Pandeminin etkisi altında geçse de, arkeoloji adına birçok gelişmenin yaşandığı bir yılın ardından, 2020 yılında dünyada yapılmış en dikkat çekici arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
Teknoloji ve diğer bilim dallarının da yardımıyla, birkaç sene öncesine kadar hayal bile edemeyeceğimiz yöntemlerle artık çığır açıcı keşifler yapılıyor. Son yıllarda buna en önemli örnek ise elbette ki Antik DNA. Bu yılı da birbirinden önemli keşifler ile sonlandırıyor ve 2021 yılında ağzımızı açık bırakacak keşiflere şimdiden hazırlanmaya başlıyoruz.
İşgalci, korsan, savaşçı – tarih kitapları bize Vikinglerin İskandinavya’dan deniz yoluyla Avrupa’yı ve ötesini yağmalamak ve baskınlar yapmak için seyahat eden vahşiler olduğunu öğretti. Şimdi ise Avrupa ve Grönland’a dağılmış arkeolojik alanlardan 400’den fazla Viking iskeletinin son teknoloji DNA dizilimi, tarih kitaplarını yeniden yazacak. Araştırmanın sonuçlarına göre; birçok Viking’in aslında sarı saçları değil kahverengi saçları vardı. Viking kimliği İskandinav kökenli insanlarla sınırlı değildi. Çalışma, İskandinavya’nın genetik tarihinin Viking Çağı’ndan önce Asya ve Güney Avrupa’dan gelen yabancı genlerden etkilendiğini gösteriyor.
Göğsüne yaslanan ellerin damarlarında hala akar gibi duran kan, kıvrık parmakları, göbeğinde kıvrılmış pamuk tuniği, neredeyse hiç zaman geçmemiş gibi görünüyor. Bunlar, sıcak yünlü bir pelerin giyen 40 yaşındaki bir adam ve harcadığı emek gücüyle çoktan beli bükülmüş genç kölesinin neredeyse eksiksiz ve kusursuz bedenleri. Birbirlerine yakın duran iki adamın, şehir volkanik kül ve süngertaşı ile örtüldüğünde patlamanın ilk aşamasından kurtulduklarına, ancak ertesi gün meydana gelen bir patlamayla öldüklerine inanılıyor. Uzmanlar, muhtemelen 18 ile 25 yaşları arasında olan genç adamın birkaç sıkışmış omuru olduğunu ve bunun da onu emekçi veya köle olduğuna inanmaya yönlendirdiğini söylüyor. Muhtemelen yünden yapılmış, katlanmış bir tunik giydiği düşünülüyor. 30-40 yaşları arasındaki yaşlı adam, özellikle göğüs bölgesi çevresinde daha güçlü bir kemik yapısına sahipti ve bir tunik giyiyordu. İkisi de villanın koridoru olabilecek yerde yatarken bulundular.
Yapılan araştırma, Denisovalıların mağarayı en az 100.000 yıl önce iskan ettiklerini ve en az 60.000 yıl öncesine kadar kullandıklarını gösteriyor. Bulguların, homininlerin Asya’da yaşadıkları zaman ve hareketleri için ilginç sonuçları var. Denisovalı DNA’sı, Melanezyalılar, Aborjin Avustralyalılar ve Papualılar da dahil olmak üzere Avustronezyalı popülasyonlarında daha yüksek bir oranda bulunuyor. Ancak Denisovalıların gerçek fiziksel kalıntıları son derece nadir: Bugüne kadar sadece Sibirya’daki tek bir mağaradaki dişler ve bazı kemik parçaları bulunmuştu.
