• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

66 - Yozgat

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
YOZGAT
GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 14.132 km²

Nüfus: 582.839 (1990 Geçici)

İl Trafik No: 66

nmmLFgE.jpg


Yozgat, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi arasında geçiş noktası oluşturmaktadır. Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Yozgat, Anadolu Halk Edebiyatının zengin ürünlerini barındırmaktadır.

İLÇELER

Yozgat ilinin ilçeleri; Akdağmadeni, Aydıncık, Boğazlıyan, Çandır, Çayıralan, Çekerek, Kadışehri, Saraykent, Sarıkaya, Sorgun, Şefaatli, Yenifakılı ve Yerköy'dür.

Akdağmadeni: Yozgat'ın doğusunda yer alır. Akdağmadeni ve köylerinde yer alan tarihi eserler arasında 13. yüzyılın ilk yarısında yaptırılan Behramşah Kalesi, 15. yüzyıla tarihlenen Ali Çelebi Türbesi ve Mahmut Çelebi Türbesi ile kesme taştan yapılan bir kilise vardır.

Çayıralan: Yozgat'ın güneydoğusunda yer alır. Çayıralan'da yer alan tarihi eserler arasında, 1855'e tarihlenen Çerkez Bey Türbesi ve hemen yanında bulunan, 1152 yılında yaptırıldığı tespit edilen Kubbeli Cami ile Çokradan Köyü Cami vardır.

Sarıkaya: Sarıkaya ilçesi Yozgat'ın güneydoğusunda yer alır. Şifalı kaplıcaları ile tanınan bu ilçede Roma sitili yapılara, büyük taşlarla örülü duvar kalıntılarına sık sık rastlanmaktadır.

Saraykent: Saraykent ilçesi Yozgat'ın doğusunda yer almaktadır. İlçe merkezine 1 km. mesafede bulunan sıcak su kaplıcası şifa arayanlara hizmet vermektedir. İlçede çok sayıda mağara bulunmaktadır. Bu mağaraların Bizans dönemine ait olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, 1221 yılında Valide Sultan Mahperi Hatun tarafından yaptırılan, Çinçinli Sultan Hanı ilçe merkezinin 16 km. kuzeyinde yer almaktadır.

Sorgun: Sorgun Yozgat'ın doğusunda bulunmaktadır. İlçe sıcak su kaynakları bakımından zengindir. Ayrıca, Sorgun'da Salih Paşa tarafından 1813 tarihinde yaptırılan Salih Paşa Camii bulunmaktadır.

Yerköy: Yerköy ilçesi Yozgat'ın batısında yer alır. Saray Köyünde bulunan Saray Köyü Çapanoğlu Camii 1765' de Kapucubaşı Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.
NASIL GİDİLİR

İlin karayolu ve demiryolu ulaşımı mevcuttur. En yakın havalimanı 220 km mesafedeki Ankara ve Kayseri Havalimanlarıdır.

Karayolu: İlin karayolu ile diğer illere bağlantısı vardır. Kent merkezinde yer alan terminale ulaşım, şehir içi minibüsleriyle sağlanmaktadır.

Otogar Tel: (+90-354) 2125808

Demiryolu: Ankara-Kayseri ve Doğu Anadolu bölgesine bağlantıyı sağlayan demiryolu Yozgat'tan geçmektedir. Yerköy, Şefaatli ve Yeni Fakılı İlçelerinde Tren istasyonu bulunmaktadır. Gar istasyonları İlçe merkezlerindedir.

Yerköy Gar İstasyonu , Tel: (+90-354) 516 26 64

Şefaatli İstasyonu, Tel: (+90-354) 564 11 72

Yenifakılı İstasyonu, Tel: +90-354) 612 10 18
GEZİLECEK YERLER
Müzeler ve Örenyerleri

Karslıoğlu Konağı

(Arkeoloji Müzesi) 1883 yılında inşa edilen konak, 1925 yılında Vali Konağı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1936 yılından itibaren bina, konut olarak kullanılmıştır. Dikdörtgene yakın kare planlı ve iki katlı olan binanın taban ve tavanı ahşap olup, kesme taş duvarlar, ahşap karkas taşıyıcı sistem arasına taş dolgu ile örülmüş, bağdadi sıvalıdır. Kapı, yüklük ve tavanlarda yörenin en güzel oyma işçiliği vardır. 1979 yılında Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılan binanın restore edilerek Arkeoloji Müzesi olarak kullanılması düşünülmektedir. Yörede yapılan kazılar sonucu çıkarılan eserlerin bir kısmı sergilenmektedir. Şu an müze olarak kullanılmamaktadır.

Etnografya Müzesi

(Nizamoğlu Evi) 1871 yılında yapılan bina, batı-güney ve kuzey yönlerden eski büyük bahçenin kalıntısı olan küçük bir bahçeyle çevrilmiştir. Doğu yüzü sokağa bakmaktadır. İki katının da duvarları ağaç iskeleti aralarına dolgu olarak tuğla örgülü ve sıva kaplıdır. Taban ve duvar ahşaptır. Zemin katındaki mekanlar depo, mutfak ve hizmet odalarıdır. Üst kat kuzey-güney doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen biçimli bir sofa, onun iki yanına simetrik yerleştirilen odalardan oluşmaktadır. Yöreye özgü etnoğrafik eserlerin sergilendiği müzede 990'nı teşhirde olmak üzere 4000 eser bulunmaktadır.

Müze Tel: (+90-354) 212 27 73-212 14 94

Ziyaret Saatleri: 08.30-17.30

Ziyarete açık günler: Pazartesi günü hariç

Kerkenez Harabeleri (Keykavus Kalesi)

Hattuşaş dan sonra Hititlerin en büyük kentidir. Sorgun ilçesi Şahmuratlı köyü sınırları içerisinde bulunan Kerkenez Harabeleri Şahmuratlı köyüne 5 km. mesafededir. Harabeler çok geniş bir alanı kaplamaktadır. Harabeleri çepeçevre saran sur kalıntıları yerinde durmaktadır. Hafif eğimli arazi üzerinde tam orta yerde Sülüklü Göl (Büyük Göl) olarak anılan yerde yaklaşık çapı 20 m. olan su birikintileri bulunmaktadır. Buna benzer Kızlar ve Atlar gölleri de bulunmaktadır. Araziyi saran sur kalıntıları batıda yaklaşık 4m. lik bir boşluk bırakmaktadır ki burasının sur kapısı olabileceği tahmin edilmektedir. Harabeleri tamamen gün ışığına çıkarma çalışmaları devam etmektedir.

Büyüknefes (Tavium)

Galatların bir kolu olan Trokmiler tarafından kurulup, başkent olarak kullanılan Büyüknefes Yozgat-Haydarbeyli yolu üzerindedir. Aslan heykeli sütunlar, sert taşlar üzerine işlenen yüzük taşları, yontulmuş taş üzerinde kuş figürleri, yol kalıntıları, mezarlıklar, havuzlar, Gündoğdu yakınında bir yer altı şehrinin varlığına hükmettiren geniş meydan ve yollar bu köyün tarihi zenginliğinin büyük işaretleridir.

Çeşka Yeraltı Şehri

Merkez İlçeye 3 km. mesafede ve kuzeydoğusunda yüksekçe bir tepeye kurulmuş yer altı şehrinin üç ayrı girişi vardır. Güney kısmında iki kat halinde halinde üç odalı bir mekan vardır. Bu mekanın batı kısmındaki odanın üstünde bacası vardır. Kuzeydeki odanın tabanında kısmen dolmuş iki ayrı beşik kemerli galeri girişi vardır. Yıkıntılar arasında ve alt eteklerde monokrom perdaleli ve perdalesiz Roma,Bizans Seramik parçaları mevcuttur.

Alişar Höyüğü

Yozgat’ın 45 km. güneydoğusunda,Yozgat-Sarıkaya İlçesi anayolu üzerinde bulunan höyük 520 m. uzunluğunda,950 m. genişliğinde bir üst görüntü vermektedir. Alişar’ın yerleşimi kalkolitik denilen ve ana toprak üzerinde kurulan bir köy kültürüdür. Yapılan kazılarda küplere, taş ve ağaç sandıklara gömülmüş iskeletler, çanak çömlek, süslü mühürler, iyi işlenmiş taş ve kemikler,insan ve hayvan figürleri bulunmuştur.

Kaleler ve Kuleler

Behramşah Kalesi

Çalışkan köyünün kuzeyinde bulunan yüksek bir kaledir. Gıyaseddin Keykavus emirlerinden Necmeddin Behram Şahı Candar’a ait olan kale, 13. Yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. Kalenin birçok kısmı yıkık ve harap,batı ve güney duvarları ayaktadır. Yüksek kale duvarları,moloz taş üzerine kesme taş kaplıdır. İçte tuğla gibi çaprazlama dizilerle sıralanarak zigzaz duvar dolgusunu oluşturmuştur.

Saat Kulesi

1908 yılında Şakir usta tarafından yapılmıştır. Şehrin orta yerinde kurulmuş, kare pirizma şeklinde uzun bir kuledir. Enine silmelerle altı kata bölünen kulenin üst kısmı şerefe gibi bir terasla çevrilidir. En üst kısımda çan şeklinde bir külah vardır. Saat çanı 250 kg. ağırlığında olup, her yarım ve tam saatte isabetli olarak vurur. Kuleye çıkış kuzeyden, yuvarlak kemerli kapıdan olur. Şerefeli kısmın altında üç kat aşağı doğru her katta küçük yuvarlak kemerli bir pencere bulunur.

Camiler

Çapanoğlu Camii

1779 yılında Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapı kubbeyle örtülü 3 bölmeli son cemaat yeri ile tek kubbeli ana mekandan oluşmaktadır. 1794 yılında Süleyman bey bunun önüne benzer planda ikinci bir mekan ekletmiştir. Daha sonra en dışa küçük bir giriş revağı eklenmiştir. Arka arkaya dizilmiş bu yapılar yakın zamana değin Geç Dönem Osmanlı resim sanatının özgün örnekleriyle bezenliydi. Ancak yapılan onarımlarla resimleri çoğu yok olmuş yada değişmiştir. Ana mekanda mahvildekiler dışında büyük ölçüde özgünlüğünü yitirmiş, mahvilin ikinci katında yan kubbelerde yeşil, al, mavi ve sarının kullanıldığı çeşitli çiçek, yaprak ve meyve resimleri yer alır.

Başçavuş Camii

1800-1801 yıllarında Çapanoğlu Süleyman Bey’in Başçavuşu Halil Ağa tarafından yaptırılmıştır. Caminin iç mekanı kare planlıdır. Kırma çatılı, taş ve tuğla karışımı kargir bir yapı olan caminin kuzeybatısına yapışık yuvarlak gövdeli minaresi ile büyük bir avlusu vardır. Batı tarafı hazire olarak kullanılmıştır. Caminin mihrabı tezniyatsız olup mihrabın üzerinde aynı seviyede devam eden ağaçtan oyma stilize dal ve çiçek motifleri yer alır. Güney cephede ve tavana yakın yerlerde sivri nal kemerli alçı işleri ve renkli camlarla bezeli pencereler mevcuttur. Tavan örneği çok nadir görülen çıkmalı rozet,stilize edilmiş nebatad ve kafes motiflerinden oluşan göbek motifleri,ahşap oymadan ibaret bir süslemeyle bezelidir. Duvarlar gül ve diğer çiçek motifleriyle süslüdür.

Kayyumzade (Demirci Ali Efendi) Camii

1804 yılında Cevheri Ali Efendi tarafından yaptırıldığı yazıtından anlaşılmaktadır. Kırma çatılı son cemaat yeri olan haremin birleştiği kuzeydoğu köşesinde,çokgen minaresi olan,geniş avlu içinde kurulmuş olan yapıya kuzeydeki tek kapıdan girilir. Avlunun doğu iç duvarında iki ağaç direk üzerine oturan ufak bir revaklı kısmı vardır. Bu bölümün güneyine bir medrese yapılmış ve uzun süre bu amaçla kullanılmıştır. Caminin mahvil galerisinde ahşap oyma bitkisel ve geometrik motifler,kemerlerde ise Barok tarzda kalem işleri vardır. Kare biçimli tavan göbeği geometrik motiflerle bezelidir.

Cevheri (Cevahir) Ali Efendi Camii

Yazıtına göre 1788 yılında Çapanoğulları döneminde Cevahir (Cevheri) Ali Efendi tarafından Hacı Mehmet Ağa adına yaptırılmıştır. Cami kareye yakın dikdörtgen bir plan üzerine kurulmuş,düz ahşap tavanlıdır. Yapıyı çevreleyen sarı kesme taştan yapılmış avlu duvarı vardır. Caminin kuzeydoğusunda yapışık,kare kaide üzerine oturan,armudi iri topuklu,çokgen gövdeli,beyaz kesme taştan yapılmış minaresi,kemerli profillerle genişleyen şerefe ve kurşun kaplamalı külahı ilgi çekicidir. Mahfilin orta kısmı balkon gibi güneye doğru çıkıntı yapar. Revaklı bölümün içinde bir lahit yer alır.

Kubbeli Cami

Çayıralan İlçesinde, Çerkezbey türbesinin yanındadır. Caminin orijinal kitabesi bulunmamasına karşın,son cemaat yerinde hareme giriş kapısı üzerinde 1152 yılında yapıldığı yazılıdır.

Salih Paşa Camii

Sorgun ilçesindeki caminin yazıtından Salih Paşa tarafından 1813 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. 1955 yılında batı duvarı sabit kalmak suretiyle orijinal planı pek bozulmadan tamamen yenilenmiştir.

Saray Köyü Çapanoğlu Camii

Yerköy İlçesi, Saray Köyündeki camii 1765 de Kapucubaşı Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1957 te tek şerefeli minaresi ilave edilmiştir. Kırma çatılı köşe duvarları ve pencere kenarları kesme taş,diğer kısımları moloztaş bir yapıdır. Yapı içinde ahşap ve kalem işi olmak üzere iki türlü süslemeye karşılaşılmaktadır. Ahşap süsleme kiriş uçlarından ve minber korkulukları kafes işçiliği ile yapılmıştır.

Türbeler

Yozgat ve çevresinde yeralan Türbeler Çandır Şahsultan Hatun Türbesi (Kümbeti), Çayıralan Çerkezbey Türbesi, Osman Paşa Türbesi ve Görpeli ilin önemli türbeleridir.

Köprüler

Yozgat' taki köprüler; Taşköprü, Karabıyık Köprüsü ve Kesik Köprü' dür.

Karabıyık Köprüsü

Yozgat-Şefaatli yolunun 38. Km.sinde Kanak Suyu üzerinde kurulmuştur. Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır seferine giderken (1516) yaptırılmıştır. Ayaklar üzerinde oturan üç sivri kemerli,iki alçak mahmuzlu,60 cm. yüksekliğinde korkuluk duvarı ile uçlarda ve ortada baba taşları olan,beyaz kesme taştan yapılmış bir köprüdür. 54 m. boyunda 4.5 m. eninde olan köprünün ortasına doğru bir harpuşluk fark edilir.

Korunan Alanlar

Yozgat - Yozgat Çamlığı Milli Parkı

Yeri: Yozgat ili

Ulaşım: İç Anadolu bölgesinde,Yozgat ilinin güneyinde uzanan tepeler üzerinde yer alan Milli Park,Yozgat'a 5 km. uzaklıktadır.

Özelliği: 264 Ha.lık alanı kaplayan Milli Park, İç Anadolu'da insan etkisi ile meydana gelen (antropojen) step içerisinde yer alan sayılı orman adalarından biridir. Ortalama yükseltisi 1350 m. olan sahadaki arazinin morfolojik özelliklerini tepeler, sırtta ve vadilerde parçalanmış dalgalı düzlükler meydana getirmektedir.

Tabiatın; iklim, toprak-su dengesinin değişmesi ile ortaya çıkan kısıtlamalara,tabii kaynakların bugün tükeneceğini unutmuş görünen insanların yanlış ,aşırı arazi kullanımlarının eklenmesi Milli Park ve çevresinde geniş alanları kaplayan ormanlardan yoksun bozkır peyzajlarını meydana getirmiştir. Eski çağların bakir ormanlarından günümüze bu karaçam konusu ulaşabilmiştir.

Karaçam, meşe ve ardıç ağaç toplulukları Milli Park bitki örtüsünü meydana getirmektedir. Bu orman parçasının tabiat bölgesi özelliği yanında rekreasyon ihtiyacını karşılaması bakımından büyük önemi bulunmaktadır.

