Diderot - Oyunculuk Üzerine Aykırı Düşünceler
18. yüzyıl Fransız felsefecisi Denis Diderot'un Türkçeye "Oyunculuk Üzerine Aykırı Düşünceler" diye çevrilen Le Paradoxe sur le Comedien adlı kitabı.
Yazarın Biyografisi:
Oyunculuk Üzerine Aykırı Düşünceler - Kitap Özeti
Aydınlama döneminin değerli düşünürü Denis Diderot’un Aktörlük Üzerine Aykırı Düşünceler adlı yapıtı, bir anlamda insan hakkında aykırı düşüncelerin bir yansımasıdır. Çünkü ünlü Fransız tiyatro adamı Louis Jouvet?nin belirttiği gibi: “İkilik, ikileşme, insanın kendisini aynı zamanda hem başkaları yerinde, hem de kendi kendisi olarak hissetmesi, yalnız komedyene vergi bir ayrıcalık değildir; herkes yapar bu işi.” Ama Diderot salt bu fikirle yetinmez; itibarlı bir toplumsal konum kazandırmak istediği aktörün ve genelde sanatın toplumla ilişkisine, ustası olduğu diyalog türü içinde cevaplar arar.
Diderot’nun aktörlük üzerine düşünceleri artık daha çok dile getirildikleri için aykırı sayılmasalar bile, bugün de süren oyunculuk yöntemlerine ilişkin tartışmalara ışık tutacak nitelikte. Diderot, kitabını ‘birinci’ ve ‘ikinci’ kişinin diyaloglarıyla kaleme almış ve böylece karşıt düşünceleri bir tartışma ortamında ve açıklayıcı sorularla yalın bir dille sunmuş.
Diderot, aktörlerin duyarlılıktan uzak bir oyunculuk ortaya koymaları, akıl, zekâ, derinlemesine bir inceleme sonucunda karakteri canlandırması gerektiğini ve ancak bu sayede istikrarlı bir oyunculuk sergileyebileceğini savunuyor: “Eğer komedyen can ve gönülden duyarlı oynarsa, aynı rolü aynı hararet ve aynı başarıyla iki kere nasıl oynayabilir. İlk temsilde gayet hararetli oynar, ama üçüncüsünde artık yorulur ve buz gibi soğuklaşır (…) Görüşümde beni doğrulayan şey, sadece içinden geldiği gibi oynayan aktörlerin oyunlarında görülen istikrarsızlıktır. Onlardan hiçbir bir-örneklilik beklemeyiniz. Oyunlarında kâh güçlü, kâh zayıf, kâh hararetli, kâh soğuk, kâh başağı, kâh harikadır”.
Diderot yine kitabında, duyarlı olmanın büyük bir “deha niteliği” olmadığını yazıyor ve hem oyunculukta hem de deha gerektiren diğer alanlarda, duyarlılığın değil, aklın gerekli olduğunu vurguluyor.
Ona göre “Aşırı duyarlılık zayıf aktörler meydana getirir; zayıf duyarlılık ortaya bir sürü kötü aktör çıkarır; duyarlılığın hiç mi hiç bulunmaması ise yüce aktörlerin yetişmesini mümkün kılar”. İşte bu nedenlerle Diderot, bir aktörün yaptığı rolü her yönüyle kavramasını, o karakterin inceliklerini iyice öğrenmesini, gözlemlemesini ve onu ustaca taklit etmesini doğru bulur. Aktör, o karakterin kendisi olmamalı; o karakter gibi olmalıdır.
Diderot gerçek yeteneğin sadece doğanın bir vergisi olmadığını ve bunun ancak yüksek bir kavrayışla gerçekleşebileceğini belirtir. Doğaldır ki yeteneğe ilişkin görüşü de ‘sanatçıda duyarlılık’la ilgili görüşlerinin bir tamamlayıcısıdır. Diderot kitabında şöyle diyor: “Hakiki yetenek: eğreti olarak benimsenen ruhun dış görünüşlerini iyice bilmek, bizi dinleyenlerin, bizi duyanların duygularına seslenmek ve bu görünüşlerini taklit ederek onları aldatma yeteneğidir.”
Diderot’nun, eseri her ne kadar sadece sahne üstündekilere ve gerisindekilere yönelik gibi görünse de; nitelikli tiyatro izleyicisinin gittikçe azaldığı günümüzde, tiyatro salonlarının müdavimleri için bir eğitim kitabı olma özelliği taşıyor.
