04- Ağrı

kelebek

-ütopik-
V.I.P
Ağrı GENEL BİLGİLER



Yüzölçümü: 11.376 km²



Nüfus: 437.093 (1990)



İl Trafik No: 04


1650 metre yüksekliğindeki bir yaylada yer alan Ağrı, ismini yanında heybetle görünen dağdan almaktadır. Türkiye'ye en tepeden bakabileceğiniz ve doğuya açılan kapısı Ağrı, tarih boyunca çok sayıda kavim ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ağrı ili, yazın dağcılık ve doğa yürüyüşüne, kış mevsiminde kayak sporuna elverişli parkurlara sahip efsanevi dağı ile doğunun turizm merkezleri arasındadır.


İLÇELER:

Ağrı ilinin ilçeleri; Diyadin, Doğubayazıt, Eleşkirt, Hamur, Patnos, Taşlıçay ve Tutak'tır.

Diyadin: Merkez ilçenin doğusunda, Erzurum - İran yolunun 50. kilometresinde 7 km.lik bir yol ile bu yola bağlanmıştır. Murat nehri kıyısında yer alan kaplıcaları ile ünlüdür. Diyadin Kaplıcaların suları cilt, romatizma, adale ağrıları için şifalı sulardır.

Doğubayazıt: İl merkezinin 93 km. doğusunda, Erzurum - İran yolu üzerindeki İlçenin en önemli tarihi eseri İshak Paşa Sarayı'dır. Balık Gölü ve Ağrı Dağı yamacındaki Meteor çukuru, ilçenin ilgi çeken diğer değerleridir.

Eleşkirt: 1998 yılında İlçeye, Güneykaya mevkiinde kayak turizmine yönelik tesisler yaptırılmıştır.

Hamur: İl merkezine 15 km. güneyinde yer alan İlçenin başlıca tarihi eserleri Selçuklulardan kalma Havaran Kalesi ve Mahmut Paşa Kümbetidir.

Patnos: İlçe Ekonomisine canlılık getirecek sergi, fuar, panayır gibi etkinlikler yapılmamaktadır. Turizm açısından da art bölgede yer aldığı için herhangi bir faaliyet yoktur. Aynı zamanda turistlerin ilgilenebilecekleri yeterli bir tarihi ve doğal güzellikleri bulunmamaktadır. Mevcut eserler ise doğa ve insan tahribatı nedeniyle gözle görülebilir özelliklerini kaybetmiştir.

Taşlıçay: Ağrı ilinin orta kısmında bulunan Taşlıçay ilçesinin kuzey ve güneyinde bulunan 2000 m yükseklikteki dağlar,orta bölümde Murat Vadisi ile ayrılır.Arazi volkaniktir,en yüksek noktası Güneydeki Aladağ üzerinde bulunan Koçbaşı tepesidir.

Tutak: Deniz seviyesinden 1535 metre yükseklikteki ilçenin alanı 1562 Km². dir. Yörenin toprakları yüksek yayla karakterinde ve oldukça engebelidir.


NASIL GİDİLİR?


Karayolu: Karayolu ile çevre il ve ilçelerden Ağrı ya, Ağrıdan çevre il ve ilçelere düzenli karayolu ulaşımı olduğu gibi büyük şehirlerede hergün karşılıklı otobüs seferleri vardır.


Havayolu: Havalimanının kent merkezine uzaklığı 7 km.dir.


GEZİLECEK YERLER


Ağrı Dağı

Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı jeolojik konumu ve Büyük Tufandan sonra Nuh'un gemisine ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağdır. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağının farklı dillerde bir çok ismi vardır. Başlıcaları, Ararat, Kuh - i Nuh, Cebel ül Haristir.

Marco Polonun hiç bir zaman çıkılamayacak dediği Dağa ilk tırmanışı, kayıtlara göre 9 Ekim 1829 yılında Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. İkinci kış tırmanışı ise ilk tırmanıştan çok sonra 21 Şubat 1970' de Dağcılık Federasyonu eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. 1980'li yıllarda binlerce dağcı Ağrı Dağını ziyaret etti. Ağrıya tırmanışa 1990 yılında yasaklandı.1998 de Dağcılık Federasyonunun bir grup dağcıya izin vermesiyle bu yasak kaldırıldı.

Yükseklik 5165 m.

Konumu Doğu Anadolu'da İran sınırları yakınında yükselir. (Aras-Murat Nehirleri arası)

Tırmanış Zamanı Tırmanışlar İçin En Uygun Zaman Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarıdır. Kış tırmanışları zorlu ancak zevklidir.

Özellikleri Ağrı dağı(5165 m.), Anadolu Yarımadası ve Avrupa'nın en yüksek doruğudur. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır. Doğu yüzünde Serdarbulak yaylası ve 3896 m. yükseklikteki Küçük Ağrı Dağı yer alır. Ağrı dağı yüksekliği, buzulları, insanları, değişik yapısal görünümleri, kar sınırına kadar kaplı otlukları ve dağ çayırları ile ilginç ve çekici bir görünüme sahiptir.

Ulaşım ve Konaklama Trabzon-Erzurum-Tahran Uluslararası kara yolları Ağrı eteklerini dolanarak İran'a uzanır. Ankara-Erzurum arasında düzenli olarak hava, demir ve karayolu bağlantısı mevcuttur.

Dağa en yakın merkez Doğubeyazıt'tır. Buraya Ağrı ve Erzurum'dan ulaşmak mümkündür. Kent ve çevresinde konaklama ve lokanta tesisleri vardır.

Tırmanışlar

Malzemeler Krampon, İp (11 mm), Buz Kazması, Emniyet Malzemeleri (Perlon, Buz Burgusu vb)

Yaz çıkışlarında (-5, -10 ºC'ye) dayanaklı uyku tulumu, anorak, rüzgarlık, diğer kamp malzemeleri ile gerekli ihtiyaçlar, Dağcıların çıkışları izne tabi olan Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarına tırmanışlarında şu noktalarından hareket etmeleri zorunludur.

* Ağrı dağına çıkışlar Doğubeyazıt - Topçatan köyü - Eli Çiftliği güzergahından olmak şartıyla yalnızca dağın Doğubeyazıt sınırları içinde kalan cephesinden yapılmaktadır.

* Küçük Ağrı Dağına ise yalnızca kuzeybatı güzergahından çıkış yapılmaktadır. Ağrı Dağı doruğuna tırmanmak için haberleşme, taşıma güvenlik ve tırmanma açısından en rahat ve sık kullanılan rota güney rotasıdır.

* Doğubeyazıt'ta konaklayan dağcılar tırmanış için gerekli hazırlıkları burada tamamlayarak oto mobil ile Eli köyüne ulaşırlar. Burada su ikmali yapıldıktan sonra 7-8 saatlik bir yürüyüşle 2800 m. yükseklikteki ilk kamp yerine varılır ve burada geceleme yapılır. 2. gün 4-6 saatlik bir tırmanışla 4200 m. dolaylarında ikinci kamp yerine ulaşılır. Doruk tırmanışı için krampon, buz kayması ve ip alınması zorunludur. 8-10 saatlik tırmanışla doruğa ulaşılır ve birinci kamp yeri olan 2800 m. ye dönüş yapılır.

Bubi Dağı

Doğu Anadolu Bölgesi, Ağrı ili sınırları içinde yer alan Kayak Merkezi Ağrı şehir merkezine 18 km. mesafedeki Bubi dağında kurulmuştur.

Ulaşım: Ankara ve İstanbul'dan haftanın belirli günlerinde uçak seferleri bulunmaktadır. 18 km. uzaklığındaki şehir merkezine ulaşım, özel araçlarla mümkündür.



Coğrafya: Karasal iklimin hüküm sürdüğü kayak merkezinde kayak için en uygun sezon Aralık-Nisan aylarıdır. Alpin Çayırlarla kaplı merkezde, kayak mevsiminde kar yüksekliği 1-2 metreyi bulmaktadır.

Konaklama ve Diğer Hizmetler: Ağrı il Özel İdare Müdürlüğüne ait bir kayak evi hizmete girmiştir. Merkezde 60 kişilik bir kafeterya bulunmaktadır.

Mekanik Tesisler ve Pistler: Kayak Merkezinde uzunluğu 1227 m. olan 600 kişi/saat kapasiteli teleski hizmet vermektedir. Ayrıca Ağrı'ya 45 km., Eleşkirt ilçesine 4 km. uzaklıkta, 4 kişilik iskemleli sökülebilir telesiyej tesisi daha yapılmıştır. Tesis uzunluğu 1650 m olup kapasitesi. 1000 kişi/saattir.



Ağrı Dağı


Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı (5165 m.) eskiden beri bilginlerin, dağcıların, serüvencilerin ilgisini çekmiş ve birçok hikaye, türkü ve efsaneye konu olmuştur.

İncil ve Tevrat'ta da adı geçen dağa, turizm açısından önemli bir konum kazandıran yaygın inanca göre; Nuh Peygamber zamanında yeryüzünü kötülükler kaplamıştır. İnsanlara bir ders vermek amacı ile Tanrı, Nuh'a bir gemi yapmasını emreder. 300 arşın boyunda, 50 arşın genişliğinde ve 30 arşın yüksekliğinde yapılacak gemiye, Nuh Peygamber, eşi, oğulları, oğullarının eşleri ile birlikte yeryüzünde bulunan bütün canlı türlerinden 7 erkek, 7 dişi, sürüngenlerden 2 erkek, 2 dişi, yeterli yiyecek de alarak binecektir. Nuh Peygamber, Tanrının emri doğrultusunda gemiyi yapar ve canlılarla beraber gemiye girer. 7 gün sonra 40 gün 40 gece süren tufan sonucunda gemidekilerin dışında kalan tüm canlılar yok olur. Suların çekilmesi ile gemi, Ağrı Dağı'na oturur ve içindeki canlılar sevinçle gemiden ayrılarak yeryüzüne dağılır. Bu; yönüyle dini açıdan çok özel olan dağ, düz bir arazide aniden yeryüzünden göğe doğru yükselen heybetli görünümü, yazın bile karlı dorukları, bitki örtüsü ve barındırdığı hayvan türleri ile etkileyicidir.


Nuh'un Gemisinin İzi


Türkiye-İran transit yoluna 3.5 km. uzaklıkta, Ağrı Dağı'nın güneyinde Telçeker ile Meşar köyleri arasında yer alan doğal bir anıttır. Bu anıt gemiye benzer bir siluettedir. Başta Amerikalı araştırmacı James Irwin olmak üzere birçok araştırmacı büyük tufandan sonra Nuh'un gemisinin buraya oturduğu yönündeki iddiaları araştırmak üzere kutsal geminin kalıntılarını bulmak için 1983 yılından itibaren çalışmalara girişmişlerdir. Kültür Bakanlığı gemi kütlesine benzeyen bu jeomorfolojik yapının "Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı" özelliği taşıması münasebetiyle 1987'de 3657 sayılı kararı ile burayı doğal SİT alanı ilan etmiştir.


