</p><p></p><p>Ey Efendi! Sende maddî güzelliğin gamı, yüksek mevkinin özlemi var. Sen bağlara, bahçelere, çayırlık ve harman yerlerine sahip olmak istiyorsun. Bizler ise tevhid aleminin yanıklarıyız. Bizde Lailahe illallah(=Allah'tan başka ilah yoktur)daki sır vardır.</p><p></p><p>Padişahla birlikte, hoşluk ve ferahlık sarayında oturan kimseye, bu lütuf ve ıhsan, şahın lütfu, ihsanıdır. Sen padişahla beraber olursan, nereye vanrsın, "ilıyor musun? Kendinde olmamaya! Işte o kendinde olmamak yönünde,giden binlerce yol vardır.</p><p></p><p>320</p><p></p><p>Bizim ezelden geçmiş başka bir yerimiz vardır. îçinde bulunduğumuz bu cesetler alemi başka bir diyardır, bizim asıl yerimiz değildir. Ey geceleri kalkan, namaz kılan zahid! Sen kıldığın namazlarla övünüyorsun. Halbuki namazın da dışında, ötesinde başka bir hal, başka bir zaman vardır.</p><p></p><p>321</p><p></p><p>Görmeyerek yol yürürsen, bu aynı hatadır. Eğer herşeyi görüyorum sa-narak, gözüne güvenirsen, bu bela okudur. Kilisede, medresede bulunanların, hakîkatlerini bilmeden, mecaz yolundan, onların gerçek yerlerini, onların nerede bulunduklarını sen ne bilirsin?</p><p></p><p>322</p><p></p><p>Cihandan ve candan dışarı, bize bakan, bizi yediren, bizi büyüten bir dadımız vardır. Onu gereği gibi bilmek, bizim haddimiz değildir. O'nun hakkında ancak şunu biliriz: Biz O'nun gölgesiyiz, cihan da bizim gölgemizdir.</p><p></p><p>323</p><p></p><p>Tenden ve candan dışarı olan derviştir. Yeryüzünden ve göklerden yük-sek olan derviştir. Cenab-ı Hakk'ın bu cihanı yaratmak için bir maksadı yoktu. Hakk'ın bütün bu cihanı yaratmaktan maksadı, derviştir. Yani, derviş olmasaydı, Allah cihanı yaratmayacaktı.</p><p></p><p>" Burada dervişten murad Peygamber Efendimiz ve dolayısıyle kamil insandır."</p><p></p><p>324</p><p></p><p>Derdimin getirdiği acılar, kederler, dermana sebeb olunca, kötü huylanm eitti. îyi huylar geldi. Günahlanm sevap, imansızlığım iman oldu. Can, gönül, ten bu üçü yolumu kesiyor. Hakk'a varmama engel oluyorlardı. Şimdi, ten, gönül oldu; gönül, can oldu; can da canan oldu.</p><p></p><p>325</p><p></p><p>Hep dostun süretiyle, hayaliyle dolu bir gözüm var. Dostun hayali orada bulundukça, gözümle aram iyidir. Aslında, gözden dostu ayırt etmek, göz ile dost arasında fark görmek hoş değildir. Çünkü ya dost gözün yerindedir, yahut da gözüm dostun kendisidir.</p><p></p><p>326</p><p></p><p>Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur. 0 adeta gezen, dolaşan bir ölüdür. Eğer aklın varsa git de Hakk'dan dert iste! Çünkü dertsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır.</p><p></p><p>327</p><p></p><p>0 öyle bir sevgilidir ki, onun aşkının getirdiği gam, her hastanın devası-dır. Her kim onu sevmiş, ona yar olmuşsa, o da onu sevmiş, ona yar olmuştur. Bana diyorlar ki: "Boş durma! Daima bir işle uğraş!" Ben işsizim, bir işle meşgul değilim, ama herkesin uğraştığı şu dünya işlerinden uzak durmak da büyük bir iştir.</p><p></p><p>328</p><p></p><p>Sevgilim! Senin güzel kokun ben kulunun burnundan asla gitmedi.] Güzel yüzünün hayali de gözümün önünden gitmedi. Senin istediğin gibi,' gece gündüz ömrümü harcadım durdum. Bütün ömrüm geldi geçti. Fakati senin isteğin, arzun bitmedi, tükenmedi.</p><p></p><p>329</p><p></p><p>Ey can! Cihanda benden daha değersiz bir mahluk yoktur. Senden daha üstün, daha büyük, daha güçlü bir kimse de mevcut değildir. Sevgilim, sen bensiz olarak benden hep korkup duruyorsun. Ben seninleyim. Eğer sen de benimleysen korku kalmaz.</p><p></p><p>330</p><p></p><p>Yüzü daima taze, dudakları daima rtıütebessim olan o candan, gönülleri kendine çeken sevgilimiz hoşlanır. Öyle bir yüzün güzelliği canla ölçülernez. Yavaş söyleyelim: Yoksa o canan mıdır?</p><p></p><p>331</p><p></p><p>Ey kainatı yoktan var eden Allah'ını! Unutmaktan, sonradan var olmak-tan sen münezzehsin. Başımdan, senin fîkrinden, seni düşünmekten, seni sev-mekten başka ne varsa hepsi aynı hatadır. Dilde seni zikretmekten, tesbih etmekten başka ne varsa hepsi sapıklıktır, boştur.</p><p></p><p>332</p><p></p><p>Mademki mizacımız, huyumuz aşk ile düzeliyor, o halde bizim hekimimiz de, ilacımız da aşktır. Bu aşk ile elele vermedikçe, bu aşka bağlanmadıkça Hakk yoluna düşüp, gidilemez. Bu aşk, kimseden doğmadı, kendi de doğurmadı.</p><p></p><p>333</p><p></p><p>Ya Rabbi! Ben gece gündüz iyilikten, düzenlikten başka bir şey isteme-yen birisi idim. Gece-gündüz hep iyiliği ve düzeni aramaktaydım. Fakat bu yıl öyle bir haldeyim ki, onu söyleyemem, gelecek yıl fikrim ne olacak? îyiliği, düzeni arayabilecek miyim? Vah bana, vah düzelmeye!...</p><p></p><p>334</p><p></p><p>Ey yüzü, letafette, güzellikte can aynası olan sevgilim! îstiyorum ki, sabahleyin, hayalinin ayaklarını yüzüme ve gözlerime süreyim. Fakat oka benzeyen kirpiklerim hayalinin ayaklarını yaralar diye korkuyorum.</p><p></p><p>335</p><p></p><p>Ey benim aşk şarabımı içmemi inkar eden! 0 şarabı sen üzümden çıkmış sanma! Coşkunluğum benim şarabımdır. Gönlüm de kadehimdir. 0 şarabı bana sunan da, karanlıklan açan, aydınlatan, sokakları</p><p></p><p>336</p><p></p><p>Aşk sizin sevimli, güzel bir dostunuzdur. Bu dost sizi fasih sözlerle, açık bir ifade ile çağırır, der ki: "Aşk, aşkı isteyenden esirgenmez. Bilhassa, bir güzel, bir güzeli-severse sevgi ondan asla esirgenmez."</p><p></p><p>337</p><p></p><p>Vefasız gönül, gamlara batsın, mateme girsin. Kimde vefa yoksa, o kişi dünyada yok olsun. Yaşamasın daha iyi. Gördün ya, beni dünyada gamdan başka kimse hatırlamıyor, bu vefasız dünyada benim en vefalı dostum gamdır. 0 gama çok çok aferin!</p><p></p><p>338</p><p></p><p>Sevgilim, başın daima üzüntüsüz, sağlıklı ve rahat olsun. Dudaklarından tebessüm eksik olmasın. Senin gibi güzel bir varlığı görüp de sevinmeyenin, boynu altında kalsın, bahtı kara, gönlü perişan olsun.</p><p></p><p>339</p><p></p><p>Ney yapan usta, kamışlıktan bir kamış kesti. Ona dokuz delik deldi, adına da Adem koydu. Ey ney! Sen seni çalan neyzenin dudaklarından feryada geldin, inlemeye başladın. Fakat sen, seni nefesiyle feryada getiren neyzenin dudaklarını değil, o dudaklara nefes veren dudakları gör!