Aile İçi Şiddet

Suskun

V.I.P
V.I.P
Aile;toplumsal yapının en küçük birimleri olan bireylerin kan bağıyla birbirinekenetlendiği, yaşam standartlarına ayak uydurabilmek, hayatta kalabilmek içinortak hedefleri ve hareketleri olan bir yapı, hatta bir organizmadır. Sonyıllarda aile kurumunun içerisinde oluşan fay hatları tam anlamıyla aile içişiddetle dünyada toplumsal açıdan vuku bulmaktadır.


Şiddet, terimsel anlamda, her biraktörün başka bir aktör üzerinde belli bir amaç doğrultusunda belli stratejilerizleyerek bireysel ya da kolektif güç kullanma durumudur. Güç, realistparadigmada Machiavelli’nin de telaffuz ettiği gibi amaçlara ulaşmak içingerekli bir araçtır. Gücü elinde bulunduran aktör, gücünün devamlılığınısağlamlaştırma doğrultusunda hareket ederek bunun meşru olduğu iddiasından daasla vazgeçmemektedir. Bir başka deyişle, “şiddetin toplum içinde, toplum tarafındannasıl sunulduğu, nasıl kabul gördüğü de önemlidir. Çünkü kabul gören şiddet demeşrudur. Hatta şiddet genellikle bir yaşam biçimi olarak benimseniyorsa sorunolarak görülmez ve sorun çözmenin bir aracı olarak onay görür” Çünkü güç, onun her hareketini meşru kılan—ve yinelemek gerekirse—bir araçtır.Fakat gücü elinde bulunduranın şiddet unsurunu her seferinde kullanmasıözgürlükçü ve “hakçı”mantıklarla tezatlık oluşturmaktadır.



Bu çalışmadaki amaç, aile içişiddete ve yansımalarına terminolojik destekle bakılarak aile sistemindeki fayhatlarının bir değerlendirmesidir. Bilindiği gibi aile, toplumsal bir varlıkolmak adına toplumun küçük bir modelidir. Bu modelde oluşan herhangi bir çatlaktoplumsal düzende de çatırdamalara neden olmakla birlikte çarpık bir sisteminilk aşamasını oluşturabilir. Bu durum, zayıf olan aile sisteminin, ne kadarsağlam olursa olsun toplumsal yaşama da aynı ölçüde yansıyacağını gösterebilecektir.

Aile ve Aile İçi Şiddette Fay Hatları

Aile, daha önce de belirtildiği üzere toplumun en küçük birimidir. Ailedenilince ilk olarak anne, baba ve varsa evlenmemiş çocukları akla gelir. Ancakevlenmiş çocuklar varsa ortaya yeni bir çekirdek aile çıkar. Bu tipteki aileler“çekirdek aile” olarak anılır. Terminolojik açıdan bakıldığında aile sadecebununla kısıtlı değildir ki daha çok sayıda akrabadan oluşabilmekle birliktesoyu ya da sülaleyi tanımlamakta kullanılmaktadır. Bu tanımlama geniş aileşeklinde karşımıza çıkar.

Bunların yanı sıra bir ailenin meydana gelmesi için “evlilik” bir önkabuldür. Hemen her ülkede ailenin kurulması ve aile birliğinin bozulmasıyasalarla düzenlenmiştir. Bugün birçok ülkede evlilikler tekeşlidir. Yanievlilik bir kadın ve bir erkek arasında yasalar dâhilinde kurulur. Bu türevliliklere monogami denmektedir. Bir de poligami denilen evlilik türü vardırki bir erkeğin birden fazla kadınla ya da bir kadının birden fazla erkekleevlenebilmesi olayıdır. Daha da ayrıntıya inersek, bir erkeğin birden fazlakadınla evliliği poligini adını taşır ve bu gelenek bazı Asya ile Afrikaülkelerinde, zenginler arasında yaygındır. Diğer taraftan bir kadının birdençok erkekle evliliği poliandri denmektedir. Bu duruma örnek ise Hindistan’dakiToda’lar ve Nayar’lar arasında olağandır. Türkiye’de ise 1926 Medeni Kanunuyürürlüğe girmesiyle İslam kültürü kalıntısı çokeşlilik ve “mutlak erkekegemenliğine” son verip tekeşli evlilik yasalaştırıldı. Evlilik akdinin sonuanlamına gelen boşanma ise son yıllarda artan bir vaka, bir fay hattıdır. Bununsebepleri çok farklı olabilmektedir. Lakin çağdaş toplumun getirdiği sorunlargibi minimize edebileceğim boşanma sebepleri aslında “matruşka bebeklerini”andırmaktadır. “İnsanlık tarihinin gelişimi aile yaşamı ve devamlılığı için birtehdit mi?” sorusu akıllara gelemeyecek gibi değil!

