• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu fotoğraf oylaması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Oylamaya katılmanızı bekliyoruz...

24 - Erzincan

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Yüzölçümü: 11.903 km²
Nüfus: 299.251 (1990)
İl Trafik No: 24

Doğu Anadolu Bölgesi'nde Fırat'ın yukarı kısmında yer alan Erzincan, Anadolu'nun en eski kültür merkezlerinden birisidir. Tarihi ipek yolu güzergahında yer alan kent Hitit, Urartu, Med, Pers, Hellen, Roma egemenliğinde kalmış, Malazgirt Zaferinden sonra Türk ve Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. Erzincan kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, mutfağı ve alışveriş olanakları ile tam bir turizm cennetidir.

COĞRAFYA

Erzincan ili genellikle dağlar ve platolarla kaplıdır. Dağ sıraları arasındaki çukurlarda yer alan ovalar ve düzlükler boğazlarla birbirine bağlanmış durumdadır. Ovalar ile dağ sıraları arasına akarsularca yarılmış, dalgalı platolar yerleşmiştir.

Erzincan'da ve Tercan çevresinin genel bitki örtüsü steptir. Yüksek dağların üzerinde çalılıklara ve meşeliklere rastlanır. Erzincan'ın batısında yer alan ve özellikle Refahiye'den başlayıp Kemah, Kemaliye çevresine kadar çam korulukları, meşelikler ve çalılıklara geniş ölçüde rastlanmaktadır. İlin en büyük akarsuyu Karasu Irmağıdır.

Erzincan karasal iklim özelliğine sahiptir. Erzincan çevre illere göre daha uzun ve sıcak yaz mevsimi yaşamaktadır.

TARİHÇE

Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Erzincan, yüzyıllar boyu canlı bir tarihi ve kültürel yaşam sürmüştür. Tunç Çağı'ndan beri bir yerleşim olduğu tespit edilen Erzincan, Urartu, Med, Pers, Helen, Roma ve Bizans egemenliğinde kalmıştır. 1071 den sonra Türklerin eline geçerek Mengücek, Selçuklu ve Eretna dönemlerini yaşamıştır. 1473 yılındaki Oltukbeli Savaşı ile Osmanlı hakimiyetine girdi. I. Dünya Savaşında işgale uğrayan Erzincan 13 Şubat 1918 de Türk Ordusu tarafından kurtarıldı.
 
Erzincan ilinin ilçeleri; Çayırlı, İliç, Kemah, Kemaliye, Otlukbeli, Refatiye, Trecan ve Üzümlü'dür.

Çayırlı : Erzincan'a 114 km mesafede olan ilçenin hangi tarihte kurulduğu bilinmemektedir. İlçedeki gezip görülecek yerler 1219 tarihinde Karslı Tahir Usta tarafından yapılmış, duvarları yontma taşlarla örülü, tavanı ahşap oymalarla süslenmiş bir konak, keşiş dağı üzerinde bulunan ve bir doğa harikası olan Aygır krater gölü, Büyük Yayla gölü, Yedi Göller ve Kartallı köyü gölüdür.

İliç : Erzincan'a 153 km uzaklıkta bulunan İlçenin ilk yerleşim tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İliç'in köylerinde çok sayıda höyük ve tarihi yapı kalıntıları bulunmaktadır. Bunların çoğunda bilimsel kazı ve araştırmalar yapılmıştır. Altıntaş köyünde, Romalılara ve daha sonraki dönemlere ait olan çok sayıda kalıntılar bulunmaktadır.

Kemah : Erzincan'a 52 km uzaklıktaki ilçede gezip görülecek yerler arasında Kemah Kalesi, Gülabibey Çeşme ve Hamamı, Melik Gazi Türbe ve Zaviyesi, Tugay Hatun Kümbeti, Ali Baba Türbesi, Gözcü Baba Türbesi, Hacı Mahmut Bey Çeşmesi, Alaattin Bey Çeşmesi gibi tarihi eserler ile Buz Mağarası ve Soğuksular mesire yeri bulunmaktadır.

Kemaliye: Erzincan'a 194 km uzaklıktaki, Keban Baraj Gölü kıyısında güzel bir vadi içinde kurulmuştur. İlçede gezilip görülecek yerler arasında Endiçi Kalesi, Roma Mezarlığı gibi tarihi kalıntılar ile Topkapı Camii, Orta Cami bulunmaktadır. Ayrıca İlçenin Ocak köyünde, Selçuklu Osmanlı mimarisinin özelliklerini gösteren Hıdır Abdal Sultan Türbesini sayabiliriz.

