Başlıca Hint Tanrı ve Tanrıçaları (1. Bölüm)

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Bugün bilinen Hindistan’ın ilk kültürel temellerine ulaşabilmek için M.Ö. 1400’lü yıllara, Ari istilalarına kadar gitmek gerekir. Bu dönemde, Hint dinsel ve sosyal yapısının temeli olan Vedalar (Hint tanrıları) ortaya çıkmış ve İndus, Ganj vadileri boyunca yayılmıştır.[1] Kalibangan gibi Mohenco-Daro ve Harappa'nın, Amri ve Kot Dici'nin eski katmanlarındaki bir arkeolojik çalışma, bu tabakanın ardındaki birbirini izleyen buluntular yüksek standartta kurulmuş bir İndus Uygarlığı'nın aşamalı olarak gelişmesini göstermektedir.[2][3]

İndus Vadisi Uygarlığı kimi kaynaklara göre M.Ö. 2000'li yıllarda kimi kaynaklara göre ise M.Ö. 1800'lü yıllarda Ari göç dalgası sebebiyle ortadan kalkmıştır. M.Ö. 1500–600 yılları arasında, Veda toplumu denilen yeni bir uygarlığın ortaya çıktığı; bu toplumun dili ile Yunan, Roma, İran ve Orta Asya dilleri arasındaki benzerlik dolayısıyla Veda Uygarlığı'nın Afganistan yoluyla Hindistan'a girmiş istilacılar olabileceği izleniminin kuvvetle muhtemel olduğu iddia edilmektedir. Hint mitolojisinin oluşmaya başlaması böyle uzun bir sürecin içinde olmuştur.[4]

Yaşanan toplumsal ve siyasi gelişmelerle birlikte mitoloji de değişiklikler göstermiş ve kimi tanrılar gücünü yitirerek sahneden silinirken yerini yeni tanrılara bırakmıştır. Sonraları Hint tanrılarının en önemlisi olan Vişnu ve Şiva bugün de Hindulardın baş tanrılarıdır.Yeryüzünde yaşayan en önemli tanrı ateş tanrısı Agni'ydi. Fırtına tanrısı İndra havada, Güneş tanrısı Surya gökyüzünde yaşardı. Bir başka tanrı da gökyüzünün kendisi olan Dyaus'tu. Dyaus adı ile Yunan tanrısı Zeus'un adı arasında bir bağlantı vardır; Zeus gibi bu tanrı da tüm tanrıların babasıydı.[5]
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Trimurti
Hint inanışına göre üç büyük tanrı vardır: var eden Brahma, koruyan Vishnu ve yok eden Şiva. Bu üç tanrı, “üç biçimli” anlamına gelen ve çoğu zaman üç başlı bir vücutla resmedilen Trimurti ortak adıyla anılırlar.[6]
Picture+133.jpg

 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Agni

Ateş tanrısı Agni, Rg Veda içinde yer alan 33 tanrıdan biridir. Dyaus (Gökyüzü) ve Prithivi'nin (Yeryüzü) oğludur. Kurbanın Efendisi, Zenginliğin Efendisi, Evin Efendisi, Ormanın Mutlak Efendisi, Kuvvetin Oğlu, Bütün Yaşamın Efendisi, İnsanların Elçisi, Kırmızı Atların Efendisi, Hazinelerin Efendisi, Yeşil Arazinin Efendisi, Bütün İnsanların İmparator Efendisi, Mutluluğun ve Kahraman Kuvvetin Efendisi, Büyükbaş Hayvanların Efendisi, Düşmanlarla Savaşanların Efendisi, Işığın Efendisi, Amrita'nın Efendisi isimleriyle anılır.[7]

