Ali Şir Nevai

jeriko

Özel Üye
Özel üye
Nizamüddin Ali Şir Nevai veya yaygın adıyla Ali Şir Nevai
(Herat, 9 Şubat 1441 - Herat, 3 Ocak 1501),
Herat doğumlu şairdir.



Eserleri

Ali Şir Nevai'nin Çağatayca edebiyatının oluşmasında büyük bir rolü vardır. Çeşitli konularda yazılmış 30'a yakın eseri bulunmaktadır. Eserlerinden bazıları şunlardır: Çağatayca Divan (5 tane), Farsça Divan (5 tane), Çihil Hadis (Kırk Hadis) ve Muhakemet'ül Lugateyn (İki sözlüğün karşılaştırılması)'dır.

ali-sir-nevai.jpg
On beşinci yüzyılda Çağataycanın (Çağatay Türkçesinin) klasik bir yazı dili olarak kimlik kazanmasında Ali Şir Nevai'nin önemi bilinmektedir. Nevai öncesinde ve Nevai’nin çağında, Timurlular devletinde Türkçe yazan sanatçılar azdır. Nevai, Türkçeyi edebi dil olarak kullanmayan, Farsça yazan çağdaşlarına çatar. Çağdaşlarının Farsçanın karşısında edebi dil olarak Türkçeyi yetersiz görmelerini eleştirir; eğer emek verilirse Türkçenin de Farsça kadar, hatta daha fazla anlatım inceliklerine sahip olduğunun görüleceğini belirtir. Bu görüşlerini Muhakemetül-lugateyn'de görürüz.

Türk dili tarihinde Divân-ı Lügat-it Türk'ten sonra ikinci önemli kitaptır. Hamse sahibi ilk Türk şairidir (hamse 5 mesneviden oluşur). Tezkire sahibidir(günümüz edebiyattaki biyografi): "Mecalüs'ün Nefais". Şehrengiz: Doğup büyüdüğü "Herat" kentinin doğal güzelliklerini anlatır.

Şiirlerin yaşamının değişik dönemlerine göre sınıflandırıp kronolojik olarak divanında toplamıştır.

Farsça'nın resmi dil olduğu, Türk aydınlarının bu dille eser vermeyi hüner kabul ettiği bir zamanda Nevai, Çağatayca'nın Farsçadan üstün bir dil olduğunu savunmuştır. Bunu da eserleri ile kanıtlamış ve kendinden sonrakileri bu yolda eserler vermeye teşvik etmiştir.

Türkçe yazdığı şiirlerde kalem adı Nevāī (نوائى anlamı "ağlayan") adı altında, Ali Şir Nevai baş yazarların arasında, yazınsal Türk dilleri ailesi yararına büyük değişlik yapmıştır. Nevai kendisi başlıca Çağatay dilinde yazar ve 30 yıllık bir dönemin üzerinde 30 eser üretir, böylece Çağatayca Yazınsal dil olarak çok saygın ve önemli kabul edilmiştir. Nevai ayrıca Farsça yazdığı şiirlerde ise, Farsça dilinde (فانى‎ ; Fāni kalem adı altında, anlamı Arapça "fena" sözünden: yok oluş; mecazi mânâsı ise Allah'ın aşkıyla kendinden geçme, yok olma veya "gelip geçici"), Arapça ve Hintçe çok daha az bir sayıda eser yazmıştır. Ali Şir Nevai'nin en çok tanınmış şiirleri onun dört divan'nında, veya kabaca 50,000 şiir koleksiyonu bulunur.

Bedâiü'l-Bidâye;

Nevai bu ilk 842 şiir bulunan divanını 1470 yılında yazar. Bunlardan 585'i gazel, üçü müstezad, dördü muhammes, ikisi müseddes, üçü terci'-i bend, kırk dokuzu kıt'a, yetmiş sekizi rubâî, onu çistân, elli ikisi muamma, onu tuyuk, kırk altısı müfred'dir.

Nevâdirü'n-Nihâye;

1476 - 1483 yıllarında yazdığı şiirlerini bu ikinci divanında topladı.

Muhakemet-ül-Lügateyn (محاكمة*اللغتين, Muḥākimāt al-luġatīn);

1499 yılında yazdığı bu kitabı, devrinde olduğu gibi bugün de Türk dünyası için önemli olan, Türk dilinin gücünü ve yerini anlatan büyük bir eseridir.

