Klasik Müzik ve Dönemleri

Suskun

V.I.P
V.I.P
Klasik Müzik

Klasik Müzik denildiği zaman Orta Çağ'dan sonra Avrupa'da yaygınlaşmış çok sesli batı müziği akla gelmektedir.İşte size zamanın içinde müziğin bu müthiş yolculuğunu aktarmaya çalışacağız.Türk halkının özellikle kendisine yabancı olan bu müzik hakkında bilgi edinmesini sağlamak için kurulmuş bu bölümde ilk olarak Orta Çağ döneminden bahsedeceğiz.

Ortaçağ: Klasik müziğin doğuşu


Ortaçağ dediğimizde gözümüzün önüne vebadan kırılan bir Avrupa, engizisyon mahkemeleri ve kilisenin kurumsallaşması geliyor. Gerçekten de Ortaçağ bütün Avrupa için zor bir dönemdi, ama o karanlık zamanları aydınlatan bazı güzel şeyler de oluyordu. İşte bu güzel şeylerden biri müziğin doğuşuydu (Örneğin diğerleri de muhteşem katedraller ve kulelerdir).

Müziğin doğuşu derken ciddi anlamda doğuşundan bahsetmiyoruz tabii ki; müzik yüksek ihtimalle en az insanlık tarihi kadar eski bir uğraş. Ortaçağ'da doğan şey, müziğin kağıtlara dökülmeye başlanması, bir başka deyişle kaydedilir hale gelmesiydi. Aziz Gregory'nin (540-604) bulduğu bu kayıt sistemi (ilkel bir nota sistemiydi kendisi, Gregory notalara isim vererek başlamış ve sesleri A, B, C, D olarak dört gruba ayırmıştı) müziği gelip geçici bir uğraş olmaktan çıkarıp ciddi bir sanat haline getirmişti. Tahmin edebileceğiniz gibi Gregory'nin nota sistemi zaman içinde oldukça değişerek iyice yararlı bir hale geldi ve Gregory'den sonra işe el atan Arezzo'lu Guido 1030'da bugün de kullandığımız nota isimlerini (do, re, mi, fa, sol, la, si) bularak hadiseye yeni bir boyut getirdi. Hatta bunun ilginç bir öyküsü var: Guido, koro çocuklarına duaları ezberletmek için bir yöntem geliştirir, bu yönteme göre parmaklarındaki girinti ve çıkıntılara bir halk ezgisinin ilk hecelerini yazar, böylece bir gam dizisinin sekiz notasını birden yazmış olur; Utqueant laxis (ut sonradan do olacakdır), Resonare fibris, Mira gestorum, Famuli tourum, Solve polluti, Labi reatum, Sancte Ionnes (sonradan si olacaktır). Bu yöntem müzik tarihinde "Arezzolu Guido'nun eli" olarak anılır.


Rönesans: Yeniden doğuş (1450 - 1600)


Leonardo da Vinci, Michelangelo, Shakespeare, Cervantes, Kolombus, Magellan gibi dehaların yetiştiği Rönesans döneminde plastik sanatlar, edebiyat, coğrafya ve dini görüşler yeni baştan şekillenirken, müziğin de bu değişimden nasibini almasına şaşmamak gerek. Petrarca'nın şarkı gibi okunan Canzoniere adlı şiirlerinin tüm İtalya'yı etkisi altına almasıyla birlikte bu aşk şiirlerini dramatik ve ritimli bir havada söylemek o dönemde moda oldu ve böylece Madrigal denen tür doğdu. En az üç, ama çoğu zaman daha fazla sesin birleştirilmesi ile şekillenen bu yeni tür, madrigalizm denen bir takım oyununun da ortaya çıkmasına sebep oldu. Pek eğlenceli olan bu oyunda mesela "mutlu" kelimesi söyleniyorsa şarkıyı neşeli bir ses tonuyla söylüyorlardı. Ya da mesela "bir tepeden aşağı inmek"ten bahsediliyorsa, ses giderek alçalıyordu. Kelimelerin anlamları ve içerikleri ses tonlarıyla şekillendirilip kuvvetlendiriliyordu. Şansonların (çok sesli Fransız aşk şarkıları) ve Liedlerin (Alman aşk şarkıları) yaygınlaşması da bu döneme rastlar. Rönesans'ın yaşam sevinci, dansları, danslar da çalgıları arttırdı. Bu dönemde yeni çalgılar icat edildiği gibi, eski çalgıların da sesleri büyütüldü ve zenginleştirildi; org, klavsen, lavta, arp, flüt, yan-flüt, kornet, trompet ve tabii ki viyola bu döneme damgalarını vurdular. Ritmi güçlendirmek amacıyla vurmalı çalgıların da bu gelişime katılmasıyla büyük davullar, ziller, üçgenler ve defler dönemin orkestralarındaki yerlerini aldılar.

