Dizelere Dökülenler

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Hey gidi Ankara hey
Beni de benzettin ya kendine
Astın suratımı, resmileştirdin beni
Hey gidi Ankara hey
Beni de benzettin ya kendine
Yüzümde bürokrat gülümsemesi
İçimde politik çıkmazlar
Kaçıncı aşktı tattığım akşamlarında

Kızılay’da yürüyemeden el ele ayrıldığım
Yalnızlığımla kendimi evime attığım
Tutamadığım mevsimlerini doya doya
Kaybettiğim kendimi herhangi bir sokağın
Herhangi bir ayrımında...
Geçerken ömrüm giriş katlarında, üşüdüm titredim.
Otuz yaşıma girerken bir yaz akşamında,
Bekar evlerinin soluk aydınlığında kötü alışkanlıklar edindim.
Hiçbir kıza yalan söylemedim Ankara.
Ama bir ebruli aksamda, ezan seslerine karıştı çığlığım.
Oyalıyormuşum kendimi geçici heveslerde.
Kar çiçekleri açıverdi yüreğimde,
Sen ask de buna, ben çıkmaz sokak Ankara.
Delik olan cebime koyacaktım tüm hüzünlerimi
Yine şiirler çalıp sairlerin soluk nefesli kitaplarından,
Şarkılar düzecektim ona ve Ankara,
Çelik renkli gecelerine dağıttığım yıldızlardan,
Taç yapacaktım sari saçlarına.
Gözlerindeki yeşilden sürecektim antik yalnızlığına.
İkimizin de paylaşacağı birisi olacaktı hayatımda.
Anlarsın ya sen Ankara, ben ve o.
Üç kişilik bir dünya kuracaktık,
Gözyaşlarının kahkahaya karıştığı su dünyada…
Duygu sevinecekti,
Telefon edip Zeynep'e evleniyormuş diyecekti.
Frekansını yakalamışken tam da mutluluğunun,
Çankaya'dan bir rüzgar esti.
Kıskandın ya bizi helal olsun sana
Su ölümlü dünyada kendin gibi bir dünya görmeden,
Boğacaksın öylemi, kalabalık kaldırımlarında beni.
Hüzne doyacağım öylemi, senin gibi gecekondularında.
Benim gibi bir bozkır çocuğu,
Meram akşamlarında çiçeklerin nasıl olgunlaştığını bilirim ben.
Çözmüşken şifresini tam da hayatin
Korkma Ankara korkma
Yazılmamış bir şiirin okundukça çoğalan ilk kelimesinde,
Akıp giderken kaderimiz iki ayrı yöne,
Mutlaka buluşacak vuslat denizinde.
Ankara korkma okuduğu duaları anamın ikimizi de kurtaracak.
Hiç ummadığın bir günde, söyle güneş burcundayken sevinçlerin
Sen bana alışacaksın ben de sana Ankara…



 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Olmasın o ta içten
Gülen gözlerde yaş
Bir gün gelip ayrılsak da
Seninle arkadaş

Bir kıvılcım düşer önce
Büyür yavaş yavaş
Bir bakarsın volkan olmuş
Yanmışsın arkadaş

Dolduramaz boşluğunu
Ne ana ne kardaş
Bu en güzel bu en sıcak
Duygudur arkadaş

Ortak olmak her sevince
Her derde kedere
Ve yürümek ömür boyu
Beraberce el ele

Olmayacak o ta içten
Gülen gözlerde yaş
Bir gun gelir ayrılsak da
Seninle arkadaş



 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Bir güzellik yap kendine!

Ve sadece sahip olduklarını düşün; mutlu ol onlarla!

Sahip olamadıkların üzülsün senin olmadıklarına...



Bir güzellik yap kendine!

Keşkeleri hiç düşünme!

Mutlu ol seçimlerinle.

Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine...

Bir güzellik yap kendine!

Her yeni günü senin günün ilan et ve şımart kendini olabildiğince!

Bırak dünler üzülsün seçilmediğine...

Bir güzellik yap kendine!

Kalbinde daha da büyüt sevgisini sevdiklerinin!

Bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yerleri yok diye!

Bir güzellik yap kendine!

