Doğan Ergun
1932 yılında Akşehir’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Akşehir’de, lise öğrenimini Afyon’da tamamladıktan sonra Fransa’da Aix Üniversitesi’nde sosyoloji okumuş, bir süre de Centre National de la Recherche Scientifique’in sosyoloji bölümünde “araştırmacı sosyolog” olarak çalışmıştır. 1963’te yurda döndüğünde Gazi Eğitim Enstitüsü’nde sosyoloji öğretim görevliliğine atanmıştır. Bu göreve devam ederken Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde de öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Doğan Ergun, Kültür Bakanlığı danışmanlığından emekli olmuştur.
Sosyoloji ve yöntem üzerine eserleri olan Doğan Ergun bir yöntem üstadıdır. Ergun’un çalışmaları Türkçe’de altı kitap halinde yayınlanmıştır.
100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006
Sosyoloji ve Tarih – Sosyolojide Yöntem Sorunu, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005
Sosyoloji ve Eğitim, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005
Türk Bireyi Kuramına Giriş, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2004
Yöntemi Bulmak, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006
Kimlikler Kıskacında Ulusal Kimlik, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000
Tan Kitabevi - Doğan Ergun'la söyleşi
| 23 Şubat 2008
Doğan Ergun ile yaptığımız söyleşinin afişiMemleket Dergisi ile birlikte düzenlediğimiz "Memleket Söyleşileri" başlıklı etkinlikler dizisinin ilk söyleşisini 23 Şubat 2008'de gerçekleştirdik. "Sosyal Bilimlerde Yöntem, Mahalle Baskısı ve Şerif Mardin'in Yapısalcılık Havası" başlıklı söyleşimizin konuğu Doğan Ergun'du.
Doğan Ergun, sunuşunu Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” kavramını konu aldığı Memleket Dergisi’ndeki yazısı ile başlattı. Ergun, yazısında Ruşen Çakır’ın Radikal Gazetesi’nde Şerif Mardin ile yaptığı söyleşiden sonra popülerlik kazanan “mahalle baskısı” kavramına eleştirel bir gözle bakılması gerektiği iddiasında bulunmuştu. Söyleşiye de eleştirinin yöntemsel bir karşı koyuş olması gerektiğini söyleyerek başlayan Ergun, Mardin’in, Türkiye algısını bu kavrama hapseden yöntemsel tercihi ile eleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Tanım ve kavramların üzerine titizlikle eğildiğini söyleyen Ergun, her kavramı arkasında yatan dünya görüşü ve o dünya görüşünü biçimlendiren yöntem ile kavramalıyız dedi. Şerif Mardin’in de bugünün Türkiye’sini, İslamlaşma ve ılımlı İslam sürecini bu kavram üzerinden anlatmaya çalışmasının ardında belirgin bir yöntemsel tercihin olduğunu söyledi. Ergun, Mardin’in bu tercihinde yapısalcılığın belirleyici olduğunu belirtti.
Fransa’daki öğrenim ve çalışma yıllarında “moda haline gelen yapısalcılığın içine düştüğünü” söyleyen Ergun, yapısalcı yöntem ve yönteme getirilen eleştiriler konusunda daha ilk gençlik yıllarından tutarlı bir bakış edindiğini söyledi. Ergun, yapısalcılığın toplumu bilinçli insan davranışından ve değişim olgusundan bağımsızlaştırarak anlamaya çalıştığını ve bunun da yapısalcılığın en büyük zaafı olduğunu dile getirdi. Bu yaklaşımın insanı ve temelini insanın oluşturduğu kültürü statikleştirdiğini ve insanı kuşatan, hareket etmesinin önüne geçen bir kafesin içine aldığını söyledi.
Ergun, Mardin’in mahalle baskısı kavramının Türkiye’nin kültürel dokusunu anlatmak için kullanıldığını; ancak, kültürel dokunun bu kavram üzerinden anlatılmasının kültürü statik ve tek boyutlu bir olgu haline getirdiğini söyledi. Oysa kültür, Ergun’a göre, sınıflı bir toplumda yaşadığımız gerçeğini temel almalıdır. Bu nedenle Ergun kültür tanımını uçuk kaçık, maddi hayatın uzağında bir yerlerde aramaz. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan sınıf, doğal olarak kendi çıkarlarını korumak, kendi egemenliğini sürdürmek için üretim ilişkilerini kendine göre belirlemek, biçimlendirmek ister. Bu noktada Ergun’un kültür tanımı şöyledir: “Bu isteği gerçekleştirmek için, kendi ideolojisinden kaynaklanan bir yaşayış tarzı oluşturur ve bu yaşayış tarzını toplumun tümüne yaymaya çalışmak ister; yani topluma bir yaşayış tarzı öğretmek ister ki, işte bu kültürdür. Biz de bu yüzden, kültürü öğrenilmiş yaşayış tarzı olarak düşünüyoruz. Ve bu yaşayış tarzını, belirli bir toplumdaki toplumsal inançların, toplumsal düşünüşlerin, toplumsal duyuşların, toplumsal davranışların bütünü olarak görüyoruz.”
Kültürün insanı ve değişimi geri çağıran tanımı, Ergun’un topluma bakışı ve onu inceleme tarzıyla da ilişkilidir. Ergun’a göre, sosyolojik çözümlemenin içinde “birçok düzey, aşama, bütünlük, yönseme kavramları oluşacağı gibi, işlev ve yapı kavramları da kurulacaktır. Fakat bütün bu kavramların anlamı ve yükü ancak diyalektik hareket içinde meydana çıkacak ve değerlendirilecektir.” Dolayısıyla, diyalektik hareketten yoksun bir yapısal çözümleme toplumu bütünlüklü bir şekilde anlamanın önüne geçecektir.
