53 - Rize

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
RİZE

GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 3.920 km²

Nüfus: 348.776 (1990)

İl Trafik No: 53

Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Rize, bölgenin en karakteristik özelliklerini gösterir. Anadolu'nun diğer bölgelerinden coğrafi yapısıyla olduğu gibi kültürel yapısı ile de ayrılır. Dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağları, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesidir.

İLÇELER:

Rize ilinin ilçeleri; Ardeşen, Çamlıheşin, Çayeli, Derepazarı, Fındıklı, Güneysu, Hemşin, İkizdere, İyidere, Kalkandere ve Pazar'dır.

NASIL GİDİLİR?

Karayolu: Doğu Karadeniz şeridi üzerinde yer alan Rize; Trabzon-Samsun ile batıya, Sarp Sınır Kapısı ile B.D.T. ülkelerine yine Hopa-Artvin ile güney doğuya ve İran'a bağlanır.

Otogar Tel : (+90-464) 223 38 51

Denizyolu: Yaz mevsiminde İstanbul'dan yapılan feribot seferleri Rize'ye kadar uzanmaktadır.

Liman Tel : (+90-464) 612 10 71

GEZİLECEK YERLER

Müzeler

Atatürk Evi Müzesi (Mehmet Mataracı Konağı): Atatürk’e ait bazı eşyalar yanında, bölgeden çıkarılan etnografik eserlerin de sergilendiği Mehmet Mataracı Konağı’nın (Atatürk Evi Müzesi) kuzeyinde geniş bir bahçesi vardır. 19. yüzyıl sonları sivil mimarisi özelliklerini taşıyan yapı, iç sofalı planlı üç katlı bir evdir. İkinci katta, kuzeydoğudaki oda, Atatürk'ün kaldığı odadır. Ulu Önder Atatürk 17 Eylül 1924 yılında Rize'yi ziyaret ettiği sırada Mataracı Mehmet Efendi’nin evinde misafir edilmiş ve bu odada kalmıştır.

Zemin katta Rize il merkezinden toplanan kitabeler ve mezar taşları, birinci katta ise bazı ahşap oymalı mimari parçalar, dokuma araç gereçleri, etnografik eserler sergilenmektedir. İkinci katta ise Atatürk zamanından kalan eşyalar, Atatürk'e ait giysiler, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk'e ait fotoğraflar bulunmaktadır.

Müze Tel : (+90-464) 213 04 29

Rize Müzesi (Sarı Ev): Sarı Ev olarak bilinen ve 19. yüzyıl sivil mimari örneği olan yapı, 1998 yılında müze olarak açılmıştır. Müzede etnografik eserler sergilenmektedir.


Tel: (464) 213 04 29

Kaleler

Rize Kalesi: Rize kent merkezinin güneybatısında yer alan kale, iç kale ve aşağı kaleden oluşmaktadır. İlk yapım tarihi konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır. İç kale M.S. 6. yüzyılda yeniden inşa edilmiş, 14. yüzyıl başlarında da Cenevizliler tarafından aşağı surlar yapılmıştır. Kale, Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır. Kısmen düzgün, kısmen moloz taşla yapılmış olan iç kale surları 1,5 m. kalındığındadır ve yarım daire planlı beş kuleye sahiptir.

Zil Kalesi: Ortaçağın sonlarında yapıldığı tahmin edilen kale Çamlıhemşin ilçesindedir. Çam ormanları ile kaplı bir vadiye hâkim bir noktada bir kaya kütlesinin üstüne moloz taşlardan inşa edilmiştir. Duvarları 1,5-2 m. kalınlıktadır. Kalenin doğusu, güneyi ve kuzeyi doğal uçurum olup, yalnızca batı ve kısmen kuzeyde yüksek surlar bulunmaktadır.

Kale-i Bala: Çamlıhemşin ilçesinin 40 km. güneyindedir. 150 m. yüksekliğinde bir tepenin üstünde kurulu kalenin MÖ. 200 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır.

Kız Kalesi Pazar ilçesinin batı girişinde denizin içerisine bir kaya üzerine inşa edilmiş olup, Bizans döneminden (M.S. 8. yüzyıl) kalmadır. Bu yapı, günümüzde tek bir gözetleme kulesiyle ayakta durmaktadır.

Zeleki Kalesi Çayeli ilçesinin doğusunda yer alan kale, 12. yüzyılda Bizans döneminde inşa edilmiştir. Bu gün harap durumdadır.

Camiler

İslam Paşa Camii (Kurşunlu Cami): Rize kent merkezinde çarşı içindeki cami 16. yüzyıl yapısıdır. Kesme taştan dikdörtgen planlı olup, 24 pencereli bir kubbeye sahiptir.

Caferpaşa Camii: Çayeli ilçesinin girişinde yer alan cami, Rize Fatihi Cafer Paşa tarafından 16. yüzyılda yaptırılmıştır. Cami basit planlı ve çatısı kiremitle örtülüdür. Girişinde mermer kitabesi vardır.

Kaplıca ve İçmeceler

Ayder Kaplıcası ülkenin önemli kaplıcaları arasındadır. Rize'ye 20 km. mesafedeki Andon İçmecesi yöre halkı tarafından ilgi görmektedir. İçmecenin suyu renksiz, kokusuz ve berraktır. Ayrıca, İkizdere-Şimşirli İçmecesi, Çayırlı Maden Suyu çeşitli hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir.

Şelaleler

Ağaran Şelalesi: Çayeli'ne 12 km., Rize merkeze ise 30 km. mesafede olan ve Çayeli'nin içinden akan Şairler deresi üzerinde bulunan Şelale, gerçek bir tabiat harikasıdır.

Yaylalar

Kaçkar sıradağlarının eteklerinde, Çamlıhemşin, Hemşin, ve İkizdere ilçelerinde yoğun biçimde yer alan yaylalar, iyi korunmuş özgün mimarili evleriyle bulutların ötesinde bir hayat sunar. Bu yaylalardan Ayder, Aşağı-Yuları Kavron, ve Anzer Yaylaları Turizm Merkezi ilan edilmişlerdir.Bu yaylalar özellikle yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olur.

Ayder Yaylası, Çamlıhemşin-Aşağı ve Yukarı Kavran Yaylaları, İkizdere-Anzer (Ballıköy) Yaylası Turizm Merkezi, İkizdere-Çağırankaya Yaylası, Elevit Yaylası diğer önemli yaylalardır.

Milli Parklar

Kaçkar Dağları Milli Parkı

Kuş Gözlem Alanı

Doğu Karadeniz Dağları

İl: Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Rize, Erzurum, Artvin

İlçeler: Önemli kuş alanları içinde 32 ilçe bulunmaktadır

Yüzölçümü: 1230000

Rakım: 0 - 3932 m

Koruma: kısmen

Başlıca Özellikleri: orman, dağ, göç geçidi

Kuş Türleri: Sakallı akbaba (20 çift), kızıl akbaba (20 çift), kara akbaba (10 çift), kaya kartalı (10 çift), huş tavuğu (tüm Türkiye popülasyonu bu önemli kuş alanları içinde bulunur) ve ürkeklik popülasyonlarıyla önemli kuş alanları statüsü kazanır. 1993 yılında yapılan bir araştırmada önemli kuş alanları sınırları içinde kalan yedi bölge incelenmiş, bunların altısında toplam 134 erişkin erkek huş tavuğu tespit edilmiştir. Araştırma yapılan alanın darlığı ve uygun yaşam ortamlarının genişliği göz önünde bulundurulduğunda, önemli kuş alanlarındaki toplam huş tavuğu popülasyonunun 1000 çifti aştığı varsayılabilir. Ancak geçen yıllar içerisinde birçok önemli yeni göç vadisinin keşfedilmesi, bu rakamların çok daha yüksek olabileceğini göstermektedir.Doğu Karadeniz Dağları, Türkiye'de Avrasya Yüksek Dağlık (Alpin) biyomunu temsil etmesi dolayısıyla önemli kuş alanları statüsü kazanan tek alandır.

Sportif Etkinlikler


Kaçkar Dağlan hızlı akışlı akarsuların kaynağıdır. Bunların en önemlisi Çamlıhemşin' den Ardeşen' e doğru akıp denize dökülen Fırtına Deresi, Taşlıdere ve İyiderelerdir. Bu derelere kanoculuk için gerekli debi rejim miktarı yeterlidir. Bu akarsular dışında küçük büyük birçok dere mevcuttur.