Otlukbeli: 1473'te Fatih Sultan Mehmet ile Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan arasındaki Otlukbeli Savaşı Erzincan'a 142 km uzaklıkta bulunan bu ilçede yapılmıştır. İlçe merkezinin 6 km kuzeybatısında olan traverten şeddi (Maden sularının oluşturduğu traverten şeddi) gölünün oluşumu günümüzde halen devam etmektedir. Otlukbeli Gölü'nün en önemli özelliği, çanağının ve oluşumunun göl türleri içerisinde günümüze kadar bilinenlerin içerisinde dünyada tek tip oluşudur. Göl, bu özelliğinden dolayı, doğal anıt olarak da nitelendirilmektedir.

Refahiye: Erzincan'a 71 km uzaklıktadır. İlçedeki gezip görülecek yerler arasında Kutlutepe, Kutsal Kaya, Kadıköy Kilisesi, Merkez Cami, Köroğlu Mağarası, Bal kaya, Refahiye Ormanları ve Dumanlı Yaylasını sayabiliriz. Ayrıcı İl merkezine 42. Km. uzaklıkta, Yıldırım Akbulut Kayak Tesisleri hizmet vermektedir.

Üzümlü: Erzincan'a 23 km. uzaklıktadır. İlçede gezip görülecek yerler arasında Akkoyunlu Cami, Hacı Nutullah Cami gibi tarihi kalıntılar ile Şeyh Karpuz Mağarası, Aygır Gölü, Hıdırellez Gölü, Bayırbağ Değirmenönü Mesire alanı ve karakaya Çermik Mesire alanını sayabiliriz

Tercan : Erzincan'a 88 km uzaklıktadır. İlçede gezip görülecek yerler arasında Kefrenci Tapınağı, Pekeriç (Çadırkaya kalesi), Kötür Köprüsü ile Orta Çağ Türk mimarisinin en ilginç ve önemli eseri kervansaray, hamam, mescit ve türbeden oluşan Mama Hatun külliyeyi sayabiliriz.
 
Küllerinden yeniden doğmuş bir kent... Doğanın güzelliklerini esirgemediği bu kent, halkının azmi ve sevgisiyle de hafızalara kazınmış durumda. Kent geçmişteki acı olaylardan Erzincanlıların gayretiyle kurtulmuş, şimdi dimdik ayakta duruyor ve ziyaretçilerini ağırlıyor.

Erzincan, birinci derecede deprem kuşağı üzerinde yer aldığından, tarihinde pek çok deprem yaşamış. Bunların içinde en önemlisi kuşkusuz kenti yerle bir eden, 1939 yılında meydana gelen büyük deprem. Bu yıkımın ardından kent merkezi adeta yeniden kurulmuş. Bunun sonucu olarak da, günümüzde Erzincan’ı dolaştığınızda, çok planlı cadde ve sokakları hemen gözünüze çarpıyor. Düzlük bir alana kurulmuş olan bu samimi kentte, nereye gitseniz dört bir yanındaki karla kaplı dağlar ise size eşlik etmeye devam ediyor.

Kentin daha uzak tarihini de merak ediyor ve ilk zamanlarını araştırıyoruz. Erzincan’ın ilk çağ tarihi hakkında kesin bilgiler mevcut değil. Ancak kent ve civarında M.Ö. 1050-1180 tarihinde Anadolu’da hüküm süren Hititler’in ve M.Ö. 900 yıllarında kurulan Urartular’ın izine rastlanmış olduğunu öğreniyoruz. O dönemde Van’ı (Tuspa) başkent yapan Urartular, kuzeyde Erzurum-Erzincan’a kadar genişlemişler. 1953 yılında Erzincan yakınlarındaki Altıntepe’de, Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ün yaptığı kazı çalışmalarında da Urartular’a ait pek çok eser çıkarılmış.

İLÇELER, DOĞAL VE TARİHİ GÜZELLİKLER​

Erzincan dendiğinde akla ilk gelenlerden biri kuşkusuz Girlevik Şelalesidir. Şelale, merkeze yaklaşık 30 km. uzaklıkta bulunan, Çağlayan mevkiindeki Girlevik Köyü’nde yer alıyor. Sarp kayaların arasından ilerleyen su, civarda da bitki örtüsünü canlandırmış ve buranın önemli bir mesire yeri haline gelmesini sağlamış. 30-40 metre yükseklikten dökülen şelalenin suları, uzaktan adeta bir tül gibi gözüküyor. Kışın donan sular ise bambaşka bir doğa harikasını gözler önüne seriyor. Şelalenin çevresinde bulunan Keşiş ve Kılıçkaya dağları ise yörenin güzelliğini bir kat daha arttırıyor.

