Azerice ile imtihan

~Esinti~

Yoğurda sütü bozuk dediler. Gitti ayran oldu
Özel üye
Azerbaycana giden Türklerin Azerice ile imtihanlarının anlatıldığı güzel ve komik bir hatıra.

Karşılıklı görüşmeler için Bakü'ye gittik.

Havaalanında dakika bir-gol bir hatamı yaptım.

Üniformalı birini göstererek Azericede benden daha tecrübeli bir arkadaşıma "bu adam subay mi?" diye sordum.

Arkadaş: "Sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay, bekar demek" dedi.

Bizi karşılayan Azeri arkadaş , arabaya binerken kendisinin dalda (arkada)gideceğini benim de kabağa (öne) oturmamı söyledi.

Otelin önüne gelince şoför:

* "Abla sen burada düş, ben arabayı saklayıp gelirim" dedi.

* Yani " ben ineceğim , o da park edip gelecekmiş.

* Sonra düşmenin , inmek yerine her yerde kullanıldığını ve

* "merdiveni bos ver, gel asansörle düselim"

dediklerinde daha iyi kavradım.

* Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda, Bakü'ye bes dakika İçinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz de Bakü'ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş telefondaki Azeri:

* - "Uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı Sumqayit'e düştü"

demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı.

* Anladık ki uçak Bakü'ye inememiş , bir iki tur atıp, baksa bir şehre inmiş.

* Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp.

* Sizi ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek yenilebiliyor.

* Bizi o dönemin gözde bir lokantasına götürdüler.

* Adi Gülistan. Oradan buradan konuşulurken, çok değerli bir sairlerinin başka bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler.

* Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu"

olduğu anlaşıldı.

* Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi.

* Su anda Bakü'deki Migros yani ???????? Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar"

ilanlarını görmek mümkün.

* Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan masadaki adamların arkadaşımızı * Sefer Bey'e okşattıklarını söyledi.

Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da kolay kolay okşanacak bir tip değil. Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız acayip bozulup "kim okşatmış beni, bu da ne demek" seklinde horozlandı. Okşatmanın benzetmek olduğunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus kızların dansları ve "Ada Vapuru Yandan Çarklı" şarkısı esliğinde yemeğimizi bitirdik. Ertesi gün seherde bizi otelin kabağından aparacaklarını söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık.

* Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses acayip rağbet görüyordu.

* Bir de o zamanlar Cuma aksamları TRT'de yayınlanan "Bir Başka Gece"

programı çok seviliyordu. Hatta Cuma gecelerine denk gelen düğünlere "Bir Başka Gece" programı süresince ara veriliyor, düğün ahalisi TV salonuna geçerek hep birlikte programı seyrediyordu.

Sonra düğüne bırakılan yerden devam ediliyordu.

* Daha da enteresanı önemli bir is toplantısının ortasında üst makamın ofisinin (genelde her ofiste irice bir TV var) kapısı tik tik çalınıyor, departmandaki sekreterler sessizce kenara diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya dizisi hep birlikte seyrediliyordu. Tabii bizim toplantı devam ediyordu etmesine ama Azeri yöneticisinin gözleri de sık sık

*

televizyona kayıyordu.

* En zevklisi Azerbaycan-Türkiye futbol maçını Azeri televizyonundan Azeri spikerin anlatımıyla seyretmek :

* "Türk Milli Yığma Komandoları" Türkiye Milli Takımı anlamında.

* "Türk kapıcısı (kaleci) topu gapı aralığından depti, yirmi birinci Dakka olmasına rağmen maç heç heç (0-0)devam etmekte" gibi sevimli cümlelere rastlıyorsunuz.

* Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme sansını yakaladıysanız Robert Redford'un "men yahşiyem, istemirem. Sen nicesin?" seklinde konuşmasına gülmekten kırılıyorsunuz.

* Bu arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik.

* Hatta bir yöneticinin esi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi bana düştü.

* Amerikan Hastanes
nden randevu aldık.

* Kadın :" Oynaklarım, sümüklerim, kıçım ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi.

Doktor da aynen Hakan Şükür bakışları olutsu.

Yani "eklemleri, kemikleri ve bacakları ağrıyor ve ilaç almasına rağmen geçmiyor" dedim. Neyse tahliller filan, derman bulundu !!
 
Top