</p><p></p><p>" Ney, kamil insanın sembolüdür. Insan, Hakk'tan ayn düştüğü için feryad etmektedir. Ney gibi insanın bedeninde dokuz delik vardır."</p><p></p><p>340</p><p></p><p>Senin aşkının gamına düştüğümden beri, çaresiz kalan zavallı gönlüm, çok çok ızdırab çekti, çok dertlere düştü. Gönlüm, aşkın gamına çok defa düşmüştü. Fakat bu seferki gibi hiç inlememeşti, hiç sızlanmamıştı.</p><p></p><p>341</p><p></p><p>Can incisi (rühumuz) şu dört unsurdan ibaret olan bedenin içine dü-şünce, birbirine zıt olan bu fesad unsurlar (su, toprak, hava, ateş), o can incisi ile komşu oldular, bu tende beraber yaşamaya başladılar. Fakat, nasıl kötü üzümden iyi üzüm renk alırsa, onun rengine boyanırsa, can incisi de dört unsurun rengine boyandı. Rabbim kimseye kötü komşu vermesin!</p><p></p><p>342</p><p></p><p>Bütün zahmetler, sıkıntılar aç gözlülüğümüzden, çok istekler peşinde koşmamızdan ileri gelir. Nefsanî arzularına uyan, şehvetine ve midesine düşkün olan ne belalara uğrar! Zaten kuş da yem yüzünden tuzağa düşer, daracık kafese kapatılır. 0 kafes dam kenarına asılır.</p><p></p><p>343</p><p></p><p>Elif gibi olan boyum, aşk yüzünden büküldü, "cim"e döndü. Senin bulunduğun yerde, güzellik artar, iki kat olur. Ey can ve ey cihan! Gönlüm senin zevalsiz güzelliğini aldığından ötürüdür ki, o zevalsize doğru koşuyor</p><p></p><p>" Arap harflerinde " 1 =elif", dümdüz bir harfdir," £.ise bükük bir şekildedir."</p><p></p><p>344</p><p></p><p>Sevgilim! Senin güzel yüzünün hayali, gözümün önüne gelince uykumj bana sırt çevirdi, kaçtı gitti. Hayaline karşı senden adalet, insaf temenni ediyorum, yardım istiyorum. Şimdi uykum geri geldi, bu defa da gitti, eliyle senin eteklerine yapıştı. Fakat, hayalin tekrar gözümün önünde belirince, uykum can verdi, öldü.</p><p></p><p>345</p><p></p><p>Haydi artık uyu, sevgili müsaade etti. Çektiğin zahmetler hududu aştı ve! sen azat oldun, kurtuldun. Sevgili yaşadıkça, benim uykum tekrar ölür. Uykum toprak altında yattıkça, Allah sana ömür versin!</p><p></p><p>346</p><p></p><p>Ey Efendi! Söyle, köle misin? Hür müsün? Kötülükte bulunsun, bozgunculuk etsin, fesad çıkarsın diye kim köle satın alır? Ey ellerini kaldırıp dua eden, isteklerde bulunan kişi îstemek gücünü, dilek için kaldırdığın eli sana' kim verdi? Kendi muradından, isteklerinden vazgeç de, asıl O'nu iste! Muradın yalnız 0 olsun.</p><p></p><p>347</p><p></p><p>Ey salına, salına yürüyen selvi, sana hazan rüzgarı dokunmasın. Ey ciha nın gözü, sana kem göz değmesin. Sevgilim! Sen gökyüzünün de, yeryüzü nün de canısın, senin güzel canına rahatlıktan, rahmetten başka bir şey gelme sin!</p><p></p><p>348</p><p></p><p>Aşk odur ki, halkı neşelendirir, sevinç içinde bırakır. Aşk odur ki, neşelere neşe katar. Bizi, anamız doğurmadı. Bizi o aşk doğurdu. Bizi doğuran o anaya yüzlerce rahmet, yüzlerce aferin!</p><p></p><p>349</p><p></p><p>Sen mübarek ayağını yere basınca yeryüzünün toprağı neşelenir, sevinç içinde kalır. Duyduğu sonsuz zevk ve neşeden ötürü toprak gebe kalır, yüzlerce gül goncası doğurur. Bu hali gören yıldızlar da, gökyüzünde heyecana kapılırlar, alkış gürültüsü sevinç sesleri ile gök kubbesini çınlatırlar. Bu sevinç, bu alkış sesleri içinde ay'ın gözü bir yıldıza düşer.</p><p></p><p>350</p><p></p><p>Lakabım her ne kadar Bahauddin Veled ise de sen, rühlara hiikmeden, ebedî bir sultansın. Bizi kendimize bırakma! Elimizden tut ki vefa kadehi kı-rılmasın. Eğer vefa kadehi kınlırsa, sevgi şarabıyla sarhoş olanların ayağına batar, ayaklarını yaralar. Yapma bunu!</p><p></p><p>"Mevlana bu ruba'îyi babası Sultanü'l-Ulema'nın vasfında söylemiştir. Sipehsalar'ın kita-bının Sultanii'l-Ulema menkibesinde de bu vardır."</p><p></p><p>351</p><p></p><p>Yastığa yaslanıp uyuyan baş, ondan haberi olmayan, onu bilmeyen baştır. Ondan haberi olan, onu idrak eden, onun yüce varlığını gönlünde hisseden! nasıl olur da uyur? Aşk gelir, bütün gece iki gözüme bakarak: "Onsuz uyu yan kişiye yazıklar olsun!" diye söylenir durur.</p><p></p><p>352</p><p></p><p>Benim gönlümle, gözümle hiç bir işim yok. Ancak sevgilimle buluşunca¦ gönlüme, gözüme işim düşer. 0 zaman gözüm onun güzel yüzüne bakıncai nürlanır, gönlüm de buluşma zevkiyle heyecana kapılır, sevinir, oyalanır. Gönül kanıyla gözyaşımı yağmur gibi akıttığım zamanlar, benim gönlüm ve gözüm olan, sevgilimin kucağıma düştüğünü sanırım.</p><p></p><p>353</p><p></p><p>Zamanede ********lik rağbet bulursa, şerefli erlerin, iyi insanların adları kötüye çıkarsa, böyle insanların ilahî takdire boyun eğmeyerek kendilerini iyiye çıkarmaya uğraşmaları, ada, sana, nama düşmeye kalkışmaları, onların şereflerini büsbütün düşürür. Inci arıyorsan, denizin dibinde ara! Kıyıya vuran ancak köpüktür.</p><p></p><p>354</p><p></p><p>Ey can! Hizmetinde ben yerlere kapanınca o secdem benim kendi bahtıma karşı oluyor. Böylece ben bahta kavuşuyor, devlete erişiyorum. Ayağına her kapanışta, canım da içimde benim ayağıma kapanıyor.</p><p></p><p>355</p><p></p><p>Bu bir şaşılacak şeydir ki yar, benim gönlüme sığıyor. Binlerce tenin canı, bir tene sığıyor. Bir buğday tanesinin içinde binlerce harman bulunuyor. Bir iğne gözüne de, yüzlerce alem sığmış.</p><p></p><p>356</p><p></p><p>Seviniyorum ki, gamın gönlüme sığıyor. Çünkü senin gamın, aydınlık bir yere sığar. Göklere ve yere sığmayan o gam bir iğne gözü gibi olan bir gönü-lün içine sığar.</p><p></p><p>"Buradaki gam, ilahî tecellînin, ilahî sevginin sembolüdür. Bu ruba'îde "Ben, yere, göğe ağmam, mümin kulumun gönlüne sığanm kudsî hadîsine işaret var."</p><p></p><p></p><p></p><p>357</p><p></p><p>Benden yüz çevirdiğin gün, elinle öldürülmem bana zor gelmez. Fakat şuna üzülüyor, gam yiyorum ki, gözlerin benim matemimle yaşanrsa, canıma kıydığım için ne özür bulacaksın? Ve özrünü ne vakit, kime söyleyeceksin?</p><p></p><p>358</p><p></p><p>Varlığın, yokluğun mahiyetini anlayan ve bu görüşün derinliklerine inen bir kişi için, artık varlık, yokluk inancı onun Hakk yolunda yürümesine engel olamaz. Böyle bir kişi. sıfatlara ve yaratılan şeylere, yapılan işlere takılıp kalır tnı? 0 Allah'ın güzel eserlerinin, sanatının dışına çıkarak, yaradanı bulmaz mı? ona hayran olup kalmaz mı?