Fırtına Deresi

Kaçkar Dağları (Dağcılık )

COĞRAFYA

Rize, güneyinde yer alan dağların sahilden itibaren yükselmeye başlaması ve yüksek dağ eteklerinden doğarak Karadeniz'e akan akarsuların yoğunluğu nedeniyle engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Sarp ve engebeli arazi yapısının ve iklimin de etkisiyle ilin bitki örtüsünü ormanlar oluşturmaktadır.

Rize, yağışlı iklimi ve çok sayıdaki yer altı su kaynakları sayesinde Türkiye'de akarsu yoğunluğu en fazla olan illerden biridir. Rize'de yazlar serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlı bir iklim görülür.

TARİHÇE

Rize adının, M.Ö. 7. yüzyılda başlayan kolonizasyon döneminde, yörede bol pirinç yetiştirilmesinden ötürü kent yakınlarından geçen çaya verilen “Rhizios” veya sonraki dönemlerde verilen “Rhizaion” dan geldiği söylenmektedir.

M.Ö. 2. bin başlarında tarım ve hayvancılıkla uğraşan kimi toplulukların yaşadığı tahmin edilen Rize ve çevresinin yazılı tarih dönemi, M.Ö. 7. yüzyılda Miletli denizcilerin yaptıkları seferlerle başlamaktadır. Bu dönemde Miletliler Doğu Karadeniz kıyılarında ticari yerleşimler kurmuşlardır. Daha sonra Kimmer, Med ve Pers akınlarına uğrayan yöreyi MÖ. 180’de Kral Pharnakes, M.Ö. 1. yüzyılda da Partlar ele geçirmiş olup, yöre M.S. 10 yılında Roma egemenliğine girmiştir. M.S. 4. yüzyıldan başlayarak Sasani ve Bizans arasında sürekli el değiştirmiş, 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin eline geçmiş, ancak Selçukluların batıya yönelmesiyle tekrar Bizans egemenliğine girmiştir. Rize’nin bir kısmı 1461’de diğer yöreleri de 1509’da Osmanlı topraklarına katılmıştır. Rize, cumhuriyetin ilanından sonra, 1924 yılında il olmuştur.

NE YENİR?

Yörede lahana ve hamsinin özel bir yeri vardır. Çünkü bütün yemek çeşitleri bunlar etrafında yoğunlaşmıştır. Belli başlı yemek çeşitleri; Ayran doğraması, çılbır, çırıhta, çirmulis, fasulye tavalisi, hamsili pilav, hamsili ekmek, hamsi kuşu, hamsi tavalisi, herse, hoşme, kabak felisi, kabak sütlisi lahana çorbası (vurma lahana), minci, muhlama, ormanlı hamsi, paluze, papara pasmanika, pekmezli kabak , sarma (lahana sarması)dır.

Orman üst zonunun üzerinde bulunan yaylalarda ve çayırlık alanda arıcılık yapılmaktadır. Kimyevi maddenin henüz ulaşamadığı çiçek çeşitliliğinin ve diğer avantajların desteklediği üretim yörede "Anzer Balı" ile dünyaca ünlüdür.

NE ALINIR?

Hala el sanatı üretimlerinin sürdürüldüğü yörede ahşap ve el örgü ürünleri alınabilir. Hemşin çorabı, Rize bezi (feretiko) ünlü dokumalardır. Çay sepeti, üzüm sepeti, meyve sepeti, piknik sepeti gibi hasır örme eşyalar yörede bol miktarda bulunmaktadır. Şimşir kaşık türleri, İskemleler, kemençe ve maket taka alınabilecek diğer ahşap ürünlerdir. Yörenin ünlü Anzer balı unutulmamalıdır.

LİNKLER

Rize Valiliği

YAPMADAN DÖNME

Yaylalara çıkmadan,

Ayder'de kaplıcaya gitmeden,

16. yüzyıl İslam Paşa Camii ile Ceneviz kalesinin kalıntılarını görmeden,

Yörede eski bir gelenek olan ve özellikle Ardeşen İlçesinde yapılan Atmaca avcılığını izlemeden,

Anzer Balını tatmadan,

....Dönmeyin.
 

kelebek

-ütopik-
V.I.P
Ayder yaylası, Rize'nin çamlıhemşin ilçesinin 19 km. güneydoğusunda 1350m. rakımda ladin ve kayın ormanlarıyla kaplı bir yayla.

