Avatar İnancı

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Hindu mitolojisinde, ”Avatar” (Avatara), Sanskritçe "inen" anlamına gelir ve Puraualar'ın brahmanik anlatımlarında [1][2] tanrıların yeryüzüne indikleri zamanda büründükleri şekillerdir ve özellikle tanrı Vişnu’nun enkarnasyonu için kullanılmaktadır. Buna göre tanrılar, yeryüzünde diğer insanlara, insan veya hayvan gibi görünmektedirler.[3] Hinduizm'de, Vişnu'nun zaman zaman kurtarıcı sıfatıyla dünyaya inmesi' ve zamanın ienblarına göre kendini göstermesidir.[1][2] Balarama, Sri, Varaha gibi isimler alan avatarlar, hikâyelere konu olmuştur.[4]

Avatar, esasen Hintçe bir kelimedir: insanın Nirvana’ya ulaşmadan önce sahip olacağı yüzleri, geçirdiği evreleri, aldığı biçimleri anlatan bir isimdir.[15][16] İdeal varlığın “reel” alandaki bedenleşmeleri anlamıyla birlikte, “metamorfoz”, “transformasyon”, hatta “deformasyon” kavramlarına değin çok geniş bir içerikle yorumlanabilmektedir.[5][6]

Vishnu_Incarnations_Avatars.jpg


‘Avatar’, Uzakdoğu’da evvelden beri bilinen bir kavram olmasına rağmen, Batıda, bazı ‘okült merkezleri /gizem okulları’ haricinde pek bilinmeyen ve alışılmamış bir kavramdır. Bu bilgi aynı zamanda, insan ruhunun bir fiziksel bedende, bir ölüm-doğum çemberi içinde reenkarne olması kavramıyla da bir anlamda örtüşmektedir. (Ancak bu ifade, Tinsel Dünyadan gelme tinsel varlıkların insan gibi ‘devamlı enkarne olduğu’ (yani reenkarne olduğu) şeklinde anlaşılmamalıdır; belli bir döngü içinde sıklıkla reenkarne olan insandır, Tinsel Dünya Varlıkları değil).[7]

‘Bedenlenmiş tanrılar’ (Avatarlar) şeklindeki hususi bir aracı türü, Hindu Vişnu mezhebinde görünür. Bu mezhebe göre, Yüce Tanrı Vişnu, ilk dört bedenlenme hayvan şeklinde ve onu takip eden altı tanesinde insan şeklinde (daha sonra gelenlerin 24 ya da 28 tane olduğu kabul edilir) ortaya çıkar. Tam olarak formüle edilmiş enkarnasyon doktrini, ilk kez Bhagavadgîtâ’da ortaya çıkar.[8]

Avatar, Gezegensel bilinçliliği ilahi etkilerle kaynaştırmak amacıyla enkarne olmuş aydınlanmış bir ruhtur. Evrensel avatar kavramı, bireysel ve toplu bilinç aydınlandıkça kutsal kalitelerin ortaya çıkmasıdır.[9]

Hinduizm için en önemli unsurlardan biri, teizmin ortaya çıkmasıydı. Vedalar döneminde nispeten önemsiz iki tanrı olan Şiva ve Vişnu önemli hale geldiler. Vişnu birçok tanrıyla özdeşleşti. Bu özdeşleşmenin bir sonucu olarak Vişnu’ya cömert ve dünyanın refahıyla ilgilenen tanrı niteliği verildi. Bu özellikleriyle Vişnu, dünyada bozulan ahlaki ve tabii düzeni yeniden düzeltmek maksadıyla on farklı bedende (avatar) olmak üzere dünyaya inmeye başladı.[10]

İnsanlara karşı merhametli olan Vişnu, yeryüzünde zulüm, adaletsizlik arttığında ve tabii ve sosyal düzende karışıklıklar ortaya çıktığında bunları düzeltmek maksadıyla, insan ve hayvan bedenlerinden oluşan farklı bedenlerde tecessüt ederek (avatar) yeryüzüne iner. Bunlardan en tanınmış olanlar, Rama ve Krişna’dır.[10]

