• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

64 - Uşak

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Uşak ili
Türkiye haritası üzerinde Uşak



Uşak ilinin konumu

Uşak siyasi haritası


Genel Bilgiler

Bölge: Ege Bölgesi​
Yüzölçümü: 5.341 km²​
Nüfus: 334.115 ― Şehir nüfusu217.267 ― Köy nüfusu116.848​
Nüfus yoğunluğu: 63 kişi/km²​
Plaka kodu: 64​
Alan kodu: 0276​
Vali: Kayhan Kavas​
Valilik internet sayfası:

Uşak ili, Ege bölgesi'nde Batı ve Orta Anadolu'yu birbirine bağlayan İç Ege Bölümü'nde bulunmaktadır.

İzmir'e 211 km., Ankara'ya 368 km. ve İstanbul'a 499 km. uzaklıktadır. Merkez ilçenin nüfusu 172.709 (TÜİK-2007) olarak tespit edilmiştir. Uşak ilinin merkez ilçe dışında 5 ilçesi bulunmaktadır. Bunlar Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı ve Ulubey'dir.

Uşak Adının Tarihi

Uşak yöresi tarihin bilinen dönemlerinden beri bir yerleşim bölgesidir. Kentin bilinen en eski adı Temenothytiadır.Kent bu adı Heraklilerden Aristomakhosun oğlu Temenostan almıştır.Temenos, Roma İmparatorluğu dönemi sikkeleri üstündeki Temenos Oikistes (Kurucu Temenos) ya da Ktistes yazıtları ve Temenos tasvirleriyle bilinmektedir.

Temenothyria, Flavuslardan sonra Flaviopolis adını almıştır. İl merkezi Uşak'ın eski adı Uşşak'tır. Uşşak kelimesi iki anlama gelmektedir. Uşşak kelimesi Aşıklar Diyarı anlamına gelmektedir. Evliya Çelebi ünlü Seyahatname'sinde bu adı Aşıklar Diyarı olarak yorumlamıştır. Bunun yanısıra "Anadolu'daki tarihi yer adları" kitabında Uşak isminin buradaki "Obsekion" kentinin isminden türediği yazılmaktadır.

Evren Dede Söylencesi

Uşak'ta saz ve söz ustası birçok aşık yaşamıştır. Aşıklar halk arasında dilden dile yayılan söylencelere de konu olmuştur. Bunlardan biri Evren Dede söylencesidir. Anlatılanlara göre bir zamanlar Uşak'ın Banaz ilçesinin günümüzde Evren Dede koruluğu denilen bölgesinde, türküler çalıp söyleyen bir Türkmen koca yaşamaktadır. Ezgiler o kadar güzeldir ki; ezgiyi duyan sese doğru koşar ve Evren Dede susmadıkça da yanından ayrılamaz. Bir gün gelir ve artık koruluktan ses gelmez olur. Koruluğa gidenler ise, Evren Dede'den hiçbir iz bulamazlar. Ama Uşak'lılar onun sazından gelen nağmelerin koruluğa sindiğine ve hala rüzgar estikçe onun sazının nağmelerinin duyulduğuna inanırlar.

Ele geçen buluntular, Uşak ve çevresinin M.Ö. 4. binden itibaren iskan edildiğini gösterir. Kalkolitik çağ olarak adlandırılan bu devri takip eden Bronz çağında da bölgede yaşam devam etmiştir. M.Ö. 2. binde Anadolu'da ilk siyasi birliği kuran Hititler'in batısındaki Uşak, bu medeniyete sınır olmuştur. Afyon ve Kütahya illeri bu medeniyetin batıdaki son yerleşim alanlarıdır.

M.Ö. 620 tarihindeki Kimmeri istilasından önce ve Hititler'den sonraki Frig medeniyetinin de batısında kalan bu bölge, aynı tarihlerde Lidya hakimiyetinde idi.

Lidya Kralı Cresüsün, Pers İmparatoru Cyrusa yenilmesinden sonra Uşak bölgesi Pers hakimiyetine geçti. Bu durum Büyük İskender'in zamanına kadar devam etti ve onun komutanı Antiagosun Anadolu seferi ile Makedonya'ya katıldı. Ege Bölgesi'ni orta doğuya bağlayan meşhur Kral Yolu üzerinde bulunan Uşak, M.Ö. 189'da, Roma Konsülü Manlius'un Anadolu seferi ile Roma hakimiyetine girdi.
Kısa bir süre de Bergama Krallığı'na bağlanan Uşak, Roma'nın yıkılışı ile 12. yüzyıla kadar Bizans egemenliğine girdi.