Ateş tanrısı Agni
Agni, ateşin kişileştirilrniş halidir. Ancak onun insani görünümü gelişmemiştir. Adaklar hep onun adına sunulmuştur. Agni, alev saçlı, sivri çeneli, kızıl sakallı ve altın dişli olarak betimlenir. Kurban ateşiyle özdeşleşmesine karşın onun farklı doğuş öyküleri vardır. Üç doğumludur. Güneş olarak cennette, parlaklık olarak havada, kurban ateşi olaraksa evde doğar. Sık sık güneşle eşleştirilmiştir. Her sabah gökyüzünde doğduğundan, ona "en genç tanrı" diye de hitap edilir. Odun onun yiyeceği, tereyağı ise içeceğidir. Günde 3 kez beslenir. Tanrıların kurban yediği ağzıdır. Parlaklığı çok dikkat çekicidir. Tıpkı güneş gibi parlar. Şaşaası şafak, güneş ışınları ve yağmur bulutlarının çakan şimşekleri gibidir. Işınları ile gecenin karanlığını yok eder.

Agni, resimlerde çoğunlukla ateşe benzetilirdi. Üç bacağı ve yedi ışını vardı. Çok parlaktı alev rengindeydi ve 1000 gözüyle her yöne bakabilirdi. Vedik şairler ondan sıcak ve sevecen bir tonda bahsederler. Bunun nedeni, evlerde evin efendisinin en büyük yardımcısı olmasıdır. Agni onun karısını ve çocuklarını korur. Bu yüzden ona “Gçhapati” (Evin Efendisi) denir.”

Agni'nin diğer tanrılardan daha fazla insan ırkıyla yakın ilişkisi vardır. Ölümlüler arasında ölümsüz, aptallar arasında akıllıdır. Ondan daima evin içinde yaşayan bir misafir olarak bahsedilir. Bu yüzden insanların en yakın akrabaları olarak kabul edilir. Evin babasıdır ama kimi zaman bir erkek kardeş kimi zaman da tapınanlarının oğlu olarak kabul edilir. İnsanların tanrılar için sundukları adaklan alıp tanrılara getirir. Bu özelliğinden dolayı tanrılar ve insanlar tarafından nitelikli bir adak taşıyıcısı yani elçi olarak kabul edilir. İnsanlar Agni'ye zenginlik ve uzun bir yaşam için tapınırlar.

Rig Veda'da Agni, sık sık "Gücün Oğlu" olarak anılır. O, her yerdedir. Kurban törenlerinin vazgeçilmezidir. Alevleri kükreyen dalgalar, sesi ise cennetin gök gürlemesi gibidir. Kırmızı dumanı gökyüzüne yükseldiğinde sanki gökyüzünü destekler gibidir. Bu yüzden ona "bayrağı dumanlı"(dhuma ketu) denir. O, tanrıların adaklarını diliyle yalayıp yutar, yanan başıyla bütün yönleri kontrol eder. Tanrısal bütün Adakların Efendisidir. Rigveda'da Agni'ye sık sık "Evin Efendisi" olarak hitap edilmektedir:

"Onlar, kurban adaklarının taşıyıcısı, en çok sevilen Evin Efendisi'ne Agni, Agni diye yalvarırlar..."

"Ölümsüz Agni, senin sesin hoştur. Tanrılar arasında ilk sıradasındır. İnançlı dindar ölümlüler için Evin Arkadaşı, Evin Efendisi ve Eksiksiz Olan'sın."