Keşif, Neandertallerin ip yapmak için lifleri nasıl bükeceklerini bildiklerini ve dolayısıyla halatlar, giysiler, çantalar ve ağlar üretebileceklerini gösteriyor. Güneydoğu Fransa’daki Abri du Maras mağaralarında, günümüz yüzeyinin üç metre altında, 52.000 ila 41.000 yaşları arasındaki bir katmanda, taş alet olarak kullanılan keskin bir taş yonga bulundu. Yonganın mikroskop altında incelenmesi, sadece 6 milimetre uzunluğunda ve 0,5 milimetre genişliğinde küçük bir ip parçasının yonganın alt tarafına yapıştığını ortaya koydu. Söz konusu ip, bir demet lifi, saat yönünün tersine bükerek yapılmış ve S-bükümü elde edilmişti. Daha sonra üç farklı demet, saat yönünde bükülmüş ve Z-bükümü elde edilerek üç kollu bir ip üretilmişti.
Onlarca mamut kalıntısından yapılan gizemli dairesel yapı, eski toplulukların Avrupa’nın buzul çağından nasıl kurtulduğuna dair ipuçları ortaya koydu. Araştırmacılar, bu yapıyı inşa etmek için çok fazla zaman ve çaba harcandığını, bu yüzden bir nedenden dolayı bunu yapan insanlar için önem arz etmiş olabileceğini söylüyor. Yeni analiz, bölgedeki kemiklerin 20.000 yıldan daha eski olduğunu gösteriyor ve bu da onu bölgede keşfedilmiş inşa edilen en eski dairesel yapı haline getiriyor. Kemikler muhtemelen hayvan mezarlıklarından getirilmişti. 9 x 9 metre boyutlarındaki yapının duvarlarını inşa etmek için ve iç kısmına dağıtmak için toplam 51 alt çene ve 64 mamut kafatası kullanılmıştı. Az sayıda ren geyiği, at, ayı, kurt, kızıl tilki ve kutup tilkisi kemikleri de bulundu.
Aguada Fénix, Mayaların ünlü basamaklı piramitlerini inşa etmeye başlamadan yüzyıllar önce, MÖ 1000 civarında inşa edildi. Tasarımı, erken Maya toplumlarının oldukça eşitlikçi olduğunu ve güçlü bir yönetici sınıfının olmadığını gösteriyor. Ana dikdörtgen platform topraktan yapılmıştı ve 1413 metre uzunluğunda, 399 metre genişliğinde ve 10 ila 15 metre yüksekliğindeydi. Ek platformlar, geçitler ve rezervuarlar da dahil olmak üzere daha küçük yapılar ile çevriliydi. Aguada Fénix’i inşa etmek çok büyük bir işti. Muhtemelen binlerce insanı çalışmış olmalıydı. Bununla birlikte, insanların bu işi yapmaya zorlandığına dair hiçbir kanıt yok. Aguada Fénix’in, işbirliği yaparak birlikte çalışan kilometrelerce uzaklıktaki yarı göçebe insanlar tarafından inşa edilmiş olabileceği düşünülüyor.
Binlerce yıl önce gömülmüş ve kentin efsanevi kurucusu Romulus’un mezarı olarak antik Romalılar tarafından kutsanan bir mezar şimdi Roma’daki Forum’un altında yeniden keşfedildi. Arkeologlara göre yeraltı mezarının ve etrafındaki tapınağın MÖ 6. yüzyıldan kalma olduğu düşünülüyor. Antik Romalılar, bu mezarda şehirlerinin kurucusunun kalıntıları olduğuna inanıyorlardı, ancak arkeologların mezarda yeni buldukları taş lahit boş çıktı. Yunanca “hipogeum” olarak adlandırılan yeraltı tapınağının Romulus’a adanmış bir adak sunağı içeriyordu. Mezardaki içi boş 1.4 metrelik lahit, Forum’un yanındaki Capitoline Tepesi’nden çıkarılan ve tüf adı verilen hafif bir volkanik taştan yapılmıştı.