1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türkler hızla Anadolu içlerine yayılmaya başlamışlardı. Uşak ve yöresi de Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından 1076'da Bizans'tan alındı. Bizanslılar, Türkler karşısında tutunamaması sonucu sürekli toprak kaybetmeye başlamışlardı. Bizans İmparatoru I. Aleksios Kommenos, Papa Urben'e başvurarak Avrupa'da Türkler'e karşı haçlı seferleri düzenlenmesini sağladı. İlk haçlı akınlarını savuşturan Selçuklular, büyük haçlı ordusu karşısında yenildiler. İznik'i kaybeden Türkler, Anadolu içlerine çekilmek zorunda kaldılar. Bundan yararlanan Bizanslılar, Ege Bölgesi'nde Türkler'e kaptırdıkları yerleri tekrar ele geçirmeye başladılar. İoannes Dukas komutasındaki Bizans donanması, Çaka Bey'in elindeki İzmir'i aldı. İoannes Dukas, bu kez kara ordusuyla Efes'te bulunan Barak ve Tanrıbermiş komutasındaki Türk güçlerinin üzerine yürüdü. Türk birlikleri Bolvadin'e doğru geri çekildiler. Bunları izleyen Bizans ordusu Alaşehir ve Uşak'ı aldı ve Bolvadin'deki Türk birliklerine bir baskın düzenleyerek yendi (1098). Haçlı seferlerinden sonra Konya'yı kendilerine merkez edinen Selçuklular yeniden toparlanmaya başladılar. 1182'de Uşak ve yöresini yeniden ele geçirdiler. Ancak bu sıralarda Selçuklular'ın taht kavgasıyla uğraşmasından yararlanan Bizans bölgeyi yeniden ele geçirdi. Uşak ve çevresi Selçuklu egemenliğini altına ancak I. Alaeddin Keykubad zamanında 1233'te girdi.

Germiyanoğulları Dönemi

Germiyanoğulları, Uşak ve Kütahya illerinin tarihinde önemli bir paya sahiptir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin parçalanması sırasında İsfendiyar Saruhan, Karaman ve Teke adlı kardeşlerin oluşturdukları Germiyanoğulları aşiretinin payına Kütahya, Uşak, Denizli ve havalisi düşmüştü. Germiyanoğulları, başlangıçta Harzemşahlar'a bağlı bir aşiret olarak Selçuklular tarafından Malatya'da yerleştirilmişlerdi.[kaynak belirtilmeli] Tarihi araştırmalar onların daha sonra Kütahya ve havalisine doğru göç ettiklerini gösteriyor.

Germiyanoğulları ülkelerinde (bir ara 12 yıl süreyle Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid'in eline geçtiği dönem sayılmazsa) 1428 yılına kadar bağımsız yaşadılar. Beylik bu tarihten sonra Osmanlı Devleti'ne katıldı.

Tarihçiler, Kütahya'nın tarihini ele aldıklarında Germiyanoğulları'na her zaman özel bir önem vermişler, bir yüzyıldan fazla bir süre bağımsız yaşamış beyliğin özellikle Osmanlılar'la ilişkilerine yoğun bir ilgi duymuşlardır.

Osmanlılar'la ilk ilişkiler Süleyman Şah zamanında kuruldu.Süleyman Şah , Karamanoğulları'nın istilasından korkarak Osmanlılar'la uyuşmuş, kızı Devlet Hatun'u I. Murad'ın oğlu Yıldırım Bayezid'e vermiş, çeyiz olarak da Kütahya ile beraber Simav, Emet, Tavşanlı kazalarını Osmanlılar'a bırakmıştı.

Süleyman Şah öldükten sonra 1387'de hükümdarlığa geçen oğlu II.Yakup Bey 1390 yılına kadar ülkeyi hiç bir savaşa sokmadan idare etti. II.Yakup Bey zamanında kızkardeşinin çeyizi olarak Osmanlılar'a verilen topraklar da geri alındı.

Yakup Bey ölümünden bir yıl önce yerine geçecek oğlu olmadığından ülkesini kızkardeşinin torunu II.Murad'a vasiyet etmiş ve ölümünde sonra Germiyan toprakları tümüyle Osmanlılar'a bağlanmıştı.

Yakup Bey'in kabri ; Kütahya'da imaret, medrese, mescit, hamam ve kütüphane olarak 1411 yılında yine kendisi tarafından yaptırılan külliyededir.Bu külliye bugün çini müzesi olarak kullanılmaktadır.Ortasında mermerden yapılmış bir havuz bulunduğundan “Gök Şadırvan” adıyla da anılmaktadır.

Yakup Bey saza söze meraklı bir hükümdar olduğundan özellikle şairleri himaye etmiştir. Kütahyalı Şeyhinin divanında Yakup Bey için yazılmış kasideler ve mersiyeler vardır. Evliya Çelebi de Seyahatname'sinde Yakup Bey'in çöğür denilen sazın mucidi olduğunu anlatır.

Osmanlılar Dönemi

Uşak, Osmanlı döneminde Suhte ve Celali isyanları hariç tutulursa sakin, barış içinde yaşadı. Uşak yakınındaki Şeyhli (Işıklı)kazası halkı, kaza naibi İsadan yakınıyordu. Bu kişi düzenlediği sahte arz ve hüccetlerle halktan yasa dışı para topluyor, zorla vergi alıyordu.[kaynak belirtilmeli] Halkın şikayeti üzerine Osmanlı yönetimi İsa'yı görevden almıştı. Bu gibi olayların dışında Suhte Ayaklanmaları da Uşak'a zarar verdi.
Köylüler, devlet görevlilerine ve Celaliler'e karşı Suhteler'le güç birliği etti.[kaynak belirtilmeli] Hayalioğlu adında bir Celali, Uşak çevresini kasıp kavurduğunda Suhteler, il erleri ile birleşerek Celaliler'e karşı çıktılar. 18. yüzyıldaayanların güç kazanması, bunların halka baskı yapmasına da neden oluyordu. Bunun Uşak'taki örneği de Uşak ayanı Çevreoğlu Ahmed olayıdır. 1778'de Banaz ve Uşak kadılarının merkeze gönderdikleri mektuba göre Çevreoğlu Ahmed ve kardeşi Kadı Süleyman ile yardakçılarından Çöyke Mustafa uzun süreden beri halka baskı yapmaktaydılar.[kaynak belirtilmeli] Harmende Aşiretinin vekillerinden Osman öldürülmüş, mal ve hayvanlarına el konmuştu. Caber ve Çakal Aşiretlerine de baskı yaparak bunları İzmir'de oturmaya zorlamışlardı. Ayrıca gelen geçen yolculara da saldırıyorlardı. Ulu Göben Köyü'nün pazarına giden bir hristiyanı öldürüp, beraberindeki Hacı Mustafa'yı ve başkalarını da yaralamışlardı.Buna benzer daha bir çok olaya sebebiyet vermişlerdi. Bu olaylar üzerine Anadolu Beylerbeyi olaya müdahale etmek ve devlet otoritesini yeniden kurmak üzere görevlendirilmişti. Ancak Çevreoğlu'nu yargılayacak mahkeme her nedense bir türlü toplanamadı ve Çevreoğlu'nun etkinliği bir süre daha devam etti.

