Ağaçlar Rüzgâra Nasıl DireniyorAğaçlar Rüzgâra Nasıl Direniyor??

Suskun

V.I.P
V.I.P
Ağaçlar Rüzgâra Nasıl Direniyor?​

Ağaçların hayatı, tohumlarının düştüğü yerde başlar ve ölünceye kadar da genellikle aynı yerde devam eder. Onlar, kendilerine verilen vazifeleri, bir ömür boyu yıkılmama sabrıyla yerine getirirler. İnsanların yürüyemeyeceği çok dik yamaçlarda ve şiddetli rüzgârlara açık sahalarda onların dengeleri korunur. Bu dengeli duruş, çevre şartlarının durumuna göre, onların gövde kesitlerinde (yıllık halka yapılarında) meydana getirilen değişikliklerle sağlanır.

Bir ağacın gövde, dal veya kökünün herhangi bir yerinden alınan enine kesite bakıldığında, öz çevresinde yaklaşık olarak daire biçimli, açık ve koyu renkli halkaların bulunduğu görülür. Bu halkaların her ikisine birden yıllık halka denir.

Açık renkli halka ilkbaharda (ilkbahar odunu), koyu renkli halka ise, yazın gerçekleşen büyümeyi (yaz odunu) gösterir. Ağaçlarda büyüme, ilkbahar ve yaz mevsiminde gerçekleşirken, sonbahar ve kış mevsiminde durur.

Dik yamaçlarda ve rüzgâra açık sahalardaki ağaçların yıllık halka yapısında öz, enine kesitin ortasında (merkezinde) değil, bir yana doğru kaymış olarak bulunur. Rüzgârların sert estiği eğimli yamaçlardaki ağaçların dengelerinin korunarak devrilmemesine ve dallardaki eğimin muhafaza edilmesine vesile olan bu yapıya reaksiyon odunu denir.

Reaksiyon odununda kambiyum faaliyeti
Reaksiyon odununun teşekkülünde, ağaçların gövde ve dallarındaki kambiyum tabakasına mühim görevler verilmiştir. Çok ince bir tabaka şeklinde yaratılan kambiyum, gövde ve dalların iç kenarı üzerine, kabuğun hemen altına yerleştirilmiştir. Kambiyum, odun ve dalların inşasında tuğla gibi vazife gören bütün hücrelerin faaliyet gösterdiği yerdir. Ağaç büyümeye başladığında, her bir kambiyum hücresi devamlı ikiye bölünür. Her büyüme mevsiminde ağacın genişlemesiyle yeni bir tabaka yaratılır. Kambiyum hücrelerinin sürgünlerin ucunda bölünmesiyle de sürgünlerin uzaması temin edilir.

Kambiyum faaliyeti, türden türe değişmekle birlikte, genel olarak gövde ve dalların ince olan uç kısımlarında ilkbaharın ilk günlerinde başlayıp çabuk bitmekte; toprağa yakın kısımlarında ise, geç başlayıp geç bitmekte ve dolayısıyla yaz odunu payı buralarda daha fazla olmaktadır. Böylece, gövdenin alt kısmına doğru gidildikçe çap genişlemekte, ağacın dış faktörlere olan mukavemeti artırılmaktadır. Rüzgâr sebebiyle gövdede eğilme meydana geldiğinde, en fazla büyüme (kambiyum faaliyeti), rüzgârın ağacı ittiği tarafta meydana gelir. Kambiyum hücreleri en çok bu bölgelerde bölünme yapar ve gövdenin bu kısımlarında kalınlaşma teşekkül eder. Böylece elips şeklindeki reaksiyon odunu meydana gelir.

İğne ve geniş yapraklı ağaçlarda reaksiyon odunu
Dış faktörlere bağlı olarak ağaçların gövde ve dallarının bir tarafında daha az, diğer tarafında daha fazla bölünme ve kalınlaşmalarla teşekkül eden reaksiyon odunu, ağaç türüne göre farklılık arz eder. Geniş yapraklı ağaçlarda (gürgen, çınar vb.) kambiyum faaliyeti (veya bölünmeler) ve kalınlaşmalar rüzgârın geldiği tarafta olurken, iğne yapraklı ağaçlarda (çam, ladin vb.) rüzgârın geldiği tarafın tersinde gerçekleşir. Rüzgârın tesiriyle teşekkül eden bu hâdiseye iğne yapraklı ağaçlarda hipotrofi ve teşekkül eden oduna basınç odunu; geniş yapraklı ağaçlarda epitrofi ve teşekkül eden oduna ise, çekme odunu denir. Ağacın rüzgâr karşısındaki bu durumu, farklı malzemelerle köprü inşa eden bir mühendisin, buradan geçecek vasıtalarla köprünün mâruz kalacağı rüzgâr ve deprem gibi kuvvetlerin yol açacağı gerilmeleri hesaplamasına, malzemenin tipine göre tasarım yapmasına veya yapının belli kısımlarını güçlendirme yönünde tedbirler almasına benzetilebilir. Ağaçların fizik ilmini ve matematik hesapları bilen bir mühendis gibi davranması düşünen insanı hayrette (daha doğrusu hayran) bırakmaz mı?