Diderot’nun yazdıkları sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, Fransız devrimini hazırladığı gibi, başka devrimlere önayak olan ve onları gerçekleştiren filozof ve önderlere yol gösterici olmuş, öncülük etmiştir.
Yer, Avrupa kıtası, ülke Fransa ve dönem 1700’lü yılların ortaları. Fransız devrimi öncesi bu tarihsel dönüm noktasının hazırlayıcılarının sahneye çıktığı, Avrupa’nın Ortaçağ karanlığından çıkıp Aydınlanma çağına yelken açtığı, burjuva sınıfının ayak seslerinin iyiden iyiye duyulduğu yıllar. Fransız yazar ve filozof Diderot; çağdaşları Voltaire, Rousseau ve Montesquieu ile birlikte, din, felsefe, sanat, özgürlük üzerine eserler vermektedir. ‘Akıllarda bir devrim’in gerçekleştiği, ‘Aydınlanmanın her köşeye yayıldığı’ bir dönem. Denis Diderot Aktörlük Üzerine Aykırı Düşünceler kitabını, düşün dünyasında büyük değişim ve gelişimlerin yaşandığı böyle bir ortamda kaleme alır.
Diderot’nun yazdıkları ve felsefesi kuşkusuz ki sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, Fransız devrimini hazırladığı gibi, başka devrimlere önayak olan ve onları gerçekleştiren filozof ve önderlere yol gösterici olmuş, Bertolt Brecht’in fikirlerine öncülük etmiştir.
Friedrich Engels onun için, “Bütün yaşamını gerçeğe ve doğruluğun coşkusuna adamış bir kimse varsa, bu, Diderot’dur” der. Yine Engels, Diderot’nun Rameau’nun Yeğeni adlı romanını “diyalektik bir başyapıt” olarak niteler. Lenin, Diderot’nun çağdaş materyalizmin bütün sonuçlarına ulaştığını söyler. Brecht ise, Danimarka’daki sürgün günlerinde, kurmayı amaçladığı tiyatrobilim derneğine Diderot Derneği adını vermeyi planlamıştır.”
*Rengin Arslan, Radikal Gazetesi 19.10.2007 kitap eki
Aktör duyarlı bir insan mıdır? Rolünü duyarak mı oynar, yoksa duyarlılığından tümüyle sıyrılmış, kafasında yarattığı ideal bir modeli bilinçle canlandırmaya çalışan usta bir taklikçi midir?
18. yüzyıl Fransız felsefecisi Denis Diderot'un Türkçeye "Oyunculuk Üzerine Aykırı Düşünceler" diye çevrilen Le Paradoxe sur le Comedien adlı kitabı.
Yazarın Biyografisi:
Oyunculuk Üzerine Aykırı Düşünceler - Kitap Özeti
Aydınlama döneminin değerli düşünürü Denis Diderot’un Aktörlük Üzerine Aykırı Düşünceler adlı yapıtı, bir anlamda insan hakkında aykırı düşüncelerin bir yansımasıdır. Çünkü ünlü Fransız tiyatro adamı Louis Jouvet?nin belirttiği gibi: “İkilik, ikileşme, insanın kendisini aynı zamanda hem başkaları yerinde, hem de kendi kendisi olarak hissetmesi, yalnız komedyene vergi bir ayrıcalık değildir; herkes yapar bu işi.” Ama Diderot salt bu fikirle yetinmez; itibarlı bir toplumsal konum kazandırmak istediği aktörün ve genelde sanatın toplumla ilişkisine, ustası olduğu diyalog türü içinde cevaplar arar.
Diderot’nun aktörlük üzerine düşünceleri artık daha çok dile getirildikleri için aykırı sayılmasalar bile, bugün de süren oyunculuk yöntemlerine ilişkin tartışmalara ışık tutacak nitelikte. Diderot, kitabını ‘birinci’ ve ‘ikinci’ kişinin diyaloglarıyla kaleme almış ve böylece karşıt düşünceleri bir tartışma ortamında ve açıklayıcı sorularla yalın bir dille sunmuş.
Diderot, aktörlerin duyarlılıktan uzak bir oyunculuk ortaya koymaları, akıl, zekâ, derinlemesine bir inceleme sonucunda karakteri canlandırması gerektiğini ve ancak bu sayede istikrarlı bir oyunculuk sergileyebileceğini savunuyor: “Eğer komedyen can ve gönülden duyarlı oynarsa, aynı rolü aynı hararet ve aynı başarıyla iki kere nasıl oynayabilir. İlk temsilde gayet hararetli oynar, ama üçüncüsünde artık yorulur ve buz gibi soğuklaşır (…) Görüşümde beni doğrulayan şey, sadece içinden geldiği gibi oynayan aktörlerin oyunlarında görülen istikrarsızlıktır. Onlardan hiçbir bir-örneklilik beklemeyiniz. Oyunlarında kâh güçlü, kâh zayıf, kâh hararetli, kâh soğuk, kâh başağı, kâh harikadır”.
