Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Güncel
İl İl Türkiye
64 - Uşak
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 252126" data-attributes="member: 21093"><p><strong>Uşak'ın Yunanlar Eline Geçişi</strong></p><p></p><p>27 Ağustos1920 günü düşman kuvvetleri, Alaşehir'den seri bir hareketle Uşak istikametinde taarruza geçtiler. Uşak'taki 23. Tümen'in 1500 mevcudu vardı.[kaynak belirtilmeli] Tümen, Uşak'ı örtmek ve müdafaa etmek için Sarayköy-Karakuyu-Karahasan köyleri hattında mevzilenmiş ve sol yanı ile Selikler köyüne kadar uzanmıştı. Kurban Bayramı izni yüzünden Uşak'ta mevcutları az olan Uşak Milli Piyade ve atlı bölükleri bırakılmıştı. Bunlar da Sarayköy üzerine ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı cephe almak üzere o istikamete kaydırılmışlardı.</p><p></p><p>Yunanlar Sandıklı Köyü-Saray Köyü hattına yanaştı. Bu suretle Uşak muharebesi başladı. Yunanlar, Musa çetesinin kılavuzluğu ile gece karanlığında Sarayköy ve Külköy arasında bulunan yüksek kayalara çıkmaya muvaffak oldular. Daha o gün, Demirci muharebelerinden dönen 44 ve 108 mevcutlu iki tabur ile Uşak'ta bulunan bir hücum bölüğünün geceleyin Yunanlara karsi yaptıkları taarruzla, bu tepeleri ele gecirmek mümkün olmadı. 28 Ağustos sabahı muharebe, düşmanın üstünlüğü ile devam etti. Düşman en az 12000 piyade ve kuvvetli topçu ve süvari birlikleri ile taarruzun ağırlığını Karakuyu ile Külköy arasında bulunduruyordu. Yunanlar yerli halkın direnmesine rağmen 29 Ağustos 1920 tarihinde Uşak'ı işgal ettiler.</p><p></p><p><strong>Uşak'ın Geri Alınışı</strong></p><p></p><p>Uşak'ın işgal altında kaldığı tam iki sene içinde Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Garp Cephesi'ni kuvvetli bir hale getirdi. Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü, İnönü Savaşları'nı kazandı. Ordular Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu yendi. Bunu Mustafa Kemal Paşa'nın Afyon-Dumlupınar Savaşı zaferi takip etti. Mustafa Kemal Paşa'nın idare ettiği Türk kuvvetleri 30 Ağustos1922 tarihinde Murat Dağları'nın doğu eteklerinde Çal Köyü mıntıkasında Yunan ordularının büyük kısmını kuşatarak yok etti. Türk ordularının imha hareketinden kurtulabilen ve General Franko kumandasında toplanan I. ve II. Yunan piyade tümenleriyle, bir süvari tugayı ve meşhur Palantras Müfrezesi, I. kolordunun taarruzu karşısında 30 ve 31 Ağustos günlerinde Hallaçlar-Kaplangı dağı hattında kesin bir mağlubiyete uğratıldı. General Franko, 1 Eylül 1922 günü ümitsiz bir halde Uşak'ın Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında tutunmaya çalıştı. Sonra da Karlık istikametinde ilerleyen 6. Tümenin önünde tutunamayarak kaçtı.</p><p></p><p>Birlikler, 1 Eylül1922 günü ikindi vakti Uşak ovasında şehre doğru süratle ilerlerken, şehir yanıyordu. Bu sırada şehre ilerleyen birliklerin başında Kumandan İzzettin Çalışlar bulunuyordu ve 2 Eylül1922'de Uşak işgalden kesinlikle kurtuldu.</p><p></p><p>Sevdiği şehri anlatan bir kitap okumayı kim istemez. Bitmese bu kitap, cümleleri resim olsa, renk ve ışık olsa; sıcacık duyguları ve derin hatıraları anlatsa uzun uzadıya, sonra bilgi ve aşk olsa kompozisyonunda ve binyılları özetleyen taşlarına dokunabilse insan hafifçe.</p><p></p><p>Sevdiği şehri anlatan bir yazı kaleme almayı kim istemez. Ama öyle zordur ki… Asırlar boyu uzak/yakın vatanlardan derlenmiş bir lisan akmaya başlar gönülde çünkü. İçindeyken fark edilmeyen güzellikler süzülür dünyanıza birden… Bir ayağı hasret, bir ayağı elveda olan; bir adımda duru sular, diğer adımda mamur topraklar görülen gurbetler yeniden yaşanır… Ve bir güvercin kanadı kaldırır sisini ufukların, yağmurlar ıslatır ezilmiş caddeleri. Şehir sizi, atanız olduğunu hissettirerek karşılar.