Görülebilecek Yerler: Milli Parkın 40 km. kuzeyindeki Hititlerin başşehri Boğazköy, Alacahöyük, Sarıkaya Kaplıcaları yakın çevresindeki diğer önemli turizm merkezleri olarak görülmeye değer yerlerdir.

Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Milli Parkta günübirlik piknik yapılabilir. Çadır ve karavanla konaklama yapılabilir.

Mağaralar

Saraykent İlçesi Divanlı Köyünde bulunan mağaralar çeşitli bölmelerden oluşmaktadır. Mağaralar kayalara oyulduğu gibi, taştan oyma merdivenlerle inilen mağaralar da vardır. Bu mağaraların Bizans dönemine ait olduğu belirtilmektedir.

Kaplıcalar

Sarıkaya Kaplıcası

Sarıkaya ilçe merkezinde bulunan sıcak su kaynağı iki ayrı noktadan yüzeye çıkmakta olup , 48 0C sıcaklığa ve 28 lt./sn. debiye sahiptir. Bu sıcak sudan, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde de kaplıca tedavisi maksadıyla istifade edildiği bilinmektedir.

Boğazlıyan Bahariye (Cavlak) Kaplıcası

Boğazlıyan ilçesine 4,5 km. uzaklıktaki Bahariye köyü yakınlarında yer alan Cavlak mevkiinden çıkan su 32 0C sıcaklığa sahip olup iki ayrı kuyudan 320 lt./sn. debi ile çıkmaktadır. Kuyuların bulunduğu düzlükte bu suların oluşturduğu küçük bir gölet bulunmaktadır. Gölette suyun sıcaklığı 28 0C civarındadır. Mevcut raporlardan bu suyun romatizmal hastalıklar, kırık çıkık sekelleri ve kadın hastalıkları için kaplıca tedavisinde kullanılabileceği anlaşılmaktadır.

Sorgun Kaplıcası

Sorgun ilçesine 2 km. mesafede, Yozgat-Sivas karayolu üzerindedir. İl Özel İdare Müdürlüğü’nce yaptırılan kaplıca ve motel faaliyettedir. Diğer sıcak su alanlarının kapladığı sıcak alana göre daha geniş bir sıcak alana sahip olan Sorgun sıcak su alanı ilçenin yerleşim alanının doğu sınırlarından başlayıp Yeniçeltek açık kömür işletmesine kadar devam etmektedir. Bu suyun sıcaklığı 50-61 0C arasında değişmektedir. Fiziksel ve kimyasal analizler sonucunda sülfatlı, sodyumklorürlü, hipertermal-hipertonik sular sınıfına girdiği tespit edilen bu sıcak su radyoaktif maddeler, magnezyum, kalsiyum ve bor ihtiva etmektedir. Halen kaplıca tedavisinde kullanılan bu suyun ağrılara, kronik iltihaplı hastalıklara, spazm benzeri hastalıklara, kırık çıkık sekellerine yararlı olduğu ve taşıdığı yüksek orandaki radonun etkisiyle radyoterapik etkisinin bulunduğu bilinmektedir.

Yerköy Kaplıcası

Yerköy ilçesinde Ankara-Yozgat karayolunun 7. km’sinde olup, Yozgat iline uzaklığı 47 km’dir. Yapılan kimyasal ve fiziksel analizler sonucu klorürlü sülfatlı sular grubundan olduğu tespit edilen bu suyun bilinen en belirgin özelliği cilt hastalıkları ile romatizmal hastalıkları iyileştirici etkisinin olmasıdır. Ayrıca nefrit, nevralji, kırık çıkık sekelleri, kadın hastalıkları ve kronik romatizmal hastalıklara karşı kaplıca tedavisine uygun olduğu belirlenmiştir.

Saraykent Kaplıcası

Yozgat-Sivas karayolu üzerinde, Yozgat'a 70 km. mesafedeki Saraykent ilçesindedir. Kaplıca suyu sodyumklorürlü, sodyumbikarbonatlı ve kalsiyumsülfatlı sular grubundandır. Suyun incelenmesi sonucu romatizmal hastalıklarda, kırık çıkık sekellerinde, kadın hastalıklarında, nevrit ve polinevritlerde kullanılmasının faydalı olacağı tespit edilmiştir. Sıcaklığı 74 santigrat derecedir.



Yaylalar ve Ormanlar

Bozok Yaylası

Yozgat İli topraklarının bulunduğu bölge Bozok Yaylası olarak adlandırılır. Kızılırmak yayı içerisinde kalan yayla,delice ırmağı ve Çorum suyuna karışan vadilerle yarılmış hafif dalgalı düzlükler meydana getirirler. Bu yayla doğuda Akdağlara dayanır, kuzeydoğuda Deveci dağının batıya doğru ilerleyen kolları düzlükler arasında kaybolur. Bozok yaylasının yükseltisi 1200-1400 m. arasındadır.

Hisarbeyli (Yoğurt Yurdu) Yaylası

Akdağ ormanları içerisindedir. Hasbek-Hisarbeyli-Akdağmadeni yolu içerisinden geçmektedir. İki tepe arasından büyükçe bir dere akar. Tepenin bir yanı çamlarla diğer yanı küçük bitki örtüleriyle kaplıdır. Hasbek ve Hisarbeylilerin yaz aylarında çıktıkları yayla konumundadır. Soğuk su kaynakları çok fazladır. Hafta sonlarında Kayseri ve çevre halkının piknik alanıdır. Yoğurduyla ünlüdür.

Cehirlik

Yozgat-Boğazkale (Hattuşaş) yolu üzerindedir. Yozgat’a 2 km. uzaklıktadır. Gelin Kayası ve Yabani Laleleriyle ünlüdür. İlkbaharda açmaya başlayan laleler yaz boyunca Cehriliğe ayrı bir güzellik katmaktadır. Halk arasında Laleler Ülkesi olarak bilinen Hollanda’ya lale tohumlarının (soğanlarının) buradan götürüldüğü söylenmektedir.

Kadıpınarı

Akdağ ormanları içerisinde çok geniş bir alana yayılan çam, meşe ve çeşitli ağaç türleri, temiz soğuk suları ve çeşitli av hayvanları bulunan bir bölgedir. Akdağmadeni İlçesinin kuzeybatısında ilçeye 2 km. mesafededir. Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce orman içi dinlenme tesisi programına alınmış,çevre düzenlemesi, otantik yapıda kır gazinosu,dinlenme evleri,yağmur barınağı ocaklar ve vc gibi tesisler yapılmıştır.Bölgede geyik üretme çiftliği bulunmaktadır.

Şebekpınarı Piknik Alanı

Aydıncık-Eymir yolu üzerinde yer alan Şebek Pınarı piknik alanı Aydıncık İlçesinin 1 km. güneyinde yer almaktadır. Daşlı dağlar olarak bilinen dağların Aydıncık’a bakan 1700 m. yükseklikteki Gezbel Tepesinde yer almaktadır. Denizden yüksekliği 1500 m.dir. Yıllardan beri piknik alanı olarak kullanılan Şebekpınarı ve çevresi Milli Parklar Genel Müdürlüğünce Şebek Ormaniçi Dinlenme Yeri olarak çevre düzenlemesi yapılmıştır. arınağı, wc gibi tesisler yapılmıştır.

Akdağmadeni Ormanları

Çok geniş bir alana yayılan,içerisinde çam,meşe ve değişik ağaç türleri temiz soğuk suları,çeşitli av hayvanlarıyla ünlü bir bölgedir. Bu bölge bahar aylarından başlayarak büyük bir hareketlilik gösterir. Bölge insanlarının yaylalarına gidişi yaz ve bahar aylarını yaylalarında geçirerek havaların soğumasıyla yaylalardan göçleri bu yöreye ayrı bir güzellik katmaktadır. Sıcak havalarda çevreden gelen insanlar soğuksu pınarlarının başında eğlenerek vakit geçirirler.

Çayıralan Ormanları

İlin güneydoğusunda yer alan Çayıralan İlçesi dolaylarında karaçam,ladin,meşe ve kavak ağaçlarından oluşan gür ormanlar vardır. İçme suyu ve otopark mevcuttur. Orman içerisine çeşitli yollar girmekte olup olup,dinlenme yeri olarak su ve havasıyla aranılan bir bölgedir.
Sportif Aktiviteler

Doğa Yürüyüşleri

Aydıncık İlçesi Kazankaya Vadisi rafting, trekking ve doğa yürüyüşü alanı olarak, Yahyasaray Barajı Gölü, Gelingüllü Barajı Gölü su sporları ve olta balıkçılığı amacıyla kullanılacak alanlardandır.

Avcılık

Çamlık Milli Parkında bulunan domuz ve il genelinde yaşayan güzel keklik, toy, bıldırcın, tilki gibi hayvanları av sezonu boyunca avlanabilir.

COĞRAFYA

İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri arasında bir geçiş alanı oluşturan Yozgat &topraklarında zengin bir yaban hayatı vardır. Özellikle Merkez İlçe, Akdağmadeni, Karanlık Dere, Çekerek ve Çayıralan yöreleri kanatlı ve kanatsız av hayvanları bakımından oldukça zengindir.

Yozgat' da İç Anadolu'nun karasal iklimi egemendir. İl alanının önemli bir bölümünü kaplayan Bozok platosu, güney ve kuzey Anadolu taş sistemleriyle deniz etkilerine kapatılmıştır. Bu nedenle yazla kış ve geceyle gündüz arasında ısı farkları yüksektir. Bu sert iklim koşulları Yeşilırmak havzasına giren Çekerek Vadisinde biraz yumuşamaktadır. Bu kesimlerde az da olsa Karadeniz iklimi etkileri görülür.

TARİHÇE

Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerindendir. Yozgat’ta sırası ile M.Ö.1650-1460 Eski Hitit Krallığı dönemi,M.Ö. 1460-1170 Hitit İmparatorluğu dönemi, M.Ö. 1170-676 Frigler Dönemi, M.Ö.676-600 Kimmerler Dönemi, M.Ö. 600-546 Lidyalılar dönemi, M.Ö. 546-334 Kimmerler dönemi, M.Ö.334-285 İskender ve Diadoglar dönemi, M.Ö. 285-85 Galatlar dönemi, M.Ö. 85-M.S. 395 Roma İmparatorluğu dönemi, M.S. 395-1075 Bizanslılar dönemi, M.S. 1075-1318 Anadolu Selçukluları dönemi,M.S. 1318-1398 Beylikler dönemi, M.S. 1408-1923 Osmanlı İmparatorluğu dönemi yaşanmıştır.

NE YENİR

Yöre beslenmesi büyük ölçüde buğday ürünlerine, unlu yiyeceklere dayanmaktadır. Bulgur, yarma ve düğürcük hemen hemen her türlü yemeklerde ve çorbalarda kullanılır. En önemli yemekleri, Arabaşı, Madımak, Testi Kebabı ve Yozgat Tandır Kebabıdır.

Yozgat'dan Yemek Tarifleri

ARABAŞI

Malzemesi :

Hamur İçin : Bir ölçü Un

6 Ölçü Su

Tuz

Çorba İçin: Tavuk veya Hindi

Bir Kaşık Yağ

Bir Kaşık Salça,

Tuz,karabiber,Kırmızı Biber,

Bir Miktar Un

Yapılışı:

Altı ölçek su bir kapta kaynamaya bırakılır. Öte yandan bir ölçek un yeteri kadar su ile karıştırılarak bulamaç haline getirilir. Bu karışım kaynamakta olan suya boşaltılarak bir süre oklava ile karıştırılır. Bir iki taşım kaynayıp kıvama geldikten sonra ateşten indirilip, sulanmış tepsiye dökülerek eşit miktarda dağılması sağlanır. Soğumaya bırakılır.

Diğer taraftan altı kaşık un bir kaşık yağ ile birlikte hafif ateşte pembeleşinceye kadar kavrulur. Soğuk su ilave edilerek bir tencerede kaynamakta olan tavuk suyunun içine boşaltılıp yeteri kadar tuz ilave edilip 15 dakika kaynatılır. Tavuğun göğüs etleri küçük parçalara ayrılıp çorbanın içerisine atılır.

Soğumaya bırakılan hamur ıslak bir bıçakla baklava dilimleri şeklinde kesilir. Tepsinin ortası çorba kasesi sığacak şekilde açılır,açılan yere çorba kasesi yerleştirilir,kesilen hamurlar kaşık üzerine yerleştirilerek çiğnenmeden yutulur.

MADIMAK

Malzemesi:

1.5 kg. Madımak:

Bir kase yoğurt:

150 gr. Pastırma:

Bir-iki diş sarımsak:

Tuz,biber,yağ,salça:

Yapılışı:

1.5 kg. madımak temizlendikten sonra satırla kıyılarak iyice küçültülür. Bir tencereye yağ,salça,pastırma konularak kavrulur. Kıyılan madımak üzerine ilave edilir. 15 dakika pişirildikten sonra servis yapılır. Sarmısaklanmış yoğurt isteğe göre sos olarak kullanılır.

TESTİ KEBABI

Malzemesi:

1 adet Testi

3 kğ. Kuşbaşı et

1 kg. Domates

300 gr. Sarımsak

200 gr. Sivri biber

200 gr. Tereyağı

Karabiber,tuz

Yapılışı:

Doğranmış domates,sivri biber ve sarımsak kuşbaşı ete katılarak ezmeden iyice karıştırılır. Yeterince tuz ilave edilir.

Testi içi iyice yıkandıktan sonra karıştırılan malzeme testinin içerisine doldurulur. En üste tereyağı konulur. Testinin ağzı hamur ile kapatılır ve ortası hafif açılır. Genellikle açık havada odun veya meşe kömürü yakılmış bir ateşte pişirilir. İki saate yakın bir zamanda pişen yemeği ilk defa yapanlara meşe kömürüyle yapmaları tavsiye edilir. Yemek piştikten sonra testi kırılarak yemek testinin içinden servis yapılır.

LİNKLER

Yozgat Valiliği

YAPMADAN DÖNME

Çamlık Milli Parkını görmeden,

Testi Kebabı, Tandır Kebabı yemeden,

Arabaşı içmeden,

Seyahati 10-15 Haziran tarihlerine denk getirip Sürmeli Festivalini izlemeden,

...Dönmeyin.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
YOZGAT TARİHÇE

Yozgat; Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Sorgun ilçesi sınırları içerisinde bulunan “Alişar Höyüğü” nde yapılan kazılar neticesinde 5000 sene öncesine ait eserler bulunmuştur.Ayrıca, Anadolu’da ilk siyasi birliği gerçekleştiren Eti’lerin yerleşim merkezlerinden biridir. Merkeze bağlı Büyüknefes, Dambasan ve Gündoğdu köyleri ile Sorgun ilçesi sınırları içerisindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan’a bağlı Çalapverdi ve diğer bazı bölgelerimizde yapılan kazılar neticesinde Etiler’in izine rastlanılmıştır.Anadolu’da tarih devrinin başlangıcını sağlayan Hitit’lerin sınırları içerisinde en kalabalık yerleşim merkezlerinden birisini teşkil ettiği de ortaya çıkarılmıştır.

M.Ö. 2000 -1500 yılları arasında kurulan ve merkezi Yozgat sınırları içerisindeki Hattuşaş olan Hitit’lerin hakimiyetinden sonra yöre, M.Ö. 1200’lerde Deniz Hakları istilasının ardından Frig’lerin hakimiyetine girmiştir. M.Ö. 7. yüzyıl başlarında Kimmer’lerin saldırısına uğramıştır. M.Ö. 6. yüzyılda Lidya Krallığına bağlanarak, müteakiben Pers’ler, M.Ö. 4. yüzyılda da Makedonya’lılar tarafından ele geçirilmiştir. M.Ö. 3. yüzyılın başlarında güney kesimi kısa bir süre Kapadokya Krallığının hakimiyetinde kalmıştır. Daha sonra, Anadolu’yu istila eden göçebe Kelt kabilelerinden Galat’ların yerleştiği Galatya’nın bir parçası olmuştur. Bu nedenle “ galatların Ata yurdu” olarak da bilinmektedir. M.Ö. 2. yüzyıl başlarında kurulan Galatya Krallığı bir süre Pergamon (Bergama) ve Pontus Krallıklarına bağlı kaldıktan sonra, M.Ö. 85’te Roma’nın korumasına girmiştir.

M.S 395’te Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Anadolu, Doğu Roma (Bizans)’ın payına düşmüştür. İslam orduları ve Sasani’ler zaman zaman Bizans elindeki bu bölgeye akınlar yapmış oldukları, ancak a bölgeyi devamlı olarak elerinde tutamamışlardır.