Osmanlılar döneminde Uşak, Anadolu eyaletinin Kütahya sancağına bağlı bir kazaydı. 1867 yılında merkezi Bursa olan Hüdavendigar vilayetine bağlanan Kütahya sancağının kazası oldu. 1908 yılında Kütahya sancağı mutasarraflık yani bağımsız sancak oldu. Uşak'ta bu tarihlerde sancak yapılan diğer yerlerin arasına katılmak için ya da Aydın sancağına bağlanmak için çabaladıysa da kaza olarak kaldı. Eşme ilçesi ise önce Anadolu eyaletine bağlı Saruhan sancağına bağlıydı. Manisa merkezli bu sancak, 1847 yılında Saruhan, Biga (merkezi Çanakkale ve Karesi (merkezi Balıkesir) sancaklarından oluşan Saruhan vilayetine, 1867 yılında merkezi İzmir olan Aydın vilayetine bağlanmıştı.

Milli Mücadele Dönemi

Yunan İşgalinden Önce Uşak


İstanbul Hükümeti'nin tutumuna karşı Mustafa Kemal önderliğinde başlayan, Milli Kurtuluş Harekatı, yurdun dört köşesinden destekleniyor ve yer yer Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kuruluyordu. Uşak'ta da İbrahim Tahtakılıç başkanlığında Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu.
Yunanlar İzmir'e asker çıkarmışlar ve Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardı. Bu sıralarda Uşak da hummalı bir faaliyet içindeydi. Halk, Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni destekliyordu.[kaynak belirtilmeli] Alaeddin Tiritoğlu, mahallen teşkil edilen ve kendisinin idare ettiği ufak bir milli kuvvetin kumandanı idi. Ayrıca 1920 yılında kurulan Uşak Hücum Taburundan başka, ihtiyat erlerinden 250-300 kişilik silahlı Uşak Milli Piyade Taburu kuruldu. Kısa bir süre sonra merkez, bucak ve köylerden dört bölüklü Uşak Süvari Alayı meydana getirildi.

Bu sıralarda Uşak'ta bulunan Kuva-yı Milliye ve 23. Fırka (tümen) komutanı İzzettin Çalışlar, ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı koymak için İnay İstasyonu'na Uşak Hücum Taburu'ndan bir bölük göndermişti. Ayrıca cephe komutanlığı, Simav mıntıkasında toplanmış Yunanlar'a karşı taarruza geçen kuvvetlerin, Uşak'ta bulunan birliklerle ve Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yardımıyla desteklenmesini emretmişlerdi. Bu emir üzerine 23. Fırka Kumandanlığı, diğer kuvvetlerle birlikte, Jandarma Yüzbaşı İsmet İnönü kumandasındaki Uşak Hücum Taburu'nu Demirci'ye göndermişti. Çok az olan cephane ve bombalar da bu taburla birlikte yollanmıştı. Bu sebepten Uşak Cephesi zayıflamıştı.
Fırkanın Uşak cephesinde kalan 68. ve 69. alayları, er, at, silah ve giyim itibariyle zayıf idi. Elde güvenilecek ihtiyat kuvveti olarak yalnız Uşak Milli Piyade Taburu ile Uşak Milli Süvari Alayı kalmıştı.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Uşak'ın Yunanlar Eline Geçişi

27 Ağustos1920 günü düşman kuvvetleri, Alaşehir'den seri bir hareketle Uşak istikametinde taarruza geçtiler. Uşak'taki 23. Tümen'in 1500 mevcudu vardı.[kaynak belirtilmeli] Tümen, Uşak'ı örtmek ve müdafaa etmek için Sarayköy-Karakuyu-Karahasan köyleri hattında mevzilenmiş ve sol yanı ile Selikler köyüne kadar uzanmıştı. Kurban Bayramı izni yüzünden Uşak'ta mevcutları az olan Uşak Milli Piyade ve atlı bölükleri bırakılmıştı. Bunlar da Sarayköy üzerine ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı cephe almak üzere o istikamete kaydırılmışlardı.

Yunanlar Sandıklı Köyü-Saray Köyü hattına yanaştı. Bu suretle Uşak muharebesi başladı. Yunanlar, Musa çetesinin kılavuzluğu ile gece karanlığında Sarayköy ve Külköy arasında bulunan yüksek kayalara çıkmaya muvaffak oldular. Daha o gün, Demirci muharebelerinden dönen 44 ve 108 mevcutlu iki tabur ile Uşak'ta bulunan bir hücum bölüğünün geceleyin Yunanlara karsi yaptıkları taarruzla, bu tepeleri ele gecirmek mümkün olmadı. 28 Ağustos sabahı muharebe, düşmanın üstünlüğü ile devam etti. Düşman en az 12000 piyade ve kuvvetli topçu ve süvari birlikleri ile taarruzun ağırlığını Karakuyu ile Külköy arasında bulunduruyordu. Yunanlar yerli halkın direnmesine rağmen 29 Ağustos 1920 tarihinde Uşak'ı işgal ettiler.

