Bilinç
Kişinin kendisine, yaşantılarına, çevresine, öteki kişilere, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyaya ilişkin farkındalığı, yaşanan deneyimlerden kendiliğinden doğan kendinin farkında olma görüngüsü;
Öznenin duygularına, algılarına, bilgilerine ve kavrayışlarına bağlı olarak kendini anlama, tanıma ya da bilme yetisi;
Bilme edimi ile bilinen içerik arasındaki ilişkiyi her ikisini de içerecek biçimde bir üst düzeyde kurabilme becerisi;
Acı çekme, isteme, bekleme, düş kırıklığına uğrama, korkma gibi belli bir nesnesi bulunan bütün geçişli yaşama edimlerini olanaklı kılan ana ilke;
Düşünen öznenin kendisine dönerek, kendisini kendi düşünceleri ile kavraması, kendisine bir başkası olarak dışarıdan bakabilmesi durumu;
İçebakış yoluyla zihnin kendi deneyimlerinin gerçekliğini kavrama edimi;
Zihinsel yaşamın geçmiş duyumları, algıları, bilgileri bellekte tutma yeteneği;
Kişinin kendi içinde yaşadıklarına ya da dışarıda olup bitenlere yönelik incelmiş sezgisi, bütün yaşadıklarına ilişkin genel görüşü;
Üzüntü, sevinç, hüzün gibi tek tek yaşantı durumlarına ilişkin kendilik izlenimleri, şeylerin kişiye nasıl göründüğüne yönelik görüngübilimsel yaşantılar bütünü.
Tanımlaması daha çok doğrudan olmasından ziyade dolaylı yollardandır (farkındalık gibi) ve birçok farklı şeyi ifade edebildiği için zordur. Çünkü bilinç ağırlıklı olarak kişisel bir deneyimdir. Canlı maddenin öğretimini denetleyen özel bir öğretmendir, bazen yeterince eğitilmiş olan öğrencisi, öteki görevleriyle uğraşmak için yalnız bırakır şeklinde basit ve anlamlı tanımlamaları da varsa da, bir kişinin kendi varlığının/var oluşunun, duyularının, düşüncelerinin, çevresinin farkında olması olarak da tanımlanır. İç durumumuzu sorgulayarak bir şeylerin farkında oluruz ve bilinçli bir varlık olduğumuzu hissederiz ve bilincin en önemli noktası da budur. Bilinç, çoğu kez "farkında olma, farkındalık" ile aynı anlamda kullanılır. Yani bilinçli kabul edilen varlıkların nesnel/dışsal gözlem ve öznel/içsel gözlemleri vardır. Öznelci kuramların tuzağına düşmemek elde değildir. Bilincin bütün tanımları temelde hep aynı gibidir. Ama her tanım eski bir şişede yeni bir şarap gibi sunulur. Ya da bazıları görüntüyü kurtarmak adına öne sürülmüşlerdir. Tanımı yapacak bir doctor universalis (evrensel bilgin) bulmak mümkün değildir. Ya da bekleyeceğimiz ani bilgisizlikten, ani bilgili bir duruma geçme, ani bir kavrayış (anagnoresis) mümkün gözükmemektedir.
Öznelcilik
İçsel, kişiye ait olan öznel bakış açısıyla bakıldığında bilincin bazı özellikleri tamamen başka biri tarafından değerlendirilemez. Her zaman öznel olan görüyorum, hayal ediyorum, inanıyorum, düşünüyorum gibi kendi içselliğimize ait ifadeler kullanırız. Bütün bunlar, öznel yapımızla birlikte geçmiş ve geleceği göz önüne alarak, geçmiş deneyimlerimizin sentezinden oluşurlar. Bu zamana bağlı yerleşik durum belleğimizle de yakından ilişkilidir. Bu yönüyle bakıldığında bilinç, diğer bir kişiye içselliğimizi aktarım için öznel dil ile sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Felsefeci Daniel Dennett bilinci, beynin değişik bölgelerinin aynı anda değişik işler yaptığı ve olayları kendine göre yorumladığı yaratıcı kargaşa olarak kabul eder. Ortada tek ve doğru bir yorum yoktur. Bilinci kafalarının içinden dışarıya bakarak anlamaya çalışan bir insan olarak tanımlayan düşünceleri eleştirir. "Belki de, bir tanım bulmaya çalışmamalıyız" der. Bu çeşitlilik göz önüne alındığında tanım yanıltıcı da olabilir. Dolayısıyla kesin bir tanımdan uzak durabiliriz. Çünkü esas problem, bir yirminci yüzyıl sorunu olan bilinci, modası geçmiş on dokuzuncu yüzyıl terimleriyle tartışmamızdan kaynaklanmaktadır.