Ghara’ib al-Sighar (Garâîbü's-Sığar) şairin 7-20 yaşları arasında yazdığı gençlik şiirleridir.
Navadir al-Shabab (Nevâdirü'ş-Şebâb); 20-35 yaşları arasında yazdığı şiirlerdir.
Bada'i' al-Wasat, ("Orta yaş harikaları");

Bedâîü'l-Vasat orta yaş, yani 35-45 yaşları arasında yazılmış şiirlerden meydana gelir.

Fawa'id al-Kibar (Fevâyidü'l-Kibar) ise 45-60 yılları arasında yazılmış şiirlerdir.
Mizan-ül-Evzan (ميزان الاوزان, ‎Mīẓān al-auẓān), (Vezinlerin Terazisi) aruz vezni hakkında eseri. Türkü sözcüğünün ilk olarak Ali Şir Nevâî’nin bu eserinde geçtiği bilinmektedir[3].
Hamset-ül-Mütehayyirin (خمسة*المتحيرين, ‎Chamsat al-mutaḥirīn);

Piri, üstadı ve dostu Nureddin Abdurrahman Cami hakkında "Hamsetü'l Mutehayyırın" ismindeki eserini 1492-94 yılları arasında yazmıştır.

Târîh-i Mülûk-i ‘Acem (طاَرِكهء مُلُكء ادسثهَم, Tārikh-e Muluk-e Adscham),

1488 yılında Astrabad valisiyken yazdığı "Târîh-i Mülûk-i ‘Acem" (İran Memleketleri Tarihi) kitabı, bunlardan biridir. Nevai, bu eserinde "Arjasp Binni Efrasiyab kim, Türk Padişahi erdi[4]. şeklinde Alp Er Tunga'dan söz eder.

Mecalis-ün-Nefais (مَجَلِس ال نَفِس, Majalis al-Nafais);

Bir derleme, 450 üzerinde çoğunlukla çağdaş ozanların (şairlerin) yaşam öyküsü (biyografik) kısa hikâyeleri içeren, çağdaş Timur kültürü tarihçilerine altın bir bilgi kaynağı oluşturur.

Divān-e Fānī, Farsça yazdığı şiirlerin toplandığı bu eseri gazel biçiminde yazılmış ve mısra sayısı 12 bindir.
Nazm-ül-Cevahir 1485 yılında,
Tuhfet-ül-Müluk (Farsça),
Münşeat (Türkçe);

Hüseyin Baykara'ya ve başkalarına yazdığı mektupların toplandığı bu eserini 1498 yılında yazmıştır.

Sirâcü'l-Müslimin 1488 yılında,
Tarih-i En-biya ve Hükema (Türkçe),
Mahbub-ül-Kulub fil-Ahlak 1500 yılında,
Seyf-ül-Hadi,
Rekabet-ül-Münadi,
Mekârimü'l-Ahlâk;

Bu kitabında Nevai'nin yaptırdığı imaret, hânegâh, havuz, ribât (kervansaray) vb. eserlerin listesini veriyor.

Hâlât-ı Pehlâvân Muhammed, Pehlivan Muhammed hakkında yazdığı eseri. Nevai ayrıca "Vaq-fiye" (1482), "Risâle-yi Tir Endâhten" eserlerinin de sahibidir. "Seb'at Abhur" (Yedi Deniz) adlı bir de sözlük yazmıştır.

Tasavvuf eserleri

Lisânü't-Tayr

Lisan-üt-Tayr, (لسان الطیر, Lisan-ol-tayr); Feridüddin Attar (Farsça:فرید الدین عطار,‎ Farīdo d-Dīn ’Attār)'ın Manteq-ol-tayr, veya (منطق الطیر, Maqāmāt-e Toyūr)'dan esinlenerek, varlık ve ilahi gerçek üzerine görüşlerini, insan, tabiat ve yaşam üzerine 3500 beyitten oluşan tasavvufi bir eserini 1499 yılında yazmıştır.

