• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu yarışma düzenlendi. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada katilmanizi bekliyoruz...

Artik Ben gidiyorum :(

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Sana sımsıkı sarılmak istiyordum... Ah bir görsem, bitirsem içimdeki özlemini bu kadar zor gelmeyecekti senden, sevginden vazgeçmek... Nasıl olsa alışkınım ya seni görmemeye, galiba böyle de başarabilirim...

Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen, tek yapabildigim yazmak oldugundan yine yazıyorum işte! Seni daha önce de yazmıştım ama bu kez bir daha yazmamak üzere, seni beynimde, içimde bitirerek yaziyorum, yada bitirmek isteyerek... Ne kadar sürer bilmiyorum ama ben senden, sevginden vazgeçmek istiyorum.

Dünyaları etrafında döndürmek isteyen bir kalbi bilerek isteyemezdim. Kendimden ve senden habersiz "bir tanemmm" olmuştun sen... Öyle ya; Sen bir taneydin; Eşin benzerin yoktu yeryüzünde, Yoktu Sen Kadar Güzel Güleni!

Ne kadar gerçeksen o kadar yalandın... Ve ben her seferinde en baştan başladım... Yeniden bir sondayım ama bu kez yeniden başlayacak gücüm yok... Ben senden vazgeçmek istiyorum!

Herkes gibi biri olmanı yada hiç kimse olmanı istiyorum... Sesini duymak için telefonlara sarılmaktan vazgeçmek, ismini duydugumda içimin titreyip,gözlerimin dolmasından kurtulmak istiyorum... Senin benim için herhangi biri olman ne kadar zor bir bilsen... Zaten kolay olan ne vardı ki benim için; Sanki seni öldürmemle sevmem arasında hiçbir fark yoktu.... Ve ben hep sevgim yüzünden cezalıydım...Hiç sonu olmayan bir yolda seninle yürümek,yeni çıkan filmleri birlikte izlemek, saatlerce sana sarılı kalmak,sadece ama sadece bir kez olsun sana sarılıp uyumak, bir sabah gözlerimi açtıgımda yanımda seni bulmak isterken, sen sevgimle utanmamı sagladıgın için galiba gerçekten "bir taneydin"! <**>

Işte bu yüzden imkansızlıgına hep inandım!
Ben yalnız kalıp seni düşünmeyi deli gibi sever oldugumda, sen benim her şeyim oldugunda ben senin için hiç yoktum... Bu yüzden yalnızlıklarım, aglamalarım, özlemlerim canını hiç acıtmadı.Benim tarafımdan sevilmek belki de hayatında önemseyecegin en son şeydi...

Keşke kendi dünyamda bir zamanlar seni sevdigimden hiç bahsetmeseydim
Sen beni hiç sevmedin!
Ben Seni Seviyorum dedigimde Seni Seviyordum!
Ben Seni Özlüyorum dedigimde Seni Özlüyordum.
Ben Senin Için Ölürüm Dedigimde ben senin özleminden zaten ölüyordum...

Ve Ben Simdi Senin Hayatından Gidiyorum!

Ben Kaybettim...
Sen Kazandın!
Artık sesimi duymayacaksın...

Sana sımsıkı sarılmak istiyordum, kokunu içime yıllarca bana yetecek kadar çekerek, sana sımsıkı sarılmak istiyordum.... Gelmedin!

Gelsen yapabilir miydim bilmiyorum...Ben artık gidiyorum..
 

Hangisi doğru, hangisi gerçek? Ne yaşıyorum, nasıl yaşıyorum bilmiyorum. Bir düş gibi hayatı terk edişim. Hummalı bir çıkış bu hayattan. Gün ışığına hasret gözlerimde sevda oyunları oynuyor kirpiklerim. Yağmurlu ve fırtınalı bir havasındayım ömrümün. İçim çok acıyor. Kalabalıklara gömülü yalnızlığımla çıplak ayaklı bir kız çocuğu gibiyim. Bilincimin en körpe ve deneyimsiz alanlarında, hayatıma, bana ve geleceğime dair çok önemli kararlar vermiş olmanın diyetini ödediğim günlerindeyim hayatımın. Avuçlarımda anlamsızlıklara dair ter damlaları, boş çabalarımın birer nişanı gibi parlıyorlar gün ışığında. Acı gerçekler birbiri ardına indiriyor tokadını yüzüme. Öyle tokatlar ki bunlar, kızaran yüzümle yetinmiyor ve izleri kalıyor benliğimde. Şimdi kurumuş bir çiçek gibi gençliğim. Hızla akan hayata direnemeyip un ufak oluyor geçmişim. Yaşanmışlığım artık sadece anılarda, hatırlayabildiğim…​