Aile yaşamının ayrıştırıcı fay hattı olan aile içi şiddetin sebeplerinikategorize edecek olursak olayın, sosyal, psikolojik ve biyolojik üçayağıvardır. Sosyal bakımdan artçı depremlere sebep olan en önemli olgu fakirliktir.Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre ekonomik sıkıntı çeken ailelerde diğerailelere nazaran daha fazla şiddet eylemleri gözlemlenmektedir. Birey,fakirliğin getirdiği sosyoekonomik sorunlar doğrultusunda tepkisini ailesinekarşı göstermektedir. Bu bağlamda yokluğun verdiği eksiklik nedeniyle aile içiçatışmalar yaşanmaktadır. Ayrıca çocukların bu yokluk sürecinde takındıklarıtutumlar da aileye yansımakta ve çocuklar daha saldırgan hareketlersergilemektedirler. Son olarak fakirlik sebebiyle eğitimlerini sürdüremeyenbireyler tarafından oluşturulan ailelerde ve onlarca yetiştirilmiş bireylercede şiddet başvurulması en kolay yol olmuştur. Sosyolojik açıdan bakıldığındasadece fakirlik değil; fakirliğin yanında eğitimsizlik, ev içi görevlerinyerine getirilmemesi, aile içi meslek yapısı, aile içindeki rol ve statüdağılımı, aile içi iletişim şekli, gelecekle ilgili beklentiler ve kaygılar,sosyal çevre ve hatta yaş ile cinsiyet aile içi şiddette etkilidir.

Türkiye’de olduğu gibiçoğu ülkenin toplumsal tabanında ataerkil bir yapı mevcuttur. Anlayış, erkekegemenliğini simgelemekte ve lider statüsündeki erkeğin güce sahip olduğunugöstermektedir. Ataerkil aile tarzında, egemenlik ve güç bir arada olduğu zamankaçınılamayacak atmosfer, devlet ile aile içinde babanın rolünün benzerliğidir.Devlet; mutlak egemendir, güç kullanma yetkisi yasal olarak sadece ondadır,halkı için en iyiyi düşünen odur ve yapması gerekeni bilir. Halkı nazarındatanrısaldır. Baba figürü ise küçük bir devlet gibidir. Eşi ve çocukları için eniyisini düşünür, maksimum fayda yolunda hareket eder, egemenliği mutlaktır vegüç kullanabilme yetisine sahiptir. Sosyolojik bağlamda, aile bireylerininzihninde yatan bu dogmatik düşünce sistemi, ataerkil zincirin bir ürünüdür. Güçkullanma tekelini elinde bulunduran baba, bunu çoğu zaman kullanmaktadır veaile içi şiddet dediğimiz kavramın ayaklarından birisini teşkil eder. Çünkütoplumsal yapı olarak ataerkil aile tipinden farklı ABD’de aile içi şiddetemaruz kalan %35’lik oranıyla erkeklerdir; bu oran İngiltere’de %16 civarındadır.Yani aile içi şiddette güç sadece kadınlara veya çocuklara yönelik değildir kiçocuklara karşı girişilen şiddet eylemleri ise çocuk istismarı altındaincelenir ve ayrı bir soruşturma süreci vardır. Bu veri ise azımsanamayacakderecede önemli bir rakamdır. Türkiye’de ise böyle bir rakamı söylemek oldukça güçtür.Aile içi şiddete maruz kalanların çoğunluğunun da ötesinde kadınlardır. İlginçistatistikî bir bilgi daha vermek gerekirse bu kadınların %80’i yapacak veyayapabilecekleri fazla bir şey olmadığına inanır. Bu inancın altında yineataerkil fay hattı yatmaktadır. Bu durum aile içi şiddetin ikinci ayağı olanpsikolojik boyutunu meydana getirir; güç ve kontrol, araç ve amaçtır. Ayrıcagüç ve kontrol olgunun psiko-analitik düzlemini oluşturur. Son ayak olan biyolojik sebebe gelirsek “Alkolbütün kötülüklerin anasıdır” lafı da bu durumu anlatmak için yeterli. Çemberinçapı büyütülürse, uyuşturucu gibi bağımlılık yapan faktörler de bu gruba girer.Hatta bazı kurumlar tüm kötü alışkanlıkları (kumar gibi) bu kategori içineekler. Bunun yanında erkeklik hormonlarının etkisini göz ardı etmemek gerekir.Kısaca aile içi şiddetin fay hatları olarak bu sınıfları da görmek yerindeolacaktır.