</p><p></p><p>359</p><p></p><p>Gam, nasıl olur da aşıkları tedirgin eder, gönülsüz bir hale getirir? Aşıkın gönlü, daima sevgilinin saçlarının zincirine bağlıdır. Aşıkın rühunun derinlik-j lerinde anlaşılması güç, karışık sesler çıkaran bir rebab inlemektedir.</p><p></p><p>360</p><p></p><p>Sevgili güneş gibi panldamaya başlayınca aşık zerre gibi oynar, titrer, döner. Aşk baharının rüzgarı esince, her şey canlanır, kum olmayan her dalj oynamaya başlar... ;</p><p></p><p>361</p><p></p><p>Gam kim oluyor ki Hakk aşıklannın gönlü etrafında dolaşsın? Gam aşıkara yanaşamaz. 0 ancak duyguları donmuş, buz kesilmiş, kalpleri nasırlaşmı$¦ kişilerin çevresinde dolaşır. Başlarına bela olur. Allah adamlarının gönülle-j rinde öyle bir deniz vardır ki onun çok hoş bir dalgalanışından aşka gelir de gökyüzü dönmeye başlar.</p><p></p><p>362</p><p></p><p>Bu aşk, yiğitlerin yanlarına gelir. 0 arslanlarla dönüp dolaşan bir ceylandır. Bu aşk evi, ezelden beri mamurdur. Sensiz yıkılıp gideceğini mi sanıyorsun?</p><p>Ey müşkülümü çözen, zorluklarımı kolaylaştıran yüce varlık! Serviler, güller, bağlar, bahçeler senin lütfunla, ihsanınla mest olmuşlardır. Gül, senden hoş bir koku almış, senin güzelliğini görmüş, hayran olmuş, kendinden geçmistir. Gülün yanındaki diken de sarhoş ve baygın bir haldedir. Bana bir sevei kadehi lütfet de ben de kendimden geçeyim, böylece hepimiz senin sarhoşun olup çıkalım.</p><p></p><p>364</p><p></p><p>Gam, padişahın kullarma hiç yaklaşabilir mi? Padişaha gönül vermiş sadık kullarının başında bahtlar, devletler, mutluluklar döner dolaşır. Onların ya-şayışlarında, neşeden de üstün, bambaşka bir hal, bambaşka bir şey vardır. 0 şey onların sermest, mahmur başlarında döner durur.</p><p></p><p>"Bu ruba'î; Şeyh Galip hazretlerine; "Aşıkta kader neyler, gam halk-ı cihanındır" dizelerini yazdırtmıştır.</p><p></p><p>365</p><p></p><p>Kendini göstermeyen o gizli güzel meydana çıkıp da salına salına yürü-meye başlayınca, her gizli şey, her örtülü güzel, elbiselerini, örtülerini üstlerinden atarlar, oldukları gibi görünürler. 0 zamana kadar, güzelliklerini giz-^yen nice hasisler, onun güzelliği karşısında, her şeylerini ortaya korlar. Hasis, taş bile olsa, gizli güzeli görünce, inciler satan bir maden kesilir.</p><p></p><p>"Bu ruba'î'yi Hz. Mevlana her halde bir ilkbahar günü bahçelerin uyandığı,"</p><p></p><p>366</p><p></p><p>Bizim gönlümüzde dönüp duran bir sır vardır. Yaratılan her şey o sırra bağlıdır, hatta kat kat şu gökyüzü bile, onun yüzünden dönüp duruyor. 0 sır, yüzündendir ki, ne başın ayaktan, ne ayağın baştan haberi vardır. Baş da, ayak! da o sır ile başsız, ayaksız dönüp duruyor.</p><p></p><p>" Bu ruba'îde eşref-i mahlük olan insanın yaradılışına ve her şeyin bu yaradılışa bağlı bulunuşuna işaret var."</p><p></p><p>367</p><p></p><p>Bu gece, ne güzel, ne hoş geçiyor. Bu gecenin öyle bir letafeti, öyle anlatılamaz bir güzelliği var ki, hiç kimse, bu güzelliğe akıl erdiremez. Ruhların gezip dolaştıkları gül ve sünbül bahçelerinde, uyku, bu güzelliğe hayran olmuş, şaşırıp kalmıştır. Aşıklar, ise yüz yüze bakarak, gecenin bu letafeti ile mest olmuşlardır.</p><p></p><p>368</p><p></p><p>Ramazan ayında gereği gibi oruç tutarsan, senin vücut toprağmı altınj ederier. Senin fanî varlığını taş gibi ezerler de göğe sürme yaparlar. Iftar vaktinde yediğin yemek lokmasının her biri, birer mana incisi olur. Ramazan'da, yemekte, içmekte, kötü söz söylemekte, kötü iş işlemekte sabırlı olduğun için, bu sabır, senin manevî görüşünü artırır, gönlünün gözünü açar.</p><p></p><p>369</p><p></p><p>Her ne kadar söz, ağızda dönüp dolaşıyor ve biz dilimizin, dudaklarımızın hatta dişlerimizin yardımı ile konuşabiliyorsak da, şaşılacak bir halde, sözün, sözümüzün etrafında dönüp dolaşmasıdır. Söz bize demek istiyor ki: "Benim, kendi çevremde dolaştığıma ve söz söylediğime şaşkın şaşkın bakma! Benim çevremde dönüp dolaşanı, bana bu sözleri söyleteni düşün, bul!"</p><p></p><p>"Görünüşte sözü biz ama, sözü bize söyleteni göremiyoruz."</p><p></p><p>370</p><p></p><p>Her gönül ki, sevgilinin, o güzel dudaklarının hasretiyle yıkılmış, harab olmuştur. 0, bahar mevsiminde bağlarda, bahçelerde, ırmak kenarlarmda ne-den dolaşsın dursun? Küçük dallar, birbiri ardınca Hakk'a secde etsinler diye, rüzgar, ağacın dalı etrafında dönüp dolaşmakta...</p><p></p><p>371</p><p></p><p>Aşıkların gönüllerinin yanışlannda kıvılcımlar vardır. Gönüllerini, sevgiliye vermiş olanların gönüllerindeki derdin belirtileri vardır. Sen, hiç duymadın mı? Yanıp yakılanların gönüllerinden çıkan, ateşli bir "ah" ta Allah'ın rahmet huzuruna geçer, gider.</p><p></p><p>380</p><p></p><p>Canında senin aşk havalarından bir feryad, bir şikayet bulunmaktadır. Ruhumun muratlardan öte bir muradı, isteklerden başka bir isteği vardır. Bu aşk şarabıyla, kendimi bir kuru yaprak misali, senin sevgi rüzgarının önüne atmışım. Çünkü, bu aşk şarabında senin sevdandan esip gelen bir hava, bir sevgi kokusu var.</p><p></p><p>381</p><p></p><p>Balçıktan yaratılmış bir sevgilisi olan, bir gün ona kavuşur, sükün bulur, rahatlar. 0 kimse ne acayip, ne şaşılacak nadir bir kimsedir ki, şu balçık be-deninden dışarı çıkar, kendi kirli maddî varlığından kurtulur da, senin gibi eşsiz bir sevgilinin muhabbetine düşer, nadir bir sultanın sevgisini kazanır.</p><p></p><p>382</p><p></p><p>Sevgilim! Senin yüzünden, yüzümde bir güzellik var. Gözlerimde, yüzünün güzel hayali bulunuyor. Gönlüm senin feyzinle, rahmetinle dolu. Bugün, sema'mızda da ayrı bir kemal, ayrı bir güzellik mevcut.</p><p></p><p>383</p><p></p><p>Dünyada yarım ekmeği olanın, oturmak için bir de yuvası bulunanın iyi bir hali vardır. 0, kimseyi dilemez, istemez. Kimse de onu istemez, dilemez. Böyle bir kişiye: "Neşe ile yaşa!" de! Çünkü, o isteklerden, arzulardan kurtulmuş, mutlu olmuştur. Onun kendine göre hoş bir alemi vardır.