Kaçkar Dağı'na çıkmaya gelen dağcıların ilk durak yeridir. Turizm bölgesi olarak ilan edilmesinden sonra oldukça gelişme göstermiştir. 50 derece sıcaklıkdaki kaplıcası, buranın gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Kaplıca romatizmal hastalıklar, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Rize gelenek ve görenekleri..
* Evlilikler yakın çevreden yapılır, yakın çevrede kız yoksa dışarı çıkılırdı.
* Gelinlik kız komşu, akraba ve aile büyüklerince yapılırdı. Her ne kadar erkeğin görüşü alınsada son söz aile büyüklerindi
* Beşik kertme vardı. Ancak bu doğuda olduğu kadar zorlayıcı olmayıp, çocuklar büyüyünce evleme zorunluğu taşımazlardı.
* Kız arama da elçi denilen insanlar devreye girerdi.
* Kız seçimine çok önem verilirdi. Kızın soyu sopu araştırılırdı. Kız tarafıda erkeğin soyu sopunu araştırır, uygunsa verirdi.
* Kızın erkeğe gönüllü olması ve kaçma işini beraber planladıkları durumlarda olay fazla büyütülmez, zamanla örtbas edilirdi.
* Sevenlerin kavuşamama durumunda maraz denen ruh hastalıkları olurdu.
* Kız istenmeden önce ondan büyük kız olup olmadığı araştırılırdı. Böyle bir durum varsa kız istenmez, istense de büyük kız varken ufak kız verilmezdi.
* Kızın bir başkasına sevdalı olup olmadığına bakılrdı.
* Kız daha istenmeden, yani iş resmiyete dökülmeden elçiler sayesinde iş halledilmiş olurdu.
* Kız istenmeye gidilirken karşı taraf haberdar edilir, hazırlıklı olmaları sağlanırdı. Erkek tarafı karşılanır ağırlanır. Bir müddet ordan buradan konuşuldukjtan sonra asıl konuya girilirdi. "Allah'un izniyle, Peyganberun kavliyle kizinuzi oğlumuz Temel'e istiyiruk" denirdi. Kız tarafı kendini naza çeker, cevap vermek istemez, çay kahve, yemek ikram edip konuyu dağıtmaya çalışırdı. Erke tarafı da israr eder "Kızı vermezseniz ne yemeğinizi yeriz nede kahvenizi içeriz" derdi. Hayli mücadele sonunda istekler sıralanır, kabul edilince de kız verilirdi.
* Kız istendiğinde verilirdi. Çünkü söz önceden alınır ve kararlaştırılmış olurdu. Söz alınmadan kız istendiğinde, istenmedik olaylar olabilirdi. Erkek tarafı soğuk karşılanır. Mazeretler uydurulur. Bazen de kız görücüye çıkmazdı.
* Kız tarafı erkek tarfının karşılayabileceği kadar başlık parası isterdi. Bu kıza harcanırdı. Ayrıca kıza alınacak eşya ve altın tesbit edilirdi.
* Ara kesildikten sonra (kızın sözünün alınması) olay hemen duyurulurdu. Bu da erkek tarfının dılaru da hava ya kurşun sıkmasıyla olurdu. Peşinden yemek yenir. Düğün günü belirlenir, ayrıntılar konuşulurdu.
* Ara kesilirken kız tarfına verilen sözler düğnden önce yerine getirilirdi. Bir alış veriş günü tesbit edilirdi. Genellikle Çarşamba günü olurdu. Her iki tarfta birinci derece yakınlar olurdu.
* Takılardan genellikle çok eskiden dilme fes, beşli, daha sonraları zincir, bilezik, küpe, yüzük, saat, alyans, iğne gibi altın eşyalar alınırdı. Daha sonra söz verilen giyim kuşam ve yerleşimle ilgili diğer eşyalar alınırdı.
* Alınan eşyalar önce kız evine gönderilir, kızın kendi hazırladığı eşyalarla birlikte sergilenirdi. Bu olaya "Bohça Açıldı" denirdi. Perşembe'den Cumartesiye kadar açık kalır isteyen gelir bakardı.
* Eşyalar evden çıkarken, kızın erkek kardeşi yoksa bir yakını kapıyı keser ya da sanduğa otururdu. Kapı erkek tarafının bir miktar para vermesiyle açılırdı.
* Cumartesi erkek evine getirilen eşyalar kız tarafınca yerleştirilirdi.
* Kına gecesi Cumartesi olup her iki taraftada yapılırdı. Misafirler horon eder, oynar, toplu halde kurşun sıkılırdı.
* O gecede geline kına yakılır. Başka isteyenlerde var ise onlarda kına yakardı. Bazen geline yakma işlemi Pazar sabahına bıraklıdığı da olurdu.
* Erkek tarafı kına gecesinde şeker, fındık türü yiyecekler gönderirdi.
* Pazar sabahı erkek tarafı kalabalık bir halde kızı almaya giderdi. "Duğunci" denen bu grup yol boyunca sık sık silah sıkardı. Bunu duyan kız tarafı da karşılık verirdi.
* Gelini evden genellikte damadın babası veya ağabeyi çıkarırdı. Bu arada kapı kesilir bahşiş istenirdi. Yol boyunca yer yer yol kesildiği olurdu. Geli evden çıkarken kurşun sesleri ortalığı yıkardı.Bazı evlerdede ilahiler okunurdu
* Yol yakınsa gelin yaya, uzaksa at ile getirilirdi.
* Gelinin evinden gelenlere ikram edilen lokumu damada ulaştıran ödüllendirilirdi. Bu kimseye "müjdeci" denirdi. Müjdeciye ya para ya da bir tepsi baklava verilirdi.
* Kız ve erkek tarafıı birlikte kurşun ata ata gelinle birlikte erkek evine gelirdi. Bu gruba "alay" denirdi. Kız ağlarsa, "Hem ağlıyalum, hem gidelum" denirdi.
* Kız eve girmeden önce tatlı dilli olsun diye, elini bala tutturup sağ parmaklarıyla kapının başına sürerlerdi. Zengin olsun diye başına bez koyup para dökerlerdi.
* Kız tarfından birileri gelini içeri sokmaz.Bir şeyler isterdi. Buna "kapılık istemek" derlerdi.
* Gelin odasına götürülür, oturtulur, yanında genellikle ablası veya yengesi bulunurdu. Bazen de o mahalede yeni gelin olmuş birisi de olabilirdi.
* Düğün akşama kadar devam ederdi. Bu arada sıksaray, sallama, atlama, titreme gibi horonlar yapılırdı. Horonlar genellikle erkek erkeğe, kadın kadına oynanırdı. Erkekler daha çok evin dışında veya avluda, kadınlar ise evin içinde bir yerde oynarlardı. Erkekler kızlar bir arda oynadığında kadınlar veya kızların kollarına ancak yakınları girebilirdi.
* Horonlar kaval, tulum, akordiyon, mozika (mızıka) nadir olarak zurna ve daha çok kemençe eşliğinde oynanırdı.
* Çoğu zeminde şairle atma türkülerle horona ayrı bir renk katarlardı.
* Bu arada erkek anaları da boş durmaz. Sağa sola göz gezdirir. Bir kız ararlardı.
* Yakın komşuların yardımıyla misafirlere yemek verilirdi. Bu arada bazıları bahşiş almak için yemeği engellerdi. Buna "sofra bağlama" denirdi.
* Hava kararamadan düğün alayı dağılır fakat kız tarafından bir kaç kişi bir müddet daha beklerdi.
* Gerdeğe girilmeden eğer önceden kıyılmadıysa " hoca nikahı" yapılırdı.
* Ev gerdeğe gireceklere bırakılır. Bir günlüğüne ev sakinleri komşulara kalırdı.
* Pazartesi günü gelin erken kalkar ve ev işlerine konulurdu. Sözde uğursuzluk getirmesin diye geline bir hafta süpürge tutturulmazdı. Bugün aynı zamanda kız ve erkek tarafının birbirine bohça içersinde hediye verdiği gündür. Bu olaya "bohça çıktı" denirdi.
* Düğünden bir hafta sonra "yedi" olurdu. Yedi, kızın damatla babasının evine gitmesiydi. Damat'a bu arada bazen ağra kaçan şakalar yapılırdı. Bu şakalrdan korunmak için damadın yanında korumaları olurdu.
* Damat sofraya oturduğunda sofra arkadaşları tarafından bağlanır. Kaynana sofranın açılması ve damadın yemek yemesi için bahşiş verirdi.
* Yedididen birkaç gün sonra da kız tarafı erkek tarafınca devet edilirdi.

DOĞUM VE SONRASI İLE İLGİLİ ADETLER

* Evlililiğin ilk devrelerinde gelinin hamile kalması istenirdi.
* Hamile kalmaması durumunda telaş düşülür, hata varsa bunun gelinden kaynaklandığı düşünülürdü.
* Hamile kalınması için okutma dahil her çareye başvurulurdu.
* Birkaç sene içinde eğer gelin hamile kalmazsa, anlaşılarak ya boşatılır, ya da üzerine kuma alınırdı.
* Eğer hamil kalmışsa, oturmasına, kalkmasına, yemesine, içmesine kadar dikkat edilir, bu arada bir çok batıl yöntem de uygulanırdı.
* Doğum zamanı köy ebesi çağrılırdı. Bebeğin çıpa'sını (göbek bağı) ebesi veya iyi huylu birisinin kesmesi istenirdi.
* İlk doğan sebinin erkek olması istenirdi. Şimdi de öyle ya.
* Çocuk doğar doğmaz sağ kulağına ezan ve sol kulağına kamet okunurdu.
* Doğum yapan anne kırk gün lohusa kalırdı.
* Çocuğa genellikle büyüklerin ismi verilirdi. Daha çok ölen nine, dede veya yakın tarihte ölmüş birinin ismi verilmesi halen devam etmektedir.
* Çocuk kısa bir süre kundakta kalır. Sonra beşiğe alınırdı.
* Nazarlanmasın diye çocuk uzun süre yabancılara gösterilmezdi.Gösterileceği zaman nazarlık takılır, yüzüne kara sürülürdü.
* Anne sütü olduğu müddetçe emzirilir. Sütten kesildikten sonra inek sütü verilirdi.
* Anne sütü yoksa, ilk zamanlarda, süt anne aranırdı. Yakın çevreden herkes çocuğu emzirir ona süt anne olurdu. Süt annelik yaygın bir uygulama olup yer yer hala devam etmektedir.
* Süt çocuk, süt kardeşi ve ondan sonra doğacak çocuklarla "süt aşağı akar" diye evlendirilmezdi.
* Kız ergenlik dönemine kadar çember, daha sonra da keşan bağlardı.
* Erkek çocuklar ergenlik dönemine kadar mendil, yağluk, daha sonra da başlık ve abaniye bağlardı.
* Doğumdan sonra kızın annesi tarafından peşuk alayı yapılırdı. Alay ekek evinde olurdu. Alaya kızın ailesi ve yakınları katılırdı.Çocuk kız ise kırmızı, erkek ise mavi beşik hediye edilirdi. Bu olay sadece ilk çocuk için yapılırdı. Diğer çocuklar bu beşikle büyütülürdü.
* Alaya katılanlar eşya ve hediye veririlerdi. Kundağa konulmuş paralar ise çocuğu yıkayan ebeye hediye edilirdi. Ebeler çoğu zaman bu parayı almaz çocuğa bırakırdı.

