• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu fotoğraf oylaması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Oylamaya katılmanızı bekliyoruz...

54- Sakarya

kelebek

-ütopik-
V.I.P

Sakarya​

Sakarya ili, Türkiye Cumhuriyetinin Marmara Bölgesinin Anadolu yakasında Kocaeli-Çatalca Bölümünde yer alan bir ildir.
Adını toprakları içindeki Sakarya Nehrinden alır. Merkez ilçesi Adapazarıdır.

Sakarya ili
300px-Sakarya_Turkey_Provinces_locator.webp

Genel Bilgiler
  • Bölge: Marmara Bölgesi
  • Yüzölçümü: 4.821 km²
  • Nüfus: 835.222 ― Şehir nüfusu594.114 ― Köy nüfusu241.108
  • Nüfus yoğunluğu: 174 kişi/km²
  • Plaka kodu: 54
  • Alan kodu: 0264
  • Vali: Hüseyin Atak

İlçeler

Adapazarı: Sakarya İstanbul Yolu

Arifiye; Akyazı; Erenler; Ferizli; Geyve; Hendek; Karapürçek; Karasu; Kaynarca; Kocaali; Pamukova; Sapanca; Serdivan; Söğütlü; Taraklı;

Coğrafya​

Batısında Kocaeli, güneybatısında Bursa, güneyinde Bilecik, doğusunda Bolu ve Düzce illeri ile kuzeyinde Karadeniz bulunmaktadır. Sakarya ilinin yüzey şekilleri sade bir özellik gösterir. Bunları üç bölümde incelemek mümkündür.

a) Kuzeydeki tepelik alan
b) Ortada Adapazarı Ovası veya Akova diye anılan düzlük
c) Güneydeki engebeli topraklar

İl alanı, güneyden kuzeye doğru uzanarak Kocaeli peneplenini yani, yarı ovalarının doğusunda Karadeniz'e açılır. Üçüncü zamanın sonları ile dördüncü zamanın başlarında oluşmuştur.

Bu jeolojik zamanda ortaya çıkan kıvrılma ve kırılma hareketleri nedeniyle Trakya'nın güneye, Kocaeli Yarımadası'nın kuzeye doğru farklı yönlerde çarpılmasına neden olmuştur.

Çarpılmanın etkisi Sakarya ilinde daha güçlü olmuş ve il alanı Karadeniz'e doğru eğim kazanmıştır. Sakarya Irmağının İç batı Anadolu platolarından taşıdığı maddeler il alanında yığılarak alüvyal ve kolüvyal ovalar oluşturmuştur.

Yüzey şekillerinin başlıca öğesini "Adapazarı Ovası" oluşturur. Elips biçimli olan ova, doğuya ve güneydoğuya doğru bir körfez gibi sokulur. Batıya doğru Sapanca Gölü'nü içine alan ve İzmit Körfezi'nin doğusundaki ova ile birleşen oluk biçimindeki bir çukurda uzanır. Güneydoğu yönünde ise, Samanlı dağlarının dik yamaçlarına dayanır. Sakarya ırmağı, Geyve Boğazı aracılığı ile bu dağlar arısından ovaya çıkar.
İlde platolar önemli bir yer tutar. Dağlar ilin güney yarısında yoğunlaşır, öbür kesimler büyüklü küçüklü taban topraklarla kaplıdır.
Kuzey Anadolu sistemine bağlı dağlar, il alanına yakın kesimlerde alçak platolara dönüşerek doğu-batı yönünde uzanır.

İlin orta ve batı kesimleri Kocaeli platosunun uzantısı durumundadır. Yer yer görülen düşük yükseltili tepeler dışında genellikle alçak ve düz bir yapıdadır.

İl topraklarının yeryüzü şekillerine göre dağılım yüzdeleri:
Dağlar %34 Platolar %44 Ovalar %22 şeklindedir.


İklim ve Bitki Örtüsü​

Sakarya'da genellikle Karadeniz iklimi görülür kışlar bol yağışlı ve ılık, yazlar ise sıcak geçmektedir.Bitki örtüsü ormanlık ve makiliktir.Kuzeyinde ve kuzeydoğusunda meşe ormanları bulunurken, Adapazarı havzası ve güneyinde ise bitki örtüsü zayıftır.


Kültür​

Sakarya Kaleleri

Sakarya'da bir çok kale bulunmaktadır:
  1. Sidera Kalesi
  2. Kadifekale Kalesi
  3. Kurtköy Kalesi
  4. Asar Kalesi
  5. Eğridere Derbendi Kalesi
  6. Balaban (Geyve Boğazı) Kaleleri: Adliye ve Çoban Kalesi
  7. Geyve Kalesi
  8. Mekece-Akhisar ve Çevresi Kalesi
  9. Taraklı Kalesi
  10. Karaçepiş Kalesi
  11. Alp: Abe: Âb Suyu Kalesi
  12. Tersiye Kalesi
  13. Beşköprü Burgazı
  14. Harmantepe Kalesi
  15. Seyifiler Kalesi
  16. Karadeniz Kıyısı Kaleleri
 
Sakarya Müzesi:

Sakarya İli, Merkez İlçesi, Semerciler Mahallesi, Milli Egemenlik Caddesi, İstasyon karşısında yer alan müze binası, bahçesi ile birlikte 1290 m²'lik bir alan üzerine kurulmuştur.