Kalabalıklar içinde çok yalnızım. Hiçbir ses yetmiyor yalnızlığımı dindirmeye. Anlayan yok hiç yalnızlığımın derinliğini. Karanlıkta, kör gibi el yordamıyla yaşıyorum hayatı. Ruhum çürük içinde. Talihsizce çarpıyorum hayatın sivri köşelerine. Yaşamak çılgınca zor geliyor birçok an. Belirsizliğin dibine vurmuş durumdayım. Usumun uslanmayan yerlerinde usulsüz düşünceler geziniyor. Çok korkuyorum. Parmaklarımın ucunda yürüyorum çoğu zaman. Ayakkabılarım elimde, sessiz ve kasılmış halde. Fısıltılarım bile çığlık gibi. İçimde delicesine bağıran bir kız çocuğu can çekişiyor. Gözlerimde güzel günlerin hayaliyle dalıyorum uykulara, bitmez rüyalara. Derken kâbus oluyor rüyalarım. Hayallerimle renklenen rüyalarımda gözlerim açıkken daldığım çok derin bir uykuyu görüyorum. Öyle bir uyku ki uyanmama bir türlü izin vermiyor. Bedenim yavaş yavaş soğuyor. Ruhumun benden ayrıldığını hisseder gibiyim. Etraf buz kesmiş gibi. Güneşten yanmış esmer tenimin rengi beyaza dönüyor.
Ölüyorum. Ölmek
istemiyorum ama kolum kanadım kırık sanki.
Sıçrayarak uyandığım yatağımda, rüyamın aksine kan ter içinde buluyorum kendimi.
Yanıyorum…
Alev alev…
Sımsıcak, sıcak, ateşlerdeyim…

Peki, şimdi hangisi rüya? Ölüyor muyum yaşıyor muyum?

Ölüyorsam neler düşünmeliyim?​

Yaşıyorsam sevinmeli miyim?​

Ayrıca neden kaskatı bedenim?​

Neden kımıldayamıyorum?​

Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide her şey karmakarışık. Sanki insanoğlu, Tanrı'nın sürülmemiş bakir topraklarına atılmış ve eskiyip yitmiş değersiz ruhlar gibi.
Bulut gölgesinde yaşarım. Yağmur damlalarında yaşam bulurum. Rüzgârın getirdiklerine ilgi duyarım. Şimdilerde rüzgâr sadece kuru yapraklar getiriyor. Onların da üzerinde benim ruhumdakiler gibi derin çatlaklar var, sahibi belirsiz yaralar var. Hangi rüzgârsa onları dallarından koparıp uzaklara savuran, söylesem beni de götürür mü masal ülkelerine?
Karmakarışığım.
Daha önce hiç bakmadığım gibi bakıyorum geçmişe, düne, dünüme. Bakış açım her değiştiğinde başım daha da dönüyor.
Resimler ters düz olurken kafamın içinde, kiminin rengi değişiyor, kiminde cam kırıkları ve kan damlaları. Gittikçe soluyor bazıları. Dokunduğum resim alev alıyor, “Bırak beni!” diyor. Artık anlıyorum ki oldukları yerde çok mutlular, dönmek istemiyorlar, yalnız bırakılmak istiyorlar.
Başıboş hislerim savruluyor oraya buraya, düne, bu güne. Etrafımdaki kalabalıktan kimi üzerine basıyor dağınık hislerimin, kimi itiyor elinin tersiyle.

Yaralarım büyüyor.​

Kendimden nefret ediyorum.​

Yalnızlıktan nefret ediyorum​

Anlaşılmamaktan nefret ediyorum.​

Uzaklaştıkça bedenimden, adeta hafifliyorum.
Hayata tutunmak için hiçbir sebebim yok nasılsa. Kolumdan tutup da “Gitme, kal!” diyen de yok. Artık veda zamanı.
Şimdi iyiden iyiye buz kestim.
Kendimin üzerinden kendime bakıyorum. Sakin, sessiz, huzurlu, yalnız ve uyumakta olan bir prenses gibi görünüyorum. Yaşarken baktığım aynalar bana kendimi bunun onda biri kadar güzel gösterseydi daha çok sevebilirdim kendimi.
Fizik varlığımdan kopmak içimi acıtıyor; ama ruhani hayatımda mutluluğu aramaya gidiyorum.
Elveda hayatımın insanları…

Gidiyorum…
 
Hani gitmek var ya şöyle ıssız diyarlara
Kimsenin ayak izlerinin olmadığı
Ekmek kavgasıyla uğraşmadan yaşanılan
Hayatın ağırlığını attığımız uçurumun kıyısından
Çevirip pedalları
Bir sen bir de ben
Sabah rüzgarının sesine koyup başımızı
Yerden tasarruf kucak kucağa sarılmış
Ve hatta başım omzunda
Ağır ağır , acelemiz olmadan
Neden nasıl sormadan
İncitmeden sevdamızı
Titrek ellerimiz birleşmiş
Gözler aynı noktada
Sessizce konuşmadan
Sohbet ede ede aynı zamanda
Bir sonbahar yaprağına binmiş gibi hafif
Salına salına şöyle
Gitmek var ya....
Ama önce beklemek seni
Yüreğim ağzımda..
Ve bir mutlu son olsun
Gözlerinde güven..
Kalbinde ben...
 
Geri
Top