ÖLÜM VE SONRASI İLE İLGİLİ ADETLER

* Cenaze törenlerini hocalar yönlendirir.
* Eğer durum ağırlaşmış ve yapılacak bir şey kalmamışsa, hoca çağrılır, son nefeste Kur'an ile gitmesi sağlanırdı.
* Ölüm yaşlılar için doğal karşılanır, çocuk ve genç ölümleri derin iz bırakırdı.Bu gibi durumlarda halen devam eden ölünün arkasından destan yazma geleneği vardır.
* Ölen kimsenin ağzının açık kalmaması için bir bez parçasıyla ağzı bağlanır.Üzerine şimemesi için bir bıçak konur.
* Ölüm olayı yakın köylere sela, uzaklara telefon veya telgrafla bildirilir.
* Cenaze genelde, ertesi gün gömülür. Bundan maksat uzakta olan yakınlarun gelebilmesi içindir.
* Genellikle öğle namazı sonrası, yakınların yetişememe durumunda ikindi namazından sonra defin işlemi olur.
* Ölüye dargın olanlar dahi cenaze törenine katılır.
* Ölünün başında ağıt yakılır. Ağıtlarda sınır olmaz. Ölenin ardından iyiliklerinden, yaşadıklarından gelişigüzel sesli olarak bahsedilir. Bunu kadınlar çoğunlukla yapar.
* Komşular devreye girer, ölü sahiplerini teselli ederken geleni gideni ağırlar, uzaktan gelenlere yemek veririler.
* Ölünün hazırlanması, cenaze önce ve sonrası işlele hep komşular uğraşır.
* Yıkanıp tabutla musllaya konan mevtanın yüzüne isteyen bakabilir.
* Cenaze namazına tabut omuzda götürülür.
* Her ailenin kendine ait mezarlığı olduğu gibi köyün ortak mezarlığıda vardır.
* Ceset özenle hazırlanan mezara tabutla veya kefenle konur.
* Ceset gömülürken Kur'an okunur. Cenazeye gelen çocuklara bisküvi, şeker, fakirlere ve ihtiyacı olanlara havlu, namazgah, Kur'an-ı Kerim, dini bilgiler ve para verilirdi.
* Bazı yerlerde ölenin günahlarını affı için devir denilen dini bir tören yapılırdı.
* Defin akşamı ölü evinde Kur'an okunur. Bazı yerlerde de ölünün yıkanmasından gömülmesine kadar ki süre de hatim yaptırılır.
* Belli aralıklarda mevlit okutulur.
* Ölü yakınları uzun süre yalnız bırakılmaz, ziyaret edilir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Ekrem Orhon

Şevket YARDIMCI

Köksal TOPTAN

Mustafa PARLAK

Davut Güloğlu

İsmail TÜRÜT

RECEBİM

TARKAN

Sinan ÖZEN

Yılmaz Morgül

Nihat METE

Ömer Lütfü METE

Kadir YILMAZ

ALTAY

Emin GÜRSES

Murat KARAYALÇIN

Cimilli İbo

Gökhan Birben

SEDAT PEKER
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Rize Tekerlemeler..

Yattum Allah
Yattum Allah, kaldur beni
Nur göline, daldır beni
Soldan döndüm sağuma
Sığındum Allah'uma
Ezan sesi kulağuma
Kur'an sesi kulağuma
Melekler şahit olsun
Dinume, imanuma
Eldumse Lailaheillallah
Kalktumsa Elhamdülillah
Altun, inci kapisi

Altun, inci kapisi
Onda gelur hurilerun hepisi
Yattum soluma
Kalktum sağuma

Nur Eyle

Yarabbi, ya nur eyle
Ummetuni kuş eyle
Haçan kebre geluruk
İmanı yoldaş eyle

Ayı gördüm
Ayı gördüm Allah, Eşhedülillah
Bu ne güzel aydur, Elhamdülillah
Ay gördüm, nur gördüm
Peygamberumuzun nuruni gördüm
Günahuni affettum, sevabuma şükrettum.
Elifbası Kur'an'dur, cümlemizun işidur
Bu dovayı okuyan
Sonra cennet kuşidur

Rizeli Oflu

Kırk Rizeli yapa yalnız
Dokuz Of'lu hep beraber
Çala pala, çala pala
Yüksekleri bıraktılar
Semerleri kurtardılar

İlan ilan afiye

İlan gitti kafiye
Kelpetilan kel dişi
Bağladum ilan dişi
İlanun okumağı


Fino Fino

Fino, fino, gel fino
Gezda kon,, cefi koni
Candan puli tadası
Mıslı haci turası
Hahalama, hatalama
Kata kata köftesi
Güneliye tarlası
Çıban okumağı
Temre okumağı
Akşam ektum tarla
Temre kül tohumu
Sabahtan kalktum
Baktum
Ne tarla, ne temre
Ne kül, ne tohum.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Rize Sivil Mimari Örnekleri

Rize ve çevresinde sivil mimari doğal ortam, iklim, yaşam koşulları ve törelere göre şekillenmiştir. Yerleşimin bir bölümü doğal yapıya uyumlu olarak dağınık biçimde yerleşim düzeni göstermiş, bir bölümü de şehirlerin içerisinde yer almıştır. Rize yöresinde yapılanma daha çok Doğu Karadeniz Bölgesi'nin özelliklerini yansıtmaktadır. Kıyıya paralel, vadilerle bölünmüş yüksek dağlardan oluşan doğal yapı, iklim, zengin orman dokusu yapılanmayı etkilemiştir. Bu nedenle de yörede çok dağınık bir yerleşim dikkati çekmektedir. Bu dağınık yerleşimden ötürü de evler birbirlerinden oldukça uzak mesafeli olarak yapılmışlardır.

Anadolu'nun diğer bölgelerinde olduğu gibi kırsal kesimde sıkışık bir düzen burada görülmemektedir. Yalnızca kent merkezi ile ilçe merkezlerinde sıkışık yapılanma görülmektedir. Sivil ve dini mimari yapımında zengin ormanlardan ötürü ana yapı malzemesini ahşap meydana getirmiştir. Yağışın fazla oluşundan ötürü de ahşabın yanında taş da sıkça kullanılmıştır. Kullanılan ağaç cinsleri arasında yağışa ve neme dayanıklı, kolay yanmayan, kurt işlemeyen sert kestane ağacı en çok kullanılan ağaç cinsidir. Ahşap malzeme çoğu kez boyanmadan doğal şekliyle kullanılmıştır. Bu da ahşap ile taşın kaynaştığı ilginç görünümler ortaya koymuştur.

Sivil mimaride doğal alanların eğiminden ötürü planlar da ona göre düzenlenmiştir. Bu nedenle de yapılanma çoğu kez iki katlıdır. Evlerde ahır, depo gibi bölümlerin bulunduğu bölümlerin duvarları taştan örülmüştür. Yaşama birimleri ikinci katlardadır. Bu katların duvarları yöreye özgü bir sistemle örülmüştür. Burada ahşap ve taş birlikte kullanılmıştır. Taş temellerin aralarına dikey ve yatay biçimde hatıllar yerleştirilmiş, araları yine yatay ve dikey ahşap kirişlerle karelere ayrılmıştır. Bazı evlerde karelerin içerisi tek parça kesme taşlarla doldurulmuştur. Boşluklar da harç ile kapatılmıştır. Bu tür duvar örgüsüne dolap çatma veya göz dolması gibi isimler verilmiştir. Bazı örneklerde ise yatay ahşap bağlantıların çapraz bağlantılar almış ve bunun sonucu olarak üçgen bölmeler elde edilmiştir. Dolgu malzemesi olarak kırık taş ve sel taşı kullanılmıştır. Bu türde yapılan duvar örgüsüne dolap vurgu veya muskalı örgü ismi verilmiştir. Yörede bir de Taraba denilen duvar örgüsü vardır. Bu sistemde tahta veya kütüklerin köşelerine geçmeli bağlanarak üst üste yerleştirilmesinde elde edilen sistem kullanılmıştır. Buradaki geçmeler şekillerine göre boğaz, kurt boğazı, çalma boğaz, kara boğaz gibi isimler almıştır. Bu teknik daha çok küçük ölçüdeki köy evlerinde kullanılmıştır. Köy evlerinde çatıyı destekleyen köşe direklerine armoz, ortadakilere orta direk denilmiştir. Bu tür direkli örgü sisteminde direklerin araları 3-5 cm kalınlığında tahtaların üst üste konulmasıyla örülmüş, buna da dolma denilmiştir. Bazı evlerde bu tekniklerin hepsi bir arada uyumlu biçimde kullanılmıştır. Çoğu kez duvarların dış yüzleri çıplak bırakılmış, içleri de bağdadi tekniğinde sıvanmakta, bazen de tahta kaplanmaktadır. Üst örtüler yağıştan ötürü çok eğimli ve yüksek semerdam, kırma çatı şeklinde yapılmıştır. Üzerleri kiremit kaplanmıştır. Bu arada çatı boşlukları yüksek tutularak burası bir bakıma depo olarak kullanılmıştır. Saçaklar yağmura karşı duvarları korumak amacıyla geniş tutulmuştur.

