Mustafa Kemal'in Yazıştığı Akrabaları

wien06

V.I.P
V.I.P
MUSTAFA KEMAL'İN MEKTUPLARINDA SÖZÜNÜ ETTİĞİ MEÇHUL AKRABALAR

ATATÜRK'ün ailesi hakkında bildiklerinizi şöyle bir hatırınıza getirin: Aile sadece dört isimle; Mustafa Kemal, babası Ali Rıza Bey, annesi Zübeyde ve kızkardeşi Makbule Hanımlar ile sınırlıdır ve ortada ne bir dayı, ne bir hala, ne de bir başka akraba mevcuttur. Ailenin sadece bu dört kişiden ibaret olduğu yazılıp söylenmiş, diğer bir akrabanın bahsi bile geçmemiştir.

Ama, Mustafa Kemal'in özel mektuplarında başka akrabalarının da bulunduğu ve Mustafa Kemal'in hayatının birçok döneminde annesiyle kardeşinin yanısıra bu akrabalarının geçimleriyle de ilgilenmek zorunda kaldığı anlaşılıyor.

MADRA AİLESİNDEN


Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun yolundan o sırada İstanbul'da bulunan bir dostuna, sonraki senelerin önde gelen zeytinyağı fabrikatörü Sezai Ömer Madra'ya gönderdiği mektup;

Mektubun üzerindeki ‘17 Mayıs' tarihinden Bandırma Vapuru'nda yazıldığı anlaşılıyor, zarftan da postaya verilmediği ve Samsun'a çıkıştan sonra elden gönderildiği görülüyordu.

İşte, Mustafa Kemal Paşa'nın Sezai Ömer Bey'e 17 Mayıs 1335 yani 17 Mayıs 1919 günü Samsun yolundan yazdığı mektubun tam metni:

‘Azizim Sezai Bey,

Memuren Anadolu'ya hareket ediyorum. Nez-i álinizde mahfuz (sizde bulunan) emanete ait senedi valideme terkettim (bıraktım). Avdetinizde (dönüşünüzde) emanetle senedin mübadelesi (değişimi) için Vasıf Bey biraderimize rica ettim.

Gözlerinizden öperim.

Dokuzuncu Kolordu Kıtaatı (kıt'aları) Müfettişi

Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal'

(Zát-ı álinizce mebhus (bahsi geçen) emánetin bir müddet daha muhafazasında emniyetli bir surette faide me'mul ise (fayda bekleniyorsa), o suret de cáiz olur)'

Paşa'nın diğer mektubu 1922'nin 19 Haziran tarihini taşıyor, Mustafa Kemal, aradan geçen üç sene boyunca annesine yaptığı yardımlardan dolayı Sezai Ömer Bey'e teşekkür ediyor ve daha sonra bugün hiç bilmediğimiz asıl konuya temas ediyordu: Mustafa Kemal Paşa'nın ‘halası ve diğer bazı akrabaları' o sırada İstanbul'da bulunuyorlardı ve Paşa, Sezai Ömer Bey'den ‘akrabalarının geçimlerini sağlayabilmeleri için', kızkardeşi Makbule Hanım'a her ay yüz lira vermesini rica ediyordu. Bu mebláğ, Sezai Ömer Bey'de bulunan Mustafa Kemal'e ait iki bin liradan ödenecekti.

100 LİRA AYLIK

Mustafa Kemal, 19 Haziran 1922 tarihli mektubunda şunları yazıyordu:

‘Muhterem Sezai Beyefendi,

Valideme gönderdiğiniz mektubu ve melfuf (ilişikteki) hesap pusulasını aldım.

Üç sene zarfında valideme gösterdiğiniz ulüvv-ı insaniyet ve muavenet tafsilátına muttali oldum (anneme gösterdiğiniz yüksek insanlığın ve yardımın ayrıntılarını öğrendim). Çok teşekkür ederim.

Nezdinizde mahfuz bulunan iki bin liradan bir müddet daha İstanbul'da kalmak mecburiyetinde bulunan hemşirem Makbule Hanım'la halam vesáir bazı akrabanın maişetlerine medár olmak (geçimlerini sağlamak) üzere Temmuz 1 ibtidásından (başlangıcından) itibaren hemşirem Makbule Hanım'a máhiyye (aylık) yüz lira vermenizi rica ederim.

Selám ve ihtirámátımı (saygılarımı) takdim ederim efendim.

Mustafa Kemal'

Paşa'nın bu iki mektubunu Sezai Ömer Madra'nın torunları ve her ikisi de ilkokul arkadaşlarım olan Salih ve Sezai Madra kardeşlerden temin ettim, kendilerine teşekkür ediyorum.

Birde Mustafa Kemal'in 1914'te yazdığı ve ‘Lütfi Bey' adındaki eniştesinden sözettiği bir başka mektubu var ve bütün bu mektuplarda bir muamma var: Mustafa Kemal'i Büyük Taarruz'un hemen öncesinde geçim dertleri ile bu derece meşgul eden ‘İstanbul'daki hala' ile ‘diğer akrabaların' ve Sofya'da derde düşüren ‘Lütfi enişte'nin kim oldukları...