Kent merkezine yaklaşık 11 km. uzaklıkta bulunan Ekşi Su ise bölgede çıkan doğal maden suyu ile ünlü. Bir çok hastalığa iyi geldiği söylenen bu su, sağlık açısından oldukça önem taşıyor. Hemen ilerisinde yer alan Üzümlü ilçesi ise üzümüyle nam salmış. Bölgeye has simsiyah üzümler, dağların yamaçlarındaki eğimli arazilerde yetiştiriliyor.

YAŞAM KAYNAĞI FIRAT​

Erzincan’ı bir baştan bir başa geçen Fırat Nehri, kentin merkezinden uzakta da yerleşimler kurulmasını sağlamış en önemli yaşam kaynağı. Fırat kıyısına kurulmuş güzel Kemaliye ilçesi de bunlardan biri. Suyun kıyısında bir yamaç üzerinde kurulmuş olan ilçenin eski adı olan Eğin, “Güzel/Cennet Bahçe” anlamına geliyor.

Tepeden görüldüğü ilk anda da kocaman bir bahçeye baktığınızı düşünüyorsunuz. Yemyeşil bahçeler içinde, birbirinden güzel ahşap evlerle donatılmış Kemaliye, günümüzde koruma altında bulunuyor. 2002 yılında Kemaliye temsilciliğini açan ÇEKÜL, yörede çalışmalarına devam ediyor. İlçenin en önemli doğal güzelliği Karanlık Kanyon son derece etkileyici. Hem sudan hem de karadan ulaşılarak gezilebilen kanyon, her yıl bir çok ziyaretçiyi kendisine çekiyor.

FIRAT’LA DOĞAN İLÇELER​

Tarihte Mengücekliler’in önemli eserler bıraktığı Kemah’ın arkasında muhteşem Munzur dağları yükseliyor. İlçedeki Kemah Kalesi ülkemizdeki en önemli doğal kalelerden birisi konumunda. Erzincan’a yaklaşık 50 km. mesafede bulunan Kemah, dağlardan inen derin Tenasur Vadisine de ev sahipliği yapıyor.

Fırat kıyısına kurulmuş yeni ilçelerden bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir diğeri de İliç. Hayvancılığın çok geliştiği yöre, lezzetli Erzincan tulum peynirinin yoğun biçimde üretildiği yerlerden biri. Erzurum yönüne doğru gidildiğinde ulaşılan Tercan ilçesi de, kültür ve iklim olarak Erzurum’a biraz daha yakın. Tarihi açıdan çok önemli olan, taş işçiliğinin doruğa çıktığı Mamahatun Kervansarayı ve Türbesi ilçede mutlaka ziyaret edilmeli.

OTLUKBELİ​

Geçmişte Otlukbeli savaşının yapıldığı alana kurulan Otlukbeli, Erzincan için bir başka önemli ilçe. İlçe ve çevresinde bulunan Koç Başlı mezar taşları oldukça ilginç. Bu taşların bir kısmı Erzincan Kültür Müdürlüğü’nün bahçesinde sergileniyor. Üzerinde çeşitli resim ve şekillerin yer aldığı bu mezar taşları, ait olduğu insanla ilgili önemli bilgiler veriyor. Örneğin mezar taşında bir saz resmi varsa o kişinin ozan olduğunu, at resmi varsa savaşçı olduğunu gösteriyor. Bölgede yer alan Otlukbeli gölü ise çanağı ve oluşumu bakımından uzmanlarca dünyada tek tip olarak görülüyor. Denizden 1855 metre yükseklikteki bu traverten gölü ve çevresindeki toprak kırmızı tonunda. Etrafındaki dağlarla muhteşem bir görünüm sergiliyor.