Uşak'ın Geri Alınışı

Uşak'ın işgal altında kaldığı tam iki sene içinde Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Garp Cephesi'ni kuvvetli bir hale getirdi. Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü, İnönü Savaşları'nı kazandı. Ordular Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu yendi. Bunu Mustafa Kemal Paşa'nın Afyon-Dumlupınar Savaşı zaferi takip etti. Mustafa Kemal Paşa'nın idare ettiği Türk kuvvetleri 30 Ağustos1922 tarihinde Murat Dağları'nın doğu eteklerinde Çal Köyü mıntıkasında Yunan ordularının büyük kısmını kuşatarak yok etti. Türk ordularının imha hareketinden kurtulabilen ve General Franko kumandasında toplanan I. ve II. Yunan piyade tümenleriyle, bir süvari tugayı ve meşhur Palantras Müfrezesi, I. kolordunun taarruzu karşısında 30 ve 31 Ağustos günlerinde Hallaçlar-Kaplangı dağı hattında kesin bir mağlubiyete uğratıldı. General Franko, 1 Eylül 1922 günü ümitsiz bir halde Uşak'ın Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında tutunmaya çalıştı. Sonra da Karlık istikametinde ilerleyen 6. Tümenin önünde tutunamayarak kaçtı.

Birlikler, 1 Eylül1922 günü ikindi vakti Uşak ovasında şehre doğru süratle ilerlerken, şehir yanıyordu. Bu sırada şehre ilerleyen birliklerin başında Kumandan İzzettin Çalışlar bulunuyordu ve 2 Eylül1922'de Uşak işgalden kesinlikle kurtuldu.

Sevdiği şehri anlatan bir kitap okumayı kim istemez. Bitmese bu kitap, cümleleri resim olsa, renk ve ışık olsa; sıcacık duyguları ve derin hatıraları anlatsa uzun uzadıya, sonra bilgi ve aşk olsa kompozisyonunda ve binyılları özetleyen taşlarına dokunabilse insan hafifçe.

Sevdiği şehri anlatan bir yazı kaleme almayı kim istemez. Ama öyle zordur ki… Asırlar boyu uzak/yakın vatanlardan derlenmiş bir lisan akmaya başlar gönülde çünkü. İçindeyken fark edilmeyen güzellikler süzülür dünyanıza birden… Bir ayağı hasret, bir ayağı elveda olan; bir adımda duru sular, diğer adımda mamur topraklar görülen gurbetler yeniden yaşanır… Ve bir güvercin kanadı kaldırır sisini ufukların, yağmurlar ıslatır ezilmiş caddeleri. Şehir sizi, atanız olduğunu hissettirerek karşılar.

Şehir bir destandır bazen ve bazen aşk… Sabaha evrilen ıssız saatlerden birinde büyük bir klasör koyar önünüze. İçinde dosya dosya medeniyetler demetlenmiştir. Eski insanların sesleri duyulmaya başlar sonra tarihin koridorlarında.

Bu şehrin klasöründe 1 Eylül 1922’den top sesleri gelir kulağınıza ilkin; acılar, çığlıklar vurur ıssız duvarlara… Türk İstiklal Harbi’nin en şerefli gününde, Yunan orduları komutanı General Trikopis, kılıcını teslim etmektedir Mustafa Kemal’in askerlerine. İkinci dosya 1429 tarihinde girmiştir klasöre ve şehir, yükselen devlet Osmanlı’nın bir kasabasıdır artık. Sonraki sayfalarda üst üste Germiyan (1414-1429), Karamanoğulları (1402-1414), Yıldırım Bayezid’in ayak izleri (1391-1402) ve Selçukluların görüntüleri yığılmıştır. Sonra, farklı medeniyetlerin sisli görüntüleri belirir tozlu katmanlarda. Efsane ile tarihin karıştığı, söylence ile belgenin çatıştığı dosyalara konulmuş hatıralardır bunlar: Bizans’ın 700 yıllık entrika sayfasını açtığınızda Roma’nın (M.Ö. 2. yy – M.S. 395) sarsılmakta olan duvarları, Pergamon Krallığı’nın silik renkleri ile Büyük İskender ve Makedonya Devleti’nin (M.Ö. 4. yy) maceralarını anlatan dosyalarla karşılaşırsınız. Sonra parayı icad eden Lidyalılar (M.Ö. 6. yy) ve Kral Yolu’ndaki pazarlıkları yahut şehir meydanına konan ticaret kervanlarının çan sesleri. Lidyalılar ile Frigyalılar arasındaki paylaşımın çığlıkları ise Luvi fetihlerinin sevinçleriyle (M.Ö. 2500-1000) Hitit güneşinin ışığını (M.Ö. 4000) örtmektedir. Defineler ve hazinelerin kentindeyiz!.. Kaç bin yıllık savaşların; kaç bin yıllık aşkların hatıraları saklı olan hazineler kentinde!...


