Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
Türklerde Ölüm ve Ölü İle İlgili inanç ve uygulamalar
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 318477" data-attributes="member: 21093"><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"><span style="font-size: 15px"><u><strong> 2- Ölüm Olayının Gerçekleştiği An ile İlgili İnanç ve Uygulamalar</strong></u></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Burada, ölümden hemen sonra yapılan bu inanç ve uygulamaların Anadolu sahasında nasıl cereyan ettiğine dair örneklere bakalım.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> * Ölünün gözlerinin kapatılması:</span> Bu eylemin yapılma gerekçeleri bölgelere göre farklılıklar arz etmektedir. Bunlardan birkaç gerekçe sayacak olursak; bu dünyada gözü kalmasın diye, mezara gözü açık girmesin diye, ardından birini götürmesin diye vb. yorumlar vardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"> <span style="color: red"> * Ölünün çenesinin bağlanması:</span> Ruhu yarılmasın diye içine şeytan girmesin diye, ağzı toprak dolmasın diye.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"> * Ölünün bulunduğu odanın penceresi açılır: Ruhu çıksın diye, Azrail çıksın diye, melekler içeri girsin diye (Örnek, 1979:47).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Bütün bunların yanında, doğal olarak en yakında bulunan hoca veya imam gelerek ölü üzerine Kuran’dan sureler (özellikle Yasin Suresini) okur. Cenaze yakınları ise, ölüm olayını camilerde se-la okutarak ya da gazetelere ilanlar vererek ya da diğer iletişim araçlarını kullanarak duyururlar ve defin için gerekli hazırlıkları yaparlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Türklerde ölüm anı ile ilgili inanç aslında bize Türklerin olayları kavrama kabiliyeti hakkında da bilgi vermektedir. Altaylarda eski ve ortaçağda yaşayan Türkler doğada yaptıkları bir gözlemin ardından ruhun solunumla bir olduğuna inanmışlar ve uyku sırasında nefes alıp vermenin yavaşlamasıyla dünyada dolaşan ruhun bedenden ayrıldığında gördüğü rüyaların, dünyadan sonra gideceği yer olduğu inancına sahiptirler. Genellikle uykudan uyanırken ruh bedene geri döner fakat temelli olarak da gidebilir işte bu ölümdür. Yani buradan yola çıktığımızda Türkler uyku halini ölümün kardeşi olarak görmektedir diyebiliriz. Geleneksel Türk inancının ölümle ilgili bu bölümü bize Kuran’ı Kerim’de geçen “Allah ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda ruhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümle hükmettiği ruhu tutar ötekini muayyen bir vakte kadar bedene salıverir” (Zümer, 42) ve “Geceleyin sizi öldüren sonra belirlenen süre tamamlansın diye gündüzün sizidirilten O’dur. …” (Enam, 60) Ayetlerle örtüşen bir inanca sahip olduğunu göstermektedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Türkler ruhun ölümden sonra göğe yükseldiğine inanırlar. Göğe yükselmek için ruhun kanatlı bir nesne olması gerektiği inancı hakimdir. Dolayısıyla Türkler herhangi bir kişinin ölüm olayı kapalı bir mekanda gerçekleşmişse bulundukları mekanın (kapı, pencere vb.) dışarıya açılan bölümlerini açarlar çünkü ölünün ruhunun rahat uçmasını isterler. Roux bu konudaki uygulamaların Anadolu’da yaşayan Türkler arasında devam ettiğini kendisine Pertev Naili Boratav’m nakli ile şu şekilde vermiştir “O anda ölünün odasına kediler sokulmamıştır kedinin sineği yani ruhu yemesinden açıkça korkulduğu görülmektedir.” Söz konusu olay Mudurnu bölgesinde gerçekleşmiş (Roux, 1999:159).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yine bu örneklerde görüldüğü gibi inanç ve uygulamaların tıpkı kültürün diğer unsurlarında olduğu gibi bu bölümde de farklı kalıplara bürünerek devam ettiğini görüyoruz.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yine Anadolu’da uygulanan ölünün yatağını değiştirmek ve sonrasında başında ağlama geleneği bize eski Türklerde ölü çadırı kurulması ve ölünün ruhunun çıktığı ilk yerden alınıp bu çadıra götürülmesi bize bu uygulamalar arasındaki paralelliği çağrıştırıyor.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><strong><u><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"> 3- Devir ve Iskat</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Devir ve Iskat kavramını kısaca açıklayacak olursak ölen bir Müslüma-nın sağlığında çeşitli nedenlerle tutamadığı oruçları, kılamadığı namazları ve yerine getiremediği yeminleri için bir fakire fidye verilmesi şeklinde özetlenebilir ama bu eylem bir ritüel halinde yapılır. “Ölenin yaşından -erkekse on iki, kadınsa dokuz yıl- indirilerek hesaplanan para bir çıkın içinde halka halinde hazır bulunan yoksullardan birine, ölenin mirasçılarından ya da vekillerinden biri eliyle verilir. Yoksul kimse parayı aldıktan sonra “aldım, kabul ettim” diyerek geri verir. Bu işlem ölenin oruç borcu bitinceye kadar sürdürülür. Ardından aynı işlem ölenin namaz borcu ve söz verip de yerine getiremediği yeminler için de -para verilen yoksullar değiştirilerek- yapılır (Örnek, 1979:59).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Tasvirini verdiğimiz devir –ıskat uygulaması, aslında öteki hayat ile ilgili inancın bir göstergesi niteliğindedir. Geleneksel inançtaki Türkler arasındaki bu türden inanç ve uygulamanın ilk şekli ölünün defni esnasında yapılan eylemler ve onunla birlikte gömülen eşyalarıyla karşımıza çıkmaktadır. Türkler ölümden sonraki hayata yine bu dünyadaki gibi devam edileceği inancına sahip oldukları için en kıymetli eşyalarını, savaş aletlerini ve atlarını da ölü ile birlikte gömerlerdi (İnan, 2000;130-189).