1910-1915 yılları arasında dönemin Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Baha Bey tarafından zemin katla birlikte üç katlı olarak yaptırılan konut, daha sonra Atatürk'ün yakın arkadaşı ve Milletvekili Hasan Cavit Bey tarafından satın alınmıştır. 1922 yılı Haziran ayında Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi ile buluştuğu ve beş gün süreyle kaldıkları bu ev, 1967 yılında meydana gelen depremde büyük ölçüde hasar görmüştür. 1983 yılında sivil mimarlık örneği olarak tescil edilen konut Bakanlığımızca kamulaştırılıp, aslına uygun bir şekilde müze binası olarak yeniden inşa edilerek 1993 yılında ziyarete açılmıştır.

Binanın zemin katında hizmet büroları ile kalorifer dairesi, birinci katta müdür odası ve 85 m² genişliğinde bir sergi salonu, ikinci katta ise 50 kişilik bir konferans salonu bulunmaktadır. Müzenin bahçesinde, Sakarya İli sınırları içinde bulunan Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar, mezar taşları, sunaklar, yazıtlı taşlar, ostotek, pişmiş toprak erzak küpü ve sütun kaideleri sergilenmektedir.

Müzenin sergi salonunda tarih öncesi çağlar ile Roma ve Bizans Dönemine ait bir grup arkeolojik eser ile Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemine ait etnografik eserler sergilenmektedir. Arkeolojik eserler arasında yassı el baltaları, pişmiş toprak kaplar, koku ve gözyaşı şişeleri ile madeni ve cam eserler yer almaktadır.

Bursa, Amasya, Konya, Tokat ve Ankara Etnografya müzelerinden seçilerek sergilenen etnografik eserler arasında ise Ulu Önder Atatürk'ün kullandığı eşyalar ile Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemine ait ateşli ve kesici silahlar, bakır eşyalar, mühürler ve el işlemeleri yer almaktadır.
 
Marmara Bölgesi`nin doğu kesiminde, Adapazarı Ovasını İzmit Körfezi oluğuna birleştiren uzun bir çukurun doğu yarısında yer alan tatlı su gölüdür.

Sapanca`nın kıyıları, doğuda Sakarya ili, batı ucunda Kocaeli İlinde kalır. Havzası 252 km2`dir. Yüzölçümü 47 km2`dir. Doğu-batı uzunluğu 17 km`dir. Kuzey-güney genişliği 5 km olup yüzeyin denizden yüksekliği 31 m`dir. En derin yeri 61 m`dir.

Göl, adını güney kıyısında kurulmuş olan ilçeden alır. Eski Türk kaynaklarında Ayan Gölü olarak geçer. Özellikle güneyindeki dağlardan inen sellerle iyi beslenen göl, fazla suyunu, doğu ucundan Çark suyu aracılığı ile Sakarya ırmağına boşaltır. Gölü besleyen dereler, Karaçay, Kuruçay, Kurtköy, Mahmudiye, İstanbul, Karadere ve Kaymakçı Dereleridir. Kuzeyinde ve güneyinde uzanan dağ eteklerinde keklik, çulluk ve tavşan avı yapılmaktadır. Gölde her çeşit tatlı su balığı avcılığı yapılmaktadır.

Sapanca`yı Evliya Çelebi şöyle anlatır.: "Sapanca Gölünün çevresi 24 mil`dir. Dört çevresinde kasaba gibi yetmiş altı köy vardır. Cümle halkı bu haliçin suyundan içtiklerinden yüzlerinin rengi kırmızıdır.

Ürünleri çok ise de, bağları yoktur. Bahçeleri hadden aşkındır. Bu gölün kenarında bir tür kavun ve karpuz olur ki, ancak ikisini bir eşek çekebilir. Bu göl içinde seksen pare (parça) kayık ve çırnaklar (tahıl kayığı) vardır ki, köyden adam, kereste ve eşya götürürler. Bu gölde bulunan yetmiş, seksen çeşit balıktan avlanıp kar ederler. Alabalığı, sazan balığı, turna balığı gibi tatlı su balıkları gayet lezzetli olur. Gölün derinliği ekseri yerlerinde yirmi kulaçtır. Suyu gayet saf ve berraktır. Kıyısında olan köylerin kadınları elbise yıkadıklarında asla sabun sürmezler. Bu gölün doğusunda iki saat uzaklıktan Sakarya Nehri geçer.Kocaeli`nde İrva Kasabası kenarında Karadeniz`e dökülür. Sakarya azıcık bir himmet ile bu göle akıtılabilir. Bu göl, İzmit Körfezine üç saat kadar yakın olduğundan ayağı İzmit Tuzlası önünde deryaya karışır. Hatta bir asırda bu gölü İzmit Körfeine katmak için yüzbinlerce kazma ve çapalı ırgat toplattırılmış ise de, İzmit Halkının buna birçok hazineler ve Nuh ömrü gerektirir diye gevşeklik göstermesi işin tamamlanmasına engel olmuş. Ama Sakarya Nehri bu göle, bu gölde İzmit Körfezine karıştırılırsa Bolu`ya kadar beş konaklık yer mamür olurdu. İstanbul Gemileri ta Bolu`ya yetişir ve İstanbul`da bir tahta üç akçeye, bir kantar odun beş akçeye olup hayratı büyük olurdu".

Elektrik İşleri Etüt Dairesi tarafından ölçmelere göre, gölün suyu kış ve ilk bahar aylarında yükselir, sonbahara doğru alçalır. İki seviye arasında 70-90 cm, bazen 120-130 cm fark görülür.