Timur’un Anadolu’dan ayrılmasından sonra, Osmanlı şehzadeleri arasında çıkan saltanat kavgalarında Yozgat ve çevresi büyük sıkıntı çekmiştir. Yeniden Osmanlı Devleti’ne bağlanması ancak 1408’de Çelebi Mehmet döneminde olmuştur. 1413’de kesin olarak Anadolu’da Osmanlı hakimiyetini sağlayan Çelebi Mehmet, Yozgat ve yöresindeki devlet hakimiyetini pekiştirmiştir.Yavuz Sultan Selim döneminde Yozgat ve çevresinde “Celal” adında bir Türkmen önderinin çıkarmış olduğu isyan kontrol altına alınmışsa da, Yozgat ve yöresi bu isyandan büyük zarar görmüştür. Kanunî Sultan Süleyman döneminde arazi tahririnin yenilenmesi sırasında, bölgede yine karışıklılar çıkmış, ancak kısa sürede denetim sağlanmıştır (1526). 17. yüzyılın sonlarında devlet tarafından BOZOK’a yerleştirilen Mamalu Türkmen oymaklarından, Çapanoğulları büyük güç kazanmışlardır. 1728’de Çapanoğullarından Ahmet Ağa, Yeniil Has Mütesellimliği’ne getirilmiştir. Bu görevde üstün başarı gösterdiğinden dolayı da, 1732’de de Mamalu Türkmenlerin mütesellimliği görevine yükseltilmiştir. 1741 yılında ise, BOZOK Mütessellimliği görevine atanmıştır.Çapanoğlu Ahmet Ağa, bundan sonraki yıllarda etkinliğini komşu sancaklarda da duyurmuştur. Osmanlı Devleti’nce 1745’de “Kapıcıbaşılı” payesiyle ödüllendirilen Ahmet Ağa, Yozgat ve yöresinde bazı bayındırlık hareketlerine girişerek, halkın desteğini kazanmaya özen göstermiştir. Çapanoğulları, merkezi yönetimle uyum içinde olmayı sürdürmüşler; 1755’de İstanbul’da ortaya çıkan et sıkıntısını gidermek üzere koyun göndermeleri karşılığında BOZOK Sancağı malikâne olarak Çapanoğlu Ahmet Ağa’ya verilmiştir. Böylece, Çapanoğulları Yozgat ve yöresinin tartışılmaz hakimi durumuna gelmişlerdir. Bu tarihten sonra İstanbul’a sık sık Çapanoğulları hakkında yakınma mektupları gitmeye başlamıştır.

1757’de devlet, Çapanoğlu Ahmet Ağa’yı zulümlerine son vermemesi durumunda malikanesinin elinde alınacağını bildirmiştir.Ahmet Ağa 1761’de Sivas Valiliğinin, İstanbul Hükümetince verilmesini sağlamıştır. Bu başarısının verdiği cesaretle Maraş Valiliği’ne de göz dikince hakkında idam fermanı yayınlanmıştır. Ahmet Ağa’nın 1765’de idamından sonra Çapanoğlu Mustafa Bey’in BOZOK Sancağı Mütesellimi oluncaya kadar Çapanoğulları Yozgat ve yöresindeki etkinliklerini yitirmişlerdir. 1768’de mütesellim olan Mustafa Bey, merkezle iyi geçinmeye çalışarak, yapılan savaşlar sırasında devlete asker ve malzeme yardımında bulunmuştur. Çapanoğulları 1772’den sonra Yozgat ve yöresinde yeniden söz sahibi olmaya başlamış, çevredeki diğer ayanlarla mücadeleye başlamışlardır., 1782’de hizmetçileri tarafından öldürülünce, BOZOK Sancağı Mütesellimliği kardeşi Süleyman Bey’e verildi. Osmanlı Padişahları 1. Abdulhamit ve 3. Selim ile iyi ilişkiler kuran Süleyman Bey, 1783’de Çankırı Sancağı Mutasarrıflığı’nı da almıştır. Nizam-ı Cedid Ordusu’nun kurulmasını destekleyen Süleyman Bey, Caniklioğulları ile üstünlük mücadelesini sürdürmüş, 3. Selim’in tahttan indirilmesiyle durumu sarsılmış ise de, Alemdar Mustafa Paşa’nın, 3. Selim’in yerine geçen 4. Mustafa’yı tahttan indirmesiyle eski konumunu yeniden kazanmıştır. Süleyman Bey, 1808’de İstanbul’da toplanan ayan arasında yer alarak, Sened-i İttifak’ı imzaladı ve Sekban-ı Cedid askerini kendi hakimiyet bölgesinde örgütlenmeye başlamıştır. Süleyman Bey, 1813’te öldüğünde güçleri doruğa ulaşmış olan Çapanoğulları, kendilerine mukataa olarak verilen; BOZOK, Amasya, Şarki Karahisar, Sivas, Kayseri, Maraş, Antep, Halep, Rakka, Adana, Tarsus, Konya Ereğlisi, Niğde, Nevşehir, Kırşehir ve Ankara’da büyük bir nüfuza sahip olmuşlardır. Çapanoğulları’ndan Mehmet Celaleddin Paşa, 1842-1846’da kısa sürelerle BOZOK ve Kayseri Kaymakamlığına atanmıştır.1849’dan sonra yönetim kademelerinden iyice uzaklaştırılan Çapanoğulları, büyük servetleri sayesinde,özellikle ekonomik alandaki güçlerini XX. yüzyılın başlarına kadar sürdürmüşlerdir. Yozgat, ülkemizin, mütareke ve milli mücadele yıllarında adını önemle duyuran iller arasında yer almaktadır. Yozgat (Bozok) bu dönemde, yabancı güçlerin işgaline uğramamasına rağmen tanık olduğu ve Kuva-yı Milliye’yi hayli zor durumda bırakan bir isyan nedeni ile ön plana çıkmıştır. Yozgat, Kurtuluş Savaşı’nda merkezi Ankara’da bulunan 20. Kolordu’nun denetimi altında bulunmaktaydı. Gerek Yozgat’ın yeni Mutasarrıfı Necip Bey, gerekse Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın Kuva-yı Milliye hareketi karşısındaki olumsuz tutumları ve engellemeleri nedeniyle, Sivas Kongresi günlerine kadar Yozgat’ta direnişle ilgili önlemli bir gelişme olmamıştır. Ancak, Muhittin Paşa’nın 19 Eylül 1919’da Kuva-yi Milliye’ce tutuklanması Necip Bey’in de 20 Ekim 1919’da Heyet-i Temsiliye’nin isteği üzerine görevden alınmasıyla bu durum değişmiştir. Anadolu’nun her yanında olduğu gibi, Yozgat’ta da Milli Mücadele’ye yönelik örgütlenmeye gidilmiştir. Kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Yozgat Şubesi’nin başına Başçavuşzade Ahmet Efendi getirilmiştir. Şubenin diğer Yönetim Kurulu üyeleri arasında Müftü Hulusi Efendi, Çapanoğlu Edip ve Celal Bey’ler de yer almışlardır. Ancak, yönetim kurulunun kendi içerisinde bir beraberlik oluşturamadığından dolayı, yönetim kurulu üyeleri özellikle de Mehmet Hulusi Efendi’yle Celal ve Edip Bey’ler arasındaki sürtüşme Milli Mücadele’nin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran “Çapanoğlu İsyanı”nın da nedenlerinden birisini oluşturmuştur.

YOZGAT İSMİ
Yozgat isminin kaynağına ilişkin değişik söylentiler vardır.Yozgat sürü veya otlak kent anlamına gelir.Bozok Yaylası eskiden beri hayvancılığın gelişmesinde önemli yer tutmuştur. Yozkent sürüleri bol olan şehir anlamına gelmektedir.Daha sonra bu ismin yozgat olarak değişikliğe uğradığı ileri sürülmektedir. Yozgat adı yabancı tarih kitaplarında "Uskat,Juskat,Yougat,Yüz-kat,Yozhourt"şeklinde geçer. Bir söylentiye göre;Yozgat sözcüğünün aslı"Yüzü Yoz"(koyun sürüsü memleketi)olduğundan "Yozkent" veya rakımının yüksek oluşundan dolayı da "Yüz-kat"tır. Cumhuriyet döneminde TBMM birinci dönem milletvekillerinden Süleyman Sırrı İçöz'ün 4 Kasım 1922 tarihli teklifi üzerine bozok ismi kaldırılarak 1923 senesinden itibaren ilin adı YOZGAT olmuştur.
Tarihin ilk çağlarından beri devamlı yerleşme merkezi olan Yozgat'ın kuruluş efsanesi şöyledir; Aşiret reisi Ömer Cabbar Ağa'nın yüzü çopurdu.Bu yüzden kendisine Çopur veya Çopar Koca derlerdi.Söylentilere göre Ömer Cabbar Ağa,bir yaz mevsiminde sürülerini yaylakta otlatırken karşısına Hızır Aleyhisselam çıkıyor ve davar sahibi olan Ömer Cabbar Ağa'dan içmek için süt istiyor.Hızır(AS)sütü içtikten sonra Ömer Ağa'dan çok memnun kalıyor ve ona:"Çobanoğlu,yozuna yoz katılsın.Memleketin adı Yoz-Kat olsun"diyor.Bu sözü söylemesiyle kaybolmasıda bir oluyor.Temeli böyle atılan Yoz-Kat halk dilinde söylenene söylenene Yozgat oluyor.

Yozgat'ın İlçeleri

AKDAĞMADENİ

AYDINCIK

BOĞAZLIYAN

ÇANDIR

ÇAYIRALAN

ÇEKEREK

KADIŞEHRİ

SARIKAYA

SARAYKENT

SORGUN

ŞEFAATLİ

YENİFAKILI

YERKÖY
EKONOMIK SOSYAL YAPI
TARIM VE HAYVANCILIK

Yüzölçümü bakımından Türkiye'nin 15. İli, olan Yozgat'ın ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Halkın % 70'i tarım, % 20'si ticaret ve % 10'u imalat sektöründe istihdam etmektedir. Ortalama yüksekliği 1.200-1.400 m.'ye arasında ve karasal bir iklim özelliğine sahiptir. Ülke topraklarının % 1,82 sini oluşturan ilimizin izdüşüm alanı 31.597 Km2, gerçek alanı 14.123 Km2'dir. Yeryüzü şekillerine göre % 51,4' ü Platolar, % 37,7'si Dağlar, % 10,9'u Ovalardan oluşmakta ve "Bozok Platosu" üzerinde yer almaktadır.

Hayvancılıkla İlgili Çalışmalar
Ilimiz yaklaşık 240 bin büyük baş ve 300 bin küçük baş hayvan varlığına sahiptir. Hayvan hastalıklarıyla mücadele çalışmaları kapsamında üretimde ciddi ekonomik kayıplara sebep olan bulaşıcı hastalıklardan şap, anthrax, çiçek gibi hastalıkların mücadelesinde toplam 254.463 büyükbaş, 150.746 küçükbaş ve 15.300 kanatlı hayvan aşılaması yapılmıştır. Aşılama çalışmalarının bir sonucu olarak ilimiz hayvancılığını büyük zarara uğratan şap salgını 2004 yılında ilimizde görülmemiştir. Hayvan ırklarının ıslahı için yaklaşık 10.000 hayvana sun’i tohumlama yapılmıştır.

Bitkisel Üretimle İlgili Çalışmalar
2005 yılında sürvey çalışmalarına başlanmış olup aralıksız olarak devam ettirilmektedir.Çiftçilerimizin ellerindeki verimsiz hububat tohumluğunun yenilenmesi için bakanlığımızın başlattığı kampanya ile 3.500 ton sertifikalı hububat tohumluğunun çiftçilerimizce ekiminin yapılması sağlanmıştır. Alternatif ürün projeleri kapsamında 3.500 dekar alanda 3220 kg yemeklik yağ bitkisi kanola ekimi yaptırılmıştır. Ayrıca sulanabilen alanlarda da 2004 yılında 10.000 adet bodur elma fidanı dikimi yaptırılarak kapama bahçeler tesis edilmiştir. 2005 yılında ise Özel İdare kaynaklı 21.580 adet bodur elma fidanı dikimi yaptırılmıştır. Bunun parasal tutarı ise 398.340 YTL dir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
EFSANELER

CAMİ TEMELİNİN SAĞLAM OLMASI:
Büyük Caminin temeli kazıldığında temelden su çıkar. Temele ardıç ağaçları çaprazlama atılarak temel duvarı örülür. Temel duvarının örülmesinden sonra caminin ustabaşı ortalıktan kaybolur, ve cami inşaatı devam etmez. Yedi yıl sonra ustabaşı gelir caminin inşaatına devam ederek camiyi tamamlar. Niçin kaybolduğu sorulunca: "Cami temelinin yerleşip yerleşmediğini ölçtük. Böylece camiyi sağlama aldık. Bu cami duvarı kolay kolay çatlamaz." der.

CUMADA HIZIR BULUNMASI:
Bir gün Büyük Cami inşaatına harç karan amelelerden birinin yanına ak sakallı ihtiyar bir adam gelir. Camiye emeğinin geçmesi için çalışan işçiden küreği alır, bir müddet harç kardıktan sonra küreği tekrar işçiye vermek ister. İşçi küreği geri almaz ve ihtiyara: "Ben senin kim olduğunu biliyorum. Her sabah namazında bu camide olacağına söz verirsen küreği alırım. Yoksa almıyorum." der. "Her sabah namazı için söz veremem ama, her kandil ve cuma namazlarında bu camide olacağıma söz veriyorum." diyen ihtiyarın elinden işçi küreği alır. Ak sakallı, fani görünüşlü Hızır oracıkta kaybolur. Halk Hızır Aleyhisselâm'ın her cuma ve kandil namazlarında Büyük Cami'de olduğuna inanmaktadır.

ÇAMLIK SÖYLENCESİ:
Yozgat'ın en ünlü dinlenme yeri Çamlıkla ilgili söylenceye göre; Çamlığa ilk fidanı Aslı'nın ardından diyar diyar dolaşan Kerem dikmiştir. Yolu Yozgat yöresine düşen Kerem Aslısını sormuş, bulamayınca Çamlığın bulunduğu kıraç yamaca bir fidan dikmiş; "Bu çamdan nice çamlar filizlenir, koruk olur, bizi söyler bizi fısıldar." deyip yollara düşmüştür. O gün bu gündür çamlık, hafif bir yelde sevda türküleri söyler, içli sevgi ezgileri fısıldar. Sevdalıların buluştuğu Çamlık için böyle bir efsane söylenir halk arasında.

GELİN KAYASI:
Yozgat Nohutlu Tepesinin arkasında bulunan cehrilik yakınlarında deveye binmiş geline benzeyen kayalar bulunmaktadır. Bu kayalara "Gelin Kayası" denir. Köyün birinden gelin alayı gelmektedir. Eşkıyalar gelin alayını çevirirler. Niyetleri kervandaki gelini alıp esir pazarında satmaktır. Gelin alayının erkekleri eşkıyalarla vuruşurlar ve hayatlarını kaybederler. Eşkıyalar gelini ve damadı yakalamak üzeredirler. Yakalanacaklarını anlayan gelin ve damat Allah'a dua ederler. "Allah'ım bizi bu eşkıyaların eline düşürme, bizi ya taş et, ya kuş et." Duaları kabul olunur. Güzel gelinle birlikte eşkıyalar, develer ve atlar oracıkta taş olurlar. Damat ise kuş olup gökyüzüne uçuverir. Güzel gelinin ağlarken gözünden döktüğü yaşlar sel olur ve orada kırmızı lalecikler bitmeye başlar. Zamanla bu laleler tüm tepeyi kaplar. Eğrice'de (Mayıs'ın ikinci haftasında) cehrilik laleleri kırmızı kırmızı açar ve beyaz güvercinler gökyüzünde süzülürler. Yozgatlı avcılar buradaki güvercinlere kesinlikle ateş etmezler.