Meteor Çukuru


Alaska'daki meteor çukurundan sonra dünyanın 2. büyük göktaşı çukurudur. Gürbulak Hudut Kapısı ile Sarıçavuş köyü arasında, İran sınırına 2 km. kadar mesafededir. 70-80 yıl önce düşen bir Göktaşı tarafından oluşturulan meteor çukuru 35 m. genişliğinde ve 60 m. derinliğindedir.



Müzeler

Ağrı İshak Paşa Sarayı



Doğubayazıt ilçesinin 5 km. doğusunda, bir tepe üzerine kurulan saray İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra yapılmış sarayların en ünlüsüdür.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devri�ndeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür.

Saray binasının bulunduğu zemin, vadi yakası olduğundan, kayalık ve sert bir yerdir. Eski Beyazıt şehrinin merkezinde olmasına rağmen, bu yapının üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Sarayın giriş kapısı buradadır. Saray, kalelerin özelliğini kaybettiği, ateşli silahların bulunduğu bir çağda yapıldığından, doğu yönündeki tepelere karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı savunma bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısı bölümü, İstanbul ve Anadolu'da kurulan saraylarınkinden farksız olup, taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdır. Türklere özgü tarihi saray örneklerindendir. 366 odadan oluşan sarayın yapımına Çıldır Beyi Çolak Abdi Paşa tarafından 1685 yılında başlanmıştır. 1784 yılında saray iki avlu ve bu avluda bulunan yapılar topluluğundan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların bazıları yıkılmıştır. Dört tarafı yapılarla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planlıdır. Girişe göre sağ tarafta selamlık ve onun arkasında haremlik vardır. Bunların sonunda cami ve türbe bulunmaktadır. Türbe Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda inşa edilmiştir.



Mağaralar



Buz Mağarası: Küçük Ağrı Dağı eteğinin bittiği düzlükte bulunmaktadır. Doğubayazıt-Gürbulak transit yolunda Hallaç köyü yolu sapağına 3 km. mesafededir. Örneğine çok az rastlanılabilecek doğal bir anıt durumundaki mağara toprağın 15-20 m. derinliğinde yer almakta olup 100 m. uzunluğa ve 50 m. genişliğe sahiptir. Mağara içinde insan büyüklüğünde buzdan dikitler yer almakta ve bu dikitler ışık altında farklı renklere bürünmektedir.



Meya Mağaraları: Diyadin'e 15 km. uzaklıkta bulunan, kayaların insan eliyle oyularak barınma, ibadet ve diğer yaşamsal faaliyetlerin gerçekleştirilmesi amacına yönelik olarak yapılmış mağaralardır. Eski bir yerleşim merkezi olan bu mağaralar bütün olarak ele alındığında adeta bir anıt kent niteliğinde olup, değişik inanç ve kültürlerin izlerini taşımaktadırlar. Oldukça geniş olan mağaralarda kilise ve mezar kalıntıları ve su kanalı bulunmaktadır. Tokluca Kalesi'nden yer altına inen merdivenler aracılığı ile bu mağaranın bağlantısı olduğu düşünülmektedir.



Kaleler



Tokluca Kalesi: Diyadin ilçesine 19 km. mesafede bulunan Tokluca köyünün hemen arkasındaki tepe üzerinde bulunmaktadır. 100-150 m. uzunluğunda bütün bir kaya kütlesi gibi duran kale 2 m. uzunluk ve genişliğindeki taşlardan yapılmıştır. Kalenin üstünde yer alan 3 m. genişliğindeki bir giriş deliğinden 30 basamaklı merdivenle kale içindeki sahanlığa inilmektedir. Bu sahanlıktan üç ayrı yeraltı tüneline açılan giriş kapıları ve merdivenler bulunmaktadır. Bu tünellerden birine 70 basamaklı, diğerine de 350 basamaklı merdivenle inilmekte olup bu tünellerin Meya Mağaraları'na ulaşmakta kullanıldığı tahmin edilmektedir.



Kan Kalesi: Tutak ilçesinin 15 km. batısında eski adıyla "Kalekule" denilen Dönertaş köyü yakınlarında bulunmaktadır. Hangi tarihte ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmeyen kale "Kale-i Hum" adıyla da bilinmektedir.



Doğubayazıt Kalesi: Eski Beyazıt'ın kuzey doğusundaki Belleburç denilen yerde, kayalar üzerinde, Doğubayazıt'ın 5 km. doğusundadır. Kaledeki Urartu mezarları ve antik çağlara ait kalıntılar, buranın antik kent olduğunu göstermektedir. Kaleyi inşa edenler ya da yapım tarihi ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır.



Diyadin Kalesi: Diyadin ilçe merkezinde Murat Nehri kıyısındaki kayalıklarda kurulmuş olan kale, Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sine göre Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Ziyaüddin tarafından yaptırılmıştır. Gerçekte ise, kullanılan malzemeler ve yapılış tarzı, Urartular tarafından inşa edildiğini göstermektedir. Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlılar döneminde onarım görmüştür.



Havaran Kalesi: Hamur ilçe merkezinde bulunmaktadır. Hamur Deresi'nin üzerindeki kayalıklara kurulmuştur. Dereden yüksekliği 100 m. civarındadır. Selçuklu dönemine ait olan kale içinde cami, kalebeyi konağı, deve hanları ile kaleden 400 m. uzaklıkta ve kaleden daha yüksek bir tepe üzerinde gözetleme kulesi bulunmaktadır.



Şoşik Kalesi: Hamur ilçesine 35 km. uzaklıkta bulunan Karlıca köyündeki sarp kayalıklar üzerine kurulmuş bir kaledir. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde kaleden "Azerbaycan Hükümdarı Ziyaüddin tarafından yaptırılmıştır" şeklinde bahsedilmektedir. Kale içerisinde ibadethane, hamam, gözetleme kulesi, zindanlar ile su kulesi bulunmaktadır. Kale Karakoyunlular zamanında tamir görmüştür.



Kız Kalesi: Şoşik Kalesi'nin 2 km. doğusundaki bir tepe üstünde yer alan kalenin Şoşik kalebeyinin kızı için yaptırıldığı rivayet edilmektedir.



Küpkıran (Harabe Göl) Kalesi: Ağrı il merkezinin 20 km. doğusunda yer alan Yukarı Küpkıran köyü ile Harabegöl köyü arasında bulunmaktadır. Büyük kesme taşlardan yapılmış mazgallı bir kaledir. Eski ve önemli bir yerleşim yeri olan Harabegöl köyünün depremler ve toprak kaymaları sonucunda batmasıyla oluşan çukura zamanla su dolması nedeniyle köyün yakınında bulanan kaleye bu ad verilmiştir.



Toprakkale: Eleşkirt ilçesinin 14 km. doğusunda Toprakkale köyünde bulunmaktadır. Urartulara ait olan kalenin tapınak ve yerleşim yerleri tamamen yok olmuş, günümüze ancak burç ve duvar kalıntıları kalmıştır.



Anzavur Kalesi: Patnos ilçesinin 2 km. kuzey batısındaki Anzavur Tepesinde bulunan kale, Urartu medeniyetine ait olup M.Ö. 8. yüzyılda yapılmıştır. Kalenin duvarları Urartu Kralı Menua, tapınak kısmı ise İşpuini tarafından inşa ettirilmiştir.



Cami, Kümbet ve Kiliseler



Beyazıt Eski Camisi (Cami-i Gevher Digar): Beyazıt Kalesi'nin güney eteğinde Birinci Selim tarafından yaptırıldığı kabul edilen camidir. Caminin yer aldığı vadi yamacı düzeltilerek duvar örülmek suretiyle düz bir platform oluşturulmuş ve üzerine bina inşa edilmiştir. Kesme taştan inşa edilen cami 15x15 m. boyutlarında kare planlı ve tek kubbelidir. Yapıda kahverengi, sarı ve beyaz renkte taşlar karışık bir biçimde kullanılmıştır. Caminin giriş kapısı, beden duvarları, mihrabı, son cemaat yeri duvar payları, kubbeye geçiş sistemleri duvarlardaki kemerler, pencereler ve minare estetik bir sadelikte yapılmıştır.



Toprakkale Camisi: Toprakkale köyünde 1684 tarihinde Mirza Bin Adbi Paşa'nın yaptırdığı camidir. Höyüğün güney yamacındadır.

Sürmeli Mehmet Paşa Türbesi: Hamur ilçesi merkezinde olup, Osmanlı döneminde inşa edilmiştir. Beyaz, yumuşak taştan yapılan kümbetin duvarlarında iki sıralı kırmızı taştan kuşak mevcuttur.



Üç Kümbetler: Üç kümbetlerden birisi Patnos ilçesine 2 km. mesafede olan Ziyaret, ikincisi Süphan Dağı eteğindeki Taşkıran, üçüncüsü de Dedeli bucağının Acım köyündedir.



Hamur Kümbeti: Hamur ilçe merkezinin kuzeydoğusunda, Ağrı-Van yoluna 300 m. uzaklıktadır. Selçuklu kümbetlerinden ayrı bir mimari tarzda, altı (gövde kısmı) dikdörtgen, üstü balık sırtı biçimindedir. Kümbetin 18. yüzyılda İshak Paşa'nın torunlarından İbrahim Paşa tarafından yapıldığı söylenmektedir.



Karagöz Kilisesi: Tutak ilçesinin 26 km. batısındaki Dayıpınarı köyü yakınında kayalar oyulmak suretiyle yapılmış bir yeraltı kilisesidir.



Üç Kilise: E-23 karayolunun hemen güneyinde olan Taşlıcay ilçe merkezine 18 km. uzaklıktaki Taşteker köyündedir.



Termal Merkezler



Termal merkezler yönünden oldukça zengin olan Ağrı'nın Diyadin ilçesinde Yılanlı, Davut ve Köprü kaplıcaları bulunmaktadır. Suları romatizma ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir. İlçenin girişinde 3 yıldızlı bir termal otel bulunmaktadır.



Dambat Çermiği ve Maden Suyu: Ağrı'ya 5 km. uzaklıktaki Yolluyazı (Dambat) köyünde, Murat Nehri'nin kıyısındadır. Yerden fışkıran su kükürtlüdür. Yara, çıban, sivilce gibi deri hastalıkları ve romatizma için şifalıdır.



