Türkçe’nin dönemleri

Suskun

V.I.P
V.I.P
TÜRKÇE’NİN DÖNEMLERİ​

Doç. Dr. Haluk BERKMEN​

Her dil gibi Türkçe’mizin sözcükleri de zaman içinde anlam değişikliğine uğramışlardır. Ancak tarih öncelerine kadar uzanan bu dili incelemek tüm diğer dillere göre hem daha kolay hem de daha heyecan vericidir. Zira sözcüklerin eski anlamları ile yeni anlamları arasında bağ kurabilmek için o dönemin kültürünü kavramak ve bilmece çözer gibi çözmek gerekir. Türkçe’mizin dönemlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1.Ön-Türkçe (Günümüzden 25 - 15 bin yıl önce)
2.Altayca (Günümüzden 15- 5 bin yıl önce)
3.Ana Türkçe (Günümüzden 5,000 – 3,000 yıl önce)
4.Eski Türkçe (MÖ. 1,000 – MS. 1200)
5.Orta Türkçe (MS. 1300 – MS. 1923)
6.Yeni Türkçe (MS. 1923 den itibaren)

Bu dönemler kesin olarak dilciler tarafından saptanmış tarihler değildir. Zaten dilciler Ön-Türkçe diye bir dilin varlığını bile kabul etmekte zorluk çekerler. Bu dönemler Türk topluluklarının bulundukları bölgeyi ve yazı tarzını terk edip yeni bölgelere göç etmelerine denk düşen tarihlerdir. Her yeni dönem yeni bir yazı tarzının ve yeni bir konuşma ağzının benimsenmiş olduğu dönem olarak anlaşılmalıdır.
Ön-Türkçe döneminde yazı yoktu. Sadece damgalar ve kök sözcüklerle ifade edilen tek heceli dil vardı. Altayca döneminde Asya'dan ayrılıp dört yöne doğru yayılmaya başlamışlardır. Ana Türkçe döneminde halen damga yazısı var olmakta devam etse de çeşitli abeceler gelişip farklı coğrafyalarda uygulamaya girmişlerdir. Eski Türkçe olarak tanımlamış olduğum 2200 yıllık uzun bir süre içinde Türkçe hem şekil, hem içerik hem de estetik olarak olgunluğa ulaşmıştır. Bu dönemde Türk boyları farklı abeceler kullanmışlar farklı dinlere inanmışlardır.
Orhun kitabelerindeki yazı tarzı hala Ön-Türk damgaları ile ilişkisini koparmamış bir tür olarak özellikle incelenmesi gerekir. Kitabelerde kullanılan deyimler hem içerik hem de estetik olarak önemlidirler. Size birkaç örnek sunayım: (Kaynak: Göktürk İmparatorluğu, Rene Giraud, Töre yayınları)

İŞKÜÇ : bugün bile kullandığımız /iş güç/ deyimini çalışmak + gayret göstermek anlamında tek bir sözcükle ifade ederek derin bir kavram üretmişlerdir.

ATKÜ : AT-KÜ kök sözcüklerinden AT = AD isim ,unvan olup KÜ = Şeref ün olduğundan birlikte ZAFER, Şerefle kazanılmış ün, başarıda ve isim sahibi olmada gayretin rolü gibi derin kavramlar aktarılmaktadır.

KUTULUĞ : Bugün bile kullandığımız KUTLU sözünde KUT-ULUĞ bulunur. ULUĞ hem yüksek, yüce demektir hem de talihin iyisi demektir. Birlikte ZENGİNLİK anlamını aktarırlar.

YAŞ-SİYİT : Gözyaşı dökmek, ağlamak anlamları bulunur. Bu ikili kavramda acının, matemin ifadesi bulunmaktadır.

İLTÖRE : İL yaşanan bölge, coğrafi ülke demektir. Töre ise örf adet olduğundan birlikte Politik ve İdari Yönetim yani DEVLET kavramı bulunmaktadır.

ARKIŞ TİRKİŞ : Arkış = AKIŞ yani hareket ifade eder. Tirkiş ise bir TEKRAR SİMETRİSİ içerir (Bkz. 40 sayılı yazım). Aynı zamanda Tirkiş sözü /hayvanlar/ demek olup birlikte hareket halinde KERVAN veya genel olarak hareket halindeki SÜRÜ kast edilmektedir.