Şiddet ve Aile

İnsanın doğuşu ile ortayaçıkmış olan şiddet olgusu, birçok bireysel ve toplumsal öğe ile birliktekarmaşık bir yapı ortaya koymaktadır. Kendini çok farklı biçimlerdegösterebilen şiddet olgusu, günümüzde gerek bireysel gerekse toplumsal boyuttasıkça karşılaşabileceğimiz bir olgudur. Baskı, eziyet, korkutma, sindirme,öldürme, cezalandırma, başkaldırı, her toplumda kademeli fakat sürekli bir biçimdegünlük yaşamda rastlanan şiddet türleridir. Fransızca’da şiddet (violence) birkişiye güç veya baskı uygulayarak; istediği bir şey yapmak ya da yaptırmakşeklinde tanımlanmaktadır. Burada şiddet uygulama eylemleri, zorlama, saldırı,kaba kuvvet, bedensel ya da psikolojik acı çektirme ya da işkence, vurma veyaralama olarak yer almaktadır.

Şiddet kavramı siyasal,sosyal ve ekonomik sistemlerin veya sömürge yönetimlerinin varlığını karşılayanve yürürlükteki sistemin ancak karşı şiddetle ortadan kalkacağını ve yeni birdüzene geçileceğini savunan Marksist benzeri görüşlerle de ortayakonulmaktadır. Ayrıca şiddeti yücelten, ona olumlu bakan faşizm gibi görüşlerde vardır.Diğer taraftan, hukuksal anlamda şiddet ile ilgili davranışlar, kanuna uymamak,kişiye zarar vermek, hakaret etmek, onuru kırmak, huzura son vermek, birininhaklarını çiğnemek, hırpalamak, incitmek, zor kullanmak şeklinde kendinigösterirler.Şiddet kavramının oluşumunu sadece bir nedene indirgememek gerekir; toplumsalbir sorundur ve çevreden kaynaklanmaktadır. Siyasi bilimcilere göre şiddet altıaçıdan ele alınır.Birincisi ülke kültüründen kaynaklanan şiddet eylemleridir. Bu grup; etnik,dinsel, dilsel, bölgesel çıkar çatışmalarının yıllarca birikimi sonucu içedönüklük, yabancı düşmanlığı, sevgi ve nefret duygularının birleşimi ortayaçıkan gerginlikleri ve şiddet eylemlerini içerir. İkinci grupta devrimci vestatükocu şiddet eylemleri vardır. Devrimci grup(challengers) var olan durumdanhoşnutsuzdur ve değişim için şiddet eylemlerine başvurabilir; bunun aksine devar olan durumdan memnun olan taraf da gücünü korumak ve kabul ettikleriatmosferin devamlılığı sağlamlaştırmak için karşı şiddet uygulayabilirler. Engüzel örneği I. ve II. Dünya Savaş’larında Almanların devrimci niteliği veİngiltere başta olmak üzere Batılı devletlerin sergilediği tutumdur. Üçüncügrupta ise askeri darbelerin yol açtığı şiddet eylemleri yer almaktadır.Özellikle askeri darbeler konusunda tecrübeli bir ülke olan Türkiye’deyaşanmışlıklar göz önünde bulundurulduğunda bu durumu anlamak zor değildir.Dördüncüsü, öğrencilerin şiddete yönelik hareket ve davranışlarıdır ve yineTürkiye’nin bu konudaki tarih sayfaları karıştırıldığında görülecektir kiöğrenciler arasındaki gruplaşmalar ve bu grupların çatışmaları şiddete meydanverebilmektedir. Beşinci gruba ise ayrılıkçı şiddet eylemlerini gösterebiliriz.Bir örnek sunmak gerekirse, IRA—İrlanda Kurtuluş Ordusu bu konu için biçilmişkaftan. Son grup, seçim dönemlerinde patlak veren şiddet eylemleridir ki bunada İran’daki son seçim sürecinde yaşananları örnek gösterebiliriz.