Bilinç hakkında bugünkü tartışma David Chalmers tarafından öne sürülen ve ayrımı yapılan bilincin kolay ve zor problemleridir. Kolay problem, bilinç deneyimi olmaksızın sinir hücresel olayların doğasını anlamadır. Bir dereceye kadar bu soru yanıtlanmıştır. Bunlar arasında, "beyinde paralel bilgi işleme nasıl oluşur?" "Bellek nasıl depolanır ve geri çağrılır?" Seçici dikkatte hangi mekanizmalar devreye girer? gibi sorulara kısmen yanıtlar oluşturulmuştur. Zor soru ise, bilincin genel açıklamasını içerir. Nasıl fiziksel dünyadan bilinç doğar? Niçin bazı sinir hücresel olaylar bilinçli deneyimle sonuçlanırken, diğerleri sonuçlanmaz? Ve en önemlisi de bilinç denilen şey nedir?
Fizikçi Roger Penrosea göre bilinç, fiziksel olarak yanına yaklaşılması gereken ve bilimsel bir kavramdır. Tanımlamadan ziyade tarif edilmesinin daha uygun olacağını belirterek, aktif ve pasif olarak iki parçaya ayırır. Renk ve armonilerin algılanmasını farkındalıkla birlikte pasif olarak kabul ederken, bilincin özgür irade ile iş görme yeteneğini de aktif kısmı olarak ele alır. Anlayışı bu ikisi arasına yerleştirir ve farkındalıkla anlayışın ayrılamayacağını, eğer farkındalık olmazsa anlayıştan bahsetmenin anlamsız olduğunu belirtir. Bilincin tanımını da farkındalıkla eşanlamlı olarak kabul eder. Yine zekâyı da anlayışa bağlar.
Hangi Bilinç Tanımı?
Aktif-Pasif
Aktif ve pasif bilinç yanında, değişik ayrımlar da vardır. Birincil ve yansıtıcı (reflective) bilinç arasında keskin bir ayrım da bunlardandır. Birincil bilinç daha basittir ve duyusal uyarıların farkındalığı ile birliktedir. Bu tür bilinç, beyinde bazı işlemlerin bilinçli bazılarınınsa bilinçaltı aracılığı ile nasıl yapıldığını anlatır. Yansıtmalı bilinç ise benlik ile ilişkilidir ve ben veya benim, kendim temsiliyeti ile ilgili bir kavramdır.
Fenomenal-Psikolojik
Bir ayrımda; fenomenal ve psikolojik bilinç arasında yapılır. Fenomenal bilinç bazı fenomenal kalitenin varlığını ifade eder, yani birincil kişi deneyimini yansıtır; hâlbuki psikolojik bilinç; uyanıklık, içgörü, aktarabilirlik, kendibilinci, bir şeye dikkat veya bilgisini (farkındalığı) ifade eder. Felsefi bakış açısı ile fenomenal bilinci açıklamak çok zordur. Yani bu Thomas Nagelin sorduğu (Yarasa) gibi olmak nasıl bir şeydir? sorusunun yanıtını vermek anlamına gelir. Özel olarak hissedilen ben bilincin temel kavramıdır.
Birçok durumda felsefede kullanılan bir terimle ne denmek istendiğini anlamamıza rağmen anlamının duru bir açıklamasını vermeyi ya da onu tam olarak tanımlamayı başaramayabiliriz. Bilinç-zihin/beyin-beden ya da kısaca simgesel olan psi/phi sorununun geçmişine uzanmak istediğimizde, genellikle beklediğimizden ifadelerden farklı olarak ruh/beden ilişkisi hakkında yapılan değerlendirmeler ve adlandırmalar göze çarpar. Çoğu felsefeci hem antikçağda hem de modern felsefenin doğumu sıralarında bedenden farklı olan ve genellikle karşıtında bulunan bir şey için farklı tanımlamalar ve adlandırmalar kullanmışlardır: pneuma, öz, töz, tin, can, ruh, nefs, maneviyat, akıl gibi... Sık sık şaşırır ve genellikle kullanımda olan sözcüklerin duru ve belirli anlamlarını elde etmede güçlüklere düşeriz der Berkeley. Yanlışa neden olan şey ya da töz kelimesinden ziyade anlamları üzerine düşünme tutumudur diyerek sözcüklerin anlamını bir karara bağlamak istiyorum ifadesi ile çözüm sunmaya çalışır. Berkeley Terimler bir ölçüde konuşmayı kısaltmak için ortak alışkanlık tarafından yaratılmışlar ve bir ölçüde de öğretim amacıyla düşünülmüşlerdir... Gerçeklik arayışında doğru olarak anlamadığımız terimler tarafından yanlışa düşürülmemeye dikkat etmeliyiz... Neredeyse tüm felsefeciler uyarıda bulunurlar ve çok azı ona dikkat eder der.