Rize evlerinde planlar birbirlerine yakın benzerliktedir. Evler hayat veya salonlu olarak düzenlenmiştir. Hayatlı evler yörede çok daha yaygındır. Hayat aslında evlerin girişindeki kapalı mekânlardır. Ocak hayatta bulunur, yemek burada pişirilir ve yenilir. Döşemeler çoğunlukla sıkıştırılmış toprak veya taştır. Burada odaların açıldığı orta bölüme geçilir. Bu bölüme mabeyn ismi verilmiştir. Mabeyn bazen çardak ile bazen de çıkma ile dışa açılır.Şehirlerde çok az sayıda eski ev koruma altına alınmıştır. Bunların çok azı koruma altına alınabilmiştir. Şehirdeki evlerde taş döşeli avludan taş döşeli mutfağa geçilmektedir. Evlerin mutfağında tepeden zincirle sarkıtılmış ocağın üzerinde bir kazan bulunmaktadır. Mabeyn mutfağın arkasında olup burada hole geçilmektedir. Holün çevresinde ise oturma ve yatak odaları sıralanmıştır. Rize'nin bazı evlerinde ise ana kapıdan doğrudan doğruya harem denilen konuk odasına geçilmektedir. Bu odada ocak ve çevresinde de sedirler sıralanmıştır. Oda ile mutfak arasında döner bir dolap yerleştirilmiştir. Rize evlerinin bir özelliği de nayla denilen serenderdir. Ürünlerin saklandığı, korunduğu serenderler hem hayvanların hem de nemin ürünlere zarar vermesini önlemek amacıyla topraktan ayrı direkler üzerinde yer almıştır. Bunları direkler taşımaktadır. Şehirlerde bunların yanı sıra büyük aileler için yapılmış iki veya üç katlı evler ve konaklar bulunmaktadır. Bu örnekler Türk konaklarına uygun plan düzeninde olup hayat bölümleri oldukça geniştir. Odalarda geniş yüklüklere sedirler dolaplara yer verilmiş ve bunlarda ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri sergilenmiştir.

Rize'nin en eski evlerinden biri olan Tuzcuoğulları evinin XVIII. yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Üç katlı olarak yapılmış mabeynli bir evdir. İçerisinde de çok sayıda oda, helâ ve banyo bulunmaktadır. Evin dışında ayrıca bir mutfak ve konak hamamı yer almaktadır. Rize Fındıklı ilçesinde Çağlayan Köyü'nün girişinde bulunan Mustafa Hacaloğlu evi beş katlı geleneksel ev tipindedir. Rize'nin en eski evlerinden birisi olan bu yapı serenderli tipin en eski ve en iyi örneklerinden birisidir. Fındıklı ilçesinde 1849 yılında Mehmet Usta tarafından yapılmış olan Hurşit Bey Evi, iki katlı ve hayatlı tiptedir. Zemin kat ahır, birinci kat esas yaşama alanıdır. Zemin kat yontma taş, birinci kat dolma göz duvarlara sahiptir. Evin esas planı mabeyne (hayat) bağlı bir iç hayat ve etrafındaki odalardan meydana gelmiştir. Odaların kapı kanatları, yüklükleri, tavanlar ahşap süsleme bakımından zengindir. Taş ocakların alınlıkları yaşmakları üzerinde bitkisel süslemelere ve kitabelere yer verilmiştir. Evin en görkemli odası batıdaki başodadır. Burada yan duvarlar üzerinde bazı büyük yapıları cami, saray, gemi, tren, top arabası gibi tasvirler yer verilmiştir. Giriş katındaki yarım daire merdiven ve eve su girişini sağlayan taş yalaklar da bu eve özgü özelliklerdir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
RİZE MÜZELERİ

Rize Müzesi (Merkez)


Rize il merkezinde Piri Çelebi Mahallesi'nde bulunan müze, halk tarafından Sarı Ev olarak tanınmaktadır. XIX. yüzyıl sivil mimari üslubunda yapılmış olan bu yapı Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş ve 1998 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır.Müzede Rize yöresine özgü etnografik eserler sergilenmektedir.

Atatürk Evi Müzesi (Merkez)
Rize il merkezinde, Müftü Mahallesi Kirazlık Sokak'ta bulunan Atatürk Evi Müzesi'nde Atatürk 17 Eylül 1924'de Rize'yi ziyaretinde Mataracı Mehmet Efendi tarafından misafir edilmiş ve bir gece kalmıştır. Bu evi mal sahibi Atatürk Müzesi yapılması koşuluyla Kültür Bakanlığı'na bağışlamıştır. Kültür Bakanlığı evi restore etmiş ve 27.12.1985'de müze olarak ziyarete açmıştır.

XX. yüzyılın ilk yarısında yapılan bu ev Mataracı Mehmet Efendi'ye aitti. Bahçe içerisinde üç katlı olan ev taş ve bağdadi bir yapı şekli göstermektedir. Zemin katta mutfak ve servis bölümleri bulunmaktadır. Kuzey ve güneyden iki ayrı kapı ile girilen birinci katta sofa çevresinde iki oda, helâ ve banyo bulunmaktadır. İkinci kat sofa etrafında dört oda ve yine helâ ve banyoya yer verilmiştir. Müzenin zemin katında Rize'den toplanan çeşitli kitabeler ve mezar taşları sergilenmektedir. Birinci katta ahşap eserler, ahşap mimari parçalar, dokuma araç ve gereçleri ile yöresel etnoğrafik malzemeler ile günlük kullanım eşyaları sergilenmektedir. İkinci katta Atatürk döneminden kalmış eşyalar, Atatürk'ün giysileri, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk ile ilgili fotoğraflara yer verilmiştir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
RİZE KÜTÜPHANELERİ


Tatoğlu Abdülkerim Efendi Kütüphanesi (Merkez)
Rize'de XIX.yüzyılda kütüphaneler yaptırılmıştır. Haşim Karpuz'dan öğrendiğimize göre; bu kütüphanelerin en eskisi Tatoğlu Abdülkerim Efendi'nin Orta Cami yakınında 1848 yılında yaptırmış olduğu kütüphanedir. Bu kütüphanenin günümüze yalnızca kitabesi gelebilmiştir. Kitabe İl Halk Kütüphanesi'nin giriş kapısının yanına yerleştirilmiştir.

Kitabe: Tatoğlu bilâder marûf-ı avam
Velâkin şöhreti Abdülkerim nâm

Rıza-ı Hak için dinarı verdi
Muvaffak oldu iş bu hayra girdi

Budur çü ehl-i hayr-i bi'l-atâyâ
Aziz etsün iki alemde Mevlâ

Bir adam geldi Zühdi dedi ruşen
Kütüphane yapıldı pek müzeyyen
Sene 1265

Kitabesinden öğrenildiğine göre son derece güzel bezemelerle kaplı olan kütüphanenin yanında fakirler için odalar ve bir de gasilhane yaptırılmıştır.

