• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

24 Kasım 1928 - TBMM, Atatürk'e Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını verdi.

Suskun

V.I.P
V.I.P
atabasogretmen.jpg

Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.
(25 Temmuz 1934)


Atatürk'ün Başöğretmenliği Kabul Etmesi
..........Türkler, ilk önceleri Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmışlardır.
8. Yüzyıldan itibaren, İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte Uygur alfabesi bırakılarak Arap alfabesine geçilmiştir.
..........Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i kuran ulu önder Atatürk, askeri ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda birçok yeniliği başlatmıştır. Bu yeniliklerden biri de, 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulü olmuştur.
..........Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okur yazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.
24 Kasım 1928 tarihinde açılan, Millet Mektepleri'nde, yaşlı, genç, çocuk, kadın... herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir
.........Bakanlar Kurulu 11 Kasım 1928 günü yaptığı toplantıda, Ulu Önder Atatürk'e “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanını verdi. 24 Kasım, Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.



........Millet Mektepleri ve Okuma-Yazma Seferberliği

Kasım 1928'de gerçekleştirilen harf devriminden sonra yeni harflerle okuma-yazma öğretmek amacıyla halk Mektepleri, Halk Dershaneleri ve Gece kursları “Millet Mektepleri”ne dönüştürülmüş, ilk ve en büyük okuma-yazma seferberliği başlatılmıştır. Bu seferberlikte bütün öğretmenlerle birlikte aydınlar da seferber olmuştur. Millet Mekteplerinin amacı; Türk halkını okur-yazar hale getirmek, ona yaşam ve geçimini gerektirdiği temel bilgi ve becerileri kazındırmaktı. Toplumsal gelişmede önemli rolleri üstlenen ve görevleri yerine getiren Millet Mekteplerinin genel başkanı ve başöğretmeni Atatürk'tü.

1929 yılında Millet Mektepleri Kanunun kabul edilmesiyle okulların yanısıra tüm devlet kurumlarında, köylerde, kahvehanelerde, hapishanelerde Millet Mektepleri açılmış ve 16-45 yaşları arasındaki tüm yurttaşların okuma-yazma kurslarına katılması zorunlu kılınmıştır.

Okuma-yazma kursları; ilkokul olan yerlerde bu okullarda açılmış, okul bulunmayan yerlerde birer ay süreli gezici kurslar düzenlenmiştir.

Millet Mektepleri A ve B dershanelerinden olmak üzere birbirini izleyen iki düzeyden oluşmuştur. A dershaneleri okuma-yazma bilmeyenlere okuma-yazma öğretmiş, B Dershaneleri ise yurttaşlık hak ve ödevleri ile temel yaşam becerileri kazandırmıştır.

A ve B dershanelerinde öğretim dört ay süreli idi. Öğretim haftada altı saattir. Kadınların öğretimi genellikle gündüz, erkeklerinki ise akşamları yapılırdı.

A dershanelerinde 1928-1929 döneminde öğretmen, kitap bina araç gereç yokluğuna rağmen 199.534'ü kadın, 397476'sı erkek olmak üzere toplam 597.010 yetişkine okuma-yazma öğretilmiştir.

Her türlü yokluğa rağmen bir yıl gibi bir sürede yaklaşık 600.000 yetişkine okuma-yazma öğretilmesi eğitim tarihimizde örnek teşkil edecek bir olaydır.

Millet mekteplerinde ilkokul öğretmenleri ile, okur-yazar olanlar ve memurlar da görev yapmışlardır.

1930 yılında yurttaşların öğrendiklerini unutmamaları ve okuma alışkanlıklarını sürdürmeleri amacıyla “Halk Okuma Odaları” açılmaya başlanmıştır. Okuma Odalarının sayısı 1936'da 500'e kadar yükselmiştir. Ancak daha sonraki yıllarda bu konuya gereken önem verilmemiş ve sayılarında düşme olmuştur. ..devamı


ATATÜRK'ÜN ÖĞRETMENLERE HİTABI
(KÜTAHYA LİSESİ - 24 MART 1923)

"Muallime hanımlar ve muallime efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.

Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.

Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz. Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir.

Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz.

Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir. Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir. Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık. Lakin Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi.
Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.

Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.

Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum."
 
Top