Arkeologlar, Sakkara nekropolünün bir bölümünde yer alan üç derin mezarın içinde, yaklaşık 2.500 yıl önce gömülen kişilerin mumyalanmış kalıntılarını içeren, rengarenk boyanmış 100 ahşap tabut ortaya çıkardılar. Hiç açılmamış lahitler, cenaze tanrısı Ptah-Sokar-Osiris’in 40 heykelinin ve lotus çiçeği tanrısı Nefertum’un bronz bir heykelinin yanında üst üste yığılmış olarak bulundu. Mezar odaları antik çağda daha fazla insanı etkilemek için defalarca yeniden açılmış olsa da, araştırmacılar tüm mezarları tabutlarda yazılı isimlere dayanarak 26. Hanedanlığa (MÖ 688–525) tarihlendirdiler. Muhtemelen bir aile veya grup için birçok gömü içeren bu tür mezar odaları bu dönemde yaygındı.
Araştırmacılar, Amazon yağmur ormanlarında bulunan kaya sanatının, bölgenin en eski sakinlerinin, dev Buz Devri yaratıklarının yanında yaşayan görüntüleri tasvir ettiğini söylüyor. Resimlerin, son Buzul Çağı’nın sonlarına doğru 11.800 ile 12.600 yıl önce yapıldığı tahmin ediliyor. Resimler, filin tarih öncesi bir akrabası olan mastodon, dev tembel hayvanlar ve Buz Devri atları gibi şimdi soyu tükenmiş hayvanlar gibi görünen hayvanların tasvirlerini içeriyor. Ayrıca geometrik şekiller, insan figürleri, el izleri ve av sahnelerinin yanı sıra yılan ve kuş gibi hayvanların resimleri de var.
Yaklaşık 120.000 yıl önce, günümüzde kuzey Suudi Arabistan olan alanda, küçük bir Homo sapiens grubu, deve, bufalo ve bugünkülerden daha büyük fillerin de uğrak yeri olan sığ bir gölde su içmek ve yiyecek aramak için durdu. İnsanlar burada büyük memelileri avlamış olabilirler, ancak daha uzun bir yolculuk için sulu alanları birer ara nokta olarak kullanarak yola devam ettiler. Bu ayrıntılı sahne, eski atalarımızın Afrika’nın dışına yayılırken izledikleri rotalara yeni bir ışık tutan Nefud Çölü’ndeki eski insan ve hayvan ayak izlerinin keşfedilmesinin ardından yayımlanan yeni bir çalışmada yeniden oluşturuldu. Günümüzde Arap Yarımadası, ilk insanlar ve avladıkları hayvanlar için pek de uygun olmayan geniş, kurak çöllerle karakterize olmuş durumda. Ancak son on yılda yapılan araştırmalar, bunun her zaman böyle olmadığını gösterdi. Burası, doğal iklim değişikliği nedeniyle, son buzullararası dönem olarak bilinen bir dönemde çok daha yeşil ve daha nemli koşullar yaşamıştı.
Teknoloji ve diğer bilim dallarının da yardımıyla, birkaç sene öncesine kadar hayal bile edemeyeceğimiz yöntemlerle artık çığır açıcı keşifler yapılıyor. Son yıllarda buna en önemli örnek ise elbette ki Antik DNA. Bu yılı da birbirinden önemli keşifler ile sonlandırıyor ve 2021 yılında ağzımızı açık bırakacak keşiflere şimdiden hazırlanmaya başlıyoruz.
10- Şimdiye kadarki en büyük Viking DNA analizi
Viking iskeletlerine yapılan şimdiye kadarki en büyük DNA dizilimi, Vikinglerinin hepsinin İskandinav olmadığını ve çoğunlukla kahverengi saçlı olduklarını ortaya koydu.İşgalci, korsan, savaşçı – tarih kitapları bize Vikinglerin İskandinavya’dan deniz yoluyla Avrupa’yı ve ötesini yağmalamak ve baskınlar yapmak için seyahat eden vahşiler olduğunu öğretti. Şimdi ise Avrupa ve Grönland’a dağılmış arkeolojik alanlardan 400’den fazla Viking iskeletinin son teknoloji DNA dizilimi, tarih kitaplarını yeniden yazacak. Araştırmanın sonuçlarına göre; birçok Viking’in aslında sarı saçları değil kahverengi saçları vardı. Viking kimliği İskandinav kökenli insanlarla sınırlı değildi. Çalışma, İskandinavya’nın genetik tarihinin Viking Çağı’ndan önce Asya ve Güney Avrupa’dan gelen yabancı genlerden etkilendiğini gösteriyor.