Altıkulaçzade Kütüphanesi (Merkez)
Rize il merkezinde Altıkulaçzade Ahmet Efendi, 1863 yılında bir kütüphane yaptırmıştır. Kaynaklardan bu kütüphanede 485 kitap olduğu öğrenilmiştir. Bu kütüphane günümüze gelememiş, mimari yapısı ile ilgili bir bilgi edinilememiştir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
RİZE KALELERİ

Rize Kalesi (Merkez)

Rize il merkezinin güneybatısında bulunan Rize Kalesi'nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Bunu belirten bir kitabe de günümüze gelememiştir. Kale ilk yapılışında İç Kale ve Aşağı Kale'den meydana gelmiş, Aşağı Kale bölümü yoğun yapılaşmadan ötürü tamamen yok olmuş ve yalnızca batı tarafındaki bazı sur parçaları ile kuleleri günümüze gelebilmiştir. Rize Kalesi'nin tarihlendirilmesi konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Aşağı Kale surlarının bazı bölümleri Bizans İmparatoru Alexios II. (1297-1330) zamanında yapılan Trabzon Kalesi ile benzerlik göstermesinden ötürü bu dönemde yapıldığı sanılmaktadır. İç Kale ise, İmparator Iustinianus (527-565) zamanında yapılmıştır. Sonraki dönemde de Trabzon Kommenosları zamanında Aşağı Kale'nin surları yapılmıştır. Bu kale Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır. İç Kale deniz seviyesinden 150 m. yükseklikte, doğal bir yükselti üzerine yapılmıştır. Düzgün olmayan, yamuk şekilde bir planı olan İç Kale'nin girişi doğu yönündedir. Bu kapıdan küçük bir avluya girilmektedir. Avludan ikinci bir kapı ile de asıl kaleye geçilmektedir. İç Kale'yi çevreleyen duvarlar ve surlar kısmen düzgün kesme taştan, kısmen de moloz taştan yapılmış ve kireç harçla da sağlamlaştırılmıştır. Duvar kalınlıkları 1,5 m.yi bulmaktadır. İç Kale'nin yarım daire planlı beş kulesi vardır. Ayrıca doğusuna da kayalara oyulmuş bir kuyu yapılmıştır.

Kale harap bir durumda iken 1990'lı yıllarda Kültür Bakanlığı tarafından onarılmıştır. Bu onarım sırasında yıkılmış olan seyirdim yolu ve mazgallar yenilenmiştir. Aşağı Kale , İç Kale'nin kuzeydoğu ve kuzeybatıya açılan, denize kadar ulaşan surlarla çevrili idi. A.Bryer ve D.Winfield bu kalenin surları üzerinde dokuz kulesi ve iki kapısı olduğunu tespit etmiştir. Kuleleri dikdörtgen ve yuvarlak planlı olup, iki katlı idiler. Günümüze ulaşan kalıntılarından üst örtüsünün tuğla tonozlu olduğu sanılmaktadır. Doğu surlarından ise hiçbir iz günümüze gelememiştir.

Bozuk Kale (Merkez)
Rize il merkezinin 10 km. doğusunda Gündoğdu Köyü'nde, Gündoğdu Deresi'nin kenarında bulunan Bozuk Kale, denizden 30 m. yüksekliğinde küçük bir gözetleme kalesidir. Yapım tarihi bilinmemekle beraber Karadeniz kıyılarında benzerleri görülen Orta Çağ kalelerinden bir örnektir. Kale moloz taş duvarlı olup, duvar işçiliğinde kireç harca yer verilmiştir. Duvarları yaklaşık 1 m. kalınlığında olan bu kalenin de düzgün bir planı bulunmamaktadır. Yaklaşık olarak 56.00x15.00 m. ölçüsünde, kuzey kenarı daha geniş olan yamuk planlıdır.

Zil Kalesi (Çamlıhemşin)
Rize ili Çamlıhemşin ilçe merkezinin 15.km. güneyinde, Fırtına Deresi Vadisi'ne hâkim noktada, deniz seviyesinden 750 m. yükseklikte, kıyıdan da 40 km. içeridedir. Dere yatağına hâkim bir kayanın tepesinde bulunan bu kale çevreyi kontrol amacıyla yaptırılmıştır. Kalenin kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Bölgenin tarihini araştıran Prof.A.Bryer kale ile ilgili hiçbir bilgi edinememiş ve dağlar arasındaki geçitlere egemen olan bir derebeyi tarafından yaptırılmış olabileceği görüşündedir. Prof.Dr.Semavi Eyice'ye göre, yöredeki derebeyi hakimiyeti Osmanlı İmparatorluğu zamanında da sürdürülmüş, asi Tuzcuoğullarının, Trabzon Valisi Hazinedaroğulu Süleyman Ağa ve devlet kuvvetleri ile çarpışmasına kadar, 1840'lı yıllara kadar kullanıldığını ileri sürmüştür. Kale düzensiz bir kaya kütlesinin en yüksek kesiminde ve düzgün bir plana sahip olmayacak şekilde yerel moloz taştan yapılmıştır. Kalede tarihlemeye yardımcı olacak herhangi bir bezemeye de rastlanmamıştır. Kalenin kuzey yönündeki girişine batı yamacındaki bir yol ile ulaşılmaktadır. Kale üzeri beşik tonozlu bir dehlizi olan kapının iç tarafında, tepenin kuzey kısmında kademeli teraslar halinde yapılmıştır. Bu teraslar fazla yüksekliği olmayan duvarlarla birbirlerinden ayrılmıştır. Tepenin güney ucunda birbirine bitişik iki mekân asıl kale bloğunu oluşturmaktadır. Düzensiz planı olan bu bölümlerin kale muhafızlarının barınakları olduğu sanılmaktadır. Duvarlardaki kiriş izlerinden bu mekânların ahşap döşemeli katları olduğu da anlaşılmaktadır. Bu mekânın yanında muntazam dikdörtgen planlı, batı ve doğu yönüne uzanan daha küçük bir mekân vardır. Bu mekânın kaleye ait bir şapel olduğu düşünülmüş ise de bunu doğrulayacak bir kanıta rastlanmamıştır. Ayrıca bir şapelde bulunması gereken apsis ise burada yoktur. Yalnızca kapı girişinin karşısında, batıda içerisi nişli bir girintili hücre bulunmaktadır. Kalenin güney ucu duvarla çevrili bir iç kale görünümündedir. Bunun batısında dışarıya doğru taşan dikdörtgen burcun başkule olduğu sanılmaktadır. Bu kulenin de düzgün bir planı yoktur. Ancak bütün kaleye ve çevreye hâkim bir durumdadır. Duvarları 1-5-2 m. kalınlığındaki başkulenin zemin katından başka, ahşap döşemeli dört katı daha bulunmaktadır. Kalenin aydınlatılmazı mazgal delikleri ile yapılmıştır. Ayrıca kulenin üzeri teras şeklinde örtülmüştür. İç kaleden başka dış surlar ve orta surlar kaleyi çevrelemektedir. Kale duvarları içerisinde dikine uzanan boru yuvalarının da günümüze gelemeyen sarnıçlara ait oldukları sanılmaktadır.

Kale-i Bala (Yukarı Kale) (Çamlıhemşin)
Rize Çamlıhemşin ilçesinin 40 km. uzağındaki Hisarcık Köyü'nde, yöreye hâkim olan Kale-i Bala'nın bazı kaynaklarda ismi Varoş Kalesi olarak geçmektedir. Başhemşin ve Tatos geçitlerine hakim olan bu kalenin bir kitabesi bulunmamaktadır. Bununla beraber, yapı üslubundan Zil Kalesi ile beraber XIV.-XV.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Ayrıca XVI.yüzyıla tarihlenen Osmanlı dönemine ait Tahrir Defterlerinde burada görevli bir Dizdar ve 40 askerin bulunduğu öğrenilmektedir. Buna göre de kale Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Kale kesme taş ve moloz taştan, 70.00x25.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olarak yapılmış, duvarlarının kalınlığı 50 cm. ile 1,5 m. arasında değişmektedir. Kalenin doğu, güney ve kuzey kısmı oldukça sarp kayalıktır. Batısı ise daha eğimli bir arazi üzerindedir. Kaleye giriş kuzeybatıdandır. Kaledeki duvar izlerinden batı yönünde kuleleri olduğu anlaşılmaktadır. İç kısımda, doğu duvarına bitişik tonozlu mekân ise oldukça büyük bir sarnıçtır.

Kalenin duvarları oldukça harap bir durumda günümüze gelmiştir.

Kız Kalesi (Pazar)
Rize ili Pazar ilçesinin batısında küçük bir yarımadada, kayalıklar üzerinde bulunan bu kalenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, Trabzon Rum İmparatorluğu zamanında XIII.-XIV.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Kale Osmanlılar zamanında onarılmış ve kullanılmıştır. Kale oldukça muntazam taş duvarlara sahiptir. Kare planlı olup, 7.00x7.00 m. ölçüsündedir. Güney surları yıkılan kalenin girişi batı yönündedir. Günümüze iyi bir durumda gelebilen duvarlarında ise mazgallar ve yuvarlak kemerli üst kata ait pencereler bulunmaktadır.