Erzincan ve civarındaki ilçeler farklı farklı güzellikleri, değerleri barındırıyor. Bu bölgede doğa adeta ihtişamını sergilemiş. Dağlar, vadiler, kanyonlar başınızı döndürürken, suyun getirdiği kültür içinize işliyor. Fırat’ın değdiği her yer sanki büyülenmiş. Gezinin sonunda, sıcak ve dostane tavırlı Erzincan insanlarının burayı bu kadar sevme ve sahiplenmekte, ne kadar haklı olduklarını düşünmeden edemiyoruz. Kent geride, gördüklerimizin tadı ise damağımızda kalıyor...
 

Eğin Manileri

Ağam yolladığım yazmayı yaktım
Tükettim ömrümü yoluna baktım
Kömür gözlerini sevdiğim ağam
Ya senin kaderin ya benim bahtım

Akşam olur tren kalkar garından
Yandım Allah ayrılığın zarından
Kimi yavrusundan kimi yarından
Yine bugün ayrılığın günüdür


Bahçeye endimde kokmuyor gülüm
Ah çeksem semayı doldurur ünüm
Ela gözlerini sevdiğim ağam
Seni anmadıkça geçmiyor günüm

Beyazmıdır eteğimde püskülleri
Kahırdan solmuştur gksümde güller
Nice kırmızıyı kara eyledi
Dalımı budayan o gurbet eller


Bir mektup yazdırdım karakuşlara
Ağam beni kattın başıboşlara
Nasip ola dolanada gelesin
Bende garışayım gönlü hoşlara

Çıkıp yüce dağlara karlar düşürem
Bağrım ataş olmuş kahve pişirem
Merhamete gelde bir sile eyle
Bende eller gibi kahkül düşürem


Gökte isan merdivenler kurayım
Yerde isan arayıpta bulayım
Ela gözlerini sevdiğim ağam
Bir canım varsa sana kurban vereyim

Gurbetin yolları demir çakmaktan
Hun oldu yüreğim yola bakmaktan
Kara gözlerini sevdiğim ağam
Gel bir sila eye kurtul günahtan



İstanbul’da taze bitmiş navun var
Ne imansız merhametsiz yarim var
Hey imansız merhametsiz nazlı yar
Ben el kızı isem taze yavrum var

İstanbul içinde aynalı Çeşme
Gözümün yaşıdır eğilip içme
Kara gözlerini sevdiğim ağam
Elleri görüpte benden vazgeçme


İstanbul’da derler Balıkpazarı
Değmesin ağama elin nazarı
Sen gurbet ildesin bende Eğin’de
Böylemi seninle ettik pazarı

İstanbul içinde kireçli çeşme
Kireçli çeşmenin suyunu içme
Elagözlerini sevdiğim ağam
Mevlayi seversen bizden vazgeçme


İstanbul içinde öter bir keklik
Sana vatan oldu bize gurbetlik
Kömürgözlerini sevdiğim ağam
Bizi kavuşturan olur cennetlik

İstanbul yollarını demir çakmaktan
Hun oldu yüreğim yola bakmaktan
Elagözlerini sevdiğim ağam
Gel bir sıla eyle kurtul günahtan


İstanbul postası banamı haram
Bağladı yüreğim dert ile verem
Yokmuki orada mürekep kalem
Yaza yollayasın bir kuru selam

İstanbuldan gelir hassa bezleri
Karadır kaşları Ela gözleri
Akşam olur odasına dönünce
Hatırlarmı acep bizleri


Issız hanelere giremiyorum
Derdimi ellere diyemiyorum
Bende nazlıyardan ayrı düşeli
Karışıp ellere gülemiyorum

İreyhan ekmişim gül ekmişim
Unutmuş dibine su serpmişim
Elagözlerini sevdiğim ağam
Böyle hasretliği hiç çekmemişim



İreyhan incedir mordur tohumu
Efkarlı olunca almam uykumu
Elagözlerini sevdiğim ağam
Hasretlik bulut tuttu ufkumu

İğde ağacına diledim dilek
Birimiz huriyiz birimiz melek
Kadirmevlam senden bir isteğim var
Mezara yarimle beraber girek


İki Turnam gelir yolda yorulmuş
Şahin kanatları kırılmış
Sevgililer birbirinden ayrılmış
Akan sular fizahından kurumuş

İki turna gökyüzünde buluşur
Yüreğime ateş düşmüş tutuşur
Kömürgözlerini sevdiğim ağam
Sevişen insanlar çetin kavuşur


İkiyan üstüne kaşlar kıvrılmış
Deligönlüm bir yiğite vurulmuş
Elleri koynunda bir gelinağlar
Oda benim gibi yardan ayrılmış