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Bu inançtan kaynaklanan ka-ğan’mn veya bir komutanın ölümü kendisiyle birlikte ona gittiği yerde eşlik etmek üzere sayıları yüzleri bulan askerlerin de ölümlerini beraberinde getirir ve birlikte gömülürlerdi (Roux, 1999;172). Roux, bununla ilgili olarak Van Der Le-euw’den şu alıntıyı yapar: “Ölümleri ve yeniden doğuşlarıyla hizmetkârlar efendilerinin ölümünü ve yeniden doğuşunu kolaylaştırır”. Bu cümleden çıkan anlam şu olmalıdır: Birlikte cefa çekmek ve ölmek yeni bir hayatın ortaya çıkmasına neden olur. Aslında bu inanç ve uygulama Türklerde ferdiyetçiliğin değil toplumcu düşüncenin ön planda olduğunu gösteriyor. Fedakârlık, yaşatmak için yaşama düşüncesi ve sadık dostluk kavramlarının içini Türklerin nasıl doldurduğunu gösteriyor.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Altay Türklerinde evlenme yaşına gelmeden önce ölen çocukların durumu, ölümden sonraki hayatın kaygısından dolayı, ciddi bir problem olarak görülür. Ölümlerinden sonraki zaman süreci yaşasaydı evlenme çağma gelebilecek kadar işlediği dönem hasıl olduğunda çocuk tıpkı hayattaymış gibi kaderi kendisiyle aynı olan bir genç kızla gıyabi bir törenle evlendirilir, bu süreç sanki gerçekmiş gibi aileler birbirleriyle kendilerini akraba kabul ederler ve hatta yeni bir çifte gerekli olan eşyaların resimleri çizilir ve bunlar yakılarak dumanının haberci gittiğine ve onlara ulaştığına inanılır. Bu eylem tıpkı bir düğün ritüeli çerçevesinde gençler hayattaymış gibi yapılır (Roux, 1999:182). Altaylarda yaşayan bu uygulamanın günümüz Azer-baycan Türkleri arasında yaşadığı bilinmektedir (Seyidov, 1989:284).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Diğer bir taraftan Türkler ölümden sonraki hayata yeniden başlayacağı zaman bu dünyadan gidiş şeklinin tam tersi olacağına olan inançtan dolayı, ölünün eşyalarını kırıp öylece mezarlara koyarlardı bununla birlikte sağlam eşyalar da vardı tabii ki, fakat ölü nasıl ki dirilecek-se kırık olanlar da düzelecekti (Roux, 1999:183).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Türklerde ölümden sonra tekrar doğum ve hayatın devam edeceğine olan inanç yer yer onların ölüyü mezara ko-yuş şeklinde de kendini göstermiştir. Mesela; gömme olayını ana rahminin bir sembolü olan mağaraya ve toprağa başı ve ayaklan içe bükey cenin gibi yerleştirme olayını yeniden doğuşun ön hazırlığı olarak düşünmüşlerdir (Roux, 1999:184).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Türklerin ölümden sonraki hayatla ilgili inanç ve uygulamaları Anadolu coğrafyasına taşınırken belirli bir süreç doğrultusunda inanç coğrafyasında değiştirip İslâm dininin Ahiret anlayışıyla şekillenmiştir. Ölümden sonraki hayatla ilgili ölü için yapılan son hazırlık, yukarıda söz konusu ettiğimiz Devir ve Iskat diye adlandırılan bir ritüelin ortaya çıkışma sebep olmuştur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"><span style="font-size: 15px"><u><strong></strong></u></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"><span style="font-size: 15px"><u><strong> 4- Ölünün Defni</strong></u></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"><span style="font-size: 15px"><u><strong></strong></u></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Ülkemizde ölünün defni İslami geleneklere göre ölünün gasli, kefenlenme-si, tabuta konması ve cenaze namazının ardından mezara konması şeklinde gerçekleştirilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Gasil ve kefenleme sürecinde bölgelere göre bir takım mahalli uygulamalar görülür. Bunlar bazı kokulu bitkilerin cennet kokusu inancıyla gasil suyuna konulması, kefene ayet ya da dua yazma biçiminde gözlemlenir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Ölünün defni için yapılan inanç ve uygulamaların Anadolu coğrafyasına yansıması da yine coğrafi mekanla birlikte, inanç coğrafyasının da değişmesiyle İslami unsurlar bakımından ağırlık göstermekle birlikte, yine bu eski inanç ve uygulamaların devam ettiğini görmek mümkündür (Kalafat:90-102). Bu konudaki en eski kaynaklara Çin yıllıklarından ulaşılmaktadır. Eski ve Orta Asya Türklerinde ilk örnekler yine hükümdarların ölümlerinde karşımıza çıkıyor. Zira kaynaklara geçirilmiş olması bize bu törenlerin yapıldığı kişinin belli bir statüsü olduğunu gösteriyor. Türkler cenaze törenlerine önem verdikleri için ölümün gerçekleşmesinden sonraki yedi gün süreyle cenaze işlemlerinin hazırlığı için ölüyü bekletirlerdi. (Roux, 1999:61) Ancak bu süreden sonra cenaze töreninin tarihi ve yeri belirlenirdi. Törenin ilk hazırlığı ölünün ayrı bir yerde kurulan ölü çadırına taşınmasıyla başlardı. Bu konuda kaynaklar Atilla’nın cenaze törenini şöyle anlatmaktadır. “Cesedini büyük bir gösterişle, herkesin onu seyredebilmesi için meydana kurulan ipekten bir çadır içinde sergilediler” (Roux,). Bu bilgilere göre Göktürklerden herhangi birisi öldüğü zaman ölüyü çadıra korlar. Oğullar, torunları, akrabaları, atlar ve koyunlar keserler ve çadırın önünü sererler. Ölü bulunan çadırın etrafında at üzerinde yedi defa dolaşırlar. Kapının önünde bıçakla yüzlerini kesip ağlarlar. Yüzlerinden kan ve yaş karışık akar. Bu ritüeli yedi defa tekrarlarlar sonra muayyen bir günde ölünün bindiği atı, kullandığı bütün eşyayı ölü ile beraber ateşte yakarlar; külünü, yılın muayyen bir gününde, mezara gömerler. İlkbaharda ölenleri sonbaharda, atların ve yaprakların sarardığı zaman gömerler. Kışın veya güzün ölenleri çiçekler açıldığı zaman gömerler. Defin gününde ölünün akrabaları, tıpkı öldüğü günde yapıldığı gibi, at üzerinde gezer ve yüzlerini keser, ağlarlar (İnan 2000:177,178).