Diyadin Kaplıcaları: Diyadin ilçesinin 5 km. güneyindedir. Köprü, Yılanlı ve Davut adlarını alan üç sıcak su kaynağından oluşmaktadır. Deri hastalıkları ile enfeksiyonlara bağlı romatizmal hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir. Kaplıcalar Diyadin'in 7 km. güneyindedir. Sezon süresince devamlı dolmuş seferleri yapılan kaplıcalarda 150 yatak kapasiteli turistik bir otel bulunmaktadır.



Kuş Gözlem Alanı



Sarısu Ovası

Doğubeyazıt Sazlığı



COĞRAFYA



Ağrı, kuzeyden Kars ve Iğdır, Batıdan Erzurum ve Muş güneyden Bitlis ve Van, doğudan İran sınırı ile çevrilidir.



Ağrı' da mevcut toprağın büyük kısmını dalgalı, yüksek dağlık arazi meydana getirir. Ağrı ilinde dağlar sıralar halindedir.



Ağrıda bitki örtüsü olarak zengin otsu bitki türleri egemendir. İlkbaharda canlanan otlar, sonbaharda havaların soğumasıyla tükenir. Kışları soğuk ve sert yazları kurak ve sıcaktır.



TARİHÇE



Ağrı ilinin tarihi, Paleolitik Çağ�a kadar uzanmaktadır. Daha geç dönemlerde bu bölge ile Mezopotamya arasında kültürel ilişkiler olduğunu gösteren Tunç Çağı araç gereçleri bulunmuştur. Ağrı ve çevresine yerleşen en eski topluluklardan biri Hurrilerdir. M.Ö. 14. yüzyılda Hititlerin Doğu Anadolu Bölgesi�ndeki etkinliklerini yitirmeleriyle ortaya çıkan Hurrilerden sonra yöre Urartu, Pers, Makedon, Roma ve Bizans hâkimiyetine girmiştir. M.S. 7. yy. ortalarında Arapların eline geçen ve stratejik konumu nedeniyle istilalara uğrayan Ağrı�yı 11. yüzyılda Selçuklular egemenlikleri altına almışlardır. Selçukluların aralıklarla süren egemenlikleri Moğol akınlarıyla son bulmuştur. Sonradan İlhanlılar, Celayirliler, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmiştir. I. Dünya Savaşı�nda Ruslar tarafından işgal edilen bölge, 1921 yılında yapılan Kars Antlaşması ile Türkiye�ye iade edilmiştir.



NE YENİR?



Ağrı yöresinde hayvancılığın büyük çapta olması nedeniyle hayvan ürünleri büyük miktarda kullanılmaktadır. Ağrı zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Saç kavurma en meşhur yemeğidir. Gosteberg buğulama, Abdigör köftesi, Hengel, haşıl, erişte, kuymak, kete, bişi, erdek, hasude, bulgur pilavı, yalancı köfte, ekmek aşı,lalanga, ayran aşı, halise,çiriş ketesi, murtuğa ve ağızyakan ve deveci çorbası gibi yöreye özgü yemekleri vardır.



Ağrı'dan Yemek Tarifleri


Gosteberg Buğulama

Malzemeler:




Genç kuzu veya oğlak eti

Tereyağı

Salça

Gosteberg adı verilen dağ otu



Hazırlanışı: Genç kuzu veya oğlak kesilip yüzüldükten sonra ayıklanıp doğranır. Tereyağı ve salça ile yoğrulur. Üzerine gosteberg otu ince kıyılarak serpilir. Tüm bu karışım aynı hayvanın postu içerisine koyularak açık yerleri dikilir. Düz bir yerde üzerine nemli toprak yığılır, bu toprağın üzerinde bir saat kızgın ateş yakılır. Bir süre dinlendirildikten sonra post açılarak servis yapılır.



Selekli Saç Kavurma

Malzemeler:


Taze oğlak veya kuzu eti

Sarımsaklı yoğurt

Tereyağı



Hazırlanışı: Et doğranır içine tereyağında eritilmiş salça konur, bu şekilde kızartılan et indirilip bir süre dinlendirilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır.



Abdigör Köftesi

Malzemeler:




Kemiksiz kuzu, oğlak veya dana eti

Soğan

Haşlanmış pirinç

Baharat



Hazırlanışı: Taze et dövülerek hamur haline getirilir, baharat ve haşlanmış pirinçle yoğrulur köfte yapılır. İnce doğranmış soğanlar suda tuzla birlikte kaynatılır, kaynayan suya köfteler atılır. Piştikten sonra bir saat kadar dinlendirilen; köfteler; pilav üzerine konularak servis yapılır.



NE ALINIR?




Ağrı�da küçükbaş hayvancılığın fazla yapılması nedeniyle halıcılık en önemli el sanatıdır. Bunun yanında kilim, kazak, keçe ve çorap gibi el sanatları da vardır.


YAPMADAN DÖNME



İshak Paşa Sarayı'nı görmeden,



Dağcılar için, Türkiye ve Avrupa'nın en yüksek dağı olan Ağrı Dağına çıkmadan, (izin almayı unutmayın)



Abdigör Köftesini tatmadan,



Kış ayları için bir kaç çift tiftik eldiven ve çorap almadan ...



Dönmeyin
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Medeniyet ve Güneşin Doğduğu Kent DOĞUBAYAZIT
Efsaneye göre Küçük Ağrı Dağı, 'abisi' Büyük Ağrı Dağı ile kavgaya tutuşunca beddua eder ve "Tanrıdan dileğim odur ki senin başından, ne bulut ne de kar eksik olsun" der. Buna çok sinirlenen Büyük Ağrı ise kardeşine dönüp, "Ben de Tanrı'dan dilerim ki, senin de başından yılanlar, çıyanlar eksik olmasın" yanıtını verir.

Doğubayazıtlılar bu efsaneden yola çıkarak Ağrı Dağı'nın başında her zaman bir taç gibi bulut halesi taşıdığını, bulutsuz olduğu günlerin ise çok az olduğunu söylüyor.
Gezginlerin, bilginlerin, edebiyatçıların dikkatini çeken Ağrı Dağı, Türkiye'nin en büyük volkanik dağı olmasının yanı sıra dağcılık ile ilgilenenlerin de büyük bir düşü. Ağrı Dağı'nın turizm ve spor amaçlı gezilere ve tırmanışlara açılmasına izin verilmesi büyük bir talep yaratmış. Ağrı Dağı'na yapılacak tırmanışlar için Ağrı Valiliği'nden izin almak gerekiyor. Ağustos ayının son haftası için 395'i Türk, 362'si yabancı dağcı Ağrı Dağı'na tırmanmak için rezervasyon yaptırmıştı. Amatör ve profesyonel dağcılarınaradığı tüm özelliklere sahip olan Ağrı Dağı 5 bin 122 metre yüksekliği ile Türkiye'nin en yüksek zirvesi.

Ovadan bakıldığında tek parça halinde yükselen bedeni ile insanın içini ürperten bir dev Ağrı. Yüzünü ona doğru dönmüş küçük dağlara aldırış etmeden bütün ihtişamıyla göğe yükselen bir efsane kahramanı... Ve Ağrı Dağı'nın gizemini paylaşmak isteyenler için Doğubayazıt önemli bir geçit.

Yer değiştiren kent
Birçok kavim ve medeniyete ev sahipliği yapan Doğubayazıt Urartular, Asurlular, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Moğollar ve Osmanlıları ağırlamış. 1. Dünya Savaşı'nda Rusların işgaline uğrayan Doğubayazıt, 14 Nisan 1927 tarihinde kurtarılır. Ardından Doğubayazıt yerleşim yerinin engebeli olması nedeniyle asırlardır bulunduğu yeri terk ederek Sarıova mevkiine nakledilir ve Ağrı'nın ilçesi haline gelir. Konuk ettiği her kavmin ve medeniyetin izlerini üzerinde taşıyan Doğubayazıt, İshakpaşa Sarayı, Doğubayazıt Kalesi, Bayazıt Camisi, Ağrı Dağı, Meteor Çukuru, Nuhun Gemisi, Balık Gölü, Doğubayazıt Sazlığı, Buz Mağarası, Keşişin Bahçesi, Ahmedi Hani Türbesi ile bir tarih ve doğa cenneti...

İshakpaşa Sarayı'nı ziyaret edenler sarayın yakınında bulunan Doğubayazıt Kalesi, Bayazıt Camisi, Ahmedi Hani Türbesi ve Keşişin Bahçesi'ni de görme olanağına sahip.
Doğubayazıt Kalesi'nin ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Ancak üzerinde bulunan kabartmalar kalenin Urartular zamanında yapıldığını göstertiğini söylüyor yetkililer. Kalenin güney eteğinde, 1. Selim tarafından yaptırılan Bayazıt Camisi ise vadi yamacı düzeltilip duvar örülerek inşa edilmiş.

Aşkın öbür adı ayrılık
Havasından, suyundan mı yoksa yalçın kayalardan ve büyük geçit vermez dağlardan mıdır bilinmez burada yaşanan aşklar hep mücadele gerektirmiş. 'Mem u Zin ' adlı ünlü
eserin yazarı Ahmedi Hani'nin türbesi İshakpaşa Sarayı'nın hemen yanıbaşında yer alır. 'Mem u Zin'de Emir Zeynettin'in güzellikleri dillere destan iki kızı Zin ve Sili'nin Memo ve Tacettin ile yaşadığı aşklar anlatılır..

Belki de geçit vermez dağların inatçılığı geçmiştir yöre insanına. Kerem ile Aslı'nın hikâyesini bilmeyen yoktur. Riyavete göre Kerem, Aslı adlı Ermeni bir keşişin kızına
âşıktır. Ancak, her hikâyede olduğu gibi, kızı Aslı ile Kerem'in bu aşkını kabullenemeyen keşiş kızını uzak diyarlara kaçırır. Kerem ise eline bir saz alıp türkü söyleye söyle Aslı'yı aramaya başlar. Bulur da...

Aslı'yla tam evlenecekken keşişin büyüsüne kurban gider. Kerem bu büyü ile yanıp kül olur. Küller arasında henüz sönmemiş bir kıvılcım Aslı'nın saçlarını tutuşturur ve Aslı da Kerem'in aşkından yanıp kül olur. Bu dünyada buluşamayan âşıklar cennette kavuşur.
Hikâyedeki Aslı'nın babası ke-şişin bahçesi hâlâ ayakta, Eski Doğubayazıt'ın hemen altında duruyor. 16'ncı yüzyıldan beri, aynı yerinde varolduğu söylenen bu bahçenin Kerem ile Aslı'nın aşkının geçtiği yer olarak yöre insanı tarafından dile getiriliyor...