KIZLAR KAYASI (Çekerek/Yozgat):
Çekerek'ten Zile'ye giderken Çekerek ırmağının yanında Cenevizler döneminde yapılmış yüksek ve sivri bir kayanın üzerinden ırmak yönüne doğru ve toprak altında yaklaşık iki yüz merdivenle inilen bir kaya vardır.Söylentiye göre; kayanın doğusundaki yüksek tepeye yerleşenler Irmaktan su almak için bu merdivenleri yapmışlardır. Bir Rum Beyinin hasta kızı için bu merdivenleri yaptırdığı da rivayet edilmektedir. Bir başka rivayete göre ise keşişin birinin güzel bir kızı varmış, iki genç, bu kızı isterlermiş. Keşişin işe kızını her iki gence de vermek gibi bir niyeti yokmuş. Gençlerden birine bu yüksek kayadan girilerek merdivenlerle Irmağın karşı tarafına geçilecek bir yol yapmasını; öteki gençten ise ırmağın üzerinden geçecek bir köprü inşaa etmesini ister. Kim önce bitirirse kızı ona verecektir. (Kızlar Kayasından 500 mt. aşağıda bu köprünün ayakları mevcuttur.) iki gençten biri köprüyü, diğeri merdivenli geçit tünelini yapar. Ancak birbirlerinden haberdar değildirler. Keşiş köprüyü yapan gence ötekinin daha önce bitirdiğini kızı ona vereceğini söyler. Bunu duyan genç kafasına külüngü vurarak kendini öldürür. Keşiş daha sonra kayayı oyan gence, kızı köprüyü önce bitirdiği için öteki gence verdiğini söyler. Bunun üzerine bu genç de kendisini yüksek kayalardan aşağı atarak öldürür.

YOZGAT'TA KIŞ:

Kışa sormuşlar;
- Nerede bulunursun ?
- Erzurum'da
- Orda yok isen
- Sivas'a bakın
- Orada da yoksan ?
- Mutlaka Yozgat'ta olurum! demiş.
Şair Fenni de bir beytinde: "Haşa lamyezelsin karışılmaz işine Yozgat'ın bir ay yazı var, onu da kat kışına." der.

SARIKAYA KAPLICALARININ EFSANESİ (KRAL KIZI HAMAMI):
Roma Kral Kızı Hamamı diye bilinen Sarıkaya Kaplıcalarının efsanesi halk arasında şöyle anlatılır: Kayseri'de oturan Roma Krallarından birinin kızı amansız bir hastalığa yakalanır. Kral kızını birçok hekimlere götürür, tedavisi için her şeyi yapar. Ama güzelliği dillere destan bu kızın derdine çare bulunamaz. Kızın hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte kız artık yürüyemez bir haldedir. Ayakları tutmamaktadır, dizleri küt olmuştur. Bugünkü adıyla kızın hastalığı romatizmadır. O günlerde Sarıkaya sazlık ve bataklıktır. Sıcak suyun olduğu yerde küçük bir gölet oluşmuştur, balçık halinde çamurlu bir hamamdır burası. Kral küçük kızını son çare olarak bu sıcak suyun bulunduğu yere gezsin diye gönderir. Artık ömrünün sayılı günlerini yaşayan zavallı kız avunmak için bu çamurlu gölet kenarında dolaşmakta, zaman zaman da arkadaşlarıyla çamurlara girmektedir. İşte gezmek ve avunmak için girdiği çamurlar ve sıcak su kıza iyi gelir. Bir müddet burada kalır, gün geç tikçe kızın hastalığı iyi olmaya başlar. Küt dizleri açılır yavaş yavaş adım atmaya, yürümeye başlar. Sonunda tamamen iyileşen güzel kızın buradaki sıcak sudan iyi olduğu anlaşılır. Bunun üzerine kızın babası kral, buraya mermerden bir havuz yaptırır, etrafını kesme büyük taşlarla çevirttirir, önceleri kimsenin olmadığı bu havuz çevresinde bir şehir oluşur. Kralın kızının adı bu yeni şehre verilir. Yetmiş bin nüfuslu bu şehrin adı "Öper" veya "Hoperi"dir. Şehrin ulaşımı ise Sarıkaya'nın Beştepeler mevkiinden geçen Yozgat ve Kayseri şoselerinden sağlanmaktadır. Bu büyük şehir bir deprem sonucu yok olmuştur, sadece hamamların olduğu yer kalmıştır.

KERKENES DAĞI EFSANESİ:
Melik Acem, Keykubat'ın oğlu Keykavus Acem toplumundandır. O zaman Türk islam Efrasyab yidinde bulunuyordu. Nahiyeyi sebah Yemen ve hatta M.ö. 4000 yıllarında yaşamış olan Süleyman (A.S.) yidinde bulunan şehirlerdir. Keykavus Süleyman Peygamberden çalışkan, yiğit insanlar istedik! "Benim yidimde bulunsunlar onlara şehir yaptıracağım" dedi. Süleyman (A.S.) da istediği insanlardan Keykavus'un emrine verdi. Rüstem Destan Subaşılık görevi yürütüyordu. Keykavus'un Siyaveş isminde bir oğlu oldu. Oğlunu Rüstem Destan'ın emrine verdi, iyi yetişmesi ve askerlik bilgisinin artırılması için onun yanında bulunmasını istedi. Keykavus şehir inşasına uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda 7 fersah (Fersah=5 KM.) o şehrin etrafına da 4 kat metin boru yaptılar, şehrin inşasını tamamladıktan sonra, insanlar gelip şehre yerleştiler, o şehrin ismini de Kerkenes koydular, insanlardan bu şehrin güvenliğini sağlamak için belli bir grup nöbetçi koydu. Ama deprem neticesinde Kerkenes viran oldu, insanlar şehrin yerle bir olmasını engelleyemediler. Bunun üzerine Keykavus güvenliği sağlamakta görevli bulunan nöbetçileri ve diğer ilgilileri öldürttü, şehir neticede viran oldu. Keykavus hayatta bulunan birlikleri ile Yemen'e vardı. Padişah ile birlikte savaşarak Keykavus ve taraftarları yenildi.

YOZGAT KÜLTÜRÜ

]YOZGAT BİLMECELERİ


# Başı yeşil, emir değil, Sırtı kara, demir değil.İçi beyaz, peynir değil. (TURP)

# Hey havayı havayı, Yüksek yapar yuvayı, Demirciler yapamaz, KuyumculaR dökemez.

(Örümcek yuvası)

# Beyaz gömlek giymiş, İyi bilinmez, Arapça söyler, dili bilinmez. (Leylek)

# Nazeninim naz gösterir, Ne zaman yanına varsam, Tığlı hançer gösterir. (Gül)

# Yeşil ile başladım, Sarı ile işledim, Kırmızı ile bitirdim, Dünya aleme yedirdim. (Kiraz)

# Bir küçücük arpacık, Başındadır tablacık. (Çivi)

# İki kaşık, Duvara yapışık. (Kulak)

# Beş kardeş geldi, sildi, süpürdü (El)

# İçinde var beyler aşı, Pişirirsen aş olur, Pişirmezsen kuş olur. (Yumurta)

# Bir küçücük fıçıcık, İçi dolu turşucuk. (Limon)

# AI duvar üstünde beyaz güvercin (Diş)

# Ali beyin kavağı, Ne dalı var,ne budağı, Başına kuş konmuş, Ne dili var, ne damağı.

(Lamba)

# Eştim eştim, kum çıktı, Kumdan minare çıktı, Bıldırki yetim oğlan, Yine meydana çıktı.

(Çiğdem)

# Fır fır uçar, Ak pak saçar. (Değirmen)

# Ak üstünde karalar, Birbirini kovalar. (Yazı)

# Şu dağlar, ulu dağlar, Kürk üstüne kürk bağlar. Ne satan ağlar, ne alan ağlar, Başını kesen ağlar. (Soğan)

# Kavakta karga, Vurdum indirdim arga, İçi dolu kavurga. (incir)

# Üstünü çorap yaptım, Altını kebap yaptım, Kestim senede bir gün, Büyük bir sevap yaptım. (Kurban)

# Cambul cumbul çaydan geçtim. Cumbultusu bana değmez. AI kumaştan biçindim,

Kırpıntısı bana değmez. (Rüya-Düş)

YOZGAT ATASÖZLERİ VE DEYİMLER
» At alırsan yazın,deve alırsan güzün, avrat alırsan gezin ha gezin.

» Tarla alırsan bozdan, avrat alırsan kızdan.

» Martta yağmur yağmasa, nisanda yağsa dinmese, mayısta sıçan siğmese, Ekinim sulanır yaz olur, koyunum yayılır, yoz olur.

» EI sana daşınan (taş ile) sen ona aşınan var.

» Erine göre bağla başın, horantana göre vur aşın. Şubatın arpası, martın körpesi.

» Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır.

»Boşboğazın sigarası yanmaz.

» Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya.

» Su içene yılan bile değmez.

» Kara kazanın yanına varma, karası bulaşır.

» Even it, gözsüz enikler.

» Uzaktan davulun sesi, goygun gelir.

» Abdalın eşeği kaçmış da keşkem de keşkem demiş.

» Eşeğin canı yanarsa atı geçer.

» Yal yiyen it, yüzünden belli olur

» Davar; kömünü itsiz, sahibini etsiz bırakmaz.

» Ağır otur, batman götür.

» Bağı gör, üzüm olsun, üzüm yemeye yüzün olsun.

» Dek duranın devesi ölmez.

» Devenin dişi, avradın yaşı sorulmaz.

» Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma.

» EI eli yur, el de yüzü.İtin ürmiyenini kapıya koymazlar.

» Sel gider, kum kalır.

DEYİMLER

» Leblebiden nem kapar.

» Çapanoğlunun abdest suyu.

» İşin içinden çapanoğlu çıkar.

» Var yurduyun kıymetini bil.

» Almıyacaktın da pekmezime neye suyu kattırdın. Ardıç kadı çam müttü.

YOZGAT MANİLERİ

1- Geline bak geline Gına yakmış eline Gelin gurban olayım Seni bana verene


2- Pınar başı pıtırak Gelin gızlar oturak Ne oturak ne durak Satılakda gurtulak


3- Gapımızın önü arpa Gırat gelir gırpa gırpa Gurban olurum gelinim Yavruların
bekde görpe

4- Çın çın hamam Gubbesi tamam Bi gelin aldım Babası imam


5- Ekin ekilen yere Dikme dikilen yere Can gıırban camm gurban Kekil dökülen yere

6- Bindirdiler atın iyisine Götürdüler köyün gıyısına Haber verin gızın dayısına
Dayısız gız gelin mi gider

7- Gece geçtim dağlardan Üzüm aldım bağlardan Senin sevgin gelinim
Beni böyle ağlatan

8- Guru yerde meyve biter mi Biterde dalını atar mı Annem gelin oluyom
Bacım yerimi dutar mı ?

9- Ata biner çaptırır Atı yolda saptırır Nişan takacak oğlan Çiğdem köpü yaptırır

10- Gidiyom gidemiyom. Az doldur içemiyom Gelinim pek gönüllü Gönlünü edemiyom

11- Pınar başı mil olur Güzel seven belli olur Güzel seven gelinim Gözlerinden belli olur

12- Yozgat'ın başındayım Onaltı yaşındayım Gınamıyın gomşular Bi gızın peşindeyim

13- Garanfil gatar oldu Hasretlik yeter oldu Şu Yozgatlı sevdiğim Burnumda tüter oldu

14- Elma attım garşıya Yuvarlandı çarşıya Şu Yozgat'ın gızıan Birer tabak turşuya
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
YOZGAT DUALAR VE BEDDUALAR

DUALAR

Allah kolan kuskun bekliği versin.

Tuttuğun altın olsun.

Altın halkalardan tut.

Kızınan komşu, oğlununan oba ol.

Eline sağlık, babana rahmet.

Ömrün uzun olsun, düğünün güzün olsun.

Allah seni helal süt emmişlere eş etsin.

Hızır Aleyhisselam yoldaşın olsun.

Ne ediyim, nice ediyim deme, kül diye avuçladığın altın olsun.

Kurban olduğum Allah, ömrümden alsın ömrüne versin.

İtin olayım, kulun kölen, kurbanın olayım.

BEDDUALAR


Babanın bekini, zıkkımın kökünü ye.

Baba ciğerine sarılsın.

Yaşın donun kara gelsin.

Sağlığına sap çekiyorum.

Allah canını alsın.

Sesin kara yerlerden gelsin.

Kaynar kazanlara gir.

Allah kınalı parmak tutturmasın.

Muradın koynunda kalsın.

Sakalın gözüne ekilsin.

Allahından bul, kör olasıca, adı batasıca.

Sürüm sürüm sürünsün inşallah.

Allah belanı versin

FOLKLORİK DEĞERLER

Yaşam Şekli

Yönetim ve ticaret merkezlerinden uzaklığı yanında,ulaşım ağlarının da dışında kalması,İlde öteden beri içe dönük bir yaşama biçimi oluşturmuştur. 1930 da Ankara kara ve demiryolunun yapımı kapalı yapının kırılmasında en büyük etkendir. Ancak tarımın insan gücüne dayanması,yeni iş alanlarının açılamaması yöre yaşamını pek değiştirememiştir. Bu geleneksel doku zaman içinde çeşitli göçmen topluluklarının yöreye yerleşmesiyle küçük değişimlere uğramıştır.1951 de Bulgaristan’dan gelen göçmenler de İl merkezi ve çevresinde yerleşmiştir. Aynı dönemde ülke genelinde beliren siyasal eğilimler,tarımda makinalaşma,kentleşmeye paralel olarak gelişen yapı işleri,İl yaşamında da Cumhuriyet sonrasının en büyük devrimini yaratmıştır. Yine aynı dönemde II. Dünya Savaşı yıllarından başlayarak,doğurganlığın artması sonucu,tarım alanları yöre nüfusu için yetersiz kalmıştır. Ticaret alanındaki canlanma,kırsal kesimden kente doğru bir çekim yarattıysa da,kasaba ve kentlerde bu alan kısa zamanda doymuş ve 1960 sonrasında il dışına ve yurt dışına göç olgusu başlamıştır. İl Merkezi dışında canlılık gösteren Akdağmadeni ve Sorgun çekim odakları olmuş ve ulaşımın yaygınlaşmasıyla kentlere yönelişi hızlandırmıştır.

Halk Giysileri

Başkente yakınlığı,Yozgat giyim – kuşamı da büyük ölçüde etkilemiştir. Dokuma ve evde dikilen giysilere dayanan geleneksel giyim-kuşamın yerini hazır giyim almıştır. Geleneksel kadın giyiminde üçetek en yaygın entaridir,altına don yada büzmeli şalvar giyilir. “Delme yelek” veya “Salta” ve bunun uzun kollusu “libade” özellikle genç kızlarda yaygındır. Başa,pullu veya kudazı,fes,tepelik üstüne düz ve açık renkli yazma bağlanır. Varlıklı kesim,özel günlerde bele gümüş kemer bağlar,ayağa yün çorap,lapçın kundura veya çarık giyilir. Dışarlak olarak kullanılan çarşaf daha sonra mantoya dönüşmüştür. Geleneksel erkek giyiminde; yakasız mintan,geniş kollu hırka veya kolsuz salta ve yelek üst giysileri arasındadır. Çeketi andıran bol dikimli aba ve zıpka geleneksel erkek giyiminin özgün öğelerindendir. Başa kudazı,fes veya eğri dolanmış kefiye giyilir. Yün çorap lapçın,kundura,çarık giyimi bütünleyen öğelerdir.

YÖRESEL MİMARİ

Yöre mimarisinin gelişmesi ve biçimlenmesinde; doğal yapı ve gereçler,iklim,kapalı yaşama biçimi vb. öğelerin yanında,çeşitli toplulukların,Rum ve Ermenilerin etkisi olmuştur. Yerleşmenin doğal konumuna bağlı olarak sokaklar girintili çıkıntılıdır. Sırtlarını yamaca dayamış,ayrık düzende,bahçeli evler güneye bakar. Bunlar ev içindeki yaşamın gizliliği düşüncesiyle insan boyunda duvarlarla çevrilmiştir. “Kanatlı” denilen çift kanatlı büyük bir kapıdan toprak döşeli avluya girilir. Ahır,kümes,hela,tandır,kuyu buradadır.Yörede tek katlı,toprak damlı,yalın görünüşlü evler yanında 2-3 katlı,saçakaltı odalı,saray yavrusu denilebilecek büyüklükte konaklar da çoktur. Bunların yer katı blok vermeden veya taştan,üst kat duvarları ise “istidoz” tekniğidir. Sıvalı,iklimin sertliği nedeniyle kalın duvarlar genelde ak badanalıdır. Tek katlı yapılarda birkaç basamakla sofaya çıkılır. Odalar sofanın yanlarına mahzen (Kiler) arkaya yerleştirilir. Çok katlı yapılarda yer katı mahzen,depo,mutfak ve hizmet bölümlerine ayrılmıştır. Konuk odası,yatma ve oturma odaları gibi yaşama mekanları üst katlardadır.İç mimaride ahşap çok kullanılır. Tabanlar tahta döşemeli,katları bağlayan basamaklar ince oymalı ahşap korkulukludur. Dolaplar,kapı kanatları,lambalıklar ahşap oymalıdır. Tabanlar da göbekli,geometrik ve bitkisel motiflidir. Günümüzde ise ahşap karkas,betonarme karkas yapılar giderek yaygınlaşmıştır.