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Türklerde cenaze töreni uygulaması esnasında ölü konmuş çadırın etrafında yedi defa dönme geleneğinin gezegenlerle ilgili olduğunu ve bunun bir inanç sistemi olduğuna kanaat getiren düşünürler vardır. Bu kimselere göre, kutsal olarak kabul edilen yedi rakamı yedi gezegenle bağlantılandırılmış olsa gerek. Zira bu görüş cenaze töreninden önce yedi gün bekleme olayını da aynı gerekçeye bağlamaktadır. Daire çizerek dönmelerinin, gezegenlerin hareketine benzemesi yada bunları hatırlatması nedeniyle bu konu astrobiyoloji ile irtibatlandı-rılmıştır (Roux, 1999:246).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Azerbaycanlı araştırmacı yazar Mi-reli Seyidov, yukarı paragraflarda anlatılan sahneleri farklı bir yoruma tabi tutmaktadır. O ölü çadırının etrafına toplanan insanların matem tuttukları esnada onları yönlendirmek ve ölen şahsın hayatını tasvir etmek için ölen kişinin hayatı boyunca dönemlerine göre edinmiş olduğu arkadaşlarının meydana çıkıp onunla hangi dönemde arkadaşlık yapmışsa, o yıllar içerisindeki hatıralarını “pantomim” sanatçısı gibi icra ettiğini ve tasvirlerle onunla olan anılarını anlattığını ifade etmektedir. Bu bilgide ilginç olan, M.Seyidov’un bu durumu Geleneksel Türk Tiyatrosu olan Orta Oyu-nu’nun başlangıcı olarak yorumlaması-dır (Seyidov, 1989:342). Bizim kanaatimiz de insanın sosyal bir varlık olduğunu düşünerek yola çıktığımızda ve Türk Milletinin karakteristik özelliğini de gözler önüne alarak cenaze törenlerinin örtük işlevleri içerisinde her türlü etkinliklerin olabileceği şeklindedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><strong><u><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"> 5- Yas Tutma ve Başsağlığı</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yakınını kaybeden kişiler, doğal olarak, yaşadıkları acılarını değişik şekillerde gösterirler. Aşağıda temas edeceğimiz yas süresi boyunca, sevdiğini kaybeden kimselerde gözlemlenen yas tutma tezahürleri açık renkli elbise giymeme, fazla yememe, eğlenmeme, rad-yo-tv. gibi araçları kullanmama, sakal tıraşı olmama (günümüzde devlet memuru olan kimseler bunu mecburen yerine getirmezler), düğünlere katılmama şeklindedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yas süresi, ölüm anı ile başlar. Bu süre, kişilerin toplumsal statüsüne göre değişiklik arz eder. Kırsal kesimlerde yas süresi bir yıl veya daha fazla tutulurken, şehirlerde yaşayan ve devlet memuru statüsündeki ya da özellikli işlerde çalışanlar, bu süreyi daha kısa tutmaktadırlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yas süresince, yakın veya bildik kimseler yaslı kişileri ziyaret ederek teselli edici ve avutucu bir takım sözler söyleyerek yaslı insanların acılarını paylaşırlar, onların günlük hayata en kısa zamanda bağlamalarını arzu ederler.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yas süresi Anadolu’da çoğunlukla bir yıldır, ancak aşağıda temas edilecek olan anma günlerinden birinde de kişi, yastan çıkabilmektedir, ama en fazla yastan çıkılan gün “Ölünün Kırkıncı Gü-nü”dür.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Günümüz Türkiye’sinde Cenaze Törenleri, başsağlığı ve yas ile ilgili inanç ve uygulamalar yukarıda da belirttiğimiz gibi halk inancının Önüne geçilmedi-ğinin göstergesidir. Söz konusu olan bu inanç ve uygulamalar etnolojik temeli bakımından aynı, fakat biçimsel ve yöresel özellikleri bakımından farklı şekilde karşımıza çıkar. Bu törenler ele alınırken, işlevsel teori göz önünde tutularak değerlendirilmelidir (Çobanoğlu, 1999:213).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Söz konusu inanç ve uygulamaların tarihi kökenlerini görmemiz açısından, Türk kültürünün temel kaynaklarından olan Orhun Yazıtları, Divan-ü Lügati’t-Türk ve Dede Korkut Hikayelerinde nasıl yer aldığına bir bakalım.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Kitabelerde Bilge Kağan, Kültegin için yapılan yas töreninden şöyle bahseder; “Küçük kardeşim vefat etti. Ben yaşlandım. Görür gözüm görmez gibi; bilir bilgim bilmez gibi oldu. Ben yaşlandım. Zamanı Tanrı takdir eder, kişi oğlu hep ölmek için türemiş. Böyle yaşlandım. Gözden yaş gelerek, etten (?) gönülden feryat gelerek yanıp yıkıldım. Çok fazla yaşlandım. İki şad (ile beraber) Küçük kardeşim ve kardeş oğullarını (?) oğullarım, beylerim ve kavmim gözü, karşı (ağlamaktan) fena olacak diye sakındım”. Bilge kağan’m oğlu babası için diktirdiği yazıttı da şöyle der “…..bunca kavimler, saçlarını, kulaklarını kestiler” (Orkun, 1987:50-52,70).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Kaşgarlı Mahmud’un Divan’mda ise, Afrasyab yani Alp-er Tunga için yapılan yas töreni şu ifadeyle tespit edilir. “Herkes kurt gibi uluşuyor, yakasını yırtarak bağırıyor ünü çıkasıya bağırıyor, gözü örtülesiye kadar ağlıyor” (Atalay, 1985, C. 1:189)</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cenaze törenlerindeki inanç ve uygulamanın Oğuz Sahasında nasıl devam ettiğine ise Dede Korkut Hikâyelerinde rastlıyoruz; Beyrek Hikâyesinde “beyre-ğin ölüm haberinin duyulması üzerine Beyreğin babası Kaba Sarığı kaldırıp yere çaldı, çekti yakasını yırttı, oğul oğul deyerek böğürdü. Feryat ve figan etti. Ak pürçekli anası boncuk boncuk ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnak ak yüzünü, aldı çaldı, al yanağını yırttı, kargı gibi kara saçım yoldu, ağlayarak sızlayarak evine geldi. Bay Püre Beğ’in Penceresi altın otağına feryat figan girdi, kızı gelini kahkah gülmez oldu, Kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar kara elbiseler giydiler” (Ergin, 1971:172).