17 - Çanakkale

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Yüzölçümü: 9.737 km²
Nüfus: 432.263 (1990)
İl Trafik No: 17

Kıyılarıyla Avrupa ve Asya'yı birleştiren Marmara ve Ege Denizini birbirini bağlayan Çanakkale savaşlarının en kanlı muharebelerinin cereyan ettiği, çok sayıda şehitlik, anıt ve mezarlıkların bulunduğu Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Troya, Assos gibi eski uygarlık merkezlerinin beşiği olan il iç ve dış turizmde önemli bir yer almaktadır.

COĞRAFYA

Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatı yönüne düşen Balkan Yarımadası'nın Doğu Trakya topraklarına bir kıstakla bağlanmış, Gelibolu Yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde toprakları bulunan bir ilimizdir. Kent doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir ili, batıda Ege denizi, kuzeyde Tekirdağ İli ile Marmara denizi tarafından çevrelenmiştir.

Çanakkale ilinde, Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin geçiş iklim hüküm sürmektedir. Yağışlar genellikle bahar ve kış aylarında olmaktadır. Turizm sezonunda, iklim mutedil olup, deniz suyu sıcaklığı temmuz ve ağustos aylarında maksimum seviyeye çıkmaktadır.

TARİHÇE


Eski çağlarda adı Hellespontos ve Dardanel olarak anılan boğazın iki yakasında topraklara sahip olan Çanakkale tarihinin ilk devirlerinde başlayarak sürekli iskan edilmiştir. İlk şehir medeniyeti MÖ 3000'de Troya'da kurulmuş 2500'e kadar devam etmiştir. Daha sonra Lidye, Pers, Bergama Krallığı, Roma, Bizans ve Osmanlı hakimiyetine girmiştir.

İLÇELER

Çanakkale ilinin ilçeleri; Ayvacık, Biga, Bozcaada, Çan, Eceabat, Ezine, Gelibolu, Gökçeada, Lapseki ve Yenice'dir.
 

Çanakkale​

Çanakkale ili, Türkiye Cumhuriyetinin kuzeybatısında, topraklarının büyük bölümü Marmara Bölgesi sınırları içinde kalan, 25° 40' - 27° 30' doğu boylamları ve 39° 27' - 40° 45' kuzey enlemleri arasında 9.887 km²'lik bir alan kaplayan, Asya ve Avrupa kıtalarında toprakları bulunan, kendi adını taşıyan boğaz ile ikiye bölünmüş Trakyada İstanbul'dan sonraki en büyük ildir.

Çanakkale ili



Genel Bilgiler​

  • Bölge: Marmara Bölgesi
  • Yüzölçümü: 9.887 km²
  • Nüfus: 1.723.571 ― Şehir nüfusu 1.247.443 ― Köy nüfusu 228.685
  • Nüfus yoğunluğu: 48 kişi/km²
  • Plaka kodu: 17
  • Alan kodu: 0286
  • Vali: Abdülkadir Atalık

Anadolu'nun en batı noktası olan Baba Burnu ile Türkiye'nin en batı noktası Gökçeada'daki İncirburnu il sınırları içindedir. Ege Denizi'nde Türkiye'ye ait en büyük adalar, Bozcaada ve Gökçeada, Çanakkale iline bağlıdır.

İlçeleri​

  • Ayvacık
  • Bayramiç
  • Biga
  • Bozcaada
  • Çan
  • Eceabat
  • Ezine
  • Gelibolu
  • Gökçeada
  • Lapseki
  • Yenice

Tarihçe​

Eski çağlarda, Hellespontos ve Dardanelles olarak da adlandırılan ilde 3000 yıldan beri yerleşim olduğu bilinmektedir. Bugün bile kalıntıları bulunan Truva (Troia, Troy) Antik kenti M.Ö 2500 yılında büyük bir depremle yıkılmış ve bölge uzun yıllar Lidya'lılarca yönetilmiştir. Millattan önce 336 yılında bölgede en önemli güç hâline gelen Pers İmparatorluğuHelenizm'i tüm dünyaya yaymak amacındaki Büyük İskender Granikos Çayı (Biga Çayı) kıyılarında büyük bir bozguna uğratılmıştır. Osmanlı Devleti döneminde de Karesioğulları Beyliğinin yıkılması ile ilin bugünkü topraklarının büyük bir bölümü ele geçirilmiş, Bizans'a yardım karşılığı ödül olarak alınan Gelibolu'daki kaleler sayesinde ilin fethi daha da kolaylaşmış ve Boğazlar ile birlikte kontrol Osmanlı Devleti'ne geçmiştir.