E-5 Karayolu gölün kuzey kıyısını, TEM Otoyolu ve demiryolu ise güney kısmından geçmektedir.

Sakarya` da tektonik oluşumlar sonucu meydana gelen Sapanca Gölü ve çevresi içerdiği son derece çarpıcı doğal güzellikleri ve yoğun yerleşim merkezlerinin ulaşabildiği bir konumda bulunması nedeniyle il merkezinin yanı sıra başta İstanbul olmak üzere çevredeki büyük kentlerin özellikler hafta sonları rekreasyon ve konaklama amaçlı taleplerine açık bir merkez niteliğindedir. Sapanca Gölü`nün yüksekliklerindeki Arifiye Ormanı`nda güzel kamping ve piknik alanları bulunmaktadır.

Ulusal ve uluslar arası sörf, yelken ve kürek müsabakalarının yapıldığı Sapanca Gölü bu organizasyonlarla sportif amaçlı çok sayıda ziyaretçi çekmektedir.
 
Düzenleyen yönetici:
SAKARYA
GELENEK-GÖRENEKLERİ
Evlenme


Sakarya'da evlenme geleneklerinin büyük bir bölümü unutulmakta, hatta yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Aile biçimi, kuruluşu ve aile içi ilişkilerdeki geleneksel uygulamalar kültürel yapıyı oluşturmaktadır. Günümüz koşullarında geçmişe ait bazı gelenek ve uygulamalar, topluluk üyelerinin bir bölümü tarafından bugün onaylanmasa da, geçmiş dönemin dayanışma, yardımlaşma ve her şeyden önemlisi bir kültüre ait geçiş dönemi uygulamalarını ortaya koyması açısından büyük önem taşımaktadır.
Yaşayış açısından, mütevazı bir anlayışa sahip Manavların (yerli-yerleşik Türklerde) gündelik hayatlarında kullandıkları kılık kıyafetleri abartıdan uzaktır. Daha önceleri erkekler, ketenden yapılan ve paçalarına doğru daralan koyu renkli (siyah/koyu kahverengi) pantolon, yünden örülmüş yine koyu rengin hakim olduğu kazak ve yelek, ayaklarına da lastik ayakkabı, soğuk havalarda aba denilen ceket giyiyorlardı. Erkeklerden bazıları rahat giyimli geniş olan avlu pantolon tercih ederken, Cumhuriyet'in ilânından sonra şapkayı giymeyi benimsediler. Aynı dönemlerde bazı gençler başlarına çevre bağlamakta, bazıları ise yakışıklı görünmek için perçem bırakıp başı açık dolaşırlardı.
Kadınlar ve kızlar ise, başlarına oyalı çember bağlarlar; ancak saçlarını tam kapatmazlar, uzun saçlı olanlar ise saçlarını sırtlarından aşağı örerek omuzlarından aşağısının görünmesini sağlarlardı. Gelinler ise dantelli beyaz örtme örtünürler ve saçlarını göstermezlerdi. Böylece evli kadınla bekar kızlar kıyafetleri ile ayrılmış olurdu. Yaşlı kadınlar ketenden yapılmış çözme örtmeler ve yazma denilen siyah örtüleri kullanırlardı.
Kız isteme ve söz kesme
Görücü usulü evliliklerde, evlenecek gençlerin düşünceleri önemsenmemekte, genelde erkek tarafından kadınlar, isteyecekleri kızı düğün ve bayram gibi cemiyetlerde görür, beğenirlerdi. Evin büyüğü ve reisi olan erkeğe durumu anlatır ve evlenecek olan gence durum söylerlerdi. Bu duruma gencin itirazı söz konusu değildir. Karar verilir ve kız tarafının bir yakınıyla kızın ailesine dünürlüğe gitmek için teklifte bulunulur, kızı ilk isteme işi böylece başlamış olurdu. Gençler birbirlerini çeşitli düğün ve cemiyetlerde uzaktan görme fırsatı bulurlardı.
Belirlenen günün akşamı erkeğin anne ve babası kız tarafına yakın bir kişiyi de yanlarına alarak karşı tarafın nabzını yoklamaya giderler. Kahveler içildikten sonra Allah'ın emriyle Peygamberin gavliyle diyerek söze başlanır ve kız istenir. İlk gidişlerde kız misafirlere kesinlikle gösterilmez. Kız tarafının vermeye niyetleri yoksa bir bahane uydurarak "Nasibinizi başka yerden arayın" der ve noktayı koyar. Erkek tarafı da bu kapıdan vazgeçip başka yerden aramaya başlar. Bunun tersi olarak kız verilmek isteniyorsa, "Balta ağacı bir vuruşta kesmez" diyerek "Siz bizi sormuşsunuz; öğrenmiş ve beğenmişsiniz, biz de sizi soralım, öğrenelim" der, açık kapı bırakırlar. İkinci gidiş bir hafta sonradır. Erkek tarafı genelde şalvarlık elbiselik veya havlu gibi bir hediye alır kız evine giderdi. Kahveler içildikten sonra yine aynı ağızla söz açılır. Kız tarafından çevre istenir. Her iki taraf da işe razı olduğu için gelin adayı gelir, misafirlerin elini öper, erkek tarafı hediyeyi verir; çevreyi alır. Buna "Söz Kesme" veya "Küçük Nişan" denir. Artık söz kesilmiş kız verilmiştir. Dünürlüğe gitme ve kız evindeki görüşmeler genelde cuma ve İzmit akşamları yapılırdı. (Eskiden pazartesi günü İzmit ilinin pazar kurulduğu için pazar gününün akşamına "İzmit akşamı" denir. Perşembe gününün akşamına da "Cuma akşamı" denir ve haftanın bu iki akşamı uğurlu sayılır.)
Söz kesildikten birkaç ay geçtikten sonra erkek tarafı tekrar bir akşam kız evine giderek kız tarafının şartlarını -genelde alınacak ziynet eşyaları ve çeyizleri- konuşurlar, "Nişan Değişimi" denilen akşamı tespit ederler. Nişan ise günümüzdeki gibi çok kalabalık bir grupla ve salt eğlenceye dayalı yapılmamaktaydı. Nişan için, erkek tarafı birinci derece yakınlarını alıp, belirlenen akşamda kız tarafına gider. Giderken kız tarafına vereceği nişanlık hediyeleri götürürlerdi. O gün için götürülenler: iç çamaşırı, giyecek eşyalar, kıza takılacak yüzük ve küpelerdir. Kız evi de birinci derece yakınlarını toplar, evde erkek tarafını beklerdi. Kız tarafı da hazırladığı nişanlıkları -kızın kendi evinde yaptığı işlemeleri- bohçalarlardı. Kız tarafı ile erkek tarafı bohçaladıkları eşyaları karşılıklı değişmelerine "Nişan Değişimi" veya "Büyük Nişan" denir. Böylece nişanlanma işi bitmiş olur.
Nişan değişiminin ertesi akşamı kız tarafından gelen çeyizler, erkek tarafının evinde bir köşede sergilenir. Bunları görmeye gelen kız ve kadınlar aralarında "nişan eğlencesi" yaparlar. Kız tarafında da erkek tarafından gelen çeyizler sergilenir, kadınlar ve kızın kız arkadaşları görmeye gelirler. Ancak orada eğlence yapılmaz. Nişan eğlencesinde bazı kadınlar tef çalıp şarkı ve türkü söylerler. Bazıları da yöresel oyunlar oynarlar. Bu eğenceler de kesinlikle erkek olmaz. Bazı gençler muziplik olsun diye oyun oynayan kızların eğlence yaptıkları yere doğru acı biber yakarak tütsü yaparlar.
Nişanlılık dönemi Ramazan Bayramı'na rastlarsa, erkek tarafından kız tarafına bayramlıklar gider. Şayet Kurban Bayramı olursa kız adına kesilecek kurban erkek tarafından götürülür. Kesilecek kurbanı erkek tarafı çok özen göstererek seçer ve kurbanın başına ve sırtına kına yakar, gelin telleri ile süsler.