Çukur var ama...
Doğubayazıt gizemli medeniyetlere ev sahipliği yaptığı yetmezmiş gibi uzaydan gelen bir göktaşını da basmış bağrına. Doğubayazıt dünyada büyüklük ve derinlik bakımından Alaska'dan sonra ikinci büyük meteor çukuruna sahip. Doğubayazıt'ın 35 kilometre doğusunda, İran sınırına 2 kilometre uzaklıktaki çukur 1892 yılında düşen göktaşının bu topraklarda bıraktığı mükemmel bir iz. Çukurun genişliği 35, derinliği ise 60 metre ve kenarları kusursuz bir daire görünümüne sahip.

Ama çukur bakımsız, içini dolduran çamurlardan dolayı derinliğinden 20 metreyi yitirmiş. Çamurların kapattığı çukurda meteoru görmek imkânsız ancak Doğubayazıt'a gelip de burayı görmemek mümkün değil.

Turizm yetkilileri çukurun bakımı ve temizlenmesi amacıyla Turizm Bakanlığı'na defalarca yazı yazdıklarını ancak girişimlerinden sonuç alamadıklarını söylüyor. 2001 yılına kadar Doğubayazıt'a gelen turistlerin burada konaklamadığını söyleyen turizm yetkilileri, bu yıl durumun tamamen değiştiğini ve iyiye gittiğini belirtiyor.
Günde ortalama altı otobüs turistin ziyaret ettiği Doğubayazıt'ta, turizmin canlandığının bir başka göstergesi ise konaklama tesislerinde ki yüzde 60'a varan doluluk oranı...

Kaloriferli ve haremli
Çolak Abdi Paşa'nın 1685 yılında Doğubayazıt'a yedi kilometre uzaklıkta yaptırmaya başladığı İshakpaşa Sarayı bir asır sonra 1784'de 2. İshak Paşa tarafından tamamlanır. İshakpaşa Sarayı, merkezi yönetim zayıflayınca bağımsız hareket etmeye başlayan asi yerel beylerin burada yaptırdığı sarayların en önemli örneklerinden biri sayılıyor. Yüksek bir kaya kütlesinin üzerine kurulan saray vadiye ve ovaya hâkim noktada. Sadece hareminde 366 oda bulunan saray su, kanalizasyon şebekeleri, kaloriferli ısıtma sistemiyle birlikte taş ustalığı ve duvar süslemeleri bakımında büyüleyici.

Osmanlı, Fars ve Selçuklu mimarisinin özelliklerini üzerinde taşıyan yapı, külliye özelliği de taşır. Ama sarayı ziyaret edenler, çelik üzerine altın kaplama kapısını göremeyecek çünkü kapı 1828'de- ki işgal sırasında Ruslar tarafından götürülmüş.


Doğubayazıt'ın Adı Nereden Gelir?

Bölge halkı arasında Doğubayazıt Kalesi'ne, "Ceneviz Kalesi" diyenler de vardır. Ortaçağ'ın başlarında, Karadeniz kıyısında bulunan limanlardan Asya'ya ticaret yapan Cenevizli tüccarlar, Doğubayazıt’tan geçen transit yolu kullanmışlardır. O dönemde Sinop, Samsun ve Trabzon gibi Karadeniz kıyı şehirlerinde önemli ticaret iskeleleri vardı. Cenevizliler bu iskelelere getirdikleri malları, Trabzon-Tebriz üzerinden kervanlarla Asya pazarlarına ulaşmıyorlardı. Asya'ya giden bu kervan yollarından biri de, Doğubayazıt’tan geçmektedir. W. Heyd, Trabzon'dan Tebriz'e giden bu kervan yolunu şöyle tanımlamaktadır: "Bugün Bayburt, Erzurum, Diyadin, Doğubayazıt, Kontrol üzerinden geçen transit yolu, eskiden kervanların da kullandığı şüphe götürmez bir gerçektir". W. Heyd, J. Brant'ın seyahatnamesine da yanarak Bayburt, Erzurum, Hasankale ve Doğubayazıt'ta kervanların konaklaması için Cenevizlilerin kaleler yaptıklarını yazmaktadır. Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Urartulardan kalan Doğubayazıt Kalesi Ortaçağ başlarında Cenevizli tüccarlar tarafından restore edilerek kullanıldığından, halk arasında "Ceneviz Kalesi" olarak da anılmaktadır.

Doğubayazıt yöresinin Cezayirliler (1358-1382) tarafından fethine kadar, "Daryunk" adı kullanılmıştır. Celayir Devleti'nin iki kardeş arasında bölünmesinden sonra, Doğubayazıt yöresi Sultan Bayezid'e verilmişti. Sultan Bayezid, 1374 yılında Bayram Hoca'nın saldırılarına karşı koyabilmek için Doğubayazıt Kalesi'ni restore ettirmiş, hatta Sultan Bayezid (muhtemelen) İshak Paşa Sarayı'nın bulunduğu yere bir kale-saray yaptırmıştır. Halk tarafından çok sevilen Sultan Bayezid'in ölümünden sonra, halk onun anısına şehrin adını değiştirerek, "Daryunk" yerine ilk defa "Bayezid" adını vermiştir. Eski kalenin adı da, Sultan Bayezid'e ithafen Bayezid Kalesi olarak değişmiştir.
Bazı kaynaklarda, Timur'un ordularını durdurmak ve bu bölgede öncü kuvvetler bulundurmak için I. Bayezid'in (1347-1403) kaleyi ve kalenin altındaki camiyi yaptırdığı, bu nedenle de "Doğubayazıt" şehri adını I. Bayezid'dan aldığı yazılmakta ise de, Osmanlılar, o tarihte henüz Doğubayazıt ve yöresini kendi topraklarına katmadığı için bu bilgiler doğru değildir. Doğubayazıt, 1514 de çaldıran Savaşı'ndan sonra I. Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılmış, kalenin altında, merkezi kubbeli ve tek minareli "Selim Camii"de o dönemde yapılmıştır.

Şehrin adı, Bayezid (Bayazid, Bayazit) olarak 1934 yılına kadar kullanılmış, yazışmalarda ve postada, (İstanbul'un Beyazit semti ile Ağrı-Bayezid birbirine karıştırıldığı için şehrin adı "Doğubayazıt" olarak değiştirilmiştir. Çeşitli kaynaklarda "Doğubayezit", "Doğubayazıt", "Doğubeyazit" ve "Doğubeyazid" olarak yazılıyorsa da, Türkçe'deki ses uyumu, halkın yaygın olarak kullandığı yazım tarzı ve imla kılavuzunda olduğu gibi "Doğubayazıt" olarak yazılmasının doğru olduğu kabul edilmiştir.

Doğubayazıt 14 Nisan 1918 tarihinde Rus işgalinden kurtarılarak Vilayet yapılmışsa da, coğrafi ve idari yönden Karaköse'nin daha uygun olması nedeniyle, 1927'de Karaköse Vilayeti merkez yapılmış; Doğubayazıt da Karaköse'ye bağlı ilçe olmuştur. Karaköse vilayet olduktan sonra, sınırları içinde kalan Ağrı Dağı'na izafeten adı Ağrı şehri olarak değiştirilmiştir.

Yukarı Doğubayazıt şehri arazisi topografik yapısının engebeli olması ile güney ve doğusundaki sarp kayalıklar nedeniyle gelişmeye müsait olmadığı için Doğubayazıt şehri, 7 Km. kuzeybatıya, transit yolun geçtiği Sarıova'da Eski Tren İstasyonu mevkiine taşınmıştır. 1938 den sonra da Yukarı Doğubayazıt tamamen terk edilerek, günümüze bir ören yeri olarak kalmıştır. Yöre halkı, her iki yerleşim yerini birbirinden ayırtmak için, "Aşağı Doğubayazıt" veya "Yeni Doğubayazıt", "Yukarı Doğubayazıt" veya Eski Doğubayazıt olarak adlandırmaktadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Doğubayazıt Tarihi
Beyazıt uzun süre Urartuların egemenliğinde kaldı. M.ö. 680 yılında Saka Türkleri buraya yerleşti.625 yılında Hazar Türkleri tarafından zapt edilen Doğubeyazıt, M.ö. 250 yıllarında Pers krallığı ile Romalılar arasında birkaç defa el değiştirdi.

Sultan Alparslan ilk batı seferi sırasında Beyazıt ı Bizanslılardan alarak Selçuklulara bağlı Anı şeddadları Beyliği ne verdi. 1231 yılında Doğu Anadolu ile birlikte Timur istilasına uğradı. Bölge 1239 da Cengizliler in kontrolüne girdi, 1358 te Celayirlilere geçti. ilhanlılar ve Celayırlılar uzun süre buraları otlak ve yayla olarak kullandı.

Celayırlı şehzade Beyazid Han 1374 te Aras boyuna saldıran Karakoyunlu hükümdarı Bayram Hoca (1366-1380) ordusuna karşı, şimdiki Beyazıt kalesi yerinde yeni bir kale yaptırdığından, o tarihten sonra buraya Bayezid Kalesi denildi. ilçe adının şehzade Bayezid den geldiği sanılmaktadır.

Beyazıt belli süreler içinde Ersinoğulları, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safeviler egemenliğinde kaldı. Yavuz Sultan Selim çaldıran a, Kanuni Sultan Süleyman Tebriz e IV. Murat iran a giderken Beyazıt tan geçmiştir.

III. Murat döneminde tutulan Mufassal Tahrir Defterinde Beyazıt Sancağında çoğu köylerin ıssız olduğu belirtilmektedir. Tahrir defterinde sancağın
1.Bayezid
2.Diyadin
3.Eleşgirt
4.şelve (Tutak ile Hamur ilçeleri bölgesi)
olarak 4 kazaya ayrıldığı kayıtlıdır.

Nadir şah ın 1744 te Kars a saldırışı sırasında soyu kesildiği anlaşılan Beyazıt ocaklığı kaldırılmış, yerine istanbul dan atanan sancakbeyleri gelmiştir. Bunların en ünlüsü Atabekli ishak Paşa 1776-1798 yılları arasında Beyazıt ta sancak beyliği yapmıştır.

ishak Paşa şehrin doğusundaki bir tepeyi yontma taşla çevirterek, içerisinde ishak Paşa Camii, saray, hamamı, Külliye medresesi ve diğer bölümleri gibi Anadolu nun son büyük şaheserini Ahıskalı mimarlara yaptırmıştır. Aras vadisine göre Beyazıt ın kışları soğuk, yazları serin olduğundan, Revan ın sıtmalıları şifa bulmak amacıyla buraya gelirlerdi.