İlkbaharda çiçek açar dağımız
Yaz gelince meyve verir bağımız
Yine gurbet ile düştü yolumuz
Ya suyumuz çekti ya toprağımız


İnci midir sedef midir dişlerin
Kalemlemi çizilmiştir kaşların
Üçbiryana beş biryana saçların
Tarayıpta muradımı almadım

İnip hasbahçeye hayal kuramam
Cevahir dökseler elim vuramam
Kömürgözlerini sevdiğim ağam
Sensiz bu illerde daha duramam


Hasbahçede kırmızı gül
Ben olmuşum nazlı yarın hastası
İnem bakam yar kokusu gelirmi
Şimdi gelir İstanbul postası


Hasbahçeye indim gülün duruyor
İllerin ki açmış benim kuruyor
Karagözlüm acep neden ağlamış
Gözünün yaşını silip duruyor


Hasbahçenin divarını yol sandım
Ayağıma diken battı gül sandım
Elagözlerini sevdiğim ağam
Hasiretlik çeke çeke usandım

Hasbahçede kırmızıgül elvansız
Bir onulmaz derde düştüm dermansız
Gözlerimden yaş yerine kan akar
Seni merhametsiz dinsiz İmansız


Hasbahçede kırmızı gül duruyor
Biri açılmadan biri kuruyor
Güzel gelin nazlı yardan ayrılmış
Gözünün yaşını silip duruyor

Hasbahçede kırmızı gül haraben
Netmiş idim şu muhannet yara ben
On parmağın kandil diye yandırdı
El yaradı yaramadım yara ben


Hasbahçenin gülü solana kadar
Yaprağı dibine dolana kadar
Vallahi nazlı yar unutmam seni
Azrail göksüme konana kadar

Hasbahçede erik kırdım kayısı
Benim ağam yiğitlerin iyisi
Gece gündüz yalvarırım Mevlaya
Engel öle bana kala kendisi


Hasbahçeye kırmızı gül dikesin
Ben cahilim beni kimler eğlesin
Sabahın erinden uçan turnalar
Efkarımı nazlı yare söylesin

Hasbahçenin gülü naz ile açar
Güzellik igreti gelirde geçer
Elagözlerini sevdiğim ağam
Senden ayrı günüm ah ile geçer


Hasbahçenin süsü kırmızı güldür
Bülbül ahvalimi yarime bildir
Görün müyon dünya malı gözüme
Yarimi gönder de yüzümü güldür


Hasbahçeye kazdırmışım bir havuz
Etrafına diktim gül ile nevruz
Kömürgözlerini sevdiğim ağam
Gittin gurbet ile kaldım yalanız


Hasbahçede yine güller sararmış
Kırmızıgül çevre yanın har almış
Bana derler niye böyle şaşkınsın
Aklımı başımdan nazlı yar almış

Hasbahçede güller solduda gitti
Ağlamadı gözü doldu da gitti
Ne ben yardan doydum nede yar benden
Altı ay olmadan koydu da gitti


Halimi arz edem nazlı yar sana
Çok cefa çektirme yazıktır bana
Elagözlerini sevdiğim ağam
Senden ayrı hergün azaptır bana

Halimi yazarken doldu gözlerim
Çoktur ama yazmadım sözlerim
Elagözlerini sevdiğim ağam
Derdim çoktur derunumda gizlerim


Hasretinle çok akıttım yaşımı
Nere alıp gidem garip başımı
Kadirmevlam acep o gün olurmu
Yar ile yastığa koyam başımı

Her doktora ben yaramı açamam
Kuş olupta kanatlanıp uçamam
Elagözlerini sevdiğm ağam
Ölürüm bende senden geçemem


Her sabah her sabah gelip geçersin
Kanımı kadehe koymuş içersin
Elagözlerimi sevdiğim ağam
Ne candan seversin ne vazgeçersin

Her sabah her sabah çıkarım dama
Nazlıyar uzakta görünmez bana
Öt ki şaki bülbül yarim uyana
Can gerek ki bu sevdaya dayana


Her posta gelince olurum sersem
Bu dert iflah etmez kimlere sorsam
Elagözlerini sevdiğim ağam
Bana da yazıktır hasret ölürsem

Huma kuşu yüksek uçar havadan
Bülbül gibi ayrılmışım yuvadan
Gece gündüz budur arzum dileğim
Biraraya cem eylesin yaradan