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><strong><u><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"> 6- Anma Günleri ve İlgili İnançlar ve Uygulamalar</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Ölüyü anma ile ilgili inanç ve uygulamalar Anadolu Türklüğünde İslam kültürü çerçevesinde daha belirgin bir hal almıştır. Ülkemizde ölüyü anma günleri değişik adlar almakta olup, İsla-mi geleneğe göre gerçekleştirilmektedir. Şimdi ölümün arkasından yapılan Anadolu’da yaygın olan anma günlerine bir göz atalım.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> * İlk Gecesi:</span> Ölünün defnedildiği günün ilk gecesi de anma günlerinden kabul edilebilir. Bu gecede tanıdıklar gelir, genellikle akşam namazı ile yatsı arasındaki süre içinde Kuran okunur dualar edilir, mevlit okutulur. Bu gecede ölü sahipleri genellikle yemek hazırlamazlar, bu işi komşuları üstlenirler. Bu gece aynı zamanda başsağlığı dileme anıdır da.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> * İlk Cuma:</span> Defini takip eden ilk Perşembe akşamına bu ad verilir. Bu gecede ilk gecede olduğu gibi tören icra edilir. Misafirlere ikram edilen yiyecek ve içecekler nadiren yaslı aileler tarafından hazırlanır. Bazı aileler, bu günden sonra yastan çıkarlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> * Haftası: </span>Definden yedi gün sonra, yukarıdaki gibi icra edilen anma gününe denir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"> <span style="color: red"> * Kırkı:</span> Definden kırk gün sonra icra edilen anma günüdür. Bu gün diğerlerinden farklı olarak tamamen cenaze sahibi tarafından organize edilir ve diğerlerinden geniş tutulur. Birçok kimse, bu günden sonra yastan çıkar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> * Elliikisi:</span> Ülkemizin her yerinde olmasa da büyük bir bölümünde bu gün de yukarıdakiler gibi İslami geleneğe göre icra edilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> * Kara Bayram: </span>Definden sonra rast gelen ilk dini bayram (Ramazan veya Kurban), Kara Bayram olarak adlandırılır. Bu bayramda ölü sahibi, dışarı çıkıp başkaları ile bayramlaşmaz. Başkaları kendilerine gelir, ama bu buluşmada bayram havası görülmez, sanki ilk günkü gibi acılar içinde ağlaşılır. Ev sahibi, bayramlarda görülen şeker veya tatlı ikramı yerine, çay veya acı kahve ikram eder.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> * Yıldönümü:</span> Ölünün yıldönümü gününde, kırkıncı gününde olduğu gibi çok şümullü bir anma gerçekleştirilir. Bu günde aile, diğer anma günlerine nazaran daha serbest hareket eder. Birçok kimse, bu günden sonra yastan çıkar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Anma günlerinde görülen unsurlar, sosyal hayatın devamı ve bu tür merasimlerin insanların birbiriyle olan ilişkilerini pekiştirmesine kadar yorumlanabilir. Yemeklerin sunulması, gelenlere hizmet ve hediyeler dağıtılması gibi unsurlar bize bu tür merasimlerin örtük işlevinde toplumsal dayanışmayı hatırlatmaktadır (Connerton, 1999:66).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Bu gelenek Türklerde çok eski bir uygulamadır. Eski ve Ortaçağ Altay Türklerinden Hakanlar ölmeden önce cenaze törenlerinin nasıl yapılması gerektiğini yine söz konusu işlevlere uygun şekilde vasiyet etmekteydi (Roux, 1999:238).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Anma günleri ile uygulamalar ilk çağda yaşayan Türklerde ölünün cenaze merasimi süresince devam ederdi; şöyle ki; ölüm olayının gerçekleşmesi ve ondan sonraki süreç bir yılı bulmaktaydı, ölümün gerçekleştiği andan defin merasimine kadar gerçekleştirilen her türlü ritüeli anma olayının bir parçası olarak kabul etmekteyiz. Çünkü Türklerde ilk devirler itibari ile mezar ziyareti kültürü yoktu. Zira mezarlara ölüyle birlikte değerli eşyaları da konulduğu için mezarın yerini açılır ve eşyalar çalınır korkusuyla gizli tutuyorlardı. Özellikle de mezarın yerinin belli olmaması için ölünün gömüldüğü yerin üstünde atlarını tepin-diriyorlar ve yeri belirgin olmaktan kurtarıyorlardı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Dolayısıyla anma merasimi ilk önceleri gıyabi olarak yapılır ve ruhlara kurban sunulur onun için fakirlere yemek verilirdi (Roux, 1999).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><strong><u><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"> Sonuç:</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Türklerde Cenaze Törenleri katiyen sıradan bir tören değil, bilakis bu törenlerin sosyolojik açıdan ele alınıp incelenmesi ve örtük işlevi ve arka planında olayın bir cenaze töreni olmadan öte, toplumsal dayanışma ve dinamizmin merkezini oluşturduğu kanaatindeyiz. Çünkü bu törenlerde paylaşmanın olduğunu görüyoruz. Bu tören esnasında olan olay ve olgular sürecin devam ettiği esnada üzüntüden çıkıp eğlenceye ve sosyal hayatın gereği olan icraatlara dönüşmektedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Törenlerin diğer bir boyutunda yeme içme geleneği yani ölü aşı diye tabir edilen yemek sunulması meselesi de bu törenlerin söz konusu ifade edilen sosyal bir organizasyon olduğunun somut bir örneğidir. Bu geleneğin günümüze kadar geldiğini çok rahat gözlemleyebiliyoruz; gerek cenaze merasimlerinde gerekse anma törenlerinde yemek verme geleneğinin fenomeni tabiki ilk devirlerdeki aş verme törenleridir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Diğer taraftan cenaze törenlerinin insan iletişimindeki yerini de yorumlarken törenden dönüşte veya o esnada birbirini görüp tanıyan ve hatta birbirine aşık olan insanların varlığına da temas edilmiştir. Zira malumdur ki statüsü belirgin bir kişinin cenaze törenine değişik toplumlardan bile temsilcilerin katıldığı ve geniş katılımlı törenler yapıldığı bilinmektedir Hatta cenaze merasiminin zıt duyguları bir arada yaşattığı ve eğlenceye dönüştüğüne dair bilgiler var (Roux, 1999:278; Cohen, 1999:54).