• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Anonim Halk Edebiyatı

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Halk edebiyatının dallarından biri olan anonim edebiyat,kim tarafından söylendiği bilinmeyen,halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu edebiyat koludur.Sözlü geleneğe dayanır.Halk diliyle söylenir.
Anonim Halk edebiyatı sözlü edebiyat geleneğinde;
• Destan
• Halk hikayesi
• Masal
• Ninni
• Bilmece
• Ortaoyunu
• Atasözü
• Tekerleme
• Türkü
• Mani
• Ağıt gibi türlerdeki ürünleri kapsar.
Bunların anonim olarak değerlendirilmesi,ya yaratıcılarının bilinmemesinden,ya da ortaklaşa bir çaba ürünü olarak kabul edilmesinden ileri gelmektedir.
Anonim Halk edebiyatı ürünlerinde;
• Ölüm
• Aşk
• Hasret gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenir.
Anonim Halk edebiyatı ürünleri:

1.Destan
Destan kahramanların olağanüstü serüvenlerini ve yiğitliklerini,coşkulu bir üslupla anlatan koşuk biçimindeki uzun öyküye denir.Destanlar halk ozanlarınca kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarıldıktan sonra yazıya geçirilmiştir.Edebiyatın bilinen en eski türlerinden biri olan destan töre ve geleneklerin kuşaktan kuşağa geçmesini sağlamıştır.
Halk edebiyatında olay anlatımına en elverişli tür destandır.Destanlar her şeyden önce toplumsal tepkiyi dile getirir:önceleri toplumu yakından ilgilendiren savaş,ayaklanma,kıtlık,deprem,yangın gibi trajik ve dramatik olaylar konu edilmiştir.
Tarihte ilk destan Sümerlere aittir.İÖ 2000’de Sümer dilinde yazılmış olan bu destan,büyük olasılıkla İÖ 3000’de Mezopotamya’da yaşamış,ölümsüzlüğün peşindeki Gılgamış adlı bir kralın öyküsüdür.
Destanlar dörtlük esası üzerine düzenlenmiştir.Dörtlük sayısı sınırlı değildir.Hece ölçüsünü 11’li kalıbıyla söylenir.

Destanın Oluşması
Destan üç dönemde oluşur.
• Oluş
• Yayılma
• Derleme-Toplama

a)Oluş Dönemi destanın meydana gelmesi için halkın hayalinde derin iz bırakmış bir olay ve bu olayları yaratan kahramanların olması gerekir.Zamanla kuşaktan kuşağa aktarılan olaylar değişikliklere uğrar,olağan üstü özellikler kazanır.

b)Yayılma dönemi:Halk,destan konusu olayları ağızdan ağıza,nesilden nesile aktarır.

c)Toplama-Derleme Dönemi:Büyük bir halk şairi çıkarak olayları nazma döker ve bir sıraya koyar.Böylece milli bir destan ortaya çıkar.

Destan Çeşitleri
Destanların iki çeşidi vardır.
• Doğal Destan
• Yapma Destan

a)Doğal Destan:Halkın meydana getirdiği destanlardır.(Örn. Oğuz Kağan Destanı,Şah name,İlyeda,Odyssea...)

b)Yapma Destan:Bazı şair ve yazarlar,kendi milletlerinin tarihinden çıkmış olaylar kendi duygu ve düşüncelerini de katarak destanlaştırırlar.Buna yapma destan denir.(Örn. Şelçukname,Üç şehitler...)

Kayıkçı Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı tanınmış bir şiirdir:

İptida Bağdat’a sefer olanda,
Atladı hendeği geçti Genç Osman,
Vuruldu sancaktar,kaptı sancağı,
İletti,bedene dikti Genç Osman.___.

“Eğerleyin kır atımın ikisin.
Fethedeyim düşmanların hepisin.”
Sabah namazında Bağdat kapısın
“Allah Allah!”deyip açtı Genç Osman...

