A'dan Z'ye Tıp Sözlüğü

K

KAKOZMİ:Pis koku.

KALYUM:Potasyum.

KARDİAK:Kalbe ait.

KARİNA:Trakeanın (nefes borusu), sağ ve sol akciğerlere girmeden önce ikiye ayrıldığı kısıma verilen ad.

KAŞEKSİ:Genel sağlık durumunun bozukluğu ile ilgili ileri derecede zayıflama hali.

KATABOLİZMA:Maddelerin yüksek terkiplerinin, dokularda yakılarak daha basit terkipte maddeler meydana gelmesi.

KELOİD:Eski bir kesi veya ameliyat yerinde aşırı nedbe dokusu oluşmasıdır.

KERATİN:Tırnak ve boynuzun ana maddesi.

KERATİNİZASYON:Boynuzlaşma.

KERATİT:Kornea iltihabı.

KERATOMA:Nasır.

KERATOMETRE:Kornea kavislerini ölçmekte kullanılan alet.

KERATOPLASTİ:Matlaşmış korneanın yerine başkasından alınan korneanın konulması ameliyatı.

KERATOSKOP:Korneayı muayene aleti.

KERNİCTERUS:Yeni doğanın şiddetli ikterinde beynin bazı çekirdeklerinin bilüribinin etkisiyle toksik degenerasyonudur.Çocukta zeka geriliği ve spastisite görülebilir.

KETONEMİ:Kanda keton cisimciklerinin bulunması.

KETONÜRİ:Idrarla keton çıkarılması.

KIZAMIK:Salgın yapan virütik bir çocukluk çağı hastalığıdır.

KİFOZ:Omurganın açıklığı öne bakan kanburluğuna verilen ad.

KİST:Etrafı membranla (zar) çevrili içi sıvı dolu oluşumlar. Büyüklükleri muhtelif olup vücüdun her tarafında oluşabilir.

KİST HİDATİK:Bazı organlarda (daha çok karaciger, akciğer , beyin) ekinokok adı verilen parazitlerin neden olduğu içi berrak su görünümünde kistler.

KİST SEBASE:Yağ bezlerinin büyümesi sonucu deri altında oluşan kistler.

KLOSTROFOBİ:Kapalı yerlerden sebebsiz yere korkma reaksiyonudur.

KLEPTOMANİ:İhtiyacı olmaksızın patalojik çalma dürtüsüne verilen addır.

KOCH BASİLİ:Tüberküloz basiline, bulanın adına izafeten verilen ad.

KOLESTEROL:Hayvansal ve bitkisel yağların içerisinde bulunan, karaciğer tarafından sentez edilen bir maddedir. Kanda normalden fazla bulunması halinde, damar sertliğine neden olur, ve bazanda safra pigmentleri ile birleşerek safra taşlarının oluşumunda rol oynar.

KORPUS:Gövde.

KÜRTAJ:Küretajın kelime anlamı kazımaktır. Ama burada adı geçen Kürtaj halk arasında, küçük hamileliklerde rahim içerisindeki ceninin tıbbi müdahele ile alınması kastedilmektedir. Kürtaj ayrıca teşhis amaçlı da yapılabilir. Yani rahim iç duvarından kazınarak örnek alınıp incelenmeside kürtaj olarak adlandırılır.
 
J

JARGON: Kelimeleri yerinde kullanamama ile karekterize anlamsız ve anlaşılmaz konuşma.

JEJUNUM: Oniki parmak barsağından sonra gelen ince barsak bölümü.

JEJUNİT: Jejunum iltihabı.

JİGANTİZM: Ergenlik çağından önce oluşan hipofiz bezi tümörlerinde büyüme olayının kontrolden çıkması sonucu oluşan dev görünüm.

JİNEKOLOJİ: Kadın hastalıkları ile ilgili tıp dalı.

JİNEKOMASTİ: Erkeklerde memenin anormal ölçüde büyümesi.

JİNJİVİT: Diştleri iltihabı.

JOİNT: Eklem.

JUVENİL: Gençliğe ait.

 
L

LABİL: Kararsız, çabuk değişen.

LAKTASYON: Annenin süt verme devresi.

LAKRİMA: Göz yaşı.

LAKÜN: Küçük boşluk, delik.

LAGOFTALMİ: Göz kapaklarındaki bozukluk nedeniyle gözlerin tam kapanmaması hali.

LAP: Lenfadenopati'nin kısaltılmış şeklidir. Lenfadenopati, lenf bezlerinde büyüme anlamına gelir.