Agni'nin Khandava ormanını yakış efsanesi oldukça ünlüdür. Efsaneye göre; Agni sayısız kurban yediğinden hazımsızlık çekmeye başlar. Hazımsızlıktan bir türlü kurtulamayan Agni, tanrı Brahma'nın yardımını ister. Brahma, Agni'ye çektiği hazımsızlıktan ancak tanrıların düşmanlarının yaşadığı geniş Khandava ormanını yakmasıyla kurtulacağını söyler. Agni derhal ormanı yakmaya gider. Ancak ormanda yaşayanlar ateşi söndürürler. Agni, Brahma'nın yanına gelerek, olanları anlatır Bunun üzerine Brahma, Nara ve Narayana gelinceye kadar ormanda beklemesini tavsiye eder. Onlar ormanı yakması için Agni'ye yardım edeceklerdir. Agni Brahma'nın dediği gibi ormana giderek onların gelmesini beklemeye başlar. O sırada İndraprastha'da yaşayan, Nara ve Narayana'nın bedenlenmeleri olan Arcuna ve Krişna, Yamuna nehrinin kıyısına gelirler. Arcuna ve Krişna'nın oraya geldiği haberi duyulunca Agni bir aziz kılığında onların yanına giderek, Khandava ormanını yakmasına yardım etmeleri ister. Agni, ormanı birkaç kez yakmaya çalıştığını ancak bu çabalarının İndra tarafından engellendiğini söyler. Bu iki kahraman kişinin dostluklarını kazanmak için de Varuna tarafından kendisine verilen kutsal silahları onlara verir. Arcuna ve Krişna'nın desteğini alan Agni ormanı yakmaya başlar. İndra, derhal şiddetli bir sağanak gönderir. Arcuna Agni'nin kendisine verdiği oklardan adeta bir örtü yaparak ormanın üstünü kapatır ve sağanak ormana ulaşamaz. Sonunda Agni, tüm ormanı yakarak hazımsızlığından kurtulur.

Yine Mahabharata'da Agni'yle ilgili anlatılan bir efsanede şöyledir: Agni, aziz Bhrgu'nun laneti yüzünden yeraltına saklanır. Bu süre içinde Parvati, bütün tanrıları lanetler ve tanrılar Asuralar tarafından bozguna uğratılır. Bu kötü durumla karşı karşıya kalan tanrılar, Brahma'nın yardımını isterler. Brahma, bu lanetten onları ancak Agni'nin kurtaracağını söyler. Bunun üzerine tanrılar Agni'yi aramaya başlarlar ama hiçbir yerde onu bulamazlar. Yeryüzünde bu olay meydana geldiğinde, Agni, okyanusun dibinde saklanıyordu. Okyanus, Agni'nin sıcaklığından dolayı sürekli ısınmaya başlamış ve orada yaşayan hayvanların hayatlarını çekilmez hale getirmiştir. Bunun üzerine kurbağalar tanrılara giderek Agni'nin yerini söylerler. Yerinin tanrılara haber verilmesinden dolayı çileden çıkan Agni, kurbağaları asla hiçbir şeyin tadını alamamaları için lanetler. Kurbağalar, ağlayarak tanrıların yanma giderler .. Tanrılar tarafından tek tek kutsanarak lanetten kurtulurlar. Tanrıların yerini bulmasını istemeyen Agni oradan ayrılır. Büyük bir Banyan ağacının içine saklanır. Oradan geçen bir fil, Agni'yi görerek yerini tanrılara haber verir. Buna öfkelenen Agni, filin dilini kullanamaması için lanetler. Tanrılar, fili kutsayarak, dilinin durumunun yemek yemesine engel olmayacağını söylerler. Yeri bir kez daha tanrılar tarafından öğrenilen Agni, Banyan ağacından ayrılarak, Şami ağacının içindeki boşluğa saklanır. Şami ağacının içinde küçük bir kuş yaşamaktadır ve tanrılara giderek Agni'nin yerini söyler. Tanrılar bu sefer Agni oradan ayrılmadan onu bulurlar. Agni, kuşu ötmemesi için lanetler ama tanrılar tarafından kutsanan kuş eskisi gibi ötmeye başlar. Tanrılar, Agni'ye başlarına gelenleri anlatarak ancak onun yardımıyla Parvati'nin lanetinden kurtulacaklarını söylerler. Agni, tanrıları lanetten kurtararak eski güçlerine sahip olmalarını sağlar.
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Brahma
Hint Mitolojisinde tanrıların en üst tabakasını, yaratıcı tanrı Brahma, koruyucu tanrı Vişnu ve cezalandırıcı tanrı Şiva oluşturmaktadır. Brahma, bütün her şeyin yaratıcısı olarak Tanrı Brahma gösterilir ve bir Brahma günü ve gecesinin 8.640.000.000 yıl olduğu söylenir. Vedalar'da tanrı Brahma’nın ezelî ve ebedî, zaman ve mekândan münezzeh, doğurulmamış, insanlar tarafından idrak edilemeyen bir varlık olduğundan da bahsedilir. O, evreni “Om” (Aum) sözüyle (sesiyle) yaratmıştır ve bu ses her yerde ve her şeyde tınlamaktadır. O, her şeyin özünde vardır, insanların içindeki ruh olarak duran Brahma, Atman'dır, Gerçekte var olan aslında sadece Brahma'dır ve bütün her şey ondan türemiştir.