Beyazıt birçok kavmin akınına ugramıştır. XV.-XVIII. Yüzyıllarda iranlılar, 1828, 1854, 1856, 1877-1878 ve 1914-1918 de Ruslar işgal etmiştir.Ruslar ilk olarak 1828 de burayı işgel ederek, 1830 ilkbaharında çekildiler. Ruslar 1854 te ikinci kez burayı işgal ettiler. 1856 Paris Antlaşmasına göre geri çekildiler. 1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde 15 ekim 1877 de Alacadağ bozgunu Üzerine Türk ordusu Erzurum u korumak Üzere orada toplanınca, aynı ayın sonunda Ruslar Doğubeyazıt ı ele geçirdiler. 30 mart 1878 Yeşilköy Antlaşması ile Beyazıt Rusya ya bırakılmışsa da, Berlin Antlaşması ( 13 Temmuz 1878) ile Türkiye ye geri verilmiştir.

1887 tarihli Erzurum Salnamesinde Beyazıt Sancağı;
1.Merkez (Beyazid)
2.Antap (şimdiki Tutak ki Patnos da bucak halinde buraya bağlı),
3.Karakilise (Karaköse)
4.Diyadin
5.Eleşgirt
ilçelerine ayrılmış ayrılmış gösteriliyor. Bu durum birinci dünya savaşına kadar devam etmiştir

Beyazıt I. Dünya Harbinde Rus işgaline uğradı. 1 Kasım 1914 te Ruslar Beyazıt ı ele geçirdiler. Halkın bir kısmı Van ve Erzurum a doğru kaçmış, kalanlar perişan olmuştur. Beyazıt ile köyleri Rus Askerleri ve Ermeniler tarafından yakılıp yıkılmıştır. işgal sırasında Ruslar, kaçarken de Ermeni çeteleri Beyazıt halkını vahşice katletmiştir. 14 Nisan 1918 de şehir Rus ve Ermenilerin elinden kurtarılmıştır.

Ermeniler çekilince, Van dan gelen Alay Komutanı Miralay Hüseyin Hüsnü efendi, Beyazıt ı teslim aldı. Mutasarrıflığa Kethüdaoğlu Abdulvahap Efendi tayin edildi. Daha sonra istanbul dan gönderilen Adil Giray mutasarrıf oldu. Cumhuriyetin ilanından sonra mutasarrıflıklar valiliğe dönüştürüldüğünden, Mutasarrıf Kamil Bey, ilk vali olarak tayin edildi. Iğdır ve Tuzluca Beyazıt a bağlandı.

1927 yılında Bakanlar kurulu kararı ile vilayet merkezi Karaköse ye alınınca, Vali Ziya Tekeli Karaköse ye, Karaköse Kaymakamı Yusuf Ziya Bey de Beyazıt a atandı. 1934 yılında Iğdır ve Tuzluca buradan alınarak Kars a bağlandı. Aynı yıl ilçenin adı Doğubeyazıt olarak değiştirildi.

Kuruluşu tarih öncesi devirlere kadar uzanan Doğubayazıt zengin ve farklı bir tarihe sahiptir.

Ağrı ve çevresi, kalabalık kitleleri Orta Asya ve İran’dan batıya ulaştıran boğazlardan en önemlisi olması nedeniyle ilk çağlardan beri yerleşim merkezi olmuş, fakat stratejik bakımdan önemli geçit olması nedeniyle sık sık kültür tahribatı yaşamasına ve nesil değişimine neden olmuştur.

Ağrı ilinin bulunduğu topraklar, M,Ö. XV. Yüzyılda Hurr-i Mitanni Krallığı’nın Kuzeydoğu ucunu teşkil etmiştir. Ancak bölgenin bilinen tarihi, Urartularla başlamaktadır.

M.Ö. 900-600 yılları arasında Doğubayazıt’ta krallık kurmuş olan Urartular, Sümer kültürünü ve yazısını bu bölgeye taşımıştır. Kalenin saraya bakan tarafındaki kaya kitabeleri, bu bölgeye ait bilinen en eski tarihi belgelerdir. Aynı yerde yer alan tanrılara adanmış bir kurban sahnesi ve kaya mezarlığı bu bölgenin tarihi ve kültürü hakkında bilgi veren önemli kaynaklardır.

Başkenti Tuşpa (Van) olan Urartular, Asuriler’in M.Ö. 734’teki saldırılarıyla, Aladağ ve Tendürek sınırlarına çekilmiştir. M.Ö. 585 yılında ise Med’ler tarafından Urartular’ın hakimiyetine son verilmiştir.

Doğubayazıt Urartular’ın yıkılışından sonra, İran’daki Part Krallığı ile Romalılar arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Bu topraklar Romanın ikiye ayrılmasıyla, Doğu Roma (Bizans)’ın egemenliği altındaki bölgesel krallıkların hakimiyetine girmiştir. Daha sonra Aras kıyılarına gelen Hazar Türkleri tarafından işgal edilmiş ve Arapların eline geçmiştir.

Bölgede bulunan küçük krallıklar Selçukluların XI. Yüzyıldan itibaren giderek artan akınları sonucu, önemli derecede zarar görmüş Alpaslan’ın ilk batı seferi sırasında Kars, Ani ve Ağrı etrafındaki bölgeler ve bugünkü Doğubayazıt şehri, 1064 yılında Selçuklu İmparatorluğuna katılmıştır. Daha sonraki yıllarda Selçuklular Anadolu’ya ilerleyerek İznik’i fethederek neredeyse bütün Anadolu’yu ellerine geçirmişlerdir. 1207’de Doğubayazıt çevresi Ahlatlı Sökmenliler’in elinden, Ani Atabekleri eline geçmiş, 1239’da da Çingizliler eline geçen bu yöre 1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğollar’ın Selçukluları yenmeleri ile el değiştirmiştir. İlhanlılar döneminde ise Ağrı Dağı’nın etekleri, İlhanlıların yaylağı durumuna gelmiştir.

Ağrı ve çevresi, Azerbaycan ve Irak, 1358 yılında İlhanlılardan Celayirlilerin eline geçmiş, Celayirli Sultan Ahmet, Ağrı ve Doğubayazıt çevresini kardeşi Bayazıt’a vermiştir. 1374’te Ahlat-Van bölgesinde, Aras boyuna saldıran Bayram Hoca ordusuna karşı, o dönemde yukarı Aras bölgesinin hakimi olarak Ani’de oturan Celayirli Şehzade Bayazıt Han, yıkılmış olan eski kale (Daryunk Hisarı) yerine Bayazıt Kalesi olarak anılan yeni bir kale yaptırmıştır.

1382 yılında Karakoyunluların idaresine geçen Doğubayazıt, 1386’da Timur’un saldırısına uğramış, 1406’da yeniden Karakoyunluların hakimiyetine geçmiş, 1469-1502 yılları arasında Akkoyunlulara bağlanmıştır.

Karakoyunlular ve Akkoyunlular tarafından sürekli el değiştirerek işgal altında kalan Doğubayazıt’da Akkoyunlular tarafından iki kale işgal edilmiştir. Bu bölgeye gelen Evliya Çelebi bu kalelerden şu şekilde söz eder: “Ziyaüddin Kalesi, Azerbaycan hükümdarı Ziyaüddin yapısı olup, Azerbaycan tarafından, yalçın kayalar üzerinde yüksek, dört köşe renkli bir kaledir… Şuşik Kalesi, Sultan Hasan oğlu Ziyaüddin yapısı olup yalçın bir kayanın tepesinde dört köşe renkli bir kaledir…”. Fakat her iki kalede günümüze ulaşamamıştır.

1502 yılında Şarur savaşında Akkoyunluları yenen Safaviler, burayı da alıp 76 yıl yönetmişlerdir. Ağrı dolaylarının Osmanlı hakimiyetine girişi 1514 yılında Safavilerin yenilmesi ile Yavuz Sultan Selim2in Çaldıran seferi sırasında olmuştur. Doğubayazıt halkı Yavuz Sultan Selim’e, 1514’te Karapınar yakınındaki Karaköy kasabasında Doğubayazıt kalesinin anahtarını teslim etmişlerdir.

29 Mayıs 1555 yılında yapılan barış antlaşmasıyla; 1555 yılına kadar süren Osmanlılarla Safaviler arasındaki savaş sona ermiştir.

Doğubayazıt 1578 yılında Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından alınarak, Van eyaletine bağlı sancak merkezi olmuştur.

IV. Murat; Osmanlı ordusuyla durmak bilmeyen İran sınır baskınlarını ve akınlarını ortadan kaldırmak için 1635 yılında, Doğu Anadolu’dan Safavilere karşı büyük bir hareket başlatmış, Erivan, Tebriz ve Bağdat’ı almış, bunun üzerine 1639’da Osmanlı Safaviler arasında Kasr-i Şirin anlaşması imzalanmıştır.

Bayazıt sancağı Osmanlı idaresine geçişinden, ilk Rus saldırılarının başladığı 1828 yılına kadar sorunsuz bir dönem geçirmiş, ancak giderek gerginleşen Osmanlı- Rus ilişkilerinin savaşa dönüştüğü , 1828 Osmanlı Rus savaşında Ruslar Doğu Anadolu’yu, Kars, Ahıska, Ardahan, Doğubayazıt ve dokuz Türk kalesini ele geçirmişlerdir. Savaş, Edirne Barış Antlaşması ile sonuçlanmış, Rus askerleri, Osmanlılara bırakılan Doğubayazıt’tan çekilirken saraya ve şehre büyük zarar vermişlerdir.

Ruslar tarafından 1854 yılında ikinci kez işgal edilen Doğubayazıt 1856 yılında Paris anlaşmasıyla işgal edilen diğer şehirlerle birlikte geri alınmıştır.

1877-1878 Türk-Rus Savaşında üçüncü kez Rus işgaline uğrayan Doğubayazıt, Berlin anlaşmasıyla yeniden Osmanlılara iade edilmiştir.

I. Dünya Savaşında da 1914’ten 1918 Nisan’ına kadar Rus işgalinde bulunan Doğubayazıt’tan bu tarihte çekilen Rus ordularının yerine yerleşen Ermeniler, 5-6 ay kadar burada kalmış, daha sonra Kazım Karabekir Paşanın kuvvetleri ile son Ermeni grubu da Sarıkamış yönünden çıkarılmıştır. Böylece Ermeni işgalinden kurtulan Doğubayazıt tekrar Türkiye topraklarına katılmıştır.

Bayazıt kasabası, 1514’te Osmanlıların eline geçtikten sonra, Van hudut Muhafızlığına bağlı, Bayazıt muhafızı adı verilen Derebeylerce bir süre idare edilmiş daha sonra sancak olarak Erzurum Vilayetine bağlanmıştır. Kurtuluş Savaşının sonuna kadar sancak halinde idare edilmiş olan kente ancak Cumhuriyetin ilanında yapılan idari değişiklikler sırasında, sancaklar il merkezi olunca burası da vilayet olmuştur. 1927 yılında da il merkezi Karaköse’ye nakledilince Doğubayazıt yeniden il merkezi haline getirilmiştir.