YÖRESEL YEMEKLER:

Yörede yaşayan halkın yiyecek kültürü; başta kentteki yaşam standartları ve ekonomik alanlarla yakından ilgilidir. Endüstriyel alanlarda çalışanlar -özellikle gelir düzeyi yüksek olanlar- arasında aperatif/hazır yiyeceklerin; tarımsal üretim alanlarında çalışanlarda, hamur işleri ve sebze yemeklerinin; göçer yaşam tarzında hayatlarını sürdüren topluluklarda ise, et ve hayvansal yiyeceklerin yoğun olarak tüketildiği görülmektedir. Ayrıca iklimin ve yörenin coğrafi özelliklerin de etkisiyle yöre yetişen ürün çeşitlilik göstermekte ve yiyecek kültürü de zenginleşmektedir.
Sakarya yöresi beslenme alışkanlıklarında temel belirleyici özelliklerden biri de, içinde bulunulan alt kültür gruplarının kültürel yapısıdır. Yani Sakarya mutfağı ya da yemek kültürü denildiğinde, Sakarya'da yaşayan alt kültür gruplarındaki insanların beslenmesini sağlayan yiyecekler-içecekler, bunların hazırlanması, pişirilmesi, korunması; bu işlemler için gerekli araç-gereç ve teknikler ile yemek yeme adabı ve mutfak çevresinde gelişen tüm uygulamalar ve inanışlar anlaşılmalıdır.
Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi, Türk Kültürü açısından Sakarya mutfağındaki zenginlik; Orta Asya'dan, Balkanlardan, Kafkaslardan taşınan ve Anadolu topraklarında buluşan ürünlerin çeşitliliği ile uzun bir tarihsel süreç boyunca birbirinden farklı birçok kültürle yaşanan etkileşim sonucunda ortaya çıkmıştır. Geliştirilen yeni tatlar, yöre mutfak kültürünün bugüne gelmesini sağlamıştır. Genel olarak tahıl, çeşitli sebze ve bir miktar etle, sulu olarak hazırlanan yemek türleri, çorbalar, zeytinyağlılar ve hamur işleri ve kendiliğinden yetişen otlarla hazırlanan yemeklerden oluşan Sakarya Mutfağı; pekmez, yoğurt, bulgur vb. gibi kendine özgü sağlıklı yiyecek türlerini de ortaya çıkarmıştır. Yörede alt kültür grupları arasında farklı lezzetleri barındıran yeme-içme biçimleri, özel gün, kutlama, ve törenlere ayrı bir anlam ya da kutsallık taşımaktadır. Sakarya mutfağı, çeşit zenginliği ve damak tadına uygunluk yönünden olduğu kadar birçok yemek ve yiyecek türü ile sağlıklı ve dengeli beslenmeye kaynaklık edebilecek örnekleri barındırmaktadır
YÖRESEL GİYİM:
Erkek Giysileri:
İçe Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar: Beyaz veya açık mavi ya da boyuna çizgili el dokumasından (Kandıra veya Şile bezinden) yapılan, boyu kalça hizasında olan üzeri işlemesiz, uzun kollu ve kolları düğmesiz, hakim yakalı önünde yukarıdan aşağıya değişik renklerden 40 adet düğmesi bulunan "Kırkdüğme Göynek/Gömlek" içe giyiliyor.
Üste Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar: Gömlek üzerine önü kapalı, koyu kahverengi/siyah depme [mevsimine göre "şayak" (Kaba dokunmuş, dayanıklı yünden dövme yoluyla elde edilen kumaş) veya "keçe" (Yapağı ya da keçi kılın dokunmadan, yalnızca dövülmesi ile elde edilen kaba kumaş)] kumaştan yapılan önden 6 düğmeli, üstünde kösteğin ve çevrenin konulduğu cepleri bulunan "Yelek" veyahut yelek yerine bordo ya da mor renkli ince keçe/kadife kumaştan, boyu kuşaktan 4 parmak yukarıda, sim işlemeli önü açık ve kolu omuzdan düz olarak inen "Kartalkanat"/"Cepken"/"Salta" giyiliyor.
Boyuna renkli, kenarları "payetli"(İşlemede kullanılan küçük pırıltılı pul) yemeni veya yazmadan "Çember" veya çok bükümlü iplikle dokunmuş ince kumaştan "Krep" ya da "Çevre" bağlanır. Çevreler (sırma işlemeli/yöre motifli mendil) 35 x 35 cm. ya da 40 x 40 cm. ebatlarında olup, yazın sıcakta başa, serin havalarda boyuna bağlanıyor.
Yelek üstünde iki adet zincirden oluşan "Köstek" (daha önceleri kısa kılıç, yakın dönemde de saatin takıldığı zincir) takılıyor.
Bele ise pamuklu veya yünden turuncu, koyu yeşil, gül kurusu renklerden oluşan çizgili, kare biçiminde el dokuması "Kuşak" sarılıyor. Üçgen şeklinde katlandıktan sonra bir karış genişliğinde kalıncaya kadar katlanan kuşağın ucu sol tarafa sıkıca tutturulup, diğer ucu sağ taraftan çevrilerek bele sarılı kısmın üst tarafına sıkıştırılır.
Eskiden dört okka ağırlığında köseleden yapılmış ve yaklaşık 5 kilo ağırlığında "Silahlık" ve üzerinde "Kama" ve "Silah" takıyorlarmış.
Kuşağın üzerine, 30 x 90 cm. boyunda dikdörtgen biçiminde Kandıra/Şile bezinden dokunan, üzerine yöre motifleri ve uç kısımlarına ise kanaviçe işlenmiş ve sol ayak üzerinden aşağıya doğru sarkıtılan "Yağlık"; kimi zamanda kuşağın üzerine sağ ayak tarafından veya kuşak ortalanarak ya tek olarak ya da işlemeli "Mendil"/"Çevre" birlikte takılır.
