Sus hükümleri giydirildi sevdanın sen taraflarına
Acımadılar! Kurak bıraktılar dudaklarının isyan kızıllığına.
Ve şimdi tüm mavilerimi soyunuyorum gökyüzünden,kalsın uçukluğumun yasaklı dili kararmış sayfalarda. Söylenmemiş cümlelerimi de koyup zulama gidiyorum bu şehirden. Bilesin bu son demdi! Bir daha söylemem; bitti gözlerimde yağmur mevsimi
Bir düş bozumu daha ekledim ömür denilen yap-boza.. Bilir misin kaç ölüm yeter ikimiz olmaya? Bu kaçıncı bozgun sevdam,kuramadığım kaçıncı hayatsın avuçlarımda
Payıma hep imkansızları biriktirmek mi düşecek gözlerini sakladığım yastık altlarında? De hele hazan yüzlüm,susma! Ölüme kaç kala mahrem diye yazacaklar seni toprağıma
Gaybana gecelerin esaretini yaşıyorum kaldırım soğuğu yokluğunda,parmaklarına yoksul kalıyorum. Yalnızlık yakamoz yakamoz çarpıyor ayaza kesmiş soluğuma. Kalmadı gücüm bilesin;sensizlik vebali ağır düşüyor boynuma ve kendi kendime yeniliyorum usulca!. Gündoğumlarımı bıraktım yanı başımdaki suya ve günbatımlarına çevirdim yüzümü..Hüznünü benimle yıka sevdiğim! Senin için ağlıyorum..Sen sakın ağlama!
Geceyi yaftaladım biraz önce, penceremde bekleyen karanlığa. Uykular yasak gözlerime ve tenin İstanbul kadar haram kılındı tenime. Yastığındaki uçurumdan düşsem bir gece; karanfil kokan ellerine diye düşlerken; parmak uçlarımla kefenimi göndermek düştü hisseme. Hadi sevdiğim benim kadar tutkunsan ayaklarımın altına düşürdüğün hüzünlü karanlığa, durma! Göm gölgemi saçlarının damla damla yağmur kokan hazan karasına. Belki o vakit aklanır zifiriliğim ve belki af çıkar o zaman yasaklarıma
Ah sevdam!
Çıkarsan sandukandan günahkar sözcüklerini,savursan sağırlığıma harf harf! Çözülür belki dudaklarımın sus mührü. Gör o zaman avaz avaz ayazlığımı; duy! nasıl yağarım sesine türkü türkü ve nasıl yanar yeryüzü o zaman gör
Uslanmaz yaram!
Sen böylesi namahrem yazılmışken kirpiğimde salınan düşlere; ben böylesi düşerken yastığına gömdüğün düşlerden, bu şehirde durmamı isteme benden.
Gidiyorum!
Biliyorsan susma:
Bir hayat, kırılan kaç düşe denk gelir''
Acımadılar! Kurak bıraktılar dudaklarının isyan kızıllığına.
Ve şimdi tüm mavilerimi soyunuyorum gökyüzünden,kalsın uçukluğumun yasaklı dili kararmış sayfalarda. Söylenmemiş cümlelerimi de koyup zulama gidiyorum bu şehirden. Bilesin bu son demdi! Bir daha söylemem; bitti gözlerimde yağmur mevsimi
Bir düş bozumu daha ekledim ömür denilen yap-boza.. Bilir misin kaç ölüm yeter ikimiz olmaya? Bu kaçıncı bozgun sevdam,kuramadığım kaçıncı hayatsın avuçlarımda
Payıma hep imkansızları biriktirmek mi düşecek gözlerini sakladığım yastık altlarında? De hele hazan yüzlüm,susma! Ölüme kaç kala mahrem diye yazacaklar seni toprağıma
Gaybana gecelerin esaretini yaşıyorum kaldırım soğuğu yokluğunda,parmaklarına yoksul kalıyorum. Yalnızlık yakamoz yakamoz çarpıyor ayaza kesmiş soluğuma. Kalmadı gücüm bilesin;sensizlik vebali ağır düşüyor boynuma ve kendi kendime yeniliyorum usulca!. Gündoğumlarımı bıraktım yanı başımdaki suya ve günbatımlarına çevirdim yüzümü..Hüznünü benimle yıka sevdiğim! Senin için ağlıyorum..Sen sakın ağlama!
Geceyi yaftaladım biraz önce, penceremde bekleyen karanlığa. Uykular yasak gözlerime ve tenin İstanbul kadar haram kılındı tenime. Yastığındaki uçurumdan düşsem bir gece; karanfil kokan ellerine diye düşlerken; parmak uçlarımla kefenimi göndermek düştü hisseme. Hadi sevdiğim benim kadar tutkunsan ayaklarımın altına düşürdüğün hüzünlü karanlığa, durma! Göm gölgemi saçlarının damla damla yağmur kokan hazan karasına. Belki o vakit aklanır zifiriliğim ve belki af çıkar o zaman yasaklarıma
Ah sevdam!
Çıkarsan sandukandan günahkar sözcüklerini,savursan sağırlığıma harf harf! Çözülür belki dudaklarımın sus mührü. Gör o zaman avaz avaz ayazlığımı; duy! nasıl yağarım sesine türkü türkü ve nasıl yanar yeryüzü o zaman gör
Uslanmaz yaram!
Sen böylesi namahrem yazılmışken kirpiğimde salınan düşlere; ben böylesi düşerken yastığına gömdüğün düşlerden, bu şehirde durmamı isteme benden.
Gidiyorum!
Biliyorsan susma:
Bir hayat, kırılan kaç düşe denk gelir''