Sev kendini, kimseleri sevmediğin kadar.

Mutlu ol varlığınla!

Bırak seni sevmeyenler üzülsün!

Yüreklerine sığamayacak kadar büyüksün diye...!


~Paul Auster
 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Kulaklarım adını hiç duymamış
Ve hiç tekrar etmemiş, isminin ilk hecesini,
Yalçın kayalarda akislenen seda gibi
Düşün ki,
Düşüncelerimde hiç olmamışsın sen
Uğultusu avuçlarımda kalan rüzgar gibi geçmişsin.
Ay ışığına hasret yakamozlarının vuslatıymış,
Tam yerine ve tan yerine vuran o umutlarının gölgesi...
Düşün ki,
Bir sigara içimlik vakitmişsin,
Ciğerime ecza diye dolan
Ya da uğrak bir, giderlemeyen efkâr kahvehanesi...
Düşün ki,
Bardakta eriyen; ebediyen beklemekmiş, şeker sanılan
Kırık bir sandalyeymiş umutlarımı yasladığım...
Düşün ki,
Bir uçurum dibiymiş, bakışlarındaki o mana
Oyuncaksız kalmasıymış bir çoçuğun
Ya da bir annenin yavrusuna hasreti...
Düşün ki,
Yanık bir Anadolu türküsüymüşsün,
Çeşme başındaki güzel kızlara inat
Ve inat, gurbetin tüm güzelliklerine...
Düşün ki,
Gam yüklü duvarda asi, kırık bir aynaymışsın
Hep yarım, hep eksik, hep mahçup..
Ayna karşısında kırık bir bakış,
Kaybolan diğer yarısındaki tılsım..
Bir yağmur olmuşsun
Ve tanelerin düşermiş pembe düşlerimin düştüğü yere..
Düşün ki, bir orada bir burada
Bir gurbette bir sılada
İsminin yalın, yanlızlığımın çoğul halinde..
Ve arkasına saklanmış binlerce yürek
O binlerce yürekten düşen..Tek bir düş
Ve ılık bir nefesinde üşümüş...
Düşün ki,
Uzak hatıralarım kalmış sende
Tek kişilik bir oyun
Gurbete bir tren bileti
Ya da yarası,
Yarısından büyük olan yırtık bir resim...
Düşün ki,
Hiç olmamış
Hiç çalınmamış bir beste
Hiç tadılmamış bir zehir,
Düşün ki,
Hiç yazılmamış bir şiir...
 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Peki DOST kimdir? Diye sormuş biri.

Demiş; paylaştın mı sevgini korkunu ümidini ve yenilgini

verdin mi desteğini sordun mu halini

yolladın mı yüreğini ağladın mı onun gibi.

Hissettin mi DOSTLUĞU? Demiş diğeri.

Âlim demiş:

Karşılığı olmadan verilir mi hiç yürekteki sevgi?

Dostluk dediğin; tek bir ruhun iki ayrı bedende dirilmesi...!
 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Nereye koşuyoruz bilmiyorum, bu acele niye, nereye yetişmeye çalışıyoruz, hayatı bir ucundan yakalamak ve onun peşinden sürüklenmek, yaşanabilme - yaşayabilme ihtimaline takılı kalmak, kaçırdığımız bir şeyler olduğu fikriyle her şeyi yarım yaşamak, sonunu tahmin ettiğimiz bir filmi yarıda bırakmak, ilk sayfasından sonra her kitaptan sıkılmak, başlamadan bitirmek.



Bizi böylesine değiştiren neydi? Bu kadar enerji ve akıl veren veren, her şeyi önceden bilmemizi sağlayan, bildiğimiz sonları yaşamamızı önleyen böylece bize zaman kazandıran, sabır ve emek kelimelerini zihinlerimizden silen şey neydi?