2.Halk Hikayesi
Yeniçağda destanın yerini alan halk hikayesi,Anadolu’da XVI.yy;dan bu yana sözlü halk geleneğinde sürüp gelmektedir.Hikayeci – Aşıkların kahvelerde,köy odalarında,düğün toplantılarında söylediği bu hikayelerde dış düşmanla savaşlar değil;toplum içi ilişkiler ele alınır,bireylerin ya da toplum katlarının birbiriyle çatışmaları anlatılır.Bunlarda olağan üstü öğeler azalmış;kişiler ve olaylar doğal boyutlara indirilmeye başlanmıştır.Bu hikayelerde olaylar nesirle anlatılır;arlara serpiştirilen türküler sazla çağırılır.
Halk hikayeleri,uzunlukları bakımından iki kümeye ayrılır:

a)Bir tek olay çevresinde örülmüş,yapısı basit,kısa hikayeler.Bir oturumda 1-2 saatlik bir süre içinde anlatılır.(Bunlar,hikaye niteliği göstermektedir.)

b)Kişilerin sayısı çok olan,çeşitli olayların birbirine örülmesi ile oluşan,kahramanların hayatlarından uzunca bir süreyi içeren uzun hikayeler.Birkaç saatlik oturumlarla,5-7 gece sürebilir.(Bunlar roman niteliği göstermektedir.)

Halk hikayeleri,konuları bakımından da iki kümeye ayrılır:

a)Aşk hikayeleri;bunlarda birbirlerini sevip de bir türlü kavuşamayan sevgililerin başlarından geçenler(Tahir ile Zühre,Arzu ile Kanber,Elif ile Mahmut,Asuman ile Zeycan,vb.);birde gerçekten yaşamış olan,ya da yaşamış olduklarına inanılan aşıkların(saz ozanlarının) aşk serüvenleri(Aşık Garip,Kerem Aslı,Emrah ile Selvi Han,Sümmani ile Gülperi,vb.)anlatılır.
b)Kahramanlık hikayeleri:bunlarda,kahramanlık konuları işlenir(Köroğlu,Kirmanşah,vb.)

3.Masal
Bütünüyle hayal ürünü olan,genellikle olağanüstü olaylara,zaman zaman da doğa üstü varlıklara(cin,peri,dev,vb.)yer verilen olayları çoklukla belirli olmayan bir yerde(masal ülkesinde),belirli olmayan bir zamanda(evvel zaman içinde) geçen ve ağızdan ağza,kuşaktan kuşağa anlatılarak sürüp giden bir anlatı türüdür.
Hayali,düşsel bir anlatı olmanın yanı sıra,bir edebi tür kimliğine kavuşan masal türü(fabl),anlatıyla pratik ahlak dersini bize bir örnek olarak sunar.Şiir ya da düz yazıyla çoğu kez hayvanları ya da cansız varlıkları ele alır.Bu yanıyla da alegori çerçevesine girer.Böylelikle de yani bilinçli ve hesaplı bir insanbiçimciliğe dayanması bakımından mitten ayrılır ve görüleni evrenselleştirmenin bir aracı olur ve karşılaştığımız pratik durumlar üzerine bir derse dönüşür.Bu alegori özelliği masalı oluşturan iki koşulu belirler:Dersin konusu olan belirli olay uydurulmuş gibi görünmemeli ve her an karşılaşabileceğimiz sıradan bir olay gibi algılanmalıdır;ayrıca,bu olay evrenselliği değil,kendi ayrıcalığı belirtilebilecek şekilde anlatılmalıdır,çünkü herhangi bir genelleştirme bizi kesin sonuçlu,hükme dayana bir ahlak dersine götürebilir.
Her ne kadar ibret,ahlak dersi anlatının girişi ya da bağlanması ise de,anlatının kısalığı ve zayıflaması betimleyici ile öğreticinin tam bir dengeye varmasını sağlar.