9- Pompeii’de bir köle ve sahibi
Arkeologlar, MS 79 yılında Vezüv patlamasında ölmüş efendi ve kölesinin son derece iyi korunmuş iki kalıntılarını ortaya çıkardı.Göğsüne yaslanan ellerin damarlarında hala akar gibi duran kan, kıvrık parmakları, göbeğinde kıvrılmış pamuk tuniği, neredeyse hiç zaman geçmemiş gibi görünüyor. Bunlar, sıcak yünlü bir pelerin giyen 40 yaşındaki bir adam ve harcadığı emek gücüyle çoktan beli bükülmüş genç kölesinin neredeyse eksiksiz ve kusursuz bedenleri. Birbirlerine yakın duran iki adamın, şehir volkanik kül ve süngertaşı ile örtüldüğünde patlamanın ilk aşamasından kurtulduklarına, ancak ertesi gün meydana gelen bir patlamayla öldüklerine inanılıyor. Uzmanlar, muhtemelen 18 ile 25 yaşları arasında olan genç adamın birkaç sıkışmış omuru olduğunu ve bunun da onu emekçi veya köle olduğuna inanmaya yönlendirdiğini söylüyor. Muhtemelen yünden yapılmış, katlanmış bir tunik giydiği düşünülüyor. 30-40 yaşları arasındaki yaşlı adam, özellikle göğüs bölgesi çevresinde daha güçlü bir kemik yapısına sahipti ve bir tunik giyiyordu. İkisi de villanın koridoru olabilecek yerde yatarken bulundular.
8- Sibirya dışında ilk defa Denisovalı DNA’sı
Tibet Platosu’ndaki bir mağarada, daha önce yalnızca Sibirya’da bulunan eski bir insan türü olan Denisovalılara ait DNA bulundu.Yapılan araştırma, Denisovalıların mağarayı en az 100.000 yıl önce iskan ettiklerini ve en az 60.000 yıl öncesine kadar kullandıklarını gösteriyor. Bulguların, homininlerin Asya’da yaşadıkları zaman ve hareketleri için ilginç sonuçları var. Denisovalı DNA’sı, Melanezyalılar, Aborjin Avustralyalılar ve Papualılar da dahil olmak üzere Avustronezyalı popülasyonlarında daha yüksek bir oranda bulunuyor. Ancak Denisovalıların gerçek fiziksel kalıntıları son derece nadir: Bugüne kadar sadece Sibirya’daki tek bir mağaradaki dişler ve bazı kemik parçaları bulunmuştu.
7- 50.000 yıl önce Neandertallerin yaptığı ip
Fransa’daki bir mağarada bulunan Neandertaller tarafından yapılmış 50.000 yıllık ip, şimdiye kadar keşfedilen en eski ip oldu.Keşif, Neandertallerin ip yapmak için lifleri nasıl bükeceklerini bildiklerini ve dolayısıyla halatlar, giysiler, çantalar ve ağlar üretebileceklerini gösteriyor. Güneydoğu Fransa’daki Abri du Maras mağaralarında, günümüz yüzeyinin üç metre altında, 52.000 ila 41.000 yaşları arasındaki bir katmanda, taş alet olarak kullanılan keskin bir taş yonga bulundu. Yonganın mikroskop altında incelenmesi, sadece 6 milimetre uzunluğunda ve 0,5 milimetre genişliğinde küçük bir ip parçasının yonganın alt tarafına yapıştığını ortaya koydu. Söz konusu ip, bir demet lifi, saat yönünün tersine bükerek yapılmış ve S-bükümü elde edilmişti. Daha sonra üç farklı demet, saat yönünde bükülmüş ve Z-bükümü elde edilerek üç kollu bir ip üretilmişti.