Kişinin kendisine, yaşantılarına, çevresine, öteki kişilere, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyaya ilişkin farkındalığı, yaşanan deneyimlerden kendiliğinden doğan kendinin farkında olma görüngüsü;
Öznenin duygularına, algılarına, bilgilerine ve kavrayışlarına bağlı olarak kendini anlama, tanıma ya da bilme yetisi;
Bilme edimi ile bilinen içerik arasındaki ilişkiyi her ikisini de içerecek biçimde bir üst düzeyde kurabilme becerisi;
Acı çekme, isteme, bekleme, düş kırıklığına uğrama, korkma gibi belli bir nesnesi bulunan bütün geçişli yaşama edimlerini olanaklı kılan ana ilke;
Düşünen öznenin kendisine dönerek, kendisini kendi düşünceleri ile kavraması, kendisine bir başkası olarak dışarıdan bakabilmesi durumu;
İçebakış yoluyla zihnin kendi deneyimlerinin gerçekliğini kavrama edimi;
Zihinsel yaşamın geçmiş duyumları, algıları, bilgileri bellekte tutma yeteneği;
Kişinin kendi içinde yaşadıklarına ya da dışarıda olup bitenlere yönelik incelmiş sezgisi, bütün yaşadıklarına ilişkin genel görüşü;
Üzüntü, sevinç, hüzün gibi tek tek yaşantı durumlarına ilişkin kendilik izlenimleri, şeylerin kişiye nasıl göründüğüne yönelik görüngübilimsel yaşantılar bütünü.
Tanımlaması daha çok doğrudan olmasından ziyade dolaylı yollardandır (farkındalık gibi) ve birçok farklı şeyi ifade edebildiği için zordur. Çünkü bilinç ağırlıklı olarak kişisel bir deneyimdir. Canlı maddenin öğretimini denetleyen özel bir öğretmendir, bazen yeterince eğitilmiş olan öğrencisi, öteki görevleriyle uğraşmak için yalnız bırakır şeklinde basit ve anlamlı tanımlamaları da varsa da, bir kişinin kendi varlığının/var oluşunun, duyularının, düşüncelerinin, çevresinin farkında olması olarak da tanımlanır. İç durumumuzu sorgulayarak bir şeylerin farkında oluruz ve bilinçli bir varlık olduğumuzu hissederiz ve bilincin en önemli noktası da budur. Bilinç, çoğu kez "farkında olma, farkındalık" ile aynı anlamda kullanılır. Yani bilinçli kabul edilen varlıkların nesnel/dışsal gözlem ve öznel/içsel gözlemleri vardır. Öznelci kuramların tuzağına düşmemek elde değildir. Bilincin bütün tanımları temelde hep aynı gibidir. Ama her tanım eski bir şişede yeni bir şarap gibi sunulur. Ya da bazıları görüntüyü kurtarmak adına öne sürülmüşlerdir. Tanımı yapacak bir doctor universalis (evrensel bilgin) bulmak mümkün değildir. Ya da bekleyeceğimiz ani bilgisizlikten, ani bilgili bir duruma geçme, ani bir kavrayış (anagnoresis) mümkün gözükmemektedir.
Öznelcilik
İçsel, kişiye ait olan öznel bakış açısıyla bakıldığında bilincin bazı özellikleri tamamen başka biri tarafından değerlendirilemez. Her zaman öznel olan görüyorum, hayal ediyorum, inanıyorum, düşünüyorum gibi kendi içselliğimize ait ifadeler kullanırız. Bütün bunlar, öznel yapımızla birlikte geçmiş ve geleceği göz önüne alarak, geçmiş deneyimlerimizin sentezinden oluşurlar. Bu zamana bağlı yerleşik durum belleğimizle de yakından ilişkilidir. Bu yönüyle bakıldığında bilinç, diğer bir kişiye içselliğimizi aktarım için öznel dil ile sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Felsefeci Daniel Dennett bilinci, beynin değişik bölgelerinin aynı anda değişik işler yaptığı ve olayları kendine göre yorumladığı yaratıcı kargaşa olarak kabul eder. Ortada tek ve doğru bir yorum yoktur. Bilinci kafalarının içinden dışarıya bakarak anlamaya çalışan bir insan olarak tanımlayan düşünceleri eleştirir. "Belki de, bir tanım bulmaya çalışmamalıyız" der. Bu çeşitlilik göz önüne alındığında tanım yanıltıcı da olabilir. Dolayısıyla kesin bir tanımdan uzak durabiliriz. Çünkü esas problem, bir yirminci yüzyıl sorunu olan bilinci, modası geçmiş on dokuzuncu yüzyıl terimleriyle tartışmamızdan kaynaklanmaktadır.