</p><p></p><p>Şehir bir destandır bazen ve bazen aşk… Sabaha evrilen ıssız saatlerden birinde büyük bir klasör koyar önünüze. İçinde dosya dosya medeniyetler demetlenmiştir. Eski insanların sesleri duyulmaya başlar sonra tarihin koridorlarında.</p><p></p><p>Bu şehrin klasöründe 1 Eylül 1922’den top sesleri gelir kulağınıza ilkin; acılar, çığlıklar vurur ıssız duvarlara… Türk İstiklal Harbi’nin en şerefli gününde, Yunan orduları komutanı General Trikopis, kılıcını teslim etmektedir Mustafa Kemal’in askerlerine. İkinci dosya 1429 tarihinde girmiştir klasöre ve şehir, yükselen devlet Osmanlı’nın bir kasabasıdır artık. Sonraki sayfalarda üst üste Germiyan (1414-1429), Karamanoğulları (1402-1414), Yıldırım Bayezid’in ayak izleri (1391-1402) ve Selçukluların görüntüleri yığılmıştır. Sonra, farklı medeniyetlerin sisli görüntüleri belirir tozlu katmanlarda. Efsane ile tarihin karıştığı, söylence ile belgenin çatıştığı dosyalara konulmuş hatıralardır bunlar: Bizans’ın 700 yıllık entrika sayfasını açtığınızda Roma’nın (M.Ö. 2. yy – M.S. 395) sarsılmakta olan duvarları, Pergamon Krallığı’nın silik renkleri ile Büyük İskender ve Makedonya Devleti’nin (M.Ö. 4. yy) maceralarını anlatan dosyalarla karşılaşırsınız. Sonra parayı icad eden Lidyalılar (M.Ö. 6. yy) ve Kral Yolu’ndaki pazarlıkları yahut şehir meydanına konan ticaret kervanlarının çan sesleri. Lidyalılar ile Frigyalılar arasındaki paylaşımın çığlıkları ise Luvi fetihlerinin sevinçleriyle (M.Ö. 2500-1000) Hitit güneşinin ışığını (M.Ö. 4000) örtmektedir. Defineler ve hazinelerin kentindeyiz!.. Kaç bin yıllık savaşların; kaç bin yıllık aşkların hatıraları saklı olan hazineler kentinde!...</p><p></p><p></p><p><strong>UŞAK VEYA UŞŞÂK</strong></p><p></p><p>Şehrin adı üzerine sayısız hikâyeler anlatılmış, sayısız hikâyeler kaybolmuş bugüne kadar. Kaybolmayan bir tanesine göre, şehrin güneyindeki Mende Köyü, vaktiyle Mendos adlı büyük bir kasabadır. Oğuz Türkmenleri buralara inip Mendos’u alınca adına “Mende” deyivermişler. O vakitler, Uşak’ın şimdi kurulu olduğu yer Mende Beyi’nin mandırasıymış. Burada yedi asil ve genç yiğit çalışmakta, mandırayı çekip çevirmekteymiş. Her biri bir dalda aşk ateşiyle tutuşan bu yiğitler mandıradan hiç ayrılmamakta; buna karşın her gece yüreklerinin içinden nice yolculuklar yapmaktaymışlar. Yaşadıkları içsel serüvenler onların kimini meslek, kimini sanat, kimini varlık, kimini de Tanrı aşkıyla doldurmuş. Ruhları yücelmiş bu yedi yiğidin en genci ise zamanla en olgun âşık olmuş. Mende Beyi olup bitenlerin farkına varınca yedinin sekizincisi olmaya özenmiş. Yedi aşka âşık sekizinci âşık. Dahası, biricik güzel kızını en küçük âşıka layık görmüş. İyi ama, kızı bu teklife ne diyecek?!.. Meğer babanın içinden geçen şey zaten kızı kalbindeki imiş. Bey ile kızı da âşıklara katılınca mandırada dokuz gün düğün yapılmış. Her gün bir âşıka adanmış ve onuncu gün buraya Uşşâk (âşıklar) yurdu denilmiş.</p><p></p><p></p><p><strong>ALTIN YATAKLARDA UYUYAN DELİKANLI</strong></p><p></p><p>Uşak, dalgalı yaylaları ve yüksek çam ormanlarıyla iç Batı Anadolu’nun hâkim edalı bir delikanlısı gibidir. Gündüzleri termal sularda yıkanıp geceleri yıldızlara göz kırparak rüyalara dalan bu delikanlının tarih boyunca hep altın yataklarda uyuduğu söylenir. Dünyanın ilk darphanesi Akmonia (M.Ö. 700 – M.S. 300; Banaz’da) başını koyduğu yastık; altın nekropoller kenti Sebaste (M.Ö. 4000; Sivaslı’da), Büyük İskender’in darphanesi Blaundos (M.