Koyu kahverengi/siyah depme kumaştan yapılan, üstü biraz bol, paçaları dizden aşağısı ayağa kadar dar ve alt kısmı düğmeli "Külot Pantolon" giyiliyor. Yöre oyunlarının çoğunda erkekler şimşir ağacından yapılan "Kaşık"lar iki elle çalınıyor.
Başa Giyilenler/Takılanlar ve Aksesuarlar: Baş kısmına ipekli ve saçaklı "Kefiye" ya da basma parçalarından dikilmiş "Takke" (günümüzde "Hacı Kefiyesi" ve "Fes" de) giyiliyor. Eskiden yöre insanları kadifeden ya da keçeden uzun sıfır kalıp "Fes" ve fesin üzerinde yarım arşına yakın (yaklaşık 30-35 cm.) boyunda omuzlarına kadar inen kalın bir püskül takılıyorlarmış.
Başa giyilen kefiye ya da fes üzerine renkli ince katlanan "Poşu" veya "Krep" sarılıyor. Sarıldıktan sonra uçları sağa doğru aşağıya gelecek biçimde sarkıtılıyor.
Ayağa Giyilenler ve Aksesuarlar: Ayağa yünden el örgüsü beyaz, üzeri ve yanları nakışlı "Yün Çorap" giyiliyor. Yün çorabın üzerine tabaklanmamış küçük baş hayvan derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritlerle sıkıca bağlanan ayak giyeceği olarak "Çarık" ya da yüzü yumuşak deriden yapılan, ucu oval ve topukları iki parmak yükseklikte olan çoğunlukla siyah renkli hafif ayakkabı olarak "Yemeni" giyiliyor
Kadın Giysileri:
İçe Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar: Sarı ya da beyaz el dokumasından (Kandıra veya Şile bezinden) veya satenden yapılan, boyu kalça hizasında olan üzeri işlemesiz, uzun kollu ve kolları düğmesiz, dik yakalı yalnızca boyun kısmı yaklaşık beş parmak kadar aşağıya doğru açık düğmesiz "Göynek/Gömlek" içe giyiliyor.
Üste Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar: Gömlek üzerine önü açık, kolsuz bordo ya da mor renkli kadife kumaştan, boyu kuşağa kadar olan, çoğunlukla minare, alem motiften sim işlemeli "Yelek"/"Cepken"/"Sarka" giyiliyor.
Yörede kadınlar üstlerine cepken/yelek yerine, kimi zaman kadifeden yapılan ve üzeri simle işlenen "Üçetek" veya varlıklı ailelerin kadınları/kızları kadife ve ağır işlemeleriyle "Bindallı" giyebiliyorlar. Boyuna yine kırmızı kurdele üzerine takılı altınlardan oluşan "Gerdanlık" takılıyor.
Bele iş yaparken yük taşımada kullanılan ve keçi kılından dokunan, üzeri işlemeli ve uçları püsküllü "Kılkuyruk" bağlanıyor. Üçetek veya entari şeklinde elbiseler giyildiğinde, bele önceleri gümüş, sonraları sarı saçtan yapılan "Kemer" takılıyor. Ancak kılkuyruk kemer görevini de gördüğünden ayrıca bele kemer takmayanlarda olabiliyor.
Kemerin veya kılkuyruğun ön yüzü üzerine, 40x90 cm. boyunda dikdörtgen biçiminde Kandıra/Şile bezinden dokunan üzerine yöre motifleri ve uç kısımları ise kanaviçeden işlenmiş "Önlük" ortalanarak takılır. Kemerin veya kılkuyruğun bel tarafına, 40x40 cm. boyunda dikdörtgen biçiminde pamuklu bezden dokunan desenli "Dokuma" ortalanarak takılır.
Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kutnu kumaştan, geniş, tek ağlı ve ağı aşağıda, paçaları dar bir şalvar olarak yapılan "Zıpka"/"Zıbka" giyiliyor.
Yöre oyunlarının çoğunda şimşir ağacından yapılan "Kaşık"lar iki elle çalınıyor.
Başa Giyilenler/Takılanlar ve Aksesuarlar: Evli ya da bekar köy kadınları baş kısmına, üstü sargılı ve altınlı fes biçiminde "Kofik/Kofi/Kofu" giyiliyor. Kofinin üzerine arkaya doğru uzanan kırmızı/mavi/beyaz renkte "Grep Örtme" veya kenarları oyalı ve payetli, kırmızı, mavi, beyaz renkte "Yemeni" yüz kısmına sarkmayacak ve uzun kısmı arkaya gelecek biçimde örtülüyor. Gerp örtmeyi/Yemeniyi de fes üzerine bağlamak için, üç parmak kalınlığında, kenarları payetli ve kuşak biçiminde beyaz/mor/kırmızı renkte "Sıktırma"/"Çember" bağlarlar. Kofinin alına gelen kısmı üzerine dizilen küçük 7-9 adet altın para dizisinden oluşan "Tura" dikiliyor. Ayrıca başa şakaklardan sarkan saç lülesi "Zülüf" takılıyor.
Ayağa Giyilenler ve Aksesuarlar: Ayağa yünden el örgüsü beyaz, üzeri ve yanları nakışlı, renkli işlemeli "Yün Çorap" giyiliyor. Yün çorabın üzerine tabaklanmamış küçük baş hayvan derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritlerle sıkıca bağlanan ayak giyeceği olarak "Çarık" ya da yüzü yumuşak deriden yapılan, ucu oval ve topukları iki parmak yükseklikte olan çoğunlukla kırmızı renkli hafif ayakkabı olarak "Yemeni" giyiliyor.
Sakarya'da "Manav, Kafkas" etkisindeki kadın giyimi ve Karadeniz'e özgü çizgilerle bezeli geleneksel halk giysileri yerini çağdaş giysilere bırakmıştır.