Klasik Müzik Dönemleri


Klasik Müzik Dönemleri denildiği zaman akla Barok Dönem,Klasik Dönem,Romantik Dönem ve bundan sonra gelen Modern Dönem gelir.İşte Rönesanstan sonra müziğin gidişatını büyük ölçüde değiştiren bu dönemlerle ilgili bilgiyi aşağıdan öğrenebilirsiniz.


Barok Dönem (1600-1750)


Barok çağ, klasik müziğin yükseliş çağıdır desek herhalde yerinde bir tabir olur. İşin garibi, klasik müziği yaygınlaştıran, halkın müzik sevgisinden çok, zenginlerin özentiliği olmuştur. Barok bir gösteriş devridir ve bu devir boyunca en çok kullanılan sözcük yüksek ihtimalle "ihtişam" olmuştur. Çok ama çok büyük malikaneler, park boyutunda bahçeler ve söz konusu malikanelerde çalışan hizmetçi orduları Barok'un önemli özelliklerindendir. Mimari yapıtlardaki abartının müziğe de yansıdığı ve 'org'un altın çağını yaşadığı barok dönem, armoni tekniğinin tepe noktaya vardığı, kantat ve opera gibi sahne sanatlarının ortaya çıktığı, senfonik orkestraların, konçertoların ilk tohumlarının atıldığı, tarihe damgalarını vuran bestecilerin yetiştiği çok renkli bir dönemdir.

İşte tam da bu gösteriş yıllarında evde çalışan kadroyu artırmak isteyen aşırı zengin bir işadamının aklından şöyle bir düşünce serisi geçmiştir: "Allahım ne kadar da zenginim; nasıl da her şeyim var, offff offf yine de sıkılıyorum ama, dur en iyisi çalgıcıları çağırayım, hmm, bir daha düşündüm de en iyisi eve bir bestekar alayım, her gün besteler yapsın, çalsın söylesin, evet, evet, süper fikir bu".

İşte olanlar da bundan sonra olmuştur. Fikir, sosyeteye bomba gibi düşmüş ve bütün zenginleri bestekar kiralamaya itmiştir. Bu dönemin müzisyenleri onlara "hami"lik eden zenginlerin sayesinde kısmen rahat içinde yaşamış ve bunun sonucunda oldukça verimli olmuşlardır.

Tarihteki ilk opera, İtalya'da Jacopo Peri'nin bestelediği Dafne operasıdır, ancak operayı geliştiren ve tüm dünyada tanınmasını sağlayan yine İtalyan besteci Claudio Monteverdi'dir. Viyolasıyla danslara eşlik eden ve madrigallerde şarkılar söyleyen Monteverdi, bu ilk operayı duyduğunda çok etkilendi ve 1607'de Orfeo'yu besteledi. Bu operanın büyük bir başarı kazanması ve saraylardan bu konuda yoğun talepler gelmesi üzerine, Monteverdi bu işe daha çok ağırlık verdi ve böylece dramatik etkinin yüksek olduğu, orkestranın şarkılara eşlik ettiği operalar doğmuş oldu.Barok dönemin bizlere armağan ettiği besteciler Haendel, Vivaldi, Pergolesi olağanüstü eserleriyle klasik müzik tarihine isimlerini altın harflerle yazdırdılar, ama dönemle özdeşleşmiş olan esas bir başka isim vardır ki, o da Bach. Batı müziğinin temel taşı sayılan Bach'ı kısaca anlatmak yakışık almaz, o yüzden şimdilik geçiyoruz ama yazının ilerleyen kısmında biraz daha bahsedeceğiz kendisinden.


