• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

~Bir Istanbul Tut Icinden.. Dogum gününde..

~meLek~

GalataSaray'ım
// Ebruli…

Ey yüzyıllardır denizlerde ay ışığına göz kırpan derin deniz feneri!
Ey yorgun sesini her sabah gün ışığıyla yıkayıp kristalleri göz bebeklerine asan gökyüzünün yağmur kokan elleri!

Bir ihtilal çağında doğmuşsun.

Tahayyülü zor bir siret-i letafetle kefenini yırtmışsın mükemmelliğin aşikâr güzelliğinle.
Ülken seni saklamaya şehir kaçırmaya yıldız aramış asude gecelerden.
Saçların rüzgârlarda eğilen bir ekin tarlası gibi dalgalı sıcaklığın kayıp kenti yakan seyyal bir yalnızlık kadar hercaiymiş.
Önce annenin dudakları okumuş kulaklarına yetimhanelerde ağlayan ölü çocukların masallarını.
Sonra ağrılı vardiyalarda sol tarafına biriktirmişsin çocuksu umutlarını.
Söyle biriktirdiğin bunca hayale aldırmadan nasıl resmedeyim seni bu hoyrat aynalara.
Sen baktığın gibisin yansımaların düşmez bu akan suya güzelliğine en iyi ayna se/n/sin.
Girift ve keşmekeş üç nokta koyuyorum sol yanına…
Derin derin soluma boğulacak yoksa güzelliğe yazılan bu yeminli şiirler.

Ah doğumu Allah’ın varlığına en büyük ayet
bakışı azade ruhlara müstear tutku
bidayet
ve
nihayet.
Hangi peygamberin masumiyeti düştü ölü denizlerine ki
Meryem gibi mabetlere adandın semalardan azizem?
Hangi meleğin kollarına sarılarak uyudun ki hâlâ bebek kokuyor kanatların doğum gününde?
Hangi peri senin yanaklarından şehvetle öptü ki tebessümün ardı arkası gelmeyen bir ırmak gibi senelerce ardın sıra yürüdü?
Sana nasıl baktı annen ki ebruli
masumiyetin berrak su damlalarından daha aziz daha ak
melami bir yangının zilzal sarsıntılarında aşikâr oldu gözlerinin tarife gelmez renkleri ah?!

Ne kadar çok hatırlanıyorsun bir bilsen?

Her gün dualarla kutsayarak yâdını arşın altında ayan ediyorum söylemeye kıyamadığım adını.
Sana her gün başka bir yemin kesiyorum çalınan düşlerimle.
Perileri kıskandıracak güzelliğe kraliçeleri tahtından edecek asalete sahip oldun bu yaşta.
Hikâyelerde sen anlatılır şarkılarda sen okunursun bundan sonra.
Adına besteler yapılır şiirler yazılır divit kalemlerle bakışlarının gölgelerine.
Resmini çizmek için gökkuşağından renk kaçırır ressamlar.
Kuşlar gök kubbeye senin için “elif” “be” ve “ra” harfleriyle yeni meridyenler çizerler.
Nur-i ayn kokusu sarar ondan sonra her yeri bütün melekler senin için bu mavi gezegene yeryüzüne inerler.

Ah ebru/li!

Ah küsmesi kara bir gece gülmesi müjdeli ayetlerin kente düşen en son hecesi çözülemeyen bilmece! Hiçbir şey götüremedi senden seneler.
Her geçen gün daha bir güzelleştin ve zenginleştin sevilmelerle.
Şimdi masallara konu olacak düzeye geldin.
Sana mutluluk hiç kimseye yakışmadığı kadar yakışıyor sevdiğim.
Kendini kendine ayır verme kıymet bilmezlere öykülerini ki beni kimse görmesin yere düşen gölgelerinde.

// bugün senin doğum günün…

Ah kim bilir nasıl bir güzellik hücum etmiştir beyaz teninin semalarına?
Nasıl atıyordur kalbin annenin kucağına ilk sığındığın gün gibi masum ve heyecanlı.
Üşüyen kuşlar gibi titreyen bir kalbin sevinçlerini soluyordur akşamlar.
Pastandaki renkli mumların arasında patlayan maytaplar sevdiklerinin “İyi ki Doğdun” şarkıları arasında o gülen gözlerinden ışıklar çalıyordur.
Şimdi buğulu camlara adını yazan bir denklem kargaşası “ömrü ömrüne hediye olsun” diye berzahı soluyordur notasız şarkıların mısralarında.
Yine kapındadır şehrin sokakları kaldırımlarına düşürdüğün Na-Murad türkülerinle ne mutlu sana.

Hadi bir dilek tut ve uyu can kuşum.
Uyu ki içinden rüyalar geçen rüyalar görsün rüyaların bu gece.

Artık anıları hatırlayıp ta ağlama sakın benim hesaba sığmayan sevgilim.
Sen bir kere öldün zaten bir daha ölmeni istemiyorum.
Lütfen usul uyu uyanmasın ateş böcekleri sermest-i soluğunla.
Yeni doğan günle birlikte “merhaba” de uçan kuşlara.
Pencerenin önüne yeşil bir zeytin koy çağır tüm güvercinleri leylaklar boy versin gözlerinin şefkatinde.
Bir martı gibi geçerken şehrin vapurları içinden kutsanmış çocuklarla kanat çırp sahib-i hakikiye ki kadife teninin sıcaklığında ayan olsun insanlığın sırları.

Sen ey yüzlerce yıl yollarını beklediğim rüzgâr kanatlı beyaz melek ağlamayı unut bundan sonra.
Yeni bir düşe hamile kal geleceğin adına makûs yazgını bahara çevir.
Âşık ol sana gölge olan çınara mutluluğu onun sana sakladığı helal meyvelerin tadında ara inanma muhannet bakışlara kan kokar kuyularının çeperi boğulursun sevgilim kıyamam.

Ben ayrılığın ateşinde kavrulmuş mitoz bölünmeyle bir iken milyon olmuşum.
Asya’da Avrupa’da tutuşmuş küllerimi Kudüs’ün sularıyla yumuşum.
Sen vuslat için var olmuş başkasına doğmuşsun.
Ben kader kaleminin esarete yazgılı mahkûmu sen sonsuzluğa uzanan özgürlüğü olmuşsun.

Bırak müptezel olarak kalayım yâdında yeni yaşına taşıma içinde taşıdığın bu ölü bedenimi budur senden dileğim. Şimdi kapat gözlerini ve bir İstanbul tut içinden.
Sonra sonsuza kadar unut beni ki bir daha yorulmasın yüreğin.​
 
Top