Çanakkale ilinin topraklarının bütününe bakıldığında, üzerinde kurulmuş olduğu yarımada Biga Yarımadası olarak adlandırılır. İl içindeki en kayda değer yükselti Biga Dağları'dır. Biga adının bu denli çok kullanımının sebebi, Cumhuriyet döneminden önce , Osmanlı idarî sisteminde Sancak'ın Biga ilçesi olmasıdır. Yani ilin eski merkezi Biga olup, Cumhuriyet döneminde, kazanılmış olan başarılardan dolayı ilin ismi ve merkezi Çanakkale olarak değiştirilmiştir. İlin isminin kökeni yörede çok gelişmiş olan çanak - çömlek zanaatine dayanır. Şehrin iki simgesi hâline gelen Kale-i Sultaniye ile çanakçılık özdeşleşince de şehir Çanakkale olarak adlandırıldı.[kaynak belirtilmeli]

Demografi​

Çanakkale iline bağlı 568 köy, 21 bucak, 12 ilçe belediyesi ve 22 belde belediyesi vardır. Çanakkale ilinin ilçeleri ile birlikte nüfusu 1.723.571 kadardır. İl merkezinin köyler hariç nüfusu 486,544'tür. Merkezden sonra en büyük ilçe Bigadır. İlin en küçük ilçesi Bozcaada'dır. Adaların nüfusu yazları iki katını aşsada kışın yerlilerden başka yaşayan kalmaz.
İl genelinde nüfusun yüzde 52'si şehirlerde geri kalanı kırsal kesimde yaşar. Yıllık nüfus artışı yüzde 10.34 ile Türkiye oralamalarının çok üstündedir,aşırı bir nüfüs artışı vardır. Nüfus yoğunluğu 48,16 kişi/km²dir.

Coğrafya​

Kazdağı Şelalesi
İl topraklarının yarısından fazlası ormanlar ile kaplıdır. Ormanlar il topraklarının % 53.9'unu oluşturur. Ormanlık alanlar 536.964 hektar olup bunun 449.024 hektarı koru, 87.969 hektarı ise köylülere dağıtılan ve ticaret yapılan, kesilmeye hazır ormanlardır. Ormanlık arazinin yarısından fazlasını kızılçam ve meşe kaplar. İlde yetişen ağaçalarin miktarları şöyledir;

Eğitim​

İl, eğitim bakımından halkına Türkiye ortalamasının oldukça üstünde bir hizmet sunar. İl sınırları içinde 1 Fen Lisesi, 10 anadolu Lisesi, 2 Anadolu Öğretmen Lisesi ve birçok Meslekî lise bulunur. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) bünyesinde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 2 enstitü bulunur, ve 20,000 öğrenciye eğitim verir. Halkın %8,0'i üniversite mezunudur.İlköğretimlerde okullaşma oranı %100'dür. Okuryazarlık oranı (2000 Nüfus verilerinde) %90 olarak açıklanmış, fakat geçen zaman içersinde oranın %99 olduğu sanılmaktadır. (Çanakkale Valiliği Resmî Sayfası) İlçede 75,000'e yakın öğrenci bulunur. İlde derslik başına düşen öğrenci sayısı 20'dir.

Kültür​

Çanakkale, binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış, gerek mimarisinde gerek yaşamda onlardan izler taşımaktadır. 70'li yıllardan itibaren ile yapılmaya başlayan ticarî yatırımlarla ildeki geleneksel toplum yapısı yerini hızla modernize olmuştur. Ticarî yatırımlarla ile ulaşım kolaylaşmış ve şehrin görünümünün değişmesi böylece başlamıştır. Bugün Çanakkale Türkiye'nin en modern çevrelerindendir. Geniş kaldırımları, temiz caddeleri, bakımlı binaları ile örnek bir şehirdir. Henüz altyapısı tam oturmamışsa da kültürel anlamda Çanakkale ili Türkiye'de önde gelen çevrelerdenidr. Toplumda çekirdek aile yaygındır. Toplum,Göçmenler , Türkmenler, Pomaklar, Yörükler, Çerkezler ve az sayıda Boşnak'tan oluşur. Pomak ve Yörükler genelde tarım ile uğraşırlar. Bir Yörük kişisi ile Pomak farklı biçimde geleneksel giysiler giyer.
İl ve ilçe merkezlerinde büyük ölçüde modern giyim örnekleri benimsenmiştir. Kırsal kesimden gelen bayanlar, beyaz Yemenî adı verilen eşarp ve şalvar ile siyah naylonumsu kumaştan pardesü (ferace) giyerler, kırsal kesim erkeklerinde ise baskın giyim türü, pantolon, ceket ve kaskettir. Yörede erkeklerin şalvar giydiği pek görülmez. Yöre mutfağı ise birbirinden lezzetli tatlara sahiptir. Çanakkale mutfağını anlatacak kilit sözcükler; zeytinyağ, zeytin, sardalya, peynir helvası ve keşkektir. Adalar bağcılık ve şarapçılık konusunda başı çekmektedir.