Sınıflandırmalardan birinegöre de ölçüt şiddetin bireysel ya da kolektif olarak yapılması veyayapılmamasıdır. Kolektif şiddette profesyonel çeteler, kabileler, etnikgruplar, toplumsal sınıflar ve devletlere kadar uzanan bir çizgi mevcuttur. Birbaşka kategorize şekli de dar anlamıyla, “fiziksel şiddet, insanların bedenselbütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen, sert ve acı verici bir edimdir. Mala,cana, sağlığa, bedensel bütünlüğe, birey özgürlüğüne karşı bir tehditoluşturması söz konusudur. Burada da yaralama, ırza tecavüz, yağma, adamkaçırma gibi başkasına yönelmeler olabildiği gibi, intihar girişimleribiçiminde bireyin kendine yönelik eylemleri de söz konusudur”.Şiddet türlerine de değinecek olursak; İntihar, alkol ve uyuşturucubağımlılığından kaynaklanan kendine karşı şiddet, kültürel birşiddet türü olarak kan davası olgusu, yine kültürel anlamda onay gören namuscinayetleri, kitlesel katliam boyutlarındaki trafik kazaları, adak vekurban teşhiri, zorla bekâret kontrolleri, dövüşme ve kaba güç gibi bazı erkekliközelliklerin abartılması ile ortaya çıkan şiddet ve son olarak da aileiçi şiddetin öne çıktığını söyleyebiliriz.

Aile içi şiddet, ailebireylerinden herhangi birisinin eşine, çocuklarına, anne-babasına,kardeşlerine ve/veya yakın akrabalarına yönelik uyguladığı her türlü saldırgandavranıştır. Bu tanım içerisinde sadece kaba kuvvet içeren davranışlar değil;aşağılama, tehdit etme, ekonomik özgürlüğünü kısıtlama ve zorla evlendirme gibiolaylar sarmalından geçen bireyin kendisine olan saygısını, kendisine veçevresine olan güvenini azaltan, korku hissinden kendisini arındırmaktan acizkılan bütün davranışlar da aile içi şiddet tanımının içerisine girebilmektedir.Ayrıca yalnız aile içi bireyler arasında olan bir durum olmayabilir ki eski eş,nişanlı veya kız/erkek arkadaşları da bu durumun parametrelerine eklemleyebiliriz.

Diğertaraftan daha geniş bir tanımlama olması babında aile, kan bağlılığı, evlilik vediğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynıevde yaşayan bireylerden oluşan ve bu bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal veekonomik gereksinmelerinin karşılandığı temel bir toplumsal birim olduğubilinmektedir. Aile içi şiddet aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedekibir diğer üyenin yaşamını, fiziki veya psikolojik bütünlüğünü veyabağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddiboyutlarda zarar veren eylem veya ihmaldir. Genelitibariyle aile içi şiddet beş alt grupta incelenir:

· Fiziksel şiddet; dövme,tokatlama, tekmeleme, yakma gibi eylemleri içerir.

· Cinsel şiddet; seksüelmotivasyona bağlı yapılmış şiddet türüdür.

· Duygusalistismar; sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık, reddetme gibieylemlerdir.

· İhmal;
daha çokçocuklar ve yaşlıların maruz kaldığı istismar türüdür. Kişinin sosyal ve maddiihtiyaçlarını karşılamama, bunları ihmal etme şeklindedir.

· Ekonomik istismar; özellikle yaşlılarda sıkça rastlanır. Kişinin parasını yönetmek, şahsaait paraya veya kazanç sağlamasına izin vermemektir.