6- Mamut Kemiklerinden Yapılmış 25.000 Yıllık Yapı
Rusya’da en az 60 farklı mamutun kalıntılarından yapılmış 25.000 yıllık gizemli bir yapı ortaya çıkartıldı.Onlarca mamut kalıntısından yapılan gizemli dairesel yapı, eski toplulukların Avrupa’nın buzul çağından nasıl kurtulduğuna dair ipuçları ortaya koydu. Araştırmacılar, bu yapıyı inşa etmek için çok fazla zaman ve çaba harcandığını, bu yüzden bir nedenden dolayı bunu yapan insanlar için önem arz etmiş olabileceğini söylüyor. Yeni analiz, bölgedeki kemiklerin 20.000 yıldan daha eski olduğunu gösteriyor ve bu da onu bölgede keşfedilmiş inşa edilen en eski dairesel yapı haline getiriyor. Kemikler muhtemelen hayvan mezarlıklarından getirilmişti. 9 x 9 metre boyutlarındaki yapının duvarlarını inşa etmek için ve iç kısmına dağıtmak için toplam 51 alt çene ve 64 mamut kafatası kullanılmıştı. Az sayıda ren geyiği, at, ayı, kurt, kızıl tilki ve kutup tilkisi kemikleri de bulundu.
5- Mayalara ait bilinen en büyük ve en eski anıtsal yapı
Maya uygarlığı tarafından inşa edilen, şimdiye kadarki en eski ve en büyük anıt Meksika’da bulundu. Aguada Fénix olarak adlandırılan bu yapı, 1.4 kilometre uzunluğunda devasa bir yükseltilmiş platform.Aguada Fénix, Mayaların ünlü basamaklı piramitlerini inşa etmeye başlamadan yüzyıllar önce, MÖ 1000 civarında inşa edildi. Tasarımı, erken Maya toplumlarının oldukça eşitlikçi olduğunu ve güçlü bir yönetici sınıfının olmadığını gösteriyor. Ana dikdörtgen platform topraktan yapılmıştı ve 1413 metre uzunluğunda, 399 metre genişliğinde ve 10 ila 15 metre yüksekliğindeydi. Ek platformlar, geçitler ve rezervuarlar da dahil olmak üzere daha küçük yapılar ile çevriliydi. Aguada Fénix’i inşa etmek çok büyük bir işti. Muhtemelen binlerce insanı çalışmış olmalıydı. Bununla birlikte, insanların bu işi yapmaya zorlandığına dair hiçbir kanıt yok. Aguada Fénix’in, işbirliği yaparak birlikte çalışan kilometrelerce uzaklıktaki yarı göçebe insanlar tarafından inşa edilmiş olabileceği düşünülüyor.
4- Romulus’a adanan bir tapınak
Roma’nın efsanevi kurucusu Romulus ile ilişkilendirildiğine inanılan bir tapınak, Roma Forumu’nun eski ve kutsal bir bölümünde yeniden ortaya çıktı.Binlerce yıl önce gömülmüş ve kentin efsanevi kurucusu Romulus’un mezarı olarak antik Romalılar tarafından kutsanan bir mezar şimdi Roma’daki Forum’un altında yeniden keşfedildi. Arkeologlara göre yeraltı mezarının ve etrafındaki tapınağın MÖ 6. yüzyıldan kalma olduğu düşünülüyor. Antik Romalılar, bu mezarda şehirlerinin kurucusunun kalıntıları olduğuna inanıyorlardı, ancak arkeologların mezarda yeni buldukları taş lahit boş çıktı. Yunanca “hipogeum” olarak adlandırılan yeraltı tapınağının Romulus’a adanmış bir adak sunağı içeriyordu. Mezardaki içi boş 1.4 metrelik lahit, Forum’un yanındaki Capitoline Tepesi’nden çıkarılan ve tüf adı verilen hafif bir volkanik taştan yapılmıştı.