LAPARATOMİ: Teşhis amaçlı veya ameliyat için karın boşluğunun açılması.

LAPAROSKOPİ: Ucunda kamera olan, laparoskop denilen aletle karın boşluğunun endoskopik incelenmesi.

LARVA: Tırtıl, kurtçuk.

LARENKS: Gırtlak.

LARENJİT: Larenks iltihabı.

LARENGOSKOP: Bogazın muayenesine yarayan aynalı ışıklı alet.

LARENGOSKOPİ: Gırtlağın içinin larengoskop ile muayenesi.

LENFOMA: Başlangıcını lenfoid dokudan almış ur.

LEZYON: Genel anlamda henüz tam olarak niteliği tespit edilmemiş bozukluk.

LİGAMENT: Vücudun muhtelif eklemlerinde, organlarında bulunan bağlara verilen isimdir.

 
M

MAKRO: Büyük.

MAKROSEFALİ: Başın (beynin) normalden büyük olması.

MAGNET: Mıknatıs.

MALABSORBSİYON: Emilimin bozuk oluşu.

MALADİ: Hastalık.

MALASİ: Keyifsizlik, kırıklık.

MALARYA: Sıtma.

MALE: Erkek.

MALFORMASYON: Kusurlu oluş, sakatlık.

MALFONKSİYON: Her hangi bir organın yetersiz veya dengesiz görev yapması.

MALİN: Habis, kötü huylu.

MALLEOL: Ayak ekleminin her iki tarafındaki kemik çıkıntılarına verilen isim.

MALLEUS: Orta kulaktaki çekiç kemik.

MALNUTRİSYON: Sağlık için şart olan, vitamin, mineral, protein ve benzeri maddelerin yetersiz alınmasından doğan hastalıkları tanımlayan bir terimdir.

MALPRAKTİS: Tıpta yanlış, özensiz tedavi.

MASTEKTOMİ: Ameliyatla memenin alınması.

MAMİLLA: Meme başı.

MAMOGRAFİ: Meme filmi.

MANDİBULA: Alt çene kemiği.

MANİ: Aşırı neşe şeklinde beliren psişik hastalık.

MANİFEST : Aşikar, gizli olmayan.

MARFAN SENDROMU: Sebebi bilinmeyen herediter genetik bir hastalık.

MARİHUANA: Esrar.

MASTEKTOMİ: Memenin her hangi bir rahatsızlık nedeniyle alınmasıdır. Basit mastektomi sadece meme dokusunun çıkartılmasıdır. Radikal mastektomi ise, kanser vakalarında baş vurulan memeyle birlikte, memenin altındaki kasların ve koltuk altındaki lenf bezlerinin de çıkartılmasıdır.

MASTİTİS: Memenin iltihabıdır, emziren annelerde sütün birikmesi nedeniyle veya meme başındaki çatlak nedeniyle sık rastlanan bir durumdur.

MASTOİDEKTOMİ: Mastoid hücrelerin iltihaplanması nedeniyle mastoid kemiğin çıkartılması ameliyatıdır.

MASTOİDİT: Kulak arkasında bulunan mastoid kemikteki,mastoid hücrelerinin iltihabıdır. Genellikle orta kulak iltihaplarını takip eder.

MAZOHİST: İşkenceden zevk alan, işkence tarzı hareketlerden cinsel haz duyan.

MENENJİT: Beyin zarlarının (Meninkslerin) iltihabıdır.

MENOPOZ: Adetten kesilme.

MENSTRUAL: Menstruasyonla ile ilgili, adet görme ile ilgili.

MENSTRUAL SİKLUS: Adet görme dönemleri, iki adet arası.

MENTRUASYON: Adet görme, ay başı. (bayanlarda periodik kanama)

MENTAL RETERDATION: Zeka gelişiminde gerilik.

METASTATİK: Metastaz yapmış lezyona verilen isim. (Başka bir organdan atlamış tümöral oluşum)

METASTAZ: Herhangi bir organdaki kanser hücrelerinin, vücudun başka bir bölümüne atlamasıdır.

MİTOZ: Hücre bölünmesi.

MİYOM: Uterus adalesinin iyi huylu tümörüdür.

MUKOLİTİK: Mukus'u eriten anlamındadır. Yani, akciğerlerde oluşan ve katılığı nedeniyle çıkarılmakta güçlükle karşılaşılan mukus'un (balgam) kıvamını azaltarak, atılmasını sağlayan ilaçlar.

