Atatürk'e Önerilen Rüşvetler

Çirkin Kral

Forum Tutkunu
Bu konuyu, Atatürk'ün zengin olma hırslısı olmadığını, eline geçen maddi fırsatları kişisel çıkarına yönelik değerlendirmediğini, zimmetine geçirme, rüşvet alma gibi aşağılık davranışların yaşamında yer almadığını kanıtlamak ve dürüstlüğünü ortaya koymak için ele alıyoruz. Bunun için bilinen örnekleri sıralayacağız.

Vahidettin'in Rüşveti

Mustafa Kemal Samsun'a çıktıktan sonra, İstanbul hükümetinin verdiği görevin tam tersini yapmaya başlayınca, yani Anadolu'da işgallere karşı protesto mitingleri, direniş ve direniş için örgütlenme başlatınca, İngilizler ve İstanbul hükümeti bundan rahatsız olur. Samsun'a çıkışından 20 gün sonra, 8 Haziran 1919'da İstanbul'a geri çağrılır. M.Kemal, dönmez, karar verdiği Milli Mücadele yolunda çalışmasını sürdürür.

Hükümetin isteğiyle M.Kemal İstanbul'a döndürülemeyince, Padişah Vahidettin devreye girer. Der ki;

"Hava değişimi al, Anadolu'da bir yerde otur, fakat bir işe karışma"(33).

Bu ne demektir? Milli Mücadele gibi, işgallere karşı durma gibi haince(!) bir faaliyette olmazsan; biz sana maaşını, ordu komutanlığı tahsisatını her ay, tıkır tıkır ödeyeceğiz; diğer haklarını devam ettireceğiz; Anadolu'nun beğendiğin yerinde rahatça yaşamını sağlayacağız; yani çalışmadan, çalışmanın sıkıntılarını çektirmeden tüm haklarını vermeyi sürdüreceğiz. Yeter ki sen hiçbir işe karışma.

Bu ne demektir? Bu rüşvettir.

Sonucu ne olmuştur? Atatürk bu rüşveti kabul etmemiştir. Ülkesinin ve ulusunun geleceği için, böyle bir rahat yaşamı reddetmiş, ölümlü yolu tercih etmiştir.

Atatürk zengin olma heveslisi olsaydı, bu rüşveti reddetmezdi.

İngiliz Rüşveti

Atatürk, Nutuk'ta, İstanbul'un işgal edildiği gün (16 Mart 1920) millete yayınladığı bildiriyi verir. Bildirisinde İngilizlerin, o güne kadar, ülkeyi paylaşmaya yol bulmak için başvurdukları beş politikalarını sıralar. Bu politikalar sırasıyla şöyle özetlenebilir:

Damat Ferit'i kullanma

Heyeti Temsiliye'yi kullanma

Kuvayı Milliye'ye yardımcı olan hükümetlere müdahale ve muhalefeti körükleme.

Halka baskı

Osmanlı Devletinin egemenliğine son verme (16 Mart)

Atatürk, bunlardan ilk ikisini şöyle açıklar:

"Önce, Ferit Paşa ile anlaşarak ve milleti savunmasız bırakarak yabancı idaresine esir etmek ve memleketin birçok önemli yerlerini galip devletlerin sömürgeleri arasına katmak düşünülmüştür. Kuvayı Milliye'nin, bütün bir milletin desteği ile bağımsızlığı savunma konusunda gösterdiği azim ve kararlılık, bu tasavvuru alt üst etti. İkincisi, Kuvayı Milliye'yi aldatmak ve onun müsaadesi ile Doğu'da (Anadolu'da) bir üstünlük sağlama siyaseti gütmek için Heyeti Temsiliye'ye başvuruldu. Heyet, milletin bağımsızlığı ve vatanın bütünlüğü garanti edilmedikçe ve özellikle işgal bölgelerinin boşaltılmasına teşebbüs edilmedikçe, herhangi bir görüşmeye yanaşmadı..." (34).

Atatürk burada İngilizlerin, amaçlarına ulaşmak için Heyeti Temsiliye'yi aldatmak istediklerini belirtiyor ama, nasılını açıklamıyor. Ne yolla aldatmaya giriştiklerini ortaya koymuyor. Bunun sebebi, Nutuk'un okunduğu (1927) dönemde, gelişmekte olan Türk-İngiliz dostluğuna zarar vermemek olabilir. Çünkü, Nutuk'tan bir sene önce (1926) yayımlattığı anılarında, kendisine verilen Alman rüşvetini açıkladığında, Almanya buna diplomatik tepki gösterir. Benzer durumun doğmamasını istemiş olabilir.

Aldatma yolunun nasılını başka bir kaynakta görüyoruz. Falih Rıfkı, "Çankaya" isimli eserinde şöyle diyor:

"Kuvayı Milliye devrinde İngiliz entelijansı adına -harekatın başından ayrılmak şartıyla- Mustafa Kemal'e büyük para ve İtalya'da bir villa vaadedilmişti" (35).

Anlıyoruz ki İngilizler de Atatürk'e rüşvet, hem de büyük rüşvet önermişler. Zengin olma hırslısı, kişisel çıkarı için ülke çıkarlarını satmaya meyilli birisi için kaçırılmayacak bir fırsat. Ancak Atatürk o adam değil.