1932 yılında Akşehir’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Akşehir’de, lise öğrenimini Afyon’da tamamladıktan sonra Fransa’da Aix Üniversitesi’nde sosyoloji okumuş, bir süre de Centre National de la Recherche Scientifique’in sosyoloji bölümünde “araştırmacı sosyolog” olarak çalışmıştır. 1963’te yurda döndüğünde Gazi Eğitim Enstitüsü’nde sosyoloji öğretim görevliliğine atanmıştır. Bu göreve devam ederken Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde de öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Doğan Ergun, Kültür Bakanlığı danışmanlığından emekli olmuştur.
Sosyoloji ve yöntem üzerine eserleri olan Doğan Ergun bir yöntem üstadıdır. Ergun’un çalışmaları Türkçe’de altı kitap halinde yayınlanmıştır.
100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006
Sosyoloji ve Tarih – Sosyolojide Yöntem Sorunu, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005
Sosyoloji ve Eğitim, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005
Türk Bireyi Kuramına Giriş, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2004
Yöntemi Bulmak, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006
Kimlikler Kıskacında Ulusal Kimlik, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000
Tan Kitabevi - Doğan Ergun'la söyleşi
| 23 Şubat 2008
Doğan Ergun ile yaptığımız söyleşinin afişiMemleket Dergisi ile birlikte düzenlediğimiz "Memleket Söyleşileri" başlıklı etkinlikler dizisinin ilk söyleşisini 23 Şubat 2008'de gerçekleştirdik. "Sosyal Bilimlerde Yöntem, Mahalle Baskısı ve Şerif Mardin'in Yapısalcılık Havası" başlıklı söyleşimizin konuğu Doğan Ergun'du.
Doğan Ergun, sunuşunu Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” kavramını konu aldığı Memleket Dergisi’ndeki yazısı ile başlattı. Ergun, yazısında Ruşen Çakır’ın Radikal Gazetesi’nde Şerif Mardin ile yaptığı söyleşiden sonra popülerlik kazanan “mahalle baskısı” kavramına eleştirel bir gözle bakılması gerektiği iddiasında bulunmuştu. Söyleşiye de eleştirinin yöntemsel bir karşı koyuş olması gerektiğini söyleyerek başlayan Ergun, Mardin’in, Türkiye algısını bu kavrama hapseden yöntemsel tercihi ile eleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Tanım ve kavramların üzerine titizlikle eğildiğini söyleyen Ergun, her kavramı arkasında yatan dünya görüşü ve o dünya görüşünü biçimlendiren yöntem ile kavramalıyız dedi. Şerif Mardin’in de bugünün Türkiye’sini, İslamlaşma ve ılımlı İslam sürecini bu kavram üzerinden anlatmaya çalışmasının ardında belirgin bir yöntemsel tercihin olduğunu söyledi. Ergun, Mardin’in bu tercihinde yapısalcılığın belirleyici olduğunu belirtti.
Fransa’daki öğrenim ve çalışma yıllarında “moda haline gelen yapısalcılığın içine düştüğünü” söyleyen Ergun, yapısalcı yöntem ve yönteme getirilen eleştiriler konusunda daha ilk gençlik yıllarından tutarlı bir bakış edindiğini söyledi. Ergun, yapısalcılığın toplumu bilinçli insan davranışından ve değişim olgusundan bağımsızlaştırarak anlamaya çalıştığını ve bunun da yapısalcılığın en büyük zaafı olduğunu dile getirdi. Bu yaklaşımın insanı ve temelini insanın oluşturduğu kültürü statikleştirdiğini ve insanı kuşatan, hareket etmesinin önüne geçen bir kafesin içine aldığını söyledi.
Ergun, Mardin’in mahalle baskısı kavramının Türkiye’nin kültürel dokusunu anlatmak için kullanıldığını; ancak, kültürel dokunun bu kavram üzerinden anlatılmasının kültürü statik ve tek boyutlu bir olgu haline getirdiğini söyledi. Oysa kültür, Ergun’a göre, sınıflı bir toplumda yaşadığımız gerçeğini temel almalıdır. Bu nedenle Ergun kültür tanımını uçuk kaçık, maddi hayatın uzağında bir yerlerde aramaz. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan sınıf, doğal olarak kendi çıkarlarını korumak, kendi egemenliğini sürdürmek için üretim ilişkilerini kendine göre belirlemek, biçimlendirmek ister. Bu noktada Ergun’un kültür tanımı şöyledir: “Bu isteği gerçekleştirmek için, kendi ideolojisinden kaynaklanan bir yaşayış tarzı oluşturur ve bu yaşayış tarzını toplumun tümüne yaymaya çalışmak ister; yani topluma bir yaşayış tarzı öğretmek ister ki, işte bu kültürdür. Biz de bu yüzden, kültürü öğrenilmiş yaşayış tarzı olarak düşünüyoruz. Ve bu yaşayış tarzını, belirli bir toplumdaki toplumsal inançların, toplumsal düşünüşlerin, toplumsal duyuşların, toplumsal davranışların bütünü olarak görüyoruz.”
Kültürün insanı ve değişimi geri çağıran tanımı, Ergun’un topluma bakışı ve onu inceleme tarzıyla da ilişkilidir. Ergun’a göre, sosyolojik çözümlemenin içinde “birçok düzey, aşama, bütünlük, yönseme kavramları oluşacağı gibi, işlev ve yapı kavramları da kurulacaktır. Fakat bütün bu kavramların anlamı ve yükü ancak diyalektik hareket içinde meydana çıkacak ve değerlendirilecektir.” Dolayısıyla, diyalektik hareketten yoksun bir yapısal çözümleme toplumu bütünlüklü bir şekilde anlamanın önüne geçecektir.