Turizm​

Çanakkale ile birçok ilçesi tarihî ve doğal güzellikler bakımından oldukça zengin olmasına rağmen, bölge olması gerekenden oldukça az turist çekmektedir. İl merkezinin çevresinde bulunan yerlerin hemen hemen heryeri sit alanı ilân edilmiştir. Çanakkale'nin büyüyememesinin asıl sebeplerinden biride budur. Birçok alan yerleşime kapalıdır.

Çanakkale'nin başlıca turistik yerleri
  • Gökçeada (İmroz)
  • Bozcaada (Tenedos)
  • Harp Eserleri Müzeleri
  • Antik Yunan Şehirleri
  • Kazdağı
  • Kaplıca ve Termal Tesisler
  • Anıtlıklar
  • Kaleler
  • Çimenlik Kalesi
  • Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı
  • Çanakkale Boğazı
  • Abidiyeler
 
UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesine alınan, binyıllardır uğruna savaşılan Troia, bugün de tarihi önemi ve güzelliğiyle pek çok sanatçıya ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.

İki kıtayı (Avrupa ve Asya) ve iki denizi (Akdeniz ve Karadeniz) birleştiren önemli konumu nedeniyle Çanakkale Boğazı binyıllardır pekçok savaşa şahitlik etmiştir. Anadolulu ozan Homeros’un ölümsüz eseri İlyada Destanı’nda anlattığı, M.Ö. 1180’de yapıldığı kabul edilen Troia Savaşı’ndan 1915 yılındaki Çanakkale Savaşları ve 1. Dünya Savaşı’na kadar amaç hep aynı olmuştur: Çanakkale Boğazı’nı kontrol ederek Doğu ve Batı’ya hükmetme. Boğazı kontrol eden önemli jeopolitik konumu nedeniyle zenginleşen Troia kentini ele geçirmek için verilen savaşlar destanlara da konu olmuştur. Ancak binyıllar içinde harabeye dönüşen kentin tam olarak nerede olduğu unutulmuştur. Özellikle Ortaçağ’dan sonra İlyada Destanı’nın tüm Avrupa’da yeniden okunmaya başlanması nedeniyle, pek çok araştırmacı, kenti bulmak için yüzyıllar boyunca Çanakkale bölgesini ve boğazı ziyaret etmiştir. Bu arama sonuçları nihayet 1868 yılında bölgeyi ziyaret eden Homeros hayranı, zengin işadamı Heinrich Schliemann’la bir dönüm noktasına erişmiştir.

Araştırma Tarihi​

Tüccar Heinrich Schliemann, İlyada’yı okuyup derinlemesine inceledikten sonra, Troia kentinin (diğer bir adı İlios) Çanakkale Boğazı’nın (antik adı Hellespontos/Dardanell) güneyinde bulunan ve 200x150m boyutlarında yapay bir tepe olan Hisarlık’ta aranması gerektiği sonucuna varmıştır. Schliemann yönetiminde yapılan büyük çaplı kazılar 1870’teki ilk sondajdan sonra 1871-73, 1878, 1879, 1882 ve 1890’da gerçekleştirilmiş; Schliemann bu çalışmalar için kişisel servetinin büyük bir bölümünü harcamıştır. Onun ölümünden sonra çalışma arkadaşı, mimar Wilhelm Dörpfeld, kazı projesini 1893 ve 1894’te yürütmüş, bu tarihten sonra kazı çalışmaları geçici olarak durmuştur.