YÖRESEL MUTFAK

Yöre beslenmesi,büyük ölçüde buğday ürünlerine,unlu yiyeceklere dayanmaktadır. Bulgur,yarma ve düğürcük hemen her tür yemekte ve çorbada kullanılmaktadır. Yarma,bulgur ve diğer kışlık yiyecekler genellikle yazdan hazırlanır. Bunların başında “Gırmızı Pevleri” denen domates salçası,”Go pahla” denen kurutulmuş taze fasulye,”Çalma, Pekmez, ekşi” turşular, meyve ve “madımak” denen madımak kurusu, ”Kıyma, sızgıt, pastırma” türü et hazırlıkları gelir. Makarna,erişte de ev yiyeceklerindendir. “Ağ kabak” (Su kabağı) tan çorba pişirilir ve kış için kurutulur. “Şalak” denen kelek turşusu yörenin özgün turşu türlerindendir. Özel günlerde “arabaşı” en çok rastlanan yemektir. Ayrıca; İlimize özgü en ünlü yemeklerinden biriside Testi Kebabıdır.

YÖRESEL EL SANATLARI
Yozgat’ta eski yaygınlığını yitirmiş olmakla birlikte dokumacılık,örücülük gibi el sanatları,günümüzde de sürdürülmektedir. Kilim,halı,bez başlıca dokuma türleridir. Ancak bunlarda özgün süslemelerden veya dokuma tekniklerinden söz edilemez. Halılar Kayseri halılarını,kilimlerde Şarkışla kilimlerini andırır. Geometrik motiflerle stilize bitki ve hayvan motifleri yaygın süslemelerdir. Dokumacılıkta bordo,lacivert ve yeşil renkler egemendir.

YÖREYE HAS ÖZELLİKLER
Nüfus bakımından kaynaklanan çeşitlilikler,toplumsal ilişkilerde kısıtlayıcı etkiler yaratmıştır. 1950 sonlarındaki göçler,1960 larda yoğunlaşan kentleşme eğilimleri bu yapıyı da etkilemiştir. İnançlardaki yaşam farklılıklarının ve geleneklerin,günlük maddi yaşam koşulları ve yaygınlaşan çağdaş değerlerle yeniden biçimlenmeye yöneldiği gözlenmektedir. Bu değişim kırsal kesimde daha yavaş olmaktadır. Kadınlarla erkeklerin aynı sofraya oturmaması,yolda yürürken kadının erkeğin önüne geçmesinin ayıplanması,aile içinde,büyükler varsa karı-kocanın birbirlerinin adlarını anmadan konuşmaları,sürdürülen gelenek ve töreler arasındadır. Yozgat İlinde özel kutlama günü olarak Atatürk’ün Yozgat’a gelişi olan 15 Ekim, 1981 yılından bu yana her yıl kutlanmaktadır.

Yozgat Yöresinde Kadın ve Erkek Kıyafetleri :

Kadın Kıyafetleri : Yozgat Yöresinde kadınlar eskiden şu parçalardan oluşan kıyafetleri giyerlerdi ;

Fes : Düz keçe dövülerek üçgen şekline getirilip başa oturtulur. Üzerine beyaz kumaş kare şeklinde kesilip, iğne ile işlenip yukarıya doğru daraltılır. Fesin ön kısmı altın paralar, işlemeler ve boncuklarla süslenir. Merkeze bağlı köylerde feslerin önünün ay yıldızla da süslendiği görülmektedir. Üzerine de kıvrak bağlanır.

Çepken : Yuvarlak yakalı ve uzun kolludur. Önü açıktır. Her tarafı Gümüş, Altın veya düz simle işlenir. Genelde Şalvarla aynı renkte olup, birlikte giyilir.

Şalvar : Şalvar üç etek altına giyilen ve cepken altına giyilen olmak üzere iki çeşittir. Çepken altına giyilen şalvar, çepkenle aynı kumaştan olup çepkendeki işlemeler şalvarda da vardır. Üç etek altına giyilen şalvar, tek renk olabileceği gibi işlemelide olabilir. Şalvarın bel kısmında bir iple bağlanabilmesi için iki parmak kalınlığında uçkurluk vardır.

Entari : Üç eteğin içine giyilir. Yaka ağızları ve kollar kanefiçe denilen işleme ile süslenir. İşlemelerde kök boya ile boyanmış ipler ve canlı renkler kullanılır.

Bel Boncuğu : Bel kuşağının incesi olup, boncuklarla ve püsküllerle süslenerek yapılmış ve kuşağın ucuna takılan bir parçadır.

Çorap : Beyaz yün veya renkli yünlerden işlemeli çoraplardır. Günümüzde bu parçalardan oluşan kıyafetler sadece özel günlerde giyilmekte olup, kadın kıyafetleri boydan elbise ve etek ceket olarak görülmektedir.

Erkek Kıyafetleri : Erkek Kıyafetleri de kadın kıyafetleri gibi eskiden şu parçalardan oluşurdu;

Fes : Dövülmüş düz keçe külah şekline getirilerek elde edilir. Üzerine “Poçu” veya “Kıvrak” bağlanır. Cepken: Kilim tezgahlarında dokunan kabaca kumaşlardan dikilir. Önü tamamen açıktır. Kollar uzundur. İlik ve düğme bulunmaz. Kol ağızları yırtmaçlı ve işlemelidir.

Potur : Genel olarak keçeli kalın kumaştan dikilir. Bel kısmında iki parmak kalınlığında uçgurluk bulunur. Uçgurluk iple bağlanır. Poturun paça kısımları aşağı doğru daralır, kalça kısmı toplu bir şekilde genişçe dikilir.

Bel Kuşağı : El tezgahlarında renkli ve düz olmak üzere iki şekilde dokunmuş eni 20-30 cm arasında değişen uzun kuşaktır.

Çorap : Beş şişle örülen yünden çoraplardır.

Çarık : Tabaklanmış deriden yapılır. Üst kısmı Deri veya iple büzülerek ayakta kalıplanarak giyilir.

Yağlık : Bel kuşağına tutturularak yana bağlanan mendil.

MAHALLİ HALK OYUNLARI
HALK OYUNLARI:
Yozgat mahalli halk oyunları açısından zengin bir potansiyele sahiptir. Orta Anadolu’nun en zengin folklor merkezi olan İlimizde; 15 ayrı kadın oyunu, 50’ye yakın türkü, 10’a yakın erkek oyunu ve bir çok oyun havası vardır. Milli oyunlarda kadın kıyafeti; 3 etek ve pullu festir. Kadın oyunları davul-zurna, cümbüş, darbuka, keman ve saz eşliğinde oynanır. En çok oynanan kadın oyunları; burçak tarlası, kunduralım, nalinim, feyli turnam, darine-dariney, vıy vıy ve madımaktır. Erkek oyunlarında kıyafet; derme yelek, renkli gömlek, püsküllü fes ve şalvardır. Erkek oyunlarından en çok oynananları; Yozgat ağırlaması, Bopbili, Tekayak, Üçayak, cemo, yerli gelin, çekirge, aynalı ve kamalı'dır. Bunların yanı sıra, kaşık oyunları, çiftetelli, asmalarda Üzüm, loli, keçeci baba, vıy vıy, karanfilli, gelin, dünür gibi oyunlar da sergilenir.
Mahalli halk Oyunlarımızı: "İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Evci Köyü Erkek Halk Oyunları Topluluğu" temsil etmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 25 Eylül 2004 tarihinde Ankara'da yapılan yarışmalarda birinciliğe layık görülen bu topluluk "Yozgat Ağırlaması, Bopbili, Tekayak, Üçayak" adlı oyunlarıyla tescillenmiştir.
Ayrıca, bazı yörelerde semahlar da yaygındır. En yaygın olarak bilineni "Bozok Semahı" da denilen "Kırklar Semahı'’dır.

SEYİRLİK OYUNLAR
SAYA OYUNU:

Saya Oyununun geçmişini ve kısaca oynanış şeklini şu biçimde anlatabiliriz: Rivayete göre oyunun kökeni, Orta Asya Bozkırlarına kadar dayanmaktadır.
Derler ki ilkbaharla birlikte koyun ve keçilerin yavrulama zamanlarına 15-20 gün kala oyun oynanmaya başlanırmış. Kendileri için her şey demek olan sürülerinin, o seneki yavrularının sağlıklı, verimli ve bereketli olması ümidiyle bu oyun oynanmaktadır. Belki bir yaşam biçimi, belki de uğruna inanılan bir şey ama şurası muhakkak ki, sosyal yaşantıyı ve sosyal dayanışmayı vurgulayan bir tarafı var, Oyun, her sürü sahi binin kapısında tek tek oynanmaktadır. Bu evlerden tuz. ekmek, yağ vb. gıda maddeleri toplanarak Baş arap lakaplı oyuncu nun evinde pişirilip köy halkıyla birlikte bir kısmı yenmektedir. Diğer kısmı ise herkese azar azar dağıtılmaktadır. Bu yiyeceklerden hayvanların yemIerinede katılmaktadır ki sağlıklı doğum, bolluk ve bere ket olsun diye. Bir evin kapısına gelindiğinde aşağıdaki mani okunur:
"Sayacı geldi duydun mu?
Selam verdim aldın mı?
Hey ne kaldı, ne kaldı?
Şurda elli gün kaldı,
Elli günden az kaldı,
Otuz günden tez kaldı,
Oğlağın yağı yetti,
Kuzunun tüyü bitti.
Şu derede tütün tüter,
Çocumanlar (çocuklar) kefen üter,
Heey çocumanlar heeeey"
denilerek evdeki küçük çocuklar, elleri ve yüzleri boyalı oyunculardan bağırılarak ev halkı uyarılır ve evin kapısı çalınarak oyuna başlanır.

Oyunun oynanışı şu şekildedir:
Seksen-doksan yaşlarında bir ihtiyar, onbeş- onaltı yaşlarında genç bir kızla evlenir fakat kız bu durumdan memnun değildir. Bir süre sonra kız ihyarı bırakıp kaçar. Baş arap lakaplı oyuncu, yine oyunculardan tilkiye, halkı koklatarak kızı buldurur. İhtiyar kıza neden kaçtığını sorduğunda ise, kız çeşitli bahaneler uydurur. Bu arada tilki lakaplı oyuncu, ihtiyara: "Bu kız sana değil bana yakışır." gibi sözlerle kendisine pay çıkarmaya çalışır. Bunun üzerine ihtiyar, kızın kendi eşi olduğunu halka anlatmaya başlar. Bu amaçla kızın kendine ait olduğunu ispatlayacak ve onu kendisine getirecek bir ara bulucu seçer. Bu ara bulucu sahneye çıkar fakat oyuncular bu arabulucuyu sopalarla döverek oyun dışına atarlar. Oyuncular kostüm olarak koyun-keçi postu, sopa, çıngırak, çeşitli boncuklar, tahta kılıç,el aynası,siyah boya,deri giyecekler vb. kullanmaktadır. Arap baş arap, kınalı,ala,siyah,beyaz gibi lakaplar ise oyunculara takılmıştır. Lakapların bu şekilde kullanılmasında ki amaç sa doğacak yavruların bu şekilde beklenmesi, istenmesinden dolayıdır. Oyunun çeşitli yörelerde değişik versiyonları olabilir.

YASTIK GÜREŞİ:
Yaşlı bir insanın hayatla mücadelesinin sembolize edildiği yastık güreşi oyunu, hem güldürün hem düşündüren mesajlarla dolu bir oyundur. Malzeme olarak bir yastık, yere sermek için kimim ve yastığı tutmak için bir kişinin kullanıldığı oyunda, çeşitli güreş figürleriyle izleyiciye sunulur.

DEVECİ OYUNU:
Deveci oyunu bir hırsızla bir çobanın kovalamacısını anlatır. Bir hırsızın Deveci katarından bir şeyler çalmaya çalıştığı oyundaki tiplemeler,kostümler, sarf ettikleri sözler alıştığımız salon tiyatrosunun dışında geleneksel Türk tiyatrosunun doğaçlamasının hoş bir örneğidir.

ERKEKLERARASI DÜĞÜN OYUNLARI:
Düğünlerimizin son gecesi, gelinin kına gecesidir. Bu, aynı zamanda düğüncünün gelin almaya geleceği günün gecesi demektir. Bu gelme işi bir köyden başka bir köye olduğu gibi, aynı köyde bir mahalleden bir mahalleye de olur. Her iki türlüsünde de erkekler düğün odasında, kadınlar düğün evinde gece yarılarına kadar güler, oynar, eğlenir, halay çekerler. Düğünün önemli gelenek ve törelerini işlerler.

Daha ilginci, temsil, öykünme (taklit), orta oyunu türünden diyebileceğimiz bir çok eğlence türüne yer verilir. Oyun ya da seyir çıkarma denilen bu işler, çokça sı erkekler arasında görülür. Daha çok da gelin almaya gelen düğüncüye yaptırılır. Bu eğlenceler, yalnız düğün evinde değil, eğer düğün köyden köye ise düğüncünün misafir olduğu odalarda da sabahlara kadar devam eder. Bu düğünler, köylünün mahsulünü kaldırıp eli para gördüğü sonbahar ve kış günleri yapılır. Çünkü o mevsimde köylünün işi de yoktur.

KOCALARIN YÜZÜNÜ:
Erkeklerden bir kaçı kız biri de ana kılığına girer. Düğün evinden özel kadın giysileri getirtilir. Hazırlık odasında kendilerine çeki düzen verip, düğün odasına girerler. Kızlardan her biri odadaki erkeklerden birer koca seçip yanlarına otururlar, kollarını da kocalarının boynuna sararlar. Bir elleriyle de kirmen çevirirler. Avuçlarının içinde un vardır. Oyunu yöneten ana, "Kızlarım, evinize bir misafir gelince, kocalarınızın yüzünü ağartın" der demez, avuçlarındaki unu kocalarının yüzüne sürerler.

ET SATMA OYUNU:
Bir et satan kişi çıkar ortaya. Kendine bir yazıcıyla, sözde gizliden üç tane de kırbaçları koyunlarında saklı yardımcı alır ki adları, Arap, Çerkez, Hıdır' dır. Erkeklerden bir kısmına yalancıktan et satılır. Bir yandan da herkesin aldığı et, borç olarak yazılır. Sıra alacak toplamaya gelir. (bu hemen de olabilir, kısa bir oturuştan sonra da olabilir) Önemli olan, alacak toplanırken borçlulardan bir kısmı borçlarını ödeyemez olmalarıdır işte o sırada et satıcı yardımcılarına sırasıyla ve gerektikçe kırbaçlarını birer birer çıkarttırır, tekerlemeyi söyler;
"Arap
Vermeyenin Hali Harap
Çerkez
Ne Halt Eder De Vermez
Hıdır
Vermeyenin Hali Budur"
Her gelen ne kadar borç için çağrıldıysa ona o kadar kırbaç vurulur. Oyun böylece biter.

TALEBE OKUTMA
Birisi hoca olur, tespihi, asası, içine su dolu tas oturtulmuş sarığıyla, erkekler arasından şakaya uygun bir kaç kişiyi öğrenci olarak seçer ve diz çöktürür. Bunları sırasıyla okutmaya başlar;
"Elifcimlisin bori.
Başındadır zoru,
Elinde asa,
Dikkat et tasa"
Bu sözleri hoca söyler, onlar da birer birer yineler. Bunun üzerine hoca, iyi bulduklarına sırasıyla tesbihimin asasını armağan eder. En iyi buldum dediği öğrenciye de kendi başından çıkarıp onun başına geçirmek yoluyla içi su dolu sarığını armağan eder. ters çevrilerek verilen sarığın içindeki su dolu tas, öğrencinin başına geçer.

CİRİT, GÜREŞ VE AT YARIŞLARI:
Yozgat köylerinin harman yerlerinde gençler güreş tutardı. Düğünlerde koç konurdu hediye olarak, başı alan pehlivan koçun sahibi olurdu. Yine düğünlerde köylerde cirit oynanırdı. Meşhur ciritçiler köyden köye davet edilirdi.
Yozgat merkezde” Abdullanın Bostanı”nda ciritler oynanırdı mevsimin değişik zamanlarında.
At yarışları hemen her ilçede yapılırdı. Yozgat’ta ise Kırıklı Mevkiinde ve Ofisüstü’nde at yarışları olurdu. Meydan iple çevrilirdi, biletli olurdu bu yarışlar.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
YOZGAT DUALAR VE BEDDUALAR

DUALAR

Allah kolan kuskun bekliği versin.