Vishnu, kuzeyde en büyük tanrı olarak kabul edilmişti ve avatarları arasında da Varaha ve Krişna öne çıkmıştı.[11] Vişnuculuk ve Şivacılık ile birlikte Şaktacılık da müstakil kitapları olan mezhepler haline geldiler. Bunların yanı sıra, kendileri aşağı kastlardan olan ve bütün kast ayırımlarını ve dinin zahiri şekillerini reddeden, Müslüman ve Hindu dininden olan Kebir, Raidas ve Dadu (16. ve 17. yüzyıl) gibi kişiler tarafından, sıfatları olmayan aşkın bir tanrıya yönelik aşka dayanan deruni bir din şekli geliştirildi.[10]

3563724_orig.jpg
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Avatar inanışı, MÖ 1500-1000 yılları arasında yazıya dökülen Vedalara dayanmaktadır. Avatar herhangi bir canlı olabileceği gibi cansız nesneler olabilir. Taş, bitki veya ağaçlar da avatarlaşabilir. Hindu inanışına göre pek çok sayıda avatar bulunmaktadır. İsvara'nın yaratıcı haline Brahma, koruyucu haline Vişnu ve yok edici haline Şiva adı verilmektedir. Hindularca genellikle kabul edilen biçime göre Vişnu yeryüzüne toplam 10 kez avatarlaşarak inecektir. Bunlardan ilk dokuzu gerçekleşmiş, sonuncu avatar bedeni olacak Kalkin henüz gelmemiştir. On avatar şunlardır:

  1. Matsiya (Balık): Vişnu, yaratılış öncesinde insan olan Manu'nun eline bir balık olarak gelir. Bu balık ona suların yükseleceğini, bu gerçekleşmeden önce bir gemi yapmasını, yeryüzündeki bütün canlılardan bir çifti bu gemiye yüklemesini öğütler. Dalgalarla boğuşan gemiyi boynuna bir iple bağlayarak geminin kurtulmasını sağlar.
  2. Kurma (Kurbağa): Tufan esnasında suların altına batmış olan yeryüzünü suyun üzerine çıkartır. Yolculuk sırasında gemiyi batırmak isteyen ifritlerden kurtarır.
  3. Varaha (Yaban domuzu): Kurbağanın suyun üzerine çıkardığı yeryüzünü dişleriyle kaldırarak yükselmesini sağlar. İnsanlar böylece yükselen karaya çıkar.
  4. Naraşima: Yarı aslan, yarı tanrıdır. Zalim kralı parçalar.
  5. Vamana (Cüce): Vişnu bu sefer cüce formuna inerek şeytan kral Bali'yi kandırır.
  6. Parşu Rama (Baltalı Rama): Acımasız ve kan dökücü karakterde gelmiştir. Babasının isteği üzerine iffetsizlik yapan annesini öldürür.
  7. Rama: En önemli iki avatar formundan birisidir. Rama'nın karısı eşlik erdeminin örneği olarak açıklanan Sita'nın başından geçenler ve kadın erkek sadakati ile manevi olgunluğu anlatılır.
  8. Krişna: Matuhura kentinin kötü kralı Kansa'ya karşı durup savaşmak için gelir ve onu yener. Herkesin Veda'yı yani bilgiyi kavrayamayacağından bahseder. İblisin oğlu Devaki'nin oğludur. Devaki, şeytan kral Kansa'nın yarı kardeşidir. Kansa, kardeşinin çocuklarından birisi tarafından öldürüleceği kehanetinde bulunulması üzerine kardeşinin çocuklarından birçoğunu öldürür. Ancak sonunda Krişna da Kansa'yı öldürür. Krişna, Sanskritçe'de siyah anlamına gelmekte olduğundan Krişna resimlerinde siyaha yakın koyu lacivert renkle betimlenir.
  9. Buda: Buda; uyanmak, kavramak, bilinçlenmek anlamındadır. Bilge kişidir. San Yak San Buda, tam uyanmış demektir. Pratya Buda kendiliğinden uyanan ve bunu açıklamaksızın etrafını iyileştiren kişidir.
  10. Kali Kalkin: Vişnu henüz bu forma inmemiştir. İçinde bulunulan çağ, en son ve en kötü çağ olan Kali çağıdır. Şiva, her kozmik dönem sonunda evreni yok eden ve avatarı bulunmayan güçtür. Sonuncu avatar olan Kali Kalkin geldiğinde Şiva parlayan güneş, kurutan rüzgar ve akan sel olarak dünyayı kendi içine çekecektir. Kali Kalkin bu esnada at başlı insan görünümüyle beyaz bir at üzerinde gelecek ve insanı ve yeryüzünü kurtaracaktır.[12]
vishnu-lord-vishnu.jpg