3- Sakkara’da Sayısız Heykel, Tabut ve Mumya
Kahire’nin güneyindeki geniş nekropolde yapılan kazılarda en az 100 tabut ve yaklaşık 40 adet yaldızlı heykel bulundu.Arkeologlar, Sakkara nekropolünün bir bölümünde yer alan üç derin mezarın içinde, yaklaşık 2.500 yıl önce gömülen kişilerin mumyalanmış kalıntılarını içeren, rengarenk boyanmış 100 ahşap tabut ortaya çıkardılar. Hiç açılmamış lahitler, cenaze tanrısı Ptah-Sokar-Osiris’in 40 heykelinin ve lotus çiçeği tanrısı Nefertum’un bronz bir heykelinin yanında üst üste yığılmış olarak bulundu. Mezar odaları antik çağda daha fazla insanı etkilemek için defalarca yeniden açılmış olsa da, araştırmacılar tüm mezarları tabutlarda yazılı isimlere dayanarak 26. Hanedanlığa (MÖ 688–525) tarihlendirdiler. Muhtemelen bir aile veya grup için birçok gömü içeren bu tür mezar odaları bu dönemde yaygındı.
2- Amazon’da Dev Yaratıkların 12.600 Yıllık Çizimleri
Yağmur ormanlarında bir uçurumun yüzünde, 12.500 yıl öncesinden insanlara ve hayvanlara ışık tutan on binlerce buz devri resmi bulundu.Araştırmacılar, Amazon yağmur ormanlarında bulunan kaya sanatının, bölgenin en eski sakinlerinin, dev Buz Devri yaratıklarının yanında yaşayan görüntüleri tasvir ettiğini söylüyor. Resimlerin, son Buzul Çağı’nın sonlarına doğru 11.800 ile 12.600 yıl önce yapıldığı tahmin ediliyor. Resimler, filin tarih öncesi bir akrabası olan mastodon, dev tembel hayvanlar ve Buz Devri atları gibi şimdi soyu tükenmiş hayvanlar gibi görünen hayvanların tasvirlerini içeriyor. Ayrıca geometrik şekiller, insan figürleri, el izleri ve av sahnelerinin yanı sıra yılan ve kuş gibi hayvanların resimleri de var.
1- Suudi Arabistan’da 120.000 yıllık insan ayak izleri
Suudi Arabistan’da eski bir kuru gölün çevresinde insanların, fillerin ve diğer hayvanların 120.000 yıllık ayak izleri bulundu.Yaklaşık 120.000 yıl önce, günümüzde kuzey Suudi Arabistan olan alanda, küçük bir Homo sapiens grubu, deve, bufalo ve bugünkülerden daha büyük fillerin de uğrak yeri olan sığ bir gölde su içmek ve yiyecek aramak için durdu. İnsanlar burada büyük memelileri avlamış olabilirler, ancak daha uzun bir yolculuk için sulu alanları birer ara nokta olarak kullanarak yola devam ettiler. Bu ayrıntılı sahne, eski atalarımızın Afrika’nın dışına yayılırken izledikleri rotalara yeni bir ışık tutan Nefud Çölü’ndeki eski insan ve hayvan ayak izlerinin keşfedilmesinin ardından yayımlanan yeni bir çalışmada yeniden oluşturuldu. Günümüzde Arap Yarımadası, ilk insanlar ve avladıkları hayvanlar için pek de uygun olmayan geniş, kurak çöllerle karakterize olmuş durumda. Ancak son on yılda yapılan araştırmalar, bunun her zaman böyle olmadığını gösterdi. Burası, doğal iklim değişikliği nedeniyle, son buzullararası dönem olarak bilinen bir dönemde çok daha yeşil ve daha nemli koşullar yaşamıştı.