Doğubayazıt’ta 1876 yılında Belediye teşkilatı, Bayazıt Sancağı Belediyesi adıyla kurulmuş olup, şehrin ikinci imar planı 1980 yılında uygulanmaya başlanmıştır.
Bayazıt’tan bahseden bir çok Türk ve yabancı kaynaklarda isim benzerliğine adlanılarak bu bölgeye hiç gelmemiş olan Yıldırım Bayazıt, şehrin müessirsi kabul edilmekte ancak Bayazıt adı XIV. Yüzyılda çevreye hakim olan Celayirlilerden Sultan Ahmet’in kardeşi Şehzade Bayazıt’la bağlantılıdır.

Tarihte Taryun, Daryunk, Daruns, Ggohavit, Gokova ve Bayazıt gibi değişik isimler altında anılan eski yerleşim yeri şimdi tamamıyla terk edilmiştir. Sarıova denilen yere yeniden kurulan şehir, bugün Doğubayazıt adını taşımaktadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Doğubayazıt Coğrafi Yapısı

Ağrı nın doğusunda iran sınırında tarihi eski ilçesidir. Deniz seviyesinden yÜksekliği 1900 m, alanı 2.383 km karedir. ilçenin Doğusunda iran gÜneyinde Van(Muradiye) ve iran batısında Diyadin ve Taşlıçay ilçeleri kuzeyinde Iğdır ve Aralık ile Tuzluca ilçeleriyle çevrilidir.

Toprakları YÜksek ve dağlık olan Doğubeyazıt ın çevresi genelikle volkanik kÜtlelerden meydana gelmiştir. BÜyÜk Ağrı Dağı(5165) KÜçÜk Ağrı Dağı(3896) Kale Tepe (3196) Arı Dağı (2934) TendÜrek Dağı (3533) Doğubeyazıt ilçemiz sınırları içerisinde yer almaktadır.

TÜrkiye nin en yÜksekte oluşmuş göllerinden Balık GölÜ(2421) Doğubeyazıt ın Kuzeybatısındadır. Bir lav set gölÜ olan Balık GölÜ ilçenin içme suyu ihtiyacınıda karşılamaktadır. ilçenin ikinci önemli suyu gÜneyden gelen Gernavuk tur. Doğubeyazıt ın suları doğuya doğru akarak önce Aras nehrine, sonra da Hazar Denizi ne karışmaktadır.

Doğubeyazıt Ovası ve Sarısu Vadisi, Musun ve SÜrbahan çıkıntıları ilçenin dÜzlÜklerini oluşturur. Bu dÜzlÜklerde tarım yapılır. Bazı yerlerde meyve ve sebze yetiştirilir. Doğubeyazıt ovasının ortalama yÜksekliği 1900 metredir. Bu ova pek dÜz olmayıp yer yer kaya ve tepeler görÜlmektedir. ilkbaharda yeşeren ova, yaz sıcaklarının bastırılmayısyla çabuk kurur.

Doğubeyazıt iklimi, Ağrı nın ve Doğuanadolu nun iklimenden farklıdır. Yazları çok sıcak, kışları ılıkve az kar yağışlı olur. En fazla yağmur ilkbaharda yağar.l Toprak yapısı ve akarsu havzası da değişik karektere sahiptir.

İshak Paşa Sarayı’nın yer aldığı Doğubayazıt, bağlı bulunduğu Ağrı ilinin 97 km. doğusunda Türkiye’nin en yüksek dağı olan(5165 m.) Ağrı Dağı’nın Güneybatısında, deniz seviyesinden 2000m. Yükseklikte yer alan bir ilçe merkezidir.
Doğu Anadolu bölgesinde Türkiye-İran sınırına 35 km. uzaklıkta olan Doğubayazıt, 43.5-41.5 boylam, 39.5-40.0 enlem daireleri arasında yer alır. Yüzölçümü 2425 km. kare olan ilçenin yüzölçümünün %25’i ova, %75’i ise dağlık arazidir.

Doğubayazıt’ın Doğusu İran, Kuzeyi Ağrı Dağı ve Kars, Batısı Taşlıçay ve Diyadin, Güneyi, Van ve Tendürek Dağları ile çevrilidir. İlçenin asıl kurulduğu yer Kızıldağ’ın batı yamacında 1950 m. Yükseklikte savunmaya elverişli olan tepelik bir alandır. Bu ilk yerleşim yeri ovadan 70-80 m. Daha yukarıda olup yeni Doğubayazıt’ın 7 km. Güneydoğusunda yer almaktadır.

üzerinde bulunan eski yerleşim yerinin yüksek ve soğuk olması, zemin sertliği nedeni ile alt yapı hizmetlerinin götürülmemesi, yerleşim alanının dar ve gelişmeye müsait olmaması, farklı tarihlerde istilalar ve depremler nedeniyle zarar görmesi, ulaşım hizmetlerinin yeterince sağlanamaması gibi olumsuz şartlar yüzünden 1938 yılında burası terk edilmiştir.

Eski yerleşim yerine göre yerleşim açısından daha elverişli olan, Rus işgali sırasında istasyon yapılmasıyla da İstasyon olarak anılan “Sarıova” denilen yere bugünkü ilçe yerleşim merkezi kurulmuştur.

Doğubayazıt’ın eski yerleşim yerinde bulunan İshak Paşa Sarayı, Bayazıt Kalesi, kale dibindeki Yavuz Selim Cami ve Ahmed-i Hani Türbesi biraz hasarla, bunun dışında kalan yerleşim yerleri ise, harap bir durumda günümüzde ulaşabilmiştir.

Doğubayazıt, geçmişten bugüne kadar, Trabzon’dan başlayıp İran’a ulaşan; Trabzon-Erzurum-İran yolu üzerinde yer almıştır. Genellikle engebeli ve yüksek topraklar üzerinde yer alan kentin önemli İran-Erzurum yolunun bir parçası olmasıyla sınırlı değildir. İran’ın Kuzeybatısından ve hatta Ağrı Dağı çevresini dolaşarak, Güney Kafkasya’dan Doğu Anadolu’ya gitmek isteyen ordular yada bunun tam tersi yöne gitmek isteyenler için, başlıca kapı olması da Doğubayazıt’ın önemini arttırmaktadır. Stratejik konumu açısından önemli bir kale durumunda olan Doğubayazıt, Türkiye topraklarının son yeri ve Türkiye’ye girişin ilk Basamağı olması nedeniyle öteden beri bir gümrük ve ticaret merkezi olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğunun bağlı bir sancak merkezi olan Doğubayazıt, yeni kurulan Cumhuriyet’in ilk yıllarında vilayet olmuş, 1927 yılında da yakınındaki Ağrı’nın vilayet olmasıyla Ağrı’ya bağlı bir ilçe merkezi haline gelmiştir. Ağrı ve İstanbul’da, Bayazıt adında iki ilçe bulunmasından dolayı, işlemlerin ortaya çıkardığı karışıklıkları önlemek amacıyla Bayazıt ilçesine devletçe “Doğu” kelimesi eklenerek 1 Mart 1934’ten itibaren Doğubayazıt olarak adlandırılmıştır.

Batıdan doğuya tek transit yol olan eski ipek yolunun üzerinde bulunması ve turizm açısından oldukça önemli bir konuma sahip olması nedeniyle hızla gelişen Doğubayazıt, günümüzde Ağrı’nın en gelişmiş ve en büyük ilçesi durumundadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Doğubayazıt Ekonomisi

İlçenin ekonomisi hayvancılığa, ticaret ve tarıma dayanır.

Ovanın bir kısmının çoraklığı, diğer yerlerin fazla yüksekliği, bitkisel Üretimi sınırlamıştır. Düzlük yerlerde buğday, arpa, az miktarda da şeker pancarı yetiştirilir. Sulama gelişmemiş, tarım ilerlememiştir. Tarım, genelde ihtiyacı karşılamak amacıyla yapılır. Hayvancılık birinci, tarım ikinci plandadır ve ilçenin genelinde hayvancılık gelişmiştir. Kışları az kar yağdığından ve yaylalardan otlak olarak faydalanıldığından, yüz binlerce koyun ve sığır beslenir; ihtiyaç fazlası satılan yün, yapağı, deri, yağ ve peynir Üretilir. Köylerdeki halk geçimini, hayvanlar ve elde edilen hayvan Ürünlerinden sağlar. Sazlık çevresindeki köyler halkı, buradaki kamışı biçmek suretiyle ihtiyacını karşılar, artanını da satar.

Şehir merkezinde dünyanın değişik yerlerinden getirilmiş çeşitli eşyaların satıldığı ticaret yerleri ve günlük gelip giden iranlılar, ticareti canlı tutmaktadır. Gürbulaktaki Açık Pazar ile yerli ve yabancı turistler buranın ekonomisine, bu arada ticaretine katkıda bulunmaktadır.

ilçede Halı ve kilim dokumacılığı özellikle Barkaklı ve Karabulak köylerinde oldukça ileri durumdadır. ilçe de bir yem fabrikası ve gazoz imalathanesi vardır. M.T.A. tarafından ilçede ponza rezervi bulunmuştur.

Doğubeyazıt ve köylerinin yiyecek, Sebze, meyve ve benzeri ihtiyacını büyük ölçüde Iğdır karşılamaktadır.


GELİR KAYNAKLARI
Doğubeyazıt'daki ticari haraket,Doğu Anadolu'nun vilayetleri dahil,hiçbir yerinde görülmemektedir.İran'la imzalanan sınır protokolü ilçe ticaretini canlı tutmaktadır.Ancak bu ticaret,bireysel olarak yapıldığından,kollektif bir çalışma henüz görülmemektedir.İlçe merkezi Doğubeyazıt'ın sınır ilçesi olma avantajını ve trustik özelliğini değerlendiren iktisadi bir konuma sahiptir.İlçe ekonomisi için;sınır ticareti,ithalat ve ihracat ile canlılık kazanmaktadır.Ayrıca,açık pazardan gelen ithal mallar nedeniyle çevre il ve ilçelerden alışverişe gelen insanlar,aynı zamanda ilçenin diğer işletmelerine de önemli ekonomik katkı sağlamaktadır.Bu ticari hareketlilik devam ettiği sürece Doğubeyazıt'ımızın çok gelişeceği ve güzelleşeceği kesindir.