Kalecik (Sivri Kale) Kalesi (Pazar)
Rize ili Pazar ilçesinin 5 km. batısında Kalecik Deresi'nin denize ulaştığı, oldukça yüksek bir burun üzerinde kurulmuştur. Bu kalenin de ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Bununla beraber XIII.-XIV.yüzyıllarda Trabzon Rum İmparatorluğu zamanında Karadeniz Bölgesi'ndeki diğer kalelerle birlikte yaptırıldığı sanılmaktadır.
Trabzon-Rize karayolunun yapımı sırasında kalenin bir bölümü yıkılmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan kalenin tam bir planı bu nedenle öğrenilememektedir. Yalnızca ortasında yüksek bir kulesi olan küçük bir gözetleme kalesidir.

Cihar Kale (Pazar)
Rize ili Pazar ilçesinde, Yücehisar Köyü sınırları içerisindeki Hemşin Deresi'nin doğusunda yer alan Cihar Kale, denizden 7 km. içeridedir. Kalenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığını belirten bir belge bulunamamakla beraber Trabzon Rum İmparatorluğu zamanında, XIII.-XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kale yuvarlak planlı olup, moloz taştan yapılmıştır. İki kule ile desteklenen kalenin kuzeydoğusunda giriş kapısı bulunmaktadır. Ortasında ise yine yuvarlak bir kulesi vardır.
 

Mod-53

Uzaklardayım
Özel üye
Rize Tanıtım

Karadeniz Bölgesi'nin Doğu Karadeniz Bölümünde yer alan Rize; batısında Trabzon'un Of ilçesi; güneyinde Erzurum'un İspir ilçesi, doğusunda Artvin'in Yusufeli ve Arhavi ilçeleri; kuzeyinde de Karadeniz ile çevrilidir. Karadeniz'e paralel konumdaki il toprakları Doğu Karadeniz'in en yüksek ve en engebeli kısmında yer alır. İl topraklarını Karadeniz kıyılarının hemen arkasında Doğu Karadeniz sıra dağlarının kıyı uzantıları engebelendirir. Aynı zamanda Rize Dağları ismi ile de bilinen bu dağların en yüksek kesimleri güney ve güneydoğuda ilin doğal sınırlarını oluşturur. Bu dağların en yüksek uzantıları doğu il sınırları dışındaki Kaçkar Dağı (3.937 m.), Hunut Dağı (3.560 m.), Koyunsokağı Vacakar Dağı (3.458.m.), Çaymakçur Tepesi (3.420 m.), Gudashevsivrisi Tepesi (3.406 m.), Koyunsokağı Tepesi (3.342 m.), Marsis Tepesi (3.334 m.) ve Aşağı Karataş Tepesi (3.322 m.) ile Verçenik (Üçdoruk) Tepesi'dir (3.711 m.). Bu dağlar derin akarsu vadileri ile bölünmüştür. Çok sayıda akarsu tarafından bölünen bu düzlüklerin tabanı ovaları oluşturur. Akarsuların getirdiği alüvyonlar Karadeniz kıyısından içeriye doğru taraça şeklinde düzlükler meydana getirmişlerdir. Bunlardan en geniş olanı Ardeşen ilçe merkezinin yerleşim alanını oluşturan Fırtına Deresi'nin taban seviyesi ovasıdır. İkizdere'de Varda, Gökyayla, Cimil, Ovit; Çayeli'nde Karos; Pazar'da Ambarlı, Varap; Çamlıhemşin'de Varoş, Elevit, Trovit, Ovit, Palovit, Çiçekli, Ayder, Başhemşin, Salinov, Kavran; Ardeşen'de Duta; Fındıklı'da Taşlı yaylaları ilin diğer düzlükleridir.

İl topraklarını Çağlayan (Abu), Fırtına, Arılı Dere, Hemşin Deresi, Sabuncular Deresi, Büyük Dere, Kıbledağ Deresi, İyi Dere, Pazar Deresi, Taşlı Dere, Durak Deresi, Hala Deresi, Balamya Çayı ile İkizdere sulamaktadır. Dağlar arasında küçük göller bulunmaktadır. Rize Dağlarının yüksek kesimlerinde Buzyalağı ve Moren Set Gölleri vardır. Rize Dağları'nın 2.400 m.yi aşan bölümlerinde buzul aşındırması ve biriktirmesi sonucu oluşmuş olan 19 adet küçük alanlı göl bulunmaktadır. Bu göllerin en büyükleri 0.07 km2 yüzölçümündeki Ambar Gölü (2.950 m.) ile Büyük Deniz Gölü'dür (2.900 m.) . 2.400-3.000 m. yükseklikler arasında yer alan bu göllerin en küçüğü ise 0.01 km yüzölçümündeki Öküzyatağı Gölü'dür. (2.775 m). İlin yüzölçümü 3.920 km2 olup, toplam nüfusu

Doğu Karadeniz Dağlık Sistemine dahil olan Rize arazisi esas itibariyle paleozoik (I.zaman) bir temel üzerinde ve Kretase'de (III. Zaman ara devresi) başlayan büyük orojenezle (Dağ oluşumu) yüzeye çıkmış Granodiorit ve Kretase flişlerinden ibaret olmakla birlikte yer yer Neojen depolarına da rastlanır.

Rize, sık ve gür tabii bitki örtüsüne sahip olup, dağlık alanlarda kızılağaç, gürgen, meşe, kestane, ladin, köknar ağaçlarından oluşan ormanlar bulunmaktadır. Alçak alanlarda teraslar halinde çay plantasyonları, narenciye bahçeleri, yeşil otlar vardır. Rize'de ormanlar yaklaşık olarak 2.000-2.200 m. yüksekliklerde sona erer ve yerini alp çayırlarına bırakır. Turuncu ve beyaz renkli küçük dağ zambakları ile papatyalar gibi çeşitli türlerin yer aldığı bu sahada, çayırların yanında lekeler halinde yer yer kısa boylu, orman gülü çalılıkları da yer almaktadır.

Dağlarla çevrili Rize ve çevresi dört mevsimde de ılıman ve yağışlı bir iklime sahiptir. Türkiye'nin en çok yağış alan bölgesidir. M2'ye yılda 2510 kg. yağış düşer. Yıllık ortalama sıcaklık da 15 C.dir. Bu iklimden ötürü de il ve çevresi zengin bir bitki örtüsü ile kaplanmıştır.

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, ormancılık, el dokumacılığı, turizm, ahşap gemi yapımcılığına dayalıdır. İlin arazisinin çok engebeli olmasından dolayı tarım alanları kısıtlıdır. Bununla birlikte, Türkiye'de üretilen çayın büyük bir kısmı burada yetişir. Cumhuriyetin ilk yıllarında çay yetiştirilmesi için çalışmalara başlanmış, 1937 yılında çay tarımına geçilmiştir. Günümüzde çay tarımına dayalı bir de çay sanayii kurulmuştur. Bunun dışında mısır, fındık, puroluk tütün, meyve ve sebze yetiştirilir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan yetiştirilmekte olup, arıcılık yapılmaktadır. İkizdere yöresinde elde edilen Anzer balı ülke çağında ünlüdür. Kıyı kesimlerinde de balıkçılık yapılmaktadır. Ormancılık da önemli bir geçim kaynağıdır. El sanatları arasında el dokumacılığının önemli bir yeri vardır.

Rize'de sanayii çok fazla gelişmemiştir. Bununla beraber, çay ve çay paketleme, un, balık yağı, balık unu, sirke, orman ürünleri, çivi ve çelik tel fabrikaları bulunmaktadır. Ahşap gemi ve kayık yapımı, marangozluk, taşçılık, dülgerlik ilin ekonomisinde katkısı olan yaygın mesleklerdir. Rize Dağları dağcılık ve turizm yönünden önemli olup, ekonomisinde katkı payı bulunmaktadır.