İslam'ın Avatar İnancına Bakışı
Hinduizm'in avatar prensibi, Taoizm'deki Tao ile birlik düşüncesi bu yakınlaşma ya da aynîleşmenin değişik tezahürleri olarak görülebilir. İslam ve İslam-öncesi tevhîdî dinler -mesela Yahudilik- arasındaki ilişki birçok dinler tarihi çalışmasının çıkış noktası olmuşsa da [13] İslam ilahiyatının tevhit prensibi etrafındaki özgün monoteizmi tartışılamaz. Hegel'in de işaret ettiği gibi Yahudi inancında görülen sübjektif Tanrı-insan ilişkisine İslam'da rastlamak mümkün değildir “çünkü İslam'ın Allah telakkisi Yahudi tanrısı gibi sınırlı bir hedefe sahip değildir”.

İnsanlık tarihi boyunca tam bir bütünlük ve süreklilik arz eden vahyî bilginin muhafazası bu bilgiyi taşıyan peygamberlerin insanî niteliklerinin tam ve kesin bir şekilde tespit edilmesi yoluyla sağlanmıştır. İslam dininde Resûl ne bir mitoloji kahramanı, ne Hindu avatarı ne Hıristiyan teolojisinin kutsal Teslisinin unsurudur. Hıristiyanlıktaki Teslis inancının bu anlamda bilginin yatay düzeylerde ayrışması ve sekülerizasyonu için güçlü bir algılama zemini oluşturduğu tartışılmaz bir gerçektir. İlahî olma özelliği Mesaj'da ya da Kitab'da değil onu getiren Resul'de olduğu içindir ki, Protestanlığın bütün gayretlerine rağmen İncil hiçbir zaman bir Hıristiyan için Kurân-ı kerîm'in bir Müslüman için ifade ettiği anlamda mut-lak bilgi ve değer kaynağı olma özelliğini kazanamamıştır.[14]

İslam'da "tecelli" kelimesi, sâlikte azamet, kudret, kibriyâ, ceberût, huşû ve huzû; cemal tecellisinde ise merhamet, lutuf, cömertlik, neşe ve ünsiyet meydana geldiğini söyler. Kâşânî’ye göre sülûkunun başlangıcındaki sâlike gelen ilk tecelli fiiller tecellisidir. Ardından sıfat tecellisi ve en son zât tecellisi gelir. Zira fiiller sıfatların, sıfatlar zâtın eseridir. Ancak fiil ve sıfatlar zâttan ayrılmadığından tek bir tecelli vardır, o da zât tecellisidir. Fiillerin tecellisinin görülmesine “muhâdara”, sıfatların tecellisinin görülmesine “mükâşefe”, zâtın tecellisinin görülmesine “müşâhede” denir. Necmeddîn-i Dâye tecelliyi sâlik tarafından doğru idrak edilip edilmemesi açısından ruhanî ve hakkānî (rabbânî) şeklinde ikiye ayırır. Ruhanî tecelli insan ruhunun zâtıyla beraber sıfatlarının tecellisidir. Fakat sâlik ruhun tecellisini Hakk’ın tecellisi (hakkānî) zanneder ve kendi tecellisi Hakk’ın tecellisini tatmaya engel olur. Bu noktada “enelhak” iddiasına kapılabilir. Burada sâlike düşen şey helâkten kurtulmak için kâmil bir mürşide sığınmaktır. Öte yandan Hinduizm’deki hulûl (avatar) inancı tecelli kavramının Asya dinlerinde mevcut bir örneğidir. Buna göre Brahma, Şiva, Vişnu üçlüsünden tanrı Vişnu yeryüzüne çeşitli formlarda on defa inmekte ve on ayrı varlıkta tecelli etmektedir. Vişnu’nun tecelli ettiği bütün varlıklar dünyanın varlığının devamına katkıda bulunma misyonuna sahip oldukları için Hindu inançlarında ayrıcalıklı yerleri vardır.[17]
 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Avatar peygamber demek değildir. Sanskritçede "peygamber" kelimesinin karşılığı "risi" kelimesidir. Avatar ise bir tanrının, özellikle Tanrı Vişnu'nun yeryüzüne veya başka bir gezegene yani fiziksel boyuta inerek bedenlenmiş halidir. Bir tanrının bir insana hülûl etmesi haline ise küçük avatar denilir. İslam'a göre ise Allah yeryüzüne inmez ve bedenlenmez , hülûl de etmez. İslam'a göre avatar, nüzul ve hülûl inançları sirk ve küfürdür