UŞAK VEYA UŞŞÂK

Şehrin adı üzerine sayısız hikâyeler anlatılmış, sayısız hikâyeler kaybolmuş bugüne kadar. Kaybolmayan bir tanesine göre, şehrin güneyindeki Mende Köyü, vaktiyle Mendos adlı büyük bir kasabadır. Oğuz Türkmenleri buralara inip Mendos’u alınca adına “Mende” deyivermişler. O vakitler, Uşak’ın şimdi kurulu olduğu yer Mende Beyi’nin mandırasıymış. Burada yedi asil ve genç yiğit çalışmakta, mandırayı çekip çevirmekteymiş. Her biri bir dalda aşk ateşiyle tutuşan bu yiğitler mandıradan hiç ayrılmamakta; buna karşın her gece yüreklerinin içinden nice yolculuklar yapmaktaymışlar. Yaşadıkları içsel serüvenler onların kimini meslek, kimini sanat, kimini varlık, kimini de Tanrı aşkıyla doldurmuş. Ruhları yücelmiş bu yedi yiğidin en genci ise zamanla en olgun âşık olmuş. Mende Beyi olup bitenlerin farkına varınca yedinin sekizincisi olmaya özenmiş. Yedi aşka âşık sekizinci âşık. Dahası, biricik güzel kızını en küçük âşıka layık görmüş. İyi ama, kızı bu teklife ne diyecek?!.. Meğer babanın içinden geçen şey zaten kızı kalbindeki imiş. Bey ile kızı da âşıklara katılınca mandırada dokuz gün düğün yapılmış. Her gün bir âşıka adanmış ve onuncu gün buraya Uşşâk (âşıklar) yurdu denilmiş.


ALTIN YATAKLARDA UYUYAN DELİKANLI

Uşak, dalgalı yaylaları ve yüksek çam ormanlarıyla iç Batı Anadolu’nun hâkim edalı bir delikanlısı gibidir. Gündüzleri termal sularda yıkanıp geceleri yıldızlara göz kırparak rüyalara dalan bu delikanlının tarih boyunca hep altın yataklarda uyuduğu söylenir. Dünyanın ilk darphanesi Akmonia (M.Ö. 700 – M.S. 300; Banaz’da) başını koyduğu yastık; altın nekropoller kenti Sebaste (M.Ö. 4000; Sivaslı’da), Büyük İskender’in darphanesi Blaundos (M.Ö. 3. yy; Ulubey’de) ve Lidya krallarının altın ırmakları da serin gecelerde birer ikişer örtündüğü altın işlemeli yorganlarıdır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
KARUN GİBİ ZENGİN

Eski kitaplar yazdığına göre Karun o kadar zengin, o kadar zenginmiş ki, hazinelerinin anahtarlarını kırk katır zor taşıyabilirmiş. Türkçe’deki “Karun kadar zengin!” deyimi işte bu efsanenin hatırasıymış. Heredot’un verdiği bilgiye göre Kroisos (nam-ı diğer Karun), M.Ö. 7000 yıllarında kurulan Lidya krallığını yöneten üç hanedandan sonuncusunun son kralıdır. M.Ö. 560 yılında tahta geçtiğinde altın, ülkesinde ırmaklar halinde akmaktaymış. Lidya’nın ondördüncü kralı olarak ondört yıl hüküm süren Kroisos’un ondört günlük bir yağma neticesinde hem krallığını, hem de başını kaybettiğinde de kavganın sebebi altın imiş. Asırlar sonra Romalı mezar soyguncularının “Altına hücum!” çığlıklarıyla yağmaladıkları altınlardan kalanlar ise 1965, 1966 ve 1968 yıllarında yeni hazine avcıları tarafından çıkarılıp ta Amerika’ya, New York’taki Metropolitan Müzesi’ne kadar gitmiş, yıllar sonra binbir macera ve diplomasi ile ancak geri getirilebilmiştir. Müzedeki 363 parçalık koleksiyon o efsanevi hazinenin belki de milyonda biridir, ama bu haliyle bile ona baktığınızda büyüleyici bir ihtişamla karşılaşırsınız.

GENÇ KIZLARIN RENK VE DESENE DÖNÜŞEN DUYGULARI
19. yüzyıl Avrupalı oryantalist ressamların vazgeçemedikleri halı desenleri vardır. Ansiklopediler yazmasa da biz söyleyelim, işte onların hepsi Uşak halılarıdır. Madalyonlu, göbekli ve yıldız desenli bu halılar Türk halıcılığının 16. ve 17. yüzyıl klasik dönemini temsil ederler. Ne var ki halı dokumacılığı modern hayata yenik düşmüş, yerine Eşme kilimi yükselişe geçmiştir. Eski bir ipek halının ilmekleri kadar zarif, dokuyan genç kızların duyguları kadar berrak, buğulu gözler kadar derin desenleri olan bu kilimler bir hatıradan yol bularak gönül pencerelerinizi açmak, masallarınızın kırkıncı kapısından girebileceğinizi hissettirmek üzere yolculuklarına devam ediyorlar. Uluslararası Eşme Kilim, Kültür ve Sanat Festivali’ne (Mayıs) veya Milli Cirit Musabakaları’na (Nisan) gelirseniz kilimlere oturup keşkek yemek de mümkün olur.