Bu kazıların sonuçları günümüze değin özellikle Batı Anadolu ve komşu bölgelerde yapılacak araştırmaların temelini oluşturur. 19 yüzyıl kazılarının buluntuları İstanbul, Atina ve Berlin müzelerine girmiş, Berlin’deki toplam 10 bini aşkın buluntunun kopyaları öğrenim amacıyla 37 üniversite ve müze koleksiyonuna verilmiştir. II.Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’deki parçaların en değerlileri kaybolmuş, bir bölümü de yangınlarda hasara uğramıştır. Daha sonra arkeolji literatüründe “Priamos Hazinesi” olarak adlandırılan M.Ö. 2500 yıllarına tarihlenen hazine buluntuları, savaş ganimeti olarak 2. Dünya Savaşı sonrasında Rus askerler tarafından Moskova’daki Puşkin Müzesi deposunda konulmuştur. Söz konusu eserlerin bir kısmı 1995 yılından beri sergilenmektedir.

1988’den başlayarak Troia, Tübingen Üniversitesi’den Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann başkanlığındaki bir ekip tarafından, Korfmann’ın ölümüne (2005) kadar bölge yeniden kazılmıştır. Çalışmalar yine aynı üniversiteden Prof. Dr. Ernst Pernicka tarafından devam ettirilmektedir. Troia’da ilk kez bulunan Hititçe’nin Batı Anadolu’daki bir lehçesi olan Luwice yazılı Tunç mühür, Troia ve Hitit İmparatorluğu arasındaki ilişkileri açıkça ortaya koymuş ve Troia’nın bir Anadolu kenti olduğunu kanıtlamıştır.

Destan ve Politika​

Politik açıdan Troia Savaşı, Batı’nın Doğu’ya, Avrupa’nın Asya’ya -ve tam tersi- karşı verdiği bir savaş olarak yorumlanır. Roma, M.Ö. 3. yüzyıldan beri Troia’yı kökeni olarak kabul eder. Şehir tanrıçası Roma ve Troialı tanrıça Venüs/Aphrodite de sikkeler üzerinde Frig miğferli, Troialı bir kadın olarak betimlenirdi. Troialıların hayatta kalmış büyük kahramanı Aeneas’ın annesi ile onun Latyom’a, İtalya’ya kaçıp orada Romalıların atası olarak yerleşmesini sağlayan Venüs/Aphrodite, Ceasar’ın da tanrıçasıdır aynı zamanda. Romalı İmparatorların Troia’ya duyduğu ilgi kesintisiz bir şekilde devam eder.

Yazılı kaynaklarda anılan Troia’ya gelen önemli son kişi ise Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih’in İmrozlu (Gökçeada) tarihçisi Kritovulus şunları yazar:
[cf]"Çanakkale’ye bağlı eski Troia kıtasının merkezi olan İlion şehrine geldiğinde, kalan yıkıntıları, eski eserleri ve yöreyi seyir ve temaşa eyledi; denizden ve karadan haiz olduğu önemi taktir etti, ozan Homeros’u övüp göklere çıkardığı kimseleri ve onların yaptığı saygı değer hizmetleri hatırlayıp anarak, duydularını dile getirdi ve ‘Tanrı beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu ana kadar koruyup esirgedi. Şehrin düşmanlarını yendik ve biz Asyalılara karşı birçok kez yapılan kötülüklerin öcünü aradan yıllar ve çağlar geçmesine karşın aldık dedi."[/cf]

Günümüzde Troia​

Troia ve çevresinin kültür tarihindeki önemi nedeniyle, hem ören yeri hem de yakın çevresi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Bu nedenle 1996 yılında Troia’yı da içine alan bölge, Troia Tarihi Milli Parkı olarak ilan edilmiştir. Bundan kısa bir süre sonra ise Troia ören yeri UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır.

Binyıllardır dünyanın her yerindeki ozanlara ve sanatçılara ilham kaynağı olan Troia’nın gelecekte pek çok sanatsal esere damgasını vuracağı kesindir.
 
CANAKKALE

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
SÜNNET

Sünnet düğünlerine, önceden davet edilen akrabalar ve dostlar toplanarak, sünnetten bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede yenilir, içilir ve eğlenilir. Gecenin uygun bir zamanı, sünnet çocuğunun kına yakma töreni başlar. Kına ahretlik anneleri ve çocuğun yengesi tarafından yakılır. Sünnet çocuğunun annesi de her kına yakana çember hediye ederek boynuna asar.