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cenaze törenlerindeki inanç ve uygulamaların zincirin halkaları gibi bütünlük içerisinde devam ettiğini görmek mümkündür. Zira bu inanç ve uygulamaların çoğu Türklerin girmiş olduğu İslam Coğrafyasında batıl inanç veya dindışı olarak olumsuz fetvalarla ortadan kaldırılmaya çalışılsa da halk inancının kökeni çok derinlere dayandığı için her zaman bir şekilde hayat bulmuşlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Konunun başından buraya kadar kaynaklarda rastlanan cenaze törenleriyle ilgili uygulamalar kültür bütünlüğü içerisinde bu geleneğin devam ettiğini ortaya koyuyor.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p style="text-align: right"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"> Ruhi ERSOY </span></p><p></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 318477, member: 21093"] [FONT="Comic Sans MS"][SIZE=4][COLOR="blue"][COLOR="red"][SIZE=4][U][B] 2- Ölüm Olayının Gerçekleştiği An ile İlgili İnanç ve Uygulamalar[/B][/U][/SIZE][/COLOR] Burada, ölümden hemen sonra yapılan bu inanç ve uygulamaların Anadolu sahasında nasıl cereyan ettiğine dair örneklere bakalım. [COLOR="red"] * Ölünün gözlerinin kapatılması:[/COLOR] Bu eylemin yapılma gerekçeleri bölgelere göre farklılıklar arz etmektedir. Bunlardan birkaç gerekçe sayacak olursak; bu dünyada gözü kalmasın diye, mezara gözü açık girmesin diye, ardından birini götürmesin diye vb. yorumlar vardır. [COLOR="red"] * Ölünün çenesinin bağlanması:[/COLOR] Ruhu yarılmasın diye içine şeytan girmesin diye, ağzı toprak dolmasın diye. * Ölünün bulunduğu odanın penceresi açılır: Ruhu çıksın diye, Azrail çıksın diye, melekler içeri girsin diye (Örnek, 1979:47). Bütün bunların yanında, doğal olarak en yakında bulunan hoca veya imam gelerek ölü üzerine Kuran’dan sureler (özellikle Yasin Suresini) okur. Cenaze yakınları ise, ölüm olayını camilerde se-la okutarak ya da gazetelere ilanlar vererek ya da diğer iletişim araçlarını kullanarak duyururlar ve defin için gerekli hazırlıkları yaparlar. Türklerde ölüm anı ile ilgili inanç aslında bize Türklerin olayları kavrama kabiliyeti hakkında da bilgi vermektedir. Altaylarda eski ve ortaçağda yaşayan Türkler doğada yaptıkları bir gözlemin ardından ruhun solunumla bir olduğuna inanmışlar ve uyku sırasında nefes alıp vermenin yavaşlamasıyla dünyada dolaşan ruhun bedenden ayrıldığında gördüğü rüyaların, dünyadan sonra gideceği yer olduğu inancına sahiptirler. Genellikle uykudan uyanırken ruh bedene geri döner fakat temelli olarak da gidebilir işte bu ölümdür. Yani buradan yola çıktığımızda Türkler uyku halini ölümün kardeşi olarak görmektedir diyebiliriz. Geleneksel Türk inancının ölümle ilgili bu bölümü bize Kuran’ı Kerim’de geçen “Allah ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda ruhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümle hükmettiği ruhu tutar ötekini muayyen bir vakte kadar bedene salıverir” (Zümer, 42) ve “Geceleyin sizi öldüren sonra belirlenen süre tamamlansın diye gündüzün sizidirilten O’dur. …” (Enam, 60) Ayetlerle örtüşen bir inanca sahip olduğunu göstermektedir. Türkler ruhun ölümden sonra göğe yükseldiğine inanırlar. Göğe yükselmek için ruhun kanatlı bir nesne olması gerektiği inancı hakimdir. Dolayısıyla Türkler herhangi bir kişinin ölüm olayı kapalı bir mekanda gerçekleşmişse bulundukları mekanın (kapı, pencere vb.) dışarıya açılan bölümlerini açarlar çünkü ölünün ruhunun rahat uçmasını isterler. Roux bu konudaki uygulamaların Anadolu’da yaşayan Türkler arasında devam ettiğini kendisine Pertev Naili Boratav’m nakli ile şu şekilde vermiştir “O anda ölünün odasına kediler sokulmamıştır kedinin sineği yani ruhu yemesinden açıkça korkulduğu görülmektedir.” Söz konusu olay Mudurnu bölgesinde gerçekleşmiş (Roux, 1999:159). Yine bu örneklerde görüldüğü gibi inanç ve uygulamaların tıpkı kültürün diğer unsurlarında olduğu gibi bu bölümde de farklı kalıplara bürünerek devam ettiğini görüyoruz. Yine Anadolu’da uygulanan ölünün yatağını değiştirmek ve sonrasında başında ağlama geleneği bize eski Türklerde ölü çadırı kurulması ve ölünün ruhunun çıktığı ilk yerden alınıp bu çadıra götürülmesi bize bu uygulamalar arasındaki paralelliği çağrıştırıyor. [B][U][SIZE=4][COLOR="red"] 3- Devir ve Iskat[/COLOR][/SIZE][/U][/B] Devir ve Iskat kavramını kısaca açıklayacak olursak ölen bir Müslüma-nın sağlığında çeşitli nedenlerle tutamadığı oruçları, kılamadığı namazları ve yerine getiremediği yeminleri için bir fakire fidye verilmesi şeklinde özetlenebilir ama bu eylem bir ritüel halinde yapılır. “Ölenin yaşından -erkekse on iki, kadınsa dokuz yıl- indirilerek hesaplanan para bir çıkın içinde halka halinde hazır bulunan yoksullardan birine, ölenin mirasçılarından ya da vekillerinden biri eliyle verilir. Yoksul kimse parayı aldıktan sonra “aldım, kabul