Tuttuğun altın olsun.

Altın halkalardan tut.

Kızınan komşu, oğlununan oba ol.

Eline sağlık, babana rahmet.

Ömrün uzun olsun, düğünün güzün olsun.

Allah seni helal süt emmişlere eş etsin.

Hızır Aleyhisselam yoldaşın olsun.

Ne ediyim, nice ediyim deme, kül diye avuçladığın altın olsun.

Kurban olduğum Allah, ömrümden alsın ömrüne versin.

İtin olayım, kulun kölen, kurbanın olayım.

BEDDUALAR


Babanın bekini, zıkkımın kökünü ye.

Baba ciğerine sarılsın.

Yaşın donun kara gelsin.

Sağlığına sap çekiyorum.

Allah canını alsın.

Sesin kara yerlerden gelsin.

Kaynar kazanlara gir.

Allah kınalı parmak tutturmasın.

Muradın koynunda kalsın.

Sakalın gözüne ekilsin.

Allahından bul, kör olasıca, adı batasıca.

Sürüm sürüm sürünsün inşallah.

Allah belanı versin

FOLKLORİK DEĞERLER

Yaşam Şekli

Yönetim ve ticaret merkezlerinden uzaklığı yanında,ulaşım ağlarının da dışında kalması,İlde öteden beri içe dönük bir yaşama biçimi oluşturmuştur. 1930 da Ankara kara ve demiryolunun yapımı kapalı yapının kırılmasında en büyük etkendir. Ancak tarımın insan gücüne dayanması,yeni iş alanlarının açılamaması yöre yaşamını pek değiştirememiştir. Bu geleneksel doku zaman içinde çeşitli göçmen topluluklarının yöreye yerleşmesiyle küçük değişimlere uğramıştır.1951 de Bulgaristan’dan gelen göçmenler de İl merkezi ve çevresinde yerleşmiştir. Aynı dönemde ülke genelinde beliren siyasal eğilimler,tarımda makinalaşma,kentleşmeye paralel olarak gelişen yapı işleri,İl yaşamında da Cumhuriyet sonrasının en büyük devrimini yaratmıştır. Yine aynı dönemde II. Dünya Savaşı yıllarından başlayarak,doğurganlığın artması sonucu,tarım alanları yöre nüfusu için yetersiz kalmıştır. Ticaret alanındaki canlanma,kırsal kesimden kente doğru bir çekim yarattıysa da,kasaba ve kentlerde bu alan kısa zamanda doymuş ve 1960 sonrasında il dışına ve yurt dışına göç olgusu başlamıştır. İl Merkezi dışında canlılık gösteren Akdağmadeni ve Sorgun çekim odakları olmuş ve ulaşımın yaygınlaşmasıyla kentlere yönelişi hızlandırmıştır.

Halk Giysileri

Başkente yakınlığı,Yozgat giyim – kuşamı da büyük ölçüde etkilemiştir. Dokuma ve evde dikilen giysilere dayanan geleneksel giyim-kuşamın yerini hazır giyim almıştır. Geleneksel kadın giyiminde üçetek en yaygın entaridir,altına don yada büzmeli şalvar giyilir. “Delme yelek” veya “Salta” ve bunun uzun kollusu “libade” özellikle genç kızlarda yaygındır. Başa,pullu veya kudazı,fes,tepelik üstüne düz ve açık renkli yazma bağlanır. Varlıklı kesim,özel günlerde bele gümüş kemer bağlar,ayağa yün çorap,lapçın kundura veya çarık giyilir. Dışarlak olarak kullanılan çarşaf daha sonra mantoya dönüşmüştür. Geleneksel erkek giyiminde; yakasız mintan,geniş kollu hırka veya kolsuz salta ve yelek üst giysileri arasındadır. Çeketi andıran bol dikimli aba ve zıpka geleneksel erkek giyiminin özgün öğelerindendir. Başa kudazı,fes veya eğri dolanmış kefiye giyilir. Yün çorap lapçın,kundura,çarık giyimi bütünleyen öğelerdir.

YÖRESEL MİMARİ

Yöre mimarisinin gelişmesi ve biçimlenmesinde; doğal yapı ve gereçler,iklim,kapalı yaşama biçimi vb. öğelerin yanında,çeşitli toplulukların,Rum ve Ermenilerin etkisi olmuştur. Yerleşmenin doğal konumuna bağlı olarak sokaklar girintili çıkıntılıdır. Sırtlarını yamaca dayamış,ayrık düzende,bahçeli evler güneye bakar. Bunlar ev içindeki yaşamın gizliliği düşüncesiyle insan boyunda duvarlarla çevrilmiştir. “Kanatlı” denilen çift kanatlı büyük bir kapıdan toprak döşeli avluya girilir. Ahır,kümes,hela,tandır,kuyu buradadır.Yörede tek katlı,toprak damlı,yalın görünüşlü evler yanında 2-3 katlı,saçakaltı odalı,saray yavrusu denilebilecek büyüklükte konaklar da çoktur. Bunların yer katı blok vermeden veya taştan,üst kat duvarları ise “istidoz” tekniğidir. Sıvalı,iklimin sertliği nedeniyle kalın duvarlar genelde ak badanalıdır. Tek katlı yapılarda birkaç basamakla sofaya çıkılır. Odalar sofanın yanlarına mahzen (Kiler) arkaya yerleştirilir. Çok katlı yapılarda yer katı mahzen,depo,mutfak ve hizmet bölümlerine ayrılmıştır. Konuk odası,yatma ve oturma odaları gibi yaşama mekanları üst katlardadır.İç mimaride ahşap çok kullanılır. Tabanlar tahta döşemeli,katları bağlayan basamaklar ince oymalı ahşap korkulukludur. Dolaplar,kapı kanatları,lambalıklar ahşap oymalıdır. Tabanlar da göbekli,geometrik ve bitkisel motiflidir. Günümüzde ise ahşap karkas,betonarme karkas yapılar giderek yaygınlaşmıştır.

YÖRESEL MUTFAK

Yöre beslenmesi,büyük ölçüde buğday ürünlerine,unlu yiyeceklere dayanmaktadır. Bulgur,yarma ve düğürcük hemen her tür yemekte ve çorbada kullanılmaktadır. Yarma,bulgur ve diğer kışlık yiyecekler genellikle yazdan hazırlanır. Bunların başında “Gırmızı Pevleri” denen domates salçası,”Go pahla” denen kurutulmuş taze fasulye,”Çalma, Pekmez, ekşi” turşular, meyve ve “madımak” denen madımak kurusu, ”Kıyma, sızgıt, pastırma” türü et hazırlıkları gelir. Makarna,erişte de ev yiyeceklerindendir. “Ağ kabak” (Su kabağı) tan çorba pişirilir ve kış için kurutulur. “Şalak” denen kelek turşusu yörenin özgün turşu türlerindendir. Özel günlerde “arabaşı” en çok rastlanan yemektir. Ayrıca; İlimize özgü en ünlü yemeklerinden biriside Testi Kebabıdır.

YÖRESEL EL SANATLARI
Yozgat’ta eski yaygınlığını yitirmiş olmakla birlikte dokumacılık,örücülük gibi el sanatları,günümüzde de sürdürülmektedir. Kilim,halı,bez başlıca dokuma türleridir. Ancak bunlarda özgün süslemelerden veya dokuma tekniklerinden söz edilemez. Halılar Kayseri halılarını,kilimlerde Şarkışla kilimlerini andırır. Geometrik motiflerle stilize bitki ve hayvan motifleri yaygın süslemelerdir. Dokumacılıkta bordo,lacivert ve yeşil renkler egemendir.

YÖREYE HAS ÖZELLİKLER
Nüfus bakımından kaynaklanan çeşitlilikler,toplumsal ilişkilerde kısıtlayıcı etkiler yaratmıştır. 1950 sonlarındaki göçler,1960 larda yoğunlaşan kentleşme eğilimleri bu yapıyı da etkilemiştir. İnançlardaki yaşam farklılıklarının ve geleneklerin,günlük maddi yaşam koşulları ve yaygınlaşan çağdaş değerlerle yeniden biçimlenmeye yöneldiği gözlenmektedir. Bu değişim kırsal kesimde daha yavaş olmaktadır. Kadınlarla erkeklerin aynı sofraya oturmaması,yolda yürürken kadının erkeğin önüne geçmesinin ayıplanması,aile içinde,büyükler varsa karı-kocanın birbirlerinin adlarını anmadan konuşmaları,sürdürülen gelenek ve töreler arasındadır. Yozgat İlinde özel kutlama günü olarak Atatürk’ün Yozgat’a gelişi olan 15 Ekim, 1981 yılından bu yana her yıl kutlanmaktadır.

Yozgat Yöresinde Kadın ve Erkek Kıyafetleri :

Kadın Kıyafetleri : Yozgat Yöresinde kadınlar eskiden şu parçalardan oluşan kıyafetleri giyerlerdi ;

Fes : Düz keçe dövülerek üçgen şekline getirilip başa oturtulur. Üzerine beyaz kumaş kare şeklinde kesilip, iğne ile işlenip yukarıya doğru daraltılır. Fesin ön kısmı altın paralar, işlemeler ve boncuklarla süslenir. Merkeze bağlı köylerde feslerin önünün ay yıldızla da süslendiği görülmektedir. Üzerine de kıvrak bağlanır.

Çepken : Yuvarlak yakalı ve uzun kolludur. Önü açıktır. Her tarafı Gümüş, Altın veya düz simle işlenir. Genelde Şalvarla aynı renkte olup, birlikte giyilir.

Şalvar : Şalvar üç etek altına giyilen ve cepken altına giyilen olmak üzere iki çeşittir. Çepken altına giyilen şalvar, çepkenle aynı kumaştan olup çepkendeki işlemeler şalvarda da vardır. Üç etek altına giyilen şalvar, tek renk olabileceği gibi işlemelide olabilir. Şalvarın bel kısmında bir iple bağlanabilmesi için iki parmak kalınlığında uçkurluk vardır.

Entari : Üç eteğin içine giyilir. Yaka ağızları ve kollar kanefiçe denilen işleme ile süslenir. İşlemelerde kök boya ile boyanmış ipler ve canlı renkler kullanılır.

Bel Boncuğu : Bel kuşağının incesi olup, boncuklarla ve püsküllerle süslenerek yapılmış ve kuşağın ucuna takılan bir parçadır.

Çorap : Beyaz yün veya renkli yünlerden işlemeli çoraplardır. Günümüzde bu parçalardan oluşan kıyafetler sadece özel günlerde giyilmekte olup, kadın kıyafetleri boydan elbise ve etek ceket olarak görülmektedir.

Erkek Kıyafetleri : Erkek Kıyafetleri de kadın kıyafetleri gibi eskiden şu parçalardan oluşurdu;

Fes : Dövülmüş düz keçe külah şekline getirilerek elde edilir. Üzerine “Poçu” veya “Kıvrak” bağlanır. Cepken: Kilim tezgahlarında dokunan kabaca kumaşlardan dikilir. Önü tamamen açıktır. Kollar uzundur. İlik ve düğme bulunmaz. Kol ağızları yırtmaçlı ve işlemelidir.

Potur : Genel olarak keçeli kalın kumaştan dikilir. Bel kısmında iki parmak kalınlığında uçgurluk bulunur. Uçgurluk iple bağlanır. Poturun paça kısımları aşağı doğru daralır, kalça kısmı toplu bir şekilde genişçe dikilir.

Bel Kuşağı : El tezgahlarında renkli ve düz olmak üzere iki şekilde dokunmuş eni 20-30 cm arasında değişen uzun kuşaktır.

Çorap : Beş şişle örülen yünden çoraplardır.

Çarık : Tabaklanmış deriden yapılır. Üst kısmı Deri veya iple büzülerek ayakta kalıplanarak giyilir.

Yağlık : Bel kuşağına tutturularak yana bağlanan mendil.

MAHALLİ HALK OYUNLARI
HALK OYUNLARI:
Yozgat mahalli halk oyunları açısından zengin bir potansiyele sahiptir. Orta Anadolu’nun en zengin folklor merkezi olan İlimizde; 15 ayrı kadın oyunu, 50’ye yakın türkü, 10’a yakın erkek oyunu ve bir çok oyun havası vardır. Milli oyunlarda kadın kıyafeti; 3 etek ve pullu festir. Kadın oyunları davul-zurna, cümbüş, darbuka, keman ve saz eşliğinde oynanır. En çok oynanan kadın oyunları; burçak tarlası, kunduralım, nalinim, feyli turnam, darine-dariney, vıy vıy ve madımaktır. Erkek oyunlarında kıyafet; derme yelek, renkli gömlek, püsküllü fes ve şalvardır. Erkek oyunlarından en çok oynananları; Yozgat ağırlaması, Bopbili, Tekayak, Üçayak, cemo, yerli gelin, çekirge, aynalı ve kamalı'dır. Bunların yanı sıra, kaşık oyunları, çiftetelli, asmalarda Üzüm, loli, keçeci baba, vıy vıy, karanfilli, gelin, dünür gibi oyunlar da sergilenir.
Mahalli halk Oyunlarımızı: "İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Evci Köyü Erkek Halk Oyunları Topluluğu" temsil etmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 25 Eylül 2004 tarihinde Ankara'da yapılan yarışmalarda birinciliğe layık görülen bu topluluk "Yozgat Ağırlaması, Bopbili, Tekayak, Üçayak" adlı oyunlarıyla tescillenmiştir.
Ayrıca, bazı yörelerde semahlar da yaygındır. En yaygın olarak bilineni "Bozok Semahı" da denilen "Kırklar Semahı'’dır.

SEYİRLİK OYUNLAR
SAYA OYUNU:

Saya Oyununun geçmişini ve kısaca oynanış şeklini şu biçimde anlatabiliriz: Rivayete göre oyunun kökeni, Orta Asya Bozkırlarına kadar dayanmaktadır.
Derler ki ilkbaharla birlikte koyun ve keçilerin yavrulama zamanlarına 15-20 gün kala oyun oynanmaya başlanırmış. Kendileri için her şey demek olan sürülerinin, o seneki yavrularının sağlıklı, verimli ve bereketli olması ümidiyle bu oyun oynanmaktadır. Belki bir yaşam biçimi, belki de uğruna inanılan bir şey ama şurası muhakkak ki, sosyal yaşantıyı ve sosyal dayanışmayı vurgulayan bir tarafı var, Oyun, her sürü sahi binin kapısında tek tek oynanmaktadır. Bu evlerden tuz. ekmek, yağ vb. gıda maddeleri toplanarak Baş arap lakaplı oyuncu nun evinde pişirilip köy halkıyla birlikte bir kısmı yenmektedir. Diğer kısmı ise herkese azar azar dağıtılmaktadır. Bu yiyeceklerden hayvanların yemIerinede katılmaktadır ki sağlıklı doğum, bolluk ve bere ket olsun diye. Bir evin kapısına gelindiğinde aşağıdaki mani okunur:
"Sayacı geldi duydun mu?
Selam verdim aldın mı?
Hey ne kaldı, ne kaldı?
Şurda elli gün kaldı,
Elli günden az kaldı,
Otuz günden tez kaldı,
Oğlağın yağı yetti,
Kuzunun tüyü bitti.
Şu derede tütün tüter,
Çocumanlar (çocuklar) kefen üter,
Heey çocumanlar heeeey"
denilerek evdeki küçük çocuklar, elleri ve yüzleri boyalı oyunculardan bağırılarak ev halkı uyarılır ve evin kapısı çalınarak oyuna başlanır.

Oyunun oynanışı şu şekildedir:
Seksen-doksan yaşlarında bir ihtiyar, onbeş- onaltı yaşlarında genç bir kızla evlenir fakat kız bu durumdan memnun değildir. Bir süre sonra kız ihyarı bırakıp kaçar. Baş arap lakaplı oyuncu, yine oyunculardan tilkiye, halkı koklatarak kızı buldurur. İhtiyar kıza neden kaçtığını sorduğunda ise, kız çeşitli bahaneler uydurur. Bu arada tilki lakaplı oyuncu, ihtiyara: "Bu kız sana değil bana yakışır." gibi sözlerle kendisine pay çıkarmaya çalışır. Bunun üzerine ihtiyar, kızın kendi eşi olduğunu halka anlatmaya başlar. Bu amaçla kızın kendine ait olduğunu ispatlayacak ve onu kendisine getirecek bir ara bulucu seçer. Bu ara bulucu sahneye çıkar fakat oyuncular bu arabulucuyu sopalarla döverek oyun dışına atarlar. Oyuncular kostüm olarak koyun-keçi postu, sopa, çıngırak, çeşitli boncuklar, tahta kılıç,el aynası,siyah boya,deri giyecekler vb. kullanmaktadır. Arap baş arap, kınalı,ala,siyah,beyaz gibi lakaplar ise oyunculara takılmıştır. Lakapların bu şekilde kullanılmasında ki amaç sa doğacak yavruların bu şekilde beklenmesi, istenmesinden dolayıdır. Oyunun çeşitli yörelerde değişik versiyonları olabilir.