</p><p></p><p>384</p><p></p><p>Gece karanlığı, nasıl güneşi alır, başka taraflara götürürse, uyku da gelir. Hakk aşıkının yanan, yakılan gönlünü alır götürür. Fakat aşık ağlamaya, gözyaşları dökmeye başlayınca uyku kaçar gider, gelmez. Geri gelirse, aşıkın gözyaşı seline kapılıp, gideceğinden korkar.</p><p></p><p>385</p><p></p><p>Sevgilinin güzel yüzünün mehtabını bulup seyreden kişi ne mutlu bir kişidir. îyilik yapmasını seven sakînin sunduğu rnana şarabıyla kendinden geçmek, harab olmak da hoş bir şeydir. Aşıkların gözyaşları akar durur da uykuları gelmez, çünkü, uyku gelirse gözyaşı seline kapılıp gideceğinden korkar.</p><p></p><p>386</p><p></p><p>Aşkın cihandan rahatlığı, esenliği aldı götürdü. Ayrılığın ecel kesildi, can alıyor. Yüzbinlerce cana karşılık vermeyeceğim gönlü, senin bir gülüşün bedava aldı götürdü.</p><p></p><p>387</p><p></p><p>Canı, Hakk'a, Hakk'ın huzuruna tertemiz bir halde, hiç bir şeye bağlı olmadan, mahrem olarak götürmelidir. Gönlü, sahte neşelerden, zoraki kahkahalardan arınmış, fakat aşk gamıyla, ahlarla, ızdırapla dolu olarak götürmelidır. Sen kendinden, kendi varlığından kurtulmadıkça, bize asla yol bulamazsın. Bize yol bulmak için, kendi benliğinden vazgeçerek, bizden bize doğru</p><p></p><p>388</p><p></p><p>Gönüller alan sevgilim, beni ne hoş, ne güzel bir yere götürüyor! 0, benim cismimi de, canımı da alıyor, cihandan ötelere götürüyor. "Gitmem." dedim, bahanelere başvurdum. "Gitmezsen, seni çeke çeke alır götürürüm." dedi.</p><p></p><p>389</p><p></p><p>Melek ülkesinin kuşu gökyüzüne doğru; o yönü olmayan yöne doğru uçar, o yana uçar gider. Simurg'un yunıurtasından doğan kuş, Simurg'un bulunduğu yerden, başka bir yere nasıl uçar gider; söyle?</p><p></p><p>" Simurg = zümrüdü anka: Efsanevî bir kuş; ismi var, cismi yok. Tasavvuf dilinde, seyr ve sülükünü iyice bitirerek, asil maksadına eren salikten kinaye olur."</p><p></p><p>390</p><p></p><p>Gönlün, sevgilinin derdiyle dolduğu gün, şükrane olarak binlerce can feda etmelidir. Ey iyi ve seçkin adam! Aşk yolunda, aşıklık yolunda şükretmeden iyilerin sillesini yiyemezsin, onların yaptıkları kötülükleri hoş göremezsin.</p><p></p><p>391</p><p></p><p>Hem safım, duruyum, hem de tortuluyum. Hem çok yaşlıyım, pîrim, hem küçücük bir çocuğum. Ben, ölürsem sakın bana "öldü" demeyin. Aslında ben ölü idim, dirildim, beni dost aldı götürdü.</p><p></p><p>"Bundan sonra gelecek ruba'î, bu ruba'î'nin aynıdır. Belki de, Hz. Mevlana bu ruba'îyi söy-lerken, yazanların yazışlan yüzünden, bir ruba'î iki ruba'î"</p><p></p><p>392</p><p></p><p>Ben hem küfürüm, hem dînim, hem duruyum, hem de tortuluyum. Ben hem ihtiyarım, hem gencim, hem küçük çocuğum. Ben ölürsem bana "öldü" demeyin. Deyin ki: "0 ölü idi dirildi, onu dost aldı götürdü."</p><p></p><p>393</p><p></p><p>Sevgilim, yanımızdan geçerken toprağa bakıyor, istiyor ki, benim yüzüm, onun tatlı bakışları ile nürlanan toprağı kıskansın. Onun önünde, toprak olmaktan daha güzel bir şey olamaz ki! Böylece, umulur ki, yolu bize düşer de, bizi çiğneyip, geçmek lütfunda bulunur.</p><p></p><p>394</p><p></p><p>Hayat denizinde, geçip giden bir gemide bulunan kişi, karşı kıyılardaki kamışlığı seyrederken, kamışlığın yürüyüp geçtiğini sanır... Tıpkı bunun gibi dünyadan göçüp gidiyoruz da sanıyoruz ki dünya gidiyor.</p><p></p><p>395</p><p></p><p>Gönlümü, aşk gamına düşüreceğim. Canımı bela okuna hedef yapacagım... Senin aşkında harcanmayan ömrümü, bugün gönül kanına kaza edeceğim...</p><p></p><p>396</p><p></p><p>Bu gece sakî, şarabı kadehte değil, testi ile döndürüp sunmadadır. sunduğu şarabla o gönlü yağma etmiş gitmişti; geldi, şimdi de imana el attı, onu da alıp gidecek. Gönlü de, imanı da bende bırakmayan sakî, o kadar çok şarap sundu ki, sunduğu şarap bir tüfan oldu, bu tüfan aklın evini barkını yıktı götürdü.</p><p></p><p>397</p><p></p><p>Sus, senin sözlerin, güzel, hoş konuşman beni susturdu, konuşmaz bir lale getirdi. Senin işlerindeki tatlılık, üstünlük, tertip, düzen, beni işlerimden utandırdı, işsiz güçsüz bıraktı. Ben senin tuzağından kaçtım, gönül evine sığındım. Fakat, gönül kendisi senin tuzağın oldu da beni tuttu.</p><p></p><p>398</p><p></p><p>Dün bağlar, bahçeler, kıştan kurtulduklan için sana şükür selamları gönderiyorlardı. Çiçeklerin yüzlerinde senin lutfunun, ihsanının belirtileri görülüyordu. Yemyeşil çayırdaki selvi boy atmış, öteki ağaçlarla üstünlük davasına kalkışmıştı. Gül ise gülerek göz göre göre rengi ile, kokusu ile neşeleniyor, kıyametler koparıyordu.</p><p></p><p>399</p><p></p><p>Aşkın gönlünün dünyaya bakmasın; dünyaya kapılmasına imkan yoktur. Haşa bu olamaz. Zaten aşktan başka bakılacak, görülecek ne vardır? Ecel günü aşkı bırakıp da, korkudan, can derdine düşen, cana bakan gözden bıkmışım, usanmışım.</p><p></p><p>400</p><p></p><p>Yarattığı eserlerini kendine perde yaparak kendini gizlemiş olan, eşsiz güzeli mana gözüyle gören gönül, nasıl olur da, gelip geçici olan dünya mülküne bakar? Ben ecel gününde bile, gizli sevgilinin yüzünü bırakıp da, canını düşünen ve canını gören gözden memnun olmam.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="KıRMıZı, post: 289250, member: 7618"] 301 Göz, ayrılığımızdan ötürü çokça gözyaşları döküyor. Gönül, hasretlerle, çok çok sizi anmaktadır. Geçip giden zaman, bize döner gelir mi? Heyhat!.. Zaman, hiç geri gelir mi? Heyhat!.. 302 , Gökyüzünde, arşta, yüzünün sevdasından velveleler var. Gönülde yanaklarının güzelliğinden bahsedenlerin gürültüleri duyuluyor. Şarabında, can köpüğünün kabarcıkları görülüyor. Gönlün boynunda da sevgilinin saçlarından zincirler var. 303 Ben, öyle bir içkiden içtim ki, ruh onun kadehidir. Öyle bir güzelden mest oldum ki, akıl onun divanesi, delisidir. Yüzünden nürlar saçan bir güzel yanıma geldi, içime öyle bir ateş düşürdü ki, güneş onun pervanesidir. 304 Gönlüm daralmıştır, çok kederliyim. Hakk'a şükürler olsun ki, güzel yüzün imdadıma yetişiyor, bana ferahlık veriyor. Yanaklarının hoş rengi olmazsa bu yaşayışım bana bir zindan hayatı olur. Ayrılığının getirdiği gamdan, kederden içime düşen ateşi, canımın çektiği üzüntüyü, hiç bir gönül, hiç bir ten , yazıktır... 