Klasik Dönem (1750-1830)


1700'lerin ortaları ile 1800'ler klasik müzik için çok önemli bir çağdır ve Aydınlanma Çağı olarak anılır. Newton, Descartes, Rousseau, Voltaire, Montesquieu gibi bilim adamları ve düşünürler dönemi baştan aşağı yenileyen isimlerdir. Düşün hayatının değişimiyle birlikte dinde doğallık ve sadelik, bireysel özgürlük, eşitlik ve ilericilik büyük önem kazandı ve bütün bunlar sanat ve edebiyat dünyasına da yön verdi. Doğallıktan yana olan bu dönemin düşünürleri Barok dönemin bestecilerini fazla karmaşık olmakla, müziğin temel amaçlarını unutmakla suçladılar. Böylece Klasik dönem, müzik tarihine, teknik karmaşayı yenmiş ve doğallığa ulaşmış, yalınlaşmış bir dönem olarak geçti.


Müzik bütün sanat dalları arasında en sivrileni olmuş ve klasik müzik toplum için görgüyü simgeleyen en önemli kıstas haline gelmiştir. Birçok aile, çocuklarının müzik eğitimine önem vermiş ve sonuç olarak önemli bir bölümü iyi müzikten anlayan bir nesil yetişmiştir. Barok çağında anlattığımız "hamilik" sistemi de dolu dizgin devam etmektedir bu arada. Artık sadece zenginler değil, kontlar ve krallar gibi politik kişiler de işin içine girerek bestekarları el üstünde tutmaya başlamışlardır.

Dönemin ilk akla gelen bestecileri Mozart ve Haydn'dır. Bu iki büyük besteci çok iyi anlaşan ve birbirlerinden çok etkilenen iki can dosttur. Aralarındaki fark, Haydn'ın müziğe oldukça geç bir yaşta başlaması, Mozart'ın ise bir dahi olarak doğup müziğe üç-dört yaşlarında atılmasıdır. Hatta denir ki, "Eğer Haydn Mozart gibi 35 yaşında ölseydi, adı bugün zor anılırdı." Harika çocuk olmamakla birlikte yine de çok önemli eserler veren Haydn en çok oratoryolarıyla beğenilmiştir. Kusursuz müziğiyle anılan Mozart ise, Bach gibi kısaca bahsedilecek bir besteci olmadığından, ilerleyen kısımlarda kendisinden biraz daha bahsedeceğiz.


Romantik dönemin diğer dahisi Beethoven'dır. Beethoven Klasik ve Romantik dönem arasında bir köprü olarak tanımlanır. Kimi tarihçilerin Klasik, kimilerinin ise Romantik döneme yakıştırdığı Beethoven, esasen kendine özgü bir dönemin sanatçısıdır ki, Beethoven Çağı diyebileceğimiz bu dönem, 1790'dan 1830'a dek uzanır. Biz en iyisi bu üçüncü dehayı da, diğer ikisi gibi, sona bırakalım. Fakat o dönemin bir diğer komik özelliği, ailelerin genç kızlarına Beethoven dinletmemeleri ve neden olarak bu eserlerin erotik bir tarafı olduğunu söylemeleridir. İnsanlar ne kadar da kötü niyetli olabiliyorlar değil mi? Evet.