Brahma, Hindu dininde yaratılışın tanrısıdır. Vişnu ve Şiva ile birlikte Trimurti denilen tanrı üçlemesini teşkil eder. Brahma Purana 'ya göre o Manu'nun babasıdır. Manu, kendisinden bütün insanların türediği kişidir. Ramayana'da ve Mahabharata'da Brahma bütün insanların ilk ceddi olarak geçer. Brahma, Hindu Vedanta felsefesinde bütün varlıkları kapsayıcı üstün ruh olarak kabul edilen ve cinsiyetten münezzeh Brahman ile karıştırılmamalıdır. Brahma'nın eşi Saraswati'dir, ayrıca Sávitri veya Gáyatri adıyla da anılır. Saraswati, Vedaların Annesi anlamında Vedamáta denilen vedik tanrıçadır. Brahma ise vedik tanrı Pracápati ile özdeşleştirilir. Vák Devi (Hitabet Tanrıçası) olarak bilinen Saraswati'nin eşi olmakla Brahma, Vágiş (Hitabet ve Ses Tanrısı) olarak da anılır.

Hinduizmde varlıkların oluşumu, saf maddeden saf ruha doğru bir süreçle ifade edilir. Bu iki uç arasında madde ve ruhtan oluşan varlıklar yer alır. Buna göre başlangıçta sadece Brahma vardı. Diğerleri ondan sudur ederek varlık sahasına çıkmıştır. Ancak bu oluşumun ne zaman ve niçin meydana geldiği belli değildir. Çünkü o, zaman sürecinin dışındadır.

Kırmızı elbiselerle sarılıdır. Brahma geleneksel olarak dört başlı, dört elli, dört yüzü olan ve dört tane kolu olan şekilde tasvir edilir. Her başı, dört vedadan birini ezberden okumaya devam eder. Özellikle Kuzey Hindistan’da çoğunlukla ak sakallı olarak tasvir edilir, bu sembol onun neredeyse sonsuz olan varlığını anlatır. Diğer Hindu tanrılarından farklı olarak Brahma silah taşımaz. Dört elinden birisinde asa, birisinde kitap, bir diğerinde ”aksamálá” (gözlerden yapılmış çelenk) denilen bir tespih vardır, bu tespihle evrenin zamanını takip eder. Brahma, elinde vedaları tutuyor olarak da tasvir edilir.

Puranalarda Brahma’nın zamanla öneminin azalmasından bahseden birçok hikâye geçer. Hindu dininin bağlıları, Brahma’nın ve Sarasvati’nin nimetlerini kaybetmeye insanların dayanamayacağına inanırlar. Bu yoksunluğun halkın yaratıcılığını kısıtlayacağına insanların üzüntülerini gidermeyi sağlayacak bilgiden mahrum bırakacağına inanırlar.

Hinduizme göre insan ruhunun çeşitli bedenlerde var olmaya devam etmesi, Brahma’ya ulaşmak suretiyle sona erecektir. Dolayısıyla Hinduizme göre yüce hakikati, (Brahma) idrak etmek suretiyle ruh, en üst mertebeye, mutlak huzura erişmektedir.

Şyetaşvatara Upa.'da yaratıcı sebebin Brahma olup olmadığı sorulur:

"O sebep neydi? Brahma mı ? Biz ne zaman ortaya çıktık?
Ne yolla yaşıyoruz ? Neyin üzerinde duruyoruz?
Zevkler ve acılarla türlü türlü yaşadığımız
Hayatımız onun sayesinde midir, ey Brahma bilgisini bilenler?"


Hint inanışına göre; Tanrı Brahma, insanlara konuşmayı öğretmek için bir yaratık göndermiş ve bu yaratık insanlara konuşmayı öğretmiştir.