305 Puthanede, sevgilimizin hayali bulundukça, Kabe'yi tavafa gitmek, ayni hatadır. Kabe, eğer ondan gerçek sevgiliden koku vermiyorsa, ateşgededir. Sevgilimizin visali kokusu ile ateşgede, bizim Kabemizdir. "Bu ruba'î'de, Hakk'ı gönülde bulmak bahis konusudur. Evi değil, ev sahibini aramak, bulmak tavsiye edilmektedir. Yoksa Kabe'yi tavaf, durumu müsait olan her müslüman için dinî bir farîzadır." 306 Sevgilime: "Gönlüm senden bir öpücük istiyor." dedim. "Bizim öpücüğümüzün değeri candır." diye cevap verdi. Bu cevabı duyan gönül geldi ve canın yanına gitti. Gönül, bu hareketiyle ona: "Güzelim! Gel; bu satış, bu değer ucuzdur." demek istedi 307 Ben Hakk'ın mahvıyım, Hakk da benimdir. Hakk'ı sağda, solda, başka yerlerde aramayın. Hakk benim canımdadır. Sultan benim, fakat ben size yanlış görünüyorum. Biri vardır ki, benim sultanımdır, diyorum. 308 Hakk'ı arayanların yolunda akıllı ile deli birdir. Aşk dilinde, akraba ile yalancı birdir. Hakk'ı idrak eden kişinin mezhebinde, Kabe ile put evi birdir. 309 Aşkta içki, ancak beka şarabım içmektir. Aşkta yaşamağa, canlanmaya delil, ancak can vermektir. Sevgilime dedim ki: "Seni tanıyayım da ondan sonra öleyim." Sevgilim: "Beni tanıyana, ölüm yoktur!" diye cevap verdi. 310 Dervişlikle aşıklık bir arada olursa sultanlıktır. Aşkın gamı, gam değil çok kıymetli bir hazinedir. Fakat bu hazine gizlidir. Ben gönül evini kendi elimle yıktım, viran ettim. Çünkü definenin viranede saklı olduğunu bildim. 311 Gönlümün diriliği, zindeliği, senin aşk gamın içindir. Gamını sevdiğim, onunla dost olduğumdan ötürüdür ki gönlüm halka yardımcıdır. Bu hal, senin aşk gamının bana bir lütfudur, bir ihsanıdır. Yoksa, benim dar gönlüm, senin gamına nasıl yer olabilirdi? 312 Bizim dilimizden gönlümüze giden bir yol vardır. 0 yola, cihanın vej canın sırları bağlıdır. Dil sustuğu müddetçe o yol açıktır. Dil konuşmaya başlayınca, o yol kapalıdır 313 Alnımızdaki o parlak nür, Hakk aşıkının gönlündeki o iman ziyası, secdej eseri olarak müminlerin yüzlerinde görülen bütün bu nürlar, belki her n0run¦ nüru, Allah'ın sevgili peygamberi Muhammed'in nürundandır. 316 .Ey gönül! Anlamayanlar seni üzerler, rahatsız ederler. Hatta seni deli, di-vBne ederler, ayağını bağlarlar. Sen içi tatlı, özlü bir yemişe benzersin. Bu yüzden seni hep kırarlar. 317 Ey Hak yolunun yolcusu! Eğer sende bu yolun sevdası varsa, senin ba-şında bu kapının, bu dergahın sevgisi bulunmuyorsa Hakk ehlinin açtığı iman ve sevgi kapılarının anahtarı nedir? Biliyor musun? 0, "Lailahe illallah (=Allah'tan başka ilah yoktur)" kelimesini çokça, hoşça söylemektir. 318 Göğsünün içindekini hakîki gönül sanan kimse, Hakk yolunda iki üç adım attı da, her şey oldu bitti sandı. Aslında tesbih, seccade, tevbe, sofuluk,' günahtan sakınma, bunların hepsi yolun başıdır. Hakk yolcusu aldandı da bunları varacağı konak sandı. Bu görünen ben, ben değilim. Şu halde, "ben, ben" dediğim kimdir;söyle! Söyleyen, ben değilim. Peki benim dilim ile söyleyen kimdir; söyle! Aslında, ben baştan ayağa kadar bir gömlekten fazla bir şey değilim. Benim, gömleği olduğum varlık kimdir; söyle! 319 Ey Efendi! Sende maddî güzelliğin gamı, yüksek mevkinin özlemi var. Sen bağlara, bahçelere, çayırlık ve harman yerlerine sahip olmak istiyorsun. Bizler ise tevhid aleminin yanıklarıyız. Bizde Lailahe illallah(=Allah'tan başka ilah yoktur)daki sır vardır. Padişahla birlikte, hoşluk ve ferahlık sarayında oturan kimseye, bu lütuf ve ıhsan, şahın lütfu, ihsanıdır. Sen padişahla beraber olursan, nereye vanrsın, "ilıyor musun? Kendinde olmamaya! Işte o kendinde olmamak yönünde,giden binlerce yol vardır. 320 Bizim ezelden geçmiş başka bir yerimiz vardır. îçinde bulunduğumuz bu cesetler alemi başka bir diyardır, bizim asıl yerimiz değildir. Ey geceleri kalkan, namaz kılan zahid! Sen kıldığın namazlarla övünüyorsun. Halbuki namazın da dışında, ötesinde başka bir hal, başka bir zaman vardır. 321 Görmeyerek yol yürürsen, bu aynı hatadır. Eğer herşeyi görüyorum sa-narak, gözüne güvenirsen, bu bela okudur. Kilisede, medresede bulunanların, hakîkatlerini bilmeden, mecaz yolundan, onların gerçek yerlerini, onların nerede bulunduklarını sen ne bilirsin? 322 Cihandan ve candan dışarı, bize bakan, bizi yediren, bizi büyüten bir dadımız vardır. Onu gereği gibi bilmek, bizim haddimiz değildir. O'nun hakkında ancak şunu biliriz: Biz O'nun gölgesiyiz, cihan da bizim gölgemizdir. 323 Tenden ve candan dışarı olan derviştir. Yeryüzünden ve göklerden yük-sek olan derviştir. Cenab-ı Hakk'ın bu cihanı yaratmak için bir maksadı yoktu. Hakk'ın bütün bu cihanı yaratmaktan maksadı, derviştir. Yani, derviş olmasaydı, Allah cihanı yaratmayacaktı. " Burada dervişten murad Peygamber Efendimiz ve dolayısıyle kamil insandır." 324 Derdimin getirdiği acılar, kederler, dermana sebeb olunca, kötü huylanm eitti. îyi huylar geldi. Günahlanm sevap, imansızlığım iman oldu. Can, gönül, ten bu üçü yolumu kesiyor. Hakk'a varmama engel oluyorlardı. Şimdi, ten, gönül oldu; gönül, can oldu; can da canan oldu. 325 Hep dostun süretiyle, hayaliyle dolu bir gözüm var. Dostun hayali orada bulundukça, gözümle aram iyidir. Aslında, gözden dostu ayırt etmek, göz ile dost arasında fark görmek hoş değildir. Çünkü ya dost gözün yerindedir, yahut da gözüm dostun kendisidir. 326 Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur. 0 adeta gezen, dolaşan bir ölüdür. Eğer aklın varsa git de Hakk'dan dert iste! Çünkü dertsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır. 327 0 öyle bir sevgilidir ki, onun aşkının getirdiği gam, her hastanın devası-dır. Her kim onu sevmiş, ona yar olmuşsa, o da onu sevmiş, ona yar olmuştur. Bana diyorlar ki: "Boş durma! Daima bir işle uğraş!" Ben işsizim, bir işle meşgul değilim, ama herkesin uğraştığı şu dünya işlerinden uzak durmak da büyük bir iştir. 328 Sevgilim! Senin güzel kokun ben kulunun burnundan asla gitmedi.] Güzel yüzünün hayali de gözümün önünden gitmedi. Senin istediğin gibi,' gece gündüz ömrümü harcadım durdum. Bütün ömrüm geldi geçti. Fakati senin isteğin, arzun bitmedi, tükenmedi. 