Aile içi şiddet sarmalından geçen bireyin kendisine olan saygısını,kendisine ve çevresine olan güvenini azaltan, korku hissinden kendisiniarındırmaktan aciz kılan bütün davranışlar da aile içi şiddet tanımınıniçerisine girebilmektedir. Aile ve şiddetin bir araya gelmesi sonucundabireysel ve toplumsal bozukluklar oluşabilmektedir. Öyle ki yapılanaraştırmalara göre, bireysel açıdan bir hastanede aile içi şiddete uğramış“hastaların depresif bozukluklar (100 hastadan 52’si yaşamakta), anksiyetebozukluğu (%7),depresyon—anksiyete bozukluğu (%15), psikotik bozukluk (%1), alkol ve maddebağımlılığına bağlı bozukluklar (%1), somatoform bozukluklar[10](%4), bipolar bozukluk(%3), uyum bozukluğu (%2), I. eksen tanısı almayanlar(%15)”[11] gibişiddet sonrası sorunlar yaşadığı bilinmektedir. Bunlar sadece olayın kişilerüzerinde oluşturduğu psikolojik travmanın birer sembolüdür. Bireylerden toplumayansıyabilecek bu durum toplumsal yaşam tarzına olumsuz etki edebilmektedir.Birey üzerinde gözlemlenebilen bu travmalar veya yaşanmışlıklar toplumayansımakta; hatta nesilden nesile bir aktarımla çarpık toplumsallaşma örneklerizaman çizgisinin ileriki dönemlerinde gerek dönemsel gerekse sürekli hal alaraksistemin içerisinde kendisine yer bulabilecektir. Nasıl ki birey toplumuntemelinde adlandırılabiliyorsa, onun yaşadığı mutluluklar, sevinçler vs. kadarmağduriyetler, üzüntüler, saldırılar, şiddetler, travmalar da toplum düzenineetkide bulunabilir. İnsan vücudunu düşündüğümüzde, ufak bir virüsün bütünbedende kalıcı veya geçici hasarlar bıraktığı gerçeği gibi birey—toplumilişkisini açıklayabilmek için tam yeterli olmasa da olayın kötü sonuçlarınıaçıklaması bağlamında yerinde olacaktır.

Sonuç

Aile içişiddetin algılanması ve tanımlanması her zaman toplumun ve bireylerin kültüreldeğerleri üzerinden nemalanmaktadır. Bu sebeple, şiddet kullanımı toplumunbenimsediği ve meşru gördüğü bir amaç için gündeme geldiğinde, o davranışınşiddet olarak algılanıp tanımlanması da oldukça güç olmaktadır. Örneğin,çocuğun daha iyi eğitilmesi için birkaç tokatla cezalandırılması gibi. Şiddet kullanımı aslında, şiddet kullanılançevrede yaşayanlar açısından gizli kapaklı olmayan ve bilinen bir davranışbiçimidir. Herkes yakın çevresinde kimin karısını dövdüğünü, kimin çocuklarınakötü davrandığını çoğunlukla bilmesine rağmen özellikle gecekondu mahalleleri gibiinsanların komşuluk haricinde, hemşerilik ve hatta akrabalık gibi bağlarlabağlandıkları kentsel mekânlarda bu tür davranışların, mahallenin “onurunu”korumak ya da yaşanılan alanı dışarıya karşı daha temiz göstermek gibikaygılarla, yabancılardan gizlenmesi olasıdır. Neticesinde moda terim şiddet"dört duvar arasında" kalmaktadır. Bu durum, aile içi şiddetin, özelhayatın mahremiyet alanında görülmesi ile yakından ilişkilidir.

Sonuç olarak,şiddet ve aile kavramları birbirinden uzak kalması gereken unsurlardır. Aileiçi şiddet herkesin isteyebileceği son “şey” dahi olmamalıdır. Toplumsalyaşamda bireylerin ailelerinden başka hiçbir şeylerinin olmadığı açıktır ve enönemli nokta da aile sisteminin korunmasıdır. Çünkü birey gözlerini hayataailesiyle açar, onun yanında değerlerini oluşturur ve onunla hayatı dahaanlamlı kılar. Ailesiz birey yalnızdır. Toplumsal bir varlık insan, aidiyethissine sahip olmak ve kolektif bir yapıda yer almak ister. Bu toplumsallıktanbaşka bir şey değildir. Yani sosyalleşebilmek veya hayata uyum sağlamak adınaaile ilk adımı teşkil eder. En basitinden tuvalet adabı anne-baba tarafındanöğretilir. Toplum içinde nasıl davranması gerektiğini aile bireylerinintecrübeleri gösterir. Diğer bir ifade ile çocuklar anne-baba tarafındaneğitilir ve onların hareketlerini, tutum ve davranışlarını taklit eder. “Üzüm,üzüme baka baka kararır”, “armut, dibine düşer” gibi atasözlerinin yanındakısmen de olsa “ne ekersen onu biçersin” anlayışı gelecek nesillere aktarılmaküzere veri tabanına kopyalanır ve ilerde kullanılmak üzere belleklerde yerinialır. Aile içi şiddet de gelecek kuşaklara devredilebilir. Çünkü birey yaşadığıacıların kendi ailesi de olsa başka bir aktör tarafından yaşanmasından yanaolabilir. Bu durum psikolojik bir vakadır.
 
Top