Yer altı kaynakları yönünden fazla zengin değildir. Ardeşen'de manganez, kaolin, kil, tuğla ve kiremit hammaddesi; Çamlıhemşin'de manganez; Çayeli'nde bakır, kurşun, çinko, prit; Fındıklı'da demir ve kaolin madeni içeren yataklar bulunmaktadır. Ayrıca maden suyu kaynakları ve Ayder Kaplıcası ile Andon ve Şimşirli içmeleri vardır.

Rize'nin ismi ile ilgili araştırma yapılmamış olup, tarihi kaynaklarda Rhizion, Rhizus, Rhition, Riso, Risso, Risum olarak geçmektedir. İlin adı ile ilgili çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlere göre; Yunanca pirinç anlamına gelen Rhisos, Rumca'da “Rıza” olarak dağ eteği anlamında kullanılmıştır. Osmanlıca'da ise Rize, ufak kırıntı, döküntü anlamındadır.

Rize ve çevresinde yapılan yüzey araştırmaları yörenin Yontma Tunç Çağından sonra yerleşime açıldığını göstermektedir. Burada Eski Tunç Çağı'na ait bazı buluntularla karşılaşılmıştır. Hitit ve Urartular bu bölgeye kadar inmişler, Güney Rusya ve Kafkasya'da yaşayan Kimmerler (MÖ.VIII.yüzyılda) bu yöreye gelmişler, onları İskitler izlemiştir. MÖ.650-550 yılları arasında Miletoslular Karadeniz kıyılarında yüze yakın koloni kurmuşlardır. MÖ.606 yılında bölgeye kısa bir süre de olsa Medler hakim olmuştur. MÖ.547 yılından sonra Anadolu'nun büyük bir bölümü ile birlikte Rize de Perslerin yönetimi altına girmiştir. MÖ.334'te Büyük İskender Pers egemenliğine son vermiştir. MÖ.301-MS.117 arasında Perslerin Pont Satraplığının devamı olan Pontus Devleti buraya egemen olmuştur. MÖ.63'te Roma İmparatoru Pompeius'un Pontus Kralı Mithridates'i yenmesinden sonra bölge Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altına girmiştir.

İmparator Traianus zamanında yörede Roma garnizonları kurulmuştur. Romanın ikiye ayrılmasından sonra Rize ve çevresi Bizans topraklarının içerisinde kalmıştır. 395-1294 yılları arasında Rize Bizans'ın Pontus Polemiecus Eyaleti içerisinde yer alıyordu. Aynı zamanda da burada Bizans'ın askeri bir garnizonu vardı. İmparator Iustinianus zamanında (527-565) Rize kalesi genişletilmiş, Bizans ordusuna paralı asker olarak Avar, Kuman ve Bulgar Türkleri alınmış ve bunlar Rize başta olmak üzere doğudaki sınırlarda görevlendirilmişlerdir. Iustinianus döneminde bölgede yaşayan Canlar ve doğudaki Lazların saldırıları önlenmiştir. Bu kavimlerin İskit kökenli Hıristiyan Türk oldukları iddia edilmektedir.

İstanbul'un Latinler tarafından 1204'te işgal edilmesinden sonra, Alexios Komnenos Gürcülerden de yardım alarak Trabzon'da bağımsız bir Trabzon-Rum Devleti kurmuştur (1204-1461). Bu dönem içerisinde Rize ve çevresi de Trabzon devletinin sınırları içerisinde kalmıştır.

Malazgirt Savaşı'ndan (1071) sonra Rize ve çevresi Selçukluların kontrolüne girmişse de daha sonra Trabzon Rum Devleti buraya yeniden hakim olmuştur. Akkoyunlular zamanında (1350-1502) Rize'nin güney kesimlerine özellikle Hemşin'e Türk boyları yerleştirilmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de Trabzon'u ele geçirmesi ile birlikte Osmanlı topraklarına katmıştır.

Osmanlı döneminde liman, nahiye ve kaza merkezi olarak önemini korumuştur. 1640 yılında buraya gelen Evliya Çelebi Rize'den şöyle söz etmiştir: “Trabzon'a bağlı deniz kıyısında bahçeli güzel bir yerdir”. Osmanlı döneminde Batum Kalesi muhafızı Tuzcuoğlu Memiş Ağa (1814-1817) ve Trabzon ağalarının isyanı (1835) gibi isyanlar olmuş ve bastırılmıştır. Rize XIX.yüzyılda önemli bir kaza merkezidir. Berlin Antlaşması ile (1878) Lazistan sancağının merkezi olan Batum Rusya'ya bırakılınca Rize Sancak merkezi olmuştur.

I.Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesinde başlayan çatışmalar Rize'yi de etkilemiştir. Ruslar Karadeniz sahilleri ile birlikte Rize'yi de denizden bombalamışlardır. Rusların karadan ilerleyişini önlemek için gönüllü milisler arasına Rizeliler de katılmıştır. Rus kuvvetlerine karşı fazla direnemeyen milisler Çayeli'ne çekilmiş ve 8 Mart 1916'da Ruslar Rize'yi işgal etmiştir. Rus İhtilalinden sonra Ruslar 2 Mart 1918'de Rize'den çekilmişler, bu kez Ermeni ve Rum çeteleri bölgede bir Rum Pontus Devleti kurmak için çalışmalar yapmış, çeteler sivil halkı öldürmüştür. Bu duruma karşı Trabzon'da bütün Doğu Karadeniz Bölgesini kapsayan “Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti” kurulmuştur. Kazım Karabekir Paşa'nın önderliğinde bu çalışmalar sonuçsuz kalmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra Rize Artvin ile birleştirilerek Çoruh Vilayeti ismini almıştır. Rize 1936'da Artvin'den ayrılmış ve il konumuna getirilmiştir.

Rize'de günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Rize Kalesi, Bozuk Kale, Çamlıhemşin'de Zil Kale, Kale-i Bala (Yukarı Kale), Pazar Kız Kalesi, Pazar Kalecik Sivri Kale, Pazar Cihar Kale, İskender Cafer Paşa Camisi (1570), Büyük Gülbahar Sultan Camisi (1906), Kale Camisi (1658), Küçük Gülbahar Hatun Camisi (XVI.yüzyıl), Orta Cami (1737), Reşadiye Camisi (1671), Camiönü Camisi (1698), Değirmendere Camisi (1786), Taşçıoğlu Camisi (XVIII.yüzyıl), Portakallık Camisi (XIX.yüzyıl), Şeyh Camisi (1711), Muradiye Köyü Camisi (1909), Uzunkaya Köyü Camisi (XIX.yüzyıl), Ardeşen Ekşioğlu Camisi (1869), Ardeşen Seslikaya Köyü Camisi (1801), Ardeşen Tunca Köyü Camisi (1902), Yukarı Durak Camisi (1743), Pirinçlik Camisi (1886), Çamlıhemşin Şenköy Camisi (1900), Aşağı Çamlıca Köyü Camisi (XIX.yüzyıl), Yolkıyı Köyü Camisi (1911), Çayeli Cafer Paşa Camisi (1467), Ormancık Camisi (1826), Fındıklı Merkez Camisi (XVIII.yüzyıl), Güneysu Kıbledağ Camisi (1862), Kiremit Köyü Aşağı Mahalle Camisi (XIX.yüzyıl), Hemşin Baltacılı Camisi (1791), İkizdere Çamlık Köyü Merkez Camisi (XIX.yüzyıl), Pazar Yücehisar Camisi (1799), Mataracızade Hacı Mustafa Efendi Çeşmesi (1886) bulunmaktadır.

Rize'de;Tuzcuoğulları Evi, Mataracı Mehmet Efendi Evi (Atatürk Müzesi), Fındıklı Hurşit Bey Evi, Şenyuva Köprüsü, Köprüköy Köprüsü, Fındıklı Çağlayan Köprüsü ve Karadeniz Türk sivil mimarisi örneklerinden evler bulunmaktadır. Ayrıca ilde Kaçkar Dağları Milli Parkı vardır. Milli park ayrıca doğa yürüyüş sporuna uygun topografyası ile dağcılık faaliyetlerine olanak sağlamaktadır. Milli parkın, Çamlıhemşin ilçesi, Ayder Yaylası başta olmak üzere yayla yerleşim alanlarının bazı bölümlerinde kontrollü olarak çadır ve karavanla konaklama yapılabilmektedir. Fırtına Deresi'nde de treking yapılmaktadır.
 

Top