MUKOZA: Bazı organların iç yüzlerini kaplayan ve salgı üreten doku tabakası.

 
N

NARKOANALİZ: Psikanalize yardımcı olmak amacıyla, bir narkotik ilacın kullanılmasıdır.

NARKOLEPSİ: Önüne geçilemiyecek kadar şiddetli uyuma eğilimi.

NARKOZ: Ameliyat yapmak için duyu, hareket ve bilincin damar yolu veya solunum yolu ile narkotik madde verilerek uyuşturulmasıdır.

NARKOTİK: Uyutucu, uyuşturucu.

NARSİZM: Kendi kendini sevmek anlamına gelir.Aslında gelişimin normal bir safhasını teşkil eder,ancak hayatın ileri devrelerinde varlığı anormal sayılır.

NATAL: Doğuşa ait.

NAZAL KEMİK: Burun kemiği.

NAZOFARİNKS: Burnun arka kısmı ile yutağın komşuluk yaptığı bölge.

NATRİUM: Sodyum.

NATUREL: Normal, tabii.

NAUSEA: Mide bulantısı.

NEBULİZER: Sıvıyı püskürterek uygulamaya yarayan alet.

NEONATAL: Yeni doğana ait.

NEOPLAZİ: Patalojik anlamda yeni doku oluşumu.

NÖROLOJİ: Asabiye, sinir hastalıkları.

NÖROŞİRÜRJİ: Beyin cerrahisi.

NODÜL: Yuvarlak, çapı 1 cm'den küçük patolojik oluşumlar.

 
O

OBDUKSİYON: Otopsi.

OBEZ: Şişman.

OBEZİTE: Şişmanlık.

OBJE: Görülebilen veya dokunulanilen herhangi bir şey.

OBJEKTİF: Duyulup, görülebilen, idrak edilebilen.

OBLİTERASYON: Vücuttaki boşlukların tıkanması.

OBSERVASYON: Müşahade.

OBSESYON: Daimi endişe,fikri sabit, nöroz.

OBSTRÜKSİYON: Tıkanma, engel.

OBSTETRİ: Doğum bilgisi.

ODİOGRAM: Kulağın işitme gücünün kaydıdır, odiometri cihazı ile ölçülür.

OEDİPUS KOMPLEKSİ: Erkek çocuğun annesine karşı duyduğu bilinçsiz yakınlık nedeniyle babasını kıskanması ve bununla ilgili ruhsal bozukluklar kompleksine verilen isimdir.

ODONTOİD: Diş şeklinde.

OFTALMİK: Göze ait.

OFTALMOPLEJİ: Göze ait sinirlerin felci sonucu göz kapağının düşmesi ve gözün hareket edememesi ile birlikte oluşan tablo.

OFTALMOLOJİ: Göz ve göz hastalıkları ile uğraşan bilim dalı.

OFTALMOSKOP: Göz içi muayenesinde kullanılan bir alet.

OFTALMOSKOPİ: Oftalmoskop ile gözün içinin muayene edilmesi.

OFTALMOLOJİST: Göz hastalıkları uzmanı, göz mütehassısı.

OFTALMOTONOMETRİ: Göz içi basıncın ölçülmesi.

OKKULT: Gizli, kapalı.

OKLUDE: Kapalı, tıkalı.

OKSİPUT: Başın arka kısmı.

OKULOMOTORYUS: Gözü hareket ettiren sinirlerden birisidir.(3.kafa çifti Nervus Oculomotorius)

OKÜLER: Göze ait.

OLEKRANON: Dirsekteki çıkıntı.

OLFAKTORYUS: Koku siniri.(Nervus Olfactorius)

OLİGÜRİ: İdrarın normalden az çıkartılması

OLİGO: Geri,küçük.

OLİGODENDROGLİOMA: Sinir sistemi destek dokusuna ait, özellikle beyincikte görülen kötü huylu tümör.

OLİGOSPERMİ: Menide spermatozoidlerin normalden az oluşu.

OMENTUM: Karın içerisinde, barsakları örten oluşum.

ONANİZM: Genital organlar ile oynayarak kendi kendine tatmin.

ONKOLOJİ: Tümöral oluşumlarla ilgili bilim dalı.

OPAK: Donuk, şeffaf olmayan.

OPERABL: Ameliyat edilebilir, ameliyat edilmekle halen bir şansı olan. ( aksi; inoperabl )

OPERASYON: Cerrahi müdahale, ameliyat.