Gemürgap taşında atılan taşlar
Dökülmüş dibine elmalar armutla
Dozerlerin geçiverdiği yerde
Ne ağaç kalıyor ne dahi otlar

Görünmüyor karşı bağın taşları
Ötüşmüyor bülbülleri, kuşları
Kendi vatanımda kalmışım garip
Şu kahpe feleğin kahpe işleri


Gemim teknesini vurmuş karaya
Merhem yok mu sinemdeki yaraya
Ne sen benden doydun ne de ben senden
Değer vermem kazandığın paraya

Gidemeyim duman almış yolumu
Felek kırmış kanadımı molumu
Bir gün olur dolanırda gelirim
Kesme ümidini bekle yolumu


Katırcı katırın gala miriye
Götürme yarimi gönder geriye
Kara kaşlarına ela gözüne
Vermişim gönlümü almam geriye

Sabahın erinde yolcu ettiler
Aklımı başımdan aldı gittiler
Götüren katırcı görmesin cennet
Beni nazlı yardan ayırt ettiler


Su değilem oluklardan atılam
Mal değilem pazarlarda satılam
Kara gözlerini sevdiğim ağam
Vadem yetmeyiki ölem kurtulam

Yollarına yağan kar mıdır yine
Güller ağlatan harmıdır yine
Ben ölüpte tenim toprak olanda
Çiğne geç üstümden hasretim yine


İstanbul dedikleri
Şekerdir yedikleri
Hiç aklımdan gitmiyor
Ağamın dedikleri

Ee diyem uyuyasın
Uyu ki büyüyesin
Yalvarırım Mevlâ'ya
Babalı büyüyesin


Eyler diyem yatasın
Kan uykuya batasın
Eğer uykun yok ise
Satın alam yatasın

Ee diyem eyler edem
Büyüdüm beyler edem
Katam bey sürüsüne
Ardından seyran edem


Ee diyem eda ile
Sen uyu seda ile
Ben sana eyler diyem
Sen uyu safa ile

Karanfil oylum oylum
Geliyor selvi boylum
Selvi boylum gelince
Şad olur benim gönlüm


Karanfilim budama
Safa geldin odama
Gelirse güzel gelsin
Çirkin koymam odama

Karanfil oymak oymak
Olur mu yardan doymak
Yardan doydum diyenin
Caizdir boynun vurmak


Karanfilsin tarçınsın
Neden böyle hırçınsın
Ne büyüksün ne küçük
Tamam benim harcımsın

Karanfil olacaksın
Saranp solacaksın
Ben müftüye danıştım
Sen benim olacaksın


Karanfil usta beni
Sen ettin hasta benî
Garip bülbüller gibi
Kafeste besle beni

Karanfilim desteyim
Bülbülle kafesteyim
Söyleyin nazlı yare
İylenmemiş hastayım


Aklım yara bağlıdır
Başım kara bağlıdır
Yarama dokunmayın
Yar eliyle bağlıdır

Bu dağda maral gezer
Zilfin bağnmı ezer
Bu dağlar bizim dağlar
Burda yâdlar ne gezer


Bülbülüm bağ gezerim
Aşıkım dağ gezerim
Yüz yerde yüz yaram var
Yâr bilir sağ gezerim

Bu dağlar tazelensin
Çiçekle bezelensin
Ne gözüm yari görsün
Ne yaram tazelensin


Bu iller karıştı gel
Dost düşman barıştı gel
İyi günde gelmeyen
Kötü gün erişti gel

Kekliğin sürüsünü,
Av ettim birisini,
Ben yiğit ona derim,
Getire gerisini.


Karanfil haşlanır mı
Saksısı taşlanır mı
Küçükken bir yar sevdim
Ele bağışlanır mı?

Karanfil kater oldu
Ayrılık yeter oldu
Uzun boy güzel fidan
Gözümde tüter oldu


Çayda balık yan gider
Deşme yarem kan gider
Bana doktor neylesin
Ecel gelmiş can gider

Eğin yolu düz olsun
İçi dolu kız olsun
Doksan dokuz yarem var
Bir de sen vur yüz olsun


Ekin ektim yerlere
Su topladım göllere
Allah beni nasip et
Kaynanasız evlere


Fidan diktim söküldü
Yapraklan döküldü
Ellerin yari geldi
Benim boynum büküldü


Gül düğümü
Karşıda güldüğümü
Yarim burdan gideli
Kim görmüş güldüğümü

Karanfil başlı gerek
Bir hilal kaşlı gerek
Nideyim taze yari
Yar orta yaşlı gerek