YASTIK GÜREŞİ:
Yaşlı bir insanın hayatla mücadelesinin sembolize edildiği yastık güreşi oyunu, hem güldürün hem düşündüren mesajlarla dolu bir oyundur. Malzeme olarak bir yastık, yere sermek için kimim ve yastığı tutmak için bir kişinin kullanıldığı oyunda, çeşitli güreş figürleriyle izleyiciye sunulur.

DEVECİ OYUNU:
Deveci oyunu bir hırsızla bir çobanın kovalamacısını anlatır. Bir hırsızın Deveci katarından bir şeyler çalmaya çalıştığı oyundaki tiplemeler,kostümler, sarf ettikleri sözler alıştığımız salon tiyatrosunun dışında geleneksel Türk tiyatrosunun doğaçlamasının hoş bir örneğidir.

ERKEKLERARASI DÜĞÜN OYUNLARI:
Düğünlerimizin son gecesi, gelinin kına gecesidir. Bu, aynı zamanda düğüncünün gelin almaya geleceği günün gecesi demektir. Bu gelme işi bir köyden başka bir köye olduğu gibi, aynı köyde bir mahalleden bir mahalleye de olur. Her iki türlüsünde de erkekler düğün odasında, kadınlar düğün evinde gece yarılarına kadar güler, oynar, eğlenir, halay çekerler. Düğünün önemli gelenek ve törelerini işlerler.

Daha ilginci, temsil, öykünme (taklit), orta oyunu türünden diyebileceğimiz bir çok eğlence türüne yer verilir. Oyun ya da seyir çıkarma denilen bu işler, çokça sı erkekler arasında görülür. Daha çok da gelin almaya gelen düğüncüye yaptırılır. Bu eğlenceler, yalnız düğün evinde değil, eğer düğün köyden köye ise düğüncünün misafir olduğu odalarda da sabahlara kadar devam eder. Bu düğünler, köylünün mahsulünü kaldırıp eli para gördüğü sonbahar ve kış günleri yapılır. Çünkü o mevsimde köylünün işi de yoktur.

KOCALARIN YÜZÜNÜ:
Erkeklerden bir kaçı kız biri de ana kılığına girer. Düğün evinden özel kadın giysileri getirtilir. Hazırlık odasında kendilerine çeki düzen verip, düğün odasına girerler. Kızlardan her biri odadaki erkeklerden birer koca seçip yanlarına otururlar, kollarını da kocalarının boynuna sararlar. Bir elleriyle de kirmen çevirirler. Avuçlarının içinde un vardır. Oyunu yöneten ana, "Kızlarım, evinize bir misafir gelince, kocalarınızın yüzünü ağartın" der demez, avuçlarındaki unu kocalarının yüzüne sürerler.

ET SATMA OYUNU:
Bir et satan kişi çıkar ortaya. Kendine bir yazıcıyla, sözde gizliden üç tane de kırbaçları koyunlarında saklı yardımcı alır ki adları, Arap, Çerkez, Hıdır' dır. Erkeklerden bir kısmına yalancıktan et satılır. Bir yandan da herkesin aldığı et, borç olarak yazılır. Sıra alacak toplamaya gelir. (bu hemen de olabilir, kısa bir oturuştan sonra da olabilir) Önemli olan, alacak toplanırken borçlulardan bir kısmı borçlarını ödeyemez olmalarıdır işte o sırada et satıcı yardımcılarına sırasıyla ve gerektikçe kırbaçlarını birer birer çıkarttırır, tekerlemeyi söyler;
"Arap
Vermeyenin Hali Harap
Çerkez
Ne Halt Eder De Vermez
Hıdır
Vermeyenin Hali Budur"
Her gelen ne kadar borç için çağrıldıysa ona o kadar kırbaç vurulur. Oyun böylece biter.

TALEBE OKUTMA
Birisi hoca olur, tespihi, asası, içine su dolu tas oturtulmuş sarığıyla, erkekler arasından şakaya uygun bir kaç kişiyi öğrenci olarak seçer ve diz çöktürür. Bunları sırasıyla okutmaya başlar;
"Elifcimlisin bori.
Başındadır zoru,
Elinde asa,
Dikkat et tasa"
Bu sözleri hoca söyler, onlar da birer birer yineler. Bunun üzerine hoca, iyi bulduklarına sırasıyla tesbihimin asasını armağan eder. En iyi buldum dediği öğrenciye de kendi başından çıkarıp onun başına geçirmek yoluyla içi su dolu sarığını armağan eder. ters çevrilerek verilen sarığın içindeki su dolu tas, öğrencinin başına geçer.

CİRİT, GÜREŞ VE AT YARIŞLARI:
Yozgat köylerinin harman yerlerinde gençler güreş tutardı. Düğünlerde koç konurdu hediye olarak, başı alan pehlivan koçun sahibi olurdu. Yine düğünlerde köylerde cirit oynanırdı. Meşhur ciritçiler köyden köye davet edilirdi.
Yozgat merkezde” Abdullanın Bostanı”nda ciritler oynanırdı mevsimin değişik zamanlarında.
At yarışları hemen her ilçede yapılırdı. Yozgat’ta ise Kırıklı Mevkiinde ve Ofisüstü’nde at yarışları olurdu. Meydan iple çevrilirdi, biletli olurdu bu yarışlar.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Yozgat


Yozgat İsminin Verilmesi

İlin, asıl adı "BOZOK" olup, zamanla "Yozgat" olarak değiştirilmiştir. Oğuz'ların; "BOZOK" koluna mensup Türkmenlerin bu bölgeye akınıyla birlikte, yöre "BOZOK" ismiyle anılmıştır. 1800'lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra "YOZGAT" adı da telaffuz edilmiştir.


yozgat.jpg


"Yozgat" adının menşei konusunda ise, değişiki söylentiler ileri sürülmektedir:

Bir rivayete göre, Yozgat Saray Köyü'nden (bugün itibariyle kasaba) itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişindin ve rakımının yüksekliğinden dolayı önceleri "Yüz kat" denmiş, zamanla bu isim söylene söylene "Yozgat" halini almıştır.

Diğer bir rivayete göre; Aşiret Reisi Ömer Cabbar Ağa'nın yüzü çopurdu. Bu yüzden kendisine Çopur veya Çapar Koca derlerdi. Söylentiye göre Cabbar Ağa, sürülerini bir yaz günü yaylakta otlatırken karşısına Hızır (AS) çıkıyor ve davar sahibi Cabbar Ağa'dan içmek için süt istiyor. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen misafirine ikramda kusur etmeyerek, gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır (AS) sütü içtikten sonra çok memnun kalır ve Cabbar Ağa'ya "Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz-Kat olsun" diyor. Bu sözü söyleyerek kayboluyor. Temeli böyle olan Yoz-Kat söylene söylene Yozgat halini alıyor.

İsmin kaynağı hakkında her ne kadar tatmin edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu havalinin böyle anıldığı
bilinmektedir.

Birinci Büyük Millet Meclisinde Kütahya Mebusu Cemil Bey tarafından verilen bir takrir ile Yozgat ismi Bozok olarak değiştirilmiş, bilahare 23 Haziran 1927tarihinde Bozok Mebusu Süleyman Sırrı (İÇÖZ) Bey ve arkadaşlarının verdiği bir takrirle Bozok ismi tekrar Yozgat olarak değiştirilmiştir.



yozgat-sehir4.jpg


 

Suskun

V.I.P
V.I.P
YOZGAT
ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
YÖRESEL YEMEKLER:


Yöre beslenmesi,büyük ölçüde buğday ürünlerine,unlu yiyeceklere dayanmaktadır. Bulgur,yarma ve düğürcük hemen her tür yemekte ve çorbada kullanılmaktadır. Yarma,bulgur ve diğer kışlık yiyecekler genellikle yazdan hazırlanır. Bunların başında "Gırmızı Pevleri" denen domates salçası,"Go pahla" denen kurutulmuş taze fasulye,"Çalma, Pekmez, ekşi" turşular, meyve ve "madımak" denen madımak kurusu, "Kıyma, sızgıt, pastırma" türü et hazırlıkları gelir. Makarna,erişte de ev yiyeceklerindendir. "Ağ kabak" (Su kabağı) tan çorba pişirilir ve kış için kurutulur. "Şalak" denen kelek turşusu yörenin özgün turşu türlerindendir. Özel günlerde "arabaşı" en çok rastlanan yemektir. Ayrıca; İlimize özgü en ünlü yemeklerinden biriside Testi Kebabıdır.
ARABAŞI
Malzemesi
Hamur için :
. 5 kg su . 650gr un (12 kişiliktir)
5 litre suyun 3 litresi ateş üzerinde kaynatmaya bırakılır. Kalan 2 litre soğuk suya 650 gr un ilave edilip mikserle çarpılarak bulamaç haline getirilir. Bulamaç haline getirilmiş hamur kaynamakta olan suya birdenbire boşaltılır. Oklava ile devamlı karıştırılarak hamur mısır patlağı gibi patlamaya başlayınca 3-4 dakika daha kaynatılıp 40 cm'lik 2 adet Sini'ye dökülüp soğutmaya terk edilir.
Çorba için :
. Tavuk veya Hindi eti (göğüs) . 5 kg su . 5 kaşık un (yağsız kavrulmuş un) . 2 kaşık salça . 1 kaşık pul biber . 150 ve 200 gr yağ
Tüm bu malzemeler çiğ olarak karıştırılıp ocağa konulur. Köpük kayboluncaya kadar pişirilerek hazır hale getirilir. İkramdan önce tikelenen et çorbaya ilave edilip bir taşım kaynatılıp servis yapılır. Soğumaya bırakılan hamur, ıslak bir bıçak ile baklava dilimleri şeklinde kesilir. Tepsinin ortası çorba kasesi sığacak şekilde açılır, açılan yere çorba kasesi yerleştirilir. Kesilen hamurlar kaşık üzerine yerleştirilerek çorba ile birlikte çiğnemeden yutulur.
MADIMAK
Malzemesi :
. 1.5 kg. Madımak . Bir kase yoğurt . 150 gr.Pastırma . Bir-iki diş sarımsak . Tuz,biber,yağ,salça
1.5 kg. madımak temizlendikten sonra satırla kıyılarak iyice küçültülür. Bir tencereye yağ,salça,pastırma konularak kavrulur. Kıyılan madımak üzerine ilave edilir. 15 dakika pişirildikten sonra servis yapılır. Sarmısaklanmış yoğurt isteğe göre sos olarak kullanılır.
TESTİ KEBABI
Malzemesi :
. 1 adet Testi . 3 kg. Kuşbaşı et . 1 kg. Domates . 300 gr. Sarımsak . 200 gr. Sivri biber . 200 gr. Tereyağı . Karabiber,tuz
Doğranmış domates,sivri biber ve sarımsak kuşbaşı ete katılarak ezmeden iyice karıştırılır. Yeterince tuz ilave edilir. Testi içi iyice yıkandıktan sonra karıştırılan malzeme testinin içerisine doldurulur. En üste tereyağı konulur. Testinin ağzı hamur ile kapatılır ve ortası hafif açılır. Genellikle açık havada odun veya meşe kömürü yakılmış bir ateşte pişirilir. İki saate yakın bir zamanda pişen yemeği ilk defa yapanlara meşe kömürüyle yapmaları tavsiye edilir. Yemek piştikten sonra testi kırılarak yemek testinin içinden servis yapılır.
Testi Kebabı, Yozgat Belediyesi tarafından Türk Patent Enstitüsüne "Yozgat Yöresi Yemeğidir" diye TESCİL ettirilmiştir.

YÖRESEL GİYİM:

Başkente yakınlığı,Yozgat giyim - kuşamı da büyük ölçüde etkilemiştir. Dokuma ve evde dikilen giysilere dayanan geleneksel giyim-kuşamın yerini hazır giyim almıştır. Geleneksel kadın giyiminde üçetek en yaygın entaridir,altına don yada büzmeli şalvar giyilir. "Delme yelek" veya "Salta" ve bunun uzun kollusu "libade" özellikle genç kızlarda yaygındır. Başa,pullu veya kudazı,fes,tepelik üstüne düz ve açık renkli yazma bağlanır. Varlıklı kesim,özel günlerde bele gümüş kemer bağlar,ayağa yün çorap,lapçın kundura veya çarık giyilir. Dışarlak olarak kullanılan çarşaf daha sonra mantoya dönüşmüştür. Geleneksel erkek giyiminde; yakasız mintan,geniş kollu hırka veya kolsuz salta ve yelek üst giysileri arasındadır. Çeketi andıran bol dikimli aba ve zıpka geleneksel erkek giyiminin özgün öğelerindendir. Başa kudazı,fes veya eğri dolanmış kefiye giyilir. Yün çorap lapçın,kundura,çarık giyimi bütünleyen öğelerdir.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:

Yozgat mahalli halk oyunları açısından zengin bir potansiyele sahiptir. Orta Anadolu'nun en zengin folklor merkezi olan İlimizde; 15 ayrı kadın oyunu, 50'ye yakın türkü, 10'a yakın erkek oyunu ve bir çok oyun havası vardır. Milli oyunlarda kadın kıyafeti; 3 etek ve pullu festir. Kadın oyunları davul-zurna, cümbüş, darbuka, keman ve saz eşliğinde oynanır. En çok oynanan kadın oyunları; burçak tarlası, kunduralım, nalinim, feyli turnam, darine-dariney, vıy vıy ve madımaktır. Erkek oyunlarında kıyafet; derme yelek, renkli gömlek, püsküllü fes ve şalvardır. Erkek oyunlarından en çok oynananları; Yozgat ağırlaması, Bopbili, Tekayak, Üçayak, cemo, yerli gelin, çekirge, aynalı ve kamalı'dır. Bunların yanı sıra, kaşık oyunları, çiftetelli, asmalarda Üzüm, loli, keçeci baba, vıy vıy, karanfilli, gelin, dünür gibi oyunlar da sergilenir.
Mahalli halk Oyunlarımızı: "İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Evci Köyü Erkek Halk Oyunları Topluluğu" temsil etmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 25 Eylül 2004 tarihinde Ankara'da yapılan yarışmalarda birinciliğe layık görülen bu topluluk "Yozgat Ağırlaması, Bopbili, Tekayak, Üçayak" adlı oyunlarıyla tescillenmiştir.
Ayrıca, bazı yörelerde semahlar da yaygındır. En yaygın olarak bilineni "Bozok Semahı" da denilen "Kırklar Semahı''dır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Saat Kulesi, Yozgat Çamlığı Ulusal Parkı, Kerkenez Harabeleri (Keykavus Kalesi), Akdağ Ormanları
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
İlin, asıl adı "BOZOK" olup, zamanla "Yozgat" olarak değiştirilmiştir. Oğuz'ların; "BOZOK" koluna mensup Türkmenlerin bu bölgeye akınıyla birlikte, yöre "BOZOK" ismiyle anılmıştır. 1800'lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra "YOZGAT" adı da telaffuz edilmiştir. "Yozgat" adının menşei konusunda ise, değişiki söylentiler ileri sürülmektedir:

Bir rivayete göre, Yozgat Saray Köyü'nden (bugün itibariyle kasaba) itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişindin ve rakımının yüksekliğinden dolayı önceleri "Yüz kat" denmiş, zamanla bu isim söylene söylene "Yozgat" halini almıştı
 

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Domatese, "gırmızı"; fasulyeye "bakla"

danaya, "bıza"; ilçeye "gaza"

herkes faraş diyor, bizde "kos kura"

yozgat'ta nasıla, "neşaal" diyorlar



amcamıza "derik emmi"

"culuk" olur bizde hindi

kaza, "bodu" ördeğe "şibi"

yozgat'ta halaya, "eme" diyorlar



patatese "gumpür";havuca "pürçüklü"

tencereye "guşene";köpeğe "kuçüklü"

başkası yataklı; bizde "döşekli"

yozgat'ta mendile "yağlık" diyorlar



mandaya "camız"; koyuna "davar"

sende gönder bizler savar

banyoya, "çimmek"; rüzgara, "yel"

yozgat'ta sedire "makat" diyorlar



elbiseye "entari", ekmeğe "somun"

"asbap"; olur adı iç çamaşırın

yanımıza "boör", arkada "sırtın"

yozgat'ta bardağa, "gade" diyorlar



cama "toplu"; başa "gafa"

anamıza "aba", üzüntüye "tasa"

geçen yıla, "bıldır"; damada "guva"

yozgat'ta havluya "peşgir" diyorlar



yeleğe, "cemeden"; kazağa "hırka"

çileye, "gelep" der; tezeğe "yapma"

"gop gop" diyoruz, bizde koşmaya

yozgat'ta rezile; "malamat" diyorlar


tazeye "acar", "afili" oynak

eşeğin yaptığı işe, "ağnanmak"

yanlış yola gördemeye, "azıtmak"

hepsi birdene, "alayı" denir



yakışıklı olanlara pek, "keleş"

bedava yolunun adıdır, "beleş"

mundar olan hayvan etine de, "leş"

köy bekçisine de, "kizir" denirlir



eşeğin sıpasının adıdır, "kirik"

ağaçta açılan işaret, "kertik"

parmakla vurmaya bilirsin, "kintik"

kaba yerine de, "gubat" denilir



çamurla karışık akan su, "mırıl"

kesilmiş hayvanın etine, "mısmıl"

nerenin ilçesi bilirsin bismil

bir cins salçaya da, "pelver" denilir



kümese, "pine"; cekete, "sako"

koy yerine de deniyor, "go"

pardüsünün eski adıdır, "palto"

iri, çok iriye, "zırıl" denilir



gece yenen yemek adı, "yastılık"

ağaçtan su bardağına da, "yatık"

baş örtüsü, yemeniye de, "yapık"

aşırı sevgiye, "yangı" denilir



acemi yerine "tor"; una, "ufra"

bunları bilmeye yozgat'a uğra

şimdide geldi bizlere sıra

kocanın yerine, "herif" denilir



karının, erkeğin, kırığı; "oynaş"

eskiden yemeğe denilir di, "aş"

aldatan adama denirki, "galleş"

ayrana bizde, "çalkama" denir.