329 Ey can! Cihanda benden daha değersiz bir mahluk yoktur. Senden daha üstün, daha büyük, daha güçlü bir kimse de mevcut değildir. Sevgilim, sen bensiz olarak benden hep korkup duruyorsun. Ben seninleyim. Eğer sen de benimleysen korku kalmaz. 330 Yüzü daima taze, dudakları daima rtıütebessim olan o candan, gönülleri kendine çeken sevgilimiz hoşlanır. Öyle bir yüzün güzelliği canla ölçülernez. Yavaş söyleyelim: Yoksa o canan mıdır? 331 Ey kainatı yoktan var eden Allah'ını! Unutmaktan, sonradan var olmak-tan sen münezzehsin. Başımdan, senin fîkrinden, seni düşünmekten, seni sev-mekten başka ne varsa hepsi aynı hatadır. Dilde seni zikretmekten, tesbih etmekten başka ne varsa hepsi sapıklıktır, boştur. 332 Mademki mizacımız, huyumuz aşk ile düzeliyor, o halde bizim hekimimiz de, ilacımız da aşktır. Bu aşk ile elele vermedikçe, bu aşka bağlanmadıkça Hakk yoluna düşüp, gidilemez. Bu aşk, kimseden doğmadı, kendi de doğurmadı. 333 Ya Rabbi! Ben gece gündüz iyilikten, düzenlikten başka bir şey isteme-yen birisi idim. Gece-gündüz hep iyiliği ve düzeni aramaktaydım. Fakat bu yıl öyle bir haldeyim ki, onu söyleyemem, gelecek yıl fikrim ne olacak? îyiliği, düzeni arayabilecek miyim? Vah bana, vah düzelmeye!... 334 Ey yüzü, letafette, güzellikte can aynası olan sevgilim! îstiyorum ki, sabahleyin, hayalinin ayaklarını yüzüme ve gözlerime süreyim. Fakat oka benzeyen kirpiklerim hayalinin ayaklarını yaralar diye korkuyorum. 335 Ey benim aşk şarabımı içmemi inkar eden! 0 şarabı sen üzümden çıkmış sanma! Coşkunluğum benim şarabımdır. Gönlüm de kadehimdir. 0 şarabı bana sunan da, karanlıklan açan, aydınlatan, sokakları 336 Aşk sizin sevimli, güzel bir dostunuzdur. Bu dost sizi fasih sözlerle, açık bir ifade ile çağırır, der ki: "Aşk, aşkı isteyenden esirgenmez. Bilhassa, bir güzel, bir güzeli-severse sevgi ondan asla esirgenmez." 337 Vefasız gönül, gamlara batsın, mateme girsin. Kimde vefa yoksa, o kişi dünyada yok olsun. Yaşamasın daha iyi. Gördün ya, beni dünyada gamdan başka kimse hatırlamıyor, bu vefasız dünyada benim en vefalı dostum gamdır. 0 gama çok çok aferin! 338 Sevgilim, başın daima üzüntüsüz, sağlıklı ve rahat olsun. Dudaklarından tebessüm eksik olmasın. Senin gibi güzel bir varlığı görüp de sevinmeyenin, boynu altında kalsın, bahtı kara, gönlü perişan olsun. 339 Ney yapan usta, kamışlıktan bir kamış kesti. Ona dokuz delik deldi, adına da Adem koydu. Ey ney! Sen seni çalan neyzenin dudaklarından feryada geldin, inlemeye başladın. Fakat sen, seni nefesiyle feryada getiren neyzenin dudaklarını değil, o dudaklara nefes veren dudakları gör! " Ney, kamil insanın sembolüdür. Insan, Hakk'tan ayn düştüğü için feryad etmektedir. Ney gibi insanın bedeninde dokuz delik vardır." 340 Senin aşkının gamına düştüğümden beri, çaresiz kalan zavallı gönlüm, çok çok ızdırab çekti, çok dertlere düştü. Gönlüm, aşkın gamına çok defa düşmüştü. Fakat bu seferki gibi hiç inlememeşti, hiç sızlanmamıştı. 341 Can incisi (rühumuz) şu dört unsurdan ibaret olan bedenin içine dü-şünce, birbirine zıt olan bu fesad unsurlar (su, toprak, hava, ateş), o can incisi ile komşu oldular, bu tende beraber yaşamaya başladılar. Fakat, nasıl kötü üzümden iyi üzüm renk alırsa, onun rengine boyanırsa, can incisi de dört unsurun rengine boyandı. Rabbim kimseye kötü komşu vermesin! 342 Bütün zahmetler, sıkıntılar aç gözlülüğümüzden, çok istekler peşinde koşmamızdan ileri gelir. Nefsanî arzularına uyan, şehvetine ve midesine düşkün olan ne belalara uğrar! Zaten kuş da yem yüzünden tuzağa düşer, daracık kafese kapatılır. 0 kafes dam kenarına asılır. 343 Elif gibi olan boyum, aşk yüzünden büküldü, "cim"e döndü. Senin bulunduğun yerde, güzellik artar, iki kat olur. Ey can ve ey cihan! Gönlüm senin zevalsiz güzelliğini aldığından ötürüdür ki, o zevalsize doğru koşuyor " Arap harflerinde " 1 =elif", dümdüz bir harfdir," £.ise bükük bir şekildedir." 344 Sevgilim! Senin güzel yüzünün hayali, gözümün önüne gelince uykumj bana sırt çevirdi, kaçtı gitti. Hayaline karşı senden adalet, insaf temenni ediyorum, yardım istiyorum. Şimdi uykum geri geldi, bu defa da gitti, eliyle senin eteklerine yapıştı. Fakat, hayalin tekrar gözümün önünde belirince, uykum can verdi, öldü. 345 Haydi artık uyu, sevgili müsaade etti. Çektiğin zahmetler hududu aştı ve! sen azat oldun, kurtuldun. Sevgili yaşadıkça, benim uykum tekrar ölür. Uykum toprak altında yattıkça, Allah sana ömür versin! 346 Ey Efendi! Söyle, köle misin? Hür müsün? Kötülükte bulunsun, bozgunculuk etsin, fesad çıkarsın diye kim köle satın alır? Ey ellerini kaldırıp dua eden, isteklerde bulunan kişi îstemek gücünü, dilek için kaldırdığın eli sana' kim verdi? Kendi muradından, isteklerinden vazgeç de, asıl O'nu iste! Muradın yalnız 0 olsun. 347 Ey salına, salına yürüyen selvi, sana hazan rüzgarı dokunmasın. Ey ciha nın gözü, sana kem göz değmesin. Sevgilim! Sen gökyüzünün de, yeryüzü nün de canısın, senin güzel canına rahatlıktan, rahmetten başka bir şey gelme sin! 348 Aşk odur ki, halkı neşelendirir, sevinç içinde bırakır. Aşk odur ki, neşelere neşe katar. Bizi, anamız doğurmadı. Bizi o aşk doğurdu. Bizi doğuran o anaya yüzlerce rahmet, yüzlerce aferin! 349 Sen mübarek ayağını yere basınca yeryüzünün toprağı neşelenir, sevinç içinde kalır. Duyduğu sonsuz zevk ve neşeden ötürü toprak gebe kalır, yüzlerce gül goncası doğurur. Bu hali gören yıldızlar da, gökyüzünde heyecana kapılırlar, alkış gürültüsü sevinç sesleri ile gök kubbesini çınlatırlar. Bu sevinç, bu alkış sesleri içinde ay'ın gözü bir yıldıza düşer. 350 Lakabım her ne kadar Bahauddin Veled ise de sen, rühlara hiikmeden, ebedî bir sultansın. Bizi kendimize bırakma! Elimizden tut ki vefa kadehi kı-rılmasın. Eğer vefa kadehi kınlırsa, sevgi şarabıyla sarhoş olanların ayağına batar, ayaklarını yaralar. Yapma bunu! "Mevlana bu ruba'îyi babası Sultanü'l-Ulema'nın vasfında söylemiştir. Sipehsalar'ın kita-bının Sultanii'l-Ulema menkibesinde de bu vardır." 351 Yastığa yaslanıp uyuyan baş, ondan haberi olmayan, onu bilmeyen baştır. Ondan haberi olan, onu idrak eden, onun yüce varlığını gönlünde hisseden! nasıl olur da uyur? Aşk gelir, bütün gece iki gözüme bakarak: "Onsuz uyu yan kişiye yazıklar olsun!" diye söylenir durur. 