Alman Rüşveti

Birinci Dünya Savaşı'nda Suriye-Filistin Cephesindeki 7nci Ordu Komutanlığına atanan Mustafa Kemal, İstanbul'dan yeni görevi için Halep'e hareket etmeden önce, Ordusunun bağlı olduğu Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mareşal Falkenhayn'ın kendisine gönderdiği rüşvet altınları, anılarında ayrıntılı anlatır. Altın dolu sandıklarla kendisinin Alman çıkarlarına hizmete yöneltilmeye çalışıldığını ortaya koyar ve bana böyle yapıldığına göre, kimbilir başkalarına neler yapılmıştır, der.

Olayı, Mustafa Kemal'in anlatımından aynen aktaralım (36):

"Yıldırım Ordusu Komutanlığına atanıp İstanbul'dan Halep'e hareket edeceğim günün gecesi idi. Falkenhayn, karargahında bulunan bir Türk subayı ile yanında bir genç Alman subayı, Akaretler'deki 76 numaralı evime geldi, ufak ve zarif sandıklar içinde, Falkenhayn tarafından bana bazı şeyler getirdiğini söyledi. O şeylerin, kendilerini kabul ettiğim odaya getirilmesini emrettim. Salon kapısının yanına ufacık sandıklar istif edildi.
- Bunlar nedir? dedim.
Alman subayı dedi ki:
- İstanbul'dan ayrılıyorsunuz, size Mareşal Falkenhayn tarafından bir miktar altın gönderilmiştir.
Kimseye hiçbir ihtiyacımdan bahsetmemiştim; fakat zannettim ki Mareşal bu parayı ordunun ihtiyacına sarfedilmek üzere göndermiştir. Onun için tercümanlık eden Türk subayına dedim ki:
- Bu sandıklar bana yanlış geldi. Ordunun Levazım Reisine gönderilmek lazımdı; benim için fazla külfettir.
Subay sözlerimi Alman subayına nakletti.
Alman derhal:
- Efendim o da başka, dedi.
Bizim subaya;
- Paranın miktarını bu subaydan iyi tahkik et, huzurunda alındığına dair bir senet yaz, ver, imza edeyim, dedim.
Subay emrimi yaptı, fakat Alman imzalı senedi kabul etmek istemedi, tekrar:
- Bu subay bilmiyor, dedim, senedi alsın ve Mareşale versin ve siz de bu paraları alması için Levazım Reisine haber gönderiniz.
Doğal olarak iş böyle bir cereyan takip etti.
Bu sandıklar ve içindekiler ordunun Levazım Reisliğine ve benim bunlara karşılık verdiğim senet de Falkenhayn'ın mahrem dosyasında birkaç ay birbirlerini bekler şekilde kaldılar. İşte yukarıda söylediğim üzere, Yedinci Ordu Komutanlığından kendimi affettikten sonra, Komutanlığa vekil bıraktığım Ali Rıza (Sedes) Paşa'ya bu sandıkları teslim ettim ve kendisinden aldığım senedi o vakit yaverlerim bulunan Cevat Abbas -şimdi Bolu Mebusu- ve Salih -şimdi Bozok Mebusu- beylere vererek, kendilerine şu emri verdim:
- Hemen Falkenhayn'ın karargahına gideceksiniz, bizzat kendisini görüp bu senedi vereceksiniz ve benim kendisinde bulunan senedimi alacaksınız.
Yaverlerim bizzat Falkenhayn'ı görmek hususunda biraz güçlük çekmekle beraber emrimi harfiyen yapmışlar. Biraz sonra yanıma gelerek dediler ki:
- Mareşal Falkenhayn size böyle bir para vermiş olduğunu hatırlamıyor ve bu para için sizin imzanızı taşıyan hiçbir belgenin kendisinde mevcut olduğunu bilmiyor; dolayısıyla Ali Rıza Paşa imzalı senedi kabul etmiyor.
Tekrar yaverlerime dedim ki:
- Şimdi size çok ciddi emrediyorum. İkiniz tekrar Falkenhayn'ın odasına gireceksiniz ve diyeceksiniz ki verdiğiniz altınlar olduğu gibi saklıdır. Buna karşılık size senet verilmiştir, senet olmadığını iddia etmek, altınların varlığını ortadan kaldırmaz. Belgeyi kaybetmiş olabilirsiniz, o halde verdiğiniz altınları size iade edeceğiz. Aldığınıza dair siz bir belge veriniz. Ve diyeceksiniz ki, bizi buraya gönderen Komutanın altın karşılığı memleket menfaatleri hakkında müsamaha gösterecek insanlardan olmadığını çoktan öğrenmeli idiniz. Hala bunda tereddütünüz varsa Komutanımız bunu size ve kamuoyuna daha başka türlü dahi ispat edebilir. Paralarınız duruyor, fakat bu paralardan daha çok kıymetli "Mustafa Kemal" imzası sizde kalamaz. Ve müsbet netice almadıkça karşıma gelmeyeceksiniz.

Emir verdiğim arkadaşlar Grup Komutanı Falkenhayn'ı tanıyan adamlar değildi; fakat beni çok iyi tanıyorlardı. Onun için bir saat sonra Falkenhayn'ın elinden benim imzamı taşıyan kağıt parçasını alıp dönmüşlerdir. Kolayca tahmin etmek mümkündür ki Mareşal Falkenhayn beni, belki benden başka birçoklarını böyle sandıklarla altın vererek iğfal etmek yolunda idi."
 

Top