Acır yaram acır yaram
Ok değmiş acır yaram
Çekmesem yara benim
Çekersem acır yaram

Dilen gez dilen gez
Yoksul isen dilen gez
Gurbette bay olmadan
Gel yurdunda dilen gez


Almayanı almayanı
Almazlar almayanı
Nasıl kabre koyarlar
Muradın almayanı


Kaynaklardan Derleyen: Aytül Erdaloğlu
 

ERZİNCAN

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ Selçuklu hükümdârı Alparslan'ın kumandanlarından Mengücek Bey Bizanslıları yenerek Erzincan, Kemah ve civar bölgeyi fethedince, Bayat, Kayı, Alkaevli ve Karnevli gibi Tükmen aşîretleri bu bölgeye yerleşmiş ve az miktarda bulunan Hıristiyan halk İstanbul ve civârına göç etmişlerdir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türkleşen bu bölgede Türk-İslâm kültürü hâkimdir. Yakın zamâna kadar evler kerpiçten yapılmış, şiddetli soğuktan korunmak için tezek yakılmıştır. Mahallî kıyâfette kadınlar üst üste iki astarlı entari, üç etek, şalvar, keten gömlek, bele takılan şal ve kemer, başa peştemal ve yazma sarılması giyerler. Bâzı yerlerde ise ihram ve çarşaf giyilir. Erkekler ise bol paçalı pantolon, kenarları işli yakasız avcı yeleği, bele sarılan yün kuşak ile ayağa giyilen sivri uçlu yemeni kullanırlar.

DÜĞÜN
Evlenme çağına gelen genç erkeklerin anaları, kız aramaya başlar. İstenilecek kız belirlendiğinde, anası ile yakınlarından bir kaçı kızı görmeye gider. Kızı beğenirlerse, ertesi gün yeniden giderek kızı isterler. Kızı vereceklerse söz kesimi yapılır ve alınacaklar kararlaştırılır. Kız evinde yapılan nişanda yüzükler takılır. Köylerimizde düğün yapma adeti canlı olarak devam etmektedir. Düğünden birkaç gün önce kız ve oğlan tarafının ileri gelenleri bir araya gelerek, alışveriş yapmaya çıkılır. Buna düğün masrafı denir. Düğün masrafının tamamını oğlan tarafı karşılar.
Düğünden önce, oğlan evinden kız evine, "tohum davarı" adı verilen esya (yatak, yorgan, halı, sandık gibi) göndererek, kız evinde sergilenecek ceyiz ile birlikte sergilenir. Ayrıca kız ve bir miktar da kuru yemiş gönderilir. Geleneksel düğün aşamalarından biri de gelin hamamıdır. Kız ve oğlan evinin yakınları hamama çağrılır. Kına gecesinde erkekler ve kadınlar, ayrı ayrı yerlerde eğlenirler. Kına türküleri söyleyerek, eğlenilir. Gelinin alınacağı günden birkaç gün önce, kız evinde ceyiz toplanarak değer biçilir.

YÖRESEL YEMEKLER:
Dut pekmezi yanısıra eşgili (ekşili), kelecoş, lapa, kırdo ve gah yahnisi meşhûrdur. Evlerde reçel, pekmez ve pestil yapılır. Yörede geleneksel beslenme düzeni etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmenin temelini buğday ve buğday ürünleri ile hayvansal gıdalar oluşturur. Bulgur, yarma, tarhana, erişte, dövme en çok tüketilenlerdir. Özellikle bulgur, çok sayıda yemek türünde kullanılır.

Kışlık, besin maddeleri hazırlanmasının yöre halkının yaşamında önemli bir yeri vardır. Bulgur, gendime (aşurelik buğday), tarhana, yarma, erişte kış için hazırlanan ürünlerin başlıcalarıdır. Ayrıca çeşitli sebzeler ve meyveler kurutularak, reçel yapılarak değerlendirilmektedir. Yöre mutfağı yemek türleri bakımından zengindir. Bunların çoğunluğunu hamur yemekleri oluşturur. Eşgili, kesme çorba (un çorbası), yaprak sarma başlıca yemek türleridir. Ayrıca su böreği ve özellikle kete ve tatlılar çokça tüketilen hamur işlerindendir.