Ö. 3. yy; Ulubey’de) ve Lidya krallarının altın ırmakları da serin gecelerde birer ikişer örtündüğü altın işlemeli yorganlarıdır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 252126, member: 21093"] [B]Uşak'ın Yunanlar Eline Geçişi[/B] 27 Ağustos1920 günü düşman kuvvetleri, Alaşehir'den seri bir hareketle Uşak istikametinde taarruza geçtiler. Uşak'taki 23. Tümen'in 1500 mevcudu vardı.[kaynak belirtilmeli] Tümen, Uşak'ı örtmek ve müdafaa etmek için Sarayköy-Karakuyu-Karahasan köyleri hattında mevzilenmiş ve sol yanı ile Selikler köyüne kadar uzanmıştı. Kurban Bayramı izni yüzünden Uşak'ta mevcutları az olan Uşak Milli Piyade ve atlı bölükleri bırakılmıştı. Bunlar da Sarayköy üzerine ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı cephe almak üzere o istikamete kaydırılmışlardı. Yunanlar Sandıklı Köyü-Saray Köyü hattına yanaştı. Bu suretle Uşak muharebesi başladı. Yunanlar, Musa çetesinin kılavuzluğu ile gece karanlığında Sarayköy ve Külköy arasında bulunan yüksek kayalara çıkmaya muvaffak oldular. Daha o gün, Demirci muharebelerinden dönen 44 ve 108 mevcutlu iki tabur ile Uşak'ta bulunan bir hücum bölüğünün geceleyin Yunanlara karsi yaptıkları taarruzla, bu tepeleri ele gecirmek mümkün olmadı. 28 Ağustos sabahı muharebe, düşmanın üstünlüğü ile devam etti. Düşman en az 12000 piyade ve kuvvetli topçu ve süvari birlikleri ile taarruzun ağırlığını Karakuyu ile Külköy arasında bulunduruyordu. Yunanlar yerli halkın direnmesine rağmen 29 Ağustos 1920 tarihinde Uşak'ı işgal ettiler. [B]Uşak'ın Geri Alınışı[/B] Uşak'ın işgal altında kaldığı tam iki sene içinde Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Garp Cephesi'ni kuvvetli bir hale getirdi. Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü, İnönü Savaşları'nı kazandı. Ordular Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu yendi. Bunu Mustafa Kemal Paşa'nın Afyon-Dumlupınar Savaşı zaferi takip etti. Mustafa Kemal Paşa'nın idare ettiği Türk kuvvetleri 30 Ağustos1922 tarihinde Murat Dağları'nın doğu eteklerinde Çal Köyü mıntıkasında Yunan ordularının büyük kısmını kuşatarak yok etti. Türk ordularının imha hareketinden kurtulabilen ve General Franko kumandasında toplanan I. ve II. Yunan piyade tümenleriyle, bir süvari tugayı ve meşhur Palantras Müfrezesi, I. kolordunun taarruzu karşısında 30 ve 31 Ağustos günlerinde Hallaçlar-Kaplangı dağı hattında kesin bir mağlubiyete uğratıldı. General Franko, 1 Eylül 1922 günü ümitsiz bir halde Uşak'ın Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında tutunmaya çalıştı. Sonra da Karlık istikametinde ilerleyen 6. Tümenin önünde tutunamayarak kaçtı. Birlikler, 1 Eylül1922 günü ikindi vakti Uşak ovasında şehre doğru süratle ilerlerken, şehir yanıyordu. Bu sırada şehre ilerleyen birliklerin başında Kumandan İzzettin Çalışlar bulunuyordu ve 2 Eylül1922'de Uşak işgalden kesinlikle kurtuldu. Sevdiği şehri anlatan bir kitap okumayı kim istemez. Bitmese bu kitap, cümleleri resim olsa, renk ve ışık olsa; sıcacık duyguları ve derin hatıraları anlatsa uzun uzadıya, sonra bilgi ve aşk olsa kompozisyonunda ve binyılları özetleyen taşlarına dokunabilse insan hafifçe. Sevdiği şehri anlatan bir yazı kaleme almayı kim istemez. Ama öyle zordur ki… Asırlar boyu uzak/yakın vatanlardan derlenmiş bir lisan akmaya başlar gönülde çünkü. İçindeyken fark edilmeyen güzellikler süzülür dünyanıza birden… Bir ayağı hasret, bir ayağı elveda olan; bir adımda duru sular, diğer adımda mamur topraklar görülen gurbetler yeniden yaşanır… Ve bir güvercin kanadı kaldırır sisini ufukların, yağmurlar ıslatır ezilmiş caddeleri. Şehir sizi, atanız olduğunu hissettirerek