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:

Sakarya'ya özellikle 1864 (Rus-Kafkas Savaşları), 1877-1878 (93 Harbi), 1890-1894, 1912-1914, 1923-1924 (Büyük Mübadele), 1928-1930, 1950-1954 ve 1989 yıllarında sekiz kez dışarıdan göçle gelenlere yerleşim alanlarını açmış bir İl'dir. Ayrıca 1950'den sonra başlayan kentleşme sürecinde en fazla Karadeniz illerinden göç alan bir İl olmuştur.

Yöreye insanlar değişik yerleşim alanlarından geldiği için, gelenekler ve göreneklerde farklılıklar gözlenmektedir. Bu çoklu yapı, gelenek ve görenekler çeşitliliği de beraberinde getirmektedir. Halk oyunları da bu yapıdan etkilenmiştir. Yörede oynanan halk oyunlarını iki ana grupta incelemek mümkündür:

1. Sakarya yöresi halk oyunları

2. Göçmen halk oyunları ve dansları (Yurt içi ve yurt dışında göçle gelenler nüfus oranları ve etkinliklerine göre sıralanmıştır.)

a. Karadeniz Oyunları (Trabzon-Akçaabat, Artvin yöreleri ağırlıklı oynanmaktadır.)

b. Kafkas Oyunları ve Dansları (Gürcü, Abhaz ve Çerkes oyunları ve dansları)

c. Balkan ve Rumeli Oyunları ile Dansları (Üsküp ile Trakya ağırlıklı)

d. Doğu Anadolu Oyunları (Erzurum ve Sivas ağırlıklı)


Yörede Manavlar tarafından oynanan oyunlardan Karşılama 9/8'lik, Zeybek 9/4'lük ölçülerde olup, diğer oyunlar 2/4'lük ölçülerdedir. Oyun adları;

1. Konak Getirme
2. Var Gel (Vama-Geme)
3. Meşeli
4. Genç Osman
5. İnce Hava
6. Geyve-Taraklı Çiftetellisi
7. Öptürmem
8. Geyve-Taraklı Zeybeği
9. Korudere Zeybeği
10. Herayi
11. Geyve-Taraklı Kasabı
12. Taraklı Karşılaması
13. Bilecik Karşılaması
14. Argat Sallaması
15. Allı Yazma
16. Karagözlüm
17. Kocakarı Kocaadam
18. Gelin Bindirme
19. Gelin İndirme
20. Kadın Karşılaması (A Meleğim)
21. Domine/Dominik
22. Nirinam
23. Pamukova Zeybeği'dir.