Reaksiyon odununda hormonların rolü
Gövde kesitlerinde reaksiyon odunu şeklinde gerçekleşen bu hâdisenin iğne (çam, lâdin vb.) ve geniş yapraklı (gürgen, çınar vb.) ağaç türlerinde farklı şekilde tezahürü, hormon denilen çok hususi kimyevî maddelerin gerekli miktarda ve zamanda salgılatılmasıyla olur.

Bitkilerdeki hormonlar, hücre bölünmesi ve büyümesi, çimlenmenin uyarılması veya engellenmesi, gövde–meyve–yaprak–kök büyümesi, meyve olgunlaşması, yaprak dökülmesi, yaraların kapanması gibi ehemmiyetli hayatî hâdiselerin gerçekleşmesinde rol oynayan organik maddelerdir. Aynı zamanda bitki hormonlarına, hücre, doku ve organlar arasındaki iletişimi kimyevî yolla sağlama vazifesi verilmiştir. Bitkilerde insanlardaki gibi hormon salgılamakla vazifeli endokrin bezleri olmadığından, belirli bölgelerdeki hücreler bitki hormonlarını salgılamakla vazifelendirilmiştir. Bitkilerde büyüme için vazifelendirilmiş hormonlar; oksin, giberellin, sitokinin, absisik asit ve etilendir. Bunlardan oksin, giberellin ve sitokinin büyümeyi artırıcı; absisik asit ve etilen ise, engelleyici yönde iş görür. Bitkilerin organlarında herhangi bir büyüme olup olmaması, bu vazifeli hormonların miktarlarıyla belirlenir. Sanki akıllı bir mühendis, temel, köprü veya bina inşaatı yapar gibi bitkinin kök, gövde, dal, yaprak ve kabuğunun dengeli büyümesinde rol oynayan hormonları çok hassas ölçülerle kullanmaktadır.

Ağaçlar, dış ortamdaki faktörlere hormonlar vesilesiyle uyum sağlayacak şekilde yaratılmıştır. Rüzgâr, hormonların üretim ve bilhassa ağacın kuvvet tesiri altındaki bölgelerine dağıtılmasında rol oynayan en mühim dış faktörlerin başında gelir. Geniş yapraklı ağaçlara rüzgâr tesir ettiği zaman, oksinler bir yerden emir almışçasına rüzgârın geldiği tarafa az, eğilmenin olduğu tarafa daha fazla gönderilir ve böylece o kısımda reaksiyon odunu teşekkül ettirilir (Çekme odunu teşekkülü). İğne yapraklı ağaçlarda ise, bu durum tam tersine cereyan eder. Oksinler, rüzgârın estiği yöne daha fazla, eğilme tarafına ise daha az gönderilir (Basınç odunu teşekkülü). Diğer bir ifadeyle, iğne ve geniş yapraklı ağaçlardaki aynı büyüme hormonlarına birbirine tamamen zıt vazifeler verilmiştir.


Netice
Dışarıdan bakıldığında, üzerinde yapraklar bulunan bir dallı-budaklı büyük bir odun parçasından başka bir şey değilmiş gibi görünen ağaçlar, insan ve hayvanların hayatlarını sürdürebilmeleri için, mutlak bir ihtiyaç olan oksijeni üretme ve bunun gibi birçok mühim işle vazifelendirilmişlerdir. Onların bu vazifeleri îfâ edebilmeleri için, rüzgâr ve yerçekimi gibi dış tesirler karşısında ayakta kalabilmeleri gerekmektedir. Bu sebeple Yaradan, ağaçların yapısındaki hormonların rüzgâr gibi zor şartlara karşı nasıl bir görev yerine getireceklerine, bunun ağaç türüne (iğne ve geniş yapraklı) göre nasıl değişeceğine hükmederek hayatın devamını sağlamaktadır.

Mahmut ÇELİKER​
 
Top