Bhagavadgita kitabında ise Brahma'dan şöyle söz edilir:

"17. Yaratıcı Tanrı Brahma’nın bir gününün ve bir gecesinin binlerce çağ sürdüğünü bilenler gündüzün ve gecenin ne demek olduğunu anlarlar.

18. Brahma’nın günü ağardığında, Görünmez Olan çeşitli biçimlerde ortaya çıkar; Brahma’nın karanlık gecesi bastırdığında ise bu biçimler yeniden görünmez olur.

19. İşte çeşit çeşit varlıklar böylece Brahma’nın birbirini izleyen günlerinde ve gecelerinde tekrar tekrar yaratılır ve yok edilir.

20. Ama bu görünen ve görünmeyen evrenin ötesinde, hiç görünmeyen Sonsuz bir Gerçeklik vardır ve tüm evren yok olduğunda bile O yok olmaz."
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Brihaspati

Rigveda tanrılarından kurbancı ve aracı tanrı. Kelamın efendisi ve Eskilerin Kralı gibi ünvanlarla da anılan Brihaspati’ye bir çok eser mal edilir.[19]

moon.jpg
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Chandra (Çandra)
Parlak, aydınlık anlamında sanskritçe söze. Ay ve Ay'ı kişileştiren bir hindu tanrısı için kullanılır. Tanrı, on atın çektiği bir arabada oturmuş, başı ayçayla süslü olarak betimlenir. Kimi zaman kozmik tanrı Purusa'dan, kimi zaman okyanusun dalgalanmasından ya da Pracapati'nin gökle birleşmesinden doğduğu söylenen bu tanrı, sonunda kral Soma ile özdeşleştirildi ve ay hanedanının kurucusu olarak yıldız mitolojisindeki yerini aldı. Değişik evreleri uğurlu ya da uğursuz olarak kabul edildiğinden ve ay tutulması büyük felaketlerin habercisi iblis Rahu'ya mal edildiğinden, yaşamın ve ölümün simgesidir.[20]

Chandra
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Durga
Durga, Hindular’ın en önemli tanrıçasıdır. 10 kollu ve çok uzun boylu olarak tasvir edilen tanrıçanın, her kolunda düşmanları yok eden bir silahı olduğuna inanılır.

Durga, Hint mitolojisinde tanrıça Sakti’nin temel biçimlerinden biri.Parvati ve Uma (nazlı), Beravi (korkunç), Sati (vefakâr es), Gori (parlak), Kali (siyahî), gibi adlarla da anılır.[19] Durga, tanrı Şiva'nın karısıdır. Kötü ve kan dökücü bir karakteri vardır. 6 Ekim, Tanrıça Durga ve Lord Rama’nın (erkeklere ihanet eden) şeytanlara karşı kazandığı zaferin kutlandığı kutsal gündür.

Durga, kendisine tekelerin kurban edildiği korkunç bir tanrıçadır; ama erginlenmiş birkaç sakta için Durga ölümden sonra dirilişin ve daimi kozmik yaşamın epifanisidir. Özellikle Şiva'nın lingam'ına tapınanların büyük bir çoğunluğu lingam'ın, üreme organının arketipi olduğunu düşünmektedir; ama başkaları için farklı biçimlerde ortaya çıkan ve yeniden doğmadan önce dönemsel olarak ezeli, biçim öncesi bütünlüğüne geri dönen evrenin ritmik yaradılışı ve yok oluşunun bir işareti, bir “ikono”dur.