BAZYAYISIZ : BAZ kök sözcüğü günümüzde BARIŞ olmuştur. Aslı BAZIS olup R Türkçesinden dilimize geçmiştir. YAYI ise düşman demektir. YAYISIZ /Düşmansız/ olduğundan birlikte /Barış içinde düşman olmadan yaşamak/ kavramları tek sözcükle aktarılmıştır.

YABIZ YABLAK : Burada tam bir Tekrar simetrisi bulunmaktadır. YABIZ /Kötü, zararlı/ demektir. Yaplak veya Yablak hem seste bir tekrar hem estetik vardır. Yani, kötü ve zararlı olanı siirsel bir kafiyeli tekrarla adeta yumuşatmış, etkisini azaltmışlardır.

Bugün bu deyimleri unuttuk. Dolayısıyla kendi kök kültürümüzden uzaklaştık. Ne Orhon abecesini ne de Arap abecesini okuyabiliyoruz. Ne Eski Türkçe'yi ne de Osmanlıca'yı anlıyoruz. Bu bakımdan öz değerlerimizi bilmediğimiz ve kendi kültürümüzü tanımadığımız için özenti ve kulaktan dolma bilgilere, batı değerlerine, batılı dilcilerin ve tarihçilerin bizlere aktarmak istedikleri dar bakışlara inanıyoruz. Değişime karşı değilim. Ama kendini unutacak kadar değişmeye gaflet denir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
TÜRKÇE KÖKENLİ SÖZCÜKLER

Doç. Dr. Haluk BERKMEN


Türkçe'deki ‘z’ sesinin Çuvaş dilinde ‘r’ olarak değişikliğe uğradığından söz ettim. Çuvaş dilini konuşan iki farklı boy da Utrigur ve Kutrigur boylarıdır. Bunların Türkçe şekillerini görebilmek için bir miktar hecelere ayırmak gerekir. UTRİGUR isminin UTRİ-GUZ = ÖTRİ-GUZ = ÖTE(DE)Kİ-OĞUZ anlamını içerdiğini görüyoruz. ÖTEKİ veya ÖTEDEKİ hem ailece uzak, hem de coğrafi bölge olarak uzak olan Oğuz boyu demek oluyor. İşte bu halk kuzeydeki GOT halkıdır. Yazılışı GOTH olan bu boy adının okunuşu TH = Ç ilişkisinden GOÇ veya KOÇ olduğu anlaşılıyor. Viking ve kuzey Avrupa savaşçılarının başlıklarındaki koç boynuzu ile KOÇ adı açıkça bu ilişkiyi gösteriyor. Bir diğer örnek, Çin’den gelen ÇAY bitkisine, TEA denmiş olması T=CH ilişkisine kanıttır.
UTRİ sözü ise Hind-Avrupa dillerine /Dışlanmış olan/ anlamında İngilizce out, Almanca aus, İsveççe ut ve Hollandaca uit şekillerinde bulunur. Latince AUT sözü /biri veya öteki/ olup gene ayırımı ve ÖTEKİ kavramını içeren bir sözcüktür.
Kutrigur adı da benzer şekilde KUTRİ-GUZ olup KUTRİ = KUTLU (Kut ile ilişikli olan) OĞUZ anlamını içerir. M.Ö. 3,000 yıllarının sonlarına doğru Anadolu'da ve Mezopotamya'da Guti adlı bir kavimin varlığından söz edilir. Gut sözü Kut olabileceği gibi Got adının biraz farklı söyleniş şekli de olabilir. Gotların doğu koluna Ostrogot ve batı koluna Vizigot adı verildiği biliniyor.
Avusturyalı tarih profesörü Herwig Wolfram History of the Goths (Gotların Tarihi) adlı kitabının 300’cü sayfasında aynen şöyle der: (kendi çevirim)

“Got ordusunun çok-uluslu yapısı Odovakar’ın yenilgisinden sonra daha da artmıştır. Batı ordusundan önemli miktarda savaşçı Theodorik’in ordusuna katılmışlardır. Bunların arasında Rugi’li, Heru’lu, Kiri’li, Türkili’li, Suevi’li, Sarmat’lı ve Tayfalı’lı erler Got’lu olmuşlardır.”