Romantik dönem (1830 - 1900)


Romantik çağ, adından da anlaşılacağı gibi, biraz "flu" geçmiş bir çağdır. Endüstri devriminin ayak sesleri duyulmaya başladığında insanlar arasında geçici bir panik yaşanmış ve bunun sonucunda mistisizmle karışık aşk aromalı eserler ortaya çıkmıştır ve her alanda birbirinden parlak sanatçılar birbiri ardına harikalar yaratmıştır. Tabii ki romantizm, her çağda, her sanatçıyla yaşanmıştır ama 19. yüzyıl sanatına çok daha yoğun ve abartılı bir biçimde yansımıştır. Bu dönemin sanatçıları düşler ve imgeler içinde uçan, ulaşılmaz olanın peşinde koşan, kendine acıyan, anlaşılamamaktan yakınan, ruhsal inişleri çıkışlarını yapıtlarına yansıtan sanatçılardır. Bu durumun edebiyattaki yansıması Victor Hugo, Balzac, Gogol,
Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Dumas, de Musset, Keats, Lord Byron ve Goethe, felsefedeki yansıması Nietzsche, Schopenhauer, Hegel iken, müzikteki karşılığı Chopin, Schubert, Weber, Schumann, Çaykovski, Brahms, Verdi, Liszt, Wagner, Puccini, Rossini ve şeytan kemancı Paganini olmuştur. Ehh, düşünün artık.

Beethoven'ın Klasik ve Romantik akımları birbirine bağlayan müziğinin ardından, çağdaşları sayılan Weber, Schubert ve Rossini ilk katıksız Romantikler kuşağı olarak bilinir ve Romantik dönemi gerçek anlamıyla başlatan da onlar olmuşlardır. Bu bestecilerin 1830'larda ölmesiyle ikinci kuşak Romantikler döneme ağırlıklarını koymuşlardır.

Oda müziği Klasik dönemin ürünüyse, senfoni de Romantik dönemin ürünüdür. Bu dönemde birbiri ardına olağanüstü senfoniler, liedler, koral müzikler, operalar, uvertürler, konçertolar yazılmış ve yorumlanmıştır. Özellikle Verdi'nin operaları bugün bile hayranlıkla dinlenmektedir. Dönemin sonlarına doğru atağa geçen bale türü ise klasik müziğe dansın eşsiz güzelliğini getirmiştir.

Bach, Haydn ve Mozart da minör tonları kullanıp romantizme bir tür hazırlık yapan besteciler olsalar da, Romantikler'in yorumculuğu Bach veya Mozart zamanının yorumculuğuna benzemez. Chopin, Liszt, Paganini gibi harikalar yaratan yorumcuların çalış tekniği, Romantik dönemin ölçütü sayılmıştır. Bu dönemin bestecileri çalgılarının olanaklarını çok iyi tanıdıklarından kendi parlak yetenekleriyle çalgının tüm sınırlarını zorlamışlardır.

Romantik dönemin en gözde çalgısı piyano olmuştur, bu dönemin sanatçılarının tüm fırtınalı, hırçın ve inişli çıkışlı duygularını en güzel anlatan çalgı olmakla nam salmıştır. En küçük sesten en büyük sese dek ses gürlüğüne karşı duyarlılığı, bestecilerin ruh halindeki değişiklikler için son derece elverişlidir. Ancak tarihe adını gerçekten bileğinin hakkıyla yazdıran bir keman virtüözü vardır ki hem baş döndürücü çevikliği ve hızı, hem de son derece duygusal yorumuyla inanılmaz bir müzisyendir. Paganini'nin yeteneği öylesine olağanüstüdür ki şeytanla işbirliği yaptığı inancı almış yürümüştür. Çağının çok ilerisinde olan bu keman ustasının yazdığı ve yorumladığı eserleri aynı ustalıkta seslendirebilecek kemancı bugün bile yok denecek kadar azdır.


Modern Dönem (1900-...)


Yeni bir yüzyılın başlaması ile müzik de yeni bir döneme adımını atmıştır. Kimi müzik tarihçisine göre 20. yüzyılda bestelenen müziğin tümü modernizm olarak anılmalıdır. Ancak hangi "izm" için geçerli olursa olsun, 20. yüzyıl, müzikte her türlü sınırın bilinçli olarak zorlanmasıdır: Teknikte, ifadede, biçimde, stilde, içerikte, özde tüm geleneksel kurallar eğilip bükülmeye, eriyip çökmeye başlamıştır. Bu dönem sadece müzikte değil, diğer alanlarda da yeniliklerin peşinde koşulduğu, Oscar Wilde, Lawrence, Joyce, Proust, Kandinski, Picasso, Matisse, Klimt, Kokoschka, Freud, Jung, Russell gibi yenilikçi ve özgür ruhlu sanatçı ve düşünürlerin şekillendirdiği bir dönemdir.

