Çalışma Hayatı Ve Aile Bütünlüğü

Analiz:

Kişiler ailesine, çevresine, topluma ve kanunlara karşı sorumludur. Sorumluluk duygusuyla yaşamayı prensip edinen bireyler, faydalı ve nitelikli bireyler olarak kabul edilirler. Kişiler, ailesinin geçimini sağlamak için kazancının bir kısmını ihtiyaçları için harcarlar. Harcanan paraların bir kısmı vergilere, bir kısmı satıcılara ve bir kısmı da üreticilere gitmektedir. Böylece paralar, ekonomiye katılmış olur. Ekonomiye katılan paralar ne kadar çok olursa, ekonomik büyüme de o kadar büyük ve hızlı olur. Yeni istihdam alanları açılır ve işsiz sayısı azalır. Arz ve talep dengeleri kurulurken; rekabet hızı da yükselir. Rekabet, kimi zaman merdiven altı üretimle, kimi zaman kaliteli üretimle kendini gösterir. Kuşkusuz kaliteli üretim, gelişmiş teknolojilerle ve üretim tecrübesiyle sağlanır. Vergi kaçırarak, sigortasız işçi çalıştırarak kalitesiz mal ve hizmet üretenler, insanları mağdur ettikleri için maddi cezalara çarptırılmalı, ayın veya yılın ‘yüzkarası işadamları’ olarak teşhir edilmelidir. Mal veya hizmet üretenler, bu durumda sigortasız veya kaçak işçi çalıştıramayacak, kalitesiz mal üreterek halkın sağlığı ile oynayamayacaktır. Bu önlemlerin yanı sıra hükümetler, kaliteli üretim yaparak devlete kazanç sağlayan küçük, orta ve büyük ölçekli işletmelere çeşitli kolaylıklar sağlamalı, kaliteli üretimin ve nitelikli rekabetin önünü açmalıdır. Bu anlayışla üretim yapan başarılı iş adamlarını da ayın veya yılın ‘başarılı işadamları’ olarak ilan ederek ödüllendirmelidir. Hükümetlerin uygulayacağı bu politikalar, ülkemizi siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden olumlu etkileyecektir.

Serbest meslek sahipleri ve bazı kamu çalışanları genellikle ailesiyle birlikte yaşadığı için çocuklarıyla yakından ilgilenme imkânına sahiptir. Bu durumda çocuklar, bir dadının insafına terk edilmeden ve bir kreşe gönderilmeden anne-baba şefkatiyle hayata hazırlanırlar. Ailesiyle birlikte yaşadığı halde kreşe gönderilen çocuklar daha pozitif, daha paylaşımcı ve daha yaratıcı olurlar.

Farklı illere tayin edilen polis, subay ve öğretmenlerin aile bütünlüğü maalesef yok olmaktadır. Çalışma hayatının getirdiği bu ağır koşullar, çalışan evli çiftlerin ailelerine karşı sorumluluğunu zayıflatmakta; çocukların bozuk bir psikolojiyle hayata hazırlanmasına sebep olmaktadır. Bu çalışma ortamında çocuklar, ya bir kreşe verilmekte veya bir dadının merhametine terk edilmektedir. Çocuklar, gönderildiği kreşlerde sosyal olmayıöğrenebilir ve iyi bir eğitim alabilirler. Ancak kreşler, çocuklara hiçbir zaman bir annenin ve bir babanın verdiği şefkati veremez. Anne ve baba şefkatinden mahrum yetişen çocuklar genellikle huysuz ve agresif olurlar.

Aileler, bir toplumun yapı taşlarıdır. Bir toplumun yapı taşları ne kadar sağlam olursa, o toplumun dinamizmi de o kadar sağlam ve güçlü olur. Sağlam bir toplum için aile ve okul eğitimi büyük önem taşımaktadır. Bu iki eğitim kurumundan yetişen çocuklar yüksek ahlaklı, yüksek hedefli bireyler olarak toplumda sorumluluk üstlenirler.

İslam Dini, aileye ve aile hayatına büyük önem vermektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde aileyle ilgili şöyle buyurmuştur: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz” (Tirmizi)

Kemal Atatürk ise aile hakkında şöyle söylemiştir; “Baba, ailenin reisidir. Cemiyete karşı vazife esas olmakla beraber, bir aile babası bu sıfatla bütün ömrünü karısının ve çocuklarının saadeti ile yakından alâkasını muhafaza eder. Aile ocağı babanın her ıstırabını dindirecek bir neşe ve saadet kaynağı olmalıdır. Büyük-küçük ailenin bütün azası babaya hürmet ve minnettarlık hisleriyle bağlanmalıdır. Buna karşı baba en sıkıntılı zamanlarında karşıdan hürmet ve nüvazişni ve çocuklarından şefkatini esirgememek tahammülünü göstermelidir. Ana, yuvasının reisidir. Aile azasından hep saadetini onun ince ve itinalı alakasına borçludurlar. Türkler; ‘ana hakkını büyük sayarlar. Bu çok yerinde bir telâkidir. Çocuklar analarını sıcak bir hürmetle kucaklamalıdır.”

Her evlenen çiftten üç çocuk isteyen siyasi irade, uyguladığı yanlış politikalarla maalesef aile birliğini bozmaktadır. Ailenin kutsallığından ve çocukların eğitiminden dem vuran siyasi irade, üzülerek belirtelim ki, eğitimin belini kırmıştır. Hükümet, öncelikle nitelikli bir eğitim için temel sorunları çözmeli ve işçileri taşeronların elinden kurtarmalıdır. Bir asgari ücretlinin bu şartlarda çocuklarını büyütmesi, eğitmesi ve topluma kazandırması hayaldir. Hükümet, öncelikle asgari ücret ayıbından Türkiye’yi kurtarmalı; insan onuruna yakışan bir ücreti çalışanlara layık görmelidir. İnsan sağlığını hiçe sayan taşeronlaşma yasalarını iptal etmeli; sonra evlenen çiftlerden üç çocuk istemelidir. Ayrıca; tayinlerle parçalanan aileleri yeniden bir araya getirecek yasal düzenlemeleri de bir an evvel başlamalıdır. Huzurlu, güvenli, sağlıklı, eğitimli ve sürekli büyüyen bir Türkiye ancak bu şartlarda mümkün olacaktır.

30.11.2014
 
Top