Aile Kuramları

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Aile Kuramları

Aileyi irdeleyen; ailenin yapısını, özelliklerini, tanımını belirleyen aile kuramlarının 30 yıl kadar önce sahip oldukları bakış açıları büyük ölçüde değişmiştir. Sosyolojik düşüncenin evrimini de göz önüne alarak bu klasik kuramları incelemek yararlı olacaktır:

İşlevselcilik

İşlevselci görüşte önemli olan toplumun sürekliliğini ve düşünce birliğini sağlamaktır. Bunun için toplum içinde belirli görevleri yerine getiren toplumsal birimler olmalıdır. Bu görevlerden bazıları üreme, çocukları yetiştirme ve onların toplumsallaşmasını sağlamaktır. Çağdaş toplumlardaki çekirdek aile, sanayileşmeyle birlikte ekonomik üretim birimi olarak önemini kaybetmiştir. Ancak yukarıda sıralanan diğer görevlerini devam ettirmektedir, devam ettirmesi beklenmektedir.

Amerikalı sosyolog Talcott Parsons’a göre ailenin iki önemli işlevi vardır:

– Toplumsallaşmayı sağlama
– Kişiliğin dengelenmesini sağlama

Toplumsallaşma; çocukların ait olduğu toplumun değer yargılarını, görüşlerini, normlarını, örf ve âdetlerini, müziğini, sanatım kısaca toplumun kültürel ölçütlerini öğrendikleri bir süreçtir. Toplumsallaşma önemli ölçüde çocukluğun ilk yıllarında gerçekleştiği için, insanın kişiliğinin gelişimindeki en önemli kurum ailedir. Kişiliğin dengelenmesi ise, yetişkin aile üyelerinin duygusal olarak desteklemesiyle mümkün olabilir. Ailenin bu işlevi yaşamsal bir öneme sahiptir.

Parsons ve Bales’e göre sanayileşmiş toplumlarda çekirdek aile, toplumun gereksinmelerini karşılayabilecek en donanımlı birimdir. Aile içerisindeki roller de özelleştirilmiştir. Erkek, ailenin geçimini sağlamak üzere dışarıda çalışır; kadın ise ev ortamında sevecen ve duygusal bir rol üstlenir.

Aile ile ilgili işlevselci kuramlar ev içinde erkek ve kadın arasındaki iş bölümünü doğal ve haklı bir bölünmeymiş gibi gösterdiği için eleştirilere uğramıştır. Ayrıca tarihsel süreç içinde zaman zaman bu görev paylaşımına uyulmadığı görülmektedir. Savaş, ekonomik bunalım, kadınların da meslek sahibi olmaları, erkek eşin kaybı veya boşanma vb. nedenlerle kadınların ev içindeki sevecen anne rollerine ek olarak ev dışında da çalıştıkları görülmüştür. Ayrıca çocukların toplumsallaştırılmasında okul gibi diğer toplumsal birimlerin de etkili oldukları, burada tek söz sahibi olan birimin aile olmadığı saptanmıştır. İşlevselcilik kuramının çekirdek aile biçimine uymayan diğer aile çeşitlerini dikkate almamış olduğu da eleştiri konusu yapılmıştır. Bütün bu nedenlerle Parsons ve Bales tarafından önerilen işlevselcilik kuramı önemini yitirmiştir.


Feminist Kuram
Aile; bireyleri sevgiyle sarıp sarmalayan, insanın yalnızlık çekmediği, yaşam zorlukları karşısında onu koruyan ve avutan bir birim olmalıdır. Ancak aile; bir sömürü ortamı, yalnızlık ve çaresizlik yuvası veya açık bir eşitsizlik kalesi de olabilmektedir. Ailenin eşitlikçi ve uyumlu bir ortam olarak görülmesine meydan okuyan feminist kuram, sosyolojide büyük bir etki yaratmıştır. 1965 yılında Amerikalı feminist yazar Betty Freidan, feminizmi dile getiren ilk ses olmuştur. “Adı Olmayan Sorun” adlı kitabında, çocuk bakımı ve ev işi yapma kısır döngüsü içine hapsolmuş kadınları bıkkınlığım ve yalnızlığını anlatmıştır. Daha sonra başka yazarlar da; tutsak eş görüntüsünü anlatan, boğucu aile ortamlarının bireyler arasındaki ilişkileri nasıl yıktığını açıklayan yazılar yazmışlardır. 1970 ve 80’li yıllarda aile ile ilgili araştırmalarda feminist bakış açısı egemen olmuştur. Aile sosyolojisi, aile içindeki yapılan ve etkileşimleri incelemeye başlamıştır. Ailenin ortak çıkarlara ve karşılıklı desteğe dayanan işbirlikçi bir birim olduğu görüşü sorgulanmaya başlanmıştır. Bu sorgulamalarda aile içinde güç dağılımının eşit olmadığını ve ailenin belirli üyelerinin diğerlerinden daha fazla yarar sağladığını göstermeye çalışmışlardır. Feminist kuramda aşağıdaki üç ana konu öne çıkmıştır:

Evdeki İş Bölümü: Çocuk bakımı ve ev işleriyle ilgili görevlerin erkeklerle kadınlar arasında nasıl paylaşıldığı araştırılmış ve ailelerin rol dağılımında daha eşitlikçi hale gelme savının gerçek dışı olduğu, ev dışında çalışan çok sayıdaki kadının ev ve aile ile ilgili görevleri üstlenmeyi de sürdürdükleri saptanmıştır. Yine kadınların erkeklerden daha az boş zamana -veya sadece kendilerine ayıracakları zamana- sahip oldukları saptanmıştır. Bu alanda çalışan bazı sosyologlar, kadınları ücret almaksızın yaptıkları ev işlerinin ekonomik büyüklüğünü saptayıcı çalışmalara yönelmişlerdir. Bazıları ise ailenin kaynaklarının aile bireyleri arasındaki dağılımı konusunu, aile bütçesine aile bireylerinin erişim olanaklarını ve bu erişim üzerine etkili olan denetim kalıplarını incelemişlerdir.

Aile İçinde Eşit Olmayan Güç İlişkileri: Bu konuda yapılan çalışmalar daha çok aile içi şiddet konusuna yönelmiş ve kadın dövmek, evlilikte tecavüz, ensest ilişkiler, çocukların suistimali gibi konulara odaklanmıştır. Bu araştırmaların sonunda ailenin sevecen ve kucaklayıcı bir birim olmayıp şiddet ve kötüye kullanma” içeren öğelerle dolu bir birim olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Feminist sosyologlar, ailenin toplumsal cinsiyetle ilgili bir baskı aracı gibi kullanıldığını ve hatta fiziksel kötüye kullanma alanı olarak iş gördüğünü anlatmaya çalışmışlardır.

Ailedeki Bakım Etkinlikleri: Hastalanan bir aile bireyi ile ilgilenmekten tutun da yaşlı bir akrabaya uzun süre bakmaya kadar her türlü aile içi bakım hizmetleri değerlendirilmiştir. Bu araştırmaların sonucuna göre; kadınların aile içinde duygu işçiliği yaptıkları, bakım hizmeti verdikleri, kişilerin psikolojik hallerine kendilerini uydurdukları belirlenmiştir.
 
Top