HAYVANCILIK:
İlçemiz hayvancılık bakımından büyük bir potansiyele sahiptir.Hayvan sayısında (küçükbaş hayvancılık)'70'li yıllarda ilçeler bazında Türkiye'de birinci sırayı almaktadır.Son zamanlarda köylerden ilçeye göç nedeniyle bu sayıda azalma olmasına rağmen,yine de ilçeler genelinde önemli bir yer tutmaktadır.İlçe topraklarının %11'i çayır, %43'ü mera,%18,5'i ekilen tarım arazisi,%21'i yayla olarak kullanılır.Bu hayvancılık için yeterli imkanların varlığını göstermektedir.Olumlu bir hayvancılık politikası ve kurulacak entegre hayvan tesisleri veya teknik donanımlı hayvan ürünleri ile ilgili tesisler hayvan ıslahı ve hayvancılığın gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.

TARIM:
İlçemizde yeterli su kaynakları olmadığından ve iklim şartlarının sert olmasından ötürü yapılan tarımcılık yok denilecek kadar azdır.Yaz aylarının kurak,kış aylarının soğuk geçmesi nedeniyle yetiştirilen bitki çeşidi sınırlı sayıda olmasına rağmen ilçemizde her türlü meyve ve sebze, yem bitkisinden endüstri bitkisinden endüstri bitkisine kadar çok sayıda bitki türü yetiştirilmektedir.
Son dönemlerde sondajlama çalışmaları ile elde edilen su yapılan tarımın randıman vermesi;Doğubeyazıt ovası için oluşturulacak su şebekesi ile tarımın çok iyi olacağını şimdiden haber vermektedir.

BALIKÇILIK:
Sınırlarımız içinde bulunan Balık Gölü'den gelen akarsu üzerinde küçük göletler inşa edilmesiyle,tatlı su balıkçılığında büyük gelişmeler sağlanmıştır.Genellikle alabalık,sazan ve kefal üretimi için uygun şatlar mevcuttur.Ortapedik tedavilerde ilaç olarak kullanılan kırmızı pullu "kızıl alabalık"ise bu göl ve göletlerde yetişrilmektedir.

ARICILIK:
Yayla ve meraların bolluğu,doğal çiçek zenginliği arıcılık için eşsiz kaynaktır.İlçe halkının çok az bir kesimi arıcılıkla ilgilenip,çiçek balını üretmektedir.

SANAYİ:
1976'ta kurulmuş bulunan bir yem fabrikası mevcuttur.Faaliyet bulunan küçük sanayi sitesinde bulunan ilçenin sanayileşmesi açısından gelecek için büyük önem taşımaktadır.Ayrıca son zamanlarda faaliyette bulunan bir küp şekeri imalathanesi bulunmaktadır.

DAĞCILIK:
Dünyaca ünlü Ağrı Dağı'nın Doğubeyazıt ilçesinin sınırları içerisinde bulunması nedeniyle gerek ülkemiz dağcılarının gerekse dünya dağcılarının ilgi odağı durumundadır.
Yılın on iki ayı zirvesindeki karları erimeyen Ağrı Dağı'nda genellikle Temmuz,Ağustos ve Eylül aylarında dünyanın her tarafından gelen dağcılar yerli mihmandarlar rehberliğinde dağa tırmanırlar.Rehberlik hizmetleri verilmek üzere ilçe merkezlerinde dağcı dernekleri mevcuttur.Sert bir tabiata sahip olan Ağrı Dağı dağ truzmine yılın kısa bir süresi imkan verildiği halde ilçemizin truzim gelirine önemli katkıları olmaktadır.Ağrı Dağı turizmine katkı sağlamak amacıyla uygun süreden beri sözü edilen teleferik projesi günümüzde henüz uygulamaya konulmamıştır.
İleriki zamanlarda gerçekleşmesi durumunda dağ turizmine çok büyük katkısı olacağı kesindir.

AVCILIK:
Dört tarafı dağlarla çevrili olan Doğubeyazıt ilçesinde yılın değişik mevsimlerinde av yapılmaktadır.İlçenin dağlık kesimi her türlü av hayvancılığını bünyesinde barındırdığından dolayı avcılar için çok büyük kaynak oluşturmaktadır.Genellikle ev mevsimlerinde en çok tavşan,keklik,yabani ördek,kurt,tilki avlanmaktadır.Doğubeyazıt ilçesinde av merakından dolayı avcılar birliği oluşturulmuştur.Av sırasında evcilleştirilmiş Tazı gibi ev hayvanlarıda kullanılmaktadır.


Doğubayazıt Sazlığı
Doğubayazıt ilçesi ile Ağrı Dağı arasındaki boşlukta yer alan ve iki gölü ve bunların arasında uzanan bataklıkları kapsar. Bu sazlıkta Türkiyenin en önemli 100 kuş alanı arasında bulunmaktadır.

Sazlık Balık Gölünden ve Tendürek Dağlarından gelen derelerle beslenir. Bölgede yaygın olan kuş türleri ise Çayır Delicesi, Erguvani, Balıkçıl, Kadife Ördek, Boz Ördek, Ur Keklik, Kınalı Keklik, Çil Keklik, Hasbaş, Turna, Patka, Kızılgaga ve Kızılbacak olorak sayılabilir.

Keşiş Bahçesi
Eski Doğubayazıt’ın hemen altında adeta bir vaha görünümünde yemyeşil büyük bir bahçedir.

16.yüzyılda ortaya çıktığı sanılan ve asırlarca Anadolu da dilden dile anlatılan, Kerem İle Aslı hikayesinin bu bahçede geçtiği söylenir. Hikaye ayrı dinlerden oldukları için evlenemeyen iki gencin acı sonla biten aşklarını anlatır.

Sağlık Suyu
Doğubayazıt’ın Iğdır ili istikametinde 8.kilometrede bulunan Sağlıksuyu köyü içerisinde şifalı sodalı sudur. Kas ve Kemik ağrılarını iyileştirdiği bilinen ve yer altından 40 derece sıcaklıkla çıkan suyun turizm açısından değerlendirilebilir olduğu düşünülmektedir.

Yaylalarımız

Doğubayazıtı çepeçevre saran sıradağlar üzerinde yer alan Aladağ, Ağrı Dağı, Sinek, Korhan, Çingil, Gurt yaylalar ortalama 2200 m. lik yükseltileriyle özellikle yaz aylarında alternatif bir iklim ve bitki örtüsü sergilerler.

Aladağ Yaylası, Tendürek Dağı'nın bitiminde başlayıp, Süphan Dağı'na kadar uzanmaktadır. Aladağ'ın Tendürek kısmında halk arasında "germaf" olarak bilinen sıcak su kaplıcaları vardır. Bu yaylalar, Kozbaşı, Gırdehol, Gurt, Zilan Deresi'ne kadar uzanır ve 25.000km2'lik bir alanı kaplar.

Sinek Yaylası; Doğubayazıt'ın yaklaşık 25 km. kuzeybatısında, Balıklı Göl'den başlayıp Çemç Yaylası'na kadar devam eder. Sinek Yaylası'nda Delavi Derecekada isimli küçük bir çayda kırmızı pullu alabalık bulunur. 1990'lara kadar bu yaylalara yapılan turistik geziler binek hayvanları ile gerçekleştirilmekteydi.

Bu yaylalarda M.Ö. II. binyıla ait yerleşmeler ve mezarlık alanları tespit edilmiştir. Böylelikle bu alanların bugünkü verilerle en azından 4000 yıllık bir yerleşme tarihine sahip olduğu söylenebilir.

Hayvancılığın en önemli geçim kaynağı olan bölgede, yaz aylarında özellikle Haziran ortalarında ova düzeyindeki köy yerleşmelerinden bu yaylalara büyük bir göç başlar. Hayvan sürüleri ile birlikte 2000 m. nin üzerindeki otlaklara kurulan kara çadırlar Eylül ortalarına kadar kurulu kalır.

Yaylada büyük hayvan sürülerinin beslenebildiği geniş ve verimli otlaklar, zengin su kaynakları bulunur. Kışın tüketilecek hayvansal gıdalar burada hazırlanıp depolanır. Günde iki defa, öğle ve akşam vakitleri sağılan sütlerden Tereyağı, Peynir, Kaymak, Lor peyniri yapılır. Ayrıca arıcılık, bal üretimi yapılır.

Keçi kılından yörenin kadıları tarafından dokunan kara çadırlar bölgenin karekteristik siluetini oluştururlar.


Alaca Köprü

1877 yılında Osmanlı - Rus Savaşı sırasında Rus Generali Hugossov tarafından kızları anısına yapıldığı söylenmektedir. İpek Yolu güzergahı üzerinde Doğubayazıt' ın 9 km. doğusunda Ağrı Dağı nın eteklerinde Sarısu Deresi üzerinde yapılmıştır. İki renk kesme taştan, tek kemerli olarak inşa edilmiştir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Ağrı gelenek ve görenekleri​
DOĞUM

Hamile kadının yiyeceğine dikkat etmek gerekir. Zira hamilelikte yenilen yemekler, çocuğun hal ve hareketlerine etki eder. Çocuk henüz doğmadan ona ad vermek, cinsiyetini tahmin etmek, adettendir. Doğum sırasında mutlaka bir sağlık kuruluşuna götürmeğe, ebe çağırmaya gerek yoktur. Köylülere göre bunu daha çok şehirliler yapar. Doğumların çoğunu bilgili ve tecrübeli kadınlar gerçekleştirir. Doğuran kadına �Kuymak� yemeği yedirilir.
Doğumdan sonra, özellikle erkek çocuk haberi verene, babası bahşiş verir. Yeni doğan çocuğa akraba ve komşular hediye götürür. Kırkı çıkmayan çocuk gelene- gidene fazla gösterilmez. Yeni doğan çocuk kırk gün boyunca yalnız bırakılmaz. Çocuk yalnız kalırsa, al karısı onu değiştirir. Al karısı lohusa kadını bile boğar veya ciğerini söküp götürür. Çocuğun kırkı, çimdirilirken başına kırk kaşık su dökülerek çıkarılır. Nazar değmemesi için dualar okunur, altında üzerlik yakılır, üzerine muska, kurşun, mavi boncuk vs. dikilir. Çocuğun dişi çıkınca hedik pişirilir; komşu ve akrabalara dağıtılır




SÜNNET
Erkek çocukların oyun çağında �kendini bilmeden� sünnet ettirilmesi görüşü yaygındır. Aile, kirve tutacağı kişinin sayılı ve varlıklı birisi olmasını ister. İlde kirvelik önemlidir ve akraba sınıfına girer. Çünkü kirve kirvenin dostudur, birbirinin hayrına şerrine koşarlar. Sünnetten bir hafta önce kirve tutulan kişiye koç, teke, tosun gibi hayvan veya bunlara eşdeğer hediye gönderilir. Kirve de çocuğa/ çocuklara hediye alır, masrafların bir kısmını karşılar.
Sünnet davul çaldırılarak yapıldığı gibi, mevlit okutturularak da yapılır. Sünnetten hemen sonra yemek yenir ve davetlilerin getirdikleri hediyeler, ad söylenerek orta yerde tepsi içerisinde toplanır. Hediye yerine para da atılır. Tören sona ereceği sırada çocuk babası ortaya çıkarak bütün malını, servetini �Kirve ye hediye ettiğini söyler. Kirve de basit bir hediye alarak �ötekini kirveme bağışlıyorum� der. Artık bunlar birbirlerine kirve diye hitap ederler ve birbirlerinin eteklerine kan döktükleri için kız almamaya çalışırlar.