ettim” diyerek geri verir. Bu işlem ölenin oruç borcu bitinceye kadar sürdürülür. Ardından aynı işlem ölenin namaz borcu ve söz verip de yerine getiremediği yeminler için de -para verilen yoksullar değiştirilerek- yapılır (Örnek, 1979:59). Tasvirini verdiğimiz devir –ıskat uygulaması, aslında öteki hayat ile ilgili inancın bir göstergesi niteliğindedir. Geleneksel inançtaki Türkler arasındaki bu türden inanç ve uygulamanın ilk şekli ölünün defni esnasında yapılan eylemler ve onunla birlikte gömülen eşyalarıyla karşımıza çıkmaktadır. Türkler ölümden sonraki hayata yine bu dünyadaki gibi devam edileceği inancına sahip oldukları için en kıymetli eşyalarını, savaş aletlerini ve atlarını da ölü ile birlikte gömerlerdi (İnan, 2000;130-189). Bu inançtan kaynaklanan ka-ğan’mn veya bir komutanın ölümü kendisiyle birlikte ona gittiği yerde eşlik etmek üzere sayıları yüzleri bulan askerlerin de ölümlerini beraberinde getirir ve birlikte gömülürlerdi (Roux, 1999;172). Roux, bununla ilgili olarak Van Der Le-euw’den şu alıntıyı yapar: “Ölümleri ve yeniden doğuşlarıyla hizmetkârlar efendilerinin ölümünü ve yeniden doğuşunu kolaylaştırır”. Bu cümleden çıkan anlam şu olmalıdır: Birlikte cefa çekmek ve ölmek yeni bir hayatın ortaya çıkmasına neden olur. Aslında bu inanç ve uygulama Türklerde ferdiyetçiliğin değil toplumcu düşüncenin ön planda olduğunu gösteriyor. Fedakârlık, yaşatmak için yaşama düşüncesi ve sadık dostluk kavramlarının içini Türklerin nasıl doldurduğunu gösteriyor. Altay Türklerinde evlenme yaşına gelmeden önce ölen çocukların durumu, ölümden sonraki hayatın kaygısından dolayı, ciddi bir problem olarak görülür. Ölümlerinden sonraki zaman süreci yaşasaydı evlenme çağma gelebilecek kadar işlediği dönem hasıl olduğunda çocuk tıpkı hayattaymış gibi kaderi kendisiyle aynı olan bir genç kızla gıyabi bir törenle evlendirilir, bu süreç sanki gerçekmiş gibi aileler birbirleriyle kendilerini akraba kabul ederler ve hatta yeni bir çifte gerekli olan eşyaların resimleri çizilir ve bunlar yakılarak dumanının haberci gittiğine ve onlara ulaştığına inanılır. Bu eylem tıpkı bir düğün ritüeli çerçevesinde gençler hayattaymış gibi yapılır (Roux, 1999:182). Altaylarda yaşayan bu uygulamanın günümüz Azer-baycan Türkleri arasında yaşadığı bilinmektedir (Seyidov, 1989:284). Diğer bir taraftan Türkler ölümden sonraki hayata yeniden başlayacağı zaman bu dünyadan gidiş şeklinin tam tersi olacağına olan inançtan dolayı, ölünün eşyalarını kırıp öylece mezarlara koyarlardı bununla birlikte sağlam eşyalar da vardı tabii ki, fakat ölü nasıl ki dirilecek-se kırık olanlar da düzelecekti (Roux, 1999:183). Türklerde ölümden sonra tekrar doğum ve hayatın devam edeceğine olan inanç yer yer onların ölüyü mezara ko-yuş şeklinde de kendini göstermiştir. Mesela; gömme olayını ana rahminin bir sembolü olan mağaraya ve toprağa başı ve ayaklan içe bükey cenin gibi yerleştirme olayını yeniden doğuşun ön hazırlığı olarak düşünmüşlerdir (Roux, 1999:184). Türklerin ölümden sonraki hayatla ilgili inanç ve uygulamaları Anadolu coğrafyasına taşınırken belirli bir süreç doğrultusunda inanç coğrafyasında değiştirip İslâm dininin Ahiret anlayışıyla şekillenmiştir. Ölümden sonraki hayatla ilgili ölü için yapılan son hazırlık, yukarıda söz konusu ettiğimiz Devir ve Iskat diye adlandırılan bir ritüelin ortaya çıkışma sebep olmuştur. [COLOR="red"][SIZE=4][U][B] 4- Ölünün Defni [/B][/U][/SIZE][/COLOR] Ülkemizde ölünün defni İslami geleneklere göre ölünün gasli, kefenlenme-si, tabuta konması ve cenaze namazının ardından mezara konması şeklinde gerçekleştirilir. Gasil ve kefenleme sürecinde bölgelere göre bir takım mahalli uygulamalar görülür. Bunlar bazı kokulu bitkilerin cennet kokusu inancıyla gasil suyuna konulması, kefene ayet ya da dua yazma biçiminde gözlemlenir. Ölünün defni için yapılan inanç ve uygulamaların Anadolu coğrafyasına yansıması da yine coğrafi mekanla birlikte, inanç coğrafyasının da değişmesiyle İslami unsurlar bakımından ağırlık göstermekle birlikte, yine bu eski inanç ve uygulamaların devam ettiğini görmek mümkündür (Kalafat:90-102). Bu konudaki en eski kaynaklara Çin yıllıklarından ulaşılmaktadır. Eski ve Orta Asya Türklerinde ilk örnekler yine hükümdarların ölümlerinde karşımıza çıkıyor. Zira kaynaklara geçirilmiş olması bize bu törenlerin yapıldığı kişinin belli bir statüsü olduğunu gösteriyor. Türkler cenaze törenlerine önem verdikleri için ölümün gerçekleşmesinden sonraki yedi gün süreyle cenaze işlemlerinin hazırlığı için ölüyü bekletirlerdi. (Roux, 1999:61) Ancak bu süreden sonra cenaze töreninin tarihi ve yeri belirlenirdi. Törenin ilk hazırlığı ölünün ayrı bir yerde kurulan ölü çadırına taşınmasıyla başlardı. Bu konuda kaynaklar Atilla’nın cenaze törenini şöyle anlatmaktadır. “Cesedini büyük bir gösterişle, herkesin onu seyredebilmesi için meydana kurulan ipekten bir çadır içinde sergilediler” (Roux,). Bu bilgilere göre Göktürklerden herhangi birisi öldüğü zaman ölüyü çadıra korlar. Oğullar, torunları, akrabaları, atlar ve koyunlar keserler ve çadırın önünü sererler. Ölü bulunan çadırın etrafında at üzerinde yedi defa dolaşırlar. Kapının önünde bıçakla yüzlerini kesip ağlarlar. Yüzlerinden kan ve yaş karışık akar. Bu ritüeli yedi defa tekrarlarlar sonra muayyen bir günde ölünün bindiği atı, kullandığı bütün eşyayı ölü ile beraber ateşte yakarlar; külünü, yılın muayyen bir gününde, mezara gömerler. İlkbaharda ölenleri sonbaharda, atların ve yaprakların sarardığı zaman gömerler. Kışın veya güzün ölenleri