karşılar. Şehir bir destandır bazen ve bazen aşk… Sabaha evrilen ıssız saatlerden birinde büyük bir klasör koyar önünüze. İçinde dosya dosya medeniyetler demetlenmiştir. Eski insanların sesleri duyulmaya başlar sonra tarihin koridorlarında. Bu şehrin klasöründe 1 Eylül 1922’den top sesleri gelir kulağınıza ilkin; acılar, çığlıklar vurur ıssız duvarlara… Türk İstiklal Harbi’nin en şerefli gününde, Yunan orduları komutanı General Trikopis, kılıcını teslim etmektedir Mustafa Kemal’in askerlerine. İkinci dosya 1429 tarihinde girmiştir klasöre ve şehir, yükselen devlet Osmanlı’nın bir kasabasıdır artık. Sonraki sayfalarda üst üste Germiyan (1414-1429), Karamanoğulları (1402-1414), Yıldırım Bayezid’in ayak izleri (1391-1402) ve Selçukluların görüntüleri yığılmıştır. Sonra, farklı medeniyetlerin sisli görüntüleri belirir tozlu katmanlarda. Efsane ile tarihin karıştığı, söylence ile belgenin çatıştığı dosyalara konulmuş hatıralardır bunlar: Bizans’ın 700 yıllık entrika sayfasını açtığınızda Roma’nın (M.Ö. 2. yy – M.S. 395) sarsılmakta olan duvarları, Pergamon Krallığı’nın silik renkleri ile Büyük İskender ve Makedonya Devleti’nin (M.Ö. 4. yy) maceralarını anlatan dosyalarla karşılaşırsınız. Sonra parayı icad eden Lidyalılar (M.Ö. 6. yy) ve Kral Yolu’ndaki pazarlıkları yahut şehir meydanına konan ticaret kervanlarının çan sesleri. Lidyalılar ile Frigyalılar arasındaki paylaşımın çığlıkları ise Luvi fetihlerinin sevinçleriyle (M.Ö. 2500-1000) Hitit güneşinin ışığını (M.Ö. 4000) örtmektedir. Defineler ve hazinelerin kentindeyiz!.. Kaç bin yıllık savaşların; kaç bin yıllık aşkların hatıraları saklı olan hazineler kentinde!... [B]UŞAK VEYA UŞŞÂK[/B] Şehrin adı üzerine sayısız hikâyeler anlatılmış, sayısız hikâyeler kaybolmuş bugüne kadar. Kaybolmayan bir tanesine göre, şehrin güneyindeki Mende Köyü, vaktiyle Mendos adlı büyük bir kasabadır. Oğuz Türkmenleri buralara inip Mendos’u alınca adına “Mende” deyivermişler. O vakitler, Uşak’ın şimdi kurulu olduğu yer Mende Beyi’nin mandırasıymış. Burada yedi asil ve genç yiğit çalışmakta, mandırayı çekip çevirmekteymiş. Her biri bir dalda aşk ateşiyle tutuşan bu yiğitler mandıradan hiç ayrılmamakta; buna karşın her gece yüreklerinin içinden nice yolculuklar yapmaktaymışlar. Yaşadıkları içsel serüvenler onların kimini meslek, kimini sanat, kimini varlık, kimini de Tanrı aşkıyla doldurmuş. Ruhları yücelmiş bu yedi yiğidin en genci ise zamanla en olgun âşık olmuş. Mende Beyi olup bitenlerin farkına varınca yedinin sekizincisi olmaya özenmiş. Yedi aşka âşık sekizinci âşık. Dahası, biricik güzel kızını en küçük âşıka layık görmüş. İyi ama, kızı bu teklife ne diyecek?!.. Meğer babanın içinden geçen şey zaten kızı kalbindeki imiş. Bey ile kızı da âşıklara katılınca mandırada dokuz gün düğün yapılmış. Her gün bir âşıka adanmış ve onuncu gün buraya Uşşâk (âşıklar) yurdu denilmiş. [B]ALTIN YATAKLARDA UYUYAN DELİKANLI[/B] Uşak, dalgalı yaylaları ve yüksek çam ormanlarıyla iç Batı Anadolu’nun hâkim edalı bir delikanlısı gibidir. Gündüzleri termal sularda yıkanıp geceleri yıldızlara göz kırparak rüyalara dalan bu delikanlının tarih boyunca hep altın yataklarda uyuduğu söylenir. Dünyanın ilk darphanesi Akmonia (M.Ö. 700 – M.S. 300; Banaz’da) başını koyduğu yastık; altın nekropoller kenti Sebaste (M.Ö. 4000; Sivaslı’da), Büyük İskender’in darphanesi Blaundos (M.Ö. 3. yy; Ulubey’de) ve Lidya krallarının altın ırmakları da serin gecelerde birer ikişer örtündüğü altın işlemeli yorganlarıdır. [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
En iyi yönetim şekli?
Cevapla
Forumlar
Güncel
İl İl Türkiye
64 - Uşak
Top