Evrimden önce 5 duyumuz vardı belki hatırlarsınız. Annenizin mutfağına girdiğinizde hoş kokular gelirdi burnunuza , sıcaklığını hissederdiniz ocaktaki yemeğin, tencerenin kapağının tıkırdadığını duyardınız, tabaklar masaya yerleştirilirken tadına bakardınız kimse görmeden, sonunda yemek için oturulduğunda ne yediğinizi görürdünüz gizlisi saklısı yoktu. Saatler alırdı ocaktan masaya gelmesi, beklerdiniz buğulanan camlara şekiller çizerken. Hiç kimse anneniz gibi yapamazdı o yemeği, anlardınız diğerlerinden farkını, aynı tat, aynı koku olmazdı. Yemek bittiğinde tatlı bir ağırlık çökerdi üstünüze, doyduğunuzu hissederdiniz, hemen kalkılmazdı masadan doygunluğun verdiği keyifle muhabbete başlanırdı. Etrafınızı saran mutluluğu hisseder tadını çıkarırdınız. Size evinizi hatırlatan annenizin mutfağı olurdu, onun kokusu olurdu özlediğiniz.



Yemek yeme kavramının yerini atıştırma aldı, biz de hayatlarımızı buna göre düzenledik, her anına yaydık yeni alışkanlığımızı. Hayalleri olan çocuklardık, ikna gücü yüksek, prezentabl gençler olduk, rüyalarımızı unuttuk. Giderek modernleştik=evrimleştik. Kullanmadığımız duyularımız köreldi, zaten ihtiyacımız kalmadığı için fark etmedik onların yok oluşunu. Alabildiğiniz tek koku kızarmış patates, sıcaklık yanmış yağın sıcaklığı , yediğimiz şeyin ne kadar boş olduğunu fark etmememizi sağlayan tuz aldığımız tat, kulaklarımızdaki sadece bir uğultu, ne yediğimizi göremiyoruz, bir parça ekmeğin arasına saklanıyor, bizde bakmamayı öğrendik, merak etmiyoruz onu. Yanında kola içip en azından birkaç saat midemizi şiş hissediyoruz, doyduğumuzu düşünüyoruz.



Fast-food mantığıyla yeniden kurduk hayatlarımızı. Mutfağa ihtiyacı kalmadı modern insanın, zamanını mutfakta geçirmesine gerek yoktu. Zamanı çok daha güzel, daha yaşanası olanlara ayırabilirdi. Emeği, sabrı, düşünmeyi, hissetmeyi unuttuk, bizim için her şey hazır, sadece kasanın önüne gitmek yeterli, orada sunulanlardan istediğimizi seçip atıştırabiliriz, hala eski günleri özleyen birkaç kişi kalmıştır diyerek türk usulü hamburgeri icad ettik, ev yemeği kavramını yarattık özlemi yok etmek için, onu da bugüne uyarladık ondaki emeği de yok ettik.



Aynı tatları aldık aynı olduk. Fast-food gençliği aynı annenin çocukları. Özlediklerimiz, istediklerimiz, yaşadıklarımız, aşklarımız aynı.



Hayatlarımızda, yediklerimiz gibi; hızlı, basit, tatsız anılarla pekişmeyen duyularımız, duygularımızı güdükleştirmiş. Dondurulmuş köftenin verdiği hazdan fazlasını aramıyoruz yaşadıklarımızda.



Fast-food felsefesi: zamanımız yok, yetişmemiz gereken bir hayat var.



Aynı annenin çocukları birbirimizi anlıyoruz, bir şey beklemiyoruz ne kendimizden ne de karşımızdakinden, kabullendik gecelik aşkları, sevgileri. Barlarda satılıyor artık, yine kasanın önüne gidip alıyorsunuz istediğinizi. Kokuları, tatları aynı, ne seçtiğiniz fark etmiyor. Doymayacağınızı biliyorsunuz ve yanında bolca bira içiyorsunuz, emek harcamıyorsunuz onun için, zaman değerli, zaman yaşanacak olana . Ne kadar çabuk tüketebilirseniz diğerlerine o kadar çok vakit kalıyor. Ne kadar tüketirseniz o kadar yaşadığınızı, doyduğunuzu sanıyorsunuz.



Hayallerimizi dondurucuya kaldırdık, unuttuk isteklerimizi.hoşça vakit geçiriyoruz. Aynı tatlar sardı etrafımızı ayıramaz olduk birbirinden. Gecelerden ibaret anılarımız unutulmuş yüzlere, adlara ait. Bilmiyoruz, yaşamadık ki unutulmuşluğun acısını,unutmuş olmanın hüznünü aşk sandık, sevgi sandık, doyduk sandık, yaşamayı vakit geçirmek sandık.

alıntı.
 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Uzattığın ellerinde
terli avucunda ölecek bir yer bulamıyorum.