çiçekler açıldığı zaman gömerler. Defin gününde ölünün akrabaları, tıpkı öldüğü günde yapıldığı gibi, at üzerinde gezer ve yüzlerini keser, ağlarlar (İnan 2000:177,178). Türklerde cenaze töreni uygulaması esnasında ölü konmuş çadırın etrafında yedi defa dönme geleneğinin gezegenlerle ilgili olduğunu ve bunun bir inanç sistemi olduğuna kanaat getiren düşünürler vardır. Bu kimselere göre, kutsal olarak kabul edilen yedi rakamı yedi gezegenle bağlantılandırılmış olsa gerek. Zira bu görüş cenaze töreninden önce yedi gün bekleme olayını da aynı gerekçeye bağlamaktadır. Daire çizerek dönmelerinin, gezegenlerin hareketine benzemesi yada bunları hatırlatması nedeniyle bu konu astrobiyoloji ile irtibatlandı-rılmıştır (Roux, 1999:246). Azerbaycanlı araştırmacı yazar Mi-reli Seyidov, yukarı paragraflarda anlatılan sahneleri farklı bir yoruma tabi tutmaktadır. O ölü çadırının etrafına toplanan insanların matem tuttukları esnada onları yönlendirmek ve ölen şahsın hayatını tasvir etmek için ölen kişinin hayatı boyunca dönemlerine göre edinmiş olduğu arkadaşlarının meydana çıkıp onunla hangi dönemde arkadaşlık yapmışsa, o yıllar içerisindeki hatıralarını “pantomim” sanatçısı gibi icra ettiğini ve tasvirlerle onunla olan anılarını anlattığını ifade etmektedir. Bu bilgide ilginç olan, M.Seyidov’un bu durumu Geleneksel Türk Tiyatrosu olan Orta Oyu-nu’nun başlangıcı olarak yorumlaması-dır (Seyidov, 1989:342). Bizim kanaatimiz de insanın sosyal bir varlık olduğunu düşünerek yola çıktığımızda ve Türk Milletinin karakteristik özelliğini de gözler önüne alarak cenaze törenlerinin örtük işlevleri içerisinde her türlü etkinliklerin olabileceği şeklindedir. [B][U][SIZE=4][COLOR="red"] 5- Yas Tutma ve Başsağlığı[/COLOR][/SIZE][/U][/B] Yakınını kaybeden kişiler, doğal olarak, yaşadıkları acılarını değişik şekillerde gösterirler. Aşağıda temas edeceğimiz yas süresi boyunca, sevdiğini kaybeden kimselerde gözlemlenen yas tutma tezahürleri açık renkli elbise giymeme, fazla yememe, eğlenmeme, rad-yo-tv. gibi araçları kullanmama, sakal tıraşı olmama (günümüzde devlet memuru olan kimseler bunu mecburen yerine getirmezler), düğünlere katılmama şeklindedir. Yas süresi, ölüm anı ile başlar. Bu süre, kişilerin toplumsal statüsüne göre değişiklik arz eder. Kırsal kesimlerde yas süresi bir yıl veya daha fazla tutulurken, şehirlerde yaşayan ve devlet memuru statüsündeki ya da özellikli işlerde çalışanlar, bu süreyi daha kısa tutmaktadırlar. Yas süresince, yakın veya bildik kimseler yaslı kişileri ziyaret ederek teselli edici ve avutucu bir takım sözler söyleyerek yaslı insanların acılarını paylaşırlar, onların günlük hayata en kısa zamanda bağlamalarını arzu ederler. Yas süresi Anadolu’da çoğunlukla bir yıldır, ancak aşağıda temas edilecek olan anma günlerinden birinde de kişi, yastan çıkabilmektedir, ama en fazla yastan çıkılan gün “Ölünün Kırkıncı Gü-nü”dür. Günümüz Türkiye’sinde Cenaze Törenleri, başsağlığı ve yas ile ilgili inanç ve uygulamalar yukarıda da belirttiğimiz gibi halk inancının Önüne geçilmedi-ğinin göstergesidir. Söz konusu olan bu inanç ve uygulamalar etnolojik temeli bakımından aynı, fakat biçimsel ve yöresel özellikleri bakımından farklı şekilde karşımıza çıkar. Bu törenler ele alınırken, işlevsel teori göz önünde tutularak değerlendirilmelidir (Çobanoğlu, 1999:213). Söz konusu inanç ve uygulamaların tarihi kökenlerini görmemiz açısından, Türk kültürünün temel kaynaklarından olan Orhun Yazıtları, Divan-ü Lügati’t-Türk ve Dede Korkut Hikayelerinde nasıl yer aldığına bir bakalım. Kitabelerde Bilge Kağan, Kültegin için yapılan yas töreninden şöyle bahseder; “Küçük kardeşim vefat etti. Ben yaşlandım. Görür gözüm görmez gibi; bilir bilgim bilmez gibi oldu. Ben yaşlandım. Zamanı Tanrı takdir eder, kişi oğlu hep ölmek için türemiş. Böyle yaşlandım. Gözden yaş gelerek, etten (?) gönülden feryat gelerek yanıp yıkıldım. Çok fazla yaşlandım. İki şad (ile beraber) Küçük kardeşim ve kardeş oğullarını (?) oğullarım, beylerim ve kavmim gözü, karşı (ağlamaktan) fena olacak diye sakındım”. Bilge kağan’m oğlu babası için diktirdiği yazıttı da şöyle der “…..bunca kavimler, saçlarını, kulaklarını kestiler” (Orkun, 1987:50-52,70). Kaşgarlı Mahmud’un Divan’mda ise, Afrasyab yani Alp-er Tunga için yapılan yas töreni şu ifadeyle tespit edilir. “Herkes kurt gibi uluşuyor, yakasını yırtarak bağırıyor ünü çıkasıya bağırıyor, gözü örtülesiye kadar ağlıyor” (Atalay, 1985, C. 1:189) Cenaze törenlerindeki inanç ve uygulamanın Oğuz Sahasında nasıl devam ettiğine ise Dede Korkut Hikâyelerinde rastlıyoruz; Beyrek Hikâyesinde “beyre-ğin ölüm haberinin duyulması üzerine Beyreğin babası Kaba Sarığı kaldırıp yere çaldı, çekti yakasını yırttı, oğul oğul deyerek böğürdü. Feryat ve figan etti. Ak pürçekli anası boncuk boncuk ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnak ak yüzünü, aldı çaldı, al yanağını yırttı, kargı gibi kara saçım yoldu, ağlayarak sızlayarak evine geldi. Bay Püre Beğ’in Penceresi altın otağına feryat figan girdi, kızı gelini kahkah gülmez oldu, Kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar kara elbiseler giydiler” (Ergin, 1971:172). [B][U][SIZE=4][COLOR="red"] 6- Anma Günleri ve İlgili İnançlar ve Uygulamalar[/COLOR][/SIZE][/U][/B] Ölüyü anma ile ilgili inanç ve uygulamalar Anadolu Türklüğünde İslam kültürü çerçevesinde daha belirgin bir hal almıştır. Ülkemizde ölüyü anma günleri değişik adlar almakta olup, İsla-mi geleneğe göre gerçekleştirilmektedir. Şimdi ölümün arkasından yapılan Anadolu’da