Nesâimü'l-Muhabbet

Nesaim-ül-Mehabbe, (نسایم المحبت, Nasāyim ul-Muhabbat); 750 tanınmış Sufi şeyhlerin listesi, Nureddin Abdurrahman Cami'nin Nafahat al-uns (نفحات الانس) adındaki eserinin Çağatayca çevirisidir.

Hamse

Ali Şîr Nevaî’nin doğumunun 550. yılı anısına 1991 yılında Rusya Merkez Bankası'nca basılan hatıra parası. Bu para ile ilgili Dünya Para Kataloğu'nda Almanca olarak şöyle yazmaktadır: "Alişer Navoi: tschagatai-türkicher Dichter aus Herat heute Afghanistan, Begründer der tschagataischen Literatur sprache und Dichtung Turkestans."

Nevai'nin diğer önemli eserlerini beş destansı şiir ve Nizami Gencevi (نظامی گنجوی, Nezāmī Ganjavī, tam ismi: Neẓām ad-Dīn Abū Muhammad Elyās ibn Yusūf ibn Zakī ibn Mu'ayyid)'den esinlenerek yazdığı Hamse yi oluşturur;

Hayret-ül-Ebrar

Hayret-ül-Ebrar (حیرت الابرار, Hayrat-ol-abrar), Nevai'nin bu birinci mesnevisi, 7976 mısralık, felsefî bir eseridir. Dünya hayatı, insan kalbi ve cemiyet; tarihler, efsaneler, meseller vasıtasıyla anlatılır.

Ferhat ile Şirin

Ferhat ile Şirin (فرهاد و شیرین, Farhād-o Shirin),

Leyla ile Mecnun

Leyla ile Mecnun (لیلی و مجنون , Layli va Majnun) , Azerice, Türkçe uyarlaması hikâye, "Leylâ ile Mecnun destanı" (داستان ليلى و مجنون, Dâstân-ı Leylî vü Mecnûn) ismiyle 16. yüzyılda Fuẓūlī tarafından yazılmıştır. Nevai bu üçüncü mesnevisini, sonradan söylentiye göre efsâneye dönüştürülen bu aşk hikâyesini, yüksek bir sanat ve zevkle Türkçe ve Türk ruhuyla işler. Nevai bu mesnevisinin sonunda şöyle ifade ediyor:

Men Türkçe başlaban rivayet
Qıldım bu fesâneni hikâyet.
Kim, şuhreti çün cahânga tolgay,
Türk eliğe dağı behre bolgay.
Nev çünki bükün cahânda etrâk
Köptür huştab'u safı idrâk.

Sab'a-i Seyyar

Seb’a-i Seyyare (سبعه سیار, Sab'ai Sayyar) Nevai, dördüncü mesnevisi olan bu eserinde, Şark dünyasında çok yayılmış Behram Gur efsanesini ele alır.

Seddî İskenderî

Sedd-i İskenderi (سد سکندری, Sadd-i-Iskandari), Nevai, bu beşinci mesnevisinde Büyük İskender'le ilgili efsanevî tarihi anlatmanın yanında, bu konuyu araç edip kendi devrinin maddî, manevî problemlerini, devlet, şah, halkın yönetilmesi, adalet, hakikat gibi konuları da işlemiştir.

Ali Şîr Nevaî, bir beytinde, nevrûz günü gece ile gündüzün eşit olmasından söz etmekte; diğer bir beyitte ise nevrûzla Kadir gecesini bir arada kullanarak, nevrûzu âdeta kutsallaştırmaktadır. Şair, çok güzel olan bir beyitinde, hitap ettiği kişinin her gecesinin Kadir; her gününün de nevrûz olmasını temenni etmektedir:

Vaslı ara kördüm reng emiş boynuyu-saçı
Tün-kün teng ekan zâhir olur boldı Nevrûz

Nevai'nin etkisi

Nevai'nin doğuda Hindistan'ı ve batıda Osmanlı imparatorluğuna kadar olan alanda büyük bir etkisi olmuştur. Nevai bu vasıflarıyla sadece Türkistan ve Türk dilli devletlere değil bütün dünyaya, bütün insanlığa ibret olacak bir şahsiyettir. Tarihte böyle bir şahsı bulmak zordur.

