• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Bir Öğretmenin Anısından

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Ders zili çalmıştı... Enerjilerini boşaltmak için on dakikalık teneffüs yetmiyordu onlara. Birbirlerini itmeden, olmadı laf atıp dalaşmadan, sınıflarına girmezlerdi bu yüzden.

Nöbetimin olduğu katta, çıkardıkları toz bulutundan olabildiğince ciğerlerimi koruyabilmek adına, elimdeki kağıt mendille burnumu kapatıyor bir yandan da,sesimin izin verdiği yükseklikte :"Çocuğum yavaş, yavaş evladım yavaş, itme oğlum arkadaşını,kızım sen de çıkar şu sakızı..." şeklindeki uyarılarımla onların hızlarını kesmeye çalışıyordum olabildiğince...

Bu arada, biraz sonra gireceğim ders için kütüphaneden almam gereken kaynak kitabı daha önce niye almadım diye kendime kızıyordum. Aynı anda da ,üç yaşındaki kızıma bakan komşu teyzenin bugün çamaşırı çok olduğu için ona bakamayacağını söylemesine içerleniyordum. Neyseki üst komşum "Getir hocanım ben bakarım fıstığa, bugünlük " demişti de ona götürmüştüm kuzucuğumu...

Birden, çocuklar sınıflara girdikleri sırada, sınıfın birinden bir bağrışma duyarak o sınıfa doğru koştum.Çocuklar beni görünce hep bir ağızdan "Öğretmenim... Ayşe bayıldı " diye bağırdılar. Başına toplanmışlardı kızın. " Oğlum koş aşağıdan öğretmenlerinden dersi boş olanlara haber ver, taşıyalım arkadaşınızı " dedim. Bir taraftan da "Ayşe kızım aç gözlerini bakayım " diyerek göz altları mor, zayıf ince , yüzüne hafifçe vuruyordum, Ayşe'nin...

Altı çocuklu bir ailenin iki numaralı çocuğuydu Ayşe. Babası inşaat işçisi, annesi de evlere temizliğe giden bir hanımdı. Veli toplantısına gelmişti annesi . "A , güzel bacım, beni mazur gör ama sana ve senin durumunda olan bayanlara kızıyorum ben. Bak biz iki maaşlıyız, bir çocuk için düşünüp de karar verdik.İkincisi içinse korkuyoruz karar vermeye. Nasıl böyle yarım düzine çocuk yaparsınız ben anlamıyorum inan ki" demiştim. Genç yaşında yüzünde kırışıklar olmaya başlamış kadın,mahçup bir gülümseme ile " Hocanım, cahillik işte, Allah rızkını verir dedik..." "Güzelim elbette verir rızkını ama bunun tahsili var, geleceğini hazırlama var; hem bu kadar doğum kontrol olanaklarına ulaşmak olanağına sahipsiniz... Sağlık ocakları bu konuda ücretsiz yardım sağlıyor. Günümüzde, en ücra yerlerde bile bu hizmet veriliyor, neden yararlanmazsınız anlamıyorum ki" şeklinde bu konudaki rahatsızlığımı dile getirmiştim.

Erkek öğretmenlerden ikisinin yardımı ile öğretmenler odasına indirdik Ayşe'yi. Annesini çağırdık. O gelmeden Ayşe ayılmıştı. Annesi ağlayarak sarıldı kızına...

Evde yiyecek bir şey kalmamıştı. Akşam da, bulgur pilavı kaşıklamışlardı sadece... Babası ayağını sakatlamış,bir aydır çalışamıyordu. Annesinin aldığı ile de evin değirmeni dönemiyordu... O gün annesinden simit parası istemiş, annesi de," Kardeşlerine ancak verebildim.Bugünlük idare ediver" demişti Ayşe'ye...

Açliktan bayılmıştı, yavrum...

Öyle terbiyeli,öyle çalışkan,azimli bir öğrencimdi ki Ayşe, "Keşke derdim keşke , şu sebze komisyoncusunun kızı Aysun'a sağlanan olanakların birazına sahip olsaydı, bu kızcağız..." Böylesine yokluk içinde bile, bu kadar düzgün bir çocuğun yetişmesini "aile" ile açıklamak mümkündü ancak. Bir çok hataları ve cahilliklerine karşın , ailesi ona "temel insanlık derslerini" vermeyi başarabilmişti.Elbette genlerinden getirdiği zeka ve azmin de katkısı vardı Ayşe ve Ayşe'lerin insan gibi insan olmalarında...

Aysun'u, en pahalısından olan spor ayakkabısının, modelini beğenmediği için yenisini aldırdığını arkadaşlarına anlatırken duymuştum, teneffüste ... Kaşlarını incecik alır , uyarılara rağmen takıp takıştırır, formasını eteğini dizden bir hayli yukarılara çekerek gelirdi okula. Öğretmenleri ile saygısızca konuşur, özel öğretmenleri olmasına rağmen karnesi hiç parlak olmazdı Aysun'un...

Öğretmen arkadaşlarla toplanıp okul aile birliğinin yaptığı giyecek yardımlarına ek olarak, bu durumdaki öğrenciler için ne yapabileceğimizi düşündük. Kermes fikri uygun geldi hepimize...