"godek", kuyruğu kısa olanlar

"golük", derseniz eşekler anlar

"gurük", tabiri kısa kulaklar

taze kuzuya da, "gorpe" denilir.



Demir "gullepe", denir menteşe

"islah" ise malûmdur neşe

ayşe yerine denilir "anşe"

"camız" derisine de " gon" denilir



işarete "işmar", sürgüne "ışgın"

ince söğüt dalının adıdır "ılgın"

"guum" ise büyüğüdür "ırbığın"

anne tavuğada "gurk" denilir.


çeneye "duşga", işarete "en"

"ekmek düşmanına", beleşten yiyen

amcanın oğluna denilir "yiyen"

saf beceriksize "elevay" denir



su yerden kaynarsa adına "eşme"

"pöhrekle" gelirse oluyor "çeşme"

oturma yerine denir "döşeme"

fiyata, ücrete "baha" denilir.



Ark'a "gever", fırçaya "gerbe"

gübre taşınan alet, "geçgere"

bir yere gidene deniyor "nere"

kendir ipliğine "gındap" denilir.



Kar, dolu arası yağışa "gırcı"

büyük kız kardeşe denilir "bacı"

"iriş ki" nemi, bil sucuk içi

sandalyeye de "iskembi" denir



kötüde birliğe, "ağız birlemek"

sürünün yattığı yer "ağreklenmek"

iş gücünün neticesine "emek"

yarı "go" ekine de "alaca" denir



boşanan "avrada" denir "el kiri"

emsallerden farklılara "aykırı"

havlunun yerine iste "peşgiri"

köşeye kenara "becek" denilir



"başangı" nemi, yaramaz çocuk

hindinin bizdeki adına "culuk"

hıyarın ufağı biliniz "cüllük"

yünü kırkılmışa da "cıbır" denilir



kötü parça ete "cılındırık"

tarla kuşuna denir ki "cırlık"

yeni elbiseye deniyor "cıcık"

sırnaşık insana "çaldakıl" denir



çok üşümeye denir "buymak"

havalı olana "buluda ürmek"

deve böğürmesi bil "bozulamak"

ekilmemiş tarlaya da "boz" denilir



"boz söktürmek" zora koşmaktır

"boduç" der isen, küçük bardaktır

hem suçlu hem güçlü"baskın çıkmaktır"

yolu şaşırmaya da "azmak" denilir



biraz önceye denir "bayaktan"

sebze tarlasına deniyor "bostan"

yeniden yazmaya haydi "silbaştan"

geçen yıla bizde "bıldır" denilir



"boynuzu kurtlu" hakaret deyimi

"boybürük" ise kadın giysisi

evdeki kediye de "pisi pisi"

bir ara yerine "biçala" denir


"baş bıçağı" usturanın bir adı

camız sürüsüne deniyor "gudü"

yaşlı karı ismine de "cadı"

çok üşümeye de "buymak" denilir



yozgat'ta tekmeye deniyor "depik"

köşesi noksana denilir "gedik"

buğdayın pişmişine de "hedik"

yağcı yalakaya "oşukcu" denir



"herifin" eşine denir "asikli"

çocuklu ananın namı "emzikli"

mayalı "bazlama" ise "eşkili"

üşenmek yerine "erinmek" denir



eldivene "ellik" de, kuzuya "emlik"

yardımlaşmaya da denir "elbirlik"

kıl keçisinin adı bizler de "filik"

sulu at bokuna "fişkı" denilir



kadının oynaşı yerine "gırık"

merinos koyunun adına "gıcık"

çenenin altına deniyor "gıdık"

çalım satmaya da "gırışmak" denir



dinlenme yerine denir "feramak"

yıkılmaya yüz tutana "gağşamak"

yokluk çekmeye de denir "gavınmak"

zor ile açmaya "ganırtmak" denir

iyi kızmış "fotul fotul" ötüyor

pazarında "gırmızıyı" satıyor

gelinin başına "gıvrak" örtüyor

saç tokasına da "gıstırma" denir



çoban elbisesi yozgat'ca "aba"

bir başka manası ablaya "aba"

bedava olaba deniyor "caba"

süt,yoğurt,ayrana "ağartı" denir



ablası güzele "abısı güzel"

"çabuk gel" yerine "gız hele gel gel"

"afili" havalı, "babal" sa vebal

bizlerde gölgeye "garaltı" denir



ala köpeğe de deniyor "alaş"

yaklaş yerinede hep denir "yanaş"

"usulun" yerine denilir "yavaş"

karmaşık işlere "çelpeşen" denir



konuşamayana deniyor "ahraz"

aşırı istekli hayvana "abaz"

çok konuşana denir "alağaz"

anadan üryana "cıplak" denilir



zayıf,çelimsize deniyor "arık"

mendilin adıda bizlerde "yağlık"

"cılga" keçi yolu, hastaya "alık"

saralı olana "ağrıklı" denir


kuşun yavrusunun ağzı "kılavlı"

geri zekalılar tüm "andavallı"

yakası kirliye denir "yağdalı"

büyük çiviyede "eyseri" denir



çorba tasınada denir "badiye"

ne edeceğine, deki "nediye"

rüşvetin adına dendi "hediye"

bir araya bizde "biçala" denir



"bunak" çok yaşlı, "bunelek" sinek

"büzüdüp" durmaya denir "üşütmek"

eksiden "nân" ne, bilesin ekmek

şelaleye bizde "cavlak" denilir



ceza çekmenin adı "cereme"

tecrübeye denir, "ağız belleme"

ceketsiz giysinin adı "dallama"

din kardeşliğine, "ahretlik" denir



yarı kaçık olan "aklı çavdarlı"

"eli uz" adama pek becerikli

filikten örmeye denir "filikli"

vurdum duymazada "gaylesiz" denir



kümese konulan yumurtaya "fol"

evladın adı da bizlerde "oğul"

düğün hediyesinin adına da "yol"

şımarmak yerine "yelikmek" denir



çekilmez kadına "ömür iyasi"

"sepelemek" ise yağmur yağması

"seyis" ise bizde at bakıcısı

üç ayak demire "sacağı" denir



gözleri şaşıya derlerki "yılık"

"yazı"ya bırakılan ata "yılkılık"

"dırmıkla" toplanan samana "yılmık"

görgü göreneğe "yordam" da denir



dudakları ayrı olana "yırık"

yarı açık olan kapıya "kıvık"

yün kırkma aleti adına "kırklık"

yumurta pişene "kirpikli" denir



gri renginedeki atlara " konur"

itibar yerine derler ki "onur"

"ilikmen" ocağın önüne konur

değirmende una "yörelik" denir



üç,dört sürülük koyunlara "yoz"

ekilmemiş tarla adına da "boz"

çok büyük çekicin adına "balyoz"

sırt yerine bizde "yağarnı" denir



rehine konulan mallara "vesek"

tarlada iri toprağa "kesek"

buzağının hızlı koşmasına "tezmek"

büyük testereye "tomurgu" denir


"tülek" tüyleri dökülmüş tavuk

sabanın demir olanı "pulluk"

nefesin adına derler ki "soluk"

torba yoğurduna "teleme" denir



"sıracalı" çok pasaklı demektir

itin küçük çişi "siymektir"

geçimsiz koca karı da "sinnektir"

kırık çıkık sarana "sınıkcı" denir



asık surata da denir "somurtmak"

elbisesin çıkartmaya "soyutmak"

çocuklara bakmak ise "avutmak"

kurnaz yaramaza "hızana" denir



kulplu su getirme aracı "helke"

yeni doğan taze kuzuya "görpe"

küçük dağlara da denilir "tepe"

ev halkına bizde "horanta" denir



"seklem" tahıl dolusu çuval

bol keseden atmayada "martaval"

çobanın çaldığı alete "kaval"

ayağı tüylüye "çağşırlı" denir



buğdayın yetmemiş haline "firik"

küçük duvar taşlarına da "helik"

hemen kırılacak olana "kevik"

böbrek yerine de "bödelek" denir


anahtara "kit", az olana "kıt"

bir yerden terslenen yemiştir "zılgıt"

fakirin de kestanesidir "palıt"

dertleşme yerine "halleşme" denir



"hasas" köy bekçisi, rakipse "hasım"

akraba yerine denilir "hısım"

bana ne yerine de, "nemelazım"

havucun adına "pürçüklü" denir



"pel pel bakmak" aptalca bakış

aralık ayına denir "karakış"

iş yaptırma isteğine de "yumuş"

şımarmak yerine, "yelikmek" denir



karşıya "yamaç", "verep" se yokuş

mundar hayvanın ölüsüne "leş"

oynaklık edenin adına "galleş"

"çökelik" aşına "sündürme" denir



ördek "şibi", "şire" üzümün suyu

yumruğa "sumsa" muskaya "büyü"

"kâya" ve azaya köyün büyüğü

hastalıklara "marazlı" denir



bu seneye "bıyıl", yumurta "bıdık"

kulak arkasına deniyor "duluk"

soğuk su çeşmesi adına "soğluk"

beceriksiz erkeğe "sünepe" denir


üzümün küçük parçası "cıngıl"

suyun içindeki taze ot "cibil"

"şıltakcı" yalandan ağlayan "gıncıl"

eğlenceli yemeğe "ferfene" denir



"gezeğen" çok gezen, kıza ise "gı"

"icik" az, yetmemiş ekine de "go"

kadının giysisin adıdır "manto"

iki avuç dolusuna "bigoşam" denir



"haydah" halayda atılan nara

siyah renge bizde denilir "gara"

kışlık yiyeceğin adına "zahra"

geri zekalıya "mankafa" denir



"derbeder" perişan zavallı demek

uzun ince ağaca "cerek"

"ne yapıyorsunun" cevabı "norek"

yüze vurmaya da "çemkirme" denir



"ecik" az, "ecicikmi" oda çok az

sabırsız,acele sözü "sıkboğaz"

sessiz kağnıda hiç "gıcılamaz"

kaşınmaya bizde "gicişme" denir



itin su içtiği oluğa "yalak"

keçinin yavrunusunun adıdır "oğlak"

donduz çocuğa da denirki "cıplak"

namussuz erkeğe "zampara" denir

toprağı düzleyen alete "tapan"

ekin ekilen alete de "saban"

çak taşlı, çiftçi aracı "düven"

yün dokunan araca "culfalık" denir



"comba" mandanın pek genç olanı

atına binmeden bağla "kolanı"

çifte gönder sabah erken "oğlanı"

deminden yerine "bayaktan" denir



"ayarsız" ayarı bozuk demektir

"abdesthaneyi" de "cümlalem" bilir

şimdiki türbana da "bürük" denilir

perişan zavallıya "derbeder" denir



"gadak" büyük çivi, kapsüle "ezva"

"ferik" taze tavuk her derde deva

"beleşe" deniyor şimdi "bedava"

buğdayın pişmişine "gavurga" denir



şubat ayı, hemi kısa "gucük"

ufacık yerine deniyor "guçcük"

demirden kaldıraç adına "kusük"

iş bitirmeyene "muhanet" denir



ne zaman yerine denir "nefaat"

çıkarın yerine derler "menfaat"

zorla sataşmaya denir "musallat"

aklı kıt olana "serseri" denir


makasa "sındı", ilkönce "siftah"

iyi gelişmiş gürbüze "gümrah"

kolay işlerede deniyor "ferah"

kundura çivisine "gabara" denir



büyük erkek kardeşlere; de: "ede"

buğdayı toplama işine "desde"

suyun topraktan kabına "desdi"

"yel" den korunmaya "duldalık" denir



"garagura çöktü" kıpırdamıyor

geç doğan kuzuya "emlik" deniyor

"fırıldak" gibi fır fır dönüyor

çavuş kuşuna da "ibibik" denir



"kesmik" nemi saman irisi

yabancı olana derler "birisi"

içten pazarlılı olana "sinsi"

yassı küçük taşa "sülenke" denir



"müzevir" tezvir, "tıska" çelimsiz

zor bulunan "şikar", çirkin "şikirsiz"

ulu orta konuşana da "densiz"

kışkırtma işine "fitleme" denir



pekmezin koyu olanı "çalma"

elmamın esas ismi de "alma"

mandanın gayet gencine "comba"

koyun pisliğine "çakıldak" denir


sahi mi; gerçek mi yerine "essah"

evel allah yerine de "eyvallah"

defol git yerine, deniyor "yallah"

yüze göre olana "mürayi" demir



gözleri dışarı olana "pörtlek"

pişmiş topraktan yapılır "pöhrek"

ne yapıyorsuna denir ki "norek"

bir "çuval" buğdaya "kelete" denir



"ilistir" süzgeç, "ırgatsa" işçi

çok güzel yerine denir "pek cici"

"gaydalama" ise keklik sekişi

büyük tencereye "guşene" denir



"goşam goşam" avuç avuç demektir

"avurt" ağız dolusu yemek yemektir

"bostan" yetiştirmek bunca emektir

kötü alışkanlığa "dadanma" denir



eşeği durdurmak için denir "çüş"

işsiz boş gezenin adına "berduş"

dört öküz koşmanın adına "çoluş"

çok konuşana "çenebaz" denir



kunduraya çakılan çivi "gabara"

çok siyah olana denir "gapgara"

rezil rüsvay olan "maskara"

eyreti durana "mudara" denir


"talaka" nemi, at arabası

tadı bozuk olan olmuştur "sası"

emniyet sağlar köyün "hasası"

çak abartıcıya "pohpohcu" denir



elbiseye "asbap", topaca "ayı"

okuntudağıtmak işine "sayı"

"gırışıp" gezmekde bil "gabadayı"

aşık kemiğine "danapa" denir



obur "buarsak", çeneye "duşga"

rüyaya "düş" denir, kargaya "garga"

misafire denir "buyur gonağa"

yumurta aşına "gaygana" denir



kelebeğin bizde adı "kepenek"

itme ile toplamaya "kürümek"

"omaç" sade yağla karışık ekmek

küçük tuvalete de "gan alma" denir



leğenin köyde adına "ilaan"

dur bekle yerine "ecik" dur "alen"

erkek çocuklara deniyor "oğlan"

eğleşme yerine "alenme" denir



fırlat "kötele", "işlikse" yelek

"guyruğu" kısa olana "godek"

ne yapalıma kısaca "norek"

tahıl ölçeğine "urupla" denir



kekile "perçem", "öpce" şımarık

yayıktan çıkan ayrana "gatık"

pişmiş buğdaya denilir "hedik"

herhalde yerine "ellaham" denir



yalancıktan rol yapanlara "mustur"
hak yolda gidene kur'an dır düstur

bu kelimeleri sen hep yazıp dur

çok konuşana da "geveze" denir
 
Top