Biliyorum anlamaz ve sıkılmış gözlerle bana baktığını.
Umursamıyorum.
Biliyorum içindeki çıkmaz sokaklara bir soluk kapılar açamadığımı.
Yoğun bir bataklık kıvamında derinime çektiğimi seni.
Ve nefessiz kalışlarını biliyorum.
Bu yüzden umursamaz bakıyorsun bana
Bu yüzden küskün bakıyorsun.

Sana anlatacaklarımı bir bir unutmak için
büyük yutkunmalarımın üzerine
mataramdan ılımış ve kokmuş bir suyu içiyorum.
Anlatırsam solumayacağını biliyorum.
Kirletilmiş bir havayı soluyorum bu yüzden.
Ve ırzına geçilmiş bir denizin ortasında arınacak bir damla suyu arıyorum.
Kurak bereketsiz toprakların teyemmümüyle,
Ve sıcağıyla,
Lekeli kefenimi yamayıp, huzuruna çıkmaya hazırlıyorum kendimi.

Uzattığın ellerinde
terli avucunda ölecek bir yer bulamıyorum.

Nedir ürküten seni akşamın serininde.
Gözlerini kaçırışını benden.
Sıkılışın, medet umuşun.
Biliyorum hep çok şey istedin,
Mahçubuyetin değil bu yüzden.
Biliyorum iç çekişlerini,
Umursamadığımı düşündüğünü biliyorum.

Aşkla ve yalansız yaşamadığımı,
Sahipsiz bıraktığım tenhalarında dolaşırken gecenin,
İçimin üşümediğini
Ama nedensiz havada kaldığını
Biliyorum.
Bu yüzden kirletiyorum kendimi.

Dönüp yine yanıma sokulacağını ah çekişlerinle,
Alışmaya çalışarak tenimin terli kokusuna
Ve mutlu olmaya çalışarak
Tek sığınağın olduğumu
Ama sığınamadığımı biliyorum.

Sitemimin kendime olduğunu,
Seni bir yük gibi taşımak istediğimi biliyorum.
Omuzlarımda ağırlığını hissetmezken
Kaçış nedenim olacağını,
sen uyumuşken sana sokulacağımı,
Sıcağında tövbeler edeceğimi biliyorum.

Uzattığın ellerinde
terli avucunda ölecek bir yer bulamıyorum.

Yaşama nedeni bulamıyorum koşuşturmalarım arasında,
Ölme nedenimi bulamıyorum,
Bu yüzden nedensiz yaşıyorum.
Kirli parfüm kokuyorum.
Bu kokuyu sevdiğini biliyorum.
Güvende hissettiğini kendini,
Sabah işe gidişlerim olacağını hatırlatıyor sana sanırım.
Uyanacağımı,
Sakalımı kökünden keseceğimi,
Budayacağımı kendimi biliyorum.
Bir ceza olarak
İşbilir bir ifade takacağımı yüzüme.
Sen de biliyorsun,
Bir hoşça kal bekliyorsun benden,
Söyleyemeyeceğimi biliyorum.

Uzattığın ellerinde
terli avucunda ölecek bir yer bulamıyorum.
 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.


Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?


Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.


Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.


Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.


Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.


Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.


"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.


Neler yazmışım diye merakımdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.



Can DÜNDAR


 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Aldatmak,aldatılmak mıdır ki aşk?
Sabahlamak mıdır karanlık yalnız gecelerde?
Yoksa deli gibi hasret çekmek midir o uzaktayken?
Kim diyebilir acı çekmeden sevdiğini?


Aşk;acıyı hüzünle yoğurup mutluluk ve gözyaşlarıyla özlem çekerek yaşamaktır.
Aşk yeri geldiğinde arakaya bakmadan çekip gitmektir.
Kimi zaman da sıcacık kolların arasından yeni doğan güne uyanmaktır.
Aşk;üşümektir bomboş odanda o yokken…
Deli gibi sevip, her şeyi gözünü kırpmadan sadece onu istemektir.
İki kişi arasındadır aşk;üçüncü kişi geldiğinde yok olmaktır.
Kabullenmektir onsuzluğu; çekilmektir kabuğuna ve yaşarken ölmektir.