Babür, (1483 - 1530), Hindistan'da Babür İmparatorluğu'nun kurucusu, ilk İslami yöneticilerin arasında özgeçmişini destansı Babürnâme'de yazmıştır. Babür Ali Şir Nevai'den çok etkilenir ve saygısını onun bu ünlü kitabında dahi görülür.
Osmanlılar Ana Asya mirası olduğunu bildiklerinden; I. Süleyman Nevai'den çok etkilenmiş ve onun üç kitabını kendi kütüphanesine aldırmıştır.
Şöhretli Azeri asıllı Türk divan şairi Fuẓūlī, Safevi Hanedanı ve Osmanlı İmparatorluğu koruma ve himayesi altındaki yazar, Nevai'den çok etkilenir.
Diğer etkileri Rusya'da Kazan'da, Türkistan (Ana asya)'da, çağdaş Türkiye'de ve tüm diğer Türkçe konuşulan bölgelerde görülmüştür.

Klasik dönemde, dil adı ترکی‎ Turkī, Türkī denilen Çağatayca'nın en önemlileri Mīr ʿAlī Schīr Nawā'ī[7] ve Zāhir ad-Dīn Muhammad Bābur[8]'dür.

Zāhir ud-Dīn Muḥammad Bābor Herat'da şöyle yazar;
“ "herkes onun faaliyetlerindeki kusursuzluğuna ulaşmayı denedi,"[9] ”

Gazelinden bir örnek;

Qaro ko'zim
Kara gözlüm

Qaro ko'zum, kelu mardumlug' emdi fan qilg'il,
Ko'zum qarosida mardum kibi vatan qilg'il.

Yuzung guliga ko'ngul ravzasin yasa gulshan,
Qading niholig'a jon gulshanin chaman qilg'il.

Takovaringg'a bag'ir qonidin hino bog'la,
Itingg'a g'amzada jon rishtasin rasan qilg'il.

Firoq tog'ida topilsa tufrog'im, ey charx,
Xamir etib yana ul tog'da ko'hkan qilg'il.

Yuzung visolig'a yetsun desang ko'ngullarni,
Sochingni boshdin-ayog' chin ila shikan qilg'il.

Xazon sipohiga, ey bog'bon, emas mone'
Bu bog' tomida gar ignadin tikan qilg'il.

Yuzida terni ko'rub o'lsam, ey rafiq, meni
Gulob ila yuvu gul bargidin kafan qilg'il.

Navoiy, anjumani shavq jon aro tuzsang,
Aning boshog'lig' o'qin sham'i anjuman qilg'il.
 

-araz-

EYVALLAH...
V.I.P
Ali Şîr Nevâî, Türkçeyi yüksek bir sanat dili halinde işlemeye çalışan, bu görüşü savunan ve Türk diline değer kazandıran üstün bir bilgin ve devlet adamıdır.

1441’de Herat’ta doğdu. Babası Timur’un meliklerinden Sultan Ebû Said’in veziri Kiçkine Bahşi idi. Ali Şîr Nevâî’nin ilk eğitimini babası verdi. Daha sonraki eğitimine Horasan ve Semerkant’ta devam etti. Sultan Hüseyin Baykara ile okul arkadaşı idi. Hatta okurken unutmamak üzere sözleşmişlerdi.

Sultan Hüseyin Baykara, Herat’ta yönetimin başına geçince, sözleştikleri gibi Ali Şîr Nevâî’yi aradı. Onun Semerkant’ta olduğunu öğrendi ve Maveraünnehir meliki Ahmed Mirza’ya bir mektup yazarak Ali Şîr Nevâî’yi kendisine göndermesini istedi. Ali Şîr Nevâî, Ahmet Mirza’nın adamları tarafından Herat’a götürüldü. Sultan Baykara onu önce mühürdar yaptı. Daha sonra vezirlik görevine tayin etti.

Görevi sırasında bol bol kitap okumak, ilim çevreleriyle sohbet etmek ve araştırma yapmak imkanı bulan Ali Şîr Nevâî, bir süre sonra yaptığı işten sıkılmaya başladı. İstifasını Hüseyin Baykara’ya sunduysa da kabul edilmedi. Aksine Esterebad Valiliği’ne tayin edildi. Ali Şîr Nevâî, valilik görevinde fazla durmadı ve 1490 yılında ayrıldı.