Müzikte Debussy, Ravel, Schönberg, Mahler, Stravinski, Carl Orff, Bela Bartok, Eric Satie, Prokofiev, Şostakoviç ve Gershwin gibi besteciler müziğin kurallarını tekrar değiştirdiler, eserlerini 'görsel' bir havaya soktular. Parçaları, müzikal filmler gibiydi (Bu dönemden birçok eserin kullanıldığı klasik Disney filmi Fantasia'yı duymuş olmalısınız). Daha da önemlisi, 20. yüzyıl, besteci ve yorumcuların birbirinden etkilendikleri ve herhangi bir akıma bağlı kaldıkları bir dönem değil, aksine birbirinden tamamen bağımsız, gerçekçi ve ait olduğu kültürün kökenlerine inen sanatçıların çağı oldu.

Bu dönemde sadece orkastral müzikte değil, sahne müziklerinde de cesur yenilikler yapılmıştır. Örneğin balede, özellikle günümüz kareograflarından Maurice Bejart'ın olağanüstü denemeleri modern baleyi tepe noktasına ulaştırmış ve izlemeye doyamayacağımız gösteriler haline getirmiştir.

20. yüzyılda caz müziğin ortaya çıkışıyla ve bazı klasik müzik bestecilerinin caza yönelmesiyle klasik müziğin iktidarı sallanmış, zamanla yerini diğer müzik türlerine bırakmıştır. Ancak hiçbir zaman değerinden bir şey kaybetmemiş, kendinden sonra gelen tüm müzik akımlarını etkilemeyi sürdürmüş ve onlara bir tür 'abilik' yapmıştır.


Şimdi de önemli klasik müzik tarzlarını kısaca tanıyalım. Neden mi? Çünkü bir parça 'pop'sa 'pop'tur, ama klasik müzikte işler hiç de öyle değil.

Senfoni: Bütün tarzların anasıdır. Bir senfoni için en az yarım saat, dört bölüm ve kocaman bir orkestra gerekir. Büyük besteciler ne kadar büyük olduklarını kanıtlamak için birçok senfoni yazmak zorundaydılar.
Sonat: Senfoniden tek farkı bir ya da birkaç kişi ile çalınmasıdır.
Sonatina: Bebek sonat denebilir. Süresi daha kısadır.
Konçerto: Bir solo enstrüman için yazılmıştır, ama orkestra da onu arkadan destekler. Solo artist izleyicilerin önünde mağrur bir şekilde sanatını icra eder.
Kantat: Kelime olarak "şarkı söylemek" anlamına gelir, bir nevi "aryaların atasıdır" diyelim, biraz daha abartalım, "dekor ve kostüm gerektirmeyen pratik mini opera" diyerek konuyu kapatalım.
Dans: Vals, bu kategoriye girer. Adında dans ya da vals kelimesi geçmiyorsa bile sizi devamlı tekrar eden ritmi ile kıpırdatıyorsa, o danstır işte.
Serenat: Basitçe “kokteyl müziği” denebilir. Soylu ve zenginlerin partilerinde, konukların dikkatini yemek üzerinde sabitleyebilmek için ağır ve aheste bir şekilde çalınır. Basit ve rahatlatıcı olurlar.
Rapsodi: Belirli bir formları yoktur. Yani eğer bir eseri kategorilendiremediyseniz, büyük ihtimalle rapsodidir.
Uvertür: Birkaç dakikalık, trajik bir üzüntüyü ya da coşkulu bir anı ifade etmek için yazılmış güçlü eserlerdir. Prelüd de dendiği olur.
Bale: Eskiden arka plan müziği olarak sınıflandırılırdı. Ama Peter Çaykovski geldi ve bu türü enfes bir hale, dansı seyretmeden de dinlenebilecek bir duruma getirdi.
 
Top