Ertesi gün sünnet çocuğu, mendillerle süslenmiş atlara, arkadaşları ile bindirilerek, ahretlikleri ve çok yakınlarının evlerine gidilir. Bu evlerden şerbet ikram edilir. Ancak şerbet bardağı kırdırılır ki, bu erkekliğe ilk adım atışın bir göstergesi olarak yorumlanır. Sünnet çocuğu kendi evinin önünde atın üzerinden inmek istemeyerek, babasından sünnet hediyesi olarak bir hediye bağışlamasını bekler. Mevlüt başladığında da stresli bir ortamdan ayrılmak için özel arabalarla sünnet çocuğu gezdirilir.

ASKERLİK
Gençlerin hayatında bir dönüm noktasıdır. Askerliğini yapmadan evlendirilmezler, babalar kızlarını vermez, "Askerliğini yap, adam ol, öyle gel" derler
Bir genç askerlik çağına geldiği zaman ve gitme tarihi belli olduktan sonra yakınları, arkadaşları ve köylüleri tarafından yemeğe alınır. Mesela aynı tarihlerde askere gidecek birkaç genç de olabilir. Bunların hepsi için aynı şey geçerlidir. En iyi yemekler sunulmaya çalışılır. "Askerde başına kazara bir şey gelirse boğazından benim de lokmam geçsin, benim de hayrım dokunsun" düşüncesiyle yemek vermeye çalışır. Askere gidecek olanların arkadaşları, yakın akrabaları ve ileride aksara gidecek olan aileler muhakkak davet ederler. Genç, aksara gidinceye kadar bu yemek davetleri devam eder.
Askere gidecek çocuğun ailesi, "oğlum sağ salim askerliğini yapsın herhangi bir şey olmasın" diye "kan" da akıtırlar. Yani kurban keserler. Maddi duruma göre bu bir horoz olabileceği gibi, kuzu, koyun gibi daha büyük bir hayvan da olabilir. Bütün köylüye ikram edilir.
Askere gitme günü çattığında, sabah erkenden bütün köylü, köy meydanında toplanır. Askere gidecek genç yada gençler, büyüklerinin ellerini öperler, arkadaşlarıyla vedalaşırlar, helalleşirler. Elini öptükleri büyükleri onun eline para sıkıştırırlar. "Askerde benden de bir şey yesin, içsin, boğazına gitsin" diye herkes gönlünden koptuğunca para verir. Bu her gence ayrım gözetilmek sizin yapılır.
Baba oğluyla helalleşirken "Evladım seni bu günler için büyüttüm, vatan görevi kutsaldır.." Gibi sözlerle ona şevk vermeye çalışır.
Askerlik görevini tamamlayan genç köyüne döndüğünde, ailesi, "Oğlum sağ salim vatani görevini yaptı, geldi" diye yaşadıkları sevinci bütün köylüyle paylaşmak için "asker başı" adetini yapar.
Aynı şekilde kurban kesilir, pilav yapılır. Bütün köylü ve diğer köylerden gelen yakın akrabalarla yenilir, eğlenilir.
Gençler, büyüklerinden ayrı bir grup oluşturarak farklı bir heyecan ve duygu içerisinde sohbet ederler. Bunların bir kısmı askerden daha önce gelmişler., bir kısmı da yeni gideceklerdir. Askerlik anıları, sohbet, saz eşliğinde türküler ve oyunlarla bir kutlama havasında bu adet gerçekleştirilir.