Diderot yine kitabında, duyarlı olmanın büyük bir “deha niteliği” olmadığını yazıyor ve hem oyunculukta hem de deha gerektiren diğer alanlarda, duyarlılığın değil, aklın gerekli olduğunu vurguluyor.
Ona göre “Aşırı duyarlılık zayıf aktörler meydana getirir; zayıf duyarlılık ortaya bir sürü kötü aktör çıkarır; duyarlılığın hiç mi hiç bulunmaması ise yüce aktörlerin yetişmesini mümkün kılar”. İşte bu nedenlerle Diderot, bir aktörün yaptığı rolü her yönüyle kavramasını, o karakterin inceliklerini iyice öğrenmesini, gözlemlemesini ve onu ustaca taklit etmesini doğru bulur. Aktör, o karakterin kendisi olmamalı; o karakter gibi olmalıdır.
Diderot gerçek yeteneğin sadece doğanın bir vergisi olmadığını ve bunun ancak yüksek bir kavrayışla gerçekleşebileceğini belirtir. Doğaldır ki yeteneğe ilişkin görüşü de ‘sanatçıda duyarlılık’la ilgili görüşlerinin bir tamamlayıcısıdır. Diderot kitabında şöyle diyor: “Hakiki yetenek: eğreti olarak benimsenen ruhun dış görünüşlerini iyice bilmek, bizi dinleyenlerin, bizi duyanların duygularına seslenmek ve bu görünüşlerini taklit ederek onları aldatma yeteneğidir.”
Diderot’nun, eseri her ne kadar sadece sahne üstündekilere ve gerisindekilere yönelik gibi görünse de; nitelikli tiyatro izleyicisinin gittikçe azaldığı günümüzde, tiyatro salonlarının müdavimleri için bir eğitim kitabı olma özelliği taşıyor.
Diderot’nun yazdıkları sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, Fransız devrimini hazırladığı gibi, başka devrimlere önayak olan ve onları gerçekleştiren filozof ve önderlere yol gösterici olmuş, öncülük etmiştir.
Yer, Avrupa kıtası, ülke Fransa ve dönem 1700’lü yılların ortaları. Fransız devrimi öncesi bu tarihsel dönüm noktasının hazırlayıcılarının sahneye çıktığı, Avrupa’nın Ortaçağ karanlığından çıkıp Aydınlanma çağına yelken açtığı, burjuva sınıfının ayak seslerinin iyiden iyiye duyulduğu yıllar. Fransız yazar ve filozof Diderot; çağdaşları Voltaire, Rousseau ve Montesquieu ile birlikte, din, felsefe, sanat, özgürlük üzerine eserler vermektedir. ‘Akıllarda bir devrim’in gerçekleştiği, ‘Aydınlanmanın her köşeye yayıldığı’ bir dönem. Denis Diderot Aktörlük Üzerine Aykırı Düşünceler kitabını, düşün dünyasında büyük değişim ve gelişimlerin yaşandığı böyle bir ortamda kaleme alır.
Diderot’nun yazdıkları ve felsefesi kuşkusuz ki sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, Fransız devrimini hazırladığı gibi, başka devrimlere önayak olan ve onları gerçekleştiren filozof ve önderlere yol gösterici olmuş, Bertolt Brecht’in fikirlerine öncülük etmiştir.
Friedrich Engels onun için, “Bütün yaşamını gerçeğe ve doğruluğun coşkusuna adamış bir kimse varsa, bu, Diderot’dur” der. Yine Engels, Diderot’nun Rameau’nun Yeğeni adlı romanını “diyalektik bir başyapıt” olarak niteler. Lenin, Diderot’nun çağdaş materyalizmin bütün sonuçlarına ulaştığını söyler. Brecht ise, Danimarka’daki sürgün günlerinde, kurmayı amaçladığı tiyatrobilim derneğine Diderot Derneği adını vermeyi planlamıştır.”
*Rengin Arslan, Radikal Gazetesi 19.10.2007 kitap eki
Aktör duyarlı bir insan mıdır? Rolünü duyarak mı oynar, yoksa duyarlılığından tümüyle sıyrılmış, kafasında yarattığı ideal bir modeli bilinçle canlandırmaya çalışan usta bir taklikçi midir?