OPİAT: Afyonlu ilaç, uyuşturucu.

OPİSTOTONUS: Bazı hastalıklarda vücudun ekstansör (gerici ) kaslarının gerilmesi sonucu gövdenin yay biçimi alarak kasılmış hali. ( Örn. Tetanozda )

OSTEOGENESİS: Kemik oluşumu, kemiklerin gelişimi.

OSTEOGENESİS İMPERFEKTA: Kemiklerin kolayca kırılacak şekilde gevrek oluşu ile karekterize kalıtsal nitelik gösteren hastalık.

OSTEOJENİK: Kemik yapıcı.

OSTEOİD: Kemik gibi, kemiğimsi.

OSTEOLİZ: Kemiğin çürümesi, nekrozu, erimesi.

OSTEOMALASİ: Kemiklerin yumuşaması ile karekterize bir hastalık.

OSTEOMİYELİT: Kemik iltihabı.

OSTEOFİT: Kemiklerde patalojik olarak oluşan çıkıntı şeklindeki oluşumlar.

OSTEOPLASTİ: Kusurrlu kemiği düzeltme veya sağlam kemikle değiştirme ameliyatı.

OVOBLAST: Yumurtanın geliştiği hücre, yumurta hücresi.

OVOSİT: Olgunlaşma devresinden önceki dişi cinsiyet hücresi.

OVÜLASYON: Kadınlarda yumurtalıklarda ovüm'ün (Yumurtanın) atılmasıdır. Ovülasyon genellikle adet dönemlerinin ortasına rastlayan 11-14. günler arasında olur.

 
Ö

ÖDEM: Vücutta anormal miktarda su toplanmasıdır.Kalp, damar ve böbrek hastalıklarının bir belirtisi olabildiği gibi bazı allerjik durumlarda ve beyin travmalarında ciddi sonuçlar doğurabilir.

ÖDİPUS KOMPLEKSİ: ODİPUS KOMPLEKSİ.

ÖSTAKİ BORUSU: Orta kulakla nazofarenksi birleştiren, atmosfer basıncı ile orta kulak içi basıncı dengeliyen yola verilen isimdir.

ÖSTROJEN: Yumurtalıklardan salgılanan ve insanlarda sekonder cinsel karakterlerin gelişmesini sağlıyan hormondur.

ÖTENAZİ: Kısaca ölüm hakkı da denilebilir.Tedavisi mümkün olmayan kronik hastalıklarda, hayattan umudunu kesmiş hastanın ağrısız bir metotla ölümüne izin verilmesidir.Yasal değildir.

ÖZEFAGUS: Yemek borusuna verilen isimdir, yutak ile mideyi birleştirir.

 
P

PAKİMENENJİT: Beynin en dış zarının (dura mater) iltihabıdır.

PANDEMİ:
Salgın bir hastalığın kıta düzeyinde çok geniş bir alana yayılmasına verilen isimdir.

PALİLALİ: Psikolojik bir bozukluk olup, aynı cümle veya kelimenin bir çok defa tekrarlanmasıdır.

PALYATİF: Hafifletici.

PALPASYON: Elle dokunularak yapılan muayene.

PALPİTASYON: Kalp çarpıntısı.

PALSY: Felç, inme.

PAN: Bütün.

PANARİS: Tırnak yatağı iltihabı, dolama.

PANARTERİT: Bütün arterleri kapsayan iltihabi durum.

PANKARDİT: Kalbin bütün zarlarının iltihabı.

PANKREAS: Karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır.Salgılarıyla sindirm fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler.

PANKREATİT: Pankreas iltihabıdır.

PANOFTALMİ: Gözün bütün tabakalarının iltihabı.

PANSİNÜZİT: Bütün yüz sinüslerinin iltihabı.

PAPİLLOM: Meme başı gibi çıkıntılar yapan iyi huylu tümörler.

PAPİLLOKARSİNOM: Kötü huylu papillom.

PAPAVERİN: Opiumdan elde edilen, düz kasların spazmını çözücüetkiye sahip bir alkaloid.

PAPİLLİT: Görme sinirinin retinaya girdiği yerin(optik papilla)ödemli iltihabı.

PAPÜL: Ciltteki, sınırları belirgin, kabarık, 1 cm'den küçük çaplı lezyonlardır.

PARA: Yanında, yan. Örn. (Para-aortik aortun yanında)

PARAKARDİAK: Kalbin yanında, kalbe komşu.

PARALİTİK: Felç olan, felçli kişi.