UZAYLILARIN YOL UĞRAĞI
Gazete haberlerine göre uzaylıların en ziyade uğradıkları yerlerden birisi -altın yatakları dolayısıyla- Uşak bölgesiymiş. Eğer haber doğruysa biz onların “altın”a geldiklerini düşünmüyoruz, bilakis onlar üstüne geliyorlar. Çünkü Ulubey Kanyonları’ndaki güzelliği kendi dünyalarında bile bulamazlar. Colorado'daki benzerlerinden sonra dünyanın ikinci büyük kanyonu olan vadinin uzunluğu 45 kilometre genişliği 500 ila 1000 metre, derinliği ise yer yer 170 metredir. Hele oraya giderken uğrayacağınız Clandras Köprüsü ve antik Blaundos (Sülümenli) kenti sizi her metrekarede birkaç kez şaşırtmaya, hayrete düşürmeye yetecektir.


Prof. Dr. İSKENDER PALA - AHMET BİLAL ARSLAN
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
USAK

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Târih boyunca çeşitli medeniyetler ve milletler bu bölgeden gelip geçmiştir. 1071'den beri her bakımdan Türk olan bu bölgede Türk-İslâm kültürü örf ve âdetleri tam olarak yerleşmiştir.

DOĞUM :
Hamile kadınların doğumlarına kadar yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerektiğine inanılır.Eğer kadın günden güne güzelleşiyorsa doğacak çocuğun erkek,günden güne çirkinleşiyorsa kız olduğuna inanılır.İlk doğumlar oğlan ve kız evleri için en önemli olaylardan biri sayılır.Kız evi tarafından çocuğa beşik,yatak,yorgan ve iç çamaşırı gibi hediyeler alınır ve törenle oğlan evine götürülür.

EVLENME :
Eskiden Uşak'ta evlilik görücü usulü ile olurdu.Beğenilen gelin adayı kızın evine oğlan tarafı münasip kişilerle birlikte 'Dünür gider- Allah'ın emri, peygamberin kavli ile kız istemeye geldiklerini belirtirler.Kız tarafı düşünmek, araştırmak ve danışmak için süre ister.Oğlan tarafının daha sonraki ziyaretinde uygun bulunursa söz kesilir.Nişan konur,nişan töreni yapılır.Bu törende misafirlere nişanlanan çiftlerin ömür boyu işleri beyaz, günleri aydınlık olsun diye süt içirilir.Düğün sırasında kız kendini kardeşlik oğlanda sağdıç tutar.Düğünler genelde Perşembe veya Pazar gecesi esas alınarak başlar.Üç,beş gün önceden eşe dosta akrabalara oku denilen davetiyeler gönderilir.Düğün gününden bir iki gün önce davul zurna getirilir,yemek hazırlıklarına başlanılır,etlik hayvanlar kesilir,keşkekler dövülür,büyük kazanlarla yemekler pişer,misafirlere ikram edilir.Gerdekten bir gün önceki gece kına gecesidir.Oğlan evi tarafından hazırlanan 'kına heybesi- kız evine götürülür.O gece kız evinde şenlikler yapılır.Kına gecesi günü oğlan tarafının aldığı 'çeyiz- davul zurna eşliğinde kız evine götürülür.Kız tarafının çeyizi ile birlikte sergilenir.Düğün günü bütün çeyizler toplanır.Tekrar oğlan evine yeni çiftlerin eşyaları olarak gider.Gelin alma günü Perşembe veya Pazar günüdür.Bugünlerde eğlence yapılmaz gelin hazırlanır,süslenir,giydirilir.Herkesin görebileceği bir odada bekletilir.Oğlan evinde güvey hazırlanır ve öğleden sonra davul zurna eşliğinde arabalı düğün halayı konvoy halinde gelin almaya gider.Kız evinde fazla beklenilmez gelin çıkarılır.Daha sonra oğlan evine dönülür.Gelin inince damadın babası tarafından avluya kadar götürülür.Burada gelin oturur.Oyunlar oynanır.Aynı gün kız evinden sinilerle baklava, börek, tavuk eti vb. yiyecekler gelir eğlenceler akşama kadar devam eder.Gelin gerdek odasına girmeden önce kapıya bir parmak yağ çalar,çivi çakar,gelinin eline ekmek verilir.Gelin ekmekleri omzundan geri atar.Orada bulunanlar ekmekleri toplarlar.Gerdek gecesi akşamı hoca çağrılır.Daha önce kıyılmış resmi nikaha ilaveten dini nikah kıyılır.Damat sağdıcı tarafından yumruklanarak gelin odasına konulur.Damat gelini konuşturmak için çeşitli hediyeler verir.Kız evinden gelen tavuk eti ve baklavalar yenir.Damat önde gelin arkada iki rekat namaz kılarlar.Ertesi gün evdekilerin eli öpülür.Kızın annesine haber gönderilerek bahşiş alınır.Aynı gün kız ve oğlan evinin birlikte katıldığı 'yan günü- eğlencesi yapılır.Yemekler yenilir.

Kız Arama :
Askerliğini bitirmiş olan oğlanların anneleri tanıdıkları yoluyla kızaramaya başlar, Kız bulunduktan sonra ailesine haber gönderilir.

Yavuklu Olmak:
Oğlan evinden kız evine birkaç ihtiyar kadın görücülüğe gider kız beğenilirse aynı eve birkaç gün dünürcülüğe gidilir. Oğlanın annesi kız evinin pis ya da temiz olduğunu anlamak için divanın altına beyaz bir ip atar. Ağzı kokuyor mu diye kızı öperler. İyi duyuyor mu diye kısık sesle bir şey sorarlar.

Kız isteme:
Dünürcüler, Allah'ın Emri Peygamber'in Kavli ile kızı isterler. Kız evinden olumlu cevap alınırsa, kız evi oğlan evine yemek davetinde bulunur. böylece kız evinden söz alınmış olur. Dünürcülere kız verilmek istenmezse oğlanın kahvesine tuz atılır Ayakkabısına tuz veya su konur.