EVLENME
özellikle köylerimizde kız çocukları 12-14 yaşlarından itibaren sosyal düzenin gerektirdiği uyuma kendilerini hazırlarlar. Ailesinden, çevresinden gördüklerini kendilerine moral olarak alırlar. Yeni kurulacak evin kadın ihtiyaç maddelerini temin etme çabası içine girerler. Bu amaçla hazırladıkları eşyalara "çeyiz" denir.
Kız, erkeğin ailesi tarafından genellikle şu şekilde istenir. Erkek tarafı hatırını saydığı yakın akrabalarının kadınlarını kızın annesine, erkeklerini kızın babasına "dünür" gönderir. Allah'ın emri ile kız istenir. Yada erkek tarafı bazı yakınları ile haber vererek doğrudan kız evine gider. Aynı şekilde ister. İlk seferinde verilmezse cevap almak için gün kararlaştırılarak ayrılınır. Kararlaştırılan günde tekrar kız evine gidilir. O gün söz kesme günüdür. Ondan kısa bir süre sonra kıza yüzük, şeker, çikolata gibi hediyeler götürülür. Bazen de takı takılır. Bu takı takma işine küçük nişan denir. Bu arada büyük nişan için her iki taraf isteklerini birbirlerine bildirirler. Bazı yörelerimizde örneğin Biga İlçemizin bazı köylerinde bu istek özellikle kız evi tarafından bir kağıda yazılarak "liste" şeklinde istenir. Büyük nişan gerçek nişandır. Erkek tarafı kız tarafına vereceği hediyelerle yüzük, küpe, altın, bilezik, inci gibi geline alacağı ve takacağı bütün mücevherleri, elbiselik, gelinlik, duvak ve teli bir sepet yada bohça içine koyarak, çalgılar ve nişan davetlileri ile kız evine gider. Orada hep birlikte eğlenilir. Haftasına kız tarafı, damadın güveylik çamaşırları ve bazı eşyaları ile erkek tarafına vereceği hediyeleri alıp, düğün gününü kararlaştırmak için oğlan evine giderler. Düğüne yakın zamanda "görüşme" olur. Bu günlerde bütün akraba ve tanıdıkların hediyeleri, verenin adı söylenmek kaydıyla davetlilere gösterilir. Düğünün başlaması sokak sokak "çerez" gezmesiyle olur. Bu gezmeye gelinin yakınları çalgılar ile gelirler. Davet edilecek evlere Perşembe sabahından itibaren kalabalık halde gidilir. Ev sahibi gelenleri ağırlar, yedirir - içirir. Bu gezme işi bütün gece sabaha kadar hatta bazen ertesi günün akşamına kadar sürdüğü olur. Cuma gününün akşamı gece eğlentisi başlar. Büyük bir salonda yada boş bir alanın kenarına dizilen sandalye ve tahtalar üzerine ortada boş bir oyun yeri bırakılacak şekilde oturulur. Gelin, başına çiçekler takmak suretiyle süslenir. Yeni yetişen kızlardan başlayarak, yeni evlenmiş olanlar ikişer ikişer oyun yerine gelirler ve karşılama oynarlar. Oyun oynayanların yakınları caba dedikleri bir para atarlar. Eğlencenin bitimine yakın gelin de oyuna kalkar. İkinci gece kına gecesidir.
Kızlar, yeni gelinler ve gelin dallı- bindallı - dival denilen işlemeli kadife elbise giyerler. Yatsı namazından çıkan delikanlılar, erkek tarafı sağdıcının taşıdığı bir tepsi içindeki kınayı mum ve çiçeklerle süslenmiş olarak davul - zurna ile kız evine giderler. Çeyizaltı şarkısı denilen ve Çanakkale'nin olan aşağıdaki türküyü söyleyip oynayarak ev ev gezip çerez toplarlar.

Karyolamın demiri Bahçelerde mor meni
Verem ettin sen beni Verem ettin sen beni
O yar benim değimli? Nasıl verem olmayayım
O yar benim olmazsa Eller seviyor seni.
Öldürürüm kendimi
Toplanan çerezle birlikte kız evine giderek eğlenceye devam ederler. Bu arada unutulan bir iki konu daha var. Cumartesi gecesi köy düğünlerinde misafir akşamıdır. Bütür köy, diğer köylerden ve dışarıdan gelen misafirlerle ilgilenir. Yedirir - içirir, yatırır.

Ayrıca gelin hamamı yapılır. Hamamda yapılan eğlenceden sonra gelin giyinip süslenir, düğüne devam edilir. Pazar günü öğleden sonra çeşitli oyunlar, eğlenceler eşliğinde köy meydanında damat tıraşı yapılır. Damat tıraşından sonra oğlan tarafı çalgılar eşliğinde yollarda oyunlar oynayarak kız evine gelir. Kız tarafından sağdıçları gelinin bir eşyasının saklayarak vermeyeceklerini söylerler, nazlanırlar, bahşişlerini alarak verirler. Bundan sonra gelin bir arabaya yada atın üzerine bindirilir. Yollarda dolaşarak oğlan evine varılır. Evin kapısında yüksekçe bir yere koltuk yapılır. Gelin herkese gösterilir. Kapıda bekleyen damat bir tas içine koyduğu buğday, para , şeker gibi maddelere gelinin üzerinden davetlilere doğru serper. Yatsı namazından sonra damat gerdeğe girer. Böylece düğün tamamlanmış olur.