PARALİZİ: Felç.

PARAMEDİAN: Orta hattın yanında, orta hatta yakın.

PARAMEDİKAL: Bir dereceye kadar tıpla ilgili, hekimliği kısmen ilgilendiren.

PARANAZAL: Burun boşluğunun yanında, buruna komşu.

PARANKİM: Bir organ yada bezin görev gören dokusudur. Örneğin, karaciğer parankimi denildiği zaman, karaciğerin bütünü anlaşılır.

PARAOZEFAGEAL: Özefagusun ( yemek borusu ) yanında yer alan.

PARAPLEJİ: Belden aşağı her, iki bacağın tutmaması, felç hali.

PARAPAREZİ: Belden aşağı her iki bacağın kısmi felci, örn. hareket olup, yardımsız yürüyecek kadar güç olmaması.

PARATİROİD: Tiroid bezi arkasında bulunan dört adet küçük beze verilen isim.

PARATİROİDEKTOMİ: Paratiroidlerin ameliyatla çıkartılması.

PARATRAKEAL: Nefes borusunun yanında yer alan.

PARAVERTEBRAL: Omurganın ( Vertebral Kolon ) yanında yer alan.

PARAZİTEMİ: Kanda parazit bulunması.

PARAZİT: Asalak.

PARASENTEZ: İçinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı.

PARENKİM: Organın kendine özel doku yapısı.

PARENTERAL: İlaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi.

PARESTEZİ: Uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar.

PARİETAL KEMİK: Kafatasının her iki yan tarafındaki kemiklere verilen isim.

PAROKSİSMAL:
Ani ve geçici krizler halinde gelen.

PARSİYEL:
Bütününü kapsamayan, tam olmayan, kısmi.

PARTİKÜL: Parçacık, zerre.

PARTUS: Doğum.

PAROTİS BEZİ: Kulak altı tükrük bezi.

PAROTİTİS: Kabakulak.

PATELLA: Diz kapağı kemiği.

PATOJEN: Hastalık yapan madde veya mikroorganizmalar.

PATOGENEZ: Hastalığın esas ve gelişimi.

PATOGNOMONİK: Bir hastalık için çok özel belirti, bu varsa mutlaka o hastalık akla gelmelidir gibi.

PATOLOJİK: Normal olmayan, hastalıklı.

PATOLOG:
Hastalık nedeni ile dokularda meydana gelen değişimleri inceleyen bilimle uğraşan kişi.

PEDİATRİ: Çocuk hastalıkları ile uğraşan tıp dalı.

PEDİATRİST: Çocuk hastalıkları uzmanı.

PELVİS: Leğen kemiği.

PENİS: Erkek cinsel organı.

PERİTON: Karın içi organları çepeçevre saran, karın boşluğunun iç yüzünü örten zardır.

PERİTONİT: Peritonun iltihabıdır.

PERORAL: Ağız yolu ile.

PETEŞİ: Ciltte nokta biçiminde kanamalar. (Damar dışına kan çıkması)

PHENOTYPE: Kişinin kalıtsal yapısının dışa akseden görünümü, aynı tür fertlerini belirleyen, gözle görülebilen özelliklerin tümü.

PITRIASIS: Daha çok gövdede ve uzuvların gövdeye yakın yerlerinde yerleşen, bazan kepeklenme gösteren bir cilt hastalığıdır. Çeşitli türleri vardır, bunlardan PITRIASIS VERSICOLOR'da deniz mevsimlerinde hasta olan bölge güneş ışını almadığı için daha belirgin hale gelir.

PLAK: Plak, dermatologlar için açık bir anlamı olan ancak başkaları tarafından genellikle anlaşılmayan bir terimdir. Yüksekliğine oranla kapladığı alan geniştir ve keskin bir kenarı vardır. Plaklar en sık sedef hastalığında (psöriasis) görülür.

PLEVRA: Akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar.

PLEVRAL: Plevraya ait.

PLÖREZİ: Plevra iltihabı. Akciğerin üzerini örten plevra ile göğüs duvarını örten iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesi.

PLÖRİT: Plevranın, sıvı birikmeksizin kuru iltihabı.

POLİKİSTİK: Bazı organlarda çok sayıda içi sıvı ile dolu oluşumlara verilen addır. Polikistik böbrek, polikistik meme gibi.

POLİP: Organların ve vücut boşluklarının iç yüzünü kapsayan mukoza adı verilen tabakadan menşeini almış, saplı iyi huylu küçük ur.