‘sevgi’ sözcüğü çok basittir,kendini yükseklerde görene! Hayat sevgiyi onlara sadece boş bir iş yada eğlence olarak tanımıştır çünkü…
Sevginin ne demek olduğunu bilmeden adını kötüye kullanırlar.

Sevmek onun yokluğunu bile sevmektir.
O yanında yokken deli gibi özleyip sadece onu beklemektir.
Sevgi emek ister;yürek ister ve gerçeklik ister.
Dürüstlük ister sevgi!
Onun yolunu beklemek,
saygı duymaktır sevgi.
 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Ne çok şey anlatır gözyaşları

Bazen söylenemeyen sözlerin sesi, bazen bir pişmanlığın diyeti ,bazen de bir sevda nefesi

Sessizliğin çığlıklarıdır aslında gözyaşlarıAnlatılamayanı anlatmak ister karşısındakineEğer anlayabilirse

İnsanoğlu bi garipSevinir ağlar, üzülür ağlar, hasret çeker ağlar, kavuşur yine ağlar
Kelimeler kifayetsiz kaldığında, gözyaşları görev başındadır Aslında ağlayabilmek büyük bir nimet

Ve ağlamak taş kalpli olmadığımızı gösteriyor Hala insan olduğumuzu, hissettiğimizi, DUYGUSUZ olmadığımızı


Ama bazen gözpınarlarından aşağı süzülemez gözyaşları

Onlar dışa akıp ziyan etmezler kendileriniÇünkü çok daha önemli bir görevleri vardır İçteki bir yangını söndürmek isterler

Göz kapaklarınızın alev alev yandığı, boğazınıza bir şeylerin düğümlendiği, burnunuzun direğinini sızladığı oldu mu hiç?

Dikkat ettiniz mi o anlarda gözyaşlarınızın istikameti neresi? En zor olanı bu belki de

Ağlamak zayıflık mı? Neden ağlamamız gereken anlarda; yumruklarımızı, tırnaklarımız avuçlarımızı kanatıncaya kadar
sıkar, boğazımızdaki düğümleri yutkunarak gidermeye çalışırız?

Neden kaçırırız buğulanan gözlerimizi başkalarından?

Bakın ağlıyorum işte! Utanmıyorum kimsedenO kadar içime akıttım ki gözyaşlarımı!Artık zapdedemiyorum içimdeki çağlayanı


Ağlıyorum dostlarımın vefasızlığı için
Ağlıyorum Yaradana vefasızlığım için
Ağlıyorum özlediklerim için
Ağlıyorum özleyip de kavuşamadıklarım için

Ağlıyorum içimi acıtan kalp kırıklıklarım için
Ağlıyorum istemeden de olsa kalbini kırdıklarım için
Ağlıyorum unutulmaması gerekenleri unuttuğum için
Ağlıyorum

unutamadığım için

Ağlıyorum yaklaştıkça uzaklaştıklarıma
Ağlıyorum tanıdıkça çirkinleşenlere
Ağlıyorum kıymetini bilemediklerime
Ağlıyorum sevsem de yüz bulamadıklarıma

Ağlıyorum ziyan olan yıllarıma
Ağlıyorum bir ömür ağlayamadıklarıma




GözyaŞlarım ßu gece ßiter mi ?
Ruhumdaki KirLeri Yıkamaya Yetermi ?
Kalßime Gün doğarmı ßu Sabah ?
Yoksa ßöyLe GeLmiŞ yine ßöyLe mi gidiceK ?
DuyarmıSın gözyaŞLarımın SeSini ?
ßu YaŞLar GüNahımıN ßedeLini öDer mi ?

Ya Bu Soruların Cevabını Kim Verecek ¿
 
Benzer Konular Başlık Forum Cevap Tarih
L Lâl Dilimden Kalemime Dökülenler ÇerezGÜNLÜK 15
Top