Kermes günü, öğrenciler ile birlikte velilerin de katkıları ile , bahçede satışların yapılacağı masalar hazırlandı. O gün , öğretmenliğim boyunca hiç unutamadığım bir olayın, kahramanlarından biri oldum.

Aysun , sürekli onları maddi anlamda desteklediği, kendisi gibi sorumsuz beş altı arkadaşı ile kermese gelmişti. Masalarda gözüne kestirdiği ne varsa alıyor parayı da atar gibi bir tarzda satış görevlisi arkadaşlarına adeta saçıyordu. Ayşe'nin de görevli olduğu masanın önüne geldiğinde, ben de o masanın yanındaydım. Ayşe'ye olan ilgimi kıskandığının farkındaydım bu yüzden bana bakışlarında bir kızgınlık okurdum çoğu kez. Özellikle , orada ben olduğum için de, o sözler döküldü ağzından buna emindim.

Ayşe'ye dönerek , " Sizin gibiler için bu tantana... Bari biraz katkıda bulunalım da, bir daha okulda bayılma... " Yanındaki yaltakçı arkadaşları ile arsız arsız güldüler bu sözlerden sonra. O anda kendimi kaybettiğimi anımsıyorum. Nasıl Aysun'un saçlarından tutmuş, nasıl kafasını sallıyormuşum arkadaşlar sonra anlattılar, canlandıramadım gözümde...Söylediklerimi hatırlıyordum ama... " Sen ne dediğinin farkında mısın, seni parçalarım anlıyor musun, parçalarım seni..."

Elbette yaptığımın da, söylediğimin de doğru olmadığını biliyordum.Sonradan çok pişman oldum ama o an aklım başımdan gitmişti adeta...

Veliler, arkadaşlar zor aldılar onu elimden... Bağırıyordu Aysun "Attıracağım seni bu okuldan, görürsün sen..."

Evet , gerçekten de soruşturma sonunda, başka bir okula tayin edildim.

Babasının, müdürün odasında bana yaptığı hakaretlere" Aynen iade ediyorum söylediklerinizi. Sizin gibi bir babanın başka türlü bir çocuğu olması beklenemezdi zaten " diyerek karşılık vermiş, müdürün ikazlarına rağmen odadan çıkmıştım...

İki yıl sonunda açtığım davayı kazandım , okuluma geri döndüm. Öğretmenler odasında hararetli bir konuşma vardı o gün . Arkadaşlardan biri " Bu kadar tesadüf olur Meral'cim" dedi. Ben "Ne oldu ki dedim şaşırarak . "Senin şu Aysun vardı ya hani, liseye başlamıştı bu yıl ..." "Eeee" dedim merakla . Önündeki gazeteyi gösterdi arkadaşım. Baktım, bir üçüncü sayfa haberi : "Lise öğrencilerinin uyuşturucu partisi " başlığının altındaki resimde gözleri bantlı gençler. Aysun'u hemen tanıdım. Bir yakınımmış gibi etkilendim, üzüldüm...

Seneler sonra, Ayşe ile karşılaştık ...

Oğlum üniversitedeki hocalarından bahsediyordu bir gün... "Özellikle genç bir bayan hocamız var. Hem bilgisi donanımı hem bize yakınlığı ile hepimizin gönlünü fethetti" dedi. Adı Ayşe idi soyadı değişikti tabii , aynı fakültedeki başka bir öğretim görevlisi ile evliydi. Merak ettim. Tanışmak , oğlumun ve arkadaşlarının kendisi ile ilgili fikirlerini iletmek istedim. Bir eğitimci olarak bu olumlu etkinin önemini yansıtmak istedim. Karşılaştığımızda, o beni tanıdı hemen. "Hoca'mmm hiç değişmemişsiniz" diyerek beyaz yalanlardan bir seçme yaptı...

Okulun kantininde çaylarımızı yudumlarken, bana " Aysun'un başına geleni duydunuz mu hocam "dedi. Haberim olmadığını söyleyince, anlattı.

"Memleketten bir tanıdık geldi geçenlerde. O söyledi. Babası iflas etmiş, annesi üzüntüden felç olmuş, Aysun da..." N'olmuş kızım söylesene" dedim, merak ve endişeyle...

"Kocası, içkiye kumara para yetiştiremediği için , Aysun'u evlere temizliğe gönderiyormuş"

Ne olursa olsun, üzerinde emeğim olan bir öğrencim, ailesinin yanlış eğitiminin vebalini çeken bir çocuktu benim gözümde, Aysun... İçimi, bir alevin yakıp geçtiğini hissettim.

"Ah kızım ; ailenin, ailedeki eğitimin önemini hep söylerdim bilirsin derslerimde" dedim hüzünle... "Hoca'm bilmez miyim. Zaten siz benim idolümdünüz bu anlamda ... Hep sizi örnek aldım. " diyerek sarıldı bana sevgili Ayşe'm...

Bir öğretmen için bundan büyük bir mutluluk olabilir mi... Ülke hazinesine kazandırdığı pırlantaların onurunu yaşamaktan öte...
 
Top