Fransa – Türkiye İlişkileri

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
İlk Batılı dost Fransızlarla Ankara Anlaşması

Ankara Anlaşması ile, hem Misak-ı Milli, hem de Ankara Hükümeti, ilk kez Batılı bir devlet tarafından hukuken tanınıyor; Fransa, işgal ettiği Çukurova bölgesinden çekiliyordu.

Pınar Dost, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Doktora öğrencisi

Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşma amacıyla Batılı güçlerin kendi aralarında yaptıkları gizli antlaşmalardan biri olan ve 16 Mayıs 1916’da İngiltere ile Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, Kilikya (Çukurova) bölgesini, Fransızların “direkt yönetim bölgesi”ne (mavi bölge) dahil ediyordu.

Bu antlaşmada Kilikya bölgesi; Sivas, Elazığ, Maraş, Mardin ve Antep gibi birçok ili kapsıyordu.

Üstelik savaş sonrası kurulan Milletler Cemiyeti, Wilson’un sözde özgürlükçü prensiplerine rağmen, bu planların uygulanmasını kolaylaştıracak bir formül de bulmuştu: Manda sistemi.

Savaş sonrasında İtilaf Devletleri’nin bu gizli antlaşmaları uygulamaya koymasıyla, bu bölge öncelikle İngilizlerin işgaline uğradı. Sykes-Picot Antlaşması’na uygun olmayan bu durum, Yakın Doğu’da nüfuz yarışına giren Fransızlar ile İngilizler arasında sorun yaratıyordu.

İngilizlerin tüm Yakın Doğu’yla ilgili konularda sözcü haline gelmeleri, hem savaş sırasında hem de savaştan sonra bu bölgedeki askeri üstünlükleriyle izah edilebilir.

Fransa’nın savaş sonrasında bu bölgeden en büyük beklentisi San Remo Konferansı’nda kendisine garanti edilen “Büyük Suriye” üzerindeki mandasını gerçekleştirmekti.

15 Eylül 1919 tarihinde İngiltere ile imzaladığı anlaşma sonucunda Fransa, Suriye ve Kilikya’daki İngiliz ordularının yerine Fransız kuvvetlerinin geçmesi hakkını elde etti.

10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nda ise Kilikya ikiye bölündü; bir kısmı Türkiye’ye verilirken, Antep, Urfa ve Mardin şehirlerini de içine alan diğer kısmı Suriye’ye bırakıldı.

Bu antlaşma, imzalamış olmalarına rağmen Fransızları hoşnut etmekten uzaktı; özellikle de Fransız basını antlaşmada derhal değişiklikler yapılmasını istemekteydi.

Bu arada Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, 1920’nin Ocak ayından itibaren saldırılarını Mekke Şerifi’nin oğlu Faysal’ın çıkışlarıyla koordine ederek, zayıf düşman Fransa’yı Kilikya’yı boşaltmaya zorlayıp buranın kontrolünü ele geçirmek için harekete geçtiler.

Aslında İngiltere’nin önce Faysal sayesinde Ortadoğu’da garantilediği üstünlük, daha sonra da Yunanistan vasıtasıyla Batı Anadolu’daki hakimiyeti Fransız çıkarlarını tehdit ediyordu. Fransa’nın Suriye’deki konumu zarar görecekti.

1919’da Sivas’ta Mustafa Kemal ile görüşen Fransız eski Yüksek Komiseri Georges Picot, Fransızların Kilikya’daki ekonomik çıkarlarının garanti altına alınması halinde, bu bölgenin Türkiye’ye verilebileceğini söylerken, belki kişisel görüşünü dile getiriyordu; ama bu bile, sonradan gerçekleşecek bir düşüncenin daha o tarihten itibaren liderlerin kafasında şekillenmeye başladığının ifadesiydi.

Mustafa Kemal ise bunun karşılığında, Fransa’nın Anadolu’nun bölünmezliğini, kendi müttefikleri karşısında savunmasını istiyordu. Ancak Fransa da, Entente Cordiale’i (İngiltere ve Fransa birlikteliğini) bozma pahasına henüz geleceğini ve rejimini “belirsiz” gördüğü bir ülkenin bütünlüğünü tanımaktan çekiniyordu.

1920 Şubat’ında Maraş’taki Türk-Fransız çatışmalarının sertleşmesinin ardından, Fransız basını Kemalistleri desteklemeye ve Fransa’nın Kilikya’yı boşaltması gerektiği fikrini yaymaya başladı.

Londra Konferansı sırasında, 11 Mart 1921’de Başbakan ve Dışişleri Bakanı Aristide Briand ile General Gouraud, Ankara Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’e Kilikya’nın geri kalanını da verecekti.

Bu gelişme Sevr Antlaşması için büyük bir darbe oluşturuyordu: Fransa müttefiklerinden ayrılarak ekonomik olduğu kadar, askeri ve siyasi maddeler de içeren bir anlaşma imzalayacaktı.

Bu görüşmeleri Briand’ın Ankara’ya yolladığı Franklin-Bouillon ve general Sarrou’nun temasları izleyecekti.

Böylece, 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Anlaşması ile Kilikya (Çukurova) nihai olarak Ankara Hükümeti’ne bırakılacaktı.

Fransa’nın Yakın Doğu siyasetinin esas amacı, burada İngiltere’ye karşı bir üs oluşturmak ve özellikle de bu bölgeden ekonomik ve ticari olarak faydalanmaktı.

Bu nedenle, Kilikya’nın doğrudan sahibi olup olmamak, Fransa için o kadar da önemli değildi. Kilikya’nın esas önemi, Türkiye ile Suriye arasında bir tampon bölge oluşturmasından ileri geliyordu.

Suriye ve Lübnan’daki manda yönetimlerinin güvenliği için bu bölge bir “kontrol” olanağı tanıyordu.

Ayrıca günün ana meselesi Almanya ve tazminatlar konusuydu:

Fransız kamuoyu, Yakındoğu’daki bu uzak topraklar için daha fazla para ve can harcansın istemiyordu.

Yakın Doğu’da çıkarları olan “Fransız Suriye’si” taraftarları da esas olarak bu ülkeye komşu olacak geleceğin Türkiye’siyle anlaşmanın en doğru hamle olduğunu düşünüyorlardı.

Böylece Ankara Anlaşması ile hem Misak-ı Milli hem de Ankara Hükümeti ilk kez Batılı bir devlet tarafından hukuken tanınıyordu.

Üstelik Türkiye’nin doğu ve güney sınırlarındaki sorunlarını halleden Ankara Hükümeti artık Batı Cephesi’nde Yunanistan’la yapılacak çarpışmada tüm güçlerini kullanabilir hale geliyordu.

Fransa’dan alınan askeri yardım da, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasında rol oynacaktı.

Bu anlaşma, bir anlamda da zaten iyice zayıflamış bulunan Entente Cordiale’ın da sonunu işaret ediyordu.
 
Top