ÖLÜM
Ölüm haberi, Anadolu� nun her yerinde olduğu gibi, İlde de üzücü olur ve çabuk yayılır. Konu komşu, akraba ve yakınlar hemen yardıma koşarlar. Herkes durumuna ve yapabileceği işe göre ölü evine yahut ölü sahibine yardımcı olmaya çalışır. Ağrı� nın her yerinde ölünün yıkanması, kefenlenmesi cenaze namazı ve ölünün mezara konulması İslam esaslarına göre yapılır. Cenaze defnedildikten sonra topluca ölü evine gidilerek Fatiha okunur, elhükmüllah� denip başsağlığı verilir. Erkekler odada, kadınlar varsa başka bir odada, oda yoksa aşhane gibi yerde toplanır. Başsağlığına gelenler � başınız sağ olsun�, Allah rahmet eylesin�, Allah gittiği yerde utandırmasın�, geride kalanlar sağ olsun� gibi cümleler söyleyerek taziyede bulunurlar. Ölü sahibi gelenlere çay ve sigara ikram eder. Köyün veya mahallenin imamı devamlı ölü evinde bulunur; Fatiha okunmasına yardım ve öncülük eder. Ölüm sebebi, ahiret ve hayatın geçiciliği hakkında bilgi verir, ara- sıra Kur�an okur.
Yakın komşular, akrabalar başsağlığına gelenleri evlerine götürür, çay ve yemek ikram ederler. Köylerde bir ölüm olduğunda, köyün ileri gelenleri dışarıdan, başka köylerden geleçekleri kendi aralarında taksim ederler. Herkes gelecekleri bilir ve kim hangi köylüleri misafir edecekse, hazırlığını ona göre yapar ve başsağlığı bittikten sonra misafirlerini götürür. Uzak yerden gelinmişse ve gece kalınacaksa, o adamın evinde konaklanır.



EVLENME
Ağrı köylerinde evlenme, nişan ve sünnet düğünleri toplumsal hayata renk katan başlıca unsurlardır.Gençler çok yaşlarda evlendirilir. 13-14 yaşlarında evlenen kızlara çok rastlanır. Delikanlıların evlenme isteklerini ana ve babalarına açık açık duyurmaları ayıp sayıldığından , bu isteklerini huzursuz davranışlarıyla ortaya koyarlar. Kızların bu şansı yoktur. Onlar evlenmeye eğilimli olduklarını ancak giyimlerine özen göstererek yada süslenerek sezdirirler. "Gıllik " geleneğinde kızların bu isteklerini hissettirmelerinin yollarından biridir. Ağrı'da nişan evliliğe kesin geçiş olarak kabul edilir: Nişandan sonra ki zaman evliliğe hazırlık zamanıdır. Bu dönemlerde aileler arasında yakınlık kurulur.Erkek ailesi bayramlarda hediyeler gönderir.

Nişandan bir süre sonra damadın yakınlarından bir grup erkek, kızın babasına başlık parasını verir ve ondan düğün için izin isterler. Ev ev dolaşılarak, yakınlara, tanıdıklara düğün günü ilan edilir ve herkes düğüne davet edilir. Daveti yapan kişilere "okuyucu" denir. Düğüne okunanlar(çağrılanlar), çarşamba günü çeyiz bakmaya , cuma günü kına gecesine , cumartesi günüde düğüne giderler. Gelinin çeyizi evinde bir odaya serilerek davetlilere gösterilir. Buna "Çeyiz açma" denir. Kına gecesine yalnız kadınlar katılır. Gelin, annesinden başlayarak büyüklerin ellerini öper, daha sonra kadınlar türkü söyleyerek gelini oyuna kaldırırlar.

Gecenin sonuna doğru türküler ve maniler okunurken kına yakılır. Kınanın kalan kısmı erkek evine yollanır. Ertesi sabah, gelinin damat evine gönderilmesi için giydirilmesine başlanır. Kardeşi gelinin kemerine para veya başka bir hediye takar ve beline bağlar. Evden çıkarken gelinin önüne çıkılarak armağan istenir. Bu sırada, gelini almak için gelen düğün alayındaki damat ailesine bir hediye bohçası verilir. Buna "müjde yastığı" denir. Düğün alayı geriye dönerken, alaydakilerden biri bu yastığı kapıp kaçar, diğerleri onu kovalar. Yastığı oğlan evine getiren kişiye armağanlar verilmesi adettendir. Bu kişinin atının boynuna "vala" denilen renkli ipek kumaşlar sarılır.

Gelin oğlan evine geldiğinde, damda bekleyen damat ve arkadaşları, gelinin başına para, şeker ve meyve atarlar. Gelin kapıdan içeri girerken yastığın altına konan bir tabağı kırar. Daha sonra akşama kadar sürecek olan eğlenceler başlar. Gerdeğe girmeden evvel damadı, kapıda bekleyen "Sağdıç" tokatlar.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
YÖRESEL YEMEKLER:
ABDİGÖR kÖFTESİ

En tanınmış yemeği Abdigor Köftesi�dir. Doğubeyazıt ilçemizde yaygın olan bu köfte, içli köfteye benzer.Yöremizin en lezzetli yemeğidir. Yağsız, sinirsiz, kemiksiz sığır eti, çok az miktarda soğan, bir adet yumurta ve baharatlardan yapılır. Hazırlanması taze et, bir tokmak ile taş üzerinde merhem şeklini alıncaya kadar dövülür. Hamur haline gelen et, soğan ve su katılarak elle çırpılır. Çırpıldıktan sonra bir saat dinlendirilen köfteler pilav üzerine konularak servis yapılır.
GOSTEBERG ET
Tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.
SELEKELİ (SAÇ KAVURMA)
Taze oğlak veya kuzu eti, sarımsaklı yoğurt ve tereyağından yapılır. Hazırlanışı; taze et doğranır, içine tereyağından eritilmiş salça konulur. Bu şekilde kızartılan et indirilip bir süre dinlendirilir, üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır.
ALABALIK
Balık Göl�ü, Çuma Çayı ve derecik sularında bulunan kırmızı pullu kızıl alabalık güzel tadından öte kırık, çıkık gibi ortopedik tedavilerde ilaç olarak kullanılır.

BEYAZ BAL
Türkiye�nin en güzel çiçek balı burada elde edilir. Binbir renk ve çeşitli kokulardaki yayla çiçeğinden elde edilen bembeyaz balın tadına doyum olmaz.
HAŞIL;
Haşıl yapılırken ince yarma önce bulamaç şeklinde pişirilir. Sonra ortası havuz gibi açılır ve üzerine tereyağı konur. Çevresine ise sarmısaklı yoğurt gezdirilir. Haşıl ortasına açılan yağ havuzu nedeni ile ayrı tabaklara bölünmez ve tek bir kaptan yenir.
HENGEL
Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde ince olarak açılır ve kareler şeklinde kesilir. Kaynar suda haşlandıktan sonra süzülür ve bir tepsiye çekilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt veya hengel sosu dediğimiz yöremize has kurut isimli bir malzeme ezilerek dökülür yine içinde küçük soğan parçacıkları kavrulmuş tereyağı dökülerek servis yapılır. Bekletilmeden ve soğutulmadan yenmesi gerekir.
ERİŞTE:
Evde kesilen erişte ve yeşil mercimekle hazırlanır. Önceden haşlanan yeşil mercimek, erişteyle kaynatılıp süzüldükten sonra yağlanmış tencerenin tabanına patates dizilir, üzerine mercimekli karışım konur. Son olarak üzerine kızdırılmış yağ gezdirilir ve patatesler kırmızı renk alıncaya kadar pişirilir. Ters çerilip servis edilen bu yemek, kimi zaman patates yerine lavaş ekmeği ile de yapılır
KUYMAK:
Önce bir tavaya kaymak konulur ve ısıtılır. Daha sonra alabildiği kadar Mısır unu veya buğday unu konularak sürekli bir biçimde karıştırılır. Biraz su dökülerek karıştırılamaya devam edilir. Ta ki kaymağın yağı çıkıncaya kadar, yağ çıktığı zaman yenmeye hazırdır.
KETE:
Mayalanmış hamurun, yufka seklinde açılarak doğrudan sacın üzerinde pişirilmesidir. Yağlanarak veya kuru olarak yenir. Yufkadan kalın lavaştan ince olduğu için yöremize özeldir.
PİŞİ(BİŞİ) ERDEK:
İsteğe göre, süt veya su ile mayalanarak yoğrulan hamur, biraz bekletildikten sonra, elle hafif ekmek boyutuna getirilinceye keder çevrilir, yuvarlak hamur kızgın yağa atılarak kızarıncaya kadar pişirilir.

HASUDE:
Hasuda tatlı bir yiyecektir. Önce şerbet hazırlanır. Şerbetin içine çok az un atılır ve çırpılır. Daha sonra tavada yağ ısıtılır ve içine hazırladığımız şerbetle un dökülerek karıştırılır. 5-10 dakika böylece ateşte pişirildikten sonra hazır olan hasuda yenmeye hazırdır.
YALANCI KÖFTE:
Bulgur, kabuğu alınmış buğdayın öğütülmüşü ve un karıştırılıp misket haline getirilen köfteler su,salça ve yağ karışımında kaynatılmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.
AYRANAŞI:
Kabuğu alınmış buğdayın güzelce suda kaynatılıp, ayran eklenerek nane ve doğranmış kabağın içinde kaynatılması ile yemeye hazır hale getirilir.
HALİSE:
Kabuğu alınmış buğday ve Tavşan etinin tandırda kiremit kaplarda saatlerce tuz katmadan kaynatılıp hazır hale getirildikten sonra üzerine yağ ve tuz katmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.
ÇİRİŞ KETESİ:
Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde açılır ve içine yöremizde yetişen çiriş isimli bir bitki konularak sac üzerinde pişirilir. Biraz dinlendirildikten sonra içine tere yağı dökülerek yenilir.
MURTUĞA:
Un,şeker,süt ve su�nun karıştırılması ile yağda kızartılıp helva şekline getirildikten sonra içine ceviz içi,fındık atılabildiği gibi sade olarak ta yeme haline getirilir.

 
Top