20120501-Vishnu_Avatars%202.jpg


Sonsöz
Hinduizm’in Avatar inancı, 3 semavi dini tesiri alan ve çepeçevre saran bir dal olmuştur. Yahudilik’te avatar, Hz. Musa’nın Tur Dağı’na çıktığında geride bıraktıklarının yaptıkları ve Tanrı’nın tecellisi dedikleri altın bir buzağı, bazen de Tanrı’nın oğlu dedikleri Üzeyir peygamberdir. Hıristiyanlık’ta avatar, Tanrısal logos’un (“söz”) beden alarak yeryüzüne gelen İsa Mesih’tir. İslam’da ise kimi zaman Hıristiyanlık’la benzer şekilde İslam’a sokulan İsa’nın tekrar bir insan bedeninde yeryüzüne gelişi hadisesi, kimi zamanda Allah’ın nurunun tecelli ettiğine inanılan (şeyh, peygamber gibi) varlık ya da cisimlerdir. Ne var ki tüm bu etkileşimler, ne Yahudiliğin, ne Hıristiyanlığın ne de İslam’ın özünde, muharrif ya da korunmuş kutsal kitaplarında yer alır. Bu fikri dinlerine sokan insanlar, tüm bu tarihi paranomayı görme yeteneği yerine atalar inancının, körü körüne bağlılığın ve Allah’ın Kurân’da “Ben dinimi tamamladım!” sözünü hep görmezden gelen, KUTSAL KİTAPLAR BİZE YETMEZ diyerek fakir olarak gördüğü dini başka dinlerden çalarak çırparak ve nihayetinde o dini özünden çıkararak zenginleştirdiğini zanneden insanlardır. Çünkü insan, Kuran’ın deyimiyle nankördür, ziyandadır ve kendi nefsine zulmetmektedir. Çünkü insan, düşünebilmek yerine daha da düşebilmenin ve zenginleştirdim sanıp da kıymet düşürebilmenin yolundadır. Çünkü öz, sade, basit ve anlaşılırken ve kutsal kitaplar gayet açık ve kaideleri barizken, tüm inançları ZORLAŞTIRMIŞ, itikatları ve ilimleri ELİTLEŞTİRMİŞ, helal olanı HARAMLAŞTIRMIŞ, kısaca fasit bir dairede basit olanı en karmaşık ve en girift hale getirip bunun adına “Yahudi medeniyeti”,Hıristiyan Medeniyeti” ya da “İslam medeniyeti” adını vermiştir. ÖLDÜRMEYECEKSİN diyen Tevrat medeniyetini, SAĞ YANAĞINA TOKAT ATANA SOL YANAĞINI ÇEVİR diyen İncil medeniyetini ve KOLAYLAŞTIRINIZ, ZORLAŞTIRMAYINIZ, SEVDİRİNİZ NEFRET ETİRMEYİNİZ diyen Kuran medeniyetini elleriyle iterek…
 
Top