Küçük ve Büyük Nişan:
Nişan çalgılı ya da çalgısız olarak kız evinde yapılır.oğlan evi gelin kızın büyük nişanda giyeceği ve takacağı altınları hazırlayarak, akrabalarına ve komşularına nişan davetinde bulunur. Kız evi de kendi çevresini davet eder. Nişan günü aile büyüklerinin elleri öpülerek karşılama yapılır. Ardından yenilir, içilir ve eğlenilir. İsteyen gelin kıza nişan günü hediye getirir.

Gelin Kız Hamamı:
Oğlan evi tarafından kız evi hamama davet edilir. Evlilik hayatında mutlu olan bir kadın tarafından gelin kızın başı sabunlanır. Bütün akrabaları kızın başına su dökerek hamam havlusu ile onu kurular. Yıkanma ve kurulanma bittikten sonra türküler söylenir ve kahve içilir. Hamam sefası bittikten sonra kız evinden oğlan evine börek, pide ve dürüm gider.

Kına Gecesi:
Düğün hazırlıklarına başlayan taraflar akraba ve komşularını haberci aracılığıyla kına gecesi ve düğüne davet eder. Bu arada oğlan evi resmi Nikah hazırlıklarını tamamlamıştır. Kız evinde çalgılı olarak yapılan kına gecesinde Türküler söylenir. Gelin kızın ellerine ve ayaklarına kınalar yakılır.

Oturtma:
Kına gecesi günü oğlan evinde, damat ve arkadaşları toplanarak İçki içilir.

Düğün:
Düğün sabahı gelin kız hazırlanırken, oğlan evinde de geleneksel güvey giydirme içkili ve çalgılı eğlenti sırasında damadın hazırlanması yapılır. Hazırlıklar bitince fayton, at ya da arabayla gelin almaya gidilir.

Gelin Alma:
Düğün günü kız evinden oğlan evine türlü hediyeler götürülür. Düğün eğlencesi ailelerin durumuna göre salonda ya da avlu da yapılır. Genellikle akşama doğru son bulan düğün eğlencesinden sonra herkes yemeğe oturur. Yemekten sonra damat ve arkadaşları yatsı namazına giderler. Damat namazdan geldikten sonra yumruklanarak gelin odasına girer. Damat gelinle biraz konuşup görüştükten sonra kendilerine getirilen baklavayı yerler. Daha sonra ikişer rekat namaz kılarlar zifaf gecesinin ardından ertesi gün büyüklerin elleri öpülür.

ÖLÜM
Ölüm olayının hemen ardından ölen kişinin çenesi bağlanır.Ve gözleri yumulur.Daha sonra ölü soyularak ince bir örtü ile örtülür.Çeşitli dualar okunur. Duadan sonra ölüye şişmemesi için karnının üzerine demirden yapılmış bir eşya konulur.Ve elleri iki yanlarına uzatılır.Ölü yıkanıncaya kadar yanında Kuran okumak mekruhtur.Ölünün gömülme hazırlıkları vakit geçirmeden yapılır.Ölü temiz bir koku ile kokulandırılmış ve tütsülenmiş bir teneşir üzerine konulur.Sonra avret yerleri örtülür ve abdest aldırılır.Üzerine sabunlu su dökülerek başı ve yüzü yıkandıktan sonra sol yanına çevrilir.İlk önce sağ yanı yıkanır daha sonrada sağ tarafına çevrilerek sol tarafı aynı şekilde yıkanır.Bütün bunların ardından bir havlu veya bezle kurulanarak ölü kefene sarılır.Cenaze götürülürken tabutu dört kişinin omuzlaması sünnettir.Tabutu ne kadar çok kişi taşırsa ölen kişiye o kadar çok sevap yazılacağına inanılır.Mezara varıldığında kabir yarım adam boyu veya göğüse varılacak derinlikte kazılır.Kıble yönüne lahit yapılarak ölü kıble yönünde içine konulur.Sonra kefenin düğümü çözülür.Kerpiç ile lahtin üstü kapatılır ve kamışlarla örtülür.Sonra da kabrin üzerine toprak atılarak deve hörgücü gibi tümsek yapılır.Kimileri ölünün çok değer verdiği eşyasını (eşarp,şapka vb.)mezarının başına koyar.

YÖRESEL YEMEKLER:
Tarhana Çorbası, Çömlek Eti ,Tahin Helva ,Katmer , Gediz güveci, pelvaze, erkeç, çepleme, çömlek eti, alacatane ve döndürmedir.