Bu boyların bir zamanlar var olduklarını hiçbir tarih kitabı yazmaz. Türk-ili, Su-evi, Tayfa-lı açıkça Türkçe kökenli sözcüklerdir. Diğerleri ise Rugi = Uruk (yerleşik), Heru = Er (asker), Sarmat = aS-oR-aMa-oT ve Kiri = Ok-iri olabilir. Tüm bu boylar Baltık denizi cıvarında (kuzey Avrupa’da) yaşamakta idiler. Finlilerin kendilerine Suomi adını verdiklerini biliyoruz. Baltık bölgesinin, özellikle Finlandiya’nın’ son derece bataklık bir bölge olması bu isimde su kavramının bulunduğunu düşündürmektedir. Suevi adlı bir boyun varlığı bu görüşe destektir. Baltık ile Balçık (bataklık) arasındaki benzerlik de tesadüf değildir.

Nitekim, Balthic = Baltık = Balçık, olduğundan TH harflerinin aslında Ç sesini verdikleri bir kere daha ortaya çıkar. Bu durumda Theodoric = Çu-doruk = Çu-danız (Çu halkındanız) şeklinde Çuvaş halkından olduğu görülmektedir. Balçık bölgesinde hüküm sürmüş diğer kral adlarına bir göz atalım. Alaric = Alırık (Alırız), Huneric = Hun-Eriyiz (Hun askeriyiz) ve Athaneric = Açan-eriz (yol açan, ilerleyen askeriz). Sondaki –İC takısı aslında OKH sözünden türemiş olup, Almancada /ben/ ICH şeklinde bağımsız bir sözcük haline gelmiştir.
Almanca K sesi yumuşayıp G sesi haline dönüşmüştür. Örneğin, Almanca Ganse = Kaz, Grau (gri) = Kır ve Gut (iyi) = Kut ilişkilerinde K dan G ye doğru olan dönüşümü ve anlam benzerliği açıktır. KUT sözünün GUT olup /iyi/ oluşu da kutsal olanın aynı zamanda iyi olduğunu gösterir.

Fransa’ya yerleşmiş olan Gol boyları da Vizigotlardan oluşmuştur. Şu halde Oğuz => Guz => Gur => Gol dönüşümlerinde asıl bot adın OKH olduğu görülüyor. K sesinin kalması halinde ise OKH’uz => Kuz => Kur şekilleri türüyor. Kuzey sözü de bu kökten türemiştir. KUZ-ÖYÜ => KUZEY (Kuz ülkesi) olup GUZların kuzeye yerleşmiş kollarının ülkesi anlamını içerir.
İsviçre Alplerine yakın CHUR (okunuşu KUR) şehri vardır. Bu şehirde çok eski dönemlerden kalma yazılı taşlar bulunmuştur. Bu şehrin OKH halkının kurmuş olduğu anlaşıldığı gibi KUR sözü dahi OK-UR = KUR olduğunu da açıklamış oluyor. Böylece halen kullandığımız şehir kurmak kavramının kökünü bulmuş oluyoruz. Şehir kuruluyor, yapılmıyor veya dikilmiyor. Daha önce KÖY sözünün OK-ÖYÜ olduğundan söz etmiştim.

Nasıl ki Guz zamanla Gol olmuşsa aynı şekilde Kuz zamanla Kol olmuştur. Ana bedenden uzantı anlamını da bu sözlerde buluyoruz. BOY sözü beden ile başı bağlayan BOYUN olduğu gibi, bedenin yan uzantıları da KOL olmaktadır. Böylece, hem bir uzantı (bir uzuv) hem de asıl bedeni oluşturan Asya kıtasından ayrılan OK boylarının bir bölümünü de farkında olmadan belirtmiş oluyoruz.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
TÜRKÇE’NİN LEHÇELERİ

Doç. Dr. Haluk BERKMEN


Günümüzde Asya kıtasının hemen hemen tümüne yayılmış olan Türk toplumlarının ortak dili Türkçe olsa da, lehçe ve ağızlarda oldukça önemli farklılıklar bulunmaktadır. Türk lehçeleri 6 büyük guruba ayrılabilir. Bunlar:

