Ay-Atam

Çok çok eski çağlarda...

Çok fazla yağmur yağdı, adeta gök delinmiş gibiydi. Dünya sele boğuldu, her yanı balçık ve çamurlar kapladı. Çamurlar akan selle yuvarlanarak Kara Dağ'daki bir mağaraya doldu. Mağaranın içindeki kayalar yarıldı. Yarılan kayaların bazıları insan bedenini anımsatıyordu. Sürüklenen çamurlar bu insan biçimli yarıklar doldurdular.

Ergenekon Ay-Atam destanı

Aradan çok fazla zaman geçti...

Yarıklardaki balçıklar sular ile benzeşti. Güneş o kadar çok parlaktı ki günler kurak geçiyordu. Yarıklardaki balçık sular ile pişti. Yarıkların bulunduğu bu mağara tıpkı bir kadın gibiydi. Mağaranın içi ise insanlara can veren bir kadın karnı gibiydi.

Dokuz ay durmadan rüzgarlar esti...

Su, ateş, toprak ve rüzgar, insana can vermek için birleştiler. Ve dokuz ay sonunda bir insan çıktı ortaya. İsmine Ay-Atam dediler. Ay-Atam gökten indi yere kondu. Bu yerin suyu tatlı havası da serindi.

Sonra yine şiddetli yağmurlar başladı. Mağara yeniden balçık ve çamurla doldu. Güneş yine ortaya çıktı ve etrafı ısıtmaya başladı. Güneşin sıcaklığı ile balçıklar ve sular pişti. Bu kez bir kadın çıktı ortaya. İsmine de Ay-Va dediler.

Ay-Atam ile Ay-Va evlendiler. Ve kırk tane çocukları oldu. Bunların yarısı kız, yarısı da erkekti. Çocukları da evlendi, nesilleri devam etti. Ay-Atam ile Ay-Va'nın zamanları dolmuştu artık. İkisi de öldü. Çocukları anne ve babalarını türedikleri mağaraya gömdü. Mağaranın kapısını da altın kapılar ile kapattılar. Dört bir yanını çiçeklerle süslediler.
 

Top