Eski bir Hint masalında kız, erkek kardeşi ve kocası ile tanrıça Durga için yapılan bir festivale giderken yolda bir Durga mabedine rastlarlar. Kadının kocası içeri girip Durga'ya ibadet etmek ister, lâkin mabedin içinde tanrıçanın kötü tesiriyle başını keserek ona sunar ve oracıkta ölür. Kızın kardeşi kayınbiraderinin dönmediğini görünce o da mabede girer ve durumu görür görmez o da aynı şeyi yapar yani kılıçla başım keser. Sonra kız içeri girer. Kesilmiş başları ve ölüleri görünce dehşete kapılır ve tam o da kendisini öldürecekken tanrıça Durga insafa gelir ve hepsini affettiğini, hemen başları birleştirirse kocasını ve kardeşini diriltebileceğini söyler. Kız aceleyle başları karıştırır ve kocasının başını kardeşinin gövdesine, kardeşinin başını kocasının gövdesine takar. Adamlar dirildiği zaman b i r bilmece ortaya çıkmıştır. İki erkekten hangisi kadının kocasıdır? Kral bunu da bilir. Kocasının başı hangi gövdede ise gerçek koca odur, çünkü organların en önde geleni baştır ve inşanın kimliğini yüzü belirtir.

Asian Age gazetesi 5 yaşındaki erkek çocuğunun, Tanrıça Durga’ya kurban edilmek için gözlerinin çıkarıldığı ve parmağının kesildiği, daha sonra da öldürüldüğünü yazmıştır. Ülkenin doğusundaki Orissa eyaletinde bir köyde meydana gelen olayda çocuğun bir Hintli tarafından çikolata ile kandırıldığı, Hintlinin Tanrıça Durga’yı rüyasında gördüğünü ve kendisinden sorunlarından kurtulması için bir çocuğu kurban etmesini istediğini söylemiştir.
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Dyaus
Dyaus, gökyüzü tanrısıdır.[5] İsminin anlamı, "gökyüzü" ya da "cennet" demektir.[16] O, gökyüzünün kendisidir ve eski Yunan mitolojisindeki Zeus gibi tüm tanrıların babasıdır.[5]

Dyaus
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Ganeşa (Ganeş)
Ganeşa, Hindu'ların fil başlı tanrısıdır.[26] Hinduizm'deki en tanınmış ve saygı duyulan Tanrı temsillerinden birisidir. Şiva ve Parvati'nin ilk doğan oğludur. Bharati, Riddhi("bilgi" anlamına gelir) ve Siddhi'nin ("mükemmeliyet") eşidir. Marathi, Malayalam ve Kannada'da Vinayaka, Tamil'de Vinayagar ve Telugu'da Vinayakudu olarak da anılır.

Hindu inanç ve efsanelerine göre fil başlı olan Ganeş’in kafasının bu şekle gelmesinin 2 değişik hikayesi vardır. Bunlardan en tanınmışı şöyledir:

“Kendisi de bir tanrıça olan Badra-Kali, oğlu Ganeş’i ilk gördüğünde onu daha güzel yapmak ister ve o keskin bakışıyla çocuğunun kafasını daha güzel yapmak yerine iyice küçültür. Ama Ganeş’in kafasını eski haline getirmek ancak babası Şiva’nın yapabileceği bir iştir. Bu talihsiz olayı gören Şiva, geleceğin meşhur idolu için en iyisini yapmak ister, hizmetçilerine ormana gitmelerini, ilk karşılaştıkları uyuyan canlının başını kesip getirmelerini ister. Ormanda yoğun bir aramaya çıkan hizmetçiler bir an önce efendilerinin isteğini yerine getirmeye çalıştı. Efsane bu ya hizmetçilerin karşısına ilk olarak uyuyan bir fil çıktı. Tereddüde düşen hizmetçiler efendilerinin dediğini yapmak zorunda idiler, ve filin başını kesip Şiva’ya getirdiler. Bu başı alan Şiva onu biraz güzelleştirip oğlunun boynuna yerleştirdi. Ganeş artık kocaman bir burun, iki kulak, 4 el ve devasa bir göbeğe sahipti.”

Böylece Ganeş, güç, kudret ve üstünlüğün sembolü olarak yol, cadde, okul, işyeri, ev, araba ve bir Hindu’nun bulunduğu her yerde en çok saygı gösterilen idol olma özelliğine kavuşmuştur.