Yöre oyunlarında kadın ve erkekler birbirlerinden farklı yerlerde ve ayrı olarak oynarlar. "Konak Getirme" ve "Geyve-Taraklı Kasabı" oyunları düz sıralı, "Karşılama" (A Meleğim) oyunu karşı karşıya, "Karagözlüm", "İnce Hava", "Geyve-Taraklı Zeybeği", "Geyve-Taraklı Çiftetellisi", "Kocakarı Kocaadam" ve "Genç Osman" oyunları daire halinde oynanmaktadır. Ayrıca "Konak Getirme" oyunu el ele tutuşarak; "Karagözlüm" oyunu da daire halinde oynanırken, sözlü kısmına gelindiğinde kollar omuza atılır ve müziğin ritmine uygun olarak sağa-sola ayaklarda yaylanarak sallanma yapılmaktadır. "Geyve-Taraklı Kasabı"nda omuzlardan tutularak tek sıra halinde oynanır. Yörede oynanan oyunlarda komut verilmemekte ve istenilen sayıda kişi ile oyunlar oynanmaktadır. Yöre oyunları, evlenme geleneği ve düğün orijinli bir özellik arz etmektedir.

"Karşılama" (A Meleğim), kadınların kendi aralarında kına gecelerinde oynanmaktadır. "Konak Getirme", düğüne gelen konakların misafir olarak inecekleri eve, oradan da düğün evine gelirken yolda oynadıkları oyundur. "Gelin Bindirme" oyunu seyirlik bir yapıda gerçekleştirilir ve düğün sırasında bir kez çalınan gelinin baba evinden ayrılışını anlatan hüzünlü müziği ve düğün merasimini içermektedir. "Gelin İndirme" oyununda ise, gelinin damat evine geldiğinde getirilen taşıttan inip eve girişine kadar çalınan ve seyirlik bir özellik arz eden yapıda gerçekleştirilmektedir. "Öptürmem" oyunu sözlü ve yörede kadınlar arasında eğlenme ve şakalaşma amacıyla oynanan manili bir oyundur. "İnce Hava" erkekler arasında sarhoş taklidinin yapıldığı bir oyun biçimidir.

Bu oyunların dışında kalan halk oyunları yine başta düğün olmak üzere, eğlencelerde istendiği kadar ve değişimli olarak oynanmaktadır. Tüm oyunlarda kaşık kullanılmaktadır. Ancak oyunları kimileri kaşıksız da oynamaktadır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Sapanca ve Poyrazlar Gölleri, Akyazı Kuzuluk Kaplıcaları, Sakarya Nehri, Patates ve Soğan Üretimi
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Bu ilimize Adapazarlılar kısaca Ada der. Çünkü Sakarya ve Çark suyu arasında yer alan şehir, tıpkı bir adayı andırır. "Pazar sözüne gelince: Burası onyedinci yüzyılda yörenin Pazar yeriydi. İşte Adapazarı bu iki sözcüğün "ada" ve "pazar" sözcüklerinin birleşmesinden oluştu. Adapazarı, Sakarya ilimizin merkezidir
 
HENDEK TARİHİ

Hendek tarihi;Hendeğin gerek ismi gerekse ilk yerleşim zamanı tartışmaya açık bir konudur. Bir rivayete göre Hendek küçük bir kasaba iken; bu kasabada tek bir han varmış. Bundan esinlenerek "Hantek" diye anıldığı ve zamanla Hendeğe dönüştüğü...


Başka bir rivayete göre Hendek; 12 asırda Orta Asya´dan, Ön Asya ve Batıya yapılan Türk göçleri sırasında Selçuklu Devleti zamanında Türkistan´a bağlı "Cürcan" bölgesindeki Handak´tan göç eden Türk kabilelerinden bir kısmı şimdiki Turanlar mahallesine gelerek bu kasabayı kurdukları, kendi öz yurtlarının eski adı olan "Handak" adını buraya verdikleri, "Handak´ın zamanla "Hendek" olarak değiştiği...

hendek.webp

Diğer bir rivayete göre ise; kasabanın coğrafi konumunun çok iyi ve düz bir saha üzerinde bulunduğu yalnız kuzey ve güneyden sıralanan dağlarla kuşatıldığı ve bu jeolojik durumundan ötürü halk arasında "Hendek" diye anıldığı...

İlk çağlarda bölgenin hakimi Britanyalılardan hiç bir eser yoktur. Daha sonra bu bölgeye hakim olan Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklulardan yalnızca Bizans dönemine ait olmak üzere civar köylerde mezarlar ve kalıntılar vardır. Haraklı, Dikmen ve Nuriye´de örnekleri bulunmuştur. Ancak Hendek´te önemli bir iz yoktur. Bunun nedeni, o zamanlar Adapazarı-Hendek ovasının bataklık olup yerleşime uygun olmadığı olabilir.