yaygın olan anma günlerine bir göz atalım. [COLOR="red"] * İlk Gecesi:[/COLOR] Ölünün defnedildiği günün ilk gecesi de anma günlerinden kabul edilebilir. Bu gecede tanıdıklar gelir, genellikle akşam namazı ile yatsı arasındaki süre içinde Kuran okunur dualar edilir, mevlit okutulur. Bu gecede ölü sahipleri genellikle yemek hazırlamazlar, bu işi komşuları üstlenirler. Bu gece aynı zamanda başsağlığı dileme anıdır da. [COLOR="red"] * İlk Cuma:[/COLOR] Defini takip eden ilk Perşembe akşamına bu ad verilir. Bu gecede ilk gecede olduğu gibi tören icra edilir. Misafirlere ikram edilen yiyecek ve içecekler nadiren yaslı aileler tarafından hazırlanır. Bazı aileler, bu günden sonra yastan çıkarlar. [COLOR="red"] * Haftası: [/COLOR]Definden yedi gün sonra, yukarıdaki gibi icra edilen anma gününe denir. [COLOR="red"] * Kırkı:[/COLOR] Definden kırk gün sonra icra edilen anma günüdür. Bu gün diğerlerinden farklı olarak tamamen cenaze sahibi tarafından organize edilir ve diğerlerinden geniş tutulur. Birçok kimse, bu günden sonra yastan çıkar. [COLOR="red"] * Elliikisi:[/COLOR] Ülkemizin her yerinde olmasa da büyük bir bölümünde bu gün de yukarıdakiler gibi İslami geleneğe göre icra edilir. [COLOR="red"] * Kara Bayram: [/COLOR]Definden sonra rast gelen ilk dini bayram (Ramazan veya Kurban), Kara Bayram olarak adlandırılır. Bu bayramda ölü sahibi, dışarı çıkıp başkaları ile bayramlaşmaz. Başkaları kendilerine gelir, ama bu buluşmada bayram havası görülmez, sanki ilk günkü gibi acılar içinde ağlaşılır. Ev sahibi, bayramlarda görülen şeker veya tatlı ikramı yerine, çay veya acı kahve ikram eder. [COLOR="red"] * Yıldönümü:[/COLOR] Ölünün yıldönümü gününde, kırkıncı gününde olduğu gibi çok şümullü bir anma gerçekleştirilir. Bu günde aile, diğer anma günlerine nazaran daha serbest hareket eder. Birçok kimse, bu günden sonra yastan çıkar. Anma günlerinde görülen unsurlar, sosyal hayatın devamı ve bu tür merasimlerin insanların birbiriyle olan ilişkilerini pekiştirmesine kadar yorumlanabilir. Yemeklerin sunulması, gelenlere hizmet ve hediyeler dağıtılması gibi unsurlar bize bu tür merasimlerin örtük işlevinde toplumsal dayanışmayı hatırlatmaktadır (Connerton, 1999:66). Bu gelenek Türklerde çok eski bir uygulamadır. Eski ve Ortaçağ Altay Türklerinden Hakanlar ölmeden önce cenaze törenlerinin nasıl yapılması gerektiğini yine söz konusu işlevlere uygun şekilde vasiyet etmekteydi (Roux, 1999:238). Anma günleri ile uygulamalar ilk çağda yaşayan Türklerde ölünün cenaze merasimi süresince devam ederdi; şöyle ki; ölüm olayının gerçekleşmesi ve ondan sonraki süreç bir yılı bulmaktaydı, ölümün gerçekleştiği andan defin merasimine kadar gerçekleştirilen her türlü ritüeli anma olayının bir parçası olarak kabul etmekteyiz. Çünkü Türklerde ilk devirler itibari ile mezar ziyareti kültürü yoktu. Zira mezarlara ölüyle birlikte değerli eşyaları da konulduğu için mezarın yerini açılır ve eşyalar çalınır korkusuyla gizli tutuyorlardı. Özellikle de mezarın yerinin belli olmaması için ölünün gömüldüğü yerin üstünde atlarını tepin-diriyorlar ve yeri belirgin olmaktan kurtarıyorlardı. Dolayısıyla anma merasimi ilk önceleri gıyabi olarak yapılır ve ruhlara kurban sunulur onun için fakirlere yemek verilirdi (Roux, 1999). [B][U][SIZE="5"][COLOR="red"] Sonuç:[/COLOR][/SIZE][/U][/B] Türklerde Cenaze Törenleri katiyen sıradan bir tören değil, bilakis bu törenlerin sosyolojik açıdan ele alınıp incelenmesi ve örtük işlevi ve arka planında olayın bir cenaze töreni olmadan öte, toplumsal dayanışma ve dinamizmin merkezini oluşturduğu kanaatindeyiz. Çünkü bu törenlerde paylaşmanın olduğunu görüyoruz. Bu tören esnasında olan olay ve olgular sürecin devam ettiği esnada üzüntüden çıkıp eğlenceye ve sosyal hayatın gereği olan icraatlara dönüşmektedir. Törenlerin diğer bir boyutunda yeme içme geleneği yani ölü aşı diye tabir edilen yemek sunulması meselesi de bu törenlerin söz konusu ifade edilen sosyal bir organizasyon olduğunun somut bir örneğidir. Bu geleneğin günümüze kadar geldiğini çok rahat gözlemleyebiliyoruz; gerek cenaze merasimlerinde gerekse anma törenlerinde yemek verme geleneğinin fenomeni tabiki ilk devirlerdeki aş verme törenleridir. Diğer taraftan cenaze törenlerinin insan iletişimindeki yerini de yorumlarken törenden dönüşte veya o esnada birbirini görüp tanıyan ve hatta birbirine aşık olan insanların varlığına da temas edilmiştir. Zira malumdur ki statüsü belirgin bir kişinin cenaze törenine değişik toplumlardan bile temsilcilerin katıldığı ve geniş katılımlı törenler yapıldığı bilinmektedir Hatta cenaze merasiminin zıt duyguları bir arada yaşattığı ve eğlenceye dönüştüğüne dair bilgiler var (Roux, 1999:278; Cohen, 1999:54). Cenaze törenlerindeki inanç ve uygulamaların zincirin halkaları gibi bütünlük içerisinde devam ettiğini görmek mümkündür. Zira bu inanç ve uygulamaların çoğu Türklerin girmiş olduğu İslam Coğrafyasında batıl inanç veya dindışı olarak olumsuz fetvalarla ortadan kaldırılmaya çalışılsa da halk inancının kökeni çok derinlere dayandığı için her zaman bir şekilde hayat bulmuşlardır. Konunun başından buraya kadar kaynaklarda rastlanan cenaze törenleriyle ilgili uygulamalar kültür bütünlüğü içerisinde bu geleneğin devam ettiğini ortaya koyuyor. [RIGHT][COLOR="red"] Ruhi ERSOY [/COLOR][/RIGHT][/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Sarı kırmızı renkleri ile ünlü futbol takımımız?
Cevapla
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
Türklerde Ölüm ve Ölü İle İlgili inanç ve uygulamalar
Top