Bilinç hakkında bugünkü tartışma David Chalmers tarafından öne sürülen ve ayrımı yapılan bilincin kolay ve zor problemleridir. Kolay problem, bilinç deneyimi olmaksızın sinir hücresel olayların doğasını anlamadır. Bir dereceye kadar bu soru yanıtlanmıştır. Bunlar arasında, "beyinde paralel bilgi işleme nasıl oluşur?" "Bellek nasıl depolanır ve geri çağrılır?" Seçici dikkatte hangi mekanizmalar devreye girer? gibi sorulara kısmen yanıtlar oluşturulmuştur. Zor soru ise, bilincin genel açıklamasını içerir. Nasıl fiziksel dünyadan bilinç doğar? Niçin bazı sinir hücresel olaylar bilinçli deneyimle sonuçlanırken, diğerleri sonuçlanmaz? Ve en önemlisi de bilinç denilen şey nedir?
Fizikçi Roger Penrosea göre bilinç, fiziksel olarak yanına yaklaşılması gereken ve bilimsel bir kavramdır. Tanımlamadan ziyade tarif edilmesinin daha uygun olacağını belirterek, aktif ve pasif olarak iki parçaya ayırır. Renk ve armonilerin algılanmasını farkındalıkla birlikte pasif olarak kabul ederken, bilincin özgür irade ile iş görme yeteneğini de aktif kısmı olarak ele alır. Anlayışı bu ikisi arasına yerleştirir ve farkındalıkla anlayışın ayrılamayacağını, eğer farkındalık olmazsa anlayıştan bahsetmenin anlamsız olduğunu belirtir. Bilincin tanımını da farkındalıkla eşanlamlı olarak kabul eder. Yine zekâyı da anlayışa bağlar.
Hangi Bilinç Tanımı?
Aktif-Pasif
Aktif ve pasif bilinç yanında, değişik ayrımlar da vardır. Birincil ve yansıtıcı (reflective) bilinç arasında keskin bir ayrım da bunlardandır. Birincil bilinç daha basittir ve duyusal uyarıların farkındalığı ile birliktedir. Bu tür bilinç, beyinde bazı işlemlerin bilinçli bazılarınınsa bilinçaltı aracılığı ile nasıl yapıldığını anlatır. Yansıtmalı bilinç ise benlik ile ilişkilidir ve ben veya benim, kendim temsiliyeti ile ilgili bir kavramdır.
Fenomenal-Psikolojik
Bir ayrımda; fenomenal ve psikolojik bilinç arasında yapılır. Fenomenal bilinç bazı fenomenal kalitenin varlığını ifade eder, yani birincil kişi deneyimini yansıtır; hâlbuki psikolojik bilinç; uyanıklık, içgörü, aktarabilirlik, kendibilinci, bir şeye dikkat veya bilgisini (farkındalığı) ifade eder. Felsefi bakış açısı ile fenomenal bilinci açıklamak çok zordur. Yani bu Thomas Nagelin sorduğu (Yarasa) gibi olmak nasıl bir şeydir? sorusunun yanıtını vermek anlamına gelir. Özel olarak hissedilen ben bilincin temel kavramıdır.
Birçok durumda felsefede kullanılan bir terimle ne denmek istendiğini anlamamıza rağmen anlamının duru bir açıklamasını vermeyi ya da onu tam olarak tanımlamayı başaramayabiliriz. Bilinç-zihin/beyin-beden ya da kısaca simgesel olan psi/phi sorununun geçmişine uzanmak istediğimizde, genellikle beklediğimizden ifadelerden farklı olarak ruh/beden ilişkisi hakkında yapılan değerlendirmeler ve adlandırmalar göze çarpar. Çoğu felsefeci hem antikçağda hem de modern felsefenin doğumu sıralarında bedenden farklı olan ve genellikle karşıtında bulunan bir şey için farklı tanımlamalar ve adlandırmalar kullanmışlardır: pneuma, öz, töz, tin, can, ruh, nefs, maneviyat, akıl gibi... Sık sık şaşırır ve genellikle kullanımda olan sözcüklerin duru ve belirli anlamlarını elde etmede güçlüklere düşeriz der Berkeley. Yanlışa neden olan şey ya da töz kelimesinden ziyade anlamları üzerine düşünme tutumudur diyerek sözcüklerin anlamını bir karara bağlamak istiyorum ifadesi ile çözüm sunmaya çalışır. Berkeley Terimler bir ölçüde konuşmayı kısaltmak için ortak alışkanlık tarafından yaratılmışlar ve bir ölçüde de öğretim amacıyla düşünülmüşlerdir... Gerçeklik arayışında doğru olarak anlamadığımız terimler tarafından yanlışa düşürülmemeye dikkat etmeliyiz... Neredeyse tüm felsefeciler uyarıda bulunurlar ve çok azı ona dikkat eder der.