O dönemlerde Hendek ve civarında yerleşmiş olan İslam kolanizatör dervişlerine ait olduğunu sandığımız Salman Dede, Sarı Dede, Erenler türbesindeki dervişler bölgenin islamlaşmasında rol oynamışlardır. 1300´lü yılların başlarında Osmanlılar bu bölgeyi feth ettiğinde Hendek ve civarında yaşayan Türk kabilelerinin müslüman olduğu sanılmaktadır. Bu da bu bölgede yaşayan Türklerin Osmanlı Devletinin yönetimine geçmeden önce İslam Dinini benimsediklerini gösteriyor.

Hendeğin Bizanslılardan Osmanlı idaresine geçişi, Orhan Bey zamanında Konuralp kumandasındaki bir askeri birlik tarafından sağlanmıştır. Kasabaya bir süre "Konuralp" dendiği eldeki belgeler ve rivayetlerden öğrenilmektedir. Orhan Bey´in kasabaya gelerek burayı gördüğü, burada gördüğü iltifattan dolayı Şeyh İbn-ü İbrahim´e kasabayı vakf ettiğini 700 H. Tarihini taşıyan Berat Vakıf Name vesikasından öğreniyoruz.

Miladi 1401 yılında Hendek´te Şemsi Paşa vakfiyesi tarafından; bir han, bir hamam ve 35 dükkan yapıldığına dair Topkapı Sarayı Kütüphanesinde belgeler vardır. 1500´lü yıllarda Bağdat seferleri için yapılan ünlü Bağdat yolu kalıntıları, Hendek´te bugünkü Kemal Paşa Caddesi, Eski Düzce Caddesi, Hüseyin Şeyh ve Kalayık´tan geçmekteydi.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde 17. yüzyılda Hendeği; yeniçeri serdarı Kethuda (Kahyalık) Yeri ve Subasışı olan 150 hanelik bir kasaba olarak anar. 1800´lü yıllarda Kocaeli Sancağı´na bağlı küçük bir yerleşim yeri olan Hendek, 93 harbi denen 1876 Osmanlı-Rus savaşı sonrası göçlerle önem kazanmıştır.

1887- 1888 yıllarına ait muhacirun defterlerinde bu bölgeye 2000 Kafkasya göçmeni yerleştirildiğini yazmaktadır. 241 Laz, 580 Gürcü, sayısı belirtilmeyen Çerkez ve Abaza bölgeye yerleştirilmiştir. 1890 nüfus sayımında Hendek nahiyesinde 10025 Müslüman, 300 Rum-Ortodoks, 1800 Ermeni-Gregoryan , 875 Kıpti olmak üzere 13000 kişi yaşamaktaydı. Bu sayıya nahiyeye bağlı köylerde dahildir. Zira Akyazı´da o dönemde Hendeğe bağlı Aksaray köyü idi. 1890 istatistiklerinde Hendek´te toplam 37 camii, 1 kilise, 6 çeşme, 2 hamam, 32 han, 3 fırın, 111 dükkan, 26 çiftlik ve 35 öğrencilik bir rüştiyesi varmış.

Hendek, cumhuriyetten önce Kocaeli mutasarraflığına bağlı kaza haline getirilmiştir. 1907 yılında belediye kurulmuştur. İlk belediye başkanı Alabacak Mehmet Ağa olmuştur.
Cumhuriyet öncesi 1920-1921 kargaşa döneminde 13 Nisan 1. Düzce ayaklanmasında ilçemiz, olumsuz bir isimle tarihe geçmiştir. Geyve´de bulunan 24. Tümen Komutanı Miralay Mahmut Bey, Kurtuluş savaşında Düzce´de çıkan isyanı bastırmak için bölgeye gönderildi. Mahmut Bey isyancıların haberci beylerine Hendekte kabul etti.

İsyancılar, su istediklerini ve kendilerine Düzce´de karşılayacaklarını bildirdiler. Bu sözlerin samimiyetine inanan Mahmut Bey ordusu ile Sarıbayırlar mevkiinde pusuya düşürüldü. Mahmut Bey ve üç subay arkadaşı şehit, ordusu esir, ağırlığı yağma edildi. Mahmut Bey ve arkadaşları vurulduktan sonra, Hendek hükümet konağı yanındaki camiinin yanına tören ile gömülmüşlerdir.

Cumhuriyet´ten sonra Tekel kurulmuş uzun yıllar tek sanayi kuruluşu olarak varlığını sürdürmüştür. Hendek halkı, tütüncülerin yüzde bir bağışları ile 1945-1946 yılında Hendek Orta Okulunu kurmuştur. Bu okul eski bir hamamın temelleri üzerine kurulmuştur. Bu hamam ve aynı yerdeki binada eskiden Hendek Rüştiyesi bulunmaktaydı.

1950´lerde ekonomik nedenlerle oluşan iç göçlerde, Karadeniz kökenli vatandaşların tercih ettiği bir bölge olmuştur. 1980 sonrası iç göçlerden Güneydoğu kökenli vatandaşların bu bölgeyi tercih etmesinde son 15-20 yılın tarihsel özelliklerindendir. Sosyal hareketliliğin bir diğer yansıması da zaman içinde ilçemizin bir yandan göç alırken bir yandan da Adapazarı, İzmit ve İstanbul´a göç vermekte idi. Ancak üsüste yaşanan deprem felaketlerinden sonra göç almamaktadır.
 
Geri
Top