Aynı efsanenin benzer bir versiyonunda Şiva öfkeye kapılıp çocuğunun başını keser, sonra da üzülerek yerine oturtmaya kalkışır. Fakat çocuğun başı bulunamadığı için civarında bulunan ilk canlının başını kesip takarlar. Bu canlı bir fildir. Bu nedenle Ganeşa'ya bugüne kadar fil kafalı bir tanrı olarak tapınılır.

Ganeş’in fil başını almasının ikinci hikayesinde tek fark ise şöyledir: ”Ganeş’in başını annesinin değil de hizmetçilerinin kestiği söylenir. Badra-Kali ile Şiva evden bir süre için ayrılırlar. Ganeş’i tanımayan hizmetçi, o eve geldiğinde ona kim olduğunu sorar, ve eve girmesine izin vermez. Onunla savaşa tutuşur ve savaşta Ganeş’in başını keser. Efsanenin gerisi ise aynıdır. Şiva gelir ve oğlunun kafasını yanlışlıkla kesen hizmetçisini ormana gönderir.......”

Bir fil kafası, geniş bir karın ve dört koldan oluşan Ganesh heykelleri, pek çok Hindu tapınağında ve tüm adanmış kişilerin evlerindeki sunaklarda mevcuttur; bu heykel, Tanrı’yı “tüm engelleri ortadan kaldıran” olarak ifade eder. Bilgelik-bilgi bu özgün baş tarafından sembolize edilir. Ganesh’in geniş karnı her şeyin Tanrı’nın içinde olduğunu hatırlatır. Yukarıya kalkmış olan kutsayan el, “korkma” diye işaret eder. Diğer üç el bir şeyler tutar. Tatlı, saf yemek sunan el sağlık ve refah sunar. Bir diğer eldeki lotus çiçeği kendini düşünmemenin kalitelerini ve niyetin saflığını temsil eder. En son eldeki küçük balta ise kişinin gerçek doğasının ve Tanrı ile olan ilişkisinin farkındalığını engelleyen hayali kişilik duyularının ve alt seviyedeki arzuların kesilip atılmasını simgeler.[28]

Ganeşa Hinduizm dininin koruyucusu ve bekçisi olarak kabul edilir, Hindu olmak isteyen kişi, ilk önce Ganeşa'ya ibadet etmeli kendisini ve samimiyetini ona kabul ettirmelidir, bütün Hindulara göre Ganeşa'ya ibadet etmeden onun "dostluğunu" kazanmadan Hindu olmak mümkün değildir.Her türlü Hindu duasında ilk önce Ganeşa'ya dua edilir, bu küçük dua Hint besmelesidir: "Aum Sri Ganapataye namah" veya "Aum Sri Ganeşa namah".

21 Eylül 1995'te dünyanın her yerindeki Hindu tapınaklarında, Hindular'ın "süt mucizesi" (Milk miracle) olduğuna inandıkları ve milyonlarca kişinin 24 saat içinde defalarca tanık olduğu söylenilen bir olay meydana gelmiştir, "Washington Post", "New York Times", "Financial Times", "Guardian"gibi dünyaca ünlü gazeteler ve "CNN", "BBC" gibi kanallar da bu mucize olduğuna inanılan olayı haber yapmışlardır. 24 Eylül 1995'te bir Hindu tapınağından gelen bir haber bütün Hinduları ayağa kaldırır. Bir tapınakta, bir rahip bir kaşık ile sembolik olarak Ganeşa'ya içirmeye çalıştığı sütün kaybolduğunu fark eder. Hemen ardından bu haber duyulur ve daha şaşırtıcısı bütün Kuzey Hindistan'daki Ganeşa figürlerinin sütü içtiği gözlenir. Bu olay tarihe "süt mucizesi" olarak geçmiştir. Daha sonra bu olayın gerçek olmadığı anlaşılmıştır. Olayın aslı Ganeşa figürünün yapıldığı maddeden kaynaklandığı ve bu yüzden verilen sütün kaybolduğu anlaşılmıştır. Zaten olaydan birkaç gün sonra maddenin fazla süt emmesinden dolayı Ganeşa parçalanmış ve olayın aslı anlaşılmıştır.

Ganeş
 
Top