YÖRESEL GİYİM:
Toplumsal değişmeye paralel olarak yerel giysilerin yerini, çağdaş giysiler almıştır. Kadın giyiminde yerel özelliklere kentlerde de rastlanır. Yerel giysilerle, çağdaş giysilerin birlikte kullanımı bir giyim-kuşam özelliği olarak belirmektedir.

Bayanlarda Giyim:
Entari: Biraz bolca olan, düz elbisedir. Kollar uzun ve yaka düzdür. Günlük olarak giyilen bu entari, belbağı denilen bir bağla bağlanır.
Üçetek: Vücuda iyice oturan, hakim yakalı bir giysidir. Ön boydan, yanlar ise bel kısmında açık olduğu için meydana gelen bu üç parçadan ismini almıştır. tahtalı, kutnu ve kadife kumaşlardan yapılır. Üzerinde krma gümüş kemer takılır.
Şalvar: Pantolonvari şalvardır. Ağ kısmı paçadan olmadığından pantolonvari denilmektedir. Üçetekle birlikte giyilir.

Başörtüleri
Ehram (İhram): İnce yün ipekten dokunur. Renkleri beyaz kahverengi ve siyahtır. üzerinde çeşitli motifler vardır.
Hindi (Yazma): Kağıtlar arasında satılan desenli ince tülbenttir. Yaşmak , fitos ve düz örtü şeklinde kullanılır, kenarları oyalıdır.
Tülbent: Beyaz ince bir örtüdür. Kenarları oyalı olup, yazma gibi kullanılır.
Namaz Örtüsü: Buyüklü ve küçüklü olmak üzere iki kısımdır. Düz olarak başa alınır, daha ziyade yaşlı kadınlar kullanır.
Pırpırlı: Kırmızı tülden yapılan bir başörtüsüdür. Kenarları boncuk oyalıdır. Üzeri pırpır denilen pul boncukla işlenir.
Ayakkabı: Yemeni ve kundura giyilir.
Aksesuarlar: Tepelik, saçlık,bilezik,kemer ve küpedir.

Erkeklerde Giyim:
Erkekler şalvar ve yelek giyerler. Yeleğin altında işlik vardır. Bele ise kuşak takılır.
İşlik: Yelek altında giyilen yakasız mintandır. Genellikle çizgili kumaşlar tercih edilir.
Fes ve Ebaniye: Kırmızı renkten püsküllü fes kullanılır. Ortasından sarkan püskül, siyah
ibrişimden yapılmıştır. Fes üzerine ebaniye sarılır. Ebaniye, sarı renkli, ipekli bir kumaştır. Üzeri motif işlemelidir.
Poçcikli Yemeni : Bildiğimiz bir çesit ayakkabıdır.
Aksesuarlar: Saat, köstek ve hançerdir.
Kullanılan Kumaşlar: Kadife, çuha kumaş ve tamamen yün olan mahalli kumaştır.

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Kahramanlık, yiğitlik, ağır başlılık ve sabrın sembolü olan "bar" en önemli Erzincan halk oyunudur. Oyunların tümü önce ağır olarak başlar, sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kız ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme, el vurma ve dönmeler ana figürler olup, elde mendil, bıçak, kaşık gibi araçlar bulunur. Barların yarım daire şeklinde oluşması, Erzincan ovasını tanımlamaktadır.

Ayrıca çiftetelli, kaşık oyunları, horon, halay, tek oyunlar oynanan diğer halk oyunlarıdır. Biçimlerine göre oyunlar ise; üçayak, dörtayak, ikiayak, ağırbar, koçeri, sıklama, sarhoş ban, timurağa, hoş bilezik, dello, sarıkız, tamzara, çayırın ten yüzünde, tavuk barıdır, Dut ağacı , Erzincan'ın dağları ,Hayriye ,Horoz ,Koçeri , Temurağa ,Sarhoş barı, Sıklama Bebek , Kızardı kayalar ,Melik Şerif , Sinanlı , Tırnanadır.

Komedi mahiyetinde oynanan elek oyunu, yılbaşında oynanan Arap oyunu orta oyunlardandır.

NELERİ İLE ÜNLÜ:
Girlevik Şelalesi, Ekşisu Kaplıcası, Tulum Peyniri, Bakır İşlemeciliği, Aygır Gölü, Buz Mağaraları, Eğinin ( Kemaliye ) folklörü

İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Erzincan ovasından adını alır. Ezirgan diye halk tarafından söylenir. Buranın eski adı Eriza'dır
 
Geri
Top