4.Ninni
Bir annenin bebeğini uyutmak için kucağında ya da beşiğinde sallaması çok eski zamanlardan beri süre gelen bir alışkanlıktır.Bebekleri yatıştırmak ve uyumalarını sağlamak için yumuşak bir sesle söylenen ağır ve tekdüze şarkılar ninni denir.Ninnilerin dünyadaki kültürlerin hemen hepsinde yeri vardır.Yaratıcısı belli olmayan ve kuşaktan kuşağa geçen ninnilerin müziğini ve sözlerini belirleyen kurallar yoktur.Anneler kimi türküleri ve konuşma parçalarını da ninni makamına uydurarak söylerler.Bunlar bebek için geleceğe yönelik iyi dilekler olabildiği gibi,yakınmalar hatta beddualar,yani kötülük dilekleri de olabilir.Ninnilerin en ilginç yanı doğaçlamaya açık bu özelliğidir.
Ninni çoğu zaman annenin,çocuğu uyutmaya çalıştığı uzun süre boyunca kendi kendine,çocuğuyla ya da bir başkasıyla konuşması ve içini dökmesi biçiminde sürer gider.Genellikle dörtlüklerden oluşan ninnilerin son dizelerinde ”e,e,e” gibi sözler yinelenir.Kimi zamanda “dandini dandini dastana“ gibi anlamsız sözcükler yer alır.

5.Ortaoyunu
Adının da çağrıştığı gibi,ortaoyunu bir açık alan oyunudur.Ama mevsimine göre kapalı yerlerde de oynanmıştır.”Palanga” denen ortaoyunu alanı daire ya da elips biçiminde olur,izleyiciler bu alanın çevresinde sıralanırdı.Kadın izleyicilerin bulunduğu bölüm kafeslerle çevrilirdi.Oyun alanı ip gerilmiş kazıklarla belirlenir,izleyicilerin hemen önündeki bir köşede çalgı takımı yer alırdı.Ortaoyununun başlıca dekoru,”yeni dünya”denen ve evi simgeleyen iki üç kanatlı,kafesli bir paravan ile dükkanı simgeleyen iki kanatlı daha küçük bir paravan ve arkalıksız bir iskemleydi.Oyuncular sandık odası adı verilen soyunma odalarından çıkıp bir yanda bırakılan küçük bir aralıktan alana girerlerdi.
Klasik bir ortaoyunun Karagöz oyunundakine benzer biçimde mukaddime(giriş),muhavere(karşılıklı konuşma),fasıl ve bitiş bölümlerinden oluşurdu.
Ortaoyununda yer alan bütün tipler Karagöz oyunun tipleri gibidir.Ama Karagöz perdesinde gösterilme olanağı olan doğaüstü yaratıklarla,hayvan,sandal araba gibi binek araçları ortaoyununda yer almaz.Ortaoyunun iki ana tipi olan Pişekar ile Kavuklu da Hacivat ila Karagöz’ün karakter olarak aynısıdır.Ama Pişekar ile Kavuklu canlı kişiler olduklarından sözlerine vücut hareketleriyle,yüz mimikleriyle güçlendirmek olanağına sahiptirler.Bu durum diğer tipler içinde geçerlidir.

6.Bilmece
Yanıtlanması için sorulan şaşırtıcı ve eğlendirici sorulara bilmece adı verilir.”Örneğin,”Fillerin orkestrasına ne denir?” sorusu “Filarmoni” diye yanıtlanır.Burada bilmece sözcük oyununa dayandırılmıştır.Eskiçağlardan beri hemen tüm uygarlıkların edebiyat ve folklorunda bilmece vardır.Bilmeceler,sözcüklere doğa üstü,büyülü güçler yükleyen ilkel inançlardan doğmuş olabilir.Eski Türklerde bilmece,uzun kış gecelerinde ev halkının eğlenme ve zaman değerlendirme amaçlarındandı.Bunlar,çocukların eğitiminde,düşünme biçimlerini geliştirmelerinde çok yararlı olurdu.Genellikle iki ya da dört dizili ve uyaklı olan Türk bilmeceleri,bazen daha uzun tutulurdu.