YÖRESEL GİYİM:
Kadınlar altınlarla süslü başlıklar, uzun etekli gömlekler, 'girikli- denilen yırtmaçlı entariler, ayaklara yün çorap ve 'lâçin- denilen ayakkabı giyerler. Erkeklerin giyimleriyse başlık, desenli poşular, işlemeli mintan, çepken, kara şalvar veya pantolondur. Ayaklara çizgili yün çorap ve kundura giyilir. Uşaklı kadınlarımızın önceleri yuvarlak yakalı,uzun etekli,gömlek,bunların altına giydikleri ayaklarına kadar uzanan kalçadan lastikli dizlik ve iç zıbın denilen önden bele kadar arkadan da kalçayı örtecek şekilde bir iç giyimleri vardı.Erkeklerinde iç giyimi kadınlarınkine benzerdi fakat yalnızca gömlek eteği kısa olurdu.Kadınlar dışarıya çıkacakları vakit önleri ve yanları yırtmaçlı,kolları uzun ve bol elbiseler giyerlerdi.Bunların üzerine de işlemeli bir kemer takılırdı. Ayrıca yine uzun,bel kısmından büzgülü koyu renkli olan bir başka sokak giysileri de vardı.Yeni gelinlerin bu elbiselerinin büzgülü olan kısımları süslü ( pul ve boncuk işlemeli) olurdu. Erkekler ise kemerli,dizlerine kadar bolca uzanan sonra ayak bileklerine kadar daralan,düğmeli kilot pantolon veya şalvar giyerdi.İşlemeli,uzun kollu cepken,bele bağlanan bir poçu ve yün çoraplar giysilerini tamamlayan diğer unsurlardı.Kadınlarımız başlık olarak,altın ile süslenmiş yazmayla tutturulmuş başa geçirilen bir başlık kullanırdı.Bu başlıkla saç bir bütün oluştururdu.Erkekler ise başlarına pamuklu veya ipekli bir poçu bağlardı.Kadınlar aksesuar olarak,altın bilezik,yüzük,bele kadar sarkan kolye,altın inci karışımlı küpe,siyah eldiven ve içi aynalı sedefli çanta taşırdı.Kadınlar evde nalın dışarıda keçmeli (kilitli) ponponlu sivri burunlu bir ayakkabı,bunların içine de yün ve kıl çorap giyerdi.Bunlardan başka evde mest de kullanılırdı.Erkekler daha çok kabaralı ve demirden yapılmış ayakkabı giyerdi.Ancak belirtilen bütün bu özellikler 1940 yıllara kadar devam edebilmiştir.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Uşak halk oyunları ve halk mûsikisi bakımından çok zengindir. Melodiler hareketlidir. Müzik ve halk oyunları İzmir bölgesine dâhildir. Başlıca oyunları: İslâmoğlu Zeybeği, Sallama Oyunu, Uşak Sürmelisi, Köroğlu, Gediz, Konyalı, Tek Zeybek, Çift Zeybek, Genç Ali Zeybeği ve Soğukkuyu Zeybeğidir.
Uşak'ın konumu iç batı Anadolu eşiğinde olduğundan zeybek oyunlarından ve teke yöresinden etkilenmiştir.Teke ve zeybek yöresinin beşiğindedir.Geçiş yöresi olduğu için oyunları bol ve zengindir.
Zeybek oyunlarından daha çok Yörük zeybeğinden etkilenerek oynanmıştır. Kadınların oynadıkları zeybek oyunlarınada 'efeleme- adı verilmiştir. Zeybek havalarının usulü dokuz zamanlıdır. Uşak yöresinde de en çok 9/8 zamanla oynanır. Oyunlar önce yavaştan gezinleme ile başlar,müzikli bir sergileme yaptıktan sonra nara atarak (haydi efeler,haydi efem,hayda vb.) oyuna başlanır.Oyun nakarat süresince döndürülür.Sonra yeniden gezinmeye geçilir.Kadın oyunlarında gezinme yoktur. Kadınların oynadıkları oyunlar efelemeden sonra kadın oyunları ve düz oyunlar diye adlandırılır.

A-ZEYBEKLER
  • İslamoğlu Zeybeği
  • İslice Zeybeği
  • Takmak Zeybeği
  • Gediz Zeybeği

Bu oyunlar davul zurna eşliğinde kadın ve erkeklerin oynadığı kaşıkla oynanan oyunlardır.
B-DİĞER OYUNLAR
  • Karataş
  • Karanfil
  • Ormandan Gel
  • Elmanın İrisi
  • Üzüm Sereriz.
  • Ho tin tin (Banaz yöresinde kadınların tefle oynadığı bir oyundur.)

:Oyunların geneli düğünlerde,kına gecelerinde,oturmada (Oturma erkek tarafından bir önce gece yaptığı eğlence) yan gününde (düğün gününün ertesi günü sabahtan yapılan eğlence)gençlerin toplantılarında ve özel günlerde oynanır.

NELERİ İLE ÜNLÜ:
Deri, Kilim ve Battaniye Sanayii, Şeker Fabrikası ( Türkiye'deki İlk Şeker Fabrikası ), Akse Çamlığı, Hamam Boğazı Şifalı Suları,Karun hazineleri. Uşak, halı sanâtının Anadolu'da ilk merkezdi. Halıcılık Anadolu'ya Oğuz Türkleri ile Orta Asya'dan gelmiştir. Uşak halısı, dünyâca meşhurdu. Halı 'kalı'dan gelir. Gelin çeyizlerinin içinde en kalıcı eşyâ olduğu için bu isim takılmıştır. Her evde halı dokunurdu. Uşak için halıcılık, ocakta bulgur tenceresi ve tandırda yufka ekmeği gibi tabiî bir işti. Halının çözgüsüne, atkısına eli varmayan Uşaklı yok gibiydi. Uşak halılarının ilk örneklerindeki geometrik süsler (Orta Asya modelleri) ile Kızılderililerin dokumalarındaki geometrik süsler aynıdır. Günümüzde halı dokumacılığı eski önemini kaybetmiş olup, makina halıcılığı gelişmektedir.

İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Çocuk veya genç adının halk dilinden söylenişidir. Bazı rivayetlere göre ise uşak (ayınla söylenişi) aşık kelimesinden geldiği söylenmiştir.
 
Top