ATATÜRK'ÜN ‘LÜTFİ ENİŞTE' MUAMMASI


Mustafa Kemal'in Sofya'da ‘yarbay' rütbesiyle askeri ataşe olarak bulunduğu sırada, 1914'ün 17 Ocak günü, İttihad ve Terakki'nin güçlü adamı Cemal Paşa'ya yazdığı bir mektubu günümüz Türkçesi'ne naklederek veriyorum.
Yarbay Mustafa Kemal mektubunda aylığının zamanında gelmediğinden şikáyet ediyor, hakkı olduğu halde albaylığa terfi ettirilmemiş olmasından yakınıyor, annesi ile kızkardeşinin Selánik'te parasızlıktan dolayı ‘çırpındıklarını' ve ‘Lütfi eniştenin de İstanbul'da sefil bir halde süründüğünü' yazıyor.


Işte mektubun tam metni


‘Muhterem Paşa hazretleri,

İlk ve son istirham mektubumun cevabı olmak üzere lütfen gönderdiğiniz 20 Aralık tarihli seçkin iltifatnamenizi aldım.
Bugün ordunun başına geçirdiğiniz genç arkadaşımızdan (Enver Paşa'yı kastediyor), hakikaten, buyurduğunuz gibi, çok şeyler bekleyebiliriz; artık zat-ı álileri de hükümetin başına geçerek yalnız ordunun değil, memleketin her bakımdan muhtaç olduğu faydalı faaliyet ve ciddiyet sahasını açarsınız.

Bizim burada kim bilir ne kadar zevkli bir hayat geçirmekte olduğumuzu -Fethi Bey'le olan mektubunuzda- tahmin buyuruyorsunuz. Hakkınız var. Zaten böyle bir hayatı yaşayabileceğimizi tahmin ederek değil mi idi ki buraya gelmemizi uygun görmüştünüz. Gerçi buraya geleli iki ay olduğu halde henüz Kasım maaşımdan başka beş para alamamış olmaktan ve ilk günü kapandığımız Spplandid Oteli'nin dördüncü kat odasında her onbeş günde bir takdim olunan hesap pusulalarını birbiri üzerine yığmaktan az zevk mi olur? Öteki hükümetlerin askeri ataşelerinin ve diğerlerinin davetlerine karşılık verme sırası gelince ortadan kaybolmak, lázım geldiği için dáhil olunan kulüplere usulen ödenmesi gereken paraların yatırılması hakkındaki mektupları cevapsız bırakmak, cidden, bir Türk ataşemiliterinden beklenen hususlardandır!

İstanbul'da iken memleketin bin türlü sıkıntı ve feláket içinde koşuşturduğu bu devirde, mesainizi hangi işlere harcadığınızı düşünmeyerek, aileme yegáne sığınak olabileceği fikriyle, önce eniştem Lütfi Efendi hakkında, sonra da Sofya'da içine düştüğüm maddi, manevi ıstırabların hafifletilmesine yardımcı olmanız konusunda istirhamlarda bulunmaktan hakikaten utanmıştım. Son iltifat mektubunuz gelmeseydi ve ‘Senin aylıklar konusunda bir şeyler yapmak isterim' vaadinde bulunmamış olsaydınız, sizi artık kesinlikle rahatsız etmemeye karar vermiştim.

Bendeniz şimdilik hakiki bir Osmanlı askeri ataşesine láyık olabilecek vaziyeti almak için ihtiyaç bulunan hususları değil, burada aç ve sefil kalmamanın çaresini düşünmek mecburiyetinde olduğum için vaad buyurduğunuz işi Kasım ve Aralık tahsisatının biran evvel göndertilmesine ve bundan sonra da muntazaman tesviyesini sağlamaya ayırırsanız pek ziyade minnetdarınız olurum; çünki şimdiye kadar karnımızı doyuran Fethi Bey (o sırada Sofya Büyükelçisi olan sonraki yılların Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Fethi Okyar) gidiyor, Boter (o yıllarda İstanbul'un en meşhur terzisi) alacağını istemekte amansız davranıyor, Selanik'te valide ve hemşire çırpınıyor, Istanbul'da enişte sefil sürünüyor.

İltifatnamenizin zarfında ‘Comm....' (yarbay rütbesini kastediyor) yazacak yerde ‘Colonel' (albay) yazmışsınız. Bunun dalgınlık eseri olduğunu tahmin etmek güç olmadığı halde bilmem ne gibi yanlış düşünceler bendenizi şu suretle düşündürdü: Derne'deki hizmetimden naşi Enver'in vaktiyle takdim eylediği defterde ismimin hizasında ‘Terfi ve nişan ile taltife hak kazanmıştır' denmişti. Son zamanlarda Akdeniz Kumandanlığı'ndan da resmen verilen belgede de ‘mutlaka terfi ettirilmelidir' kaydı vardı. Bu kayıtları tabii ki, devletin eski idarecileri göremezdi. Fakat bugün orduyu gençleştirmek üzere iktidarı alan dostlar için bu belgeler aranılıp bulunamayacak fırsatlardan değil midir? Her ne hal ise, adam olanlar maddi olarak küçük kalarak da vatana borçlu oldukları büyük fedakárlıkları yapmanın yolunu bulurlar! Hürmetle ellerinizden öperim efendim.

M.Kemal'

ALINTI: mustafakemalim.blogcu
Kaynak; Murat Bardakçı köşe yazıları
 
Top