Güney-batı Oğuz Türkçe’si (Anadolu, Azeri, Asya ve Irak Türkmenleri)
Kuzey-batı Kıpçak Türkçe’si (Tatar, Başkır, Kazak, Karakalpak, Nogay, Kumuk, Karaçay-Balkar, Khazar ve Gagavuz)
Güney-doğu Çağatay Türkçe’si (Özbek, Kırgız, Kazak)
Orta-Asya Türkçe’si (Altay, Tuva, Sarı Uygur ve Doğu Türkistan)
Kuzey-doğu Türkçe’si (Yakut)
Çuvaş Türkçe’si


Tüm bu Türkçe lehçeleri ufak ayrıntılar içerseler de ortak bir köke dayandıkları şüphesizdir. Kök Türkçe ise binlerce, hatta on-binlerce yıl geriye giden Ön-Türkçe olarak tanımlanabilir. Asya kıtasından dört bir yana dağılan Ön-Türk toplumlarının dillerini 39 sayılı, Güneş Dilinden Türeyen Diller başlıklı yazımda gösterdim. Oradaki tabloda kısaca belirttiğim ölü dillerden Etrüskçe, Sümerce, Elamca, Hurri ve Hitit dilleri ile Kıbrıs ve Girit dilleri de ön-Türkçe ile yakından ilişkili dillerdir. Halen yaşayan, Türkçe’nin lehçelerinden bazı örnekler sunayım.

Azeri Türkçe’si: Beş il bundan gabag (Beş yıl önce)

Avtobusa gabagdan bin, daldan düş (Otobüse önden bin, arkadan in)

Gagavuz Türkçe’si:
Laflanmışlar gitmee (Gitmeye sözleşmişler)

Tutunduk yeniycee işe, neçinki yeskiycesine büün yok nasıl yaşama. (Yeniden işe koyulduk ama eskisi gibi
yaşam yoktur.)
Tatar Türkçe’si: Atılık dustlar alga taban (İleri atılalım dostlar)

Ana şatlığınnan cılap ciberde (Anne mutluluktan ağladı)

Karakalpak Türkçe’si: Ağaynim, men bunı tüsinbeymin (Ağam, ben bunu anlamıyorum / düşünemiyorum) Onı heş neerse kızıktırmaydı (Onu hiçbir şey ilgilendirmiyor / kızıştırmıyor)

Nogay Türkçe’si: Tauu tauuga yolukpas, edem edemge yolıgar (Dağ dağa kavuşmaz, adam adama kavuşur) Men barayak eken, men mutıp kaldım (Ben gidecektim / varacak iken, fakat unutup kaldım)

Kumuk Türkçe’si: Yer günnü aylanasından aylana (Dünya güneşin etrafında dolanır / eylenir) Sütte auğzu bişgen suvuk suvnu üfürüp içer (Ağzı sütten yanan / pişen soğuk suyu üfleyip içer)

Karaçay-Balkar Türkçe’si: Men kesimi cangılganımı angılayma (Ben kendi yanılgımı anladım) Anı caşağu alkın allındadı (Onun yaşamı önündedir / elindedir)

Özbek Türkçe’si: Tuşuneemen, emme ceveb kaytere elmeymen (Anlıyorum ama cevap veremiyorum) Uleer birbiri bileen geprişmeydi (Onlar birbirleri ile konuşmuyorlar)

Uygur Türkçe’si: Men her yekşembe küni teatrga baridiganmen (Ben her Pazar günü tiyatroya giderim / varırım) Pulni poçta arkilik evettim (Parayı eve posta ile yolladım)

Kırgız Türkçe’si: Men kün sayın erte turamın (Ben her gün / sayılı günde erken kalkarım) Al oğru, mına oşonduktan iştebeyt (O hastadır / ağrıyor, bu yüzden çalışmıyor)

Tuva Türkçe’si: Kandığ amıradıp çor siler? (nasılsınız?) Kaş harlığ siler? (Kaç yaşındasınız?) Bejen harlığ men (Elli yaşındayım)

Türkçe’nin lehçelerine ait bu cümleler The Turkic Speaking Peoples (Prestel yayınları, 2006, Almanya) adlı kitaptan (Talat Tekin’in makalesinden, sayfa 31-53) alıntıdır.
 
Top