ÖLÜM
Biri öldüğü zaman, hemen camiye bildirilir ve sela verilir. Eğer ölünün yakınları gelecekse, 24 saat bekletilir. Bekleyecek olan mevta, şişmesin diye, üzerine makas veya bıçak konur. Çenesi düşmesin diye, çenesi bağlanır. Bacakları ayrık olmasın diye, iki ayak baş parmağı birbirine bağlanır.
Eve hoca çağrılıp, mevtanın üstü başı soyulup, teharet aldırılır ve rahat döşeğine yatırılır. Kazanlar kurulup, su hazırlanır. Yıkandıktan sonra camiye götürülür. Cenaze namazı kılınır.
Cenaze namazı kılındıktan sonra, mezarlığa götürülüp defnedilir. Burada dua edilir ve hoca talkım verir yani, mevta uyandırılır. Evde eş dost toplanır. 45 yasin okunur, hatim indirilir. Mevtanın namaz, oruç gibi günahları var ise, Allah affetsin diye hocanın hesapladığı para bölünüp, elden ele gezdirilir ve ihtiyaç sahiplerine verilir. Bu işleme, devir yapmak denir. Mevta zengin ise, tam devir yapılır. Yani daha fazla para dağıtılır. Fakir ise, yarım devir yapılır. Yani daha az para dağıtılır.
Mevtanın ayakkabıları kapı önüne konulur. Bu, mevtanın evden çıkıp gittiği anlamına gelir. En geç yedisine kadar, ölünün en az bir kat çamaşırı bir fakire verilir.
Yedi gün süresince, her akşam ile yatsı arası tebareke ve yasin okunur. Yedinci gün mevlüt okutulur.
40'ıncı gününde; ölünün burnunun düştüğüne inanılır ve helva pişirilir. 52'sinde ölünün etlerinin kemiklerinden ayrıldığına inanılır ve acısını duymasın diye 52. dua ve mevlütü okutulur.
Daha sonraki günlerde, ölünün yakınları istedikleri zaman onun arkasından dua okurlar. Özellikle bayram ve arife günleri mezarlık ziyareti yapılıp, ölüler için dua edilir.
HIDRELLEZ
Çanakkale 'de dini ve milli mahiyetteki bayramların dışında en yoğun kutlamalar Hıdrellez de yapılır.5 Mayıs akşamı ,gül dallarına ,para ,yüzük ,düğme v.s. asılır.Su kenarına gidilerek istenilen dilek, yere şekil alarak çizilip dua edilir.Hava karardığında ise ateş yakılarak üstünden atlanır.Bu gece Hızır 'ın geleceğine inanıldığından sabah erken kalkılmaya çalışılır.6 Mayıs sabahı bir gece önceden gül dalına asılanlar toplanılır.Asılan eğer para ise bereket getirmesi için yıl boyunca cüzdanda taşınır.Yüzük ,düğme gibi şeyler bir kabın içine konularak küçük bir kız çocuğuna birer ,birer çektirilir. Ve her çekilişte maniler söylenir.Çanakkale'nin bazı bölgelerin de yapılan bu kutlamalara 'Peskelye' adı verilir. İlimizde yaşayan Türkmen - Alevi toplulukların da ise hıdrellez ,bayram coşkusu ile kutlanır. Bu kutlamalar 3 gün sürer. Bu tarih boyunca Türkmenler işe gitmezler, çalışmazlar. Kutlamalar süresince bir gün civarda yer alan bir yatıra gidilir.Bir diğer gün köy mezarlığına gidilerek kesilen hayvanlar pişirilir,yemekler yenir. Her aile ,kendi aile kabristanlığının yanın da sofrasını kurar .Diğer ailelere meşrubat ve çerez ikram edilir.Gün boyunca mezarlıkta kalınır.
YÖRESEL YEMEKLER:

ÇORBALAR
Tarhana Çorbası,Yoğurt Çorbası,Sütlü Çorba
YEMEKLER
Kuru Bamya,Kuzu Kapama,Oğlak Çevirme,Terbiyeli Köfte,Bakla Keşkeği,Tumbi,Peynirli Patlıcan,Mantı,Turp Otu Salatası,Kaçamak,Şelame
DENİZ ÜRÜNLERİ
Lakerda,Balık Izgara,
TATLILAR
Zerde,Biga Peynir Tatlısı,Peynir Helvası,Sütlü İrmik
İÇECEKLER
Erik Macunu (Hoşaf) ,Uynuk (Ayran),Ahlat Suyu,Ayva Komposta