Ali Şîr Nevâî’nin ailesi çok zengindi. Onun için devletten hiç maaş almadığı gibi devlete yardım da etti. Ali Şîr Nevâî topluma ve insanlığa hizmet etmekten büyük sevinç duyardı. Bu düşünceden hareketle çeşitli vakıflar kurdu.

Valilik görevinden ayrıldıktan sonra bilim ve sanat konularında yoğunlaşan Ali Şîr Nevâî, 1501 yılında doğduğu şehir olan Herat’ta vefat etti.

Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şîr Nevâî, Arapçayı da çok iyi öğrenmişti. Meşhur ilim adamlarından Molla Cami, onun şiir arkadaşlarındandır. Kaşgarlı Mahmut’tan sonra Türk diline en büyük hizmet eden kişi olarak tanınan Ali Şîr Nevâî, Muhâkemetü’l-Lügateyn adlı kitabında Türkçe ile Farsça’yı karşılaştırarak pek çok yerde Türkçe’nin üstünlüğünü savunmuştur. Ali Şîr Nevâî, bu kitabını Türkçe’yi bırakarak eserlerini Farsça verenlere ithafen yazmıştır. Ali Şîr Nevâî, Türkçe yazdığı şiirlerinde Nevâî, Farsça yazdığı şiirlerinde ise Fanî mahlaslarını kullanmıştır.
Ali Şîr Nevâî’nin dördü Türkçe, biri de Farsça olmak üzere beş ayrı divanı vardır. Türkçe divanlarının genel adı Hazâinü’l Maânî’dir. Türkçe divanlarını, Garâibü’s-Sağîr, Nevâdirü’ş Şebâb, Bedâyiü’l-Vasat ve Fevâidü’l-Kiber adları altında yazmıştır.

Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk edebiyatına ilk hamse yazan Ali Şîr Nevâî’nin divanlarından hariç 18 ayrı eseri daha vardır.

Bunlar sırasıyla şunlardır:
Hayretü’l-Ebrâr, Ferhat ve Şirin, Leyla ve Mecnun, Seb’a-i Seyyârem, Sedd-i İskender, Lisânü’t-Tayr, Muhâkemetü’l-Lügateyn, Mecâlisü’n-Nefâis, Mîzânü’l-Evzân, Nesâimü’l-Mehabbe, Nazmü’l-Cevâhir, Hamsetü’l-Mütehayyirîn, Tühfetü’lMülûk, Münşeât, Sirâcü’l-Müslimîn, Tarihu’l-Enbiyâ, Mahbûbü’l-Kulûb fi’l-Ahlâk, Seyfü’l-Hâdî ve Rekâbet-ü’l-Münâdî.
Ali Şîr Nevâî’nin eserleri hem yazıldıkları devirde, hem de daha sonra bütün Türk dünyasında zevkle okunmuş, pek çok ünlü Türk şairi onu örnek almış, ona övgü yazmıştır. XV. yüzyılda yaşamış büyük Osmanlı Şairi Ahmet Paşa, XVI. Yüzyılda yaşamış ve Azeri lehçesiyle yazmış ünlü Fuzûlî, Ali Şîr Nevâî’den etkilenmişlerdir.

Bir çok Osmanlı aydını, bu arada Yavuz Sultan Selim, Nevaî’nin hayranı idiler. XVIII. yüzyılda büyük divan şairimiz Nedim bile Ali Şîr Nevâî dilinde (Çağatay lehçesinde) şiirler yazmıştır.
Türkiyeli pek çok şair Ali Şîr Nevâî’nin şiirlerine nazireler söylemişlerdir. Bu tesir Tanzimat sonrasında bile kendini göstermiş, Ziya Paşa’nın Harâbât adını taşıyan üç ciltlik antoloji eserinde Ali Şîr Nevâî’nin şiirlerine önemli bir yer verilmiştir.

Günümüzde yayınlanan bütün edebiyat tarihlerinde de Ali Şîr Nevâî, ilmi, irfanı, sanatı, Türkçülüğü ve olumlu tesirleriyle övülür.

Burada bütün hayatını Türkçe’nin tanıtımına vakfetmiş olan Ali Şîr Nevâî’nin özellikle Muhâkemet-ül-Lugateyn adlı eserinden bahsetmek, onun Türk dili hakkındaki düşüncelerini yansıtmak açısından yararlıdır.