PROSTAT: Erkeklerde mesanenin altında ve idar yolunun başlangıcında bulunan genital sisteme ait bir bez.

PROSTATİT: Prostat iltihabı.

PSORIASIS: Halk arasında sedef hastalığı olarak bilinir. Sık rastlanan, özellikle diz ve dirseklerde ve vücudun diğer bölgelerinde rastlanan simetrik, kırmızı, kabuklanma ve pullanma gösteren bir cilt hastalığıdır. Sebebi bilinmemektedir. Bkz Resim

PULMONER: Akciğer veya akciğerlerle ilgili.

PULMONER ARTER: Akciğerin büyük besleyici arteri.

PÜSTÜL: Ciltte, içerisinde cerahat bulunan kabarık lezyonlardır.

 
R

RABİES: Kuduz.

RADİUS: Ön kolun dış tarafında (baş parmak tarafında) bulunan kemiktir.

RADİKAL: Sebebe yönelik, köklü.

RADİKÜL: İnce dal, küçük kök.

RADİKÜLİT: Omurilikten çıkan sinirlerin (spinal sinir) kök iltihabıdır.

RADİKÜLOPATİ: Spinal sinir köklerini tutan herhangi bir hastalık.

RADYOAKTİF: Radyasyon yayan özelliğe sahip.

RADYODERMATİT: Işına maruz kalmış ciltte meydana gelen dermatit.

RADYOLOJİ: Genel anlamda X ışınları,ses dalgaları veya diger yöntemleri kullanarak teşhis hizmetleri veren tıp dalıdır.

RADYOTERAPİ: Işınlama kullanılarak yapılan tedavi yöntemi.

RAHİM: Uterus, döl yatağı.

RAŞİTİZM: D vitamini eksikliğinin neden olduğu, çocuklarda görülen bir hastalıktır.Kemik teşekkülünün tam olmaması nedeniyle tedavisi geciktirilmiş, ihmal edilmiş vakalarda uzun kemiklerde deformiteler teşekkül eder.

REFRAKSİYON: Kırılma.

REFRAKTOMETRE: Görme bozuklukluklarını ölçen cihaz.

REJENERASYON: Harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri.

REJİONAL: Bir bölgeye ait.

REGRESYON: Bir hastalık belirtisinin gerilemesi, şiddetinin azalması.

REGURJİTASYON: Yenilen yiyecek ve içeceklerin, kusma olmaksızın ağıza geri gelmesi.

REHABİLİTASYON: Fiziki hareket kusurlarını düzeltme, yeniden kazandırma.

RELAKSİN: Gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon.

REMİSYON: Hastalık belirtilerinin sönmesi.

RENAL: Böbrekle ilgili.

RENAL ARTER: Böbrek arteri.

REPRODUKTİF : Çoğalabilen.

RESPİRASYON: Solunum, nefes almak.

RESPİRATUVAR SİSTEM: Solunum sistemi.

RETANSİYON: Birikme, toplanıp kalma. ( Örn. İdrar retansiyonu;idrar tutulması, idrar yapamama.)

RETİKÜLER: Ağ gibi, ağ biçiminde.

RETİNA: Gözün en iç tabakası, ağ tabaka.

RETİNİT: Retina iltihabı.

RETROBULBER: Göz küresinin arka kısmı.

RETROBULBER NÖRİT: Görme sinirinin, gözün arka kısmındaki bölümünün ani görme kaybı ile karekterize iltihabi durumu.

RETROGRESSİV: Gerileyen.

RETROPERİTONEAL: Periton zarının arkasında.

RETROVERSİ: Bir organın normal konumda değil arkaya doğru eğik durumda olması.

REVASKÜLARİZASYON: Yeniden damarlanma.

REYNAUD: Sebebi bilinmeyen, daha çok orta yaşlı kadınlarda rastlanan bir rahatsızlık olup, özellikle soğuğa maruz kalınca parmaklarda morarma ve hissizleşme ile karakterize bir damar rahatsızlığıdır.

REZEKSİYON: Bir organ veya vücut kısmının bir bölümünün veya tamamının çıkartılması.

REZİDÜ: Artık, bakiye.

REZİDÜEL: Kalan, artan. ( Örn. Rezidüel İdrar; İdrar yapıldıktan sonra çıkartılamıyarak geride kalan idrar.)

REZİSTAN: Mukavim, dirençli.

REZİSTANS: Direnç, mukavemet.

REZORBSİYON: Emilme.

 
Top