352 Benim gönlümle, gözümle hiç bir işim yok. Ancak sevgilimle buluşunca¦ gönlüme, gözüme işim düşer. 0 zaman gözüm onun güzel yüzüne bakıncai nürlanır, gönlüm de buluşma zevkiyle heyecana kapılır, sevinir, oyalanır. Gönül kanıyla gözyaşımı yağmur gibi akıttığım zamanlar, benim gönlüm ve gözüm olan, sevgilimin kucağıma düştüğünü sanırım. 353 Zamanede ********lik rağbet bulursa, şerefli erlerin, iyi insanların adları kötüye çıkarsa, böyle insanların ilahî takdire boyun eğmeyerek kendilerini iyiye çıkarmaya uğraşmaları, ada, sana, nama düşmeye kalkışmaları, onların şereflerini büsbütün düşürür. Inci arıyorsan, denizin dibinde ara! Kıyıya vuran ancak köpüktür. 354 Ey can! Hizmetinde ben yerlere kapanınca o secdem benim kendi bahtıma karşı oluyor. Böylece ben bahta kavuşuyor, devlete erişiyorum. Ayağına her kapanışta, canım da içimde benim ayağıma kapanıyor. 355 Bu bir şaşılacak şeydir ki yar, benim gönlüme sığıyor. Binlerce tenin canı, bir tene sığıyor. Bir buğday tanesinin içinde binlerce harman bulunuyor. Bir iğne gözüne de, yüzlerce alem sığmış. 356 Seviniyorum ki, gamın gönlüme sığıyor. Çünkü senin gamın, aydınlık bir yere sığar. Göklere ve yere sığmayan o gam bir iğne gözü gibi olan bir gönü-lün içine sığar. "Buradaki gam, ilahî tecellînin, ilahî sevginin sembolüdür. Bu ruba'îde "Ben, yere, göğe ağmam, mümin kulumun gönlüne sığanm kudsî hadîsine işaret var." 357 Benden yüz çevirdiğin gün, elinle öldürülmem bana zor gelmez. Fakat şuna üzülüyor, gam yiyorum ki, gözlerin benim matemimle yaşanrsa, canıma kıydığım için ne özür bulacaksın? Ve özrünü ne vakit, kime söyleyeceksin? 358 Varlığın, yokluğun mahiyetini anlayan ve bu görüşün derinliklerine inen bir kişi için, artık varlık, yokluk inancı onun Hakk yolunda yürümesine engel olamaz. Böyle bir kişi. sıfatlara ve yaratılan şeylere, yapılan işlere takılıp kalır tnı? 0 Allah'ın güzel eserlerinin, sanatının dışına çıkarak, yaradanı bulmaz mı? ona hayran olup kalmaz mı? 359 Gam, nasıl olur da aşıkları tedirgin eder, gönülsüz bir hale getirir? Aşıkın gönlü, daima sevgilinin saçlarının zincirine bağlıdır. Aşıkın rühunun derinlik-j lerinde anlaşılması güç, karışık sesler çıkaran bir rebab inlemektedir. 360 Sevgili güneş gibi panldamaya başlayınca aşık zerre gibi oynar, titrer, döner. Aşk baharının rüzgarı esince, her şey canlanır, kum olmayan her dalj oynamaya başlar... ; 361 Gam kim oluyor ki Hakk aşıklannın gönlü etrafında dolaşsın? Gam aşıkara yanaşamaz. 0 ancak duyguları donmuş, buz kesilmiş, kalpleri nasırlaşmı$¦ kişilerin çevresinde dolaşır. Başlarına bela olur. Allah adamlarının gönülle-j rinde öyle bir deniz vardır ki onun çok hoş bir dalgalanışından aşka gelir de gökyüzü dönmeye başlar. 362 Bu aşk, yiğitlerin yanlarına gelir. 0 arslanlarla dönüp dolaşan bir ceylandır. Bu aşk evi, ezelden beri mamurdur. Sensiz yıkılıp gideceğini mi sanıyorsun? Ey müşkülümü çözen, zorluklarımı kolaylaştıran yüce varlık! Serviler, güller, bağlar, bahçeler senin lütfunla, ihsanınla mest olmuşlardır. Gül, senden hoş bir koku almış, senin güzelliğini görmüş, hayran olmuş, kendinden geçmistir. Gülün yanındaki diken de sarhoş ve baygın bir haldedir. Bana bir sevei kadehi lütfet de ben de kendimden geçeyim, böylece hepimiz senin sarhoşun olup çıkalım. 364 Gam, padişahın kullarma hiç yaklaşabilir mi? Padişaha gönül vermiş sadık kullarının başında bahtlar, devletler, mutluluklar döner dolaşır. Onların ya-şayışlarında, neşeden de üstün, bambaşka bir hal, bambaşka bir şey vardır. 0 şey onların sermest, mahmur başlarında döner durur. "Bu ruba'î; Şeyh Galip hazretlerine; "Aşıkta kader neyler, gam halk-ı cihanındır" dizelerini yazdırtmıştır. 365 Kendini göstermeyen o gizli güzel meydana çıkıp da salına salına yürü-meye başlayınca, her gizli şey, her örtülü güzel, elbiselerini, örtülerini üstlerinden atarlar, oldukları gibi görünürler. 0 zamana kadar, güzelliklerini giz-^yen nice hasisler, onun güzelliği karşısında, her şeylerini ortaya korlar. Hasis, taş bile olsa, gizli güzeli görünce, inciler satan bir maden kesilir. "Bu ruba'î'yi Hz. Mevlana her halde bir ilkbahar günü bahçelerin uyandığı," 366 Bizim gönlümüzde dönüp duran bir sır vardır. Yaratılan her şey o sırra bağlıdır, hatta kat kat şu gökyüzü bile, onun yüzünden dönüp duruyor. 0 sır, yüzündendir ki, ne başın ayaktan, ne ayağın baştan haberi vardır. Baş da, ayak! da o sır ile başsız, ayaksız dönüp duruyor. " Bu ruba'îde eşref-i mahlük olan insanın yaradılışına ve her şeyin bu yaradılışa bağlı bulunuşuna işaret var." 367 Bu gece, ne güzel, ne hoş geçiyor. Bu gecenin öyle bir letafeti, öyle anlatılamaz bir güzelliği var ki, hiç kimse, bu güzelliğe akıl erdiremez. Ruhların gezip dolaştıkları gül ve sünbül bahçelerinde, uyku, bu güzelliğe hayran olmuş, şaşırıp kalmıştır. Aşıklar, ise yüz yüze bakarak, gecenin bu letafeti ile mest olmuşlardır. 368 Ramazan ayında gereği gibi oruç tutarsan, senin vücut toprağmı altınj ederier. Senin fanî varlığını taş gibi ezerler de göğe sürme yaparlar. Iftar vaktinde yediğin yemek lokmasının her biri, birer mana incisi olur. Ramazan'da, yemekte, içmekte, kötü söz söylemekte, kötü iş işlemekte sabırlı olduğun için, bu sabır, senin manevî görüşünü artırır, gönlünün gözünü açar. 369 Her ne kadar söz, ağızda dönüp dolaşıyor ve biz dilimizin, dudaklarımızın hatta dişlerimizin yardımı ile konuşabiliyorsak da, şaşılacak bir halde, sözün, sözümüzün etrafında dönüp dolaşmasıdır. Söz bize demek istiyor ki: "Benim, kendi çevremde dolaştığıma ve söz söylediğime şaşkın şaşkın bakma! Benim çevremde dönüp dolaşanı, bana bu sözleri söyleteni düşün, bul!" "Görünüşte sözü biz ama, sözü bize söyleteni göremiyoruz." 370 Her gönül ki, sevgilinin, o güzel dudaklarının hasretiyle yıkılmış, harab olmuştur. 0, bahar mevsiminde bağlarda, bahçelerde, ırmak kenarlarmda ne-den dolaşsın dursun? Küçük dallar, birbiri ardınca Hakk'a secde etsinler diye, rüzgar, ağacın dalı etrafında dönüp dolaşmakta... 