Çirkin Kral
Forum Tutkunu
"Atatürk'ün para ve mala karşı büyük bir meyli yoktu; şahsi gelir ve masrafları ile de hiç ilgilenmezdi; bu hususta katlandığı tek külfet, maaş senedini imzalamaktan ibaretti. Hemen ilave edeyim ki, dairenin resmi masrafları üzerinde -tam aksine- çok titiz davranırdı.
...
İlk zamanlarda ev ve diğer şahsi masrafları işini, Özel Kalem Müdürü rahmetli Hayati Bey, evli bulunduğu yıllarda da muhterem eşi idare ediyordu. Ondan sonra, Umumi Vekillik sıfatıyla bu hesaplarla ben meşgul olmaya başladım ve bu fani hayattan çekildiği güne dek böyle sürüp gitti... Üzerinde para taşımazdı; gezdiği yerdeki masraflarını benden avans olarak alıp yanlarında bulundurdukları paradan yaverleri öderdi.
Her ay gelir ve giderleri, ayrıntısıyla gösterir bir hesap cetveli düzenler ve belgeleriyle birlikte kendilerine arz ederdim. Bunları daima eliyle iter, incelemek şöyle dursun, bir göz atmayı bile fazla bulurdu. Tabi ben böyle kontrolsüz bir durumda ve bu kadar ağır bir sorumluluk altında kalmaktan çok üzüntü duyuyordum. Hele bazen, özellikle İstanbul'da bulunduğumuz aylarda elimize geçen maaş ve ödenek, masrafları karşılamaz olurdu, borçlanırdık ve sıkıntıya düşerdik. Böyle durumları kendilerine izah etmeye çalıştığım zaman sözümü keser, gülümseyerek; "Peki, peki Ankara'da biraz kendimizi sıkar, açığı kapatmaya çalışırız" der geçerdi..."(3).
Açıklamadan anlaşıldığı gibi, Atatürk parayı, günlük ihtiyaçların karşılanmasında bir araç olarak görüyor. Hiçbir zaman paranın esiri olmadığı anlaşılıyor. Bu durumu kendisi de şöyle açıklar :
"İnsan, hürriyet vasıtası olarak servete sahip olmalıdır. Yoksa servete esir olmak için değil..."(4).
Atatürk'ün parası olmuştur. Gelirinden biriktirdikleri ile bir miktar nakit para sahibi olmuştur. Bunun bir bölümü ile yatırım yapmıştır. Bunların dökümünü de vereceğiz ama önemli olan bunların nasıl kullanıldığıdır. Parasını ve taşınmaz mallarını, onlara esir olmak için değil, ülkesine ve çevresine yararlı olmak için kullanmıştır.
...
İlk zamanlarda ev ve diğer şahsi masrafları işini, Özel Kalem Müdürü rahmetli Hayati Bey, evli bulunduğu yıllarda da muhterem eşi idare ediyordu. Ondan sonra, Umumi Vekillik sıfatıyla bu hesaplarla ben meşgul olmaya başladım ve bu fani hayattan çekildiği güne dek böyle sürüp gitti... Üzerinde para taşımazdı; gezdiği yerdeki masraflarını benden avans olarak alıp yanlarında bulundurdukları paradan yaverleri öderdi.
Her ay gelir ve giderleri, ayrıntısıyla gösterir bir hesap cetveli düzenler ve belgeleriyle birlikte kendilerine arz ederdim. Bunları daima eliyle iter, incelemek şöyle dursun, bir göz atmayı bile fazla bulurdu. Tabi ben böyle kontrolsüz bir durumda ve bu kadar ağır bir sorumluluk altında kalmaktan çok üzüntü duyuyordum. Hele bazen, özellikle İstanbul'da bulunduğumuz aylarda elimize geçen maaş ve ödenek, masrafları karşılamaz olurdu, borçlanırdık ve sıkıntıya düşerdik. Böyle durumları kendilerine izah etmeye çalıştığım zaman sözümü keser, gülümseyerek; "Peki, peki Ankara'da biraz kendimizi sıkar, açığı kapatmaya çalışırız" der geçerdi..."(3).
Açıklamadan anlaşıldığı gibi, Atatürk parayı, günlük ihtiyaçların karşılanmasında bir araç olarak görüyor. Hiçbir zaman paranın esiri olmadığı anlaşılıyor. Bu durumu kendisi de şöyle açıklar :
"İnsan, hürriyet vasıtası olarak servete sahip olmalıdır. Yoksa servete esir olmak için değil..."(4).
Atatürk'ün parası olmuştur. Gelirinden biriktirdikleri ile bir miktar nakit para sahibi olmuştur. Bunun bir bölümü ile yatırım yapmıştır. Bunların dökümünü de vereceğiz ama önemli olan bunların nasıl kullanıldığıdır. Parasını ve taşınmaz mallarını, onlara esir olmak için değil, ülkesine ve çevresine yararlı olmak için kullanmıştır.