Ali Şîr Nevâî’nin Muhâkemet-ül-Lugateyn adlı eseri, bu günkü yazımızla küçük boy bir kitabın 50 sayfasını ancak doldurur. Fakat hacim bakımından küçük olan bu kitap, muhtevasının değeri ile deryalar kadar büyüktür.

İşte Muhâkemet-ül-Lugateyn’den bazı cümleler:
“... Nazım bahçesinin şakrak bülbülü, Nevaî mahlasını alan Ali Şir (Allah günahlarını yargılasın ve ayıplarını kapatsın) şöyle arz eder:

“Söz bir incidir ki onun denizi gönüldür ve gönül bütün anlamları kendisinde toplar. Nitekim denizden cevherleri dalgıçlar çıkarır ve onlara mücevherciler katında değer biçilir. Gönülden söz incileri çıkarma şerefine erenler de (dalgıçlar da) bu işin mütehassısıdırlar. O inciler bu mütehassıslar ağzında canlanır, nisbetlerine göre yayılır ve ün kazanırlar. İnciler değer bakımından çok farklı olurlar. Bir tümenden yüz tümene kadar (bir liradan binlerce liraya kadar) olanları vardır. Elden ele geçen ucuz incilerle, sultanların kulaklarına küpe olan incilerin değerleri bir mi?

“... Şöyle bilinir ki, Türk Fars’tan daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, daha pek yaratılışlıdır. Fars ise ilimde ve gayret sarfıyla elde edilen bir anlayışta daha olgun ve derin görünüyor. Bu hal Türklerin doğru, dürüst, temiz niyetinden, Farsların da fen ve hikmetinden belli oluyor... Ve lakin, Türk ve Fars dilleri arasındaki kusursuzluk veya noksanlık bakımından çok büyük farklar vardır. Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında, Türk Fars’tan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki inşallah yeri gelince gösterilecektir... ”

“... Türkün Fars’tan daha üstün, daha kabiliyetli, daha açık ve parlak olduğunun şundan kuvvetli delili olur mu: Bu iki milletin gençleri, ihtiyarları, büyükleri, küçükleri arasında kaynaşma aynı derecededir. Alış-verişleri, işleri, güçleri, düşüp kalkmaları, oturup durmaları, birbirinden hiç farklı değildir. Aynı hayat şartları içinde yaşarlar... Böyle olduğu halde Türklerin hepsi Farsça’yı kolayca öğrenir ve konuşur. Oysa Farsların hiç biri Türkçe konuşamaz. Yüzde, belki binde biri Türkçe öğrenir ve konuşursa da, onun Türk olmadığı daha ilk sözünden belli olur... Türkün Fars’tan kabiliyetli olduğuna bundan daha kuvvetli tanık olamaz ve hiçbir Fars bunun aksini iddia edemez... ”

“... Fars dili yüksek ve derin konuları anlatmada yetersizdir. Çünkü Türkçe’nin oluşumumda ve konularında pek çok incelik, özgünlük vardır. İnce farklar, en uçucu kavramlar için bile kelimeler yaratılmıştır ki bilgili kimseler tarafından açıklanmazsa kolay anlaşılamaz. ”
“... Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri güzel sanarak, Farsça şiirler söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar.

Eserleri

Hazâinü’l Maânî
Garâibü’s-Sağîr
Nevâdirü’ş Şebâb
Bedâyiü’l-Vasat
Fevâidü’l-Kiber
Hayretü’l-Ebrâr
Ferhat ve Şirin
Leyla ve Mecnun
Seb’a-i Seyyârem
Sedd-i İskender
Lisânü’t-Tayr
Muhâkemetü’l-Lügateyn
Mecâlisü’n-Nefâis
Mîzânü’l-Evzân
Nesâimü’l-Mehabbe
Nazmü’l-Cevâhir
Hamsetü’l-Mütehayyirîn
Tühfetü’lMülûk
Münşeât
Sirâcü’l-Müslimîn
Tarihu’l-Enbiyâ
Mahbûbü’l-Kulûb fi’l-Ahlâk
Seyfü’l-Hâdî
Rekâbet-ü’l-Münâdî
 
Top