371 Aşıkların gönüllerinin yanışlannda kıvılcımlar vardır. Gönüllerini, sevgiliye vermiş olanların gönüllerindeki derdin belirtileri vardır. Sen, hiç duymadın mı? Yanıp yakılanların gönüllerinden çıkan, ateşli bir "ah" ta Allah'ın rahmet huzuruna geçer, gider. 380 Canında senin aşk havalarından bir feryad, bir şikayet bulunmaktadır. Ruhumun muratlardan öte bir muradı, isteklerden başka bir isteği vardır. Bu aşk şarabıyla, kendimi bir kuru yaprak misali, senin sevgi rüzgarının önüne atmışım. Çünkü, bu aşk şarabında senin sevdandan esip gelen bir hava, bir sevgi kokusu var. 381 Balçıktan yaratılmış bir sevgilisi olan, bir gün ona kavuşur, sükün bulur, rahatlar. 0 kimse ne acayip, ne şaşılacak nadir bir kimsedir ki, şu balçık be-deninden dışarı çıkar, kendi kirli maddî varlığından kurtulur da, senin gibi eşsiz bir sevgilinin muhabbetine düşer, nadir bir sultanın sevgisini kazanır. 382 Sevgilim! Senin yüzünden, yüzümde bir güzellik var. Gözlerimde, yüzünün güzel hayali bulunuyor. Gönlüm senin feyzinle, rahmetinle dolu. Bugün, sema'mızda da ayrı bir kemal, ayrı bir güzellik mevcut. 383 Dünyada yarım ekmeği olanın, oturmak için bir de yuvası bulunanın iyi bir hali vardır. 0, kimseyi dilemez, istemez. Kimse de onu istemez, dilemez. Böyle bir kişiye: "Neşe ile yaşa!" de! Çünkü, o isteklerden, arzulardan kurtulmuş, mutlu olmuştur. Onun kendine göre hoş bir alemi vardır. 384 Gece karanlığı, nasıl güneşi alır, başka taraflara götürürse, uyku da gelir. Hakk aşıkının yanan, yakılan gönlünü alır götürür. Fakat aşık ağlamaya, gözyaşları dökmeye başlayınca uyku kaçar gider, gelmez. Geri gelirse, aşıkın gözyaşı seline kapılıp, gideceğinden korkar. 385 Sevgilinin güzel yüzünün mehtabını bulup seyreden kişi ne mutlu bir kişidir. îyilik yapmasını seven sakînin sunduğu rnana şarabıyla kendinden geçmek, harab olmak da hoş bir şeydir. Aşıkların gözyaşları akar durur da uykuları gelmez, çünkü, uyku gelirse gözyaşı seline kapılıp gideceğinden korkar. 386 Aşkın cihandan rahatlığı, esenliği aldı götürdü. Ayrılığın ecel kesildi, can alıyor. Yüzbinlerce cana karşılık vermeyeceğim gönlü, senin bir gülüşün bedava aldı götürdü. 387 Canı, Hakk'a, Hakk'ın huzuruna tertemiz bir halde, hiç bir şeye bağlı olmadan, mahrem olarak götürmelidir. Gönlü, sahte neşelerden, zoraki kahkahalardan arınmış, fakat aşk gamıyla, ahlarla, ızdırapla dolu olarak götürmelidır. Sen kendinden, kendi varlığından kurtulmadıkça, bize asla yol bulamazsın. Bize yol bulmak için, kendi benliğinden vazgeçerek, bizden bize doğru 388 Gönüller alan sevgilim, beni ne hoş, ne güzel bir yere götürüyor! 0, benim cismimi de, canımı da alıyor, cihandan ötelere götürüyor. "Gitmem." dedim, bahanelere başvurdum. "Gitmezsen, seni çeke çeke alır götürürüm." dedi. 389 Melek ülkesinin kuşu gökyüzüne doğru; o yönü olmayan yöne doğru uçar, o yana uçar gider. Simurg'un yunıurtasından doğan kuş, Simurg'un bulunduğu yerden, başka bir yere nasıl uçar gider; söyle? " Simurg = zümrüdü anka: Efsanevî bir kuş; ismi var, cismi yok. Tasavvuf dilinde, seyr ve sülükünü iyice bitirerek, asil maksadına eren salikten kinaye olur." 390 Gönlün, sevgilinin derdiyle dolduğu gün, şükrane olarak binlerce can feda etmelidir. Ey iyi ve seçkin adam! Aşk yolunda, aşıklık yolunda şükretmeden iyilerin sillesini yiyemezsin, onların yaptıkları kötülükleri hoş göremezsin. 391 Hem safım, duruyum, hem de tortuluyum. Hem çok yaşlıyım, pîrim, hem küçücük bir çocuğum. Ben, ölürsem sakın bana "öldü" demeyin. Aslında ben ölü idim, dirildim, beni dost aldı götürdü. "Bundan sonra gelecek ruba'î, bu ruba'î'nin aynıdır. Belki de, Hz. Mevlana bu ruba'îyi söy-lerken, yazanların yazışlan yüzünden, bir ruba'î iki ruba'î" 392 Ben hem küfürüm, hem dînim, hem duruyum, hem de tortuluyum. Ben hem ihtiyarım, hem gencim, hem küçük çocuğum. Ben ölürsem bana "öldü" demeyin. Deyin ki: "0 ölü idi dirildi, onu dost aldı götürdü." 393 Sevgilim, yanımızdan geçerken toprağa bakıyor, istiyor ki, benim yüzüm, onun tatlı bakışları ile nürlanan toprağı kıskansın. Onun önünde, toprak olmaktan daha güzel bir şey olamaz ki! Böylece, umulur ki, yolu bize düşer de, bizi çiğneyip, geçmek lütfunda bulunur. 394 Hayat denizinde, geçip giden bir gemide bulunan kişi, karşı kıyılardaki kamışlığı seyrederken, kamışlığın yürüyüp geçtiğini sanır... Tıpkı bunun gibi dünyadan göçüp gidiyoruz da sanıyoruz ki dünya gidiyor. 395 Gönlümü, aşk gamına düşüreceğim. Canımı bela okuna hedef yapacagım... Senin aşkında harcanmayan ömrümü, bugün gönül kanına kaza edeceğim... 396 Bu gece sakî, şarabı kadehte değil, testi ile döndürüp sunmadadır. sunduğu şarabla o gönlü yağma etmiş gitmişti; geldi, şimdi de imana el attı, onu da alıp gidecek. Gönlü de, imanı da bende bırakmayan sakî, o kadar çok şarap sundu ki, sunduğu şarap bir tüfan oldu, bu tüfan aklın evini barkını yıktı götürdü. 397 Sus, senin sözlerin, güzel, hoş konuşman beni susturdu, konuşmaz bir lale getirdi. Senin işlerindeki tatlılık, üstünlük, tertip, düzen, beni işlerimden utandırdı, işsiz güçsüz bıraktı. Ben senin tuzağından kaçtım, gönül evine sığındım. Fakat, gönül kendisi senin tuzağın oldu da beni tuttu. 398 Dün bağlar, bahçeler, kıştan kurtulduklan için sana şükür selamları gönderiyorlardı. Çiçeklerin yüzlerinde senin lutfunun, ihsanının belirtileri görülüyordu. Yemyeşil çayırdaki selvi boy atmış, öteki ağaçlarla üstünlük davasına kalkışmıştı. Gül ise gülerek göz göre göre rengi ile, kokusu ile neşeleniyor, kıyametler koparıyordu. 399 Aşkın gönlünün dünyaya bakmasın; dünyaya kapılmasına imkan yoktur. Haşa bu olamaz. Zaten aşktan başka bakılacak, görülecek ne vardır? Ecel günü aşkı bırakıp da, korkudan, can derdine düşen, cana bakan gözden bıkmışım, usanmışım. 400 Yarattığı eserlerini kendine perde yaparak kendini gizlemiş olan, eşsiz güzeli mana gözüyle gören gönül, nasıl olur da, gelip geçici olan dünya mülküne bakar? Ben ecel gününde bile, gizli sevgilinin yüzünü bırakıp da, canını düşünen ve canını gören gözden memnun olmam. [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
En iyi yönetim şekli?
Cevapla
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Edebiyat / Kitap
Dîvân-i Kebîr'den Seçmeler
Top