YÖRESEL GİYİM:
Çanakkale halkının giyim ve kusamına bakıldıgında yörenin halklarının çesitliligi bu konuda da etkisini göstermistir. Kadın baslıklarında Türkmen- Yörük özelligi görülmekte ve Islami giyim tarzı söz konusu idi. Erkek giyiminde özellikler daha belirgindir. Geleneksel Yörük giyim tarzı görülmekte idi. Modern giyim tarzı da görülmekte bu genelde memurluk ve ticaretle ugrasan kesimde yaygın olarak görülmekte idi.
İl ve ilçe merkezlerinde büyük ölçüde modern giyim örnekleri benimsenmiştir. Kırsal kesimden gelen bayanlar, beyaz Yemenî adı verilen eşarp ve şalvar ile siyah naylonumsu kumaştan pardesü giyerler, kırsal kesim erkeklerinde ise baskın giyim türü, pantolon, ceket ve kaskettir. Yörede erkeklerin şalvar giydiği pek görülmez.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Çanakkale de bilinen halk oyunlarından bazıları şunlardır;Harmandalı,kaba güvem,Edremit güvendesi,Yandım Ayşe,(Karyolamın Demiri),Kuz köy Zeybeği,Sürmeli, Bayramiç Zeybeği Karanlık Zeybeği

Düğün ve eğlencelerde oynanan bu oyunların dışında ,dini nitelikli bir dans olan Samahlar Türkmen ibadetlerinin gerçekleştirildikleri cemlerin ayrılmaz ve önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.Çanakkale yöresinde oynanılan Samahlar Orta ve Doğu Anadolu Samahlarından daha ağır bir tempoda gerçekleşir.

Bu tipten oyunların dışında ile göçler yolu ile gelen diğer toplulukların da (Çerkezler Adıge, Kumuk, Pomak, Boşnak v.b.) Çanakkale oyunlarının yanı sıra kendi oyunlarını da oynadıkları da görülmektedir.Oyunlarda kullanılan müzik aletleri de oynanan oyunlara ve oynanan topluluklara göre değişiklik gösterir.Geleneksel zeybek oyunlarında klarnet ,keman, davul, darbuka, kullanılırken ,Samahlarda bağlama ,Çerkez oyunlarında akordeon ve phacic kullanılır.

Çanakkale türkülerinin önemli bir kısmı, maniler arasına serpiştirilen nakaratlar yardımıyla oluşmaktadır.Bilinen bir ezgiye (örneğin Evreşe yolları) mani eklemeleriyle türkü söyleyicilerin mani repertuarına göre uzayıp kısalabilir ve her seferin de türkü sözleri değişebilir.Esas olan ezgidir.(örnek)
Bahçemiz savan dolu
Kövümüz Gelibolu
İster al ister alma
Mallemiz oğlan dolu
İster al ister alma
Kövümüz oğlan dolu

Entarini ben biçtim
İbriğinden su içtim
Evvel yarin ben idim
Şimdi de benden vazgeçtin
Evvel yarin ben idim
Şimdi benden vazgeçtin
ERKEK OYUNLARI
1)HARMANDALI
2)KABAGÜVENDE
3)KARANFİLİMİN MORUNA ( ÇİFTLEME ZEYBEĞİ )
4)KUSKÖY ZEYBEĞİ
5)ÇAN SEKMESİ (SÜZME)
6)KARANLIK DERE
7)BAĞ ÖZÜ
8)ALAY HAVASI
9)EDREMİT ZEYBEĞİ
10)SÜRMELİ ZEYBEĞİ
11)KAZAK ZEYBEĞİ
12)ADA ZEYBEĞİ
13)CANKİKİRİK
BAYAN OYUNLARI
1)HARMANDALI
2)KARYOLAMIN DEMİRİ
3)BAYRAMİÇİN DAĞLARI
4)VERSİNLER
5)ÇEMBERİMDE GÜL OYA
6)BALIKESİR YOLUNDA
7)SIRA SIRA SİNİLER
8)ÇAN SEKMESİ
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Gökçeada ve Bozcaada, Truva ve Assos Antik Kentleri, Gelibolu Şehitler Milli Parkı, Adatepe ve Çetmi (Yeşilyurt ) Köyleri, Dardanel Balık Konservesi, Domates ve Seramik Üretimi, Höşmerim ( peynir tatlısı )
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Marmara ve Ege denizlerini birleştiren Boğaz'daki şehir ve kasabaların en büyüğü ve il merkezidir. Boğazın doğu kıyısında ve en dar yerinde kurulmuştur. Burada denizin şekli tıpkı bir çanağı andırır. Bugünkü ismini buradan alır.
 
Geri
Top