“Bir karı ile bir koca
Mırmır eder her gece.
Kadın der ki:-Hey Koca
Acep İstanbul nice?
-İstanbul bucak bucak,
Çevresi mermer ocak,
İçinde bir sandıcak,
İçi dolu boncucak,”
(Nar)

7.Atasözü
Atasözleri,toplumca benimsenmiş bazı inanış,görüş ve düşüncelerin daha çok bir öğüt ve uyarı biçiminde dile getirildiği kalıplaşmış kısa,özlü sözlerdir. Atasözleri kalıplaşmış sözlerdir,sözcükleri değiştirilemez,yerlerine başkaları konamaz.Türkçe’de bu tür sözlere atasözü ya da atalarsözü denmesinin nedeni bu sözleri,sözüne güvenilir ataların,büyüklerin ve bilge kişilerin söylediğine inanılmasıdır.Bu nedenle de güvenilir ve inanılır olması gerektiği vurgulanır.Aslında atasözlerinin çoğu halkın ortak ürünüdür.
Atasözlerini yaşamamızın hemen hemen her alanında kullanabiliriz.Öğüt vermek,örnek göstermek,bir savı güçlendirmek,görüşümüzü kısa yoldan anlatmak için atasözlerine baş vururuz.
Günümüzde Türkçe’de kullanılan bazı atasözlerinin çok uzun bir geçmişi vardır.Sözgelimi bugün “Dağ dağa kavuşmaz,insan insana kavuşur”diye kullanılan atasözü,900 yıl önceden kalma Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk adlı sözlüğünde “Tag taga kavışmaz,kişi kişigga kavışır” biçiminde yer alır.Bunun gibi “Aç ne yemez,tok ne demez”,”Baba ekşi elma yer,oğlunun dişi kamaşır”gibi atasözleri de o zamanlardan günümüze gelebilen atasözleridir.
Atasözü örnekleri:
• Dinleyene sivrisinek saz,dinlemeyene davul,zurna az.
• Bir elin nesi var,iki elin sesi var.
• Dökme suyla değirmen dönmez.

8.Tekerleme
Tekerleme,uzmanlara göre daha çok çocuk folkloru ürünüdür.Genellikle halk şiiri çerçevesinde incelenmesine karşın,tekerlemeye kesin bir tanım verilememektedir.Ayrı bir tür olmasının yanı sıra,tekerlemenin türkü,aşık şiiri,masal,oyun ve halk hikayesine karışan çok yönü vardır.
Tekerlemede çoğunlukla belirli bir konu yoktur.Ses yinelemelerinin,başta ve sonda uyaklı dizelerin bulunduğu,genellikle açık seçik bir karşılığı,imge ve tutarlılığı olmayan düşüncelerin sergilendiği bir tür niteliğindedir.Şaşırtma,eğlendirme,bir tür büyüleme amacıyla alışılmadık imgeler oluşturulur.Özetle,tekerleme bir söz oyunudur.
Bazı Tekerlemeler şöyledir ;
Masal tekerlemeleri:
• Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde.
• Bir varmış bir yokmuş.
• Bir değirmencini bir kara kedisi varmış. ...
Oyun tekerlemeleri:
• Oooo iğne battı,canım yaktı,tombul kuş,arabaya koş...
• Şeytan aldı götürdü satamadan getirdi...
• Fış fış kayıkçı,kayıkçının küreği...
Tekerleme ninni karışımı:
• Dandini dandini dastana,danalar girmiş bostana...
Bir olay karşısında söylenen tekerlemeler:
• Yağmur yağıyor,seller akıyor,arap kızı camdan bakıyor...
Bazı tekerlemeler yarış biçimini alır:
• Bir berber bir berbere bre berber gel beraber bir berber dükkanı açalım.
• Şu yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak,sarmısaklamasak da mı...
• Kırk küp kırkının da kulpu kırık küp.
Tekerlemelerde birim genellikle dizedir;çokluk hece ölçüsünün 4+3 kalıbı yeğlenir.Ama bazı oyun tekerlemelerinde hece sayıları daha fazla olabilmektedir.

9.Türkü
Türkü,Türk halk müziğinde,sözlü kırık havaların genel adıdır.Türkülerin sözlerini,yalnızca “türkü” türünden şiirler değil,koşma,semai,güzelleme,koçaklama,varsağı gibi şiirlerde oluşturabilir.
Uzun havalar türkü kapsamına girmez.Ama içinde hem uzun hava,hem de kırık hava sayılacak bölümler bulunan “maya”lar bazen türkü sayılır.
Biçim bakımından,türküler pek çok sınıfta toplanabilir.En yaygın olan biçim,dörtlüklerden oluşan bentlerin arasına “kavuştak” denen nakaratın girdiği türkülerdir.
Türkülerin az ya da çok özgün,parlak ya da sıradan bir melodisi vardır.Ama saz şairlerinin tekdüze okuyuşları,okunan şiiri türkü kılmaz.Şairlerin okuyuşunu,çalgı eşliğinde “inşat” saymak gerekir.

TÜRKÜ

Çıktım yücesine seyran eyledim,
Cebelönü çayır çimen görünür.
Bir fikrat geldi de coştum ağladım,
Al yeşil bahçeli Kaman görünür...

(Dadaloğlu)

10.Mani
Mani Türk halk edebiyatında koşma ile birlikte şiirde iki ana biçimden biridir.Halkın ortak ürünü olan,yaratıcılarının adları bilinmeyen maniler genellikle yedi heceli dört dizeden (dörtlük,kıta) oluşur.
Mani Anadolu’nun çeşitli yörelerinde değişik adlarla bilindiği gibi,Anadolu dışında da mane ,hoyrat gibi adlarla anılır.Mani sözcüğünün kökü kesin olarak bilinmemekle beraber bu sözcüğün “mana” (anlam) sözcüğünden türediği görüşü yaygındır.
Maniler genellikle düğün, askere gitme,bayram,niyet çekme ya da tutma,çalışma,sevgi gibi bir durum olduğunda söylenir.Böylece ortam ve duruma göre niyet manileri,çalışma ya da iş sırasında söylenen maniler,atışma manileri,semai kahvelerinde söylenen maniler,düğünlerde söylenen maniler,bekçi ve ramazan davulcularının manileri,aşıkların ve halk hikayecilerinin manileri gibi bölümlere ayrılır.
Maniler yapılarına göre düz ve kesik mani diye ikiye ayrılır.Tam mani de denen düz maniler yedişer heceli dört dizeden oluşur.Ayaklı mani ya da cinaslı mani diye de adlandırılan kesik manilerin ilk dizelerinde hece sayısı eksiktir.İlk dize 3,4 ya da 5 heceden oluşur.Bu tür manilerin uyakları cinaslıdır.Kesik mani ilk dizesinin hece sayısı ”adam aman;aşık der ki” gibi sözcüklerle tamamlanırsa “doldurmalı kesik mani” deniri.4-18 dizeden oluşan kesik manilerde uyak a-a-x-a-x-a-x-a... ya da a-x-a-x-a-x... biçiminde olur.

11.Ağıt
Bir ölünün ya da acı bir olayın ardından söylenen ezgili şiirlere ağıt denir.Anadolu’da çok yaygın olan ağıt geleneğinin kökleri Orta Asya’ya kadar uzanır.Türk’ler ölülerin ardından yuğ adını verdikleri törenler düzenler ve bugünkü ağıtların örnekleri sayılan sagu’lar söylerlerdi.Bilinen en eski sagu,İÖ 7. yüzyılda yaşamış Türk Hakanı Alp Er Tunga’nın ölümü üzerinedir.
Belli bir şiir düzenine uygun olan ağıtlar dilden dile dolaşarak yaygınlaşır.Yüzyıllar boyu söylenerek , zengin bir sözlü edebiyat geleneği yaratacak kadar çok ağıt örneği günümüze ulaşmıştır.
Türk halk edebiyatında ağıtlar,genellikle önceden hazırlanmaksızın (doğaçlama) söylenen ve ozanı bilinmeyen (anonim)şiirlerdir.Bunula birlikte edebiyatımızda ozanı belli olan ve belli bir ezgi eşliğinde doğaçlama
söylenmeyen ağıtlar da vardır.Recaizade Mahmud Ekrem’in,oğlu Nijad’ın ölümü üzerine yazdığı şiir bu tir bir ağıttır:

Bu ayrılık bana yaman geldi pek
Ruhum hasta,kırık kolum kanadım
